2. FARMAKOLOJİ (İLAÇ BİLİMİ)
Farmakoloji için en geniş anlamda ilaç bilimidir
diyebiliriz. Taa eski zamanlarda Mısırlılar ve Çinliler
bitkilerden, hayvanlardan ve çeşitli minerallerden
faydalanarak bazı hastalıkları iyileştiriyorlardı. Modern
bilimin gelişmesinden farmakoloji de nasibini almıştır;
1897'de Felix Hoffman asetil salisilik asidi sentezledi,
1899'da da patentini aldı.
3. İLAÇ
Canlı hücre üzerinde meydana getirdiği tesir ile bir
hastalığın teşhis ve tedavisini veya bu hastalıktan
korunmayı mümkün kılan kimyasal preparatlara ilaç
denir.
Tıpta kullanılan ve biyolojik etkinliği olan saf kimyasal
madde veya ona eşdeğer bitkisel veya hayvansal
kaynaklı, standart miktarda aktif madde içeren bir
karışımdır.
7. İlaç Üretimi
İlaç aktif maddelerinin, yardımcı katkı maddeleri ile
belirli oranlarda karıştırılarak, çeşitli ürün formlarında
kullanıcıya sunulması ilaç üretimi olarak adlandırılır
8. İlaç Formları
Katı form(tablet, draje, kapsül, kuruşurup)
Yarı katı form(krem, merhem, süppozituar)
Sıvı form(ampul ve flakon, şurup, damla) şeklinde 3 farklı
formda üretilirler.
9. İlaç Araştırma ve Geliştirme
Süreci
İlaç araştırması ve geliştirmesi ile uğraşan ilaç endüstrisi
kuruluşlarında ve ayrıca akademik kuruluşlarda, yeni ilaçlar
bulmak için devamlı çalışmalar yapılır.
İlaç geliştirmede temel amaç, insanların yaşamında daha
iyiye doğru bir değişiklik yapabilmektir. Geliştirilen her
ilaç veya aşının kullanımı ile koruyucu, tedavi edici veya
hastalığın belirti ve bulgularını azaltıcı bir etkinin elde
edilmesi gerekmektedir.
10. İlaç Araştırma ve Geliştirme
Süreci
İlaç geliştirme süresi 4 ana bölümden oluşur:
1)
2)
3)
4)
Keşif ve araştırma
Preklinik çalışmalar
Klinik çalışmalar
Onay ve pazar sonrası denetim
11. İlaç Araştırma ve Geliştirme Süreci
Dünyada, biyomedikal olarak, yeni ilaç geliştirilmesi ve
değerlendirilmesi birbirini izleyen başlıca iki basmaktan
oluşur. Bunlar:
1. Klinik-öncesi (prekilinik) çalışma ve
değerlendirmeler
2. Klinik çalışma ve değerlendirmedir.
12. Klinik Öncesi Değerlendirme
Doğal kaynaklardan ortaya çıkarılan bir kimyasal
molekülün önce uygun deney hayvanları üzerinde
denenmesi ile insanlar üzerindeki olası yarar ve
zararlarının öngörülmeye çalışılması amaçlanır.
Binlerce molekül arasında tarama testleri ile ilaç
olmaya aday olan molekül ayrıştırılır ve sonuçta bu
aday moleküllerin farmasötik (ilacın şekli) şekil haline
getirilmesi araştırmaları yapılır.
Deneyler başlıca tarama ve toksisite testleri olarak
sürdürülür
Tarama testleri laboratuvar koşullarındaki araştırmalar
olarak sürdürülür.
Toksisite testleri de köpeklerde yapılır.
13. Klinik Denemeler
İnsan üzerinde kullanılabileceği öngörülen aday ilaç
molekülleri çeşitli farmasötik biçimlere getirilerek ve
ilgili etik kuruldan mutlaka izni alınarak gönüllü sağlam
ve hasta denekler üzerinde denenir.
Klinik denemeler başlıca dört basamaktaki dönemsel
çalışmalar ile gerçekleştirilir. Bunlar:
1.
2.
3.
4.
Faz
Faz
Faz
Faz
I (birinci dönem),
II (ikinci dönem),
III (üçüncü dönem) ve
IV (dördüncü dönem) çalışmalardır.
14. Klinik Denemeler
Faz I: Bu dönem daha önce sadece deney hayvanında
denenmiş ilacın ilk kez insanda denendiği dönemdir.
İnceleme genellikle sağlam gönüllü deneklerde ve 1015 kişilik ufak sayıdaki bir grup üzerinde yapılır.
Faz II: Bu dönemde kısıtlı sayıdaki hastada ilacın
terapötik (tedavi edici) ve profilaktik (koruyucu)
dozları araştırılır.
Faz III. Bu dönem çok merkezli, olası en fazla hasta
üzerinde terapötik etkinliği sağlamak için yapılan
çalışma dönemini kapsar.
Faz IV: Bu dönemde ilaç deneme amacıyla verilmez.
Sadece hasta için tıbbi bakım gerektiğinden, hastalara
rutin olarak kullandırılır. Sonuçlar bakımından ilacın
tedavi etkinliği ve yan etkileri izlenir, değerlendirilir
15. İlaçların Sınıflandırılması
Genel olarak ilaçların sınıflandırılmasında 4 ana özellikle
öne çıkmaktadır:
1.
2.
3.
4.
Farmakolojik Özellikleri
Kimyasal yapıları
Hedef sistemler
Etki ettigi bölge
Şimdi bu sınıflandırma özelliklerini teker teker
açıklamaya çalışalım.
16. Farmakolojik Özelliklere Göre
Sınıflandırma
Ilaçlarin etki etme özelligine göre sınıflandırılmasının en
büyük avantaji belki de, bir fizyolojik sorun için
kullanilabilecek
ilaçlarin
tümünü
gösterebilmesidir.
Fakat, şunun da vurgulanmasi gerekir ki bu şekilde
yapılan bir sınıflandırmada bulunan ilaçlar cok genis ve
degisik cesitlilik göstermektedir. Çünkü fizyolojik bir
bozuklugun tek bir bertaraf etme yöntemi yoktur.
Bu tür sınıflandırmada yasanan önemli bir sorun da, bazı
ilaçlarin
tek
bir
etkisinin
olmamasıdır.
Bu tür sınıflandırmaya örnek olarak ilaçlar, analjezikler,
antibiyotikler,
antiinflamatoriler,
antidepresanlar,
anabolikler, anestetikler vs.vs.
17. Kimyasal Özelliklere Göre
Sınıflandırma
Bir çok ilaç yapısına bakıldıgında da ayni organik iskelete
sahip oldugu görülmektedir ki bu da ilaçlari bu sahip
olduklari
iskelete
göre
isimlendirilmesi kolayligini
saglamaktadir.
Barbitüratlar, penisilinler, katekolaminler, steroitler.
Bu tür sınıflandırma, bazı durumlarda benzer yapılara
sahip olan ilaçların benzer etkiler göstermesinden
(penisilin türevleri olan amoksisilinler, ampisilinler,
okzasilinler, nafsilinler vs.) dolayi oldukca kullanışlıdır
ama bir o kadar da tehlikelidir ki bazen çok benzer
iskelete sahip olsalar bile ilaçların etkileri çok çok farkı
olabilmektedir. Örnegin barbitüratlar, birbirlerine çok
benzerler ama çok farkli kullanım alanları vardır.
18. Hedef Sisteme Göre Sınıflandırma
Bu durumda, ilaçlar vücutta etki ettikleri bölgelere
göre
sınıflandırılırlar.
Örneğin,
sinirileticiler,
antihistaminikler, kolinerjikler gibi.
Bu sınıflandırma diğer iki sınıflandırmaya göre daha
spesifik bir sınıflandırmadır ve vücutta nerelere etki
ettiği anlaşılmaktadır ilacin. Ancak yine de bu
sistematiğin de degisik yönleri vardir. Sonuçta etki
edilen bölge de kendi icinde bir sistemdir ve farklılıklar
gösterir. Örnegin tüm antihistaminiklerin benzer
moleküller olacagı düşünülebilir ama histamin sentezi
sırasında bir çok basamak oldugu icin değişik ilaçlar
degişik basamaklar icin etki gösterebileceginden
yapıları da farklı olacaktır.
19. Etki Ettiği Bölgeye Göre
Sınıflandırma
Bu yukarıdaki sınıflandırmaya göre daha spesifiktir ve
ilaçların özellikle hangi enzime, enzime grubuna ya da
alıcılara (receptor) etki ettigine göre gruplandırılırlar.
Örnegin, antikolinesterazlar, asetilkolinesteraz enzimini
durduran (inhibition) ilaçlar grubuna verilen isimdir.
Bu
sınıflandırmadaki
ilaçların
benzer
yapılar
bekleyebiliriz zira özellikle hangi alıcıya ve enzime etki
ettigi belirlidir.
20. İlaçların Aktif Özelliklerine Göre
Sınıflandırılması
Anabolikler (anabolics):
Bu tür ilaclar, anabolizmayi hizlandirmak icin kullanilir.
Anabolizma, metabolizmanin yapim kismina verilen
isimdir. Yikim kismi ise yani anabolizmanin tam tersi ise
katabolizma. Yani, Anabolizma, yapim, katabolizma da
yikim anlaminda. Anabolikleri de örnegin, vücut
gelistiricler ya da atletler daha cok kas sahibi olmak
icin kullanabilirler. Bir nevi doping maddesi olarak da
düsünebilirsiniz. Bu nedenle profesyonel sporcular icin
kullanimlari sikintilidir.
21. İlaçların Aktif Özelliklerine Göre
Sınıflandırılması
Anestetikler (anesthetics):
Ameliyatta hastayı bayıltmak için kullanılan ilaçlar.
Analeptikler (analeptics):
Merkezi sinir sistemini uyaran ilaçlar bütünü.
Analjezikler (analgesics):
Agri kesici ilaçlar.
Antihipertansiyonlar (antihypertensive):
Tansiyon düşürücü ilaçlar.
22. İlaçların Aktif Özelliklerine Göre Sınıflandırılması
Antialerjetikler (antiallergetics):
Allerjik
reaksiyonları
engelleyen
ilaçlar.
Antibiyotikler (antibiotics): Kısaca anti bakteriyel ilaçlar.
Biyolojik olarak bakteri hücresini öldürüp insan hücresini
koruyorlar. Iltihabi hastalıklarda kullanılır ama iltihap
bakteri ile olmalı, viral iltihapta kullanilamaz, sadece
bakteri hücrelerine karşı seçici özellikte ilaçlardır.
Antihistaminikler (antihistaminics): Histamin
önleyen
ilaçlar.
Histamin
allerji
yapan
maddelerdendir.
Yani
antihistaminimler
antialerjiklerin bir alt sınıfıdır.
salgısını
baslıca
aslında
23. İlaçların Aktif Özelliklerine Göre
Sınıflandırılması
Antidepresanlar (antidepressants):
Depresyona karşı olan ilaçlar. Beyindeki sinir ileticileri
kontrol ederler. Bu nedenle beyin fonksiyonlarını
baskılarlar genelde.
Antienflamatuar (anti-inflammatory):
Inflamasyon yani iltihap önleyici ilaçlar bütünüdür.
Analjezik ilaçlarin asagi yukarı yarısını oluşturur bu tür
ilaçlar.
Antipiretik (antipyretic): Ateşdüşürücü ilaçlara verilen
genel isim. En yaygin olarak kullanılanları, meşhur ilaç
aspirin ve parasetamol'dür.
24. İlaçların Adlandırılması
1. Jenerik (=genel) Adı : WHO tarafından standardize
edilen, dünyada sağlık iletişiminde kolaylık sağlayan,
yanlışlıkları
önlemeye
yarayan
adı
(örn.
Aspirin,
Parasetamol).
2. Ticari (=müstahzar) Adı : Firmaların kendi ürünlerine
verdikleri özel addır (örn. Ataspin, Dispril, Vermidon
gibi).
3. Kimyasal Adı: Uluslararası Kimya birliğinin saptadığı
kimyasal yapıyı tanımlayan addır ( ör. Asetil salisilik
asid).
25. İlaç Uygulama Yolları
İlacın etkilemesi istenilen yerin durumuna göre ikiye
ayrılır:
• Lokal uygulama yolları
• Sistemik uygulama yolları
26. Lokal İlaç Uygulama Yolları
Epidermal = Cilt üzerine = perkütan : Liposolübl ilaçlar
bu yolla uygulanabilir. Cildin absorpsiyon yeteneğini
azaltan tabakası stratum korneum’dur. Sıyrık, yanık ve
yara sonucu bu tabaka ve epidermis kalkmış ise ciltten
absorpsiyon artar.
Bölgelere göre cildin geçirgenliğinin değişmesinde S.
Korneum’un kalınlığı, kılların ve kıl foliküllerine açılan
yağ bezlerinin sıklığı ve bazı diğer faktörler rol oynar.
Cildin geçirgenliği şu sıraya göre azalır : skrotum >
kulak arkası (mastoid bölge) > koltuk altı > saçlı deri >
göğüs > ön kol > bacak
27. Lokal İlaç Uygulama Yolları
Cilt içine = intrakütan : Deri içine 0.1 ml’den az
miktarda,
Konjonktiva üzerine : Göze uygulamaya özgü ilaçlara kolir
denir. Bazen nazolakrimal kanaldan geçip emilen ilaç
miktarı da artabilir ve istenmiyen etkiler görülebilir
(atropin,timolol). Kolirler aseptik ve steril olmalıdırlar.
İntranazal : Burun içine uygulamadır. (oksitosin,
vasopressin, GnRH..vs),
Bukal (ağız- içi ) uygulama : Bazen sistemik etki içinde
kullanılır.
Gastrointestinal kanala uygulama : (antasidler, sukralfat,
kolloidal bizmut bileşikleri, sitoprotektif prostaglandin
türevleri, laksatif ve pürgatifler),
28. Lokal İlaç Uygulama Yolları
İntratekal uygulama : Bunun için subaraknoid aralığa
genellikle 3. – 4. lomber vertebralar arasındaki
aralıktan iğne ile girilir (= lomber ponksiyon),
İntravajinal Uygulanma : Vajina mukozası absorpsiyona
ciltten daha elverişlidir.
İntraplevral / intraperitoneal uygulama : Karın
boşluğuna injeksiyon göbek- pubis mesafesinin 1/3’ü
kadar altındaki bir noktadan (abdominal parasentez) ve
plevraya injeksiyon (torasentez) ise genellikle 7.
interkostal aralıktan girilerek yapılır.
İntraartiküler uygulama : Eklem iltihaplarında
kortikosteroid ve antibakteriyel ilaçların uygulanması,
29. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
a) Enteral Oral (tablet, draje, kapsül, şurup, kaşe)
Sublingual ve bukal (tablet, biyoadezif sistemler)
b) Parenteral
İntravenöz (ven içine)
İntraarteriyel (kemik iliği içine)
Subkütan (cilt altı)
İntramüsküler (kas içi)
c) İnhalasyon (gaz, buhar, aerosol)
d) Transdermal (pomad, disk, transdermal terapötik
sistemTTS)
30. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
İlacın kolaylıkla ulaşılamıyan bir dokuda, organda veya
tüm vücutta etki gösterebilmesi için yapılan
uygulamalardır.
1.Enteral Uygulama : İlacın sindirim kanalı içine
verilmesi ve bu kanalın mukozasından absorpsiyona
bırakılması demektir.
Oral = ağızdan = peros : En doğal ve en sık kullanılan
yoldur. Pratik, ekonomik, elverişli, güvenilirdir. Selfmedikasyona (kendi başına tedavi) uygundur. Bu yolun
en önemli absorpsiyon yeri ince barsaklardır.
31. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
Kalın barsaklardan emilim derecesi önemsizdir. En
önemli sakıncaları : Karaciğerden geçerken bazen önemli
ölçüde yıkılmaları, tamamen emilememeleri, sindirim
enzimleri veya mide asidlerinde yıkılmaları, besinlerle
emilimlerinin azalması, bilinci açık olmayan ve kooperatif olmayan hastalara verilememeleridir. Oral
uygulamada farmasötik şekillerin absorpsiyon oranları
şöyledir :
çözelti > emülsiyon > süspansiyon > kapsül > tablet
32. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
Sublingual uygulama : Ağız mukozası kan ve lenf
damarlarından zengin ve pH’sı 6.2 – 7.4 arasındadır.
Emilim yüzeyi ufak ve devamlı salya akışından dolayı
ilacın ortamdan uzaklaşması nedeniyle sadece ufak
miktarlarda etki gösteren , gravimetrik etki gücü fazla
olan , lipofilik ilaçlar bu yolla kullanılır. İlaç buradan
emilirken
karaciğerden
geçmediğinden
presistemik
eliminasyondan korunmuştur. Bu yoldan kullanılan bazı
ilaçlar şunlardır :
Organik nitratlar (izosorbit dinitrat), İzoprenalin,
Buprenorfin, Nifedipin, Bazı ergot alkaloidler
Steroid yapılı seks hormonları (metil testosteron)
Piroksikam
33. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
Rektal uygulama : Absorpsiyon için ince barsaktan daha
az elverişlidir. Emilim yüzeyi yaklaşık 0.05 m2’ dir.
Süppozituvar gibi katı form ilaçlar, rektumda su
miktarının az olması nedeniyle dissolüsyonları zordur.
Ancak buna karşılık; rektumun alt kısımlarını kanlandıran
alt ve orta hemoroidal venler, doğrudan vena cava
inferiora açıldıklarından karaciğere uğramazlar ve ilk
geçiş etkiden korunurlar.
34. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
Rektal yoldan uygulandıklarında önemli ölçüde emilen bazı
ilaçlar:
• Genel anestezikler (tiopental, metohekzital)
• Benzodiazepinler : diazepam, nitrazepam, Flunitrazepam
• Analjezikler (aspirin, parasetamol, Sodyum salisilat,
indometasin, naproksen, Ketoprofen, pentazosin,
35. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
2. Parenteral Uygulama:
Damar veya doku içine steril injektör ile yapılır.
Parenteral
uygulanan
ilaçların
biyoyararlanımları
genellikle
tamdır
(%100’dür).
Parenteral
ilaç
preparatlarının steril, vücut pH’ına eşit (7.4) veya buna
yakın, tercihen izotonik ve apirojen olmaları gerekir. i.m
ve s.c. uygulamada absorpsiyon hızını kısıtlayan faktör,
ilaç uygulanan bölgenin doku perfüzyonudur (kanlanması).
36. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
Şu şekillerde uygulanır :
İntravenöz injeksiyon ve infüzyon,
Ciltaltına (subkutan) injeksiyon,
İntramusküler injeksiyon,
İntraarteryel injeksiyon (anjiografi gibi görüntüleme
amacıyla)
Kemik iliği içine injeksiyon (bebeklerde venler küçük
olduğundan, yetişkinlerde venler büzüldüğünde yada kalın
yağ tabakasına gömülmüş ise)
37. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
3. Transdermal Uygulama (TTS): Bu yolla kullanılan
bazı ilaçlar şunlardır :
•
•
•
•
•
•
Nitrogliserin
Skopolamin
Klonidin
Fentanil
Testosteron
Estradiol
38. Sistemik İlaç Uygulama Yolları
4. İnhalasyon suretiyle Uygulama :
Gazlar veya buhar halindeki lipofilik ilaçlar (azot
protoksit, halotan, izofluran, enfluran gibi uçucu sıvı
genel anestezikler) bu yolla verilirler. Bunların lipid/ su
partisyon katsayıları genellikle büyük ve molekülleride
nispeten küçüktür. Akciğerlerin emilim yüzeyi çok
büyüktür (alveoller yaklaşık 200 m2 , kapiller çeperleri
90 m2 ‘yi bulur).
39. Yeni İlaç Bulma Yöntemleri
1. Halk ilaçları ve doğal kaynakların yapısını değiştirmek
veya taklit etmek
2. Bilinen bir ilacın modifikasyonu
3. Rastgele ilaç bulunması
4. Halen kullanımda olan ilaçların değişik aktivitelerinin
keşfi
5. Biyoteknolojinin gelişmesi
6. Endojen etkin maddelerin taklit edilmesi
40. İlaçların Biyolojik membranlardan
Geçişi
•İlaçların belirli bir doku veya organı etkileyebilmeleri için
o etki yerine belli bir konsantrasyonda ulaşmaları gerekir.
Bunun için ilacın önce emilmesi (absorbe olması) sonra da
vücutta dağılması gerekir.
• İlaç ağızdan uygulanmışsa ağız mukozası, burundan
uygulanmışsa burun mukozası aşılması gereken yapılardır.
• İlacın intravenöz uygulanmasında absorpsiyon olayından
bahsedilmez zira ilaç halihazırda kana karışmıştır.
42. Absorpsiyon ve Membranlardan
Geçiş:
İlaçların uygulandıkları yerlerden kan veya lenf dolaşımına
geçmeleridir.
Absorpsiyon hızı, yani birim zamanda emilen ilaç miktarı
aşağıdaki biyolojik faktörlere bağlıdır :
43. İlaçların Absorpsiyon Hızını Etkileyen
Faktörler:
1. İlaç molekülünün fizikokimyasal özellikleri :
a.)
Molekül büyüklüğü : Büyük moleküllü ilaçların
absorpsiyon hızı genellikle küçük moleküllü olanlardan
daha yavaştır.
Ancak bazen ufak moleküllü ilaçlar, yapımları sırasında etki
sürelerini uzatmak için inert maddelerle birleştirilerek
(dekanoat, enantat, sipionat, sikloheksilpropionat,
izoheksanoat esterleri yapmak gibi) absorpsiyonları
yavaşlatılır.
44. b) Lipofiliklik :
İlacın hücre membranının lipid ortamında çözünme eğiliminin
ölçüsü : (Lipid / Su) partisyon katsayısıdır.
Bu katsayı ne kadar büyükse hücre membranından
absorpsiyon hızı o kadar fazladır. Ortamın pH’ına bağlı
değişebilir.
İlaçların
sulu
ortamdaki
non-iyonize
(iyonizeolmamış) fraksiyonları lipofiliktir.
Asidik ilaçlar asidik ortamda, bazik ilaçlar bazik ortamda
non-iyonize haldedirler, yani absorpsiyonları daha fazladır.
45. 2.) İlacın Farmasötik Şeklinin Fiziksel
Özellikleri:
Sıvı dozaj formları genellikle katı olanlardan daha hızlı
emilirler. Sıvı formlar arasında da farklar olabilir, şöyleki;
solüsyon>süspansiyon ≅ emülsiyon
Bazı ilaçlar kasten suda çözünmeyen esterleri haline
sokularak etki süreleri bir hayli uzatılabilir. Bunlar
genellikle kas içine uygulanan ilaçlardır (prokain penisilin ve
steroid hormon esterleri). Bazen injeksiyonluk solüsyonun
pH’sı interstisyel alanın pH’sından oldukça farklı yapılabilir.
Böyle solüsyonlar uygulandıklarında pH değişimi sonucunda
bünyelerindeki ilaç molekülleri çöker ve uzun süreli etki
oluşturulabilir.
Son zamanlarda kontrollü salınım sağlayan formülasyonlar
geliştirilmiştir. Örneğin, bazı kapsüller içinde farklı
zamanlarda salınım sağlayan birkaç çeşit kapsül içerirler.
46. İlaçların İyonizasyonu :
İlaçların çoğu kimyaca zayıf asid (genellikle karboksil
grubuna bağlı) veya baz niteliğinde (genellikle amino, -NH2 –
grubuna bağlı) maddelerdir. Amin türevi bazik bir ilaçla,
karbosil türevi asidik bir ilacın iyonizasyon formülü şöyledir :
47. Bazın iyonizasyonu :
R-NH2+ H+ ⇔ R- NH3+
Asidin iyonizasyonu :
R-COOH ⇔ R-C00- + H+
Kural olarak : Çevreye hidrojen iyonu veren maddeler
asidik, çevreden hidrojen iyonu alan maddeler baziktir.
Zayıf asid ve bazların sulu ortamda iyonize olma oranları,
ortamın pH’sı ve ilacın pKa (=iyonizasyon sabiti = -log Ka)
değeri ile ilgilidir . Bu oran Henderson- Hasselbach
denklemi ile saptanır
48. Asidler için :
pKa – pH = Log (iyonize olmamış ilaç kons. / iyonize
olmuş ilaç kons.)
Bazlar için :
pH- pKa = Log (iyonize olmamış ilaç kons./ iyonize olmuş
ilaç kons.)
İlacın pKa değeri, vücut sıvılarının pH’ına yakınsa, pH’daki
ufak bir değişme ilacın iyonizasyon derecesinde büyük
değişiklik yapar. Bu değişmeler şu cetvelden bulunabilir :
49. Kural olarak : Ortamın asiditesi artarsa (= pH’sı düşerse)
asetilsalisilik asid gibi zayıf asidlerin non- iyonize
kısımlarının oranı artar, bu nedenle absorpsiyonları
kolaylaşır. pH’nın yükselmesi ise ters yönde etki yapar.
Bazik maddeler ise bazik ortamda non- iyonize
durumdadırlar.
50. III. İlaç konsantrasyonu:
Uygulama yerindeki konsantrasyon yüksek olursa
absorsiyonu genellikle hızlı olur. Tok karna ilaç almak
ilacın konsantrasyonunu azaltır ve böylece emilimi
yavaşlayabilir.
IV. İlacın farmakolojik özelliği :
Örneğin, vazokonstriktörler uygulandıkları yerdeki kan
akımını azaltabilirler. Vazodilatörler ise kan akımını
artırırlar.
Lokal anesteziklere katılan vazokonstriktörler lokal
anesteziğin absorsiyonunu azaltırlar ve etki süresini
uzatabilirler.
51. İlaçların Dağılımı:
İlaçların kapillerlerden önce interstisyel sıvıya, daha
sonra da dokuların veya organların içine yayılmasına
(invasion) dağılım denir.
Genellikle pasif difüzyon ile olur. İnterstisyel sıvıya
geçiş, organın veya yapının içinden geçen kan akımının
hızına göre değişen hızda olur (Örn: kalp, akciğerler,
böbrekler, karaciğer gibi fazla kanlanan organlara geçiş
hızla, yağ, cilt, kemikler ve iskelet kası gibi az
kanlananlara geçiş yavaş olur).
52. İlaçların dağıldıkları fizyolojik sıvı kompartımanları :
Plazma : Vücut ağırlığının %4’ü, 3- 3.5 litre,
İnterstisyel sıvı (hücreler arası sıvı + BOS) kompartımanı:
Vücut ağırlığının %13’ü, 9litre,
İntraselüler sıvı kompartımanı : Vücut ağırlığının %41’i, 29
litre,
Plazma + interstisyel sıvıya birlikte ekstraselüler sıvı
kompartımanı da denir.
Dekstran , heparin sadece plazma kompartımanına dağılır
Alkol, antipirin ve üre gibi plazma proteinlerine hiç veya çok
az bağlanan ilaçlar tüm sıvı kompartımanlarına homojen
dağılırlar.
Plazma hacmı ölçümü : Evans mavisi. Radyoaktif albümin
Ekstraselüler sıvı hacmı : İnsülin
İntraselüler sıvı hacmı : Aminopirin, tridyum oksid,
Döteryum oksid
Kırmızı hücre völümü : İşaretli eritrositler
53. İlaçların
vücutta
plazma
konsantrasyonlarına
eşit
konsantrasyonda dağıldıkları varsayılan sıvı hacmına sanal
dağılım hacmı denir ve Vd ile gösterilir.
Vd = Vücuttaki ilaç
konsantrasyonu (C)
miktarı
/
O
andaki
plazma
Genellikle
ilaçların
dağıldıkları
fizyolojik
sıvı
kompartımanların toplamına karşılık gelmez.
İlaçların vücutta dokulara bağlanmaları (sekestrasyon)
sonucu ( C ) küçük bulunacağından sanal dağılım hacmı da
çok daha büyük bulunur. Örn. Digoksinin Vd’i yaklaşık 600
litredir. Ancak plazma proteinlerine fazla bağlanan ilaçların
plazma konsantrasyonları da yüksek bulunacağından bunların
sanal dağılım hacımları küçük bulunur.
54. Bazı ilaçların dağılım hacımları (litre /kg) :
Desipramin 34 (yaklaşık 2380 litre)
İmipramin 15
Digoksin 7.2 (yaklaşık 600 litre)
Propranolol 3.9
Tetrasiklin 1.3
Parasetamol 0.95
Gentamisin 0.25
Antipirin 0.48- 0.70
Heparin 0.06
*Özellikle Antipirin total vücut sıvı hacmı ölçümünde
kullanılır.
55. Kan İçine dağılım :
Kandaki ilaç molekülleri genellikle değişik oranlarda nonselektif ve reversibl olarak plazma proteinlerine
bağlanırlar.İlaç bağlama özelliği olan başlıca plazma
proteinleri şunlardır :
•
•
•
•
Albümin (%50- 60’ı) (özellikle asidik ilaçlar)
α1- asid glikoprotein(orosomukoid)(özellikle bazik ilaçlar)
Globülinler (α, β, γ)
Lipoproteinler (YDL; DDL; ÇDDL)
57. İlaçların Merkezi Sinir Sistemine Geçişi:
Beyin, ilaç etkisine karşı kendini koruyacak bir yapıya
sahiptir (kan- beyin engeli). SSS’ni etkileyen ilaçlar kural
olarak fazla lipofilik bileşiklerdir. Beyin dokusunun ve
menenjlerin infeksiyonu (ensefalit, menenjit), beyne
radyoterapi uygulanması, beyin arteri içine glukoz, mannitol
ve üre gibi hipertonik solüsyonların injeksiyonu, yüksek
konsantrasyonda alkol, sitotoksik ilaçlar gibi etkenler kanbeyin engelini gevşetirler ve kapillerlerin permeabilitesini
arttırırlar. Glukokortikoidler ise artmış permeabiliteyi
azaltırlar.
Beynin bazı bölgelerinde kan-beyin engeli bulunmaz :
59. İlaçların BOS’a geçişi :
BOS, beyin içindeki ventrikülleri, omurilikteki ependimal
kanalı ve subaraknoid aralığı doldurur.
Hacmi yaklaşık 150 ml’dir. Günde 3- 4 kere yenilenir.
BOS’un oluştuğu koroid pleksüslerin çeperi sıkı kavşaklı
endotel tabakasından ve tek sıralı koroid epitelinden
oluşmuştur (kan- BOS engeli).
Bu yapı sadece lipofilik maddelerin geçişine uygundur.
Lipofilik ilaçlar pasif difüzyonla, iyonize
bazı ilaçlar ise aktif transportla BOS içine girerler.
60. Sekestrasyon :
İlaçların dokularda bazı hücre içi veya hücre dışı yapılara
sıkı şekilde bağlanmalarıdır. Bu durum onların dokular
arasında eşitsiz dağılımına yol açar. İlaçların dokulara
bağlanması, ilaç rezevuarı (deposu) görevi yapabilir. Veya
tedavinin başlangıcında verilen ilacın büyük kısmı depolara
gideceğinden etki geç başlayabilir (amiodaron gibi). Bu
olaya bazı örnekler :
• Mepakrin’in bazofilik hücrelerde (karaciğer, düz kas )
birikmesi,
• Kısa ve çok kısa etkili barbitüratlar (tiopental): SSS ve
yağ dokusunda,
• İmipramin ve SSRI’lar : akciğerde,
• Tetrasiklinler : Kalsiyumla şelasyon yaparak kemik ve
dişlerde,
61. Sekestrasyon :
• Dışarıdan verilen noradrenalin : Adrenerjik sinir uçlarında
ve adrenal medulladaki kromafin
hücrelerde,
• Klorokin : Retina ve karaciğerde, ve melanin içeren
dokularda(cilt, iris),
• Kalp glikozidleri : Kalp, böbrek, çizgili kas, yağ dokusu,
karaciğer,
• İyod ve iyodürler : Tiroid bezi.
62. Redistribüsyon (yeniden dağılım):
Fazla liposolübl maddeler (genel anestezikler, tiopental)
alındıklarında , başlangıçta beyin, kalp, böbrek gibi fazla
kanlanan dokularda toplanırlar. Daha sonra daha az kanlanan
yağ dokusu, kas dokusu gibi dokulara çekilip toplanırlar.
Redistribüsyon yukarıdaki ilaçların etki yerlerinden
uzaklaşmasına ve etkinin sona ermesine neden olur.
63. İlaçların Biyotransformasyonu
(METABOLİZMA)
İlaçların enzimlerin etkisi ile kimyasal
uğramasına biyotransformasyon denilir.
değişikliklere
Biyotransformasyon sonucu ilaçlar genellikle daha az etkili
veya etkisiz bileşikler haline getirilir.
Bu yüzden biyotransformasyona, biyoinaktivasyon veya
detoksikasyon da denilir.
Biyoaktivasyon : Bazen ilaçlar biyotransformasyon sonucu
daha etkili (kodein’in morfine, difenoksilatın difenoksin’e
dönüşümü) ve/veya daha toksik (metil alkolün formaldehid
ve formik aside, asetaminofen’in N- asetil- pbenzokinonimin’e dönüşümü) bileşikler haline dönüşürler.
Notas do Editor
All branches of chemistry draw on the ideas and techniques of analytical chemistry