2. ALİ AVNİ ÇELEBİ (1905-1993)
1904 yılında İstanbul'da doğdu. Babasının teşvikiyle 1918'de girdiği Sanayi-i Nefise'de Hikmet
Onat ve İbrahim Çallı'nın öğrencisi oldu. 1922 yılında yurt dışına çıktı ve Münih'te Hans Hoffman'ın
yanında çalıştı. 1927 yılında Türkiye'ye geri dönüp Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar
Birliğini kurdu. 1932 ve 1938 seneleri arası Güzel Sanatlar Akademisi ve İstanbul
Üniversitesi EdebiyatFakültesi'nde eğitim görevlisi olarak çalıştı. 1938'de Leopald Levy'nin
asistanlığını yaptı ve 1967'de emekliye ayrılana kadar atölye hocalığı görevini sürdürdü.
1993 yılında İstanbul'da yaşamını yitirdi.
8. Davutpaşa İdadisi’nden sonra 1918 yılında Sanayi-i Nefise Mektebi’ne girdi. 1924 yılında Milli Eğitim
Bakanlığı’nın açmış olduğu Avrupa sınavını kazanarak öğrenimine devam etmek üzere Paris’e gitti.
Paris’te Julian Akademisi’nde Paul-Albert Laurents atölyesinde çalıştı. 1928 yılında öğrenimini
tamamlayıp yurda döndüğünde İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi (Mimar Sinan Güzel Sanatlar
Üniversitesi’ne öğretmen olarak atandı. 15 Nisan1929 tarihinde kurulan Müstakil Ressamlar ve
Heykeltıraşlar Birliği’nin kurucu üyeleri arasında yer alır.
9. 1931 yılında askerlik nedeniyle akademideki göreviden ayrılan sanatçı, askerde olduğu dönemde
akademiye egemen olan, Osmanlı Ressamlar Cemiyeti üyelerinin engellemeleri nedeniyle, 1933 yılında
askerlik görevinden döndüğünde, yeniden akademiye kabul edilmedi. Bunun üzerine Ankara Atatürk
Lisesi’nde resim öğretmeni olarak göreve başladı, 1939 yılında ise Ankara Gazi Muallim Mektebi ve Terbiye
Enstitüsü Resim-iş bölümüne atölye hocası olarak atandı.
1966 yılına kadar bu görevde kalan Refik Epikman, emekli olduktan sonra Halkevlerinde Güzel
Sanatlar kolu başkanlığına getirildi. Resim uygulamalarının dışında çeşitli yayın organlarında yazdığı yazılar
ile sanat olgusu adına önemli etkinlikler gerçekleştirdi. Sanat üzerine yazı ve kitaplarıyla, Türkiye’de sanat
yayımcılığının emekleme aşamasının yaşandığı bir dönemde, önemli hizmetlerde bulundu. 1944’te
düzenlenen 6. Devlet Resim ve Heykel Sergisi’nde üçüncülük ödülünü, 1974’te 35. Devlet Resim ve Heykel
Sergisi’nde ise şeref ödülüne layık görüldükten 1 gün sonra 17 Mayıs 1974 tarihinde ölmüştür.
15. 1905'te İstanbul'un Kadıköy ilçesinde dedesi Doktor Rasim Paşa'nın konağında dünyaya geldi.
Babası, Abdülhamit devri temyiz reislerinden Salih Bey, annesi Enise Hanım'dır. Babasının babası
Asaf Paşa, Sultan Abdülhamit'in yaveri; annesinin babası Çerkez Ahmet Rasim Paşa ise Askeri
Tıbbiye Okulu'nun tanınmış hocalarından bir anotomi uzmanıdır.
Bebeklik çağında köpeklerden geçen bir hastalık nedeniyle 1910 yılında ciğerlerinden ciddi bir
ameliyat geçirdi; ömrü boyunca bu hastalıkla mücadele etmesi gerekti[1] İlk öğrenimi evde özel olarak
gördükten sonra orta öğrenimini Notre Dame de Sion'da tamamladı. Dil öğrenmeye yeteneği vardı.
İngilizce, Rumca, Fransızca öğrendi.
16. Berlin Güzel Sanatlar Akademisi[değiştir | kaynağı değiştir]
1921 yılında sanat eğitimi almak üzere ailesi onu Berlin’e gönderdi. O yıl hastalığı nüksetti ve bir
göğsü alındı.[2] Sınavını kazandığı BerlinGüzel Sanatlar Akademisi’nde öğrenime başladı; Prof. Von
Arthur Kampf’ın öğrencisi oldu. Bu okulda 1923 yılında Fikret Mualla ile sınıf arkadaşı oldu. Aynı yıl,
kısa bir süre için Berlin’e gelen Ali Avni Çelebi ile görüştü. 1924 yılında Berlin’de iken yaptığı portreler
ünlü sanat dergilerinde yayımlanınca ilk defa adı duyuldu.[3]
Okuldaki son yılı sıkıntılı geçti. Babası, Kurtuluş Savaşı sonrasında siyasi nedenlele ülkeyi terkedip
kardeşi Cemal Bey ile birlikte Mısır’a kaçtığı için geçim sıkıntısı çeken Hale Salih, 1924 yılı Nisan
ayında İstanbul'a döndü
17. Sanayi Nefise Mektebi[değiştir | kaynağı değiştir]
1924- 1925 yıllarında İnas Sanayi-i Nefise Mektebi'nde Feyhaman Duran ile İbrahim Çallı'nın
öğrencisi oldu.
Salih Bey'in Mısır'a kaçışından sonra anne ile babası ayrılmıştı (Annesi Enise Hanım bu ayrılıktan
sonra İsviçre'ye gidecek ve orada Bâle Sanatoryumu’nda veremden ölecektir[2]); Hale Hanım, 1925
yılından itibaren babasının adı “Salih”in yerine dedesinin adı “Asaf”'ı kullanmaya başladı.
18. Münih yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
1925'in Ocak ayında Avrupa konkurunu kazandı. Bu sınavı kazanıp Avrupa’ya eğitime gönderilen ilk
kadın sanatçı idi.[1] 1926 Ocak ayında Maarif Vekaleti tarafından Almanya’ya
gönderildi. Münih’te, Lovis Corinth’in öğrencisi oldu. 1926 yılında İtalya’ya giderek ciğerlerindeki
kistleri aldırdı. 1926'nın Temmuz-Ağustos aylarında Galatasaray Sergileri’ne portreleriyle katıldı.
19. Paris dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
1927 yılında Paris’e, arkadaşları Refik Epikman, Cevat Dereli, Mahmut
Cuda, Nurullah Berk, Ratip Aşir Acudoğlu, Muhittin Sebati, Ali Karsan,İsmail Hakkı
Oygar, Ali Hadi Bara, Fahreddin Arkunlar, Şeref Akdik’in yanına gitti. 1927 yılı
ile 13 Ağustos 1928 tarihleri arasında Académie de la Grande Chaumiére’ye
devam ederek, André Lhote’un öğrencisi oldu. Bu dönemde Paris’te seramik
eğitimi almakta olan İsmail Hakkı Oygar ile nişanlandı. Çalışmalarını Oygar ile
birlikte Paris’te Grande Chaumiere Atölyesi’nde sürdürdü. Matisse ve Duffy’den
özel dersler aldı.[1] 1928’de Paris’te Expose á la Nationale'e katıldı.
13 Ağustos 1928 tarihinde Cevat Dereli, Muhitin Sebati, Refik Epikman, Mahmut
Cuda, Ratip Aşir Acudoğlu ile birlikte Tadla vapuruyla Paris’ten İstanbul’a döndü.
Gazeteci-ressam Elif Naci, onlardan birkaç gün önce İstanbul’a döndüğü için Şeref
Kamil (Akdik) ve birçok sanatçı tarafından karşılandı. Dönüş haberleri, Elif Naci’nin
gayretleriyle 14 Ağustos 1928 Salı günkü Milliyet Gazetesi’nde yer aldı.
20. Bursa dönemi[değiştir | kaynağı değiştir]
Eşi İsmail Hakkı Oygar, İstanbul’da olmasına rağmen 1928 Eylül ayında okulların açılmasıyla Hale
Asaf Bursa Kız Öğretmen Okulu’na resim öğretmeni olarak atandı. 1929’da Bursa Necati Bey Kız Sanat
Enstitüsü’nde Fransızca derslerini de üstlendi.
15 Nisan 1929’da Ankara Etnografya Müzesi’nde açılan I. Genç Ressamlar Sergisi’ne altı yapıtıyla katıldı.
15 Temmuz 1929’da Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğinin kurucuları arasında yer alan Hale
Asaf, böylelikle ilk kadın kurucu unvanına da hak kazandı.15 Eylül 1929’da Müstakil Ressamlar ve
Heykeltıraşlar Birliği’nin İstanbul Türk Ocağı Sergisi’nde portreler ve Bursa manzaralarını sergiledi.
Yaşamının büyük bölümü yurtdışında geçen Hale Asaf, Bursa’da çevreye uyum sağlamak ve resim
çalışmalarını sürdürmekte zorlanıyordu. Bursa Çorapçılar Çarşısı’nda resim yaparken, bir kadının resim
yapmasını yadırgayan kalabalık tarafından saldırıya uğramış ve korkudan bayılmıştı.[4] Bu olayın
etkisinden kurtulamadı. 1929 sonunda Mahmud Cuda ile görev değişimi yapması Bursa’daki mutsuz
hayatına bir çözüm oldu. Hale Asaf, İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi'nde eski hocası Namık İsmail'in
yanında öğretmen yardımcısı olarak göreve başladı. Mahmut Cuda da Bursa Kız Öğretmen Okulu’'a gitti.
1 Aralık 1929'dan 1931'in sonlarına kadar, Fikret Adil’in Asmalımescit No:47’de yer alan ve Asmalımescit
74 adlı kitabının da mekânını oluşturan çatı katı, birçok genç sanatçı gibi Hale Asaf’ı da ağırladı. Ne var ki
sanatçı, akademide yer almasına ve eşinin yanında bulunmasına rağmen mutsuzluğunu ve bunalımını
üstünden atamayarak eşini ve Akademideki görevini bırakıp son kez Paris’e gitti
21. Paris'te son yılları[değiştir | kaynağı değiştir]
Hale Asaf, 1931 yılı sonlarında Paris’e giderek gözlerinden ameliyat oldu. Bu sırada, bundan sonraki
yaşamını birlikte sürdüreceği İtalyan edebiyatçı Antonio Aniante ile tanıştı. Aniante’nin Paris’te kalma
teklifini kabul eden Hale Asaf, başlangıçta bir otel odasına yerleşti ve Aniante'nin müdürlüğünü yapmakta
olduğu Galerie-Librarie Jeune Europe’ta çalışmaya başladı. Daha sonra Aniante’nin Leopold Robert
Sokağı’nda, 32 no’lu dairesinde birlikte yaşamaya başladı.
1934 yılında Aniante’nin galerisi Jeune Europe kapandı. Aniante, Mussolini aleyhine yazdığı kitapları
nedeniyle yasaklı yazar haline geldi. Çiftin ekonomik durumu gittikçe bozuldu. Sıkıntılı günler, Hale
Asaf’ın Arnavutluk Kralı Ahmet Zogu'nun bir portresini yapıp göndermesine kadar sürdü. Birkaç ay sonra
5000 franklık bir çek ve övgü dolu mektup gelince ferahlayan sanatçı, çocukluğundan kalma hastalığın
nüksetmesi ve kansere dönüşmesi ile büyük sıkıntılar yaşadı. 31 Mayıs 1938 hayatını kaybetti. Cenazesi
Thiasi Mezarlığı’na defnedildi.
Ölümünden sonra büyük bir kısmı Aniente’de kalan resimlerin akıbeti belirsizdir. Resimlerin bir kısmı 2.
Dünya Savaşı sırasında kaybolmuş, geri kalanların bir kısmı Türk koleksiyonerlere satılmıştır. 2001-2002
yılında yapılan bir araştırmada sanatçının 21 portre gerçekleştirdiği bunlardan 10’unun günümüze ulaştığı;
13 Bursa manzarasından onunun; 5 Paris manzarasından birinin ve bir de genel manzaranın günümüze
ulaştığı bilinmektedir
22.
23.
24.
25.
26.
27.
28.
29.
30.
31.
32. ZEKİ KOCAMEMİ (1901-1959)
İlköğrenimini Hadika-i Meşferet Mektebi’nde tamamladı. Ortaöğreniminin ardından 1916 yılında Sanayi-i
Nefise Mektebi’ne kaydoldu. Önce Hikmet Onat daha sonra İbrahim Çallı’nın öğrencisi oldu. 1918’de
askere gitmek zorunda kalınca öğrenimine bir süre ara verdi. 1919’da okula geri döndü ve 1922 yılında
mezun oldu. Akademi’de öğrenci olduğu sırada 2. Galatasaray Sergisi’ne katılarak; hocalarıyla birlikte
eserlerini sergileme olanağı buldu. Yeni Resim Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alarak; ileride
kurulacak olan Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliğinin de ilk temellerini attı. Ancak, Cumhuriyet
ruhunun heyecanını yansıtan ve sanat ortamına farklı bir soluk kazandırmayı amaçlayan bu girişim tek bir
sergiyle sınırlı kaldı. Topluluk üyelerinin her birinin burslu olarak yurtdışına gitmesiyle son buldu.
33. 1922 yılı Aralık ayında, Türk Ocağı’nın sanatçıya vermiş olduğu bursla Münih’e
gitti. Ondan birkaç ay önce Münih’e giden Ali Avni Çelebi, Ratip Aşir
Acudoğlu ve Kenan Yontunç’un yaptığı gibi, ilk olarak Heinemann’ın özel
atölyesinde resim dersleri almaya başladı, yaklaşık bir yıl sonra Münih Güzel
Sanatlar Akademisi’nin sınavlarına katılıp, başarısız olunca bu kez Hans
Hofmann’ın özel atölyesinde resim dersleri almaya başladı. Sanat eğitimine
Münih’te başlayan Hans Hofmann, modern akımların çeşitlenip biçimlendiği 20.
yüzyılın ilk yıllarında Paris’e yerleşti. Henri Matisse ve Robert Delaunay’in
sanatlarından etkilenen ressam kübist ve dışavurumcu anlayışta eserler üretti
34. Zeki Kocamemi, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği ile katıldığı I.Devlet Resim ve Heykel
Sergisi’nde ise Atatürk’ün Cenaze Töreni ya da (Atatürk’ün Naşı’nın Gülhane Parkı’ndan
Sarayburnu’na Götürülüşü) adlı resmiyle birincilik ödülü aldı. Bu resim, Mekkare Erleri ile
karşılaştırıldığında daha klasik bir etki bırakmaktadır. Arka planda manzara ile perspektifin verilişi ve
mekanın kurgulanışı 15. yüzyıl Rönesans sanatçılarının resimlerini anımsatmaktadır.
Müstakiller ile birlikte pek çok sergiye katılan sanatçı, 1947 yılında D Grubu’na
katıldı. 1951’den 1959’a dek resim yapmaya ara veren sanatçı, ölümünden bir süre önce yeniden
resme başladı ancak, 3 Mayıs 1959 yılında ani bir rahatsızlık sonucu hayatını kaybetti.
42. • Ortaöğrenimini İstanbul'da Darüşşafaka'da yaptı. 1918 yılında Sanayi-i
Nefise Mektebi'ne girerek Hikmet Onat ve İbrahim Çallı atölyelerinde
resim öğrenimi gördü. 1923 yılında gittiği Münih'te Ali Çelebi ve Zeki
Kocamemi ile birlikte Hans Hoffman atölyesine devam
etti. 1925 yılında yurda döndü. Yurda döndükten
sonra burs kazanarak Paris'e gitti ve burada Lucien Simon'un öğrencisi
oldu. Mahmut Cûda, yurda döndükten sonra sanatçıların bir araya
gelmesini amaçlayan çalışmalarıyla tanındı. Deformasyona hiç rağbet
etmeyen bir biçimlendirme ilkesini sonuna kadar denemiş ve bundan
yeniliklerle rekabet eden eserler üretmesini bilmiş bir
ressamdır. Karacaahmet Mezarlığı'na defnedildi.