3. Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün
TBMM’nin 7. Dönem 3. Yasama Yılını açış
konuşması, 1 Kasım 1945
Bizim tek eksiğimiz, hükümet partisinin
karşısında bir parti bulunmamasıdır.
Yeni seçim için tabii olarak bir buçuk sene
kadar bir zaman geçecektir... Tek dereceli
olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde milletin
çoklukla vereceği oylar gelecek iktidarı tayin
edecektir.
O zamana kadar bir karşı partinin
kendiliğinden kurulabilip kurulamayacağını
ve kurulursa bunun Meclis içinde mi, Meclis
dışında mı ilk şeklini göstereceğini
bilemeyiz.
İnönü’nün Söylev ve Demeçleri,
(İstanbul, 1946)
4.
5.
6. DP, 1946 yılında girdiği ilk seçimlerde henüz ülke çapında yeterince örgütlenememiş
olmasına karşın beklenmedik bir başarı gösterdi.
13. Toplumsal Muhalefetin Yükselişi
DP, 1950ılerin sonunda arkasındaki toplumsal
desteği büyük ölçüde kaybetmeye başladı.
Nüfusun çoğunluğunu oluşturan kırsal kesim büyük
ölçüde hâlâ DPıyi desteklemeye devam etse de,
kentlerdeki destek giderek azaldı. Özellikle 1958
sonrası ekonomik krizin derinleşmesiyle
kentlerdeki kitlelerde büyük bir hoşnutsuzluk baş
gösterdi.
Enflasyonun artmasıyla çalışan kesimlerin gerçek
ücretleri düşüyor, sanayiciler kaynakların ağırlıklı
olarak tarımsal kesime ayrıldığından şikayet
ediyorlardı.
DP yanlısı siyasetçi ve aydınların cumhuriyet
ilkelerini esnek ve gevşek bir şekilde
yorumlamaları ise aydınların bir bölümü
açısından özellikle kültürel anlamda bir ihanet
gibi algılanıyordu.
Özellikle üniversiteli gençlik tarafından sık sık
hükümet aleyhine gösteriler düzenleniyor, ülke
hızla bir kaosun eşiğine sürükleniyorduı
14.
15. Ordu İçinde Huzursuzluk
DP döneminde gerek ekonomik açıdan gerekse toplumsal statü açısından en çok
kaybeden kesimlerin başında devlet memurları, dolayısıyla da ordu mensupları geliyordu.
Oysa 1920’lerden 1940’lara, memurluk ve subaylık en azından toplumsal statü
açısından oldukça saygın ve hep avantajlı bir meslek olmuştu. Ayrıca, İsmet İnönü’nün
tarihsel kişiliği dolayısıyla ordunun üst katmanlarında CHP’nin etkisi çok belirgindi.
Bu yüzden de DP’nin iktidara geldiği ilk günlerde ordunun üst kademesinde birçok deği-
şikliğe gidilmişti. Amaç, CHP’ye yakınlığıyla tanınan üst düzey subayları görevlerinden
Uzaklaştırmaktı.
1950’lerde memur ve subayların durumu, özellikle ekonomik açıdan dramatik bir şekilde
kötüye gitti.
Herşeyden önce enflasyon ordu mensuplarını güç durumda bırakıyordu. Menderes
hükümeti önceliği yol, su, elektrik gibi altyapı çalışmalarına, endüstriyel
ve tarımsal gelişmeye verdiğinden, orduya bütçeden yeterli kaynak sağlanmıyordu.
Bütün bunlara DP’nin ideolojik olarak cumhuriyet ilkelerine ihanet ettiği kanısı da
eklenince, orduda DP karşıtı bir hava egemen olmaya başladı, ülke içinde artan siyasal
kutuplaşma orduya da sıçradı.
1950’lerin ortalarından itibaren subaylar arasında DP iktidarını devirmek için birbirinden
habersiz birçok gizli örgüt kuruldu. 1960 yılına doğru orduda iktidarı devirme yolunda
örgütlenmeler giderek olgunlaştı ve subaylar 27 Mayıs 1960’da ülke yönetimine el
koyduları
22. Türk Silahlı Kuvvetleriınin
27 Mayıs 1960 tarihli bildirisi.
Dikkat... Dikkat... Muhterem vatandaşlar,
Radyolarınızın başına geçiniz. Güvendiğiniz Silahlı Kuvvetlerinizin sesi
bir dakika sonra sizlere hitap edecektir.
Bugün demokrasimizin içine düştüğü buhran ve son müessif hadiseler
dolayısıyla ve kardeş kavgasına meydan vermemek maksadıyla,
Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresini eline almıştır.
Bu harekete Silahlı Kuvvetlerimiz, partileri içine düştükleri uzlaşmaz
durumdan kurtarmak ve partiler üstü tarafsız bir idarenin nezaret ve
hakemliği altında en kısa zamanda adil ve serbest seçimler yaptırarak
idareyi hangi tarafa mensup olursa olsun seçimi kazananlara devir
ve teslim etmek üzere girişmiş bulunmaktadır. Girişilmiş olan bu
teşebbüs hiçbir şahsa veya zümreye karşı değildir. İdaremiz hiç kimse
hakkında şahsiyete müteallik tecavüzkâr bir fiile teşebbüs etmeyece
ği gibi, edilmesine de asla müsamaha etmeyecektir. Kim olursa
olsun ve hangi partiye mensup olursa olsun, her vatandaş kanunlar
ve hukuk prensipleri esaslarına göre muamele görecektir. Bütün vatan-
daşların, partilerin üstünde, aynı milletin aynı soydan gelmiş evlatları
olduklarını hatırlayarak ve kin gütmeden birbirlerine karşı hürmetle,
anlayışla muamele etmeleri, ıstıraplarımızın dinmesi ve millî
varlığımızın selameti için zarurî görülmektedir. Kabineye mensup
şahsiyetlerin Türk Silahlı Kuvvetlerine sığınmalarını rica ediyoruz.
Şahsî emniyetleri kanun teminatı altındadır.
Müttefiklerimize, komşularımıza ve bütün dünyaya hitap ediyoruz.
Gayemiz Birleşmiş Milletler Anayasasıına ve insan hakları prensiplerine
tamamıyla riayettirı Büyük Atatürk’ün "Yurtta Sulh Cihanda
Sulh!" prensibi bayrağımızdırı Bütün ittifaklarımıza ve taahhütlerimize
sadıkızı NATO’ya inanıyoruz ve bağlıyızı CENTO’ya bağlıyızı Tekrar
ediyoruz: Düşüncelerimiz, yurtta sulh, cihanda sulhturı Türkiye
dahilinde bütün garnizonlardaki garnizon komutanları o yerin mülkî
ve askerî idaresine el koyacaklar ve vatandaşların her hususta
emniyetini sağlayacaklardırı
Ümit Özdağ, Menderes Döneminde Ordu-Siyaset ılişkileri ve
27 Mayıs ıhtilali (ıstanbul, 1997)
29. Emir-komuta zinciri içinde müdahale
27 Mayıs darbesini, rütbeleri yüzbaşıdan tümgenerale kadar değişen bir grup subay
Yapmıştı.
TSK’nın hiyerarşik yapısı son anda Cemal Gürsel’in MBK’nın başına geçmeyi
kabul etmesiyle korunmuştu.
Müdahaleden sonra, DP ile yakınlığından şüphe edilen subaylar emekliye ayırıldı.
Ardından, "kalıcı ve radikal" bir askeri yönetim yanlısı subayların tasfiye edilmesi
geldi.
Ama TSK içinde ve müdahaleyi destekleyen sivil çevrelerde, "27 Mayıs devriminin"
tamamlanmadığı inancı canlı kalmaya devam etti.
Ordu içinde, Talât Aydemir’in önderliğinde şubat 1962 ve mayıs 1963’de başarısız
kalan iki darbe girişiminden sonra MBK hızla etkisizleştirildi.
Buna rağmen, 1971’e kadar TSK içinde çalkantılı bir dönem yaşandı. Ordu içinde
hiyerarşi dışı gelişen cunta* girişimlerinin 12 Mart müdahalesiyle tasfiye
edilmesinden
sonra, emir-komuta zincirine sıkı sıkıya bağlı biçimde, TSK’nın siyasal yaşama
müdahalesi, anayasal bir çerçeve içerisinde kurumlaşmış oldu.
30. 1961 Anayasası
Temel hak ve özgürlükler güvence altında Asker ve sivil
atanmışlarla seçilmişlerden oluşan Kurucu Meclis’in
hazırladığı yeni anayasa 9 Temmuz 1961’de halkoyuna
sunuldu. Oy verenlerin % 61,5ıinin olumlu oy
kullanmasından sonra, anayasa yürürlüğe girdi. Ardından
15 Ekim’de yapılan genel seçimlerle, yeni parlamenter
demokratik dönem başladı.
1961 Anayasası temel hak ve özgürlükler konusunda
demokratik ve liberal eğilimliydi.
Cumhuriyetin nitelikleri arasında demokratikliği ilk kez
sayıyordu. Temel hakları korumakla yetinmeyip, bunların
fiilî olarak gerçekleşmesini bir devlet yükümlülüğü olarak
kabul ediyordu. Siyasal hakları 1924 Anayasası‘ndan çok
daha geniş bir biçimde tanımlıyan yeni anayasa, ayrıntılı
bir sosyal haklar listesi içeriyordu.
31. Bunlar anayasada ilk kez yer alan sosyal devlet
Yargı bağımsızlığı, temel hak ve özgürlüklerin güvencesi olarak tasarlanmıştı.
Yargı, yasama ve yürütmenin yanında bir "üçüncü kuvvet" olarak anayasal düzeyde ilk
defa bağımsız ve güvenceli hale geldi.
Ayrıca basın özgürlüğü güçlendirildi, siyasal özgürlüklerin kapsamı genişletildi.
1963 yılında çıkarılan sendika kurma, toplu iş sözleşmesi, grev ve lokavt haklarını
düzenleyen kanunlarla çalışma hayatında yeni bir dönem başladı.
Güçler ayrılığının pekiştirilmesi 1961 Anayasası’yla Türkiye’de güçler ayrılığı ilkesi ilk defa
gerçekten uygulamaya girdi.
Seçimler, Yüksek Seçim Kuruluınun sorumluluğunda, yargı gözetim ve güvencesine
bağlandı.
1961 Anayasasıyla birlikte Milli Güvenlik Kurulu temel bir
devlet kurumu olarak oluşturulmuştur. O günden bu yana
ordu bu kurum ve kendi içtüzüğü nedeniyle hep
Cumhuriyeti koruma kollama güdüsü içinde olmuştur.
32.
33. 61 Anayasasının sağladığı ortamda sol
hareket ve işçi hareketi güçlenir.
Saraçhanebaşı mitingi, 31 Aralık 1961.
1962 yılı için öngörülen zamların 1963’e bırakılması
üzerine 31 Aralık 1961 günü Saraçhanebaşı’ndaki mitinge
100.000 işçi katıldı
34. Solun bir bölümü askeri bir darbeden
yanadır.
Bir bölümü Milli Demokratik Devrim ister.
Üniversite gençliği içinde örgütlenen sol
ise daha çok tam bağımsızlıkçı, anti
emperyalist bir nitelik taşır. Atatürkçülük
de temel dayanaklarından biridir.
40. 15-16 Haziran 1970 olayları
Sendikalar Kanunu’nda 11 Haziran’da yapılan deği-
şiklik üzerine 15-16 Haziran tarihlerinde işçi yürü-
yüşlerine polis ve asker müdahale etmek zorunda
Kaldı.
41.
42.
43. Bu İyi Bir Darbe mi Acaba?
Bu Darbeyi Bizimkiler mi yaptı?
44.
45. Temel haklar ve özgürlüklerin daraltılması
1969’dan itibaren artan siyasal istikrarsızlık ve
kutuplaşma, demokratikleşmenin devam etmesini
engelledi. 12 Mart 1971 Muhtıra’sıyla başlayan yarı-askeri
rejim sırasında önemli anayasa değişiklikleri yapıldı. Yeni
yönetim ve Meclis’teki partilerin çoğu, 1961 Anayasası’nın
"Türk toplumuna bol geldiği" ya da "partilerüstü
başbakan" Nihat Erim’in tabiriyle, "lüks olduğu"
kanısındaydılar.
Temel hak ve özgürlükler rejiminde kısıtlamalara gidildi.
Yürütme, yasama aleyhine güçlendirildi ve üzerindeki
yargı denetimi hafifletildi. TRT ve üniversitelerin
özerklikleri daraltıldı. Sıkıyönetim uygulamalarının
kapsamı genişletildi. Türkiye ışçi Partisi ve Milli Nizam
Partisi kapatıldı.
46.
47.
48.
49.
50.
51.
52.
53.
54.
55. • 12 EYLÜL ASKERİ DARBESİNİN BİLANÇOSU
TBMM kapatıldı, anayasa ortadan kaldırıldı. Siyasi partilere kilit vurularak mallarına el
konuldu.
650 bin kişi gözaltına alındı
3- 1 milyon 683 bin kişi fişlendi.
Açılan 210 bin davada 230 bin kişi yargılandı.
7 bin kişi için idam cezası istendi.
517 kişiye idam cezası verildi. Haklarında idam cezası verilenlerden 50'si asıldı.
( İdamları istenen 259 kişinin dosyası Meclis'e gönderildi.)
71 bin kişi TCK'nın 141., 142. ve 163. maddelerinden yargılandı.
98 bin 404 kişi "örgüt üyesi olmak" suçundan yargılandı.
388 bin kişiye pasaport verilmedi.
30 bin kişi "Sakıncalı" olduğu için işten atıldı.
14 bin kişi yurttaşlıktan çıkarıldı.
30 bin kişi" siyasi mülteci" olarak yurt dışına gitti.
300 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
56. • 171 kişinin "işkenceden öldüğü1 belgelendi.
937 film "sakıncalı" bulunduğu için yasaklandı
23 bin 677 derneğin faaliyeti durduruldu.
3 bin854 öğretmen, üniversitede görevli 120 öğretim üyesi ve 47 hakimin işine son verildi.
400 gazeteci için toplam 4 bin yıl hapis cezası istendi. Gazetecilere 3 bin 315 yıl 6 ay hapis
cezası verildi. 31 gazeteci cezaevine girdi.
300 gazeteci saldırıya uğradı.3 gazeteci silahla öldürüldü.
Gazeteler 30 gün yayın yapmadı. 13 büyük gazete için 303 dava açıldı. 39 ton gazete ve
dergi imha edildi.
Cezaevlerinde toplam 299 kişi yaşamını yitirdi.
144 kişi kuşkulu bir şekilde öldü.
14 kişi açlık grevinde öldü.
16 kişi kaçarken vuruldu.
95 kişi çatışmada öldü
73 kişiye "doğal ölüm" raporu verildi
43 kişinin " intahar ettiği bildirildi.
78. ‘Ama’sız Bir Demokrasi
Darbe veya müdahale ya da diktatörlük ya
da şeriat adı ne olursa olsun bunların hepsi
demokrasiyi ortadan kaldırır.
Demokrasinin, şunun ya da bunun uğruna,
ortadan kalkması ise sözün, siyasetin bitmesi
demektir.
Anlamın bitmesi demektir.
Oysa, siyaset yaparak yaşam projeleri
geliştirebilir düşüncelerimizi aktarabiliriz,
ülkemize hizmet verebiliriz.