JEOLOJK ZAMANDZM olarak da bilinir, olusumundan günümüze degin
yerkürede gerçeklesen jeolojik olayların tarihlendirilmesi ve kayaçların yasının
saptanmasını konu edinen bilim dalı. Temel jeolojik çag birimleri, herbiri özgün bir
kayaç sistemine dayandırılan dönemlerdir (bak. tablo). Dönemler, Paleozoyik
(Birinci) (y. 570-225 milyon yıl önce), Mezozoyik (kinci) (y. 225-65 milyon yıl
önce) ve Seno-zoyik (Yakın) (y. 65 milyon yıl öncesinden günümüze) zamanlar
olarak adlandırılan daha büyük birimler içinde gruplandırılır. Bu adlar, her zamanın
baslangıcında canlı organizmalardaki büyük degisiklikleri yan-sıtan “eski yasam”,
“orta yasam” ve “modern yasam” sözcüklerinden türetilmistir.
Zeminlerde Statik ve Dinamik Yükler Altında Taşıma Gücü Hesabı
Kıtaların kayması
1. Kıtaların Kayması
ALFRED WEGENER' N « ESK » KURAMI
LEVHA TEKTON Ğ YLE GÜNCELLEŞT VE YEN DEN
DEĞER KAZANDI.
Alfred WEGENER (1880-1930), Alman meteorolog ve jeofizik uzmanı.
Meteoroloji uzmanı olarak Mylius-Erichsen'in Grönland'a yaptığı Danimarka kutup
seferine katıldı (1906-1908). 1915'te kıtaların kayması kuramını ortaya attı.1913'ten
1917'ye kadar, Grönland'ı boydan boya geçişi sırasında Lauge Koch'a eşlik etti.Son
olarak, 1929'da bir hazırlık yolculuğundan sonra, ertesi yıl, inlandsisin merkezinde
büyük bir bilimsel keşif seferine girişti ve Eismitte istasyonu ile batı kıyısı arasında
yaşamını yitirdi.Yolculuklarının sonuçlarını bir kaç kitapta anlattı.Bir çok bilimsel
yapıt verdi:
Thermodynamik der Atmosphäre (Atmosferin Termodinamiği) [1911] ,
Die Klimate der geologischen Vorzeit ( lk jeolojik çağda iklim) [1924] ,
özellikle de kıtaların hareket mekanizmasına bir açıklama getiren plak tektoniğinin
pekiştirdiği kıtaların ortaya çıkış kuramını açıklayan;
Die Entstehung der Kontinente und Ozeane (Kıtaların ve Okyanusların oluşumu)
[1915].
Çalışmalarında, Amerikalı F. B. Taylor gibi araştırmacılardan yararlandı. Ama,
özellikle bir meteorolog olan Wegener, jeologlardan tamamen bağımsız bir düşünce
taşıyordu. Levha tektoniği kuramı, Wegener'e yerbilimleri tarihinde hak ettiği yeri
yeniden kazandırdı.
Alfred WEGENER , THÉMA LAROUSSE
Jeokronoloji
JEOLOJ K ZAMAND Z M olarak da bilinir, oluşumundan günümüze değin
yerkürede gerçekleşen jeolojik olayların tarihlendirilmesi ve kayaçların yaşının
saptanmasını konu edinen bilim dalı. Temel jeolojik çağ birimleri, herbiri özgün bir
kayaç sistemine dayandırılan dönemlerdir (bak. tablo). Dönemler, Paleozoyik
(Birinci) (y. 570-225 milyon yıl önce), Mezozoyik ( kinci) (y. 225-65 milyon yıl
önce) ve Seno-zoyik (Yakın) (y. 65 milyon yıl öncesinden günümüze) zamanlar
olarak adlandırılan daha büyük birimler içinde gruplandırılır. Bu adlar, her zamanın
başlangıcında canlı organizmalardaki büyük değişiklikleri yan-sıtan “eski yaşam”,
“orta yaşam” ve “modern yaşam” sözcüklerinden türetilmiştir.
Jeolojik çağlar
zaman dönem bölüm zaman dilimi (y.milyar yıl önce)
Prekambriyen 4-570
Paleozoyik (Birinci) 570-225
Kambriyen 570-500
2. Ordovisiyen 500-430
Silüriyen 430-395
Devoniyen 395-345
Karbonifer 345-280
Permiyen 280-225
Mezozoyik ( kinci) 225-65
Triyas 225-190
Jura 190-136
Kretase (Tebeşir) 136-65
Senozoyik (Yakın) 65-günümüze
Tersiyer (Üçüncü) 65-2,5
Paleosen 65-54
Paleojen 54-26
Eosen 54-38
Oligosen 38-26
Neojen 26-2,5
Miyosen 26-7
Pliyosen 7-2,5
Kuvaterner (Dördüncü) 2,5-günümüze
Pleyistosen 2,5-10 bin
Holosen 10 bin-günümüze
Senozoyik Zaman, Kuvaterner (Dördüncü) ve Tersiyer (Üçüncü) dönemlere;
Mezozoyik Zaman, Kretase (Tebeşir), Jura ve Triyas dönemlerine; Paleozoyik
Zaman ise Permiyen, Karbonifer, Devoniyen, Silüriyen, Ordovisiyen ve Kambriyen
dönemlere ayrılır.
Paleozoyik Zamandan önce oluşan Prekambriyen kayaçlar, tanıtıcı fosil içermez ve
alt bölümlere ayrılmaz. Radyometrik tarihleme yöntemiyle, Prekambriyen Zamanın
Yer tarihinin ilk % 85'ine karşılık gelen zaman dilimini içerdiği ortaya çıkartılmıştır.
Radyometrik tarihleme yöntemi, belirli minerallerde bulunan ve bilinen hızlarda
sürekli bozunarak radyozenik kardeş nüklitlere dönüşen radyoaktif nüklitlere ilişkin
ölçümlere dayalı olarak gerçekleştirilen bir tekniktir. Doğada düzinelerce radyoaktif
nüklit vardır, ama bunlardan çoğuna ender olarak rastlanır; geriye kalanlar ise
jeoloojik tarihleme açısından değer taşımayacak kadar yavaş ya da hızlı bozunuma
uğ-rar.Hemen hemen tüm kayaçların radyometrik tarihlemeleri yalnızca 4 nüklitin
(uranyum-238, uranyum-235, rubidyum-87 ve potasyum-40) yardımıyla yapılır.
Ayrıca bak. çağ, tarihleme.
Jeokronoloji, AnaBritannica
Levhalar Niçin Hareket Eder?
Levha tektoniği kuramını belgeleyen kanıtlar artık inandırıcı bir düzeye
ulaştığından levhaların hareketi kavramı bugün benimsenmiştir.Bundan sonraki
aşama söz konusu bu hareketlerin itici gücünü tespit etmek olacaktır.Bu gücün
kökeniyse yerkürenin incelenmesi çok zor olan derin katmanlarında aramak gerekir.
Levhaların yer değiştirmesinden iç mantoda oluşan konveksiyon akımlarının
3. sorumlu olduğu, genel olarak kabul edilen bir fikirdir.Bu akımlar hücreler
oluşturarak tektonik sırtların altında ıraksarlar.
Levhaların altında derinlerde gelişen bu itici güce bizzat levhaların davranışı da
eklenir. Astenosferin sırtlar düzeyine yükselişi, göreli olarak hafif bir malzemenin
varlığıyla açıklanır; topografik olarak yüksek konumdaki bu malzeme yerçekimi
etkisiyle yanlara doğru akar.Tersine okyanus taşküresi yaşlandıkça soğur ve
dolayısıyla yoğunluğu artar.Bu yoğun katmanın batması levhanın derine doğru
çekilmesine yol açar.Ne var ki yer kürenin içinde ne olup bittiğini anlamak için
jeofizikçilerin yapacağı daha pek çok şey vardır. Olaya her şeyden önce sismolojik
yöntemle yaklaşacaklar.
Levhalar Niçin Hareket Eder?, THÉMA LAROUSSE
Levha Tektoniği
PLAKA TEKTON Ğ olarak da bilinir, geçmişteki ve günümüzdeki depremleri,
yanardağ etkinlikleri ve dağ oluşumu süreçlerini, Yer yüzeyini oluşturan çok büyük
kabuk bloklarının (levhalar) karşılıklı hareketleriyle (çarpışmaları ve ayrılmaları)
açıklayan kuram.
Yer kabuğu bir düzine kadar büyük levha ile bir dizi küçük levhadan oluşur.
Levhalardaki kayaçlar esnemez (rijit) bir kütle halinde hareket eder; bunlar fazlaca
bükülmez (fleksür) ve pek az sismik ya da volkanik etkinlik gösterir.Levhaların
kenarları (sınırları) ise dar kuşaklar biçimindedir; dünyadaki depremlerin ve
4. yanardağ etkinliklerinin yüzde 80'i burada yer alır.Üç tip sınır vardır.Bunlardan
birincisi, okyanus ortasında 80 bin km boyunca uzanan uzun, etkin sırtların tepe
noktalarını izleyen ve çekme gerilmenin yol açtığı çok ince bir sığ depremler (odağı
65 km'ye kadar olan depremler) kuşağıdır. kinci tip sınıra ise bu sırtların düzlüklere
karıştığı etek alanlarında karşılaşılır.Bu bölgelerdeki kırıklar boyunca gerçekleşen
dep-remler çok daha şiddetlidir; bu depremler, kırığın her iki yakasındaki levhaların
ters yönlerde birbirlerine sürtünerek hareket etmesinden kaynaklanır.Üçüncü sınır
tipini oluşturan depremler daha seyrek dağılmış olmakla birlikte, çok daha derin
odaklıdır (145 km'den daha derin).Bu depremler, okyanus tabanının nor-mal
düzeyinden çok daha derinlere (10,5 km'ye kadar) indiği çukurluklar boyunca çok
ince bir kuşak oluş-turur.Bu sınırdan uzaklaştıkça maksimum deprem derinliği bir
eğim düzlemi boyunca giderek artar; çukurlukların sınır bölgelerinde iyice sığlaşan
depremlere ise temel olarak buralardaki yanardağ etkinlikleri neden olur.
Sırtların tepe noktalarındaki depremlere, her iki yakadaki levhaların ters yönlerde
hareket etmesi sonucunda oluşan gerilmeler yol açar.Bu hareket aynı zamanda
alttaki sıcak kayaçlar üzerindeki basıncın açığa çıkmasını sağlayarak bunların
erimeye başlamasına neden olur.Böylece oluşan magmalar yükselerek ya-nardağları
oluşturur ( zlanda'da olduğu gibi), ardından katılaşarak germe kuvvetlerinin süren
etkisiyle çatlar.Bu süreçle her levhanın kenar bölümlerine yeni volkanik kayaçlar
eklenir ve levhalar "yapıcı" sınır ya da ıraksak sınır olarak adlandırılan bu sınırlar
boyunca büyür.Lehvaların hareket etmekte olduğunu gösteren tek kanıt depremlerin
yapısı değildir; okyanusların zemininde oluşan volkanik kayaçların yaşı da bu ol-
guya işaret eder.Kayaçların yaşı, bunların üzerine çökelen tortulların içerdiği
fosillere bakılarak ya da gemilerden gerçekleştirilen ölçümlerle bu kayaçların
magnetizmalarındaki sapmaların belirlenmesi ve yorumlanmasıyla saptanabilir.Bu
çalışmaların sonucunda, en genç volkanik kayaçların okyanus ortası sırt-ların tepe
noktalarında ve en yaşlıların da en derin bölgelerde, yani okyanus çukurluklarında
yer alanlar olduğu belirlenmiştir.Ama hiçbir yerde 190 milyon yıldan daha yaşlı
kayaca rastlanmamıştır; daha yaşlı ok-yanus kayaçlarının zaman içinde tahrip olduğu
düşünülmektedir.
Çukurluk sınırı "yıkıcı" sınır ya da yakınsak sınır olarak tanımlanır, çünkü bu
bölgede okyanus kayaçları bir eğim düzlemi boyunca yermantosunun içine
taşınır.Bu tür yerlere dalma-batma bölgesi denir. Herhangi bir kıtanın dalma-batma
5. olayı gerçekleşen kenar bölümlerinde yanardağ etkinlikleri karalardaki kayaçların
yapısını değiştirir ve And Dağları gibi sıra dağların ya da dağ zincirlerinin
oluşumuna yol açar. Öteki yerlerde ise yanardağ etkinlikleri, Büyük Okyanus'un
güneybatısında olduğu gibi ada yaylarının o-luşmasına yol açar.Yıkıcı sınırlar, kıta
kabuk kayaçlarının oluşturduğu, buna karşılık okyanus kayaçlarının mantoya
gömüldüğü yerlerdir.Kıta kayaçlarının yoğunluğu düşük olduğundan, bunlar
mantoya batmaz;bir çukurluğa taşındıklarında çarpışarak dağ zincirlerinin
oluşumuna neden olurlar.Örneğin Alpler, Afrika ile Avrupa'nın; Himalayalar ise
Hindistan ile Asya'nın çarpışması sonucunda ortaya çıkmıştır.
Levhaların yanal büyüklüğü oldukça iyi belirlenmiştir, ama kalınlıklarına ilişkin
bulgular daha be-lirsizdir.Okyanus sırtlarının doruklarında levhalar çok incedir; ama
ısı akışı ve sismik bulgular, doruktan a-şağıya inildikçe levhaların tabanının hızla
derinleştiğini, doruktan 9-19 km aşağıda 48-57 km'ye, 960 km aşağıda da 115 km'ye
ulaştığını göstermektedir.Levhaların kalınlığı 145 km'yi çok ender aşar.Her levha
katı ya da esnemez manto kayaçları ile okyanus kabuk kayaçlarından oluşur;
bunlarda her zaman kıta kayaçlarının bulunması gerekmez (örn. Pasifik Levhasında
hiç kıta kayacı yoktur).Katı manto ve kabuk ka-yaçlarından oluşan bölgeye taşküre
(litosfer) denir; manto kayaçlarının daha yüksek sıcaklıklarda bulundu-ğu ve bu
nedenle tektonik gerilmeler altında plastik biçim bozulmasına uğradığı kuşak ise
astenosfer olarak adlandırılır.Karalarda, taşkürenin altında her zaman astenosfer
bulunmaz.Ayrıca, elmaslı kimberlit gibi volkanik kayaçların varlığı, kıtalardaki
taşküre kalınlığının en az 190 km olduğunu ve levha hareketlerine neden olan manto
akışının daha da derinlerde gerçekleştiğini göstermektedir.
Manto hareketleri, Yer'in iç kesimlerinde radyoaktif bozunum sonucunda oluşan
ısının yüzeye akta-rılması zorunluluğundan kaynaklanır; bu nedenle konveksiyon
6. (ısının taşınması) düzeni, zamana bağlı ola-rak değişir.Eski levha sınırlarının yerinin
değişmesi de bu olgudan kaynaklanır.Kuzey Amerika'daki Batı Cordilleraların
oluşmasına neden olan dalma-batma süreci 10 milyon yıl kadar önce büyük ölçüde
tamam-lanmıştır (gene de benzer bazı etkinlikler yanardağlar üretmeye [örn.
Washington'daki Saint Helens Ya-nardağının süren püskürmeleri] ve Alaska'da
depremlere neden olmaya devam etmektedir).
Yüz milyomlarca yıllık bir zaman süreci içinde manto konveksiyonundaki
değişmeler, iki büyük blok (Lavrasya [*] ve Gondvana [*]) halinde bulunan eski
kıtaların 160-180 milyon yıl kadar önce ayrılarak Atlas ve Hint Okyanuslarının
oluşmasına yol açmıştır.Benzer biçimde, kıtalar arasında gerçekleşen bir dizi
çarpışma, Kuzey Amerika'nın doğusundaki Apalaş Dağları ile Avrupa ve Afrika'daki
Kaledoniyen-Hersiyen dağların oluşmasına neden olmuştur.Manto konveksiyonu
hızı, temel olarak manto içindeki ısı üreti-minin kareköküne bağlıdır.Yani,
radyojenik ısı üretiminin bugünkünden 5 kat daha fazla olduğu 3 milyar yıl önce,
konveksiyon hızı da bugünkünden en az 3 kat daha fazlaydı.Ama bu tür hareketlerin
yüzeyde al-dığı biçimlerin daha farklı olduğu sanılmaktadır.Çünkü 4 milyar yıl
öncesinde taşküre çok inceydi ve mantoya kolayca gömülüyordu, bu nedenle de kıta
kayaçları bulunmuyordu.Yer tarihinin büyük bölümünde gerçekleşen levha tektoniği
etkinliklerinin doğası henüz belirlenememiştir.
Levha Tektoniği, AnaBritannica
Kayma Teorisi
Jeolojik çağlar içinde kıtaların, birbirlerine ve okyanus havzalarına göre girmiş
olduğu büyük ölçekli yatay hareketlere denir.
Günümüzdeki kıtaların, büyük taşküre (litosfer) levhalarının sürüklenerek yer
değiştirmesi sonucunda ortaya çıktığına ilişkin ilk düşünceler daha 18.yüzyılın
sonlarında ortaya atıldı. Güney Amerika'nın doğusundaki çıkıntının Afrika'nın batı
kıyılarındaki girintiye tam oturduğuna dikkati çeken Alman doğa bilimci Alexander
von Humboldt, 1800 dolayında Atlas Okyanusunun iki yakasının çok önceleri bitişik
olduğu savını geliştirdi. Bundan 50 yıl kadar sonra Fransız bilimadamı Antonio
Snider, Kuzey Amerika ve Avrupa'daki kömür yataklarında belirlenen benzer bitki
fosillerinin Humboldt'un bu varsayımını doğrula-dığını, aksi halde bu benzerliği
açıklamanın başka yolu olmadığını ileri sürdü.1908'de ABD'li Frank B. Taylor,
dünyadaki bazı sıradağların oluşumunu, kıtaların çarpışması düşüncesine dayalı
olarak açıklamaya çalıştı.
Kıtaların kaymasına ilişkin ilk ayrıntılı ve geniş kapsamlı kuramı, 1912'de Alman
meteorolog Alfred Wegener geliştirdi.Wegener, çok sayıda jeolojik ve paleontolojik
veriden yararlanarak, jeolojik zamanın büyük bölümü boyunca tek bir kıtanın
bulunduğunu ileri sürdü ve bu varsayımsal kıtayı Pangaea olarak adlandırdı.Jura
Döneminin (y. 190-136 milyon yıl önce) belirli bir evresinde Pangaea çeşitli
parçalara ayrılmış ve parçalar bir-birlerinden uzaklaşmaya başlamıştı.Bugün
Amerika Kıtası'nı oluşturan bölümlerin batıya doğru sürüklen-mesiyle Atlas
7. Okyanusu ortaya çıkmış, Hindistan bloğu ise Ekvator'u geçerek Asya ile
birleşmişti.1937'de Güney Afrikalı jeolog Alexander L. Du Toit, Wegener'in
varsayımı üzerinde çeşitli düzeltmeler yaptı ve başlanğıçta kuzeyde Lavrasya(*) ve
güneyde Gondvana (*) olmak üzere iki ana kıtanın bulunduğunu ileri sürdü.
Atlas okyanusunun iki yakasındaki kıta sahanlıklarının son derece uyumlu olmasının
yanı sıra, kıta-ların kayması kuramının savunucuları, karşılıklı kenarların birbirlerine
uygunluğundan başka, bu görüşlerini destekleyen son derece etkili jeolojik kanıtlar
toplamışlardır.Geç Paleozoyik (Birinci) Zaman (y. 395-225 milyon yıl önce)
sırasında Antarktika, Güney Amerika'nın güneyi, Güney Afrika, Hidistan ve Avust-
ralya'da benzer geniş ölçekli buzullaşmaların olduğu belirlenmiştir.Bu olgu, bu
kıtaların o dönemde Gü-ney Kutup Bölgesi'nin çevresinde birleşik halde bulunuyor
olmalarıyla açıklanabilir.Öte yandan Atlas Okyanusu'nun her iki yakası arasında,
kayaç yapısı ve jeolojik yapı açısından büyük benzerlikler vardır.Örne-ğin Brezilya
kıyıları boyunca uzanan yaşlı kayaç kuşağı, Afrika'nın batı kıyılarındaki kuşakla
uyum içindedir.Ayrıca, Güney Amerika ile Afrika'nın Atlas Okyanusu kıyıları
boyunca uzanan en eski deniz çökelleri Jura yaşlıdır; bu durum da, bu dönemde iki
kıtayı ayıran okyanusun bulunmadığına işaret eder.1950'lerde ngilizjeofizikçiler
Stanley Keith Runcorn ve P.M.S. Blackett ile başka bilim adamlarının çalışmaları
sonu-cunda, Yer'in magnetik alanının jeolojik geçmişteki yapısına ilişkin olarak elde
edilen bulgular kıtaların kayması kuramına yönelik ilgiyi artırdı.Magnetit gibi
ferromagnetik mineraller, korkayaçların bileşeni olarak kristalleşirken kalıcı bir
mıknatıslanmaya uğrar.Bu mıknatıslanmanın yönü, Yer'in magnetik alanının o
dönemdeki ve yerdeki yönüyle aynıdır.Daha sonraları ufalanma yoluyla ana kayaçtan
dökülen mıknatıslan-mış mineral parçaları, tortul çökeller halinde birikirken bu kez
o dönemdeki magnetik alanın doğrultusun-da yeniden yönlenirler.Yeryüzünün
değişik bölgelerinden seçilen farklı yaşlardaki kayaçlar üzerinde yapılan artık
magnetizma incelemeleri, magnetik kutupların farklı dönemlerde farklı yerlerde
bulunduğunu göstermiştir.Magnetik kutupların yer değiştirme eğrileri, çeşitli kıtalar
için farklıdır; bu farklılıklar bugün ayrı olan kıtaların bir zamanlar bitişik olduğu
varsayımıyla açıklanır.Örneğin, Avrupa ve Kuzey Amerika i-çin bu eğriler, Kuzey
Amerika'nın Triyas Döneminden (y. 225-190 milyon yıl önce) günümüze değin, Av-
rupa'ya göre 30° kadar batıya kaymış olduğunu ortaya koyar.
Okyanus tabanının şekline ilişkin bilgilerin artması ve daha sonraları deniz dibi
yayılması kuramı (*) ile levha tektoniğinin (*) geliştirilmesi, kıtaların kayması
düşüncesini güçlendirdi.1960'ların başında ABD' li jeofizikçi Harry H. Hess,
okyanus ortası sıradağların sırtlarında,magma etkinlikleriyle yeni okyanus ka-buğu
oluşumunun sürmekte olduğunu ileri sürdü.Yermantosundan yukarı doğru yükselen
erimiş kayaç malzemesisoğuduktan sonra yeni bir magma sokulmasıyla iki yana
doğru itiliyor ve böylece okyanus taba-nı yatay doğrultuda, sırtlardan öteye doğru
hareket ediyordu.
1960'ların sonlarında, başta Jack E. Oliver ve Bryan L. Isacks olmak üzere çeşitli
ABD'li araştırma-cılar, deniz dibi yayılması kuramını, kıtaların kayması
varsayımıyla bütünleştirerek levha tektoniği kuramı-nı geliştirdiler.Bu kurama göre,
Yer'in taşküre bölümü çok sayıda büyük levhadan oluşmakta ve bu levha-lar
yermantosunun yumuşak (kısmen erimiş halde) üstmanto (astenosfer) katmanının
8. üstünde yüzmektedir. Okyanus ortası sırtlar da, bazı levhaların kenarlarında
oluşmaktadır. Bu durumun görüldüğü yerlerde taşküre levhaları ayrılmakta ve
yükselen manto malzemesi uzaklaşan kenara eklenerek yeni okyanus tabanını
oluşturmaktadır. Levhalar sırtlardan uzaklaştıkça kıtaları da beraberlerinde
sürüklemektedir.
Bütün bu etmenler dikkate alındığında, Amerika kıtalarının yaklaşık 200 milyon yıl
öncesine değin Avrupa ve Afrika ile bitişik olduğu ve bu kıtaların bugünkü Orta
Atlas Sırtlarındaki yarılmayla birbirlerinden uzaklaştığı söylenebilir.Ayrılmanın
başlamasıyla kıtalar yılda ortalama 2 cm kaymış ve bugünkü ko-numlarını
almıştır.Henüz tam kanıtlanamamış olmakla birlikte, tek bir kara kütlesinin
parçalanması ve bu parçaların kayması olayının bütün jeolojik çağlar boyunca
oluşan benzer bir dizi olayın yalnızca sonuncusu olduğu söylenebilir.
Kıtaların Kayması, AnaBritannica
Bilgisayar Destekli Haritalama Laboratuarı'nın bir köşesinde alelâde bir kutu.
çerisinde 14 jeolojik harita var ve 1 kg ağırlığında.Fakat bu mütevazı kutu, dünya
coğrafyasının son 250 milyon yıllık serüvenini anlatıyor. Serüvenin kahramanı ise
bir okyanus. Şaka değil, halen çıkarıp kullanmakta olduğumuz petrole yataklık etmiş
olan tropikal bir okyanus bu. Adı TET S. Fakat kapanmasıyla birlikte, sadece birer
iç deniz olarak günümüze ulaşan Akdeniz, Karadeniz ve Hazar Denizi dışında,
ondan kalan başka hiçbir canlı hatıra yok...
Dr. Ö. Faruk Noyan
Proje 80'li yılların ortasında başladı. Pierre-Merie Curie Üniversitesi (Paris 6)'nden
Profesör Jean Decourt, Luc Emmanuel Ricou ve Bruno Vrielynck'in öncülüğünde
bir grup jeolog, yerküre tarihinin son 250 milyon yılı üzerine yapılmış dünyadaki bir
çok noktalardaki ayrı araştırma (nokta-araştırma) sonuçları-nı biraraya getirerek
büyük bir sentezi gerçekleştirmeye girişti.124 araştırmacıyı, bugüne kadar denenme-
miş bir çalışmanın etrafında biraraya getiren projenin hedefi, Tetis'in fiziki
coğrafyasını ortaya çıkarmaktı.
“TET S” D YE B R OKYANUS
Yaklaşık 250 milyon yıl önce, karaların bütünü tek bir kıta şeklindedir: Panje. Bu
kıta, güneyde Gondwana (bugünkü Güney Amerika, Afrika, Madagaskar, Hindistan
ve Avustralya), Kuzeyde Avrasya (bugünkü Kuzey Amerika, Avrupa ve Asya)'dan
oluşmaktadır.Yer yüzünün geri kalan kısmı ise uçsuz bucaksız dev bir okyanusla
kaplıdır: Pantalasa. Panje kıtasının doğusunda üçgen şeklinde dev bir körfez yer
almaktadır. şte bu Tetis Okyanusu'dur.