2. • Hipokrat (MÖ. 460-370) tıpta birçok yenilikler ve
ilerlemeler getirdi.
• Ancak ondan sonraki dönemde uzun süren bir
durgunluk dönemi yaşandı.
• Bu derste Eski Roma, Yunan ve İran tıbbı
ağırlıklı olarak işlenecektir.
3. Roma’da Tıp
• Roma’da devlet idaresi, hukuk ve askerlik önemliydi ama
tıp hiç gelişmemişti.
• Jul Sezar’a (MÖ 101-44) kadar hekimlik ve tıp değersiz
ve kölelerin işi olarak addedildi.
• M.S. 1 yüzyılda Pliny’nin yazdığı gibi “Roma halkının 600
yıldan beri tıp sanatı değil, hekimi yoktu”.
• Sezar zamanında özellikle Yunanlı hekimlere yurttaşlık
hakkı verildi.
• Halk sağlığı ve hijyen gelişmişti. Zamanla hekimlik önem
kazandı ve hekimlerin nasıl yetiştirileceği kurallara
bağlandı.
4. Roma Dönemi Ünlü Hekimler
• Cesar’ın tanıdığı haklar sonunda, çoğunlukla Anadolu ve
Mısır’dan Roma’ya ünlü hekimler geldi.
• Archagatos (MÖ 219) Roma’ya Yunanistan’dan gelen
ilk hekimdir. Onun meslek hayatı Romalıarın hekimlere
karşı değişen tutumlarına örnek teşkil eder.
• Aslepiades (MÖ 124) Bursa’lı bir atomisttir. Atomister
hastaları erken, kuvvetli ve hoşa giden bir şekilde tedavi
etmeyi önerirlerdi (güvenli, çabuk ve acısız tedavi).
Galen onu bir şarlatan saymıştır, fakat her tabakadan
birçok insan onu ”Cennetten bir elçi” olarak kabul etti.
• Onun öğretileri Hipokrat’ın reddi anlamına geliyordu.
Hastalığı doğanın değil, hekimin tedavi ettiğine
inanıyordu. Dört hümorü reddediyordu.
5. Atomistler
• Sağlık, atomları sorun çıkarmayan, pürüzsüz aktivitelere
bağlıydı. Hareketler düzensizleştiğinde ise hastalık
olurdu.
• Bu daha sora kurulacak olan metodizme temel teşkil
etmiştir.
• Diyet, egzersiz, masaj, yatıştırıcı ilaçlar, lavmanlar,
müzik ve şarkı söyleme gibi yumuşak metotlar kullandı.
• 1- Otoriteleri bir kenara attı,
• 2- Dört Hümörü reddetti.
• 3- Teolojik açıklamalardan kaçındı.
• 4-Vücut mekanizmalarına materyalist bir yaklaşım
getirerek rasyonalizme giden ilk adımı atmış oldu.
• Aslepiades Roma’da özellikle Yunanlı doktorların
yerlerini sağlamlaştırdı
6. Metodistler
• Metodistler hastalıkların nedeniyle ilgilenmezlerdi.
Onlara göre hastalık, vücut dokularındaki deliklerin
çok gergin veya gevşek olmasından ileri gelirdi.
Sıhhat bu ikisinin arasındaki dengeydi.
• Temison (MÖ. 143-23 ) Metodist mektebin
kurucusudur.
• Soranus (MS 98-138) Efes’ten gelen Soranus
Obstetrik, kadın hastalıkları ve pediatri alanında ün
salmıştır. Bu konularda birçok doğru gözlem yaptı.
• Abortusa karşıydı ve birçok kontraspsi metodu
geliştirdi. Ebeliğe önem verdi, tanımladı
• Hipokrat andına uygun olarak sır tutmayı önemsedi.
Anne ile birlikte çocuğun da hayatının korumaya
çalıştı. Birçok insan kadavrası teşrih ettiği sanılır,
anatomide yeni şeyler söyledi
7. Eklektikler
• Eklektikler muhtelif mezheplerin en iyi taraflarını kabul
ederlerdi.
• Aretaeus; Kapodakyalı bir Eklektiktir. Ona göre sıhhat
katı, sıvı ve uçucuların (ruhların) dengeli bir karışımıdır.
Birçok hastalık hakkında gözlemlerde bulundu.
• Dioscorides; (MS 1. YY) Anadolu’da doğmuş,
İskenderiye ve Atina’da hekimlik tahsilini tamlayıp
Roma’da ordu hekimi ve cerrah olarak hizmet vermiştir.
Bitkisel ilaçlarla Yunanca yazmış olduğu eser birçok dile
(Kitabal-Hasayiş) (Materia Medica) çevrilmiş ve önemini
16 yüzyıla kadar muhafaza etmiştir.Opiumu ilaç olarak
hazırladı. 600 kadar bitki tanımlamıştır.
• Celsus (14-37) Hekim veya cerrah olmadığı düşünülür.
Kitabının tababete ait kısmı “De re Medicina”dır.
Cerrahiyle ilgili çok detaylı tanımları mevcuttur.
• Celsus enflamasyon 4 ana belirtisi olan; kızarıklık
(rubor), ısı (calor), sişlik (tumor), ağrı (dolor)’yı tanımladı.
8. • Caius Pliny (23-79) Biyologtur. 34 ciltlik bir Tabiat Tarihi
(Histoire Naturelle) yazmıştır. Bu eserin tıbbi kısımları
özetlenerek Medicina Plini olarak bilinmektedir. Onun
farklı konularda yazdıklarından sonraki kuşaklar geçmiş
hakkında geniş bilgiler edindiler.
• Ayrıca ışığın sesten daha hızlı yol aldığını ve dünyanın
çok hızlı döndüğünü iddia etti.
• Onun çalışmaları ortaçağ boyunca otorite olarak kabul
edildi. Vezüv’ün Pompei ve Herkülenyum’u gömen
patlamasında öldüğü bilinir.
• Efesli Rufus (110-180) Anatomik gözlemler yaptı. Optik
sinirlerin doğru seyrini ve lens kapsülü de dahil olmak
üzere göz kısımlarını açıkça tanımladı. Pneuma teorisini
(yaşama gücü havadan kaynaklanır) destekledi. Önceki
bazı anatomik bilgileri tasdik etti. İyi bir hekimdi.
9. GALEN (Claudius Galenus,
Calinus-MS 130-200)
• Yunanlı hekim, tüm zamanların en etkili tıbbi yazarı.
Geniş bakış açılı acımasız bir eleştirmen, dikkatli ve
doğru bir gözlemci, tartışmasız, doğmacı bir otorite
ve orijinal bir düşünürdü. Neredeyse 1500 yıl
boyunca birçok farklı ülkede tıp çalışmalarında inkar
edilemeyecek bir otorite oldu.
• Bergama’da dünyaya gelmiş ve genç yaşta İzmir’e
sonrada İskenderiye’ye giderek orada yoğun bir
eğitim almıştı. Hastalıkları, tedavileri ve felsefeleri
gözledi, İskenderiye’de klinik deneyim kazandı.
• Bergama’ya döndüğünde yerel gladyatörlerin
doktoru olarak araştırmalarını ve tecrübelerini artırdı
10. • Roma’da anatomi ve fizyoloji dersleri verdi. İmparatorun
hekimi oldu. Kendi fikirlerine karşı olan metotlarla dalga
geçti, onları gülünç duruma düşürdü. Anatomi, fizyoloji,
farmakoloji, patoloji, tedavi, hijyen,diyetetik ve felsefe
hakkında Yunanca yazdı.
• Her şeyin amacının önceden belirlenmiş olduğu görüşü
bazen gördüklerini çarpıtmasına veya doğanın belirli bir
amaç vermiş olması gerektiğini düşünerek, organlara bir
fonksiyon uydurmasına yol açtı.
• Hümoral Teoriyi kullandı. Dört temel hümor (balgam,
kan, sarı safra, siyah safra) hastalık ve sağlıktan
sorumluydular.
• Galen bu kavramı bütün kişilikleri dört tipe ayırmak için
genişletti. Ağırkanlı, iyimser, melankolik ve canlı
günümüzde hala mizaçları sınıflandırmakta kullanılan
terimlerdir.
11. • Hipokratın aksine hastalığın kişinin dışındaki bir nedene
bağlı olduğuna inandı, tedavinin hastalığının gelişmesine
karşı gelmekle yapılacağını savundu. (Contraria
contrariis curantur)
• İskenderiye’nin aksine doğrudan insan disseksiyonu artık
yoktu, bilgileri başka yollardan aramak zorunda kaldılar.
• Hayvan disseksiyonu Galen’i özellikle iç organlar
konusunda yanılttı. Bazen teorilerine uyması için
olmayan yapıların var olduğunu savundu.
• Galen’in anatomi bilgileri tehlikeli, fizyoloji bilgileri çok
doğru idi. (“Anatomi bilgisi olmayan hekim, planı
olmayan mimara benzer” demiştir)
• Sonrakiler onun söylediklerine körü körüne inandılar.
“Calinos şöyle der, Calinos yanılmaz” diyerek anatomi 16
yüzyıla kadar hiç gelişmedi.
12. • Hipokrat’ın aksine çoğunlukla başarılarını saydı
ve kişisel tatmininin ifadelerini de ekledi.
• Duyu ve motor sinirleri ayırt etti. Spinal kordun
kesisinin etkilerini izah etti, göğüs kafesinin
fizyolojik hareketlerini inceledi, nabza önem
verdi.
• Hipokrata uyarak tedavide doğaya, dinlenme,
egzersiz gibi hafif metotlara önem verdi, hijyenik
rejimlerle hastalıkların önlenmesini amaç
ediniyordu.
• Geniş kapsamlı ilaçlar kullandı. Poliformasiyi
aşırıya kaçırdı. Adı ile anılan ‘Galenik
Preparatlar’ hazırladı.
13. • Hümorleri sıcak, soğuk, kuru ve nemli gibi
özelliklerine göre sınıflandırdığı ajanları karıştırıp
harmanlandı.
• Örneğin, Sıcak olarak sınıflandırılan bir hastalık,
soğuk sınıfından bir ilaç gerektiriyordu.
• Sırdaşı bir farmakolojik bileşimi olan “Theriac”ı
hazırladı. Önceleri yılan zehiri antidotu idi
zamanla herşey kullanıldı.
• Cerrahideki ameliyatları iki başlık altında
toplamıştır. Ayırma ve yaklaştırma.
• Cerrahide Laudablepus görüşünü öne sürdü.
Yaraların kapanması için önce irin teşekkülü
gerekir dedi. Bu yanlış görüşün etkisi uzun
zaman sürdü.
14. Galen’in çalışmalarının 1500 yıl kadar
ağırlığını koruyabilmesinin nedenleri
• Ortaçağın henüz oturmamış şartları otoriteye ve katiyete
özlem duyuyordu.
• Galen’in dogmatik, didaktik ve hatta pedantik stili ve
hiçbir soruyu cevapsız bırakmaması mutlakıyete olan bu
özlemi giderecek biçimdeydi.
• Teolojik fikirleri Hıristiyan kilisesi tarafından
benimsenmesini kolaylaştırdı. Vücudu ruhun durak yeri
olarak kabul ediyordu.
• Ruhun ölümsüzlüğüne inanması Yahudi-HıristiyanMüslüman dünyasında sevilip tutulmasına neden oldu.
• Ansiklopedik düzenlemeleri tıbbi bilgi için hazır kaynak
teşkil ediyordu.
• 16. yy.’da Rönesans’ın anatomisti Vesalius otoritenin
temellerini sallayıncaya kadar hiç kimse ona eşit
olamadı.
15. Cundişapur Tıp Okulu
•
•
•
•
•
•
•
•
•
Cundişapur şehri (Ahvaz-Kuzistan Eyaleti, İran) Sasani Kralı I.
Şapur tarafından 260 yılında kuruldu.
Cundişapur tıp ve diğer bilim dallarının gelişmesinde tarihi bir rol
oynadı.
Mezopotamya medeniyetinin gelişmesinde de büyük rolü oldu.
Kurulmasından 50 yıl sonra II. Şapur tarafından Sasani başkenti ilan
edildi.
Daha sonra başkent Medain’e taşınsa da önemini bilim ve kültür
şehri olarak korudu.
Özellikle I. Hüsrev şehrin bu özelliğini kuvvetlendirdi. Çağdaşı olan
Atina gibi özgürlüklerin olduğu bir şehirdi.
Farklı din ve ırkları barındırıyordu. En kalabalık Romalılardı.
Jüstinyen 529’da Atina Akademisini kapatınca buradaki akademisyenler de
Cündişapur’a geldiler.
İkinci kalabalık grup Pehlevilerdi. Ancak zamanla en kalabalık grup oldular.
16. • Önemli bir grup Süryanilerdi. Bir kısmı şehrin
kuruluşundan gelmiş olsa da 5. yy. da Urfa (Edessa)’dan
gelenler önemli bir gruptu.
• Çünkü bunların arasında doktorlar da vardı.
• Nasturi Hırıstıyanların İstanbul’daki kardinali 431 tarihli
Efes Konsülü sonrası Urfa’ya yerleşti.
• 489 yılında İmparator tarafından ülkeden kovulunca
taraftarlarıyla beraber Sasanilere sığındılar ve
Nusaybin’e yerleştirildiler.
• Bunların bir kısmı Cundişapur’a yerleşti. Urfa Okulu
Nasturilerin en önemli bilim ve kültür okuluydu.
• Böylece bu okul da Cundişapur’a taşınmış oldu. Burada
yeni ve yüksek bir entelektüel oluşum başlattılar.
• Süryanilerin çoğu hıristiyandı. Bunlar özellikle tıp
alanında önemli katkılarda bulundular. Sasani, Emevi ve
Abbasi zamanında önemli bir rol üstlendiler.
17. • İlk tercüme projesi burada başlatıldı. Cundişapur’da
yerleşmiş bir Hint topluluğu da vardı.
• Kaynaklara göre I. Hüsrev, veziri Berzevah’ı Hindistan’a
göndermiş ve dönüşte satranç, Kelile ve Dimne dahil
bazı kitaplar ve muhtemelen bazı aileler getirmişti.
• Birçok Sanskritçe kitap Pehlevi diline çevrildi. Menke adlı
Hindu Zehirler Kitabı dahil birçok kitabı çevirdi.
• Zehirler Kitabı uzun zaman ders kitabı olarak okutuldu.
Daha sonra bu kitaplar Arapça’ya da çevrildi.
• Bölgede yaşayan Huzlar da şehirde Nilat yada Nilab
adıyla anılıyorlardı ve bilimsel hayata katkıda bulundular.
• Yazı dilleri olmadığı için Süryaniceyi kullandılar. Şiryaşu
bin Kutrub ve Şapur bin Sehl önemli bilim adamlarıdır.
18. • Komşu bölgede yaşayan Luri’ler de
Cundişapur’da yaşadılar ve 2. Hicri asırda şehrin
yıkılmasında büyük rol oynadılar.
• Luriler yakın bölgede daha önceden yaşıyorlardı.
Luristan ile Cundişapur arasında ciddi ticari ve
sosyo-ekonomik ilişki vardı.
• Cundişapur sakinlerinin hemen tamamı çok dil
konuşuyordu. Pehlevi, Yunan, Süryani, Luri,
İbrani ve Huzi bunlardandı.
• Bu çok dilli ve çok ırklı yapı birlikte yaşayarak
zengin bir kültür oluşturmuşlardı.
19. Cundişapur Tıp Okulu
• Tıp okulunun şehirle birlikte kurulduğunu iddia edenler
de vardır ancak II. Şapur zamanında kurulduğu kabul
edilir.
• Cundişapur’un kuruluşunda Romalılarla birlikte esir olan
Antiokan’lı doktorlar, felsefeciler ve sanatçılar da vardı.
• Cundişapur’da özellikle fizik, kimya, biyoloji ve
matematik gibi pozitif bilimler kuvvet kazandı.
• Özellikle Yunanlı Filozof Theodor’un göçmesinden sonra
şehir tıp ve felsefe alanında meşhur oldu.
• Theodor II. Şapur’un doktoru idi. Tıp alanında birçok
kitap yazdı ve bunlar daha sonra Arapçaya tercüme
edildiler.
20. •
•
•
•
•
II. Şapur Cundişapur’u başkent yapıp yedi yılda büyük bir
okul/üniversite kurdurdu. Bunun içerisinde Tıp okulu da vardı.
Kısa zamanda İran, Roma, Yunanistan, Suriye, Arabistan ve
Hindistan’dan 5000 kadar öğrencisi oldu.
Cundişapur tıpta önemli bir merkez haline geldi. I. Hüsrev felsefeye
meraklıydı.
Atina Akademisinin kapatılmasının ardından buranın Damaskius,
Siplisius, Eulamius, Priskianus, Isidor, Hermias ve Diogen gibi
meşhur akademisyenleri I. Hüsrev tarafından kabul edilerek
Cundişapur’a yerleştiler.
Burada çok sayıda yeni kitap yazıldı ve yoğun bir eğitim faaliyeti
başladı. Bu kitaplar daha sonra Latinceye de çevrildi.
21. • Romalılarla I Husrev arasında barış yapılınca bu
akademisyenlerden isteyenler ülkelerine
döndüler.
• Cundişapur önemli bir eğitim merkezi olmaya
devam etti. Öğrencilerin eğitim süresi 4 yıldı.
• O dönemde felsefe ile tıp kesin olarak
ayrılmamıştı. Birçok hekim filozof idi.
• I. Husrev Cundişapur’u ülkenin en önemli tıp
merkezi yaptı. Yılda bir kere ülkedeki doktorları
toplayarak tıp kongresi yaptı.
• Bu kongrelere başka ülkelerden de katılanlar
oluyordu.
22. •
•
•
•
•
•
•
Bu dönemde Hicaz’daki bedevi Araplar arasında bile bu okulda tıp
eğitimi alıp ülkesine dönenler vardı.
Bunlardan biri İslam öncesi yaşayan felsefeci ve doktor Haris bin
Kelede idi. Oğlu Nadir de Cundişapur’da eğitim alarak Hicazın en
meşhur doktoru oldu.
I. Husrev sonrası Sasanilerde işler bozuldu. Bizansa karşı ciddi
yenilgilere uğradılar. Bu dönemde birçok kurum bozuldu ve dağıldı.
Cundişapur okulu imparatorluğun sonuna kadar devam etti.
Müslümanların İran’ı fethi sonrası bu okulun önemi kısa zamanda
anlaşıldı.
Bütün kısımları (hastane, kütüphane, tıp okulu ve tapınaklar)
korundu. Burada eğitim alan tüm doktorlara iş verildi.
Mesela Ibni- İsal el-tabib el-Nasrani Muaviye’nin doktoru idi. Ebu
Hakem Dimaşki ve Teyazuk da işe alınmıştı.
Abbasiler zamanında okul önemini kaybetti, çünkü doktorlar
Bağdat’a göçtüler. Orada benzeri bir oluşum meydana geldi.
23. Cundişapur Okulunun Bölümleri
• Günümüzdeki yapılanmaya benzer şekilde hastane
(bimarsitan), farmakoloji laboratuvarı, tercüme evi,
kütüphane ve gözlem evi şeklinde yapılandırılmıştı.
• Hastane ve Tıp Okulu
• Günümüzde tıp okulunun fiziki yapısı hakkında bilgi
yoktur.
• Bimaristan’ın bir Başhekimi olduğu (dürüstbid veya İran
dürüstbid) biliniyor. Bu hekim aynı zamanda tıp okulunun
da başı idi.
• Tüm ülkedeki en itibarlı doktor idi ve Kralın da kişisel
doktoru idi.
24. •
•
•
•
•
•
•
•
Başhekim sadece Krala karşı sorumlu idi.
Personel ve finans konularında tam bir özerkliğe sahipti.
Bu doktorların bazen siyasi işlere de karıştığı biliniyor.
Burada ileri bir ihtisaslaşma oldğu bilinmektedir.
Kaynaklar her hekimin uzman olduğu alanda çalıştığını
kaydetmektedirler.
Şayet birden fazla uzman gerekiyorsa konsultasyon
yapılmaktaydı.
Bu sistem daha sonra Bağdat Bimaristanında Cebrail
adlı hekim tarafından uygulandı.
Hastalar için odalar ve 24 saat tıbbi hizmet vardı.
Hastanede bir çeşit rotasyon sistemi vardı. Farklı din ve
kökenden doktorlar birlikte çalışmaktaydı.
25. Eğitim Programı
• Eğitim Nusaybin tıp okulundaki gibi ortalama 3 yıldı.
• Daha sonra İslam Dünyasında kurulan tıp okulları da
bunu esas alarak 3 yıl oldular.
• İlk yıl eğitimi temel bilimleri öğretme şeklindeydi.
Matematik, geometri, mantık ve diğer konular veriliyordu.
• Daha sonraki dönemde Hipokrat’ın 11 külliyatındaki 11
kitabı, Galen’in 9 kitabını ve Diskorides’in Haşhaşlar
Kitabını okuyorlardı.
• Her hekim matematik, geometri ve eczacılığı bilmek
zorundaydı. Kendi ilacını hazırlayacak ve hastanesini
kuracak bilgilerle donatılıyordu.
• Felsefe de öğretilmekteydi. Bu Galen’in önem verdiği bir
konuydu.
• Burada okutulan derslerde Hipokrat’a çok önem verildiği
görülmekteydi. Cundişapur bir Hipokrat şehri haline
gelmişti.
26. Eğitim Dili
• Cundişapur Okulundaki eğitim dili tartışmalıdır. Aramice
veya Yunanca olduğunu ileri sürenler de vardır. Ancak
Pehlevice olduğu daha yaygın kabul görmektedir.
Süryanice olduğu da iddia edilmektedir.
• Tıp eğiticilerinin çoğu Yunanca konuşurken Farmakoloji
eğitimi verenler daha çok Pehlevi dili konuşmaktaydılar.
• Hindistan’dan gelenlerin Pehlevice veya Sanskritçe
eğitim verdiği biliniyor.
• Daha çok ders esaslı olarak farklı dillerde eğitim yapıldığı
anlaşılmaktadır.
• Temel Tıp, felsefe, matematik vs. Yunanca, nadiren
Süryanice, Farmakoloji Pehlevice/Sanskritçe
okutulmaktaydı.
27. Öğrenciler
• Öğrencilerin farklı yerlerden geldiği
bilinmektedir.
• Barınmaları için okulun hemen yanında yerler
hazırlanmıştı.
• Eğitim tam gündü ve katılmak mecburi idi.
• Öğrenciler hocaların tüm aktivitelerine katılarak
bilgilerini artırmaktaydılar.
• Rotasyonla farklı hocalardan ders almaktaydılar.
• Okulda Nasturi Hıristiyanlar, Mazdeki İranlılar,
Budist ve Hindular vardı ve dini alanda tam bir
özgürlük mevcuttu.
28. • Okuldan mezuniyet için iki aşamalı zorlu bir sınav
yapılmaktaydı.
• Daha sonra bu sistem tüm İslam Dünyasında da
uygulanacaktı.
• Öğrenciler birinci sınavda temel bilgilerden ikincide ise
uzmanlaştıkları alandaki bilgilerden sınava giriyordu.
• Buradan mezun olan doktorlar Sasani topraklarında ve
daha sonra İslam topraklarında en makbul doktorlar
olarak kabul edildiler.
• Burada yetişen İbn-i Mesavih dervinin en büyük
farmakoloğu kabul edilir. Yazdığı Akrabasin adlı kitap
yüzyıllarca ders kitabı olarak okutuldu.
29. Bilgi Evi ve Tercüme Evi
• Cundişapur’un kuruluşunda Sasani kralı
adamlarını Bizans, Hindistan ve Suriye’ye
yollayarak kitaplar getirtti ve bunları Pehleviceye
çevirtti.
• Bu eserler arasında eski Yunanlı filozofların
kitapları da vardı.
• Bu dönemde Pehlevi dili yapılan tercümelerle
gelişti ve zenginleşti.
• Özellikle Nusayri Hıristiyanların misyonerlik
amaçlı tercümeleri buna katkı sağladı.
30. • Nusayriler Pehleviceden Arapçaya da ilk tercümeleri
yaptılar ve bu dili zenginleştirdiler.
• 636 yılındaki Kadisiye Savaşı sonrası İslam İran’da
hakim oldu. Sasani hakimiyeti bitti.
• Pehlevicenin yerini Arapça aldı. Sadece Pehlevice
kitapların zayıf Arapça çevirileri yapıldı.
• Pehleviceye çevrilen meşhur kitaplardan bazıları
Kasyanus Bassus
• Skolasticus’un (6. yy) tarım üzerine bir kitabı, Vettius
Valens’ in 2. yy’dan astroloji kitabı, Ptolemi’nin ElMecid’i, Galen’in İlaç Hazırlama Kitabı sayılabilir.
31. Cundişapur Kütüphanesi
• Kütüphanin çok zengin olduğu, farklı
dillerden binlerce kitap içerdiği biliniyor.
• Tercüme ile oluşan kitaplar da burada
kullanıma sunuluyordu.
• Buradaki kitapların kopyaları alınarak
başka şehirlere de gönderilmekteydi.
• Bu kitapların çoğunun daha sonra
Bağdat’taki Dar-ül Hikmet kütüphanesine
götürüldüğü bilinmektedir.