SlideShare uma empresa Scribd logo
1 de 7
Küreselleşme ve Milliyetçilik
Özet
Milliyetçilik çok yönlü ve karmaşık bir olgudur. Bu çok yönlülük hep farklı
değerlendirmelere sebep olmuştur. Milliyetçiliklerin farklı kavranması, farklı millet
anlayışlarınında şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Bu farklı anlayışlar günümüz
dünyasında belirgin bir şekilde gözlemlenen zıtlık ve çatışmalarında kaynağıdır. Bu çatışma
ve zıtlıklar milliyetçiliğin hala gücünü koruduğunu ortaya koymaktadır. Küreselleşmenin
adaletsiz işlevi yüzünden günden güne milliyetçilik ve milli kimlik savunucuları artmakta ve
dünya yeni bir faşizm dönemine doğru gitmektedir.
Anahtar Sözcükler: Millet, Milliyetçilik, Ulus, Küreselleşme

Giriş
Milliyetçilik en çok tartışılan konulardan biridir. Milliyetçiliğin ne olduğu konusunda ya da
ne olması gerektiği konusunda bir görüş birliği yoktur. Fransız ihtilalinden önce var olup
olmadığı, neye göre milliyetçilik ve bunu belirleyen olguların ne olduğu tartışılmıştır. Mc
Luhan’ın dünyayı “Küresel Köy” e benzetmesinden sonra milliyetçilik tartışmaları; kimlik
tartışmalarından, küresel milliyetçilik tartışmalarına dönmüştür. Noam Chomsky, 500 yıl önce
batılıların Amerika’yı keşfetmelerini ve yabancı bir kültür tarafından Amerika’nın işgal
edilmesini küreselleşmenin başlangıcı olarak görür. Bu makalede Chomsky’e hiç değinmesem
de en azından bu kısımda adını anmak için bu bilgiyi veriyorum. Milli Kimliği ve
Milliyetçiliği küreselleşme bağlamında açıklamaya çalışıyorum.

1- Millet’in Doğuşu
Tarihi bir toprağı/ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitlevi bir kamu kültürünü, ortak
bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan bir insan topluluğunun adı olarak
millet;çok boyutlu bir kavram, somut örneklerin çeşitli düzeylerde benzerlik arzettiği bir
standart ya da mihenk taşı oluşturan ideal bir tiptir.
Eski Mısır’ı ele alarak başlarsak; Nil Nehrinin sağladığı ticari birliğe rağmen ekonomik
açıdan Mısır, köylerde büyük ölçüde geçimlik tarıma dayanan bir ekonomiyle, bölgelere ve
vilayetlere ayrılmıştı. Yasal açıdan da her ne kadar bütün Mısırlılar Firavun’un
düzenlemelerine tâbi olsalar da bırakın eski Yunan’da görülen vatandaşlık fikrini, hak ve
görevlerin paylaşıldığına dair en ufak bir emare bile yoktu. Aslında, farklı sınıf ve tabakalar
için farklı yasalar vardı, rahipler tamamen kendilerinden menkul bir kategori
oluşturmaktaydılar. Eğitim de sınıflara ayrılmıştı; Mısır soylularının çocukları, tapınak yazı
okullarının verdiklerinden tamamen ayrı bir eğitim almaktaydı. Eski Mısır’ı, bir milletten
ziyade etnik bir devlet olarak görmek belki daha yararlı olabilir. Fransız ve İngiliz
devletlerinden farklı olarak Mısır devleti, aristokratik ve rahip temellerinden kopmayı kesin
bir şekilde başaramadı. İster ülkenin her yerinde tek bir meslek sistemiyle olsun isterse
krallığın bütün fertleri için ortak hak ve görevler tanımlamak suretiyle olsun halkı bir araya
getirmek için hemen hiçbir girişimde bulunmadı. Bu etnik devlet modern öncesi muadili
olarak kaldı, bu kalıbı kırmak için bir devrim gerekecekti. (Smith; 1994: 78-80)
Smith soruyor; …erken dönem Sümer kent-devletlerine ya da İsveç kanton milletlerine ne
diyeceğiz? Kitleler siyasi faaliyet ya da temsilden hariç tutuldular diye, eski Mısır ve
Asurluları millet sıfatından mahrum mu edeceğiz? Bu tam da Batılı bir millet kavramını
tamamen farklı bölgelere ve çağlara dayatmak anlamına gelmez mi? Eğer milliyetçilik sadece
kültürel ve siyasi olarak hariçtekilere direniş anlamına geliyorsa o zaman Kamose (Teb Prensi
A.L.) ve ardılları milliyetçi idiler ve milliyetçilik her çağ ve eklimde görülebilecek bir şeydir.
Ama şayet milliyetçilikte, her biri kendine özgür bir karakter taşıyan milletlerden müteşekkil
bir dünyayı varsayan ideoloji ve hareketleri, yegane siyasi iktidar kaynağı ve dünya düzeninin
temeli olarak millete duyulan asli bir sadakati düşünüyorsak, o zaman bırakın eski Mısır’da,
Eski Çağ ve Orta Çağ dünyasında da ilhamın, bu fikirlerden alan herhangi bir hareket bulmak,
epeyce güç olacaktır. (Livanelioğlu; 1998: 43-44)
Smith’e göre; Milli kimlikle kastettiğimiz şey, zayıf da olsa belli anlamda bir siyasi
topluluğu gerektirir. Gerçekten de, milletin oluşumunda devletin hayati bir fonksiyonu vardır.
Ancak, Smith, bunu Batıya özgü bir durum gibi gösteriyor. “Batı Avrupa’da milletlerin
biçimlenmesi büyük bölümüyle planlanmamış bir gelişimdi. Batı dışında ise, genellikle
milliyetçi amaç ve hareketlerin sonucuydular. Batı milletleri neredeyse tesadüfen vardı;
dünyanın öteki yerlerinde ise milletler tasarlanarak yaratıldılar. Tarihi ülke, yasal-siyasi
topluluk, topluluk fertlerinin yasal-siyasi eşitliği ve ortak sivil kültür ile ideoloji; bütün bunlar
milletin standart, Batı modelinin oluşturucularıdır.” O’na göre, Batılı milletler, belirli bir
ülke/toprak üzerinde siyasi birlik oluşturarak ortaya çıkmışlardır. Buna “sivil ve teritoryal
millet”1 adını veriyor. Doğulu milletleri ise, etnik temele dayandırıp, bunların entelektüeller
ve bürokrat sınıflar tarafından bilinçli çabalarla sivil/teritoryal siyasi milletlere
dönüştürüldüğünü belirterek; “etnik millet”-ler olarak adlandırıyor. Ve devam ediyor;
“milletlerin iyi tanımlanmış ülkelere/topraklara sahip olması gerekir. Ama herhangi bir toprak
parçası değil, tarihi bir toprak, yurt, halkın beşiği olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak,
soyun köklerini taşımasa dahi bu böyledir.” (Livanelioğlu; 1998: 43-44)
2- Milliyetçilik Üzerine
Milliyetçilik ifadesi şu anlamlara gelecek şekilde birkaç biçimde kullanılmaktadır;
1. Bütün olarak millet ve milli-devletlerin bütün bir kurulma ve kendini idame ettirme
süreci,
2. Bir millete ait olma bilinci ve milletin güvenliği ve refahıyla ilgili özlem ve hissiyata
sahip olmak
1

Teritoryal Millet: Ulusu veya milleti sınırları kesinleşmiş bir coğrafyadaki siyasal bir birimle yani devletle ve
yasa ile ilişkilendirerek önümüze sunulan görüştür. Buna göre ulus bir yasalar ve yasal kurumlar topluluğudur.
Prensip olarak, “ırka, renge, yaşa, cinsiyete ya da dine” dayalı bir milliyetçilik yoktur.

2
3. “Millet” ve rolüne ilişkin bir dil ve sembolizm
4. Milletler ve milli irade hakkında bir kültürel doktrin ile milli emellerin ve milli
iradenin gerçekleşmesine dair reçeteleri de içeren bir ideoloji
5. Milletin amaçlarına ulaşacak ve milli iradeyi gerçekleştirecek bir toplumsal ve siyasi
hareket.
İlk kullanım biçimini düşüncelerimizden dışlayabiliriz. Bu, diğerlerinden çok daha geniştir
ve önceden ele alınmıştır. İkinci kullanımdaki anlam, milli bilinç ya da hissiyat, diğerlerinden
ayrıdedilmelidir. Milliyetçi hareketi bir yana bırakalım, milli ideoloji veya doktrin türünden
bir şeye sahip olmadan yüksek düzeyde bir milli bilinç sergileyen bir nüfus bulmak gayet
mümkündür. Her ne kadar Cromwell ve Milton veya Burke ile Blake’in döneminde olduğu
gibi milliyetçi ideolojiler zaman zaman boy göstermiş olsalar da İngiltere buna iyi bir
örnektir. (Smith, 2002: 121)
Milliyetçi ideolojinin düşünsel manada ilk izlerini, aydınlanmanın halka yakın bir yorumu
olarak ifade edilebilecek “Neo-Klasik” akımda görmek mümkündür. Fransız ihtilalinin
hazırlayıcısı olduğu söylenebilecek olan Neo-Klasizm de, aydınlanma düşüncesinin iyi tabiat
ve iyi insan yaklaşımlarıyla yine bu düşüncenin bir ürünü olan doğal haklar öğretisinin halkın
anlayabileceği bir şekilde yeniden yorumlanmaya çalışıldığı görülmektedir. XVIII. yüzyıl
ortalarında Fransa’da ortaya çıkan bu düşünce akımında; “yurt” kavramının ön plana
çıkarılışı, yurtta yaşayan topluluğun üyeleri arasında “politik eşitlik” düşüncesi, egemenliğin
kaynağı olarak “halk” ın işaret edilmesi, ülkesel bütünlüğe verilen önem ve bu bütünlüğü
sağlayacak güçlü ve etkin bir devlet fikri ana temalar olarak göze çarpmaktadır. Neo-Klasik
eserlerde karşılaşılan figürlerin başında ise; Eski Yunan’da yurtlarına bağlılıkları ve yurtlarını
kutsallaştırmaları ile tanınan Ispartalılar gelmekte, gerçek mutluluk politik eşitlikle
özdeşleştirilmekte, yurdu kuşatarak politik eşitliği gerçekleştirecek güçlü bir devlet fikri
sıklıkla işlenmektedir. Neo-klasiklere göre, devletin temel görevi, insanların gönlünde yurdu
ve eşitliği yüceleştirip, bu kavramlara ve kendisine güçlü bir aidiyet bağı geliştirebilmektir.
Her ne kadar milliyetçi ideolojinin nüvelerini içerse de Neo-Klasizmin, evrenselci temelde bir
düşünce ekolü olduğu belirtilmelidir. Oysaki milliyetçilik evrensellikle bağların tam olarak
kopartılmasıyla hız kazanabilecek bir ideolojidir ve bunu gerçekleştiren düşünce akımı da on
dokuzuncu yüzyılla birlikte gelişen “Romantizm” olmuştur. (Şahin; 2007: 4). Romantizm,
kendini, mutlu bir toplumda insanlığın ahlaki yükselişinin şarkısını hep beraber söyleme
ütopyalarını gösterir. (Çekmeci; 1991: 83)
Birey kapsamında dillendirilen Romantizmin, zamanla gelişen kolektif yorumu milliyetçi
ideolojiye hız kazandıran öğeleri de içermektedir. Romantizmin kolektif yorumlanışı, duygu
yoğun içeriğiyle Neo-Klasizmdeki ana unsurları “çekirdek etni” lerin temel değerleri ile
yoğurmaya başlamış, sözgelimi Neo-Klasizmdeki halk “ulusa”, yurt “vatana dönüşmüştür. Bu
noktada, kolektif romantizmin bireysel mutluluğu ulusla özdeşleşmeye bağladığını da
belirtmekte fayda vardır. (Şahin; 2007: 5)
Milliyetçi düşünceye hız kazandıran bir başka gelişmenin de, Avrupa’da halk egemenliği
düşüncesinin giderek güçlenmesinin olduğu söylenebilir. XVIII. yüzyıldan itibaren
popülerleşen; soyluların egemenliğine karşı çıkan yaklaşımlar milliyetçi akım ve düşünce için
de de kendine yer bulmuş, liberalizm ve milliyetçiliğin bu buluşması milliyetçi ideolojinin
temel kriterlerinden olan milli egemenlik ilkesine kaynaklık etmiştir. Bu noktada, Avrupa’da,
on dokuzuncu yüzyılda yoğunlaşan ve ilk milliyetçi hareketler olarak görülen; krallık ya da
imparatorluklara karşı bağımsızlık amaçlı baş kaldırışlarda; en az milli his ve gurur kadar
demokratik talep ve ideallerin de etkili olduğu belirtilmelidir. Ayrıca, milliyetçiliğin, başta

3
ulus olmak üzere, demokrasinin siyasi birimlerini temin etmiş olan tarihsel güç oluşu da son
derece önemlidir. Bu bakımlardan, liberal düşüncenin kaynaklık ettiği, egemenliğin milletle
buluşması sürecinde milliyetçiliğin etkinlik kazanması önemli bir dönüm noktası olarak
değerlendirilebilir. (Şahin; 2007: 5)

3-Küreselleşme ve Milliyetçilik
Giderek dünyanın etkileşiminin fazla olduğu, toplumlar arası ilişkilerin arttığı, teknolojik
ulaşım araçlarının artmasıyla beraber zamanın sıkıştırıldığı ve sınırların daraldığı bir dönemde
özerklik ve ayrılama hedefli etnik Protestanlar, milli irredantizm 2 savaşları, emek piyasaları
ile sosyal hizmetler bünyesinde patlak veren ırksal çatışmalar azalacağı beklenirken, her
kıtada çoğalmaya başladı. Smith, küreselleşme ve aşkınlık çağında kendimizi siyasal
kimlikler ve etnik parçalanma üzerinde yükselen bir büyük girdabın içinde bulduk diyor.
Hindistan’da, Kafkaslarda, Balkanlar’da, Afrika Boynuzu’nda Afrika’nın güneyinde kanlı
çatışmalar patlak verdi. Hatta kanada, büyük Britanya, Belçika, İspanya, Fransa, İtalya ve
Almanya gibi ekonomik anlamda gelişen, istikrarlı, refah seviyesi yüksek ülkelerde bile etnik
halk hareketli ırkçılık ve milliyetçiliğin sarsıntıları yaşandı. Alman faşizmi, Japon neo-faşizmi
gibi faşizan çatışmalar bunun yine örneklerini oluşturuyor. Küreselleşen dünyada bunca ırkçı
çatışmaların neden ortaya çıktığı anlaşılmaya çalışılıyor. Burada şu sorular aklımıza geliyor
diyor Smith: “Acaba modernliğin yükseldiği bir dönemde ,yani bir kimlik politikası üreten
küreselleşmenin bir sonucumu; yoksa daha öncesinden gelen ve şanlı atalarından arta kalan
bir kalıntı mı?” (Smith, 2002:16-17).
Bu paradoksa karşı üç ana görüş ortaya atılmıştır: “Bunlardan birincisi, çağdaş milletler ve
milliyetçiliğin atalarının yolunda giden, tarihten arta kalan, bir görüş olduğunu, şanlı
atalarının takipçileri olduğunu ve zamanla bunun etkisinin azalacağı ve yok olacağını
savunana görüştür. Uluslar arası iş bölümü, büyük bölgesel piyasalar, güçlü askeri bloklar,
elektronik iletişim alanında meydana gelen gelişmeler, kitlesel halk eğitimi, cinsel devrim
etkilerinin artacağı ve milliyetçiliğin gelenekselliğinden dolayı bunlara dayanamayacağı ve
yok olacağını, silinip süpürüleceği görüşü oluşmuştur. İkinci bir görüş olarak milliyetçiliğin
modernliğin bir sonucu olduğu görüşü var. Fransız ve sanayi devrimleri etkisiyle beraber
başlatılan modernleşme hayatımızda belirsiz değişmelere neden olmuştur. Eski yaşam
biçimimizden, geleneksel yaşam biçiminden farklı olarak yeni bir yaşam biçimi ve koşulları
yaratmıştır. Endüstriyel kapitalizm, bürokratik devlet, topyekun savaşlar, kitlesel sosyal
mobilizasyon, bilim ve akılcılık, bilgisayar ortamında enformatik çalışmalar, elektronik
iletişim geleneksel aile düzeninde bir çok değişime neden olmuştur. Cinsel devrimler gibi
hayatın bir çok alanını etkileyen gelişmeler olmuş ve kişisel yaşamda farklılıklara neden
olmuştur. Toplumsal hayatta, yaşam koşul ve standartlarında bir çözülme meydana gelmiştir.
Batı çıkışlı olan bu modernliğin hayatta birçok değişime neden olması sebebiyle modernliğe
karşı çıkan, milliyetçilik ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre modernliğin etkisiyle oluşan
değişimin sonucu milliyetçilik, özellikle muhafazakarlıkla birleşerek kendileri dışında olan bir
şeyi kabullenememişler ve ulusun önemli olduğu bir anlayış sergileyerek aşırı bir
dalgalanmayla milliyetçiliğin etkisini artırmışlardır. Üçüncü bir görüş olarak öne sürülen
düşünce millet ve milliyetçilik anlayışının daimi olacağıdır. Bu görüşe göre geçici olan
modernlik ve post modernliğin kendisidir” (Smith, 2002:17-19)

2

Bir ülkenin kendisinden saydığı din veya etnik köken bakımından kendisinden saydığı bir topluluk üzerinde
hakimiyet iddia etmesi

4
Modern sonrası nitelenen milletlerin tümünün, Fransız devrimi sonrası ortaya çıktığı iddia
edilmektedir. Fakat eski sürekli milletlerin izleri okuryazar bir orta sınıf yaratmış yayın
kapitalizminden uzunca bir süre önce 14. ve 15. yüzyıllarda sürülebilir. Liah Gren feld,
İngiltere’de erken 16.yüzyılda millet ile halkı bir bütün olarak eşitleyen milliyetçiliğin ilk
örneğinin varlığından bahseder . Bununla birlikte Adrian Hasting için ilk milletler (İngiltere,
İrlanda, İskoçya, Fransa ve İspanya) Ortaçağda bölgesel dillerin oluşumuyla ortaya çıkmaya
başladı. Hastings, milleti Hıristiyanlığa özgü birşey olarak görür ya da tam olarak judeochristian (Musevi-Hıristiyan kültürünü yansıtan)yaratımı şeklinde değerlendirir. Avrupa da
milletlerin oluşmasını sağlayan güdü, sadece Hıristiyanlığın bölgeselliklere verdiği izin ile
değil aynı zamanda güçlü eski Musevi milletinin güçlü kitabi prototipinin, Hıristiyanlığa
kitabı mukaddes ve dua kitabı vasıtasıyla haftalık servis ve yıllık festivalleri temin etmesi ve
taşıması ile sağlandı. (Şimşek; 2009: 89)
Wallerstein ise ulus devlet ve milliyetçilik kavramlarını “dünya sistemi” şeklinde
adlandırdığı tarihsel kapitalist çerçeve içerisindeki hiyerarşikleşme bağlamında ele almakta,
ulus, milliyetçilik, etnisite, ırk ve halk gibi kavramları tartışarak bu kavramları sistem
içerisindeki iktisadi yapıyla ilişkilendirmektedir. Buna göre, ırk kavramı dünya
ekonomisindeki eksenel işbölümüyle, yani merkez-çevre zıtlığıyla, “ulus” kavramı bu tarihsel
sistemin siyasal üstyapısıyla, yani devletlerarası sistemi biçimlendiren ve ondan türeyen
egemen devletlerle etnik grup” kategorisi ise, sermaye birikiminde ücretsiz emeğin büyük
payının korunmasını sağlayan hane yapılarının yaratılmasıyla ilgilidir. Kapitalist dünya
ekonomisi, esas olarak Avrupa’daki başlangıç noktasından yayıldıkça “ırksal” kategoriler bazı
etiketler altında belirginleşmeye başlamışlardır. Bu kategorilerin sayısı ve hatta herhangi bir
sınıflandırma olgusu toplumsal bir durumdur. Kutuplaşma arttıkça kategori sayısı
azalmaktadır ve nihayetinde, 20. yüzyılda beyaz-beyaz olmayan biçiminde gerçekleşmiştir.
Irk ve dolayısıyla ırkçılık, eksenel işbölümüyle ilişkili olan coğrafi yoğunlaşmaların dışa
vurumu, itici gücü ve sonucudur. Ancak, ırk tek toplumsal kimlik kategorisi değildir. Örneğin
ulus, dünya sisteminin siyasi yapılanmasından doğmaktadır. Bugün, Birleşmiş Milletlerin üyesi
olan devletlerin hepsi modern dünya sisteminin yaratıları olup, bu devletlerin çoğu bundan iki yüz
yıl önce isim ve idari birim olarak yokturlar. (Wallerstein; 2000:100-102)
Irk, sömürge dünyasının, siyasal hakları, mesleki dağılımı ve geliri açıklayan birincil
kategorisi olmuş, milliyetçi hareketlerin yükselişi ve ulusal bağımsızlığın gelişimi daha çok
kategori yaratarak kimliğin belli bir toprak parçasıyla özdeşleşmesi olan milliyetçilik gittikçe
yayılmış ve önem kazanmıştır. Bu, esas itibarıyla elde bulunan insan malzemesinin en iyi
şekilde kullanılması amacına hizmet eden bir durumdur. (Wallerstein;2000: 236)
Küreselleşmeyle milliyetçiliğin çok eski devirlerden beri var olan biçiminin; yani his ve
tutum manasındaki milliyetçiliğin de giderek güçlendiği görülmektedir. Küreselleşmenin
adaletsiz seyri,sürecin bir hegemonya doğurmuş oluşu, güney ülkelerinin denetlenen (edilgen)
ülke konumundan çıkış yollarının kapatılmasına gösterdikleri ve giderek artan tepki, başta göç
hareketlerinin yoğunlaşmasının toplumsal yapıda oluşturduğu tahribat gibi faktörler
milliyetçiliği bir sığınma alanı haline getirmekte, küreselleşmeyi evrenselci eğilimler kadar
milliyetçiliği de besleyen bir konjonktür görünümüne sokmaktadır. (Şahin; 2007: 7)

5
Sonuç
Göstergeler milliyetçiliğin gerek ideolojik ve gerekse his ve tutumlar anlamında varlığını
güçlü bir şekilde devam ettirdiğini işaret etmektedir. Kolektif kültürel kimlik, kolektif irade
ve milli sınırlar doktrini gibi milliyetçi esasların klasikleşmiş biçimleri küreselleşme
şartlarında kaybolmayıp değişmekte, milli egemenlik ve kimlik gibi temel unsurlar ekseninde
bu prensipler yeniden biçimlenirken, ekonomi politikaları tıpkı bu güne kadar olduğu gibi
milli çıkarlar ekseninde tesis edilip uygulanmaktadır. Gelişen yeni teknolojilerden ve
zenginliklerden sadece zengin milletler yararlanabilmektedir. Fakir milletler için teknoloji
sadece ne kadar geliştiklerini izlemek için vardır bu yüzdendir ki küresel sermaye bir gün
tüketimi artıracak ve elindeki sermayeyi kullanacak bir alan ve alım gücüne sahip olan bir
millet bulamayacaktır ve sonucunda milliyetçilik ve faşizm artacak, savaş kaçınılmaz bir son
olacaktır.

Yusuf Erhan Ertem

6
Kaynakça
Kitaplar
Wallerstein, I. (2000) Irk, Ulus, Sınıf, “Belirsiz Kimlikler”, içinde, Çev. Nazlı Ökten, Der.
Etienne Balibar, Immanuel Wallerstein, Istanbul: Metis Yayınları.
Smith D. Anthony, (1994) Milli Kimlik, Çev: Bahadır Sina Şener, İstanbul, İletişim
Yayınları
Makale ve İnternet Kaynakları
Ömer Asım Livanelioğlu,(1998,Mart) Ankara Barosu Dergisi, Say. 43-44
Çekmeci Süalp, (1991, Ağustos), Romantizm Ölmeyecek ,Sayı 28, Say 83
Şahin Köksal, Akademik Bakış, Bir ideoloji olarak “Milliyetçilik” Sayı: 12
http://www.akademikbakis.org/12/makale/ksahin.pdf
Şimşek Ufuk, (2009) Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi,
Milliyetçilikler ve Milletin Oluşumu Üzerine Bir İnceleme,
http://www.academia.edu/1466970/Milliyetcilikler_ve_Milletin_Olusumu_Uzerine_Bir_Incel
eme

7

Mais conteúdo relacionado

Mais procurados

AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF SlaytAtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slaytderslopedi
 
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇Deniz Poyraz
 
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesiToplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesiÜMİT ÜNKER
 
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMSosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMrecep şahin
 
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİ
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİMÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİ
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİCOSKUN CAN AKTAN
 
Atatürk ‘ün ilkeleri
Atatürk ‘ün ilkeleriAtatürk ‘ün ilkeleri
Atatürk ‘ün ilkeleritugaypat
 
Atatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleriAtatürk ilkeleri
Atatürk ilkelerimassive501
 
Kültür ve toplum
Kültür ve toplumKültür ve toplum
Kültür ve toplumRamazan EREN
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3kolormatik
 

Mais procurados (16)

4.haftsa
4.haftsa4.haftsa
4.haftsa
 
Lai̇kli̇k slayt
Lai̇kli̇k slaytLai̇kli̇k slayt
Lai̇kli̇k slayt
 
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF SlaytAtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
AtatüRkçüLüK 8.SıNıF Slayt
 
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇
Demokrasi̇ni̇n tari̇hi̇
 
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesiToplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
Toplumsal bellek bağlamında sokak ve cadde i̇simlerinin i̇ncelenmesi
 
Ilkeler
IlkelerIlkeler
Ilkeler
 
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEMSosyolojiye giriş,   TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
Sosyolojiye giriş, TOPLUM, BİLİM ve YÖNTEM
 
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİ
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİMÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİ
MÜLKİYET HAKLARI FELSEFESİ
 
10.3 beceriler
10.3 beceriler10.3 beceriler
10.3 beceriler
 
Sosyoloji nedir
Sosyoloji nedirSosyoloji nedir
Sosyoloji nedir
 
Atatürk ‘ün ilkeleri
Atatürk ‘ün ilkeleriAtatürk ‘ün ilkeleri
Atatürk ‘ün ilkeleri
 
Toplum sosyoloji
Toplum sosyolojiToplum sosyoloji
Toplum sosyoloji
 
Atatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleriAtatürk ilkeleri
Atatürk ilkeleri
 
Kültür ve toplum
Kültür ve toplumKültür ve toplum
Kültür ve toplum
 
Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3Icabihal sayi 3
Icabihal sayi 3
 
Ders 2 kültür ve türki̇ye’ de kültür
Ders 2 kültür ve türki̇ye’ de kültürDers 2 kültür ve türki̇ye’ de kültür
Ders 2 kültür ve türki̇ye’ de kültür
 

Destaque

Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)
Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)
Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)Visión Humana
 
Vinhbt datn
Vinhbt datnVinhbt datn
Vinhbt datnVinh Bui
 
Epgp term v mos group assignment april 2010
Epgp term v mos  group assignment april 2010Epgp term v mos  group assignment april 2010
Epgp term v mos group assignment april 2010Rajendra Inani
 
Presentacion iva
Presentacion ivaPresentacion iva
Presentacion ivaeachicaiza
 

Destaque (6)

Optimzing mysql
Optimzing mysqlOptimzing mysql
Optimzing mysql
 
Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)
Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)
Estudio Zoom a la Tecnología (versión pública)
 
Vinhbt datn
Vinhbt datnVinhbt datn
Vinhbt datn
 
Epgp term v mos group assignment april 2010
Epgp term v mos  group assignment april 2010Epgp term v mos  group assignment april 2010
Epgp term v mos group assignment april 2010
 
Presentacion iva
Presentacion ivaPresentacion iva
Presentacion iva
 
Annova test
Annova testAnnova test
Annova test
 

Semelhante a Küreselleşme ve milliyetçilik

Türk hümanizmi
Türk hümanizmiTürk hümanizmi
Türk hümanizmiChp Aydın
 
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destination
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destinationSiyaset bilime giriş ders 5 konu destination
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destinationgtzsn5nqrr
 
Insan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisatInsan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisatAhmet Türkan
 
Demokrasiye çeyrek kala.pdf
Demokrasiye çeyrek kala.pdfDemokrasiye çeyrek kala.pdf
Demokrasiye çeyrek kala.pdfErdem4
 
Siyasa hukumet terorizm
Siyasa hukumet terorizmSiyasa hukumet terorizm
Siyasa hukumet terorizmsavaş ikiz
 
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaSanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaMmm z
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla DüşünmekPraksisDergi
 
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYEMilletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYECOSKUN CAN AKTAN
 
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...PraksisDergi
 
KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ
 KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ
KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİibrahimokur
 
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...PraksisDergi
 
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...PraksisDergi
 
Bunlar biz-siz
Bunlar biz-sizBunlar biz-siz
Bunlar biz-sizGame Kudra
 
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇r
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇rKamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇r
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇rİtibar Yönetimi Enstitüsü
 
Gercek sinema 04
Gercek sinema 04Gercek sinema 04
Gercek sinema 04Redakte.Net
 

Semelhante a Küreselleşme ve milliyetçilik (20)

Türk hümanizmi
Türk hümanizmiTürk hümanizmi
Türk hümanizmi
 
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destination
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destinationSiyaset bilime giriş ders 5 konu destination
Siyaset bilime giriş ders 5 konu destination
 
Insan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisatInsan toplum ve_iktisat
Insan toplum ve_iktisat
 
Demokrasiye çeyrek kala.pdf
Demokrasiye çeyrek kala.pdfDemokrasiye çeyrek kala.pdf
Demokrasiye çeyrek kala.pdf
 
ATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESIATATURK FELSEFESI
ATATURK FELSEFESI
 
Siyasa hukumet terorizm
Siyasa hukumet terorizmSiyasa hukumet terorizm
Siyasa hukumet terorizm
 
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern toplumaSanayi sonrası toplumdan post modern topluma
Sanayi sonrası toplumdan post modern topluma
 
Propaganda ve Siyasal Reklam
Propaganda ve Siyasal ReklamPropaganda ve Siyasal Reklam
Propaganda ve Siyasal Reklam
 
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
“Yoksulluk” Yazınının Yoksulluğu: Toplumsal Sınıflarla Düşünmek
 
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYEMilletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
Milletlerin Gerçek Zenginliği: SOSYAL SERMAYE
 
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...
Solun Hedefleri ve Latin Amerika’da Neoliberalizme Karşı Strateji Tartışması ...
 
9 3 dinc
9 3 dinc9 3 dinc
9 3 dinc
 
KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ
 KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ
KÜRESELLEŞME SAKIZI ve DİNLERİN MELEZLEŞMESİ
 
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
Suskun Adamın Baladı: Latin Amerika Üzerinden Venezuella’ya Dair Düşünceler -...
 
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
Demos’un Politikaları ve Politikacıların Politikaları: Arjantin’den Alınan De...
 
Bunlar biz-siz
Bunlar biz-sizBunlar biz-siz
Bunlar biz-siz
 
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇r
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇rKamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇r
Kamu diplomasisi ve yumuşak güç olarak i̇tibar Prof. Dr. Vedat Demi̇r
 
Üniter Devlet İlkesi, Federal Devlet ve Demokratik Konfederalizm İbrahim TİPİ
Üniter Devlet İlkesi, Federal Devlet ve Demokratik Konfederalizm İbrahim TİPİÜniter Devlet İlkesi, Federal Devlet ve Demokratik Konfederalizm İbrahim TİPİ
Üniter Devlet İlkesi, Federal Devlet ve Demokratik Konfederalizm İbrahim TİPİ
 
Tüketim / R. Bocock
Tüketim / R. BocockTüketim / R. Bocock
Tüketim / R. Bocock
 
Gercek sinema 04
Gercek sinema 04Gercek sinema 04
Gercek sinema 04
 

Küreselleşme ve milliyetçilik

  • 1. Küreselleşme ve Milliyetçilik Özet Milliyetçilik çok yönlü ve karmaşık bir olgudur. Bu çok yönlülük hep farklı değerlendirmelere sebep olmuştur. Milliyetçiliklerin farklı kavranması, farklı millet anlayışlarınında şekillenmesini beraberinde getirmiştir. Bu farklı anlayışlar günümüz dünyasında belirgin bir şekilde gözlemlenen zıtlık ve çatışmalarında kaynağıdır. Bu çatışma ve zıtlıklar milliyetçiliğin hala gücünü koruduğunu ortaya koymaktadır. Küreselleşmenin adaletsiz işlevi yüzünden günden güne milliyetçilik ve milli kimlik savunucuları artmakta ve dünya yeni bir faşizm dönemine doğru gitmektedir. Anahtar Sözcükler: Millet, Milliyetçilik, Ulus, Küreselleşme Giriş Milliyetçilik en çok tartışılan konulardan biridir. Milliyetçiliğin ne olduğu konusunda ya da ne olması gerektiği konusunda bir görüş birliği yoktur. Fransız ihtilalinden önce var olup olmadığı, neye göre milliyetçilik ve bunu belirleyen olguların ne olduğu tartışılmıştır. Mc Luhan’ın dünyayı “Küresel Köy” e benzetmesinden sonra milliyetçilik tartışmaları; kimlik tartışmalarından, küresel milliyetçilik tartışmalarına dönmüştür. Noam Chomsky, 500 yıl önce batılıların Amerika’yı keşfetmelerini ve yabancı bir kültür tarafından Amerika’nın işgal edilmesini küreselleşmenin başlangıcı olarak görür. Bu makalede Chomsky’e hiç değinmesem de en azından bu kısımda adını anmak için bu bilgiyi veriyorum. Milli Kimliği ve Milliyetçiliği küreselleşme bağlamında açıklamaya çalışıyorum. 1- Millet’in Doğuşu Tarihi bir toprağı/ülkeyi, ortak mitleri ve tarihi belleği, kitlevi bir kamu kültürünü, ortak bir ekonomiyi, ortak yasal hak ve görevleri paylaşan bir insan topluluğunun adı olarak millet;çok boyutlu bir kavram, somut örneklerin çeşitli düzeylerde benzerlik arzettiği bir standart ya da mihenk taşı oluşturan ideal bir tiptir. Eski Mısır’ı ele alarak başlarsak; Nil Nehrinin sağladığı ticari birliğe rağmen ekonomik açıdan Mısır, köylerde büyük ölçüde geçimlik tarıma dayanan bir ekonomiyle, bölgelere ve vilayetlere ayrılmıştı. Yasal açıdan da her ne kadar bütün Mısırlılar Firavun’un düzenlemelerine tâbi olsalar da bırakın eski Yunan’da görülen vatandaşlık fikrini, hak ve görevlerin paylaşıldığına dair en ufak bir emare bile yoktu. Aslında, farklı sınıf ve tabakalar
  • 2. için farklı yasalar vardı, rahipler tamamen kendilerinden menkul bir kategori oluşturmaktaydılar. Eğitim de sınıflara ayrılmıştı; Mısır soylularının çocukları, tapınak yazı okullarının verdiklerinden tamamen ayrı bir eğitim almaktaydı. Eski Mısır’ı, bir milletten ziyade etnik bir devlet olarak görmek belki daha yararlı olabilir. Fransız ve İngiliz devletlerinden farklı olarak Mısır devleti, aristokratik ve rahip temellerinden kopmayı kesin bir şekilde başaramadı. İster ülkenin her yerinde tek bir meslek sistemiyle olsun isterse krallığın bütün fertleri için ortak hak ve görevler tanımlamak suretiyle olsun halkı bir araya getirmek için hemen hiçbir girişimde bulunmadı. Bu etnik devlet modern öncesi muadili olarak kaldı, bu kalıbı kırmak için bir devrim gerekecekti. (Smith; 1994: 78-80) Smith soruyor; …erken dönem Sümer kent-devletlerine ya da İsveç kanton milletlerine ne diyeceğiz? Kitleler siyasi faaliyet ya da temsilden hariç tutuldular diye, eski Mısır ve Asurluları millet sıfatından mahrum mu edeceğiz? Bu tam da Batılı bir millet kavramını tamamen farklı bölgelere ve çağlara dayatmak anlamına gelmez mi? Eğer milliyetçilik sadece kültürel ve siyasi olarak hariçtekilere direniş anlamına geliyorsa o zaman Kamose (Teb Prensi A.L.) ve ardılları milliyetçi idiler ve milliyetçilik her çağ ve eklimde görülebilecek bir şeydir. Ama şayet milliyetçilikte, her biri kendine özgür bir karakter taşıyan milletlerden müteşekkil bir dünyayı varsayan ideoloji ve hareketleri, yegane siyasi iktidar kaynağı ve dünya düzeninin temeli olarak millete duyulan asli bir sadakati düşünüyorsak, o zaman bırakın eski Mısır’da, Eski Çağ ve Orta Çağ dünyasında da ilhamın, bu fikirlerden alan herhangi bir hareket bulmak, epeyce güç olacaktır. (Livanelioğlu; 1998: 43-44) Smith’e göre; Milli kimlikle kastettiğimiz şey, zayıf da olsa belli anlamda bir siyasi topluluğu gerektirir. Gerçekten de, milletin oluşumunda devletin hayati bir fonksiyonu vardır. Ancak, Smith, bunu Batıya özgü bir durum gibi gösteriyor. “Batı Avrupa’da milletlerin biçimlenmesi büyük bölümüyle planlanmamış bir gelişimdi. Batı dışında ise, genellikle milliyetçi amaç ve hareketlerin sonucuydular. Batı milletleri neredeyse tesadüfen vardı; dünyanın öteki yerlerinde ise milletler tasarlanarak yaratıldılar. Tarihi ülke, yasal-siyasi topluluk, topluluk fertlerinin yasal-siyasi eşitliği ve ortak sivil kültür ile ideoloji; bütün bunlar milletin standart, Batı modelinin oluşturucularıdır.” O’na göre, Batılı milletler, belirli bir ülke/toprak üzerinde siyasi birlik oluşturarak ortaya çıkmışlardır. Buna “sivil ve teritoryal millet”1 adını veriyor. Doğulu milletleri ise, etnik temele dayandırıp, bunların entelektüeller ve bürokrat sınıflar tarafından bilinçli çabalarla sivil/teritoryal siyasi milletlere dönüştürüldüğünü belirterek; “etnik millet”-ler olarak adlandırıyor. Ve devam ediyor; “milletlerin iyi tanımlanmış ülkelere/topraklara sahip olması gerekir. Ama herhangi bir toprak parçası değil, tarihi bir toprak, yurt, halkın beşiği olmalıdır. Türklerde olduğu gibi, o toprak, soyun köklerini taşımasa dahi bu böyledir.” (Livanelioğlu; 1998: 43-44) 2- Milliyetçilik Üzerine Milliyetçilik ifadesi şu anlamlara gelecek şekilde birkaç biçimde kullanılmaktadır; 1. Bütün olarak millet ve milli-devletlerin bütün bir kurulma ve kendini idame ettirme süreci, 2. Bir millete ait olma bilinci ve milletin güvenliği ve refahıyla ilgili özlem ve hissiyata sahip olmak 1 Teritoryal Millet: Ulusu veya milleti sınırları kesinleşmiş bir coğrafyadaki siyasal bir birimle yani devletle ve yasa ile ilişkilendirerek önümüze sunulan görüştür. Buna göre ulus bir yasalar ve yasal kurumlar topluluğudur. Prensip olarak, “ırka, renge, yaşa, cinsiyete ya da dine” dayalı bir milliyetçilik yoktur. 2
  • 3. 3. “Millet” ve rolüne ilişkin bir dil ve sembolizm 4. Milletler ve milli irade hakkında bir kültürel doktrin ile milli emellerin ve milli iradenin gerçekleşmesine dair reçeteleri de içeren bir ideoloji 5. Milletin amaçlarına ulaşacak ve milli iradeyi gerçekleştirecek bir toplumsal ve siyasi hareket. İlk kullanım biçimini düşüncelerimizden dışlayabiliriz. Bu, diğerlerinden çok daha geniştir ve önceden ele alınmıştır. İkinci kullanımdaki anlam, milli bilinç ya da hissiyat, diğerlerinden ayrıdedilmelidir. Milliyetçi hareketi bir yana bırakalım, milli ideoloji veya doktrin türünden bir şeye sahip olmadan yüksek düzeyde bir milli bilinç sergileyen bir nüfus bulmak gayet mümkündür. Her ne kadar Cromwell ve Milton veya Burke ile Blake’in döneminde olduğu gibi milliyetçi ideolojiler zaman zaman boy göstermiş olsalar da İngiltere buna iyi bir örnektir. (Smith, 2002: 121) Milliyetçi ideolojinin düşünsel manada ilk izlerini, aydınlanmanın halka yakın bir yorumu olarak ifade edilebilecek “Neo-Klasik” akımda görmek mümkündür. Fransız ihtilalinin hazırlayıcısı olduğu söylenebilecek olan Neo-Klasizm de, aydınlanma düşüncesinin iyi tabiat ve iyi insan yaklaşımlarıyla yine bu düşüncenin bir ürünü olan doğal haklar öğretisinin halkın anlayabileceği bir şekilde yeniden yorumlanmaya çalışıldığı görülmektedir. XVIII. yüzyıl ortalarında Fransa’da ortaya çıkan bu düşünce akımında; “yurt” kavramının ön plana çıkarılışı, yurtta yaşayan topluluğun üyeleri arasında “politik eşitlik” düşüncesi, egemenliğin kaynağı olarak “halk” ın işaret edilmesi, ülkesel bütünlüğe verilen önem ve bu bütünlüğü sağlayacak güçlü ve etkin bir devlet fikri ana temalar olarak göze çarpmaktadır. Neo-Klasik eserlerde karşılaşılan figürlerin başında ise; Eski Yunan’da yurtlarına bağlılıkları ve yurtlarını kutsallaştırmaları ile tanınan Ispartalılar gelmekte, gerçek mutluluk politik eşitlikle özdeşleştirilmekte, yurdu kuşatarak politik eşitliği gerçekleştirecek güçlü bir devlet fikri sıklıkla işlenmektedir. Neo-klasiklere göre, devletin temel görevi, insanların gönlünde yurdu ve eşitliği yüceleştirip, bu kavramlara ve kendisine güçlü bir aidiyet bağı geliştirebilmektir. Her ne kadar milliyetçi ideolojinin nüvelerini içerse de Neo-Klasizmin, evrenselci temelde bir düşünce ekolü olduğu belirtilmelidir. Oysaki milliyetçilik evrensellikle bağların tam olarak kopartılmasıyla hız kazanabilecek bir ideolojidir ve bunu gerçekleştiren düşünce akımı da on dokuzuncu yüzyılla birlikte gelişen “Romantizm” olmuştur. (Şahin; 2007: 4). Romantizm, kendini, mutlu bir toplumda insanlığın ahlaki yükselişinin şarkısını hep beraber söyleme ütopyalarını gösterir. (Çekmeci; 1991: 83) Birey kapsamında dillendirilen Romantizmin, zamanla gelişen kolektif yorumu milliyetçi ideolojiye hız kazandıran öğeleri de içermektedir. Romantizmin kolektif yorumlanışı, duygu yoğun içeriğiyle Neo-Klasizmdeki ana unsurları “çekirdek etni” lerin temel değerleri ile yoğurmaya başlamış, sözgelimi Neo-Klasizmdeki halk “ulusa”, yurt “vatana dönüşmüştür. Bu noktada, kolektif romantizmin bireysel mutluluğu ulusla özdeşleşmeye bağladığını da belirtmekte fayda vardır. (Şahin; 2007: 5) Milliyetçi düşünceye hız kazandıran bir başka gelişmenin de, Avrupa’da halk egemenliği düşüncesinin giderek güçlenmesinin olduğu söylenebilir. XVIII. yüzyıldan itibaren popülerleşen; soyluların egemenliğine karşı çıkan yaklaşımlar milliyetçi akım ve düşünce için de de kendine yer bulmuş, liberalizm ve milliyetçiliğin bu buluşması milliyetçi ideolojinin temel kriterlerinden olan milli egemenlik ilkesine kaynaklık etmiştir. Bu noktada, Avrupa’da, on dokuzuncu yüzyılda yoğunlaşan ve ilk milliyetçi hareketler olarak görülen; krallık ya da imparatorluklara karşı bağımsızlık amaçlı baş kaldırışlarda; en az milli his ve gurur kadar demokratik talep ve ideallerin de etkili olduğu belirtilmelidir. Ayrıca, milliyetçiliğin, başta 3
  • 4. ulus olmak üzere, demokrasinin siyasi birimlerini temin etmiş olan tarihsel güç oluşu da son derece önemlidir. Bu bakımlardan, liberal düşüncenin kaynaklık ettiği, egemenliğin milletle buluşması sürecinde milliyetçiliğin etkinlik kazanması önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirilebilir. (Şahin; 2007: 5) 3-Küreselleşme ve Milliyetçilik Giderek dünyanın etkileşiminin fazla olduğu, toplumlar arası ilişkilerin arttığı, teknolojik ulaşım araçlarının artmasıyla beraber zamanın sıkıştırıldığı ve sınırların daraldığı bir dönemde özerklik ve ayrılama hedefli etnik Protestanlar, milli irredantizm 2 savaşları, emek piyasaları ile sosyal hizmetler bünyesinde patlak veren ırksal çatışmalar azalacağı beklenirken, her kıtada çoğalmaya başladı. Smith, küreselleşme ve aşkınlık çağında kendimizi siyasal kimlikler ve etnik parçalanma üzerinde yükselen bir büyük girdabın içinde bulduk diyor. Hindistan’da, Kafkaslarda, Balkanlar’da, Afrika Boynuzu’nda Afrika’nın güneyinde kanlı çatışmalar patlak verdi. Hatta kanada, büyük Britanya, Belçika, İspanya, Fransa, İtalya ve Almanya gibi ekonomik anlamda gelişen, istikrarlı, refah seviyesi yüksek ülkelerde bile etnik halk hareketli ırkçılık ve milliyetçiliğin sarsıntıları yaşandı. Alman faşizmi, Japon neo-faşizmi gibi faşizan çatışmalar bunun yine örneklerini oluşturuyor. Küreselleşen dünyada bunca ırkçı çatışmaların neden ortaya çıktığı anlaşılmaya çalışılıyor. Burada şu sorular aklımıza geliyor diyor Smith: “Acaba modernliğin yükseldiği bir dönemde ,yani bir kimlik politikası üreten küreselleşmenin bir sonucumu; yoksa daha öncesinden gelen ve şanlı atalarından arta kalan bir kalıntı mı?” (Smith, 2002:16-17). Bu paradoksa karşı üç ana görüş ortaya atılmıştır: “Bunlardan birincisi, çağdaş milletler ve milliyetçiliğin atalarının yolunda giden, tarihten arta kalan, bir görüş olduğunu, şanlı atalarının takipçileri olduğunu ve zamanla bunun etkisinin azalacağı ve yok olacağını savunana görüştür. Uluslar arası iş bölümü, büyük bölgesel piyasalar, güçlü askeri bloklar, elektronik iletişim alanında meydana gelen gelişmeler, kitlesel halk eğitimi, cinsel devrim etkilerinin artacağı ve milliyetçiliğin gelenekselliğinden dolayı bunlara dayanamayacağı ve yok olacağını, silinip süpürüleceği görüşü oluşmuştur. İkinci bir görüş olarak milliyetçiliğin modernliğin bir sonucu olduğu görüşü var. Fransız ve sanayi devrimleri etkisiyle beraber başlatılan modernleşme hayatımızda belirsiz değişmelere neden olmuştur. Eski yaşam biçimimizden, geleneksel yaşam biçiminden farklı olarak yeni bir yaşam biçimi ve koşulları yaratmıştır. Endüstriyel kapitalizm, bürokratik devlet, topyekun savaşlar, kitlesel sosyal mobilizasyon, bilim ve akılcılık, bilgisayar ortamında enformatik çalışmalar, elektronik iletişim geleneksel aile düzeninde bir çok değişime neden olmuştur. Cinsel devrimler gibi hayatın bir çok alanını etkileyen gelişmeler olmuş ve kişisel yaşamda farklılıklara neden olmuştur. Toplumsal hayatta, yaşam koşul ve standartlarında bir çözülme meydana gelmiştir. Batı çıkışlı olan bu modernliğin hayatta birçok değişime neden olması sebebiyle modernliğe karşı çıkan, milliyetçilik ortaya çıkmıştır. Bu görüşe göre modernliğin etkisiyle oluşan değişimin sonucu milliyetçilik, özellikle muhafazakarlıkla birleşerek kendileri dışında olan bir şeyi kabullenememişler ve ulusun önemli olduğu bir anlayış sergileyerek aşırı bir dalgalanmayla milliyetçiliğin etkisini artırmışlardır. Üçüncü bir görüş olarak öne sürülen düşünce millet ve milliyetçilik anlayışının daimi olacağıdır. Bu görüşe göre geçici olan modernlik ve post modernliğin kendisidir” (Smith, 2002:17-19) 2 Bir ülkenin kendisinden saydığı din veya etnik köken bakımından kendisinden saydığı bir topluluk üzerinde hakimiyet iddia etmesi 4
  • 5. Modern sonrası nitelenen milletlerin tümünün, Fransız devrimi sonrası ortaya çıktığı iddia edilmektedir. Fakat eski sürekli milletlerin izleri okuryazar bir orta sınıf yaratmış yayın kapitalizminden uzunca bir süre önce 14. ve 15. yüzyıllarda sürülebilir. Liah Gren feld, İngiltere’de erken 16.yüzyılda millet ile halkı bir bütün olarak eşitleyen milliyetçiliğin ilk örneğinin varlığından bahseder . Bununla birlikte Adrian Hasting için ilk milletler (İngiltere, İrlanda, İskoçya, Fransa ve İspanya) Ortaçağda bölgesel dillerin oluşumuyla ortaya çıkmaya başladı. Hastings, milleti Hıristiyanlığa özgü birşey olarak görür ya da tam olarak judeochristian (Musevi-Hıristiyan kültürünü yansıtan)yaratımı şeklinde değerlendirir. Avrupa da milletlerin oluşmasını sağlayan güdü, sadece Hıristiyanlığın bölgeselliklere verdiği izin ile değil aynı zamanda güçlü eski Musevi milletinin güçlü kitabi prototipinin, Hıristiyanlığa kitabı mukaddes ve dua kitabı vasıtasıyla haftalık servis ve yıllık festivalleri temin etmesi ve taşıması ile sağlandı. (Şimşek; 2009: 89) Wallerstein ise ulus devlet ve milliyetçilik kavramlarını “dünya sistemi” şeklinde adlandırdığı tarihsel kapitalist çerçeve içerisindeki hiyerarşikleşme bağlamında ele almakta, ulus, milliyetçilik, etnisite, ırk ve halk gibi kavramları tartışarak bu kavramları sistem içerisindeki iktisadi yapıyla ilişkilendirmektedir. Buna göre, ırk kavramı dünya ekonomisindeki eksenel işbölümüyle, yani merkez-çevre zıtlığıyla, “ulus” kavramı bu tarihsel sistemin siyasal üstyapısıyla, yani devletlerarası sistemi biçimlendiren ve ondan türeyen egemen devletlerle etnik grup” kategorisi ise, sermaye birikiminde ücretsiz emeğin büyük payının korunmasını sağlayan hane yapılarının yaratılmasıyla ilgilidir. Kapitalist dünya ekonomisi, esas olarak Avrupa’daki başlangıç noktasından yayıldıkça “ırksal” kategoriler bazı etiketler altında belirginleşmeye başlamışlardır. Bu kategorilerin sayısı ve hatta herhangi bir sınıflandırma olgusu toplumsal bir durumdur. Kutuplaşma arttıkça kategori sayısı azalmaktadır ve nihayetinde, 20. yüzyılda beyaz-beyaz olmayan biçiminde gerçekleşmiştir. Irk ve dolayısıyla ırkçılık, eksenel işbölümüyle ilişkili olan coğrafi yoğunlaşmaların dışa vurumu, itici gücü ve sonucudur. Ancak, ırk tek toplumsal kimlik kategorisi değildir. Örneğin ulus, dünya sisteminin siyasi yapılanmasından doğmaktadır. Bugün, Birleşmiş Milletlerin üyesi olan devletlerin hepsi modern dünya sisteminin yaratıları olup, bu devletlerin çoğu bundan iki yüz yıl önce isim ve idari birim olarak yokturlar. (Wallerstein; 2000:100-102) Irk, sömürge dünyasının, siyasal hakları, mesleki dağılımı ve geliri açıklayan birincil kategorisi olmuş, milliyetçi hareketlerin yükselişi ve ulusal bağımsızlığın gelişimi daha çok kategori yaratarak kimliğin belli bir toprak parçasıyla özdeşleşmesi olan milliyetçilik gittikçe yayılmış ve önem kazanmıştır. Bu, esas itibarıyla elde bulunan insan malzemesinin en iyi şekilde kullanılması amacına hizmet eden bir durumdur. (Wallerstein;2000: 236) Küreselleşmeyle milliyetçiliğin çok eski devirlerden beri var olan biçiminin; yani his ve tutum manasındaki milliyetçiliğin de giderek güçlendiği görülmektedir. Küreselleşmenin adaletsiz seyri,sürecin bir hegemonya doğurmuş oluşu, güney ülkelerinin denetlenen (edilgen) ülke konumundan çıkış yollarının kapatılmasına gösterdikleri ve giderek artan tepki, başta göç hareketlerinin yoğunlaşmasının toplumsal yapıda oluşturduğu tahribat gibi faktörler milliyetçiliği bir sığınma alanı haline getirmekte, küreselleşmeyi evrenselci eğilimler kadar milliyetçiliği de besleyen bir konjonktür görünümüne sokmaktadır. (Şahin; 2007: 7) 5
  • 6. Sonuç Göstergeler milliyetçiliğin gerek ideolojik ve gerekse his ve tutumlar anlamında varlığını güçlü bir şekilde devam ettirdiğini işaret etmektedir. Kolektif kültürel kimlik, kolektif irade ve milli sınırlar doktrini gibi milliyetçi esasların klasikleşmiş biçimleri küreselleşme şartlarında kaybolmayıp değişmekte, milli egemenlik ve kimlik gibi temel unsurlar ekseninde bu prensipler yeniden biçimlenirken, ekonomi politikaları tıpkı bu güne kadar olduğu gibi milli çıkarlar ekseninde tesis edilip uygulanmaktadır. Gelişen yeni teknolojilerden ve zenginliklerden sadece zengin milletler yararlanabilmektedir. Fakir milletler için teknoloji sadece ne kadar geliştiklerini izlemek için vardır bu yüzdendir ki küresel sermaye bir gün tüketimi artıracak ve elindeki sermayeyi kullanacak bir alan ve alım gücüne sahip olan bir millet bulamayacaktır ve sonucunda milliyetçilik ve faşizm artacak, savaş kaçınılmaz bir son olacaktır. Yusuf Erhan Ertem 6
  • 7. Kaynakça Kitaplar Wallerstein, I. (2000) Irk, Ulus, Sınıf, “Belirsiz Kimlikler”, içinde, Çev. Nazlı Ökten, Der. Etienne Balibar, Immanuel Wallerstein, Istanbul: Metis Yayınları. Smith D. Anthony, (1994) Milli Kimlik, Çev: Bahadır Sina Şener, İstanbul, İletişim Yayınları Makale ve İnternet Kaynakları Ömer Asım Livanelioğlu,(1998,Mart) Ankara Barosu Dergisi, Say. 43-44 Çekmeci Süalp, (1991, Ağustos), Romantizm Ölmeyecek ,Sayı 28, Say 83 Şahin Köksal, Akademik Bakış, Bir ideoloji olarak “Milliyetçilik” Sayı: 12 http://www.akademikbakis.org/12/makale/ksahin.pdf Şimşek Ufuk, (2009) Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Milliyetçilikler ve Milletin Oluşumu Üzerine Bir İnceleme, http://www.academia.edu/1466970/Milliyetcilikler_ve_Milletin_Olusumu_Uzerine_Bir_Incel eme 7