1-Woman in Modern Territories of Turkish Architecture - project by Dr. Meral...
Cultural Studies In Turkey
1. Cultural Studies in Turkey:
Eğitim ve Uygulama
Gönül Pultar ve Ayşe Lahur Kırtunç
Dünyanın çeşitli yerlerinde yapılan kültürel araştırmaları uygulayarak yeni metotlar
geliştirip sunan akademik çevrelerle bağlantısı olan biz sosyal bilimler akademisyenleri için
bile Türkiye’de kültürel çalışmaların tam olarak ne zaman başladığını belirtmek oldukça
zordur. 1996 yılında Tamperede düzenlenmiş olan Kültürel Çalışmalarda Dönüm Noktaları
konulu konferansta Türkiye’den katılımca sayısı oldukça azdı. Kültürel çalışma alanlarına
bakıldığında özellikle Türkiye için hazırlanmış gibidir sanki; çünkü güç dengeleri ve sosyal
farklılıklara vurgusu ile toplumun hiyerarşik yapısı ve ataerkil yapısı düşünüldüğünde Türk
kültürü üzerine araştırma ve eleştirme imkanları için biçilmiş kaftandır. Hayatın her alanından
Türk insanını düşünüldüğünde, her birey benzer durumlardan hayatı boyunca bir kez
rahatsızlık duymuştur. Aşırı ilgili ana-baba, eğitmenler, devlet adamları bunlara verilebilecek
birkaç örnektir. Michel Faucault’a göre yapılan işin sonucu kişinin deneyiminin aynasıdır.
Buna ek olarak, kültürel çalışmalar, globalleşen toplum içinde Türklerin (hem etkin rol
oynayan hemde etkilenen olarak) yerini , çok yönlülüğü incelemesi ve disiplinlerarası olması
avantajıyla açıklayabilecektir. Gastarbeiter’ın Alman Polizei yada Meister tarafından kötü
muamele gören karakterini inceleyen bir sosyal bilimler öğrencisi, kültürel Çalışmalar
alanında başka hiçbir disiplinde ulaşamayacağı çözümlemelere ulaşabilmektedir. Benzer
şekilde, yeni kabul edilen Renan Demirkan ve Emine Sevgi Özdamar gibi Türk-Alman
yazarları inceleyen bir öğrenci için de kültürel çalışmalar göçün ve etnik kimlik oluşturma
aşamasının muhteşem anlatımını daha da açık hale getirecektir. Yüzyıllardır Oryantalizm
içinde sıkışıp kalmış bir toplum, Edward Said’in muhteşem Exposé’sindeki (1978) bütün
dizelerin doğrudan ve dolaylı anlatımıyla tam bir uyum içindedir. Katı kurallarla bölümlere
ayrılan ve her disiplinin sınırlarının kesin çizgilerle ayrıldığı bir eğitim sistemi içinde kültürel
çalışmalar, bazı üniversitelerde 1900’lü yılların sonlarında itibaren ayrı bir program olarak
kabul edilmeden önce bazı alanların bazı yaklaşımlarının tamamlayıcısı olarak
öğretilmekteydi.
Bu makalenin amacı, “Kültürel Çalışmalarda Uluslararası Bakış ve Eğitim/ Eğitim
Alanında Kültürel Çalışmalara Uluslararası Bakış” konusundaki tartışmalara Türkiye’nin
bakış açısıyla katkıda bulunmak ve burada kültürel çalışmalar alanında öğretim ve
2. uygulamada karşılaşılan problemleri belirleyerek sunmaktır. Kültürel çalışmaların Türkiye’de
resmen ilk söz edilişi olan 1995’teki Ege Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Sempozyumu’nun
kısa incelemesiyle makaleye başlanacaktır. Daha sonra, bazı üniversitelerde lisans ve
lisansüstü düzeyinde açılan kültürel çalışmalar bölümleri gözden geçirilecektir. Bunun
akabinde Türkiyede Kültürel Çalışmalar alanında üniversitelerarası grup incelenecektir. Son
olarak, Türkiyede kültürel çalışmaları öğrencileri ve eğitmenleri açısından ortaya çıkan
sorunları tartışıp bu sorunların disiplinlerarası yaklaşımla çalışan bir kurumun kurulmasıyla
mümkün olabileceği savını destekleyeceğiz.
EGE ÜNİVERSİTESİ KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR
Kültürel çalışmalar konusundan, her yıl Mayıs ayında Ege Üniversitesinde düzenlenen
Kültürel Çalışmalar Konferansında ilk olarak resmen söz edildi. Kültürel çalışmalar ilk olarak
batıda başladığından Türkiyede’de ilk olarak batıda (batılı olmayan teoristlerin de
destekleriyle) başlamış olması gayet olağan bir durumdur. Aslında tüm bu çalışmaların
başlangıcı Amerikan Kültür araştırmacısı olan küçük bir grubun Amerikan etnik
çalışmalarının o günkü gidişatıyla ilgili görüş alışverişinde bulunmak üzere düzenledikleri
küçük çapta bir konferans ile başladı. ( her ne kadar kültürel çalışmaların kökeni Birleşmiş
Krallıklara kadar gitse de Türk Aglikanistler son gelişmeler hakkında bilgi almak adına
Amerikan kültüründeki çalışma arkadaşlarına güvenmektedirler). Böylece şimdilerde Ege
Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Sempozyumu olarak bilinen toplantı, Ege Üniversitesi
Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümü ve Türk-Amerikan Kültür Derneği işbirliği ile
yapılacak olan aslında 2 günlük bir toplantı olarak başladı. Toplantı, 10 -11 -12 Nisan 1995
tarihlerinde “ Kırmızı, Siyah ve Beyaz” ismiyle yapıldı. Ege Üniversitesi ve Dokuz Eylül
öğrencilerinin ve öğretim kadrosunun katılımıyla gerçekleştirilen sempozyumda beş
konuşmacı filmlerdeki Amerikan yerlileri ve Afrika-Amerikalı unsurlar hakkında sunum
yaptılar.
Bir sonraki yıl, sempozyum daveti daha fazla kişiye ulaştırıldı ve katılımcı sayısı
150’ye kadar çıktı. Daha da önemlisi 5 farklı kurumdan 5 farklı bölümün de katılmasıdır. Ege
Üniversitesi, İngiliz Dili ve Edebiyatı bölümü de Türk Amerikan Kültür Derneği ve Ege
Üniversitesi, Amerikan Kültürü ve Edebiyatına yardımcı düzenleyici olarak katıldı. Birleşmiş
Devletler Bilgi Servisi ve Ankara’daki İngiliz Kültür Derneği sponsor olmak için ortak
oldular. Son işbirliği çalışmasının önemi ilk olarak, bu iki kurumun ilk defa bir proje üzerinde
ortak çalışmasıydı ve ikinci olarak da sözü edilen iki kurumun, Türkiye’nin İngilizce eğitimi
3. veren üniversite öğrencilerine ve akademisyenlerine yardımcı olmak adına işbirliği yapmış
olmalarıdır. Sempozyum bu şekilde küçük bir toplantı olma niteliğinden çıkıp büyük bir
konferansa dönüşerek sadece Amerikan değil İngiliz kültürünün de eklenmesinin kaçınılmaz
bir sonucu olarak Türk kültürü de kapsam dahiline alındı. Kısa süre içinde de bu konferansın
Mayıs ayı içinde Ege kıyılarında yapıldığı bütün dünyaya duyuruldu.
Yıllar içinde sempozyum daha da genişletilerek uluslar arası oldu. Bu sempozyum
deneyimli hocalarımızın yanı sıra genç akademisyenlerimizin de çalışmalarını sunabileceği
bir ortamdır. Daha ilk günden beri sempozyumun amacı Türkiye’deki kültürel çalışmaların
temelini oluşturmaya destek olmaktı. Türkiye’de beşeri ve sosyal bilimler bölümünde kültürel
çalışmalar alanına aşina olan ve edebiyat, tarih ve iletişim bilimleri ile sosyoloji gibi çok
disiplinli yada disiplinlerarası yaklaşımlarla ilgili kürsü almış akademisyenlerimiz için önemli
bir adım olmuştur. O zamandan bu yana profesyonelleri, akademisyenleri, sanatçıları,
yazarları ve öğrencilerin görüşlerini paylaşabileceği bir ortam haline dönüşmüştür. Bütün
kültürel çalışma alanlarına açık olması Türkiyedeki yabancı eğitimcilerin Türkiyede yapılan
kültürel çalışmalarla ilgili, Türk eğitimcilerin de bu alandaki yeni gelişmelerden haberdar
olmasını sağlayan bir platform olmuştur. Eğitim ve pedagoji konulu sunumlar yapıldığında
müfredat, metodoloji ve ideoloji ile ilgili ateşli tartışmalar yapılmıştır.
Bu tartışmaların bazıları sunumları da aşmış, konferans salonunu sözde gelenekçi ve
gelişimcilerin ideolojilerinin savaştığı görünmez bir savaş alanına dönüştürmüştür.
Gelenekselci taraf tek disiplinin müfredatı muhtemelen aldıkları eğitiminde bu şekilde olması
sebebiyle akademik dünyadaki pozisyonlarından feragat etmek bir yana mevcut düzene
herhangi bir yenilik getirmeye bile tamamen karşı durmaktadırlar. Gelişimci taraf ise
yeniliklerin uygulanması konusunda “saygısız” olma pahasına fazla sabırsız olmakla beraber
gelenekselcilerin kara listesinde yer alarak terfi haklarını bu sebeple kaybettikleri görüşüne
sahipler. Türkiyedeki ilk kültür savaşının akademik dünya içinde çıktığı söylenebilir. Bütün
bunları Türkiyedeki kültür araştırmalarına yansımalarını incelemek yine kültür
araştırmalarının yapması gereken bir iştir. Sempozyumlarda sunulan tüm çalışmalar İngiliz
kültür ve Türk Amerikan Kültür Derneği tarafından daha önceki yıllarda basılmıştır.
Şimdilerde de Ege Üniversitesi tarafından basılmaktadır. Sempozyum ve hakkındaki yayınlar
Türk Üniversitelerindeki akademik takvim içinde kültürel çalışmaların yer alması adına çok
değerli bir adımdır.
Dikkat çekici olan diğer bir unsur ise sempozyum işbirliği açısından da önemli bir
örnektir: her adımda daha iyiye gidilebilmesi için organizasyon yapılması ve yapılmaması
gereken bazı işlerin listesini hazırlamıştır. Tüm bunların yanı sıra sempozyum, konserler, dans
4. gösterileri, film ve tiyatro sunumları ile disiplinlerarası görüşü benimseyip bunları eserlerinde
uygulayan uluslar arası sanatçıların fotoğraf ve sanat galerileri ziyaret edilmiştir.
Ege Üniversitesi Kültürel Çalışmalar Sempozyumunun en önemli etkisi Ege
Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı Bölümüne olmuştur. İki konuda etkisi olmuştur:
sempozyumlarda konuşulan konular bölümde okutulan derslerin içeriğini yıllar içinde
değiştirmiş ve geleneksel edebiyat temelli eğitim sistemi yerine medya, tarih, sanat, ekonomi
ve uluslar arası ilişkiler bilim dallarından faydalanmaya da başlamıştır. Edebiyat dersleri bile
kültür derslerinin etkisiyle alışılmış tematik derslerin çok ötesine geçen yöntemleri
kullanmıştır. İkinci kazanç ise öğrencilerin tepkisi ile belirlendi: bu yeni yöntem sayesinde
okuduklarını diğer edebi eserlere transfer edebilme yeteneğiydi.
Noktalama işaretleri ve film çalışmaları yaparken kullandıkları becerileri kendi
müfredatlarının bir parçası olmayan metinleri incelerken de kullandıklarını fark ettiler. Bu da
öğrencilerin eleştirel bakış açısında önemli ölçüde değişiklik yaratıldığını göstermektedir.
KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR PROGRAMLARI
Şu ana kadar Türkiyede 4 üniversite kültürel çalışma programını kurumlarına
eklediler. Yukarıda da sözü edildiği gibi kültürel çalışma programları içine giren dersler başka
üniversitelerde başka başlıklar altında da okutulmaktadır. Sabancı Üniversitesinde bir lisans
programı, Bilgi, Boğaziçi ve Ortadoğu Teknik Üniversitelerinde lisansüstü düzeyindedir:
Sabancı Üniversitesi lisans Programı: Sanat ve Sosyal Bilimler Fakültesinin
bünyesinde 1999’da kurulan bölümün kurumsal yapısı vardır, geleneksel sistem değildir ve
tüm fakültelerin eğitim amacıyla birbiriyle iletişim içinde olmaları gerektiğine inanır.
Üniversitenin web sitesinde bölümün amacı aşağıdaki gibi açıklanmıştır:
Kültürel Çalışma Programı beşeri ve sosyal bilimleri, Antropoloji, Edebi Çalışmalar ve Görsel Çalışmalar
gibi disiplinlerin yöntem ve teorilerini kullanarak kendi yöntemleriyle birleştiren çok disiplinli bir çalışma alanıdır.
Amaç öğrencilerin kültürel analiz yapmalarını sağlayacak gerekli akademik donanıma sahip olmasını sağlamaktır.
Bu amacı gerçekleştirme de eleştiriyi kültür, güç, tarih ve kimlikler ile üretimin incelenmesi, kültürel ürünlerin
kullanılması gibi konulara yönelmeyi gerektirir. Kültürel çalışmalar konusunun Türkiye konusunu işlemesi de
programın önemini ayrıca arttırmaktadır. (erişim tarihi: 19 Haziran 2003)
“Kültür Politikası, Kültürel ve Edebi Teori, Popüler Kültür, Cinsiyet ve Yer/Zaman”
gibi tematik konuların üzerinde duran program, teorik ve metodik dersleri de kapsamaktadır.
“Batı-Doğu Karşılaştırması” ismiyle “Metnin, okuma parçasının, resimlerin ve akademik
tartışmaların eleştirel değerlendirmesi” nin yapıldığı gibi dersler de vardır. “Türkiyede
5. cinsiyet ve Seks” dersinde mesela “1900’lü yıllardan bu yana feminist hareketin gelişimi,
erkeklik ile ilgili yazılar ve deneyimler, kadınlara karşı şiddet, bekaret tartışmaları, cinsiyet ve
milliyetçilik…” gibi konular değerlendirmeye alınmaktadır.
Lisansüstü Programlar: Bilgi Üniversitesinde YÜKSEK LİSANS programı
1999 yılında törenle açılan bölümde genel konulu kültürel teorilerin yanı sıra tarih, edebiyat
ve sosyoloji gibi daha özel konularla bağlantılı derslerin modern birleşimini oluşturur. Daha
da yakın incelemeye alındığında program kültürel çalışmaların talebinin sunar: bir tür
odaklanmaya götüren yol haritası çizmek.
Bilgi Üniversitesinin web sitesinde, http://www.bilgi.edu.tr/graduate/M.Aindex.htm#10
(18/Haziran/2003 te erişildi) Yüksek Lisans programı aşağıdaki şekilde anlatılmıştır:
İletişim çalışmalarını, film ve televizyon, tarih, edebi teoriler, felsefe, politika ve sosyoloji gibi konuları
birleştiren çok disiplinli dersleri içeren bir program. Çağdaş dünyanın anlamını çok disiplinli yaklaşım ile
karşılaştırmalı olarak analiz edilebilmesini sağlamaktadır. Yüksek lisans programı, birçok Türk ve uluslar arası uzman
tarafından öğretilmesinden dolayı bu anlam haritalarını oluşturan ve anlam haritaları tarafından oluşturulan çeşitli
sosyal grupların sistemli bir şekilde analiz edilmesini sağlamaktadır. Geniş kapsamlı birçok ders sunan program
sadece eğitim üzerine yoğunlaşmaz aynı zamanda öğrenci ve öğretim elemanlarının oluşturduğu araştırma topluluğu
oluşturmayı da amaçlamaktadır.
Bu program aynı zamanda Türkiyede gerçekleşen birçok duruma da atıfta bulunur.
Bunların yanı sıra, “Çağdaş Türkiyede Kültürel Çalışmalar” gibi dersleri de içermektedir.
“Orta noktadan Doğu ve Batıyı yeniden Düzenlemek” başlıklı derste ise “Türkiye üzerinde
odaklanarak birinin diğeri hakkında düşüncesi ve Türkiyenin kendisini batının modern
dünyası ile doğunun zengin kültürü arasında hangi noktaya yerleştirmesi gerektiği ile ilgili”
konuları inceleyip tartışır. “Geçmişe anlam vermek: Osmanlı-Türk Tarihinin
Yapılandırılması” dersinde de “ 1900 lü yılların sonlarında 2000 li yılların başlangıcında
Osmanlı-Türk tarihçilerinin geliştirdiği yeni tarihsel tartışmalar özellikle Osmanlı-Türk
modernleşmesi üzerine yoğunlaşarak” analiz edilmektedir. “Batılılaşma mı Modernleşme
mi?” konusu da yine bu program konuları arasında yer almaktadır. Son olarak da “Kültürel
Sapma” dersinde de “Türkiyenin demografik yapısının topolojisi tarihi, sosyolojik ve kültürel
açıdan ele alınması” olarak açıklanmaktadır.
6. Boğaziçi Üniversitesi Eleştirel ve Kültürel Çalışmalar Yüksek Lisans Programı
Boğaziçi Üniversitesinin de Eleştirel ve Kültürel Çalışmalar programı bulunmaktadır.
2002 güz döneminde açılmıştır. Geleneksel araştırma ve metodoloji derslerin yanı sıra,
programda çok disiplinli ve kültürel incelemelere de yer verilen dersler de vardır.
Bu programın amacı:
Bu programda öğrencilerin kültürü eleştirel gözle okuyabilmeleri amacıyla onlara teorik ve
kültürel donanım sunar. Çağdaş kültürel ve eleştirel teoriler ışığında öğrenciler, eleştirel gözle bakmak adına bir çok
makale okutulur. Disiplinler arası ve kültürler arası çerçeve, öğrenciye ilgi duyduğu alanı seçme imkanı
sağlamaktadır.
Robert College tarafından kurulan üniversite, 1970 lerin başlarında devlet üniversitesi
olarak yeniden düzenlenmiştir. Ancak öğretim dili olarak İngilizce kalmıştır. Bu iki
üniversiteden farklı olarak Boğaziçi Üniversitesi oldukça eskidir. Yüksek standartları ve tarihi
öğretim becerileri ile övünmektedir. Sonuç olarak öğrencilerine özellikle batı kaynaklı bilgiyi
burada sayılamayacak kadar yoğun bir program içinde öğretmektedir. Yol haritası çizme
görevi öğrenciye bırakılmıştır. Bölümdeki seçkin öğretim kadrosu öğrencinin adına ne tür
seçim yapması gerektiği ile ilgili yönlendirme yapmamaktadır.
Kültürel Çalışmalar ve Medya (ODTÜ Lisans Üstü)
2002 güz döneminde açılmıştır bölüm. Üniversitenin web sitesindeki bilgilere
bakıldığında:
Çağdaş toplumların karmaşık ve değişken yapısı konu edilerek medya ve kültür ilişkileri disiplinlerarası
çerçevede incelenmektedir. Birçok lisans üstü programda da olduğu gibi odak nokta entelektüel bilgi hakimiyetinin
kurulmasıdır.
Medya ve Kültürel Çalışmalar Lisansüstü programı, çağdaş teori ve eleştiriyi ilişkilendirerek kültür,
popüler kültür, görsel kültür, kültürün değişimi, küreselleşme, kültürel kimlik, cinsiyet ve alt kültür, medya
ekonomisi, medyanın gücü, etki ve etkileme, yeni iletişim teknolojileri, medyada yasal ve etik konulardır.
Programda tezli-tezsiz seçenekler mevcuttur. Temel bilgi kaynaklarını yine kendi
bünyesindeki tarih, siyasal bilimler ve halkla ilişkiler ile sosyoloji ve felsefeden
almaktadır. ODTÜ 1950li yıllarda öğretim dili İngilizce olarak bütün orta doğu
bölgesinden öğrenci alma amacıyla kurulmuştur. Dünyaca ünlü eğitimcileri bünyesinde
ağırlıyor olması ODTÜ’nün kısa süre içinde dünyanın sayılı üniversitelerinden biri
olmasını sağladı. O zamandan bu yana öğrenciler mükemmeliyetçi olmak için
7. yetiştirilmeye başlandı. Programın tanımı yapılırken de MCS derslerinin yanında
seçmeli ortak öğretim dersleri yazmaktadır.
Medya gereçlerine odaklandığından, programın içinde “gazeteciliğin
sosyolojisi” yada “iletişim felsefesi” gibi birçok temel dersler ile iletişim üzerine özel
vurgu yapan dersler ve teorik ve metodolojik dersler konulmuştur.
Makalenin Haziran, 2003 tarihinde yazıldığı düşünüldüğünde her 4 program da
birçok mezun verdi. Şüphesiz daha çok yeniler ve henüz deneme-yanılma yöntemiyle
öğrenmeye devam etmektedirler. Ancak Türkiyenin geleceği için önemli yazarla
olacaklar. Her dört üniversitenin program içerikleri birbirinden farklı olsa da hepsinde
amaç aynıdır: Kültürel Çalışmalarla ilgili akademik düzeyde öğrenci yetiştirmek. Her ne
kadar Türkiye ve Türk Kültürü üzerine dersler olsa da batı merkezli derslerin de aynı
düzeyde verilmesi gerekir ki uluslar arası öğrenciler kadar konuya hakim olabilsinler.
TÜRKİYEDEKİ KÜLTÜREL ÇALIŞMALAR GRUBU
Aralarında yazarların da bulunduğu farklı ünversitelerden bir grup
akademisyen 16 Ekim 1999 tarihinde Ankarada Türkiye Kültür Araştırmaları Grubunu
oluşturdular. Çünkü Kültür Çalışmalarının Türkiyede köklenmesi için öncelikle Türkçe
olarak uygulanmalı ve bir Türkçe odağı olmalıydı. Bazıları Ege Üniversitesinin
sempozyumlarına katılmış ve derslerinde kültürel çalışmaların öngördüğü yöntemleri
benimsemiş ve sözü edilen grup tarafından kabul görmesini umarak farklı disiplinlerden
gelmiş topluluktur.
Grup son 3-4 yıldır toplanmakta Türkiyedeki Kültürel Çalışmaların durumunu
tartışıp değerlendirmektedirler. Bu değerlendirmeler yazılı olarak grubun kendi web
sitesinde elektronik ortamda sunulmaktadır. Grup da sanal dünyadaki tartışma grubu
olarak bulunmaktaydı. Daha sonra grup çeşitli makaleleri, kitapları…vs. tartışmak için
halka açık şekilde bir araya geldiler. Bazı konuşmalar Kültürel Çalışmaların tamamını
anlatmaya yetecek kadar bilgi içeriyordu. Konuşmacılar arasında Talat Hamlan, İlber
Ortaylı, Şerafettin Turan gibi çok önemli figürler de vardı.
Grup daha detaylı bir semineri ODTU’de hazırladı. “Kültürel Çalışmalara Giriş
ve Uygulaması” başlığıyla yapılan bu seminer 2000 yılında yapıldı: “Göç ve Kültür” ve
yine 2001 yılında “Kültür ve Modernlik” başlıklı konferanslar yapıldı. Konferans
metinleri 2003 yılında basıldı. Küçük çapta bir konferans olsa da altmış katılımcısıyla
ilk ulusal Türk metinlerinin Türkçe incelenmesi sağlandı. Şimdiye kadar Türkiyede yada
yurtdışında sunum yapsalar dahi, inceledikleri konu Türk yada Türkçe olsa dahi sunum
8. yapanlar her zaman yönlerini batıya dönmüş olmalarından kaynaklı yabancı dilde sunum
yapmayı tercik etmişlerdir. Sunum yapanlardan bazılarının da okumuş olmak bir tarafa
Anglo-merkezli konularla ilgili hayatlarında bir şey duymamışlardı. Bu durum da
üstesinden gelmesi oldukça uzun zaman gerektiren bir paradigmaydı. Tabi bu durumda
katılımcıların az da olsa Türkçe bilgileri olması bir zorunluluktu.
Üniversiteler-arası grup, Türkiyedeki bütün kültürler için uyarlanabilecek bir
teori oluşturabilmek adına çalışmalarını başlatmıştır. Sonraki adım ise bu teorileri ve
yöntemleri bir şekilde yaygınlaştırmaktır.
Türkiyede kültürel çalışmalar yapmak öncelikle Türkiyedeki bütün kültürleri
tanııyp öğrenmekle başlar. Geçen uzun yıllar boyunca kültürlerin kaynaştığı ve karıştığı
düşünüldüğünde maddi ya da toplu kültür kavramı önem kazanmaktadır çünkü bir kapta
eritilmiş toplumun yeniden ayrılması oldukça zor olacaktır. Artık kültürler kan yoluyla
da birleştiklerinden dolayı yüzde yüz Türk, Kürt, Ermeni, Yunan…vs demek mümkün
değildir.
Grup yine Ankarada, 2003 yılında bir seminer düzenledi ve konuşmacı olarak
roman kültürüyle yetişmiş emekli devlet memuru Mustafa Aksu davetliydi. Türk
düşüncesini benimseme hikayesini anlatan Aksu, kültürünü aldığı topluluğun asıl ismi
olan “çingene” olarak adlandırılması gerektiği konusunda ısrarcı oldu ancak herhabgibir
politik anlam yüklenmemesi gerektiğini de sözlerine ekledi. Aksu şimdilerde bütün
emekli maaşını ve zamanını T.C Milli Eğitim Bakanlığı gibi ve daha birkaç önemli
kurumun okul kitaplarında çingeneler hakkında yazılmış olan asılsız ve yanlış bilgileri
çıkarmaları için çalışmaktadır.
Türkiyede kültürel çalışmalar araştırması yapmak kelimenin tam anlamıyla
Türk Kültürlerinin de öğrenilmesi ve araştırılması anlamına gelmektedir. Avrupalı-Türk
diasporası ve sorunları, göç sorunlarını ve kültürel bozulmaları, beraberinde getirdiği
kimlik kaybı gibi daha birçok sorunu da beraberinde getirir. Aslında tüm bunlar teker
teker araştırma konularıdır. Öte yandan, Yugoslavya’nın çözülmesi David Fromkin’in
tabiriyle Orta Doğuda son bulan barış ve barış ümitleri ulusal ve etnik kimlik
oluşumunun yeniden gözden geçirilmesi gereğini ortaya koydu. Sovyetler Birliğinin
dağılmasıyla birlikte de Türk asıllı insanlarla Türkiye Türkleri arasındaki kültürel ve
etnik bağlar yeniden kuvvetlenerek kimliğin yeniden kazanılmasını ve ulus olma
düşüncelerinin yeniden ortaya atılmasını sağladı. Şimdilerde desovyetler Birliği
dağılmadan önce ve her biri birer devlet olmadan önce hayal edemeyecekleri kadar
büyük sorunları aşmaya çalışmaktalar. Kendisi de Azeri olan Seriye Genceliyeva
9. parçalanmış ulusların halklarının kimlik ve kültürlerini kaybetme riski altında olduğunu
anlattı.
Öte yandan kültürel kimlik sorunları bakımından daha da acil durumda olan
Rusyanın hegemonyası altında olan Türk toplulukları var; Volga-Ural bölgesindeki
Türkler kendi iradeleri ile kendilerini Tacikistan, Tataristan ve Başkirya cumhuriyetleri
olarak ilan ettiler. Putin rejimi 2002 güz döneminden itibaren Latin alfabelerini de
yasakladı. Eğer kültürel çalışmalar politik güçlerin rol oynaması anlamına geliyorsa
Volga-Ural bölgesindeki Türkler kesinlikle bu çalışma alanı içine dahil edilmelidir.
Grup böylece kültürel çalışmalar alanında yeni sorun ve soruların ortaya
atılmasını sağlamıştır. Yeni teoristler de kültürel düşünce yapısı içinde yerlerini aldılar.
1999 yılında yapılan konferansta başkan seçilen Gönül Pultar iç-dış göç konulu bir
sunum yapmıştır yine 2000 yılında ODTÜ’de gerçekleştirilen konferansta Bozkurt
Güvenç, Suat Sinanoğlu, Hilmi Ziya Ülken gibi yazarların izinden gittiğini ifade etti.
Görüldüğü gibi, konuların ortaya çıkarılması ve çözüm yolu aranmasıyla ilgili
olarak grup dışında başka bir aktivite yapılmamıştır. Ankara merkezli Türk kültürünü
araştırma Enstitüsü şimdilerde sadece isim olarak bulunduğu yeri korumaktan başka
soğuk savaş döneminden itibaren hiçbir eylem içinde olmamıştır. Çok fazla günışığına
çıkarılmayan ve bilinmeyen bir eylem içinde olan Türkler ve Türkiye Türklerini grup
mümkün olursa bağlantı kurarak koordine etme amacındadır.
Turkiyedeki kültürel çalışmaların gerektiği gibi oluşturulması için halihazırda
birçok ilginç kaynak bulunmaktadır. Ancak tabiî ki temel amaç gerekli teorileri
üretmekle sınırlı kalmalıdır ve kimlik karmaşası yaşayanlar için gerekli denge unsurları
üzerinde yoğunlaşılmalıdır. Alman gazeteci oldukça ileri giderek Türkler için “aşağılık
nesneler tabiriyle Türkiye içinse değişime mahkum köy ifadesiyle bahsederken şu
gerçeği unutuyor; daha çok değil yüz yıl öncesine kadar Turkler, bin yılın yarısı kadar
bir süre dünyaya hakim olan güçtü. Türkler değişimin kurbanı oldular ve batı kaynaklı
hiçbir teori bu çelişkiyi açıklayamaz. Bu sebepten bu durum Türkiyedeki kültürel
çalışmalar için inanılmaz derecede ve çok büyük bir sorundur.
ELE ALINACAK KONULAR:
Daha önce beşeri ve sosyal bilimlerde kemikleşmiş akademisyen kadrosundan
söz etmiştik. Bu durum doğal olarak genç uzun süredir kadro almayı bekleyen ve bunu
her şeyden çok isteyen kişiler olarak tepkilerini çekmektedir. Bu durumda da sistem
tekrar tekrar kendisini üretmeye devam eder ve kültür çalışmalarının gelişimini ve
10. büyümesini engeller. Toplamda 81 üniversite içinden şimdilik ikisi devlet ikisi özel
olmak üzere sadece 4 üniversitede bulunan bu program daha da geliştirilmelidir.
Yerel
Yerel kelimesinden kasıt, basit ve temel anlamıyla siyasal sınırları belirlenmiş
etnik gruplardan söz etmekteyiz. Tabiî ki bu varsayım iki yönlü kullanılabilir. Öte
yandan kültürel çalışma konuları her dönemde acımasızca kendi siyasi görüşlerine alet
eden insanlar tarafından sömürülmekte ve sadece akademik amaçlarla
kullanılmamaktadır. Yapılması gereken ve söylenmesi gereken her şey tamamlandıktan
sonra geriye bir tek kültürel çalışmaların en büyük düşmanı gelenekselci yaklaşımı
benimseyen akademisyenlerin ve disiplinlerarası yaklaşımı benimseyen akademisyenler
arasında ortaya çıkan paradigmadır. Gelenekselci grup ne yazıkki kültürel çalışmaları
siyasi etkilerden kurtaramamakta, inandıkları yasaları çiğneyememekte ve bunun
sonucunda gerekli akademik araştırma yapamamaktadırlar. Bu grubun kavgası kendi
içindedir. Bir türlü politik görüşlerini aşıp yapmaları gereken işi
gerçekleştirememektedirler. Yine gelenekselciler arasında yer alan Kemalist gruba
gelince, onlar 1920li yıllarla 21. yüzyılı ayırt edemeyen dinazorlardır. İki görüş de
yıllardır okullarda okutulmakta ve şimdi ise bunun yerini çok kültürlü topluluk
düşüncesiyle Kürt, Ermeni sorunlarının aşılarak Osmanlı İmparatorluğu dönemindeki
gibi kan bağımızın bizi tekrar birbirimize bağlayarak barış içinde yaşamalıyız.
Kulturel çalışmalarda sözü edilmeyen ikinci konuya geldik. Kültür
kelimesinden insanlarımızın anladığı yüksek kültürdür. Oysa Turkiye ve Türk kültürü
dev mamut oranındadır. Başarılı komutan Atatürk de Yunanistan doğumludur; yada
Rudolf Nureyev orta asyadaki Türk topraklarından gelen bir göçmendir.
Kültürel çalışmaların geleneksel yöntemlerle anlaşılamaya çalışılması çok
önemli bir durumdur. Bu durum da kültürel çalışmaların gelişimine farkında olmadan
gölge düşürmektedir.
Küresel
Küresel kavramı kültürel çalışmalar alanında çalışmış olan akademisyen ve
entelektüeller tarafından ortaya atılmış Türkiye ile Türkleri ve Türkiye ile Türk
Kültürünü birbirinden ayırmak amacıyla ortaya ayılmış kavramdır. Konferans
sunumlarında çalışmalarını İngilizce hazırlayıp İngiliz değerlerine göre değerlendirip
sonrasında da yerel olarak adlandıran sözde Türk kültür çalışmacılarının uygun gördüğü
bir kavramdır. Bun grup aynı zamanda yeni nesil değişim taraftarlarıdır; bunlar da
11. Türkiye doğumlu yada yurtdışı doğumlular olarak ikiye ayrılırlar. Yapmaya çalıştıkları
şey Türk kültürüne yada kültür çalışmaları ruhuna ters düşmektedir. Tüm Türk ve Türk
kültürlerini farklı şekillerde isimlendirirler.
Şimdiki küresel uygulayıcıları göz önünde bulundurulduğunda karşımıza çıkan
akademisyen grubunun gelenekselciler olmaması dikkati çekmektedir. Ancak şüphesiz
onlar da aralarında farklı şekilde düşünenler vardır.
Batıya ait bazı bilgileri öğretme ve küresel dünyanın temsilcisi kimliğiyle
Turke ait herhangibir şeyi umursamayan akademisyenlerden başkası değildir. Ülkede
ülkeye ait kuralları öğrenmeye yetecek kadar süre bile kalmamış olan, ülkenin
insanlarını umursamayan, bulunduğu ülkenin dilini öğrenme zahmetine bile girmeyen
insanları bulundukları ülkeyi sözümona öğretme amacıyla gelmiş ancak akademik
kariyerlerini ilerletmek için ülkeyi hammadde kaynağı olarak gören kötü amaçlı
insanlardan başkası değiller; yeni bir tür yeni bir tür kolonileşme hareketidir.
SONUÇ
Kültürel çalışmalar her ülkede olduğu gibi Türkiyede de uygulamada ve teoride
ideolojik metodolojik etkenlerden sıyrılamamıştır. Görünen o ki hiçbir akademik,
entelektüel veya kurumsal aslında hiçbir insan kültürel çalışmaların önemini inkar
edemez: kalıcı çözüm üretmek için ise yaratıcılığı yeniliklerle sınırlamak ve analiz
ederken kültürü anlamaya ve empati kurmaya gereksinim vardır.
Türkiyede kültürel çalışmalar canlıdır ve iyi duruma gitmektedir. Eski ve
verimli bir toprak üzerinde köklenmiştir geliştirilmiş ve kurumsallaştırılmıştır. Bir çok
kurum artık kültürel çalışmaları hayatlarının bir parçası haline getirmeye başlamıştır.
Belki de asıl sorun hızlı değişmekte olan yeni ve güçlü dünyaya uyum sağlamaya
çalışmaktan kaynaklanan hassasiyettir. Hiçkimse Cesur Yeni Dünya karşısında durup da
kültürel çalışmaların oynadığı rolü yadsıyamaz. Kısa vadeli çözümlerden uzak durmak
için analiz ettiğiniz kültürle empati kurabilmelisiniz