Doğuş Üniversitesi
EM356 İşletme ve Toplum Dersi
2014-2015 Bahar Yarıyılı
Sınıf içi sunumu
Toplumsal Cinsiyet ve İşletmelerde Cinsiyet
Grup üyeleri: ECE BAŞARAN - HATİCE GİZEM DÜBÜŞ - ZÜMRA DELİOĞLU
3. Cinsiyet (sex), en genel anlamı ile erkek ya da dişi olma
durumunu ifade etmektedir. İnsanları cinsel organlarına
göre “kadın” ya da “erkek” olarak tanımlamaktadır.
Türk Dil Kurumu da cinsiyeti, ‘‘bireye, üreme işinde ayrı
bir rol veren ve erkekle dişiyi ayırt ettiren yaradılış
özelliği, eşey, cinslik, seks’’ olarak benzer bir biçimde
tanımlamaktadır.
4. Diğer bir ifade ile cinsiyet, kadın ve erkek olmanın
anatomik, fizyolojik ve biyolojik özelliklerini
açıklamaktadır.
Bu noktada kadın ve erkek olmak birbiri karşısında
tanımlanmaktadır ve ‘‘karşı cins’’ ifadesi kadın ve
erkeğin tamamen farklı kategorilere bağlı olduğu
anlamını içermektedir.
5. Bu açıdan kadın ve erkek olmak çeşitli toplumsal
süreçler içermektedir. Başka bir ifade ile kadın ve erkek
yalnızca biyolojik olarak değil, toplumsal olarak da o
toplumun kültürü içinde tanımlanmaktadır.
Böyle bir tanımlanma, insanların doğduğu andan ve
hatta anne karnından başlayarak tüm hayatları boyunca
devam etmektedir.
6. Simone De Beauvoir (*)
‘‘Kadın doğulmaz, kadın olunur’’
(*) Modern Feminizmin Temelini Atan Fransız Yazar
7. Ann Oakley’e göre
toplumsal cinsiyet kavramı;
‘Erkeklik ve kadınlık
arasındaki toplumsal
bakımdan eşitsiz bölünmek’
olarak işaret etmektedir.
8. Bhasin’e göre toplumsal cinsiyet:
‘‘Kadın ve erkeğin sosyo-kültürel açıdan
tanımlanmasını, toplumların kadın ve erkeği birbirinden
ayırt etme biçimini ve onlara verdiği toplumsal rolleri’’
olarak tanımlamaktadır.
9. Örneğin;
Çocuk yetiştirmek için kadın gibi duygusal ve
sabırlı olmak, asker olmak için de bir erkek gibi dayanıklı
ve güçlü olmak gerekir.
Aslında anne ile asker arasındaki fark biyolojik değil,
toplumsaldır;
kadın ve erkekleri farklı toplumsal konumlarla
ilişkilendiren cinsiyet farkları cinslerin biyolojisinden
türetilirken aslında cinsler arasındaki toplumsal
farklardan bahsetmemize yol açar.
10.
11. Toplumsal yaşamda kişilerin içinde bulunduğu
ilişkiler ve üstlendikleri roller genellikle o toplumun
beklentileri ile şekillenmektedir.
Bu beklentilerin en önemlilerinden biri de kadın ve
erkek olmakla ilgilidir.
Nitekim toplumsal cinsiyet rolleri, bir toplumun kadın ve
erkekten beklediği bir dizi tutum ve davranışlara işaret
etmektedir
12. Toplum, kadın ve erkekten farklı görevler üstlenmelerini
bekleyerek, onların kadınlık ve erkekliklerini
tanımlamaktadır. Bu roller çoğunlukla kadın ve erkeğin
eşitsiz bir şekilde toplumsal yaşamda var olmasına neden
olmaktadır.
13. Connell’e göre erkeklik; kadınlığın karşıtı olmadan var
olamaz.
“Erkeklik, bir biyolojik cinsiyet olarak erkeğin toplumsal
yaşamda nasıl düşünüp, duyup, davranacağını belirleyen,
ondan salt erkek olduğu için beklenen rolleri ve tutum
alışları içeren bir pratikler toplamıdır”
14. Muhalif toplumsal hareketlerin yükselişte olduğu 1960’lı
yıllarda feminizm hareketi erkekler tarafından tepki ya
da destek bulmaya başlamıştır.
Bu süreçte erkeklerin kendi erkeklik kimlikleri ve
ardından da erkeklikle yüzleşmeye yönelmeleriyle
erkeklik incelemeleri alanı ortaya çıkmıştır.
15. Bu konuda yapılan çalışmaların;
erkeklikçi (masculinist)
erkek kurtuluşçu (men’sliberationist)
pro-feminist
olarak adlandırılan üç farklı yaklaşım ile geliştiği ifade
edilebilmektedir.
17. Erkek kurtuluşçuluk;
ataerkil yapının kadınlara zarar verdiği gibi
erkeklerin de hem fizyolojik hem de psikolojik
bütünlüklerine zarar verdiğini savunur.
18. Pro-feminist yaklaşım ise;
toplumsal cinsiyet eşitsizliği içindeki konumlarını
sorgulayan erkekler tek tip bir erkeklik olamayacağına
dair düşüncelerini şu şekilde ifade etmektedir: “Egemen
erkeklik değerlerine uygun davranmak zorunda değiliz.
Egemen erkeklik değerlerini reddetmek erkeklik kaybı
değildir, tersine erkekler de kadınlar gibi söz konusu
egemen erkeklik değerlerinin mağdurlarıdırlar”
20. Toplumsal cinsiyet ayrımının en bilindik göstergesi olarak
kadını ana olarak tanımlamaya devam etmektir.
Öbür türlü söylenirse “kadınların rollerini
doğurganlıklarına bağlama ya da onları bunalım
dönemlerinde işe en son alınan ve işten ilk çıkarılan bir
‘yedek emek gücü’ne indirgemeyi amaçlayan bir dizi
uygulamayı haklı çıkarmak için ‘ev kadınlığı ideolojisine’
ve ‘kadınlara araçsal bakış açısına’ hâlâ yaslanılmaktadır.
21. Kadın, erkeğin hükümlerinden ve önceliğinden çıkıp henüz
onunla aynı konuma yükselememiştir.
Kendine ‘aile kadını’ndan başka sıfatlar edinmekte
zorlanmakta, edinse dahi rol çatışmalarına gebe
kalabilmektedir.
Aslına bakılırsa bu ataerkil işleyişte yeni kuşakları
yetiştirme görevindeki kadının kendisinin bizzat rolü yok
değildir
22. . Geleneksel ataerkil aile içine doğup onunla büyüyen
kadın yine aynı ataerkil kaideleri sürdürme
eğilimindedir.
Örneğin geleneksel Türk ailesinde “erkek çocuk
doğurmak ve hanede kıdem kazanmak güç dengesini
kadın lehine değiştirse de, kadın, gücün doruğuna
kaynana olarak ulaşır…
23. Anne oğul ilişkisi hayati önem taşır ve anne gelecekteki
güvencesi olarak gördüğü oğlunu kayırır; böylece genç
erkeğin kendi eşinden hizmet beklentilerini şekillendirir.
Gelin kaynana çekişmesi olarak ortaya çıkan olgu ataerkil
kalıbın bir ürünüdür”
24. Türkiye’de toplumsal cinsiyet ayrımının uluslararası
vesikasını BM açıklamıştır.
BM Kalkınma Programı’nın yayınladığı İnsani Gelişmişlik
Endeksi’ne göre Türkiye 2011’de 92. sırada bulunur.
Sağlık ve üreme sağlığı, eğitim, parlamentoda temsil
edilme gibi göstergelerle oluşturulan Toplumsal Cinsiyet
Eşitsizliği Endeksi’nde 0.443 ile 187 ülke arasında 77.
sıradadır. Bu endekse göre en yüksek eşitlik değerine
sahip ülkeler ise Norveç, Avustralya ve Hollanda’dır
26. Toplumlarda sosyal, ekonomik, kültürel değişmeler
beraberinde cinsiyete dayalı iş bölümünde değişiklikleri
meydana getirmiştir.
Tarihsel olarak bakıldığında, avcı toplayıcı topluluklarda
eşitliğe dayanan toplumsal iş bölümü söz konusuyken,
kitlesel tarım üretimine geçiş ile birlikte kadın ve
erkeklerin rol ve görevlerinde değişiklikler meydana
gelmeye başlamıştır.
27. Kitlesel tarım üretimine geçişle erkekler fiziksel güçleri
ile birlikte toprak üretimine hâkim olurken kadınlar ev
işleri ve çocuk yetiştirmek gibi yeniden üretim işlerine
terk edilmiştir.
Bu ayrım 19. yüzyılda sanayi devriminden sonra
derinleşen cinsiyete dayalı iş bölümünün temelini
oluşturmaktadır.
28. Sanayi Devrimi ile başlayan ‘fabrika sistemi’ne geçiş ile
birlikte çalışma-üretme alanı ile ev-hane iki ayrı alan
haline gelmiştir.
Özel alan ve kamusal alan ayrımının cinsiyet hiyerarşisine
yansıması olarak eril kamu-iş/üretim alanı ve dişil özel /
hane alanı ayrımı yapılmasına neden olmuştur.
Cinsiyete dayalı bu toplumsal oluşum meslekler arasında
kadın işi erkek işi ayrımının şekillenmesiyle
sonuçlanmıştır.
29. Mühendislik erkek egemen bir meslek olarak görülerek
ve mesleğin icrasında gerekli olduğu varsayılan kimi
niteliklerin (tarafsızlık, mantıksallık, rekabetçilik)
sadece erkeklere özgü nitelikler olduğu ve kadınlığın bu
niteliklerle bağdaşmadığı önyargısına ulaşılmaktadır.
Bu sebeple bir çok kadın mühendis iş bulmada yasal ve
pratik engellemelerle karşılaşmaktadır.
30. Erkek mesleği olarak görülen mühendislik gibi mesleklerde
çalışmak isteyen kadınlar “erkek gibi” giyinmediği, konuşmadığı ve
davranmadığı takdirde dışlanıyor; kadınlara kadınlıklarını
korudukları müddetçe mühendislik yapamayacağı fikri aşılanıyor.
Stajyer mühendisten yönetici mühendislere kadar uzanan süreçte
kadının varlığı gittikçe azalıyor hatta neredeyse sıfırlanıyor. Bu
nedenledir ki kadın mühendisleri genel olarak ürün pazarlama
departmanlarında çalışırlar.
31. Örneğin;
Doktorluk mesleği bir hastanın hem tedavi hem de bakım
sürecine ait bütün pratiklerin bilgisini içermesine rağmen
bakım işleri kadınlığın devamlılığı olarak kabul
gördüğünden doktorların sorumluluğundan çıkartılmıştır.
32. Böylece bu süreçlerden sorumlu
hemşirelik mesleği bir kadın mesleği
olarak kabul görmüştür.
1980’li yılların başında küreselleşme,
uluslararası rekabetin artması ve neo-
liberal politikaların etkisiyle cinsiyete
dayalı meslek ayrımcılığı daha da
derinleşmiştir.
33. Böylece kadınların annelik rolü ile ev içi rol ve
sorumluluklarını aksatmayacakları ve asla erkeklerle
rekabet edemeyecekleri “kadınsı” mesleklerde
uzmanlaşmaları günümüzde devam eden cinsiyete dayalı
meslekî ayrımcılık tartışmalarının ana eksenini
oluşturmaktadır
35. Örneğin;
Erkeklerin icra ettikleri taksicilik, tesisatçılık gibi
mesleklerdeki kadınlar ile kadınların icra ettikleri
hemşirelik ya da okul öncesi öğretmenliği gibi
mesleklerdeki erkekler toplum tarafından ön yargı ile
karşılanmaktadır.
36. Bu sebeple cinsiyet rolü hangi meslek ya da pozisyonun
kadın işi, hangilerinin erkek işi olduğu konusunda ve
hatta çalışma hayatına başlayabilmenin temel koşulu olan
eğitime karar verilmesi süreçlerinde de etkili
olmaktadır.
37. Muhasebeciydi Oto Tamircisi Oldu (*)
Ustasından işi öğrenen Handan Özel,
"Muhasabeci olarak çalışmaya başladıktan sonra
işyerinde bazı ustalar işten çıktı. Eleman açığı oldu. Ben de bu
konuda meraklıydım. İşi öğrendim. Bu işi yapmaya başladım.
Gelen müşteriler beni görünce şaşırıyor.Kadın müşteriler ise
destek oldu. İşimi seviyorum" dedi.
(*)
http://www.haber7.com/
kadin/haber/1226327-
muhasebeciydi-oto-
tamircisi-oldu
38. 17 Yıldır Evlere Temizliğe Gidiyor
Ortaokuldaki kadın öğretmeninin evine giderek temizlik işine başladığını
anlatan Mehmet Çakar,
"İnsanlara güven verdim. Gittiğim evlerdeki insanlar beni başkalarına önerdi
ve çevrem oldu" dedi. Evli ve 5 kız çocuğu babası olduğunu, geçimini bu işle
sağladığını belirten Çakar, şunları söyledi: "Bu işi yapmadan önce 5-6 yıl
kapıcılık yaptım. Daha sonra evlere temizliğe gitmeye başladım. Herkes
yaptığım işe saygı duydu. Kendi halinde bir insanım. Evine gittiğim herkes
yaptığım işi çok beğenir.
http://www.posta.com.tr/yasam/Hab
erDetay/17-yildir-evlere-temizlige-
gidiyor.htm?ArticleID=151027
39. Erkek Hemşireler
Hemşirelik dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de
kadın mesleği olarak görülen mesleklerden biridir.
Türkiye toplumunun geleneksel yapısı ile örtüşen bu
durum yasalar ile de sağlamlaştırılmıştır.
40. Nitekim, ilk kez 1954 yılında çıkarılan Hemşirelik
Kanununda “Türkiye’de hemşirelik sanatını bu Kanun
hükümleri dâhilinde hemşire unvanını kazanmış Türk
kadınlarından başka hiç bir kimse yapamaz” ifadesi yer
almaktadır. Bu dönemde, sağlık sektöründe hemşire
kadınlarla aynı işleri yapan erkekler bulunmasına rağmen,
yaptıkları iş hemşirelik olarak tanımlanmamıştır.
41. Türkiye’de erkekler sekiz yıldır hemşire ünvanına sahip
olarak çalışmaktadır. Erkeklerin mesleğe katılımı giderek
artsa da kadın meslektaşlarına oranla sayıları oldukça
düşüktür.
42. İşgücüne Katılımda Kadınların Oranı Erkeklerin Oranı
NKA sonuçlarına göre 2011 yılında, Türkiye’de 15 ve daha
yukarı yaştaki nüfus içerisinde işgücüne katılma oranı
%47,5 olup, bu oran aşağıdaki gibidir:
erkeklerde %69,2
kadınlarda ise %25,9
Avrupa Birliği üyesi ve aday ülkeler arasında kadınların
işgücüne katılma oranının en düşük olduğu ülke
Türkiye’dir.
43. Türkiye genelinde işgücüne katılma oranı cinsiyet ve yaş
gruplarına göre incelendiğinde, tüm yaş gruplarında
erkeklerin işgücüne katılma oranı kadınlara oranla daha
yüksektir.
İşgücüne katılma oranı en yüksek olacak şekilde
aşağıdadır.
95.40%
38.30%
erkek(35-39 yaş grubu)
kadın(25-29 yaş grubu)
44. Türkiye’de 2013 yılında kadınların çalışma
alanlarındaki oranları:
Kamusal Alanda Üst Düzey Yönetici %9,3
Hâkim Oranı İse %36,3
Akademik Personel %28,1
Polis %5,5
46. Türkiye Dünya Ekonomik Forumu'nun cinsiyet ayrımcılığı
raporunda 120. sırada yer aldı.(2013)
2012 yılında 135 ülke arasında 124. sırada aporun ilk
yayımlandığı yıl olan 2006′da 115 ülke arasında 105.
sıradaydı.
2013 raporundan Türkiye 136 ülke arasında 120.
sıradaydı.
http://www.amerikaliturk.com/news/manset/5187
8-utandiran-rapor/
47. Kadınlar siyasi alanda erkeklere göre daha az yer
almaktadır!!
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki kadın milletvekili
oranı;
1935 yılında %4,5
2013 yılında %14,4
Türkiye'de 2013 yılında kadın bakan sayısı 1 olup, kabine
içindeki kadın bakan oranı olarak %4’e denk gelmektedir.