1. Uzeyr Aleyhisselam
İsrailoğullarına gönderilen peygamberlerden veya velîlerden. İsmi;
Kur’ân-ı kerîmde bildirilmiş olup, peygamber olup olmadığı açıkça
bildirilmemiştir. Babasının ismi Şureyha olup Hârun aleyhisselamın
neslindendir. İsrailoğullarını Tevrat’ın hükümlerine uymaya dâvet
etmiştir. İsrailoğulları Allah’ın oğlu diye iftirâda bulunmuşlardır.
Kudüs’te doğdu ve Kudüs’te vefat etti.
Uzeyr aleyhisselam küçük yaşından îtibâren, Tevrat ilmini öğrenip
Tevrat’ı ezbere bilen sayılı kimselerden oldu. Allahü teâlâ ilâhi
emirlerden yüz çevirip, peygamberlerin nasîhat ve ikâzlarına kulak
tıkayan ve çeşitli azgınlık ve taşkınlıkta bulunan İsrailoğullarına Bâbil
hükümdârı Buhtunnasar’ı cezâ olarak musallat etti. Kalabalık bir
orduyla Şam ve Ürdün bölgelerini istilâ edip, savunmasız insanları
zâlimce öldürten Buhtunnasar Kudüs’ü de istilâ etti. Mescid-i Aksa’yı
yıkıp, Kudüs şehrinin bağ ve bahçelerini harap etti. İsrailoğullarından
çoğunu öldürüp, pekçok çocuk ve genci de esir alarak Bâbil’e götürdü.
Bâbil’e götürülen genç esirler arasında Uzeyr aleyhisselam da vardı.
Uzeyr aleyhisselam Bâbil’de bir müddet esâret hayâtı yaşadıktan
sonra elli yaşında olduğu sıralarda bir fırsatını bulup memleketi olan
Kudüs’e gitmek üzere yola çıktı. Kudüs yakınına gelince, bir bahçede
konaklayıp merkebinden yükünü indirdi ve bir ağaca bağladı. Geriden
Kudüs şehrini seyredip; şehrin harap, yolların ve bahçelerin viran
olduğunu üzülerek gördü. Bu sırada karnı acıktığı için bir miktar incir
ve üzüm koparıp, incirin bir kısmını yedi, üzümün de suyunu sıkıp içti.
Bir ağaç altına oturup, yıkılmış evlere, bozulmuş yollara, çürümüş
tenlere, yığılmış kemiklere bakıp âlemin sonunu, yeniden dirilişi ve
Allahü teâlânın kudretini düşündü. Kendi kendine: “Acabâ, bu halden
sonra Hak teâlâ bu şehri nasıl tâmir ve ihyâ eder.” diyerek tefekküre
dalıp uyudu.
Allahü teâlâ onu yüz sene öldürdü. Hayattan mahrum etti. Onun
bedenini, yiyecek ve içeceğini insanların ve hayvanların gözünden
gizledi. Uzeyr aleyhisselamı ölü bırakmasından yetmiş sene kadar
sonra, Fâris hükümdarlarından Nüşek adında bir hükümdar eliyle
Beyt-i mukaddesi (Mescid-i Aksa) ve Kudüs şehrini îmâr etti. Bu
sırada Bâbil hükümdarı Bahtunnasar öldüğünden İsrailoğulları
esâretten kurtulup memleketlerine döndüler.
Otuz sene daha geçtikten sonra Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselamı
yeniden diriltti. Uzeyr aleyhisselam kendisinin bir gün veya bir günden
2. az olarak uyumuş olduğu uykudan uyandığını zannetti. Çünkü incir ve
üzümün sanki dalından yeni koparılmış ve şıra sıkıldığı saatlerdeki
gibi bozulmamış olduğunu gördü. Allahü teâlâ Uzeyr aleyhisselama
vahy edip yüz sene kaldığını bildirdi. Uzeyr aleyhisselam merkebine
baktığı zaman onun parça parça olan kemiklerinin vücûdundan
ayrılmış olduğunu gördü. Allahü teâlâ ona, “... Ve seni, insanlara bir
âyet (delil) kılmak için böyle öldürüp dirilttik. (Seni öldükten sonra
dirilmenin var olduğuna delil kıldık.) ve (merkebin) kemiklerine
bak!Onları nasıl birbirine birleştiriyoruz? Sonra da onlara et
giydiriyoruz?” (Bakara sûresi: 259) buyurdu. Allahü teâlâ ölmüş,
etleri çürümüş, kemikleri parça parça olup kaybolmuş olan merkebi
tekrar diriltti. Bu durumu gören Uzeyr aleyhisselam, “Ben bilirim ki,
şüphesiz Allahü teâlâ herşeye kâdirdir. (Bütün ölüleri diriltmeye gücü
yeter.) buyurarak Allahü teâlânın kudretini müşâhede etti.
Uzeyr aleyhisselam yeniden dirilen merkebine binip Kudüs şehrine
girdi. Bulduğu insanları gördüğü ev ve mahalleleri tanıyamadı. Kendi
mahallesi olarak tahmin ettiği yerde bir evin önünde durdu. Kapıda
gözleri görmeyen, elleri ve ayakları tutmayan bir kadına rastladı.
Kadına Uzeyr’in evi neresidir? dedi. Âmâ ve kötürüm olan kadın da;
“Uzeyr’in evi burasıdır, ben Uzeyr’in hizmetçisiyim. Fakat Uzeyr
kaybolalı yüz yıldan fazla oldu. Ondan ümitsiziz.” deyip ağlamaya
başladı. Bunun üzerine Uzeyr aleyhisselam; “Ben Uzeyr’im” deyip
başından geçenleri anlattı. Uzeyr aleyhisselamın duası bereketiyle
kadın, hastalıklarından şifâ buldu. Kadın âilenin diğer fertlerine ve
İsrailoğullarına Uzeyr aleyhisselamın geldiğini haber verdi. Âile halkı
Uzeyr aleyhisselamı tanıyıp iknâ oldular. Uzeyr gelmiş diyerek sevinç
ve heyecanla gelen şehir halkı da Uzeyr aleyhisselamı ziyâret edip
uzun zaman geçtiği halde değişmemiş olduğunu gördüler. Yaşlılar
ona çeşitli sorular sorarak imtihan etmeye başladılar.
Bu sırada Uzeyr aleyhisselama peygamberlik emri bildirildi.
İsrailoğullarına Tevrat’ın hükümlerini tebliğ etmeye onları azgınlık ve
sapıklıklardan sakındırmağa çalıştı. Daha önce kendilerini dünyâ ve
âhiret saâdetine dâvet eden peygamberlerin apaçık mucizelerini
gördükleri halde onları yalanlayan, birçok peygamberi de şehit eden
İsrailoğulları Uzeyr aleyhisselamın dâvetini kabul etmediler. Okuduğu
Tevrat’ın uydurma olduğunu iddiâ edenler çıktı. Bâzıları onun
okuduklarından Tevrat olup olmadığını karşılaştıralım dediler.
İçlerinden biri “Benim dedem, Buhtunnasar’ın zulmü zamânında bütün
Tevrat nüshalarını yakılmak sûretiyle yok edildiğini bildirdi. Yalnız bir
nüsha Tevrat’ı filan dağın tepesine gömdüğünü söyledi. O nüshayı
getirip Uzeyr’in okuduklarıyla karşılaştıralım dedi. “Gömülü olan
yerden Tevrat nüshalarını getirip Uzeyr aleyhisselamın okuduklarıyla
karşılaştırdılar. Yazılı nüshada olanlarla Uzeyr aleyhisselamın
3. okuduklarının aynı olduğunu görünce “Bu kadar uzun zamandan
sonra Uzeyr’in Tevrat’ı ezbere okuması mümkün değildir düşüncesiyle
Tevbe sûresi 30. âyetinde bildirildiği gibi“Uzeyr Allah’ın oğludur.” diye
iftirâda bulundular.
Uzeyr aleyhisselam ise onların bu inanışlarının küfür ve sapıklık
olduğunu, vazgeçmedikleri halde şiddetli azâba uğrayacaklarını
bildirdi. Vefât edinceye kadar İsrailoğullarının arasında bulundu.
Onları hak yola dâvet etmeğe devâm etti. Uzeyr aleyhisselamın
vefatından sonra İsrailoğullarının isyanları ve sapıklıkları iyice arttı.
Uzeyr aleyhisselamın ismi Kur’ân-ı kerîmde (Bekara sûresi: 259 ve
Tevbe sûresi: 30. âyetlerinde) zikr edilmiştir. Fakat peygamber mi
yoksa insanları hak yola dâvet eden bir velî mi olduğu kesin olarak
bildirilmedi. Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
“Uzeyr’in Peygamber olup olmadığını bilemiyorum. Tubba’nın
mel’ûn olup olmadığını bilemiyorum. Zülkarneyn’in peygamber
olup olmadığını bilemiyorum...”