1. “Birinci sınıf insanlar birinci sınıf insanları yanlarına alırlar,
ikinci sınıf insanlar üçüncü sınıf insanları yanlarına alırlar”
2. “Yüzyıllar nadiren dahi yetiştirir, şu şansızlığımıza bakın ki, bu yüzyılda o
büyük dahiyi çağımızda Türkler yetiştirdi”
Lloyd George
Akli değil nakli bilgiye itibar eden, eleştirel akıldan nasibini
almamış, özgür olmanın anlamını ve değerini bilmeyen sömürge
insanları değerini bilmese de Atatürk’ün büyüklüğü rakiplerince de dile
getirilmiştir.
Seversiniz ya da sevmezsiniz. Komplekssiz, akıl sahibi ve özgür bir
insansanız Atatürk sizin için büyük bir insandır.
O “birinci sınıf”tır !
3. “Şans her zaman hazır akılları tercih eder”
Louis Pasteur
Atatürk’ün hayatını incelediğinizde görürsünüz ki, O’nun başarıları
asla “tesadüf” değildir. O her zaman kendini kaçınılmaz olarak ortaya
çıkacak olan “fırsatlar” için geliştirmiş ve hazır tutmuştur. Mücadeleler ve
muharebelerle dolu yaşamında okuduğu kitap sayısı dört bin kadardır. Bu
arada Atatürk’ü uluorta eleştiren, bunu da “özgürlük” olarak tanımlayan
insanlara sormak lazım:
Okuduğunuzu ne kadar anladığınıza hiç girmeyelim, bugüne kadar
kaç (bin) kitap okudunuz?
Bu dünyadan göçüp gittikten sonra kaç yıl daha adınızı anarlar?
Tarihteki son Türk devletinin gerek “kurtuluş” gerekse “kuruluş”
aşamalarında O daima “birinci sınıf” insanlarla çalışmıştır.
4. “Atatürk ve Tıbbiyeliler”
Prof.Dr.Metin Özata
Okuyunca anlıyor insan.
Osmanlının küllerinden, Batılı emperyalistlere rağmen kurulan
modern Türkiye Cumhuriyeti’nin “kurtuluş” ve “kuruluş”
süreçlerinde Atatürk’ün en yakınındaki insanlar hep Tıbbiyeliler (yani
Doktorlar).
Osmanlı’nın son dönemlerinden itibaren doktorlar modern batılı
değerlere en yakın, en üst düzeyde eğitim görmüş, en deneyimli vatan
evlatları olarak hep ön planda yer almışlar ve gerektiğinde vatanları için
tereddüt etmeden canlarını vermişlerdir.
5. …bu asla tesadüf değildir.
Bu gün büyük metropollerde kayıtsızca ve duyarsızca
yürüdüğünüz caddelerin, sokakların, önlerinden geçtiğiniz parkların,
bahçelerin, konser ve spor salonlarının isimlerinin pek çoğu bu “birinci
sınıf” insanlara aittir.
Andre’ Weil kuralı hiç değişmez!
(1906-1998 yıllarında yaşamış ünlü matematikçi)
6. Bakmayın siz eleştirel akıldan nasibini almamış, okumaya ve eğitime önem vermeyen,
aşağılık kompleksli insanların “çoğunluğu” oluşturduğu toplumlarında doktorlara
reva görülen muamelelere.
Her dönemde ve her toplumda doktorlar toplumun en iyi yetişmiş, “birinci sınıf”
insanlarıdır. Pirincin taşı pirincin değerini azaltmaz.
Skolastik dönemin karanlık Avrupa’sında bile fikir hayatına yön veren insanlar
“doktor” sıfatını taşırdı.
Aquinolu Thomas “Meleksi Doktor”, Duns Scottus “İnce Doktor”!
7. “birinci sınıf ” insanlar…
Dr. Cemil Topuzlu Paşa (Abdülhamid’in doktoru. İlk
kez bir resmi binada kaloriferi devreye sokan kişi)
Dr.Besim Ömer Paşa (Jinekolog. Darülfünun’un ilk
Emin’i “rektör”)
Dr.Refik Saydam (Cumhuriyet döneminin ilk Sağlık
Bakanı. 1919 Bandırma Vapuru yolcusu)
Dr.Hulusi Behçet (Bakteriolog. I.Umumi Harp’te kolera
aşısı geliştirdi)
Dr.Tevfik Sağlam (Dahiliyeci. İstanbul Üniversitesi
Rektörü. Kızılay Genel Başkanı. Verem Savaş Derneği kurucusu)
Dr.Abdülkadir Noyan (Kolera ve Tifüs aşıları geliştirdi.
Ankara Ün. Tıp Fakültesi kurucusu ve ilk Dekanı)
Dr. İbrahim Tali Öngören (1919 Bandırma Vapuru
yolcusu. 1920 Moskova Heyeti üyesi. T.C. Batum Konsolosu)
Dr.Reşit Galip (Milli Eğitim Bakanı. Modern
Üniversitelerin kurucusu. Halkevleri, Türk Dil ve Tarih
Kurumlarının kurucusu)
Dr. Lütfü Kırdar (Göz doktoru. Manisa Valisi. İzmir
Sağlık Müdürü. İstanbul Belediye Başkanı)
8. … “birinci sınıf insanlara” devam
Dr. Tevfik Rüştü Aras ( Jinekolog. İşgal İstanbul’undaki
“Bekir Ağa Bölüğü” mahpuslarından. İttihat Terakki
kurucularından Dr.Nazım’ın bacanağı, Latife Hanım’ın uzaktan
akrabası, Gazeteci Altemur Kılıç’ın ebesi)
Dr.Akil Muhtar Özden (Farmakolog. İşgal İstanbul’unun
Tıp Fakültesi Dekanı)
Dr. Esat Işık (Göz doktoru. Malta sürgünü. Dışişleri
Bakanlarından Hasan E.Işık’ın babası)
Dr. Rasim Ferit Talay (İşgal İstanbul’unda “Minber”
gazetesi’nin imtiyaz sahibi. Dr. Fikret ile beraber Atatürk’ün
“candostu”)
Dr.Adnan Advar (İlk kabinenin Sağlık Bakanı. Sakarya
Savaşı ve Büyük Taarruzda TBMM 2. Başkanı. Einstein ile
görüşen iki Türk’ten biri)
9. Tüm bu “birinci sınıf” insanlar arasında ben size sadece iki tanesini
özellikle anlatacağım ki, bu ikisinin yaptığını yapabilmek sadece Neyzen
Tevfik’e nasip olmuştur.
Malum, Gazi memleket meselelerini akşamları uzun oturulan meşhur
sofralarda konuşurmuş. Konu ile ilgili uzman kişiler çağrılır, fikirleri,
görüşleri uzun uzadıya dinlenirmiş. Ertesi gün Gazi en üst düzeyde bilgi
sahibi olarak, o engin dehası ve kültürü ile bir görüş oluştururmuş.
İşte bu sofralarda benim bildiğim sadece üç adam, üç “cesur yürek” o
büyük karizmaya “rağmen” bir şeyler söylemişler ancak gene de Gazi’nin
sevgisinden mahrum kalmamışlar, tersine onurlu ve dik duruşları takdir
edilmiştir.
10. Dr.Hikmet Boran
Atatürk’ün Sivas Kongresi’ni toplayacağını öğrenen askeri
Tıbbiyeliler biz de temsilci yollamalıyız diyerek o zaman 3.sınıf
talebesi olan Dr.Hikmet’i Sivas’a yollarlar.
9.9.1919 gecesi çoğunluğun çözüm için manda önerisinde
bulunduğu bir ortamda Dr Hikmet “Paşam üyesi bulunduğum
Tıbbiyeliler adına konuşuyorum. Mandayı kabul edemeyiz.
Eğer kabul edecek olanlar varsa, bunlar kim olursa olsun
şiddetle ret ve tenzih ederiz. Farz-ı muhal, manda fikrini siz
kabul ederseniz sizi de reddeder M.Kemal “vatan
kurtarıcısı” değil “vatan batırıcısı”dır der ve tel’in ederiz”
der.
Herkesin şaşkın bakışları arasında Gazi “İşte benim
güvendiğim gençlik budur. Müsterih ol evlat, parolamız
tektir: Ya istiklal ya ölüm” der.
Atatürk sonradan Dr.Hikmet’i vekil yapmak ister ancak bu
tevazu sahibi gence bir türlü ulaşamaz. Bu cesur insan büyük
sanatçı Orhan Boran beyefendi’nin babasıdır.
11. Dr.Reşit Galip
Atatürk’ün evladı gibi sevdiği biridir. İlkokulda her sabah
söylediğimiz “And”ı da, yüksek öğrenim yaptığımız modern
üniversitelerimizi de O’na borçluyuz.
1931 Sonbaharında Dolmabahçe’de bir akşam sofrasında
kadın hakları konusunda zamanın maarif vekili ile tartışırlar. Bu
sert konuşmadan dolayı Gazi, Reşit Galip’e “Yorgun
görünüyorsunuz, madem konuşmalar da hoşunuza
gitmiyor, gidip istirahat edebilirsiniz” der. Buz kesen ortamda
Reşit Galip cevap verir “Burası sizin değil milletin sofrasıdır,
kalkmam”. İşi uzatmak istemeyen Gazi “O halde biz
kalkalım, masayı beyefendiye bırakalım” der ve gece son
bulur.
Reşit Galip ömrü boyunca hiç evlenmemişti.
Kendini tüm varlığı ile Türk Devrimine adamıştı.
42 yaşında beş parasız , veremden öldü.
12. Neyzen Tevfik
Rivayet olunur ki;
Atatürk’ün sofrasına çağrılan Neyzen’e “ney üflemesi”
söylenmiş. Neyzen de başlamış üflemeye. Bir müddet sonra
bakmış ki, herkes hararetli bir tartışma içinde, kendini dinleyen
yok. Birden üflemeyi kesmiş. Müziğin aniden kesilmesini fark
eden, şaşırmış devlet ricaline şu dörtlüğü söylemiş:
“Sanma ciddiyetle sarf ederim san’atımı
Ney elimde suyu durmuş kuru musluk gibidir
Bezm-i meyde süfeha’nın saza meftun oluşu
Nazarımda su içen eşeğe ıslık gibidir”