SlideShare uma empresa Scribd logo
1 de 7
11 DUHA SURESİ
[KUŞLUK VAKTİ]
SURESİ
DUHA SURESİ’NE GİRİŞ
Duha suresi, Mekke'de inmiştir. İniş sırasına göre 11. suredir.
Peygamberimizin ve vahyin Allah'ın teminatı altında olduğu bu sure ile açıklanmıştır.
Ayrıca Fecr suresinde değinilen “ikram, yetim, nankörlük” gibi kavramlar, bu surede
peygamberimizin hayatından örnekler verilerek pekiştirilmiş ve detaylandırılmıştır.
Klasik kaynaklarda Fecr suresinin inişinden sonra uzun bir “‫فترة‬ fetret” döneminin
yaşandığı ve daha sonra Duha suresinin inişiyle bu dönemin sona erdiği iddia edilmiştir.
Başka bir ifadeyle, Allah'ın Fecr suresinden sonra uzun bir süre peygamberine vahyi kestiği
iddia edilmektedir.
Fetretin sebepleri hakkındaki rivayetlerden bazılarını Alak suresinin tahlilinde
anlatmış, Kur'an'dan ve tarihî bilgilerden yararlanarak bu rivayetlerin uydurma olduklarını
ortaya koymuştuk. Konu tekrar gündeme geldiği için bu kez de İbn-i Kesir'den iki rivayet ele
alınarak bunlar incelenecektir:
“İbn-i Cerir Taberi'nin rivayetine gelince, o der ki: Bize ibn-i Ebu Şevarib ….. Abdullah İbn
Şeddad'dan nakletti ki; Ayşe Allah'ın Elçisi’ne; 'Ne oluyor, Rabbim sana darıldı mı?' demiş. Bunun
üzerine '‫ضىحى‬ّ‫ح‬ ‫وال‬ Andolsun kuşluk vaktine' suresi nazil olmuş.”
“Taberi'nin Ebu Kurayb'den rivayetine göre ise Hadice ‘Durumundan anladığıma göre
Rabbinin sana darıldığını sanıyorum’ demiş. Bunun üzerine bu sure nazil olmuş.”
İlk rivayet incelendiğinde görülür ki, Peygamberimize bu ilk vahiyler geldiği tarihlerde Ayşe
henüz bir çocuktu ve peygamberimiz ile bir yakınlığı bulunmamaktaydı. Bu tarihi durum, bu
rivayetin çeşitli gerekçelerle uydurulmuş birçok yalandan biri olduğunu göstermektedir.
İkinci rivayete gelince: Hadice'nin peygamberimizle bu şekilde konuşabilmesi için
Allah'ın bildirdiği bir vahiy iniş takviminin bulunması ve Hadice'nin de bunu biliyor olması
gerekir. Oysa Kur'an'ın inişinin belli bir takvime bağlanmadığı herkesin malûmudur.
Özetle, vahyin inişi sırasında bir fetret döneminin yaşandığına dair ileri sürülen
iddialar tamamen dayanaksızdır. Furkan suresinin 32. ve 33. ayetlerinde Kur'an'ın toptan
değil, parça parça, azar azar, yeri geldiği zaman indirileceği açıkça bildirilmektedir.
Dolayısıyla iki vahiy arasındaki boşluk dönemini fetret olarak değerlendirmek Kur'an'a ters
düşmektedir.
1
11 / DUHA [KUŞLUK VAKTİ] SURESİ
Rahman ve Rahîm Allah adına.
Ayetlerin meali:
1-3
Aydınlanmanın başlayışı ve Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek
reddedişin, Allah'a ortak kabul edişin, cehaletin toplumu sarmışlığı kanıttır
ki Rabbin seni terk etmeyecek ve sana darılmayacak.
4,5
Sonrası senin için öncesinden elbette daha hayırlı olacak. Ve Rabbin
sana verecek, sen de hoşnut olacaksın.
6-8
O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni dosdoğru
yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi? Seni aile
geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?
9,10
O hâlde yetimi perişan etme/ daha da kötüleştirme! İsteyeni/ soranı
azarlama.
11
Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy!
Ayetlerin Tahlili
Ayetin orijinalindeki “Şu kuşluk vakti”
Kuşluk vakti, günün ilk aydınlık saatleridir. Burada, artık karanlık dönemlerin
bittiğine, fecrden/şafaktan sonra aydınlığın başladığına dikkat çekilmektedir. Artık ruhî
bunalımlar bitmiş, işler yoluna girmiş, insanlar müminleşmeye başlamışlardır. İleride daha iyi
günler de gelecektir.
karanlığı büsbütün bastırdığı zamanki gece
Burada, küfür, şirk ve ruhi bunalımları simgeleyen karanlığın tam bastırdığı ortamlara
dikkat çekilmektedir. Bir tarafta zifîri karanlık bütün ağırlığıyla kendini gösterirken diğer
tarafta da kuşluk vaktinin yaşanması kanıttır ki,
Rabbin seni terk etmeyecek ve sana darılmayacak.
Alak suresinin tahlilinde de belirttiğimiz gibi, ayetin lâfzî/sözel anlamı “Rabbin sana
darılmadı ve seni bırakmadı da” şeklindedir. Ne var ki, bu ifade tarzı Kur'an'da bir olayın, bir
durumun ileride gerçekleşeceğinin kesin olduğunu vurgulamak için kullanılmaktadır. Leheb
suresinin ilk ayetinde olduğu gibi, Kur'an'da yüzlerce örneği bulunan bu ifade tekniği dikkate
alındığında, ayet “Rabbin sana darılmayacak ve seni bırakmayacak da” anlamına gelir. Bu
ayetle peygamberimize yalnız bırakılmayacağı ve vahiylerin devam edeceği yönünde güvence
verilmiştir.
4 - 5. Ayetler:
2
4,5
Sonrası senin için öncesinden elbette daha hayırlı olacak. Ve
Rabbin sana verecek, sen de hoşnut olacaksın.
Yani; “Bundan sonraki hayatın, geçmiş hayatından daha iyi olacak. Rabbin sana çok
şeyler verecek, sen de çok memnun olacaksın.”
Nitekim peygamberimizin elçilik görevi aldıktan sonraki hayatı, görevi almadan
önceki hayatına göre her açıdan kat kat üstünlüklerle dolu geçmiştir.
Bu iki ayet peygamberimize ahirette şefaat yetkisi verilmek suretiyle kendisinin
memnun edileceği ve dolayısıyla onun ahiret hayatının dünya hayatından daha iyi olacağı
şeklinde yorumlanmıştır. Peygamberi öveyim derken Müslümanları gevşekliğe ve asılsız
beklentilere sürükleyen bu tür yorumların ciddi hiçbir dayanağı yoktur. Her şeyden önce bu
yorum, ahırette şefaatin sadece Allah'a ait olduğunu bildiren onlarca ayete ters düşmektedir.
Şefaat konusu, ileride Necm suresinde detaylı olarak incelenecektir.
6- 8. Ayetler:
6-8
O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni
dosdoğru yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi?
Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?
Bu ayetler peygamberimizin geçmişi hatırlatılmaktadır. Gerçekten de peygamberimiz yetim
olarak dünyaya gelmiş, önce dedesi Abdülmuttalib'in, onun ölümünden sonra da amcası Ebu
Talib'in himayesi altında yaşamıştır.
Ayette geçen “dâllen (dosdoğru yol dışında biri)” sözcüğü peygamberimiz için
kullanıldığından, birçok meal ve tefsirde yumuşatılmış anlamlarla yer almış, buna bağlı olarak
da peygamberimizin gece evine giderken yolunu kaybettiği veya buna benzer anlamlar
verildiği tam 22 adet zorlama yorum ortaya çıkmıştır.
Oysa “dalâlet” sözcüğünün ayette zıt anlamlı “ ‫هداي‬‫ه‬‫ه‬ hidayet” sözcüğü ile birlikte
kullanıldığı gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenledir ki, “dalâlet” sözcüğünün anlamının
yumuşatılması ayetin ruhuna aykırı olur. Çünkü Fatiha ve Leyl surelerinde de değinildiği gibi,
“hidayet” sözcüğü “Allah yolunu göstermek” demektir. Evin yolunu ya da köyün yolunu
göstermek anlamına gelmez ve bu anlamda kullanılamaz. Dolayısıyla ayetteki “dalâlet”
sözcüğü tam olarak “hidayet dışında olmak, Allah yolunun dışında olmak” anlamına gelir.
“Dâllen” sözcüğünün gerçek anlamını peygamberimize yakıştıramayanlar bu sözcüğü
zoraki yorumlarla asıl anlamının dışında kullanmışlardır. Sözcüğün asıl anlamının ne olduğu,
Necm suresinin 2. ayetinde geçen “arkadaşınız sapmadı ve azmadı” ifadesinden de
anlaşılmaktadır. Peygamberimizin vahiy aldığı dönemdeki halinin belirtildiği bu ayette onun
hidayet üzere bulunduğu, Allah yolunun dışına çıkmadığı belirtilmektedir.
Konumuz olan Duha 7. ayette ise peygamberimizin de herkes gibi bir insan olduğuna,
onun da kusur işleyebileceğine işaret vardır. Konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayetler de tetkik
edilmelidir:
52,53
İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik.
Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle
kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde
bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız
Allah'a döner.
3
(Şûra/ 52, 53)
3
Sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen,
bundan önce, kesinlikle bu konu hakkında duyarsız/ bilgisizlerdendin.
(Yusuf/ 3)
65,66
Ve andolsun ki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Andolsun ki eğer ortak
koşarsan amelin kesinlikle boşa gidecek ve kesinlikle kaybedenlerden olacaksın. Onun için, tam
aksine, yalnız Allah'a kulluk et ve sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol.”
(Zümer/ 65)
19
Öyleyse, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bil! Kendi günahın için,
mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dile. Ve Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri ve
durduğunuz yeri bilir.
(Muhammed/ 19)
50
De ki: “Eğer ben sapmışsam, artık yalnızca kendi zararıma saparım. Ve eğer kılavuzlandığım
doğru yolu bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Şüphesiz O, En İyi İşiten'dir,
Çok Yakın Olandır.”
(Sebe/ 50)
48
Öyleyse Rabbinin kararı için sabret, bunalan kişi gibi olma. Hani o, bir kez aşırı bunaldığında
Rabbine seslenmişti. 49
Eğer Rabbinden o'na bir iyilik ulaşmasaydı, kınanmış bir durumda, boş bir
yere atılacaktı. 50
Ancak, Rabbi o'nu seçti, sonra da iyilerden biri yaptı.
(Kalem/ 48- 50)
Özetle bu ayette, Mekke'de Mekkeliler gibi yaşamakta olan Muhammed (as)'e Allah'ın
hidayeti ile İslâm'ın yolunun gösterildiği ve bu dünyada nimetlerin en büyüğü ile
nimetlendirildiği anlatılmaktadır.
Bu paragrafta konu edilen “Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?”
ifadesini, iki farklı şekilde yorumlamak mümkündür:
1. Sözcüklerin gerçek anlamlarına göre:
- Yetim doğan Muhammed (as)'in, kendi dedesinin ve amcasının himayesinde, sıkıntı
çekmeden ama bir aile geçindirmeye de gücü olmadan “‫هل‬‫ه‬‫عائ‬ Âil [ihtiyaç sahibi]” olarak
yaşamını sürdürdüğü bir sırada Hadice ile evlenerek zengin bir aile reisi konumuna
yükselmesi;
- Ya da; peygamberimizin elçilik görevini aldıktan sonra Ebu Bekir, Osman ve diğer
zenginlerin mal varlıklarını emrine vermeleri sonucunda zenginleşmesi.
2. Sözcüklerin mecaz anlamlarına göre ise;
- Mekkeli Muhammed (as)'in vahiy sayesinde bilgilenmesi ve kanıt sahibi olması,
- Ya da; kendi halinde biri iken bir lider haline gelmesi kast edilmiş olabilir.
9.10. Ayetler:
9,10
O hâlde yetimi perişan etme/ daha da kötüleştirme! İsteyeni/
soranı azarlama.
O halde yetimi kahretme!
4
Yani; “Yetimi heder etme, yetimi ezme!”
“‫قهر‬ Kahr”, bir şeyi normal konumundan daha kötü bir duruma sokmaktır. Bir insanı
olması gereken konumdan daha aşağı bir duruma getirmek, o insanı kahretmektir. Kahr,
“ikram”ın, yani üstün kılmanın, saygın hâle getirmenin zıddıdır. Örnek olarak Araplar etin
tencerede börtmesine, pörsümesine “‫قهر‬ kahr” derler.1
Yetimin üstün kılınması gerektiği,
bir önceki sure olan Fecr de bildirilmişti. Bu surede ise konu zıt anlamı ile vurgulanarak
pekiştirilmiştir. Yetimlik Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu bir konudur. Öyle ki, yetimi
koruyup gözetmek dinimizin ana ilkelerinden biridir. Konu sadece bu iki surede işlenmekle
kalmamış, Bakara suresinin 220. ayetinde ve Nisa suresinin ilk on ayetindeki şu hükümlerle
detaylandırılmıştır:
- Yetimler, akraba grubu içine alınarak üvey evlât konumuna getirilmelidir.
- Bir arada yaşanılan yetimlere kardeş muamelesi yapılmalıdır.
- Yetimlerin malları kendilerine verilmelidir.
- Yetimlerin malları korunmalı ve idaresinde haksızlık yapılmamalıdır.
- Yetimler işe yarar hâle getirilmelidir, iş güç sahibi yapılmalıdır.
- Miras paylaşımında yetimler için de pay ayrılmalıdır.
Bazı meallerde yer alan “yetime kahretme” şeklindeki çeviri, ayetin gerçek mesajını
yansıtmamaktadır. Çünkü Türkçede “yetime kahretme” ile “yetimi kahretme” ifadeleri aynı
anlama gelmez. Çevirilerin çoğunda kullanılmış olan “yetime kahretme” ifadesi, “yetime
darılma, yetime gücenme” gibi bir anlam içermektedir. Oysa ayet, yetimin kahrolmasının,
mahvolmasının önüne geçilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Dolayısıyla buradaki çevirinin
“yetimi kahretme” şeklinde olması gerekmektedir. Bu da bize ayetin şu mesajını iletmektedir:
Yetimler aç-açık, evsiz-barksız, eğitimsiz- öğretimsiz, işsiz-güçsüz bırakılarak heder
edilmemeli, gereken yapılarak analı-babalı gibi büyütülmeleri sağlanmalı, onlara en iyi eğitim
ve öğretim verilmeli, saygın ve değerli kişiler olarak topluma kazandırılmalıdır.
Kur'an'ın yetimler için verdiği emirler hem bireysel hem de toplumsal boyutlar taşıyan
emirlerdir. Onlar için yapılması emredilen işlerin bireylerce yapılabilir olanları bireyler
tarafından; toplumca yapılabilir olanları ise toplum adına kamu otoritesini kullananlar
tarafından yerine getirilmelidir. Bir iman toplumu, üstlenilmesi gereken maddi ve manevi
yükler konusunda en az bireyleri kadar sorumludur. Nitekim Fecr suresinin 17-20. ayetlerinde
yetimin kerimleştirilmesi ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvikleşilmesi görevleri doğrudan
topluma verilmiştir.
Onuncu ayetteki “İsteyeni azarlama” ifadesi
“‫سائل‬‫س‬‫س‬ Sail” sözcüğü “isteyen” demektir, ancak “soran” anlamına da gelmektedir.
Çünkü soru sormak, bilgi istemek demektir. Ayette tümlece yer verilmeyerek isteyenin ne
istediği belirtilmemiştir. Bu durum, “isteyen” sözcüğünün anlam alanını genişletmektedir.
Dolayısıyla “isteyen” sözcüğü için “yiyecek-içecek gibi maddi ihtiyaçları isteyen”, ya da “din
ve imanla ilgili manevi ihtiyaçlarını giderecek bilgi isteyen, soru soran” gibi anlamların
geliştirilmesi mümkündür.
11. Ayet:
1
(Lisanü’l Arab, “g h r” mad. )
5
11
Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy!
Surede açıklanan konular dikkate alındığında “Rabbinin nimeti” ifadesinden
peygamberimize verilen her türlü nimet anlaşılmaktaysa da, ona verilen asıl nimet “İslâm
Dini”dir. Zira başta Maide suresinin 3. ayeti olmak üzere Kur'an'da bahsedilen “nimet” İslâm
dinidir. Peygamberimizden istenen de, bu nimeti [İslâm Dinini] hem yaşaması hem de
anlatmasıdır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
6
11
Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy!
Surede açıklanan konular dikkate alındığında “Rabbinin nimeti” ifadesinden
peygamberimize verilen her türlü nimet anlaşılmaktaysa da, ona verilen asıl nimet “İslâm
Dini”dir. Zira başta Maide suresinin 3. ayeti olmak üzere Kur'an'da bahsedilen “nimet” İslâm
dinidir. Peygamberimizden istenen de, bu nimeti [İslâm Dinini] hem yaşaması hem de
anlatmasıdır.
Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır
6

Mais conteúdo relacionado

Mais procurados (20)

İmam gazali dinde kırk prensip
İmam gazali   dinde kırk prensipİmam gazali   dinde kırk prensip
İmam gazali dinde kırk prensip
 
İmam gazali ariflerin yolu
İmam gazali   ariflerin yoluİmam gazali   ariflerin yolu
İmam gazali ariflerin yolu
 
1. alak suresi
1. alak suresi1. alak suresi
1. alak suresi
 
5.fatiha suresi
5.fatiha suresi5.fatiha suresi
5.fatiha suresi
 
Yasin suresi tefsiri
Yasin suresi tefsiriYasin suresi tefsiri
Yasin suresi tefsiri
 
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali   tevhid ve ledün risaleleriİmam gazali   tevhid ve ledün risaleleri
İmam gazali tevhid ve ledün risaleleri
 
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari   abdulhamid b. abdurrahman es - su...
Cinler ve kötülüklerinden korunma yollari abdulhamid b. abdurrahman es - su...
 
İmam gazali hikmetler kitabı
İmam gazali   hikmetler kitabıİmam gazali   hikmetler kitabı
İmam gazali hikmetler kitabı
 
Affetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇nAffetmek. faruk kesgi̇n
Affetmek. faruk kesgi̇n
 
Esma i hüsna -77 er-rezzâk
Esma i hüsna -77  er-rezzâkEsma i hüsna -77  er-rezzâk
Esma i hüsna -77 er-rezzâk
 
24. abese suresi
24. abese suresi24. abese suresi
24. abese suresi
 
Imam gazali alemlerin sırrı
Imam gazali   alemlerin sırrıImam gazali   alemlerin sırrı
Imam gazali alemlerin sırrı
 
100. beyyine suresi
100. beyyine suresi100. beyyine suresi
100. beyyine suresi
 
Esma i hüsna -82 eş-şâkir
Esma i hüsna -82 eş-şâkirEsma i hüsna -82 eş-şâkir
Esma i hüsna -82 eş-şâkir
 
31. kiyamet suresi
31. kiyamet suresi31. kiyamet suresi
31. kiyamet suresi
 
113. tevbe suresi
113. tevbe suresi113. tevbe suresi
113. tevbe suresi
 
35. beled
35.  beled35.  beled
35. beled
 
3. müzzemmil suresi
3. müzzemmil suresi3. müzzemmil suresi
3. müzzemmil suresi
 
Esma i hüsna -73 el-kâfî(1)
Esma i hüsna -73  el-kâfî(1)Esma i hüsna -73  el-kâfî(1)
Esma i hüsna -73 el-kâfî(1)
 
Muta
MutaMuta
Muta
 

Semelhante a 11. duha suresi (20)

20. felâk suresi
20. felâk suresi20. felâk suresi
20. felâk suresi
 
14. adiyat suresi
14. adiyat suresi14. adiyat suresi
14. adiyat suresi
 
15. kevser suresi
15. kevser suresi15. kevser suresi
15. kevser suresi
 
7. tekvir suresi
7. tekvir suresi7. tekvir suresi
7. tekvir suresi
 
0.sunuş
0.sunuş0.sunuş
0.sunuş
 
4. müddessir suresi
4. müddessir suresi4. müddessir suresi
4. müddessir suresi
 
34. kaf
34.  kaf34.  kaf
34. kaf
 
Şuunat 2
Şuunat 2Şuunat 2
Şuunat 2
 
83. inşikak suresi
83. inşikak suresi83. inşikak suresi
83. inşikak suresi
 
Sünnet
SünnetSünnet
Sünnet
 
12. inşirah suresi
12.  inşirah suresi12.  inşirah suresi
12. inşirah suresi
 
33. mürselat
33. mürselat33. mürselat
33. mürselat
 
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedekNecm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
Necm necm-meal-hakki-yilmaz yedek
 
Necm Necm Kur'an Meali-M.Sci.Hakkı YILMAZ
Necm Necm Kur'an Meali-M.Sci.Hakkı YILMAZNecm Necm Kur'an Meali-M.Sci.Hakkı YILMAZ
Necm Necm Kur'an Meali-M.Sci.Hakkı YILMAZ
 
6. tebbet suresi
6. tebbet suresi6. tebbet suresi
6. tebbet suresi
 
Lise el besir
Lise el besirLise el besir
Lise el besir
 
Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı - Talat Koçyiğit
Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı - Talat KoçyiğitSünnetin Lügat ve Istılah Manâsı - Talat Koçyiğit
Sünnetin Lügat ve Istılah Manâsı - Talat Koçyiğit
 
19. fil suresi
19. fil suresi19. fil suresi
19. fil suresi
 
Peygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
Peygamberimizin Hayatından Günümüze YansımalarPeygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
Peygamberimizin Hayatından Günümüze Yansımalar
 
Kırklar Cem'i
Kırklar Cem'iKırklar Cem'i
Kırklar Cem'i
 

Mais de TEBYİN-ÜL-KUR’AN (20)

Qur'an in English
Qur'an in EnglishQur'an in English
Qur'an in English
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur'an in english
Qur'an in englishQur'an in english
Qur'an in english
 
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmazQur an-in-english-hakki-yilmaz
Qur an-in-english-hakki-yilmaz
 
Sonsöz
SonsözSonsöz
Sonsöz
 
114. nasr suresi
114. nasr suresi114. nasr suresi
114. nasr suresi
 
112. maide suresi
112. maide suresi112. maide suresi
112. maide suresi
 
111. fetih suresi
111. fetih suresi111. fetih suresi
111. fetih suresi
 
110. cuma suresi
110. cuma suresi110. cuma suresi
110. cuma suresi
 
109. saff suresi
109. saff suresi109. saff suresi
109. saff suresi
 
108. teğabün suresi
108. teğabün suresi108. teğabün suresi
108. teğabün suresi
 
107. tahrim suresi
107. tahrim suresi107. tahrim suresi
107. tahrim suresi
 
106. hucurat suresi
106. hucurat suresi106. hucurat suresi
106. hucurat suresi
 
105. mücadele suresi
105. mücadele suresi105. mücadele suresi
105. mücadele suresi
 
104. münafikun suresi
104. münafikun suresi104. münafikun suresi
104. münafikun suresi
 
103. hacc suresi
103. hacc suresi103. hacc suresi
103. hacc suresi
 
102. nur suresi
102. nur suresi102. nur suresi
102. nur suresi
 
101. haşr suresi
101. haşr suresi101. haşr suresi
101. haşr suresi
 
99. talak suresi
99. talak suresi99. talak suresi
99. talak suresi
 
98. insan suresi
98. insan suresi98. insan suresi
98. insan suresi
 

11. duha suresi

  • 1. 11 DUHA SURESİ [KUŞLUK VAKTİ] SURESİ DUHA SURESİ’NE GİRİŞ Duha suresi, Mekke'de inmiştir. İniş sırasına göre 11. suredir. Peygamberimizin ve vahyin Allah'ın teminatı altında olduğu bu sure ile açıklanmıştır. Ayrıca Fecr suresinde değinilen “ikram, yetim, nankörlük” gibi kavramlar, bu surede peygamberimizin hayatından örnekler verilerek pekiştirilmiş ve detaylandırılmıştır. Klasik kaynaklarda Fecr suresinin inişinden sonra uzun bir “‫فترة‬ fetret” döneminin yaşandığı ve daha sonra Duha suresinin inişiyle bu dönemin sona erdiği iddia edilmiştir. Başka bir ifadeyle, Allah'ın Fecr suresinden sonra uzun bir süre peygamberine vahyi kestiği iddia edilmektedir. Fetretin sebepleri hakkındaki rivayetlerden bazılarını Alak suresinin tahlilinde anlatmış, Kur'an'dan ve tarihî bilgilerden yararlanarak bu rivayetlerin uydurma olduklarını ortaya koymuştuk. Konu tekrar gündeme geldiği için bu kez de İbn-i Kesir'den iki rivayet ele alınarak bunlar incelenecektir: “İbn-i Cerir Taberi'nin rivayetine gelince, o der ki: Bize ibn-i Ebu Şevarib ….. Abdullah İbn Şeddad'dan nakletti ki; Ayşe Allah'ın Elçisi’ne; 'Ne oluyor, Rabbim sana darıldı mı?' demiş. Bunun üzerine '‫ضىحى‬ّ‫ح‬ ‫وال‬ Andolsun kuşluk vaktine' suresi nazil olmuş.” “Taberi'nin Ebu Kurayb'den rivayetine göre ise Hadice ‘Durumundan anladığıma göre Rabbinin sana darıldığını sanıyorum’ demiş. Bunun üzerine bu sure nazil olmuş.” İlk rivayet incelendiğinde görülür ki, Peygamberimize bu ilk vahiyler geldiği tarihlerde Ayşe henüz bir çocuktu ve peygamberimiz ile bir yakınlığı bulunmamaktaydı. Bu tarihi durum, bu rivayetin çeşitli gerekçelerle uydurulmuş birçok yalandan biri olduğunu göstermektedir. İkinci rivayete gelince: Hadice'nin peygamberimizle bu şekilde konuşabilmesi için Allah'ın bildirdiği bir vahiy iniş takviminin bulunması ve Hadice'nin de bunu biliyor olması gerekir. Oysa Kur'an'ın inişinin belli bir takvime bağlanmadığı herkesin malûmudur. Özetle, vahyin inişi sırasında bir fetret döneminin yaşandığına dair ileri sürülen iddialar tamamen dayanaksızdır. Furkan suresinin 32. ve 33. ayetlerinde Kur'an'ın toptan değil, parça parça, azar azar, yeri geldiği zaman indirileceği açıkça bildirilmektedir. Dolayısıyla iki vahiy arasındaki boşluk dönemini fetret olarak değerlendirmek Kur'an'a ters düşmektedir. 1
  • 2. 11 / DUHA [KUŞLUK VAKTİ] SURESİ Rahman ve Rahîm Allah adına. Ayetlerin meali: 1-3 Aydınlanmanın başlayışı ve Allah'ın ilâhlığını, rabliğini bilerek reddedişin, Allah'a ortak kabul edişin, cehaletin toplumu sarmışlığı kanıttır ki Rabbin seni terk etmeyecek ve sana darılmayacak. 4,5 Sonrası senin için öncesinden elbette daha hayırlı olacak. Ve Rabbin sana verecek, sen de hoşnut olacaksın. 6-8 O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni dosdoğru yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi? 9,10 O hâlde yetimi perişan etme/ daha da kötüleştirme! İsteyeni/ soranı azarlama. 11 Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy! Ayetlerin Tahlili Ayetin orijinalindeki “Şu kuşluk vakti” Kuşluk vakti, günün ilk aydınlık saatleridir. Burada, artık karanlık dönemlerin bittiğine, fecrden/şafaktan sonra aydınlığın başladığına dikkat çekilmektedir. Artık ruhî bunalımlar bitmiş, işler yoluna girmiş, insanlar müminleşmeye başlamışlardır. İleride daha iyi günler de gelecektir. karanlığı büsbütün bastırdığı zamanki gece Burada, küfür, şirk ve ruhi bunalımları simgeleyen karanlığın tam bastırdığı ortamlara dikkat çekilmektedir. Bir tarafta zifîri karanlık bütün ağırlığıyla kendini gösterirken diğer tarafta da kuşluk vaktinin yaşanması kanıttır ki, Rabbin seni terk etmeyecek ve sana darılmayacak. Alak suresinin tahlilinde de belirttiğimiz gibi, ayetin lâfzî/sözel anlamı “Rabbin sana darılmadı ve seni bırakmadı da” şeklindedir. Ne var ki, bu ifade tarzı Kur'an'da bir olayın, bir durumun ileride gerçekleşeceğinin kesin olduğunu vurgulamak için kullanılmaktadır. Leheb suresinin ilk ayetinde olduğu gibi, Kur'an'da yüzlerce örneği bulunan bu ifade tekniği dikkate alındığında, ayet “Rabbin sana darılmayacak ve seni bırakmayacak da” anlamına gelir. Bu ayetle peygamberimize yalnız bırakılmayacağı ve vahiylerin devam edeceği yönünde güvence verilmiştir. 4 - 5. Ayetler: 2
  • 3. 4,5 Sonrası senin için öncesinden elbette daha hayırlı olacak. Ve Rabbin sana verecek, sen de hoşnut olacaksın. Yani; “Bundan sonraki hayatın, geçmiş hayatından daha iyi olacak. Rabbin sana çok şeyler verecek, sen de çok memnun olacaksın.” Nitekim peygamberimizin elçilik görevi aldıktan sonraki hayatı, görevi almadan önceki hayatına göre her açıdan kat kat üstünlüklerle dolu geçmiştir. Bu iki ayet peygamberimize ahirette şefaat yetkisi verilmek suretiyle kendisinin memnun edileceği ve dolayısıyla onun ahiret hayatının dünya hayatından daha iyi olacağı şeklinde yorumlanmıştır. Peygamberi öveyim derken Müslümanları gevşekliğe ve asılsız beklentilere sürükleyen bu tür yorumların ciddi hiçbir dayanağı yoktur. Her şeyden önce bu yorum, ahırette şefaatin sadece Allah'a ait olduğunu bildiren onlarca ayete ters düşmektedir. Şefaat konusu, ileride Necm suresinde detaylı olarak incelenecektir. 6- 8. Ayetler: 6-8 O seni yetim olarak bulup barınağa kavuşturmadı mı? Seni dosdoğru yol dışında biri olarak bulup da dosdoğru yola kılavuzluk etmedi mi? Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi? Bu ayetler peygamberimizin geçmişi hatırlatılmaktadır. Gerçekten de peygamberimiz yetim olarak dünyaya gelmiş, önce dedesi Abdülmuttalib'in, onun ölümünden sonra da amcası Ebu Talib'in himayesi altında yaşamıştır. Ayette geçen “dâllen (dosdoğru yol dışında biri)” sözcüğü peygamberimiz için kullanıldığından, birçok meal ve tefsirde yumuşatılmış anlamlarla yer almış, buna bağlı olarak da peygamberimizin gece evine giderken yolunu kaybettiği veya buna benzer anlamlar verildiği tam 22 adet zorlama yorum ortaya çıkmıştır. Oysa “dalâlet” sözcüğünün ayette zıt anlamlı “ ‫هداي‬‫ه‬‫ه‬ hidayet” sözcüğü ile birlikte kullanıldığı gözden kaçırılmamalıdır. Bu nedenledir ki, “dalâlet” sözcüğünün anlamının yumuşatılması ayetin ruhuna aykırı olur. Çünkü Fatiha ve Leyl surelerinde de değinildiği gibi, “hidayet” sözcüğü “Allah yolunu göstermek” demektir. Evin yolunu ya da köyün yolunu göstermek anlamına gelmez ve bu anlamda kullanılamaz. Dolayısıyla ayetteki “dalâlet” sözcüğü tam olarak “hidayet dışında olmak, Allah yolunun dışında olmak” anlamına gelir. “Dâllen” sözcüğünün gerçek anlamını peygamberimize yakıştıramayanlar bu sözcüğü zoraki yorumlarla asıl anlamının dışında kullanmışlardır. Sözcüğün asıl anlamının ne olduğu, Necm suresinin 2. ayetinde geçen “arkadaşınız sapmadı ve azmadı” ifadesinden de anlaşılmaktadır. Peygamberimizin vahiy aldığı dönemdeki halinin belirtildiği bu ayette onun hidayet üzere bulunduğu, Allah yolunun dışına çıkmadığı belirtilmektedir. Konumuz olan Duha 7. ayette ise peygamberimizin de herkes gibi bir insan olduğuna, onun da kusur işleyebileceğine işaret vardır. Konuyla ilgili olarak aşağıdaki ayetler de tetkik edilmelidir: 52,53 İşte böylece Biz, sana da Kendi emrimizden/Kendi işimizden olan ruhu/ Kur’ân'ı vahyettik. Sen, kitap nedir, iman nedir bilmezdin. Fakat Biz onu, kullarımızdan dilediğimizi kendisiyle kılavuzladığımız bir nûr/ışık yaptık. Hiç kuşkusuz sen de dosdoğru bir yola; göklerde ve yerde bulunanlar Kendisi için olan Allah'ın yoluna kılavuzluk etmektesin. Gözünüzü açın, bütün işler yalnız Allah'a döner. 3
  • 4. (Şûra/ 52, 53) 3 Sana bu Kur’ân'ı vahyetmekle Biz, sana kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Hâlbuki sen, bundan önce, kesinlikle bu konu hakkında duyarsız/ bilgisizlerdendin. (Yusuf/ 3) 65,66 Ve andolsun ki sana ve senden öncekilere şöyle vahyedildi: “Andolsun ki eğer ortak koşarsan amelin kesinlikle boşa gidecek ve kesinlikle kaybedenlerden olacaksın. Onun için, tam aksine, yalnız Allah'a kulluk et ve sahip olduğu nimetlerin karşılığını ödeyenlerden ol.” (Zümer/ 65) 19 Öyleyse, şüphesiz Allah'tan başka ilâh diye bir şeyin olmadığını bil! Kendi günahın için, mü’min erkekler ve mü’min kadınlar için bağışlanma dile. Ve Allah, sizin gezip dolaştığınız yeri ve durduğunuz yeri bilir. (Muhammed/ 19) 50 De ki: “Eğer ben sapmışsam, artık yalnızca kendi zararıma saparım. Ve eğer kılavuzlandığım doğru yolu bulmuşsam, bilinmeli ki Rabbimin bana vahiy vermesiyledir. Şüphesiz O, En İyi İşiten'dir, Çok Yakın Olandır.” (Sebe/ 50) 48 Öyleyse Rabbinin kararı için sabret, bunalan kişi gibi olma. Hani o, bir kez aşırı bunaldığında Rabbine seslenmişti. 49 Eğer Rabbinden o'na bir iyilik ulaşmasaydı, kınanmış bir durumda, boş bir yere atılacaktı. 50 Ancak, Rabbi o'nu seçti, sonra da iyilerden biri yaptı. (Kalem/ 48- 50) Özetle bu ayette, Mekke'de Mekkeliler gibi yaşamakta olan Muhammed (as)'e Allah'ın hidayeti ile İslâm'ın yolunun gösterildiği ve bu dünyada nimetlerin en büyüğü ile nimetlendirildiği anlatılmaktadır. Bu paragrafta konu edilen “Seni aile geçindirme zorluğu içinde bulup da zengin etmedi mi?” ifadesini, iki farklı şekilde yorumlamak mümkündür: 1. Sözcüklerin gerçek anlamlarına göre: - Yetim doğan Muhammed (as)'in, kendi dedesinin ve amcasının himayesinde, sıkıntı çekmeden ama bir aile geçindirmeye de gücü olmadan “‫هل‬‫ه‬‫عائ‬ Âil [ihtiyaç sahibi]” olarak yaşamını sürdürdüğü bir sırada Hadice ile evlenerek zengin bir aile reisi konumuna yükselmesi; - Ya da; peygamberimizin elçilik görevini aldıktan sonra Ebu Bekir, Osman ve diğer zenginlerin mal varlıklarını emrine vermeleri sonucunda zenginleşmesi. 2. Sözcüklerin mecaz anlamlarına göre ise; - Mekkeli Muhammed (as)'in vahiy sayesinde bilgilenmesi ve kanıt sahibi olması, - Ya da; kendi halinde biri iken bir lider haline gelmesi kast edilmiş olabilir. 9.10. Ayetler: 9,10 O hâlde yetimi perişan etme/ daha da kötüleştirme! İsteyeni/ soranı azarlama. O halde yetimi kahretme! 4
  • 5. Yani; “Yetimi heder etme, yetimi ezme!” “‫قهر‬ Kahr”, bir şeyi normal konumundan daha kötü bir duruma sokmaktır. Bir insanı olması gereken konumdan daha aşağı bir duruma getirmek, o insanı kahretmektir. Kahr, “ikram”ın, yani üstün kılmanın, saygın hâle getirmenin zıddıdır. Örnek olarak Araplar etin tencerede börtmesine, pörsümesine “‫قهر‬ kahr” derler.1 Yetimin üstün kılınması gerektiği, bir önceki sure olan Fecr de bildirilmişti. Bu surede ise konu zıt anlamı ile vurgulanarak pekiştirilmiştir. Yetimlik Kur’an’ın önemle üzerinde durduğu bir konudur. Öyle ki, yetimi koruyup gözetmek dinimizin ana ilkelerinden biridir. Konu sadece bu iki surede işlenmekle kalmamış, Bakara suresinin 220. ayetinde ve Nisa suresinin ilk on ayetindeki şu hükümlerle detaylandırılmıştır: - Yetimler, akraba grubu içine alınarak üvey evlât konumuna getirilmelidir. - Bir arada yaşanılan yetimlere kardeş muamelesi yapılmalıdır. - Yetimlerin malları kendilerine verilmelidir. - Yetimlerin malları korunmalı ve idaresinde haksızlık yapılmamalıdır. - Yetimler işe yarar hâle getirilmelidir, iş güç sahibi yapılmalıdır. - Miras paylaşımında yetimler için de pay ayrılmalıdır. Bazı meallerde yer alan “yetime kahretme” şeklindeki çeviri, ayetin gerçek mesajını yansıtmamaktadır. Çünkü Türkçede “yetime kahretme” ile “yetimi kahretme” ifadeleri aynı anlama gelmez. Çevirilerin çoğunda kullanılmış olan “yetime kahretme” ifadesi, “yetime darılma, yetime gücenme” gibi bir anlam içermektedir. Oysa ayet, yetimin kahrolmasının, mahvolmasının önüne geçilmesi gerektiğini anlatmaktadır. Dolayısıyla buradaki çevirinin “yetimi kahretme” şeklinde olması gerekmektedir. Bu da bize ayetin şu mesajını iletmektedir: Yetimler aç-açık, evsiz-barksız, eğitimsiz- öğretimsiz, işsiz-güçsüz bırakılarak heder edilmemeli, gereken yapılarak analı-babalı gibi büyütülmeleri sağlanmalı, onlara en iyi eğitim ve öğretim verilmeli, saygın ve değerli kişiler olarak topluma kazandırılmalıdır. Kur'an'ın yetimler için verdiği emirler hem bireysel hem de toplumsal boyutlar taşıyan emirlerdir. Onlar için yapılması emredilen işlerin bireylerce yapılabilir olanları bireyler tarafından; toplumca yapılabilir olanları ise toplum adına kamu otoritesini kullananlar tarafından yerine getirilmelidir. Bir iman toplumu, üstlenilmesi gereken maddi ve manevi yükler konusunda en az bireyleri kadar sorumludur. Nitekim Fecr suresinin 17-20. ayetlerinde yetimin kerimleştirilmesi ve yoksulun yiyeceği üzerine teşvikleşilmesi görevleri doğrudan topluma verilmiştir. Onuncu ayetteki “İsteyeni azarlama” ifadesi “‫سائل‬‫س‬‫س‬ Sail” sözcüğü “isteyen” demektir, ancak “soran” anlamına da gelmektedir. Çünkü soru sormak, bilgi istemek demektir. Ayette tümlece yer verilmeyerek isteyenin ne istediği belirtilmemiştir. Bu durum, “isteyen” sözcüğünün anlam alanını genişletmektedir. Dolayısıyla “isteyen” sözcüğü için “yiyecek-içecek gibi maddi ihtiyaçları isteyen”, ya da “din ve imanla ilgili manevi ihtiyaçlarını giderecek bilgi isteyen, soru soran” gibi anlamların geliştirilmesi mümkündür. 11. Ayet: 1 (Lisanü’l Arab, “g h r” mad. ) 5
  • 6. 11 Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy! Surede açıklanan konular dikkate alındığında “Rabbinin nimeti” ifadesinden peygamberimize verilen her türlü nimet anlaşılmaktaysa da, ona verilen asıl nimet “İslâm Dini”dir. Zira başta Maide suresinin 3. ayeti olmak üzere Kur'an'da bahsedilen “nimet” İslâm dinidir. Peygamberimizden istenen de, bu nimeti [İslâm Dinini] hem yaşaması hem de anlatmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır 6
  • 7. 11 Ve Rabbinin nimetini söz ve fiillerinle ortaya koy! Surede açıklanan konular dikkate alındığında “Rabbinin nimeti” ifadesinden peygamberimize verilen her türlü nimet anlaşılmaktaysa da, ona verilen asıl nimet “İslâm Dini”dir. Zira başta Maide suresinin 3. ayeti olmak üzere Kur'an'da bahsedilen “nimet” İslâm dinidir. Peygamberimizden istenen de, bu nimeti [İslâm Dinini] hem yaşaması hem de anlatmasıdır. Doğrusunu en iyi bilen Allah'tır 6