2. NEDİR?
Solunum sistemi, her bir akciğere açılan çeşitli
boyutlarda çok sayıda hava kanalları içeren
akciğerlerden oluşur.
3. GÖREVLERİ
Organizmanın ihtiyaç duyduğu oksijeni dış ortamdan alıp
dolaşım sistemine aktarmak
Metabolizma artığı karbondioksiti kan dolaşımından alıp
vücuttan uzaklaştırmak
Solunum sırasında alınan havayı temizleyip ısıtarak vücut
savunmasına katılmak
Sesin oluşmasını sağlamak
Koku duyusunu algılamak
Akciğerlerde üretilen Anjitensin Dönüştürücü Enzim (ACE) ile
Anjitensin I’i Anjiotensin II’ye dönüştürerek vazokontruksiyona
katkı sağlamaktır
6. İLETİCİ
BÖLÜM
Havayı gaz alışverişine gönderen ve akciğerlerden geri getiren dış ve iç
akciğer hava yollarından oluşur.
• İletici bölüm, epitel ve lamina propriadan oluşur.
• İletici bölümün epitelinin büyük bölümü goblet hücreleri içeren yalancı
çok katlı prizmatik silyalı epitele sahiptir.
• Burun boşluğundan larinkse doğru epitelin yer yer çok katlı yassı tipe
dönüştüğü gözlenir.
• Bronşiyollerdeki yalancı çok katlı prizmatik epitel önce tek katlı prizmatik
epitele, terminal bronşiyollerde de tek katlı kübik epitele dönüşür.
• Epiteldeki goblet hücrelerinin sayısı küçük bronşlarda azalır ve terminal
bronşiyollerden itibaren de kaybolur.
8. SİLYALI
PRİZMATİK
HÜCRELER
Uzun, prizmatik hücrelerdir ve epitelin yüzeyini kaplayan mukusun
içerisine uzanan silyumları vardır.
En fazla bulunan hücre tipidir.
Bu hücrelerde, siliyer hareketin sağlanmasında gerekli olan ATP’yi üreten
çok sayıda küçük mitokondrionlar bulunur.
9. GOBLET
HÜCRELER
İkinci bol bulunan hücredir.
Mukus sentezleyip salgılarlar.
Apikal sitoplazmasında polisakkaritlerden zengin bol
mukus damlacığı bulunur.
Trakea ve bronşlarda çok sayıdadır, solunum
yollarının çapı küçüldükçe epitelde sayıları azalır.
10. FIRÇAMSI
HÜCRELER
Apikal yüzeylerinde çok sayıda kısa küt mikrovillus bulunur.
Prizmatik şekilli hücrelerin bazal yüzeylerinde afferent sinir
sonlanmaları bulur.
Duyu reseptörleri olarak görev yaparlar.
11. BAZAL
HÜCRELER
Bazal lamina üzerine oturmuş sık mitoz gösteren hücrelerdir.
Çoğalarak epiteldeki diğer hücre tiplerine dönüşürler.
12. KÜÇÜK
GRANÜLLÜ
(Kulchitsky)
HÜCRELER
Bazal hücrelere benzerler, ancak salgı granülleri
içermektedirler. Bunlar, APUD sisteminin
enteroendokrin hücreleridirler.
Solunum yollarında tek tek ya da küçük gruplar
halinde bulunurlar ve bu hücrelerden serotonin,
kalsitonin gibi maddeler salgılanır.
14. BURUN
BOŞLUĞU
Burun; kemik, kıkırdak, kas ve bağ
dokusundan oluşmuş bir organdır.
Burun boşluğunun duvarını oluşturan
kemiklerden bazılarının içinde paranazal
sinuslar adı verilen hava bölmeleri bulunur.
Burun boşluğu, yapısı birbirinden farklı
olan
Nazal vestibül
Olfaktor bölüm
Respiratuar bölge
olmak üzere üç bölümden oluşur.
15. NAZAL
VESTİBÜL
Nazal vestibül eksternal burnun bir parçasını
oluşturur ve anteriyorda dış ortamla
bağlantılıdır.
Yüz derisinin devamı olan çok katlı yassı
epitel ile döşelidir ve büyük partikülleri
kavitenin diğer bölgelerine hava akımı ile
taşınmadan önce yakalayan çok sayıda
burun kılı içermektedir.
Ayrıca, içerdiği sebase bezlerin salgıları da
partiküllerin yakalanmasına yardımcı olur.
Posteriyorda vestibülün sona erdiği noktada
çok katlı yassı epitel incelir ve respiratuar
bölgesine özgü yalancı çok katlı epitele
dönüşüp bu alanda sebase bez
bulunmamaktadır.
16. LAMİNA
PROPRİA
Respiratuar mukozanın lamina propriyası zengin bir damar ağına
sahiptir ve bu ağ kompleks bir kapiller kıvrımlar seti içermektedir.
Damarların düzenlenişi, solunan havanın kıvrımın yüzeye en
yakın parçasından akan kan tarafından ısıtılmasına olanak sağlar.
Lamina propriada Bowman bezleri adı verilen seröz tübülo-
alveoler bezler bulunur.
Bunlar salgılarını duktusları yoluyla olfaktör yüzeye boşaltırlar.
Bu bezlerin salgıları, kokulu maddeleri çözücü etki yapar ve
bunun devamlı salgılanması ile yüzeyde sürekli yenilenen bir sıvı
tabakası oluşur.
Koku uyarısı kimyasal bir olaydır ve kokuyu oluşturan maddeler
daha çok lipidde erirler.
BOWMAN BEZ
17. OLFAKTOR
BÖLÜM
Respiratuar bölge nazal kavite hacminin büyük kısmını oluşturup
yüzeyinde yalancı çok katlı silyalı pirizmatik epitel bulunan respiratuar
mukoza tarafından döşenmiştir ve goblet hücresi içermez.
Respiratuar bölgenin mediyal duvarını oluşturan nazal septum düzdür,
fakat lateral duvarları, konka denen kemik uzantıların bulunduğu raf
benzeri üç çıkıntı nedeniyle katlantılı görünümdedir.
Konkalar her bir nazal kaviteyi ayrı hava odacıklarına bölerler ve böylece
iki yönlü rol oynayıp yüzey alanını arttırırlar ve hava akımında türbülansa
neden olarak solunan havanın daha etkili bir şekilde koşullandırılmasına
olanak sağlarlar.
Respiratuar mukozanın yalancı çok katlı silyalı prizmatik epiteli beş
hücre tipinden oluşmaktadır:
Destek hücreleri,
Bazal hücreler,
Olfaktor (koku) hücreler,
Fırçamsı hücreler
18. DESTEK
HÜCRELERİ
Destek hücreleri olfaktör epitelde en
fazla bulunan hücre tipidir.
Prizmatik şekilli hücrelerdir, serbest
yüzeylerinde çok sayıda silyum bulunur.
Bunların olfaktör hücrelere destek
olduğu, bu desteğin sadece mekanik
değil metabolik olduğu da
düşünülmektedir.
19. BAZAL
HÜCRELER
Bazal membran üzerine düzensiz tek sıra halinde yerleşmiş konik
veya yuvarlak şekilli küçük hücrelerdir, lümen ile bağlantı
göstermezler.
Bunlar olfaktor ve destek hücrelerine farklılaşabilen hücrelerdir.
20. OLFAKTOR
HÜCRELER Bazal ve destek hücreleri arasında bulunan bipolar nöronlardır.
Silyumların plazma membranı odorant-bağlayıcı protein içerir.
Bunlar, koku alıcı reseptörlerdir.
21. FIRÇAMSI
HÜCRELER
Epitelde nispeten az sayıda bulunan daha küçük hücrelerdir.
İletici hava yollarının diğer kısımlarında da bulunur.
Apikal yüzeylerinde geniş mikrovilluslar vardır.
Fırçamsı hücrelerin görevi genel duyunun alınması ilişkilidir.
22. FARİNKS
Farinks, nazal ve oral kaviteleri larinkse ve özofagusa bağlar.
Yiyecekler ve hava için bir geçittir ve konuşma için bir rezonans
odası olarak davranır.
Farinks, nazal ve oral kavitelerin posteriyorunda yer almaktadır ve
sırasıyla nazofarinks ve orofarinks olarak iki bölgeye ayrılır.
23. LARİNKS
Farinks ile trakea arasında yer alan 4–5 cm
uzunlukta düzensiz şekilli hiyalin ve elastik kıkırdak
plaklı bir tüptür.
Havanın taşınmasında ve sesin oluşması görev
yapar.
• Larinksin temel özelliklerinden bir diğeri vokal
kordların (plika vokalis) varlığıdır.
• Vokal kordlar mukozanın larinks lümenine doğru
yaptığı anteroposterior yönde düzenlenen iki çift
katlantıdan oluşur, laringeal lümenin (glottis) lateral
kenarlarını sınırlarlar.
• Üstteki çift yalancı vokal kordu oluştururken alttaki
çift gerçek vokal korddur.
• Yalancı vokal kord solunum epiteline, gerçek vokal
kord ise çok katlı yassı epitele sahiptir.
24. TRAKEA
Trakea larinksin tabanından başlayıp primer
bronşların ayrıldığı yere kadar uzanır.
Kıkırdaklar ile desteklenmiş ince duvarlı bir
tüptür.
Hava için bir geçit olarak hizmet eder ve
ayrıca, duvarı solunan havanın uygun hale
getirilmesine yardımcı olur
26. MUKOZA
Yalancı çok katlı silyalı prizmatik epitel ve elastik fiber açısından
zengin bir lamina propriyadan oluşmaktadır.
Bunların arasında goblet hücreleri, bazal hücreler ve mikrovilluslu
prizmatik hücreler yerleşmiştir.
Tüm hücreler belirgin bir bazal lamina üzerine oturmuştur.
Silyalı prizmatik hücreler mukus örtüyü ve buna yapışan
partikülleri farinkse doğru ileterek akciğerlerin korunmasında
önemli bir role sahiptirler.
Goblet hücreleri submukozal bezler ile birlikte mukus salgının
üretiminden sorumludurlar.
27. SUBMUKOZA
Lamina propriyadan hafifçe daha yoğun
bir bağ dokusudan oluşmaktadır.
Burada, epitelyal yüzeye duktusları ile
açılan serö-müköz bezler bulunur.
28. HİYALİN
KIKIRDAK
C şeklindeki hiyalin kıkırdaklardan oluşmaktadır.
Halkaların arasındaki dar bölgeler elastik lif yönünden zengin bağ
dokusu ile doldurulmuştur. Kıkırdak halkaları trakea lümeninin açık
kalmasını sağlar.
29. ADVENTİSYA
Trakeayı komşu yapılara bağlayan yağdan zengin, elastik ve
retiküler lifler içeren bağ dokusundan oluşmaktadır.
30. BRONŞLAR
Trakea, iki dala ayrılarak ana (primer) bronşları oluşturur.
Anatomik olarak primer bronşlar, iki bronş arasındaki fiziksel
farklılıklar nedeniyle daha uygun terimler olan sağ ve sol primer
bronşlar olarak tanımlanmaktadır.
Sağ bronş, soldakinden daha geniştir ve belirgin olarak daha
kısadır.
Akciğer hilusuna girdikleri noktada her ana bronş, lobar
bronşlara (sekonder bronşlar) bölünür. Sol akciğer iki loba, sağ
akciğer ise üç loba bölünür. Böylece, sağ bronş üç lobar
bronşiyal dala, sol bronş iki lobar bronşiyal dala bölünür ve her
bir dal, bir lobu destekler.
31. BRONŞLAR
Başlangıçta bronşlar, trakea ile aynı genel histolojik yapıya sahiptirler.
Bronşların akciğerlerin içerisine girerek intrapulmoner bronşlara
dönüştükleri noktada bronş duvarının yapısı değişir.
Kıkırdak halkalar yerini düzensiz şekilli kıkırdak plaklarına bırakır. Plaklar
duvarın tüm çevresi boyunca doğrusal dizi halinde dağılırlar.
Bu yapı trakeanın düzleşmiş posteriyor duvarlı oval şeklinin aksine,
bronşlara dairesel ya da silindirik bir şekil verir.
Dallanmalar nedeniyle bronşların çapı azaldığında, kıkırdak plakları
küçülür ve daha sayıları azalır.
Hava yolu çapı yaklaşık 1 mm’ye ulaştığında kıkırdak plakları ortadan
kalkar ve dal bronşiyol olarak adlandırılır.
İntrapulmoner bronşun duvarında gözlenen ikinci değişiklik, tam bir
dairesel tabaka oluşturan düz kasın eklenmesidir.
Kıkırdak miktarı azaldıkça düz kas giderek belirgin bir tabaka haline
gelir.
Başlangıçta düz kas, kesintisiz bir tabaka oluşturan ve birbiri arasına
giren demetler halinde düzenlenmiştir.
Daha küçük bronşlarda, düz kasın devamlı olmadığı görülebilir.
33. MUKOZA
Trakeadaki gibi aynı hücresel kompozisyona sahip yalancı çok katlı
epitelden oluşmaktadır.
Bronş çapı azaldıkça, hücrelerin boyu azalır. H&E numunelerinde
“bazal membran” primer bronşlarda belirginken, sekonder
bronşlarda kalınlığı hemen azalır ve ayrı bir yapı olarak görülmez.
Lamina propriya trakeadakine benzemektedir, ancak bronş çapıyla
orantılı olarak miktarı azdır.
34. SUBMUKOZA
Nispeten gevşek bir bağ dokusu olarak kalır.
Geniş bronşlarda bezlerin yanı sıra adipöz doku da bulunmaktadır.
36. ADVENTİSYA
Orta düzeyde sıkı bağ dokusudur ve pulmoner arter ve akciğer
parankimi gibi komşu yapılarla devamlılık gösterir.
37. BRONŞİYOLLER
Bronşiyoller çapları 5 mm’nin altında, çok
az bağ dokusu ve respiratuvar doku ile
çevrelenmiş olan intralobuler solunum
yollarıdır.
Bronşlar küçük dallara ayrılırken,
duvarlarındaki kıkırdak ve submukozal
bezler görülmemeye başladığında bu
iletici bölüme artık bronşiyol adı verilir.
Solunum yollarının respiratuvar bölümüne
ulaşmadan hemen önceki bronşiyollere
terminal bronşiyol adı verilir
Terminal bronşiyoller, solunum sisteminin
iletici bölümü ile solunum bölümü
arasında yer alan ve solunum bölümünün
ilk parçasını oluşturan 2 veya daha fazla
sayıda respiratuvar bronşiyollere açılırlar.
38. BRONŞİYOLLER
Başlangıçta geniş çaplı bronşiyollerde epitel yalancı çok katlı silyalı
prizmatik iken, kanal daraldıkça kademeli olarak tek katlı silyalı
prizmatik epitele dönüşür.
En geniş bronşiyollerde Goblet hücreleri hala bulunur, ancak
bunları takip eden terminal bronşiyollerde bulunmaz.
Küçük bronşiyoller tek katlı kübik epitele sahiptir.
En küçük iletici bronşiyoller olan terminal bronşiyoller, içinde Clara
hücrelerinin silyalı hücrelerin arasına dağıldığı tek katlı kübik
epitelle döşelidir.
Bronşiyolun uzunluğu boyunca Clara hücre sayısı artarken silyalı
hücreler azalır.
Seyrek olarak fırçamsı hücreler ve küçük granüllü hücreler de
bulunmaktadır.
Epitelin altında ince bir bağ dokusu tabakası bulunur ve iletici
kısımlarda bağ dokusunun altında dairesel bir düz kas tabakası yer
alır
39. CLARA
HÜCRESİ
Silyasız prizmatik şekilli hücrelerdir .
Sitoplazmada granüllü endoplazmik retikulum, bol mitokondrion,
Golgi kompleksleri ile ayırt edilirler.
Clara hücreleri lipoproteinler gibi yüzey aktif maddeleri salgılarlar.
Clara hücreleri ayrıca 16 kDa ağırlığında Clara hücresi proteini
(CC16) olarak bilinen bir protein salgılar.
CC16 bronkoalveolar lavaj sıvısında ve serumda pulmoner marker
olarak kullanılır.
40. RESPİRATUVAR
BRONŞİYOLLER
Mukozası genel olarak terminal
bronşi-yollere benzer tek katlı kübik
silyalı epitel ve Clara hücreleri ile
döşelidir ancak epitel yer yer gaz
değişiminin olduğu alveollerle
bölünmüştür.
Alveoller arasında kalan bölümdeki
kübik hücreler ve Clara
hücrelerinden oluşan epitel
alveollerin tek katlı yassı epiteli ile
devam eder.
Respiratuvar bronşiyollerin son
kısımların-da alveol sayısı giderek
artar ve alveoller arası mesafe
oldukça azalır.
41. ALVEOLLER
Alveoller, solunum sisteminin uç hava boşluklarıdır ve hava ile kan
arasında gaz değişiminin yapıldığı asıl alanlardır. Her bir alveol,
kanı alveol içerisindeki havaya yakın alana taşıyan bir kapiller ağı
ile çevrelenmiştir.
Alveol kanalları (duktus alveolaris), neredeyse duvarı olmayan,
uzun hava yollarıdır. Periferal sınır olarak sadece alveoller bulunur.
Alveol keseleri (sakkus alveolaris), alveol kümeleriyle çevrelenmiş
boşluklardır.Alveoller, alveol keselerine açılırlar.
Alveol epiteli, özelleşmiş birkaç hücreden ve bu hücrelerin
ürünlerinden oluşmaktadır. Bu ürünlerden bazıları savunmacı ve
koruyucu rol oynamaktadırlar;Tip 1 ve tip 2 alveolar hücrelerdir.
42. TİP 1
ALVEOLLAR
Tip I alveolar hücreler, tip I pnömositler olarak da bilinmektedirler.
Tüm alveolar döşeyici hücrelerin %40’ını oluşturmaktadırlar.
Oldukça ince yassı hücrelerdir ve alveol yüzeyinin büyük kısmını
(%95) döşemektedirler.
Bu hücreler tıkayıcı bağlantılarla bir irlerine ve alveolar epitelin
diğer hücrelerine bağlanırlar. Bağlantılar, hava boşluğu ile septal
duvarın komponentleri arasında etkin bir bariyer oluşturur.
Tip I alveolar hücreler bölünme yeteneğine sahip değildirler.
43. TİP 2
ALVEOLLAR
Tip II pnömosit ya da septal hücre de denen, salgı yapan
hücrelerdir. Bu kübik hücreler tip I hücrelerin arasına dağılan kübik
hücrelerdir.
Alveolar döşeyici hücrelerin sayıca %60’ını oluştururlar, ancak
farklı şekilleri nedeniyle alveolar hava yüzeyinin sadece %5’ini
kaplarlar. Tip II hücreler, Clara hücreleri gibi hava boşluğuna doğru
çıkıntı yapma eğilimindedirler.
Apikal stoplazmaları, TEM ile paralel membran lamel kümeleri
olarak ayırt edilebilen granüller olan lamellar cisimcikler ile
doludur. Bu granüller, fosfolipidler, nötral lipidler ve proteinlerin
karışımı açısından zengindirler ve alveolü döşeyen ve sürfaktan adı
verilen yüzey-aktif ajanı oluşturmak üzere ekzositoz ile
salgılanırlar.
Yeni doğanlarda yeterli surfaktandın bulunması, ilk havanın
alınması sırasında alveol duvarının açılması için gereklidir.
Akciğer hasarı sonrasında prolifere olurlar ve alveol içerisindeki
her iki hücre tipinin yenilenmesini sağlarlar.
45. KAN-HAVA
BARİYERİ
Alveolar ve kapiller kompartmanlar arasında gazların difüzyon
yoluyla geçmesi geren hücreleri ve hücre ürünlerini ifade
etmektedir.
Kan-hava bariyeri alveol boşluğundan kapillerlere
doğru;
1. Surfaktant tabakası
2. Alveol epitel hücreleri
3. Alveol epiteli ile kapiller endotelin birleşmiş bazal
laminası
4. Kapiller endotelden
oluşmuştur.