2. MEHMET EMİN YURDAKUL
Türk Milli Edebiyat akımının öncü şairleri arasında yer
almıştır. Ulusçu, halkçı görüşleri savunan şiirler yazan
Yurdakul, Osmanlı Meclis-i Mebusan III. Dönem Musul
Mebusluğu ile TBMM II. Dönem Karahisar-ı Şarkı, III.
Dönem Şebinkarahisar ve IV. Dönem (Ara Seçim), V., VI.
Dönem Urfa ve VII. Dönem İstanbul Milletvekilliği ile II.
Dönem İrşad Encümeni Reisliği yapmıştır .
3. MEHMET EMİN YURDAKUL
1869 yılında İstanbul’un, Beşiktaş semtinde doğdu. Babası
balıkçılıkla uğraşan Salih Reis, annesi Emine Hatun’dur.
Beşiktaş Askeri Rüştiyesi’nden sonra devam ettiği Mekteb-i
Mülkiye’nin İdadi bölümünden ayrıldı, devlet memurluğuna
başladı. 1899’da kaydolduğu Hukuk Mektebi’ne bir süre devam
ettiyse de öğrenimine ABD’de devam etmek için bu okuldan
ayrıldı, ancak bu isteğini gerçekleştiremedi ve devlet
memurluğuna döndü.
Sadrazam Cevdet Paşa’nın tavsiyesiyle Rusumat Evrak
Dairesi’nde göreve başlayan Mehmet Emin Bey, 1897-1907
yılları arasında Rüsumat Evrak Müdürlüğü yaptı. İlk şiirini
1897’de Yunan Harbi sırasında Selanik’te Asır Gazetesi’nde
yayımladı. “Cenge Giderken” adlı bu şiir ile ünlendi. 1899’da
“Türkçe Şiirler” isimli bir şiir dergisi çıkardı. İstanbul’da
“Servet-i Fünun”’da, Selanik’te “Çocuk Bahçesi” Dergisi’nde,
İzmir’de "Muktebes" adlı dergide şiirlerini yayımlamayı
sürdürdü.
4. MEHMET EMİN YURDAKUL
İttihat ve Terakki Cemiyeti üyesiydi. Şiirleri ile hükümeti
eleştirince 1907’de İstanbul’dan uzaklaştırılıp Erzurum’da
görevlendirildi; II. Meşrutiyet’in ilanının ardından Trabzon’da
gönderildi. II. Abdülhamit’in tahttan indirilmesi ile sonuçlanan 31
Mart Olayı’ndan sonra İstanbul’a çağrıldı; Bahriye Nezareti
Müsteşarlığı’na atandı ancak bu görevi istemeyince 1909’da
Hicaz, 1910’da Sivas valiliği yaptı. Çalışmasının engellendiği
gerekçesiyle 1910 yılında istifa ederek İstanbul’a geri döndü.
Ahmet Ağaoğlu, Dr. Fuat Salih, Ahmet Ferit Beylerle birlikte “Türk
kültürü, dili ve sanatının geliştirilmesi amacıyla” kurulan Türk
Ocağı adlı örgütün kurucuları arasında yer aldı Örgütün ilk genel
başkanı oldu, çıkarılan Türk Yurdu Dergisi’nin sorumluluğunu
üstlendi. Ancak henüz dergi çıkmadan İttihat ve Terakki Cemiyeti
ile anlaşmazlığa düşünce Erzurum’a vali olarak atandı, 1912’de bu
görevde iken emekliye ayrılmak zorunda bırakıldı[2]. İstanbul’a
dönüp Türkçülük düşüncesini yaymak üzere yayıncılık yapmaya
devam etti.
5. MEHMET EMİN YURDAKUL
1913’te Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda Musul
milletvekili oldu. Türk Ocakları’nın 1918 tarihli
kongresinde Hamdullah Suphi ve Ziya Gökalp gibi
isimlerle birlikte örgütün “Hars ve İlim Heyeti” üyeliğine
seçildi. 1919 seçimlerine katılan Milli Türk Fırkası'nın
kurucuları arasında yer aldı.
İstanbul’un işgalinden sonra Mayıs 1919'da Sultanahmet
Meydanı'nda düzenlenen mitingde sarfettiği şu sözleri
ünlüdür:
"Demir ve ateş; kardeşler ben bunlarla hiçbir vatan ve
ırkın öldüğünü işitmedim. Şerefli bir tarih ve
medeniyete, sağlam bir fazilet ve ahlâka, zengin bir şiir
ve edebiyata, dinî ve millî ananelere, ırkî ve vatanî
hatıralara mâlik olan bir milletin mahvolduğunu tarih
göstermiyor..."
6. MEHMET EMİN YURDAKUL
1921’de Milli Mücadele'ye katılmak için Anadolu’ya
geçti. Antalya, Adana, İzmir yörelerinde dolaşarak
halkın ve ordunun manevi gücünü arttırıcı konuşmalar
yaptı. TBMM’de önce Şebinkarahisar, sonra da Urfa ve
İstanbul milletvekili olarak beş dönem görev yaptı.
Milletvekilliğini ölümüne kadar sürdürdü.
Şiir yazmaya Servet-i Fünun Dergisi’nde başlayan
Yurdakul bütün şiirlerinde sade bir dil ve hece ölçüsü
kullandı; konularını toplum dertlerinden, sosyal-epik
hayat sahnelerinden aldı; uyarıcı-öğretici şiirler yazdı.
"Türk Şairi", "Milli Şair" diye anılır. 14 Ocak 1944
tarihinde İstanbul’da öldü. Zincirlikuyu Mezarlığı’na
defnedildi.
7. MEHMET EMİN YURDAKUL
Türkçe şiirler, 1899
Türk Sazı, 1914
Ey Türk Uyan, 1914
Tan Sesleri, 1915
Zafer Yolunda, 1918
Aydın Kızları, 1919
Dante'ye, 1920
Mustafa Kemal, 1928
Ankara, 1939
Cenge Giderken 1886
Fazilet ve Adalet (1890)
Ordunun Destanı (The Legend of the
Army, 1915)
Dicle Önünde (In Front of Tigris, 1916)
İsyan ve Dua (The Uprising and the
Prayers, 1918)
Turan'a Doğru (Towards Turan, 1918)
Türk'ün Hukuku (The Law of Turk,
1919)
Kral Corc'a (To King George, 1928)
8. CENGE GİDERKEN
Ben bir Türk'üm; dinim, cinsim uludur;
Sinem, özüm ateş ile doludur.
İnsan olan vatanının kuludur.
Türk evladı evde durmaz giderim.
Muhammed'in kitabını kaldırtmam;
Osmancık'ın bayrağını aldırtmam;
Düşmanımı vatanıma saldırtmam.
Tanrı evi viran olmaz, giderim.
Bu topraklar ecdadımın ocağı;
Evim, köyüm hep bu yerin bucağı;
İşte vatan, işte Tanrı kucağı.
Ata yurdun, evlat bozmaz, giderim.
Tanrım şahit, duracağım sözümde;
Milletimin sevgileri özümde;
Vatanımdan başka şey yok gözümde.
Yâr yatağın düşman almaz, giderim.
Ak gömlekle gözyaşımı silerim;
Kara taşla bıçağımı bilerim;
Vatanımçin yücelikler dilerim.
Bu dünyada kimse kalmaz, giderim.
9. VUR
Ey Türk vur, vatanın bakirlerine
Günahkar gömleği biçenleri vur
Kemikten taslarla şarap yerine
Şehitler kanını içenleri vur
Vur güzel aşıklar cenazesinden
Kırmızı meşaleler yakanları vur
Şehvetin raksına yetim sesinden
Besteler şarkılar yapanları vur
Vur o katlin kızıl sapanlarıyla
Dünyaya ölümler ekenleri vur
Vur zulmün o kanlı urganlarıyla
Bir kavmi iplere çekenleri vur
Vur aşkın ve hakkın zaferi için
Vur dünya bak senden bunu istiyor
Vur yerde bak tarih senin seyircin
Vur gökten bak Allah sana vur
diyor
Vur çelik kolların kopana kadar
Olanca aşkınla şiddetinle vur
Son düşman son kızıl ölene kadar
Olanca aşkınla kuvvetinle vur
10. YA GAZI OL YA ŞEHIT
Hadi yavrum ben seni bugün için doğurdum Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Hamurumu yiğitlik duygusuyla yoğurdum Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Türk evladı odur ki yurdu olan toprağı
Ana ırzı bilerek yad ayağı bastırtmaz
Bir yabancı bayrağı ezan sesi duyulan
Hiçbir yere astırtmaz
Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit
Hadi yavrum köyüne, nişanlına veda et
Sabanını tarlanı herşeyini feda et
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit
Hadi yavrum kendine sende yiğit er dedir
Büyüdüğün gaziler ocağına can getir
O cenkleri kazan ki senin büyük Türk adın
Yedi iklim dört bucak içersine ün salsın
Beş yüz yıllık ecdadın kabirlerde titreyen
Kemikleri öç alsın
Git evladım yıllarca ben oğulsuz kalayım
Şu yaralı bağrıma kara taşlar çalayım
Hadi yavrum hadi git ya gazi ol ya şehit
Hadi yavrum bugünde dertli ninen ağlasın
Ayrılığın oduyla yüreğini dağlasın
O silaha sarıl ki böyle günde bir erkek
Bir dualı demirden başka birşey kullanmaz O yaşları saçsın ki senin aslan göğsünde
Benim kanlı gözyaşım düşman için kin
Bunu tutan bir bilek köleliğin
olsun
Uğursuz zincirine uzanmaz
Kara yerin yüzünde ayağının bastığı
Dağlar beller leş olsun