1. Üçüncü Bölüm
Sosyal Politika
Sosyal Politikanın Tarafları
Hedefler
Bu üniteyi çalıştıktan sonra;
Sosyal politikanın tarafları ve kaynakları konusundan bilgi sahibi
olacaksınız,
Sosyal politikanın ulusal tarafları konusunda bilgi sahibi olacaksınız,
Sosyal politikanın uluslararası tarafları hakkında bilgi sahibi olacaksınız.
Anahtar Kavramlar
Devlet
STK
Sendika
ILO
İçindekiler
Sosyal Politikanın Ulusal Tarafları ve Kaynakları
Sosyal Politika ve Devlet
Sosyal Politika ve Sendikalar
Sosyal Politika ve “Sivil Toplum Kuruluşları (STK)”
Sosyal Politikanın Uluslararası Tarafları ve Kaynakları
Uluslararası Çalışma Örgütü (UÇÖ)”,
Birleşmiş Milletler (BM)
Uluslar arası İşçi ve İşveren Sendikaları
2. 2
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
I.Sosyal Politikanın Ulusal Tarafları ve Kaynakları
Hedef: Sosyal politikanın ulusal ve uluslararası tarafları ile kaynakları
incelenecektir.
Sosyal politikanın ulusal tarafları ve kaynakları incelendiği zaman karşımıza çıkan
genel kavramlar “devlet”, “Sivil toplum Kuruluşları (STK)” ve “İşçi-İşveren Örgütleri
(Sendikalar)”dır. Bu kavramları ve sosyal politikalarla olan ilişkilerini ayrı başlıklar
altında incelemek gerekmektedir.
A. SOSYAL POLĠTĠKA VE “DEVLET”
Devlet felsefesi kuramları, devletin varlığını “koruyucu bir kurum” olmasında
bulmuşlardır. Bu kuramların ortak tanımına göre “devlet”, “dışarıya karşı sınırları
korumakla, içeride ise hukuk düzenini koruyup sürdürmekle görevli bir kurumdur.”
(Özdemir, 26; 2007).
Modern ulus–devlet öncesine ilişkin devlet ve birey anlayışı, bugünkünden farklı olup,
önemli olan birey–üstü ve kutsal olan devletin bekasının sağlanmasıydı. Bireyler devlet
için vardır, görüşü hakimdi. Ancak, devlet olgusunun evrimsel bir gelişim içinde bugün
geldiği nokta, devletin birey için var olduğudur ve devlet sosyal refahın sağlanmasında
temel bir göreve sahiptir. Devletin sosyal refah hizmetleri; genel sağlık, eğitim, sosyal
güvenlik, konut gibi insan kaynaklarının korunması ve geliştirilmesine yönelik
hizmetler yanında, daha uzun bir şekilde sıralanabilecek hizmet türlerinden
oluşmaktadır (Çalışkan, 2001; 163).
Devlet, zaman içerisinde giderek artan bir şekilde, başta ekonomik ve sosyal alan olmak
üzere, her tür toplumsal alana ilgisini ve müdahalesini artırmaya başlamıştır. “Seyirci
devlet” anlayışından “müdahaleci devlet” anlayışına yönelen devlet, ilk önce
düzenleyici görevler üstlenmiş, daha sonra bizzat üretici olarak ekonomik faaliyet
içinde yer almış ve tabii bu esnada işveren fonksiyonuna da sahip olmuş ve giderek
artan oranda sosyal görevler üstlenmeye, birtakım sosyal önlemler almaya başlamıştır.
Devletin, sosyal düzenlemeler ve kurumlar aracılığıyla artan hizmetleri,toplumda
devlete olan güveni artırmakta ve politik gerginlikleri azaltmaktadır. Dolayısıyla,
toplumdan gelen talep ve baskılar, devlet yöneticilerini daha müdahaleci olmaya itmiştir
(Özdemir, 26; 2007; 29-30).
3. Sosyal Politikanın Tarafları
Devlet, başlangıçta liberal felsefeye tam bir sadakatle, kendisini sadece ülkeyi ve
vatandaşları koruma, yani iç ve dış güvenlik ile sınırlamış, daha sonra fonksiyonlarını
giderek genişletmeye başlamıştır. Artık, fiyat ve ücretlerin tespitinden iş piyasalarının
düzenlenmesine, imar ve bayındırlık işlerine, ekonomide gereksinim duyulan bazı
malların üretilmesine, sosyal güvenlik sağlamaya, kısaca herşeye el uzatmıştır.
Günümüze kadar uzanan bir zaman dilimi içerisinde ise, devletin sosyal yaşama yoğun
müdahaleleri olmaksızın, toplum yaşamının düzgün, huzurlu ve sancısız işlemesine
olanak bulunmadığı düşünülmüştür. Böylece, “seyirci devlet”, “gece bekçisi devlet”,
“jandarma devlet” tipinden, politik, ekonomik, hukuki ve toplumsal açılardan çok etkin
bir “oyuncu devlet” ya da “baba devlet (Paternalist devlet)” tipine dönüşüm yaşanmıştır.
Müdahaleci devlet anlayışı, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında ileri Batılı ülkeler
tarafından benimsenmiş bir anlayıştır. Savaş sonrası dönemde devlet müdahaleci bir
karaktere sahiptir ve tam istihdama, makro–ekonomik talep yönetimine ve sosyal
yardım ve sosyal refah hizmetlerinin geliştirilmesine odaklanmıştır (Serter, 1996; 39).
“Refah devleti1’ninkrizi”nin baş göstermesi ile müdahalecilik anlayışının sorgulanmaya
ve giderek zayıflamaya başladığı görülmektedir. Bazı araştırmacılar, 1970’lerden sonra
ekonomik düzende yaşanan bunalımı, aynı zamanda müdahaleci devletin bunalımı
olarak da görürler ve yeni dönemde yaşanan küresel ekonomik düzene geçiş
sürecinin,devletin yapısında bir değişimi de beraberinde getirdiğini, bunun da ekonomi
üzerindeki devlet müdahalesini azalttığını, hiç değilse müdahalenin niteliğini oldukça
değiştirdiğini savunurlar. Öyle ki, ücretler düzeyini artırarak, ekonomideki genel mal ve
hizmet talebini artırmayı ve bu yolla tam istihdamı sağlamayı amaçlayan
Keynesçipolitikalardan, ücret düzeyleri üzerinden uluslararası rekabetgücü kazanmayı
amaçlayan politikalara geçiş yaşanmıştır. Dolayısıyla, II.Dünya Savaşı sonrası yaşanan
25 yıllık dönem ile daha sonraki dönem arasında, müdahalecilik bakımından koyu bir
çizgi vardır (Özdemir, 2007; 30-31).
1970’lerden sonra benimsenen yeni anlayış ve izlenmeye başlanan yeni politikalar
sonucunda, yarım yüzyıldan fazla bir süredir sosyal politika alanında tek başına olan
1
Refah Devleti;” takip edeceği vergi ve ücret politikaları ile adil bir gelir dağılımının gerçekleşmesi
görevini üstlenen, korunmaya muhtaç grup ve sınıfları gözeten, sosyal güvenlik uygulamaları ve istihdam
politikalarına yön veren, eğitim, sağlık, konut gibi toplumun temel gereksinimlerini karşılamaya yönelik
politikaları uygulayan ve çalışma yaşamını düzenleyici önlemler alan çağdaş bir devlet anlayışıdır”
(Özdemir, 2007; 19).
4. 4
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
devletin bu niteliğinin değişmeye başladığı, sosyal refahı sağlamada karma bir yapının
ortaya çıktığı gözlenmektedir.
“Refah karması” (welfare mix) olarak ifade edilen bu durum, sivil sektör, gönüllü sektör
ve özel sektörün, kamu sektörüne sosyal refah sağlamada yardımcı olmaya başlamasını
ifade etmektedir. Her ne kadar, bunların refah sağlamadaki katkıları henüz çok küçük
boyutta olsa da, artık sosyal refah alanında bir çoğulculuk dönemi başlamış
bulunmaktadır (Özdemir, 2007; 344).
Aslında geçmişe bakıldığında, devlet dışındaki kurumların sosyal nitelikteki
görevlerinin yeni bir uygulama olmadığı, bugüne kadar sosyal refah alanında “tek
sağlayıcı” olan refah devleti öncesi dönemde de, benzer kurumların işbaşında olduğu
bilinmektedir. Ne var ki, toplumların gelişmeye başlaması ve sorunların karmaşık bir
hal almasıyla birlikte, bu geleneksel refah kurumlarının artık sorunların altından
kalkamaz hale geldiği, bu nedenle bu tür görevleri en büyük toplumsal örgüt olan
devletlerin üstlenmeye başladığı görülmektedir.
Devletler, yarım yüzyıldan fazla bir süre boyunca, sosyal alanda tek aktörolmuştur. Bu
dönemde (1945 sonrası), “refah devleti” olarak adlandırılan ve modern toplumların en
gelişmiş yönetim biçimi olan büyük kurumsal yapı, sosyal açıdan insan onuruna en
uygun ve dünyanın bugüne kadar görmediği en iyi toplumsal örgütlenmeyi
gerçekleştirmiştir.
Diğer yandan, yeni bir yüzyıla girilirken, yine bir değişim başgöstermiş, uzun bir süre
tek başına sosyal refah gereksinimlerini karşılamaya çalışan devletlerin, yapısal ve
fonksiyonel olarak aşırı bürokratik, merkeziyetçi ve otoriter olma eğiliminde olması,
sosyal refah hizmetleri de dahil olmak üzere, her tür hizmetin gerçekleştirilmesi ve
sunulmasında başarısız görülmesinedeniyle, hizmetlerin sunulmasında yeni arayışlar
ortaya çıkmış, bütün bu hususlar “refah karması” olarak ifade edilen farklı yöntemlerin
öne çıkmasına yol açmıştır (Özdemir, 2007; 345).
1970’lerin önce ve sonrası olarak devletin sosyal politikalardaki yeri özetle şu şekilde
ifade edilebilir: Devlet (refah devleti), 20. yüzyıl boyunca, sosyal refah hizmetlerini en
etkin ve en rantabl şekilde sunmuştur. Ancak, uzun zaman boyunca tek başına sosyal
refah sağlayan devletin bu işlevi, küreselleşmenin gerçekleşmesi ve liberal felsefenin
önem kazanmasıyla birlikte zayıflama sürecine girmiş ve “refah karması” olarak
5. Sosyal Politikanın Tarafları
adlandırılan diğer bazı kurumlar (sivil sektör, gönüllü sektör, özel sektör ve dini
kurumlar) sosyal refah sağlamada devlete yardımcı olmaya başlamıştır.
Yeni ekonomik ve politik felsefe, sosyal alan dahil olmak üzere, devletin tüm alanlardan
elini çekmesini öngörmektedir. Bu bağlamda, son çeyrek yüzyılda devlet dışındaki
diğer sosyal refah kurumlarının teşvik edildiği, bunlardan yararlanılmak istendiği
görülmektedir. Aslında, bu dönemde de devlet, sosyal refah sağlamada temel aktör
olmayı sürdürmektedir. Ancak, devletin görevinin niteliği değişmiştir. Devlet, kendisi
hizmet üretmek yerine, bu hizmetlerin gerçekleştirilmesinde bu kesimlere finansal
destek sağlamayı ve hizmetlerin düzenlenmesinden sorumlu olmayı yöntem olarak
benimsemektedir (Özdemir, 2007; 345).
B. SOSYAL POLĠTĠKA VE “SENDĠKALAR”
Sosyal politikalar ve sendikalar arasındaki ilişkiyi anlamak için “Sanayi Devrimi”nin
yaşandığı yıllar ve “İşçi Sınıfı”nın doğuşuna kadar gitmek gerekmektedir. Sanayi
devriminin yaşandığı yıllarda geçerli klasik liberal ekonomi felsefesi ile hukuki eşitlik
ve sözleşme serbestisine dayalı hukuk sistemi önce çalışma, daha sonra da yaşam
koşullarının giderek ağırlaşmasına yol açmıştır. Yaşanan olumsuzluklar toplumların
başka kesimlerine de yansıyarak büyük çalkantıların oluşmasına sebep olmuştur.
Böylece sanayileşen ülkelerde, işçi kesiminin iş ilişkileri ve yaşamını korunması
amacıyla kararlar almaya ve bu kararları yürürlüğe konulan hukuk kuralları aracılığıyla
uygulamaya yönelmişlerdir. Bu yönde başlatılan uygulamalar sosyal politika olarak
adlandırılacak sosyal bir bilim dalının doğmasına yol açmıştır. Sosyal politikanın önceki
dönemlerde geçerli anlayışını yansıtan ve günümüzde dar olarak nitelenen tanımından
da bu durum anlaşılabilmektedir. Dar anlamda sosyal politika; devletin işçi statüsü
altında çalışanları, iş ilişkileri ve yaşamında kötü niyetli olabileceği varsayılan fabrika
sahipleri ile olumsuz çalışma koşullarına karşı koruyabilmek amacı doğrultusunda
benimsemiş olduğu ilkeler, bu çerçevede almış olduğu kararlar ve sürdürdüğü
uygulamalardır (Altan, 20; 2007). Buradan hareketle sosyal politikalar ile sendika
kavramları ve bu kavramların birbirleri ile olan ilişkileri incelenirken, sendika kavramı
işçi sendikaları ve işveren sendikalarını kapsamasına rağmen, özellikle işçi sendikaları
üzerinde durulacağı ve durulması gerektiği anlaşılmaktadır.
Bugünkü anlamını 1839 yılında kazanan sendika kavramı ilk defa İngiltere’de bir bölge
veya şehirde işçilerin genel çıkarlarını korumak amacıyla kalfalar arasında kurulup
6. 6
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
geliştirilen dostluk örgütlerinin ortak eylemlerini anlatmak için kullanılmıştır. Sidney ve
Beatrice Webb’ler “Sendikacılık Tarihi” adlı eserlerinde işçi sendikasını, istihdam
koşullarını korumak veya geliştirmek amacıyla işçilerin kurdukları sürekli bir birlik
olarak tanımlamıştır (Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011; 92-93).
Bununla birlikte, “sendika, toplu eylem aracılığıyla üyelerin çıkarlarını korumak ve
geliştirmek amacıyla işçiler tarafından oluşturulan bağımsız bir örgütlenmedir. Kapsam
bakımından sendika, sadece üyesi olan işçilere karşı sorumlu olup herhangi bir kurum
tarafından yönlendirilemez. Sendikanın amaçları, uygulamaları ve politikaları
demokratik bir örgütlenme aracılığıyla üyeleri tarafından belirlenir” (Benli, 1997, 8)
İşçi sendikalarının işlevlerini incelemek ve daha sonra sosyal politikaların amaçları ile
karşılaştırmak, sendikaların, ne şekilde sosyal politikaların taraflarından ve devamın da
kaynaklarından birisi haline geldiğini anlamak açısından önemlidir. ĠĢçi sendikalarının
iĢlevlerini şu şekilde sıralamak mümkündür;
Güç: işçi sendikaları işçiler açısından gücün en önemli aracıdır. Çünkü kendilerini
tensil eden bir örgüt olmadan işçilerin bireysel olarak gücü, işverenler karşısında
oldukça zayıftır.
Ekonomik Düzenleme: Sendikaların benimsedikleri ideolojiler ne olursa olsun,
amaçlarının başında üyelerinin ekonomik çıkarlarını korumak gelmektedir. Bu
amaçlarını ise özellikle toplu pazarlık ve siyasi lobi faaliyetleri ile gerçekleştirmeye
çalışırlar (Koray, 2000; 74).
ĠĢ Düzenlemesi: Sendikalar temsilcisi oldukları işçilerin çalışma koşullarının
belirlenmesinde işverenin tek taraflı düzenleme yetkisini kendileri ile paylaşılmasını
istemektedirler (Koray, 2000; 73).
Sosyal DeğiĢim: sendikalar, üyelerinin taleplerinin ve siyasi ideolojilerinin bir
temsilcisi olarak toplumu, üyelerinin beklentileri ve görüşleri doğrultusunda
değiştirmeye çalışırlar (Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011; 98).
Üyelik Hizmetleri: sosyal refah devleti kavramı gelişmeden önce sendikaların,
üyelerine karşılıklılık esasına dayanan çeşitli yardımlarda bulunmaları, en önemli
işlevlerinden birini oluşturmaktadır. Bu yardımlar sadece greve katılan üyelerinin ücret
kayıplarını karşılamak değil, aynı zamanda üyelerine işsizlik, hastalık, sakatlık ve ölüm
halinde de yardım sağlamaktadır.
7. Sosyal Politikanın Tarafları
1950’li ve 1960’lı yıllarda sosyal refah devleti anlayışının gelişmesiyle birlikte
sendikaların bu geleneksel işlevi önemini kaybetmeye başlamıştır (Uçkan ve
Kağnıcıoğlu, 2011; 99). Bunun sebebi olarak refah devletlerinin yükselişi ve devletlerin
“jandarma devlet” statüsünün değişerek “baba devlet” statüsüne doğru değişmeleri,
sosyal politikaların uygulanması ve finansmanını büyük ölçüde üstlenmeleri
gösterilebilir.
Fakat özellikle 1970’li yıllardan sonra iş piyasasında yaşanan hızlı değişime paralel
olarak sendikalar üye hizmetlerinde de değişime yönelmeye başlamışlardır. Günümüzde
sendikalar mevut üyelerini koruyabilmek ve yeni üyeler kazanabilmek amacıyla
geleneksel işlevlerinin yanı sıra modern ve işçilerin bireysel bir takım beklentilerine
yönelik de yeni hizmetlerde sunmaya başlamışlardır. Bu hizmetler arasında düşük faizli
banka kredileri, ucuz sigorta hizmetleri, seyahat indirimleri vb. sayılabilir (Uçkan ve
Kağnıcıoğlu, 2011; 99).
KiĢisel Tatmin: Üyeler, sendika yönetiminde veya toplu pazarlık sürecinde yer alarak,
karar alma süreçlerinde söz sahibi olmakta ve böylece kişisel tatmin düzeylerini
arttırabilmektedirler (Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011; 99).
Sendikaların işlevleri ile sosyal politikaların ilgi alanları karşılaştırıldığı zaman,
sendikaların sosyal politikanın bir aktörü olarak önemi ortaya çıkmaktadır. Altan (2007)
sosyal politika isimli kitabında sosyal politika bilimi ile ilgili konu başlıklarını
sıralarken şunlara yer vermiştir; “İstihdam Politikaları”, İş ve Dinlenme Süreleri”, Ücret
Politikalarının Dayanakları ve Çerçevesi”, Ücret Politikaları”, “Sakatların ve eski
Hükümlülerin Çalışma Yaşamın Korunması”, “Kadınların, Çocukların ve Gençlerin
Çalışma Yaşamında Korunması” (Altan, 2007; 4-5). Konu başlıkları incelendiğinde
sosyal politikaların çok önemli bir kısmının iş yaşamı ve iş yaşamı içinde yer alan
bireylerle ilgili olduğu görülmektedir. İş yaşamı ile bu kadar içli dışlı olan bir bilim
dalının aktörlerinden bir tanesinin de “Sendikalar” olması kaçınılmaz bir sonuçtur.
C. SOSYAL POLĠTĠKA VE “SĠVĠL TOPLUM KURULUġLARI (STK)”
18. yüzyılın mülk devletinden 20. Yüzyılın refah devletine dönüşümün sonucunda sivil
özgürlüklerin (genel oy hakkı gibi) toplumun tüm üyelerine yaygınlaştırılması ve ulusdevlet sürecinin bir sonucu olarak yurttaşlık düşüncesinin gelişimi, modern sivil
toplumun olmazsa olmaz koşulu sayılmaktadır (Tosun, 2001; 50). Bu açıklamadan yola
çıkarak sosyal politika ile STK arasındaki ilişkiyi incelemeden önce STK ve sivil
8. 8
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
toplum kavramlarının açıklamasını yapmak doğru olacaktır. Sivil Toplum kavramı,
devletin ve devlet otoritesinin dışındaki ekonomik ve toplumsal alanı nitelemek için
kullanılan, kendi ilke ve kurallarına göre işleyen, otorite alanı dışında, kendi kendini
düzenleyen, özerk alanları ifade etmek için de kullanılmaktadır. Diğer bir deyişle,
devletin müdahalesi dışında birey ve grupların, kendi alanlarını düzenlemelerini ihtiva
etmektedir. Diğer bir açıdan sivil toplum, birey ile devlet, toplum ile devlet arasındaki
ilişkide, bireyin mi, yoksa devletin mi önde olduğu sorunu ile ilgilenmektedir (Kaya,
2001; 21). Daha yalın ve sade bir yaklaşımla sivil toplum, bireylerin kendi arzularıyla
oluşturdukları ortak yaşam alanını ifade etmektedir (Çaha, 2012; 23). Çaha’nın da
(2012; 23) belirttiği gibi kavramın modern dünyada kazandığı anlam itibariyle
kullanımı sanayi toplumuna denk gelmektedir.
Sivil Toplum Kuruluşu kavramı ise; sivil yönetimi icra eden kurum ya da örgütlere sivil
toplum kuruluşları, kısa ve moda söylenişi ile “STK” adı verilmektedir (Talas, 2011;
391). Uğur (2011; 15) ve Keyman (2006; 21) eserlerinde ayrı ayrı belirttiği daha
kapsamlı bir tanıma göre ise; Sivil toplum kuruluşu (STK), gönüllü üyeliğe dayalı ve
topluma hizmete ve siyaseti etkilemeye yönelik resmi olmayan örgütlenmeler olarak
sadeleştirilebilir. Tanımdan da anlaşılabileceği gibi sivil toplum kuruluşları ile sosyal
politikaların yakından ilgili olması ve sivil toplum kuruluşlarının Uğur’un (2011; 15) ve
Keyman’ın (2006; 21) tanımlarında görülen “topluma hizmet” olgusu çerçevesinde
sosyal politikanın taraflarından birisi olması normal karşılanmalıdır. Sivil toplum
kuruluşlarının sosyal politikalardaki yerini incelemek gerekirse bunu sanayi devrimi ile
birlikte ele almak gerekir. Sivil toplum hem geçmişte hem de günümüzde önemli
fonksiyonu olan sosyal refah kurumlarındandır.Sanayi Devrimi’ne kadar olan çok uzun
zaman boyunca, gelişmiş ülkelerde ve diğer ülkelerde sosyal politika uygulamalarının
gönüllülük ve karşılıklı yardım esasına dayalı olan hayırsever organizasyonlar
tarafından sağlandığı görülmektedir (Özdemir, 2007; 356).
Bu durum çok uzun bir süre devam etmiştir. Ancak, Sanayi Devrimi ortaya çıkıp da
sosyo–ekonomik yapı büyük oranda değişmeye başlayınca, sosyal politika sağlayan
kurumların
da
değiştiği,
sanayileşmeyle
birlikte,
sosyal
refah
hizmetlerinin
sağlanmasında devletin ön plana geçtiği, uzunca bir süre, devletin sosyal refah sağlama
işlevini tek başına üstlendiği gözlenmektedir. Çünkü bu dönemde sosyal yardıma
gereksinim duyan toplum kesimleri genişledikçe, gönüllü sektör kendi kaynaklarıyla tek
9. Sosyal Politikanın Tarafları
başına bu sorunun üstesinden gelemez olmuş, devletin sosyal yaşama müdahalesi
zorunlu hale gelmiştir (Özdemir, 2007; 357).
Ancak, 1970’li yıllardan itibaren ortaya çıkan neo–liberal akımın, devleti verimsiz ve
etkinsizlikle suçlayarak, diğer birçok alanla birlikte sosyal politikadan da çekilmeye
zorlaması sonucunda, sivil toplum kuruluşlarının nitelik ve nicelik olarak yeniden
gelişmeye başladığı görülmüştür (Özdemir, 2007; 357).
Sivil toplum kuruluşlarının önem kazanmasında, her şeyi değiştiren ve dönüştüren
küreselleşmenin, refah devletlerinin küçültülmesi yönündeki baskıları önemlidir. Bu
baskılar sonucu, piyasalar ve gönüllü kuruluşlar sosyal refah hizmetlerinin sunumunda
önem kazanmaya başlamıştır (Özdemir, 2007; 357).
Sivil toplum kuruluşları, 1980’lerden itibaren özellikle gelişmiş Batı ülkelerinde sosyal
politikanın sağlanmasında yeni bir yöntem olarak tekrar ilgi görmeyebaşlamıştır.
Merkezi yönetim, yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşları arasındahizmet paylaşımı
ortaya çıkmış, devletin, gönüllü kuruluşlarla ileri düzeyde işbirliği yaptığı gözlenmiştir.
Devlet, bazı hizmetleri üretmek yerine bu kurumlardan almayı tercih etmiştir. Özellikle
1970’lerden sonra canlanmayabaşlayan bu süreç, çoğu ülkede karma refah hizmetlerinin
önemli bir kısmını oluşturmaktadır(Özdemir, 2007; 357-358).
II. SOSYAL POLİTİKANIN ULUSLARARASI TARAFLARI VE
KAYNAKLARI
Sosyal politikanın uluslararası kaynaklarına bakıldığı zaman ön plana çıkan bazı
kurumlar “International Labor Organization/Office (ILO) – Uluslararası Çalışma Örgütü
(UÇÖ)”, “United Nations (UN) – Birleşmiş Milletler (BM)” ve uluslararası bazı işçi ve
işveren sendikalarıdır. Bunların dışında bir çok kurum ve kuruluş sosyal politikalara
taraf olmakla birlikte öncelikle ön plana çıkan kurumlar olarak bunlar gösterilebilir.
A.
SOSYAL POLĠTĠKA VE ULUSLARARASI ÇALIġMA ÖRGÜTÜ (UÇÖ)
Uluslararası Çalışma Örgütü, 1919’da imzalanan Versay Anlaşmasında öngörülen
Milletler Cemiyeti ile ortaya çıkmıştır. Amaç, Birinci Dünya Savaşından sonra giderek
büyüyen sorunlara yönelik sosyal reform niteliğinde çözümler bulmak ve reformların
uluslararası düzeyde uygulanmasını sağlamaktı.
İkinci Dünya Savaşından sonra, Philadelphia Bildirgesi ile birlikte, ILO'nun temel amaç
ve ilkeleri dinamik bir yeniden oluşum ve genişleme sürecine girmiştir. Bildirge, savaş
sonrası ulusal bağımsızlıkla birlikte büyümeyi öngörmüş, gelişmiş dünya ile büyük
ölçekte teknik işbirliğinin başlangıcının müjdecisi olmuştur.
ILO 1946’da, henüz yeni oluşturulan Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın ilk uzmanlık
kuruluşu olmuştur. ILO 1969’daki 50. kuruluş yıldönümünde Nobel Barış Ödülü’nü
10. 10
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
kazanmıştır. ILO, Yönetim Kurulu tarafından atanan bir Genel Direktör tarafından
yönetilmektedir (http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_tarih.htm).
Gülmez ’in de (2011; 77) belirttiği üzere ILO’nun yapısının temel özelliği ve kendisini
öteki uluslararası ve bölgesel kuruluşlardan ayıran yanı, üçlü yapı ya da üçlülük
ilkesidir. Örgütün omurgası olan üçlülük, yalnızca anayasal organlarda değil, öteki
organların oluşumunda da uygulanır. Üçlülük ilkesi; resmi ve sosyal tarafların
temsilcilerinin kural üretme ve kuralların uygulanmasını denetleme süreçlerinde bir
araya getiren ilkedir. Devlet, işçi ve işverenlerin (örgütlerinin) örgütün kural üretme
etkinliğinin tüm aşamalarına katılımı, konferans gündeminin belirlenmesinden
kuralların uygulanmasının denetimine değin sağlanmıştır. Her ülke konferansta 2
devleti 1 işçi ve 1 işveren temsilcileri ile temsil edilmektedir2. (Gülmez, 2011; 7880).İşçi ve işverenleri temsil eden delegeler; ülke genelinde en çok üyeye sahip bulunan
en üst mesleki örgütlerle (sendikalarla) anlaşılarak hükümetler tarafından belirlenir
(Altan, 2007; 92).
Örgütün Anayasal3 organları “Uluslararası Çalışma konferansı”, “Yönetim Konseyi” ve
“Uluslararası Çalışma Bürosu” olmak üzere üç tane ana organı vardır (Gülmez, 2011;
90).
Altan (2007) dar anlamda sosyal politikanın tanımını “devletin işçi statüsü altında
çalışanları, iş ilişkileri ve yaşamında kötü niyetli olabileceği varsayılan fabrika sahipleri
ile olumsuz çalışma koşullarına karşı koruyabilmek amacı doğrultusunda benimsemiş
olduğu ilkeler, bu çerçevede almış olduğu kararlar ve sürdürdüğü uygulamalardır.”
şeklinde yapmıştı. Bu tanımdan hareketle amaç olarak kendisine 1919 yılında
kurulduğundan beri sosyal adaletin ve uluslararası insan ve çalışma haklarının
iyileştirilmesini (http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_amac.htm)
benimsemiş bir kuruluşun sosyal politikanın taraflarından birisi olması gayet doğaldır.
B.
SOSYAL POLĠTĠKA VE BĠRLEġMĠġ MĠLLETLER (BM)
Birleşmiş Milletler (BM), büyük bir tahribat yaratmış korkunç bir savaş sonrasında,
uluslararası ilişkileri istikrara kavuşturmak ve barışı daha sağlam temeller üzerine
oturtmak için 1945 yılında kuruldu.
Günümüzde, söz konusu faaliyetlerine ilave olarak çocuk gelişimi ve sağlığı, çevre
koruma, insan hakları, yoksullukla mücadele ve ekonomik kalkınma, tarımsal kalkınma,
eğitim, kadın hakları, doğal afet yardımı, atom enerjisinin barışçıl amaçlar için
kullanılması ve iş ve işçi hakları gibi pek çok alanda çalışmalarını sürdürmektedir
(http://www.un.org.tr/).
2
ILO’da Türkiye adına temsil edilen İşçi konfederasyonu Türk-ĠĢ ve İşveren Konfederasyonu TĠSK’tir.
ILO Anayasası,Kabul Tarihi: 1919, Türkiye’nin Üyelik Tarihi: 1932’dir. Anayasanın 1919 yılında kabul
edilen orijinal metni ise;
4 Haziran 1934 tarihinde yürürlüğe giren 1922 tarihli Değişiklik Belgesi;
26 Eylül 1946 tarihinde yürürlüğe giren 1945 tarihli Değişiklik Belgesi;
20 Nisan 1948 tarihinde yürürlüğe giren 1946 tarihli Değişiklik Belgesi;
20 Mayıs 1954 tarihinde yürürlüğe giren 1953 tarihli Değişiklik Belgesi;
22 Mayıs 1963 tarihinde yürürlüğe giren 1962 tarihli Değişiklik Belgesi ve
1 Kasım 1974 tarihinde yürürlüğe giren 1972 tarihli Değişiklik Belgesi ile tadil edilmiştir. Anayasa 40
maddeden oluşmaktadır.
3
11. Sosyal Politikanın Tarafları
Birleşmiş milletlerin amaçlarına bakıldığı zaman sosyal politikaların amaçlarından çok
da farklı olmadığını görmekteyiz. Sosyal politikaların amaçlarını Birleşmiş Milletlerin
amaçlarıyla karşılaştırabilmemiz için sıralamamız gerekirse (Altan, 2007; 7);
Karşılaşılabilecek ekonomik, mesleki, sosyal nitelikteki her türlü riske karşı güvenceler
veren sistemlerin yaratılıp, işletilmesi,
Gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderilmesi,
Yoksulluk ile olumsuz çevre ve barınma koşulları ile savaşılması,
Çocukların ve yaşlıların bakımı, gözetimi,
Tüketici olarak aldatılmanın ya da yanıltılmanın engellenmesi,
Ayrımcılığın önlenmesi vb.
Birleşmiş milletlerin dört ana amacına bakılacak olursa (Birleşmiş milletler Hakkında
Her Şey, 2008; 1);
Uluslararası barışve güvenliği korumak,
Milletlerarasında dostça ilişkiler geliştirmek,
Uluslararası ekonomik, sosyal, kültürel, insani sorunların çözümündeişbirliği yapmak,
Temel insan hak ve özgürlüklerine gerekli saygınıngösterilmesini teşvik etmektir.
C. SOSYAL POLĠTĠKA VE ULUSLARARASI ĠġÇĠ VE ĠġVEREN SENDĠKALARI
Dünya çapında faaliyet gösteren ve sosyal politikanın taraflarından olan, ulusal üst
sendikal örgütleri üye olarak kabul eden uluslararası sendikal örgütler “Uluslararası
Sendikalar Konfederasyonu” ve “Dünya Sendikalar konfederasyonu” dur (Uçkan ve
Kağnıcıoğlu, 2011; 123).
Dünya çapında faaliyet gösteren uluslararası sendikal örgütlerin bir kısmı ise, iş kolu
düzeyinde kurulan sendikaları bünyesine almaktadır. İş kolu sendikalarını kapsayan
uluslararası sendikal örgütler ise, “Global Sendika Federasyonları (GUF)” ve “Sendika
Enternasyonalleri (TUI)” dir (Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011; 123). Bu örgütlerin amacı,
aynı iş kolunda faaliyet gösteren sendikaların ortak çıkarlarını, özellikle ekonomik
çıkarlarını dünya çapında korumaktır.
1.
Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu (ITUC)
Genel merkezi Bürüksel de olan uluslararası Sendika Konfederasyonu (ITUC), 2010 yılı
itibariyle 155 ülkeden 175 milyon üyeye sahip, 311 ulusal üst sendikal örgütü
bünyesinde toplayan bir uluslararası sendikal örgüttür4(Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011;
123).
ITUC’un Bazı öncelikleri Ģunlardır.
* Çalışanların ve yoksulların hak ve çıkarlarına karşı hareket ettiklerinde uluslararası
kuruluşlara karşı mücadele etmek.
* Sendikal hak ihlalinin olduğu her durumu ortadan kaldırmak için çaba göstermek.
* Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) belirlediği sendikal hakları savunan
uluslararası standartları desteklemek.
* İşyerlerindeki her çeşit ayrımcılığın sona erdirilmesi için kampanyalar yürütmek.
4
Türkiye’den ITUC üyesi sendikal örgütler; Türk-İş, DİSK, Hak-İş (İşçi Sendikaları Konfederasyonları)
– KESK (Memur Sendikaları Konfederasyonu).
12. 12
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
* Eşit işe eşit ücret ilkesinin etkili ve tam olarak uygulanması için çaba harcamak.
* Cinsiyet eşitliğini destekleyen programları hayata geçirmek.
2. Dünya Sendikalar Federasyonu (WFTU)
3 Ekim 1945’de Paris’te kurulmuştur. WFTU’ya 20 uluslar arası örgüt ve 55 ülkeden 56
ulusal örgütten 67 milyon işçi temsilcilerinin delegeleri tarafından kurulmuş ve il
kongresini gerçekleştirmiştir. Genel merkezi Prag da olan Dünya Sendikalar
Federasyonu’nun (WFTU) günümüzdeki üye sayısı tam olarak bilinmemekle birlikte,
1986 yılında ki üye sayısının 200-250 milyon civarında işçiyi örgütleyen 90 üyeye sahip
olduğu belirtilen örgütün üye sayısının çok sınırlı sayıda olduğu tahmin edilmektedir.
1949 yılından Sovyet Bloğunun yıkılışına kadar WFTU üyelerinin büyük bir kısmı
komünist parti yönetimindeki ülkelerin ulusal üst sendikal örgütlerinden oluşmaktaydı
(Tokol, 1995; 147).
Bunların dışında bölgesel düzeyde faaliyet gösteren en önemli uluslararası üst sendikal
örgüt, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu’dur (ETUC)5(Uçkan ve Kağnıcıoğlu, 2011;
137).
5
Türkiye’den ETUC üyesi sendikal örgütler; Türk-İş, DİSK, Hak-İş (İşçi Sendikaları Konfederasyonları)
– KESK (Memur Sendikaları Konfederasyonu).
Öte yandan, sendikal üst örgütleri (Türk-İş, Hak-İş, DİSK, Memur-Sen, Türkiye Kamu-Sen, KESK,
Birleşik Kamu-İş) dünya ölçeğinde biraraya getirenler: ITUC (Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu),
WFTU (Dünya Sendikalar Federasyonu). Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu, 1920 yılında kurulan
Dünya Emek Konfederasyonu (WCL) ile 1949 yılında kurulan Uluslararası Hür İşçi Sendikaları
Konfederasyonu’nun (ICFTU) 2006 yılında birleşmesiyle oluştu. Türkiye’den Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve
KESK bu örgüte üyedir.Ülkelerdeki sendikal üst örgütleri bölgesel düzeyde biraraya getirenler: ETUC
(Avrupa Sendikalar Konfederasyonu). Türkiye’den Türk-İş, DİSK, Hak-İş ve KESK bu örgüte
üyedir.Ülkelerdeki sendikaları dünya ölçeğinde biraraya getirenler: GUF (Küresel Sendika
Federasyonları).Ülkelerdeki sendikaları bölgesel düzeyde biraraya getirenler: ETUC üyesi Avrupa işkolu
federasyonları.Küresel Sendika Federasyonlarına Türkiye’den çok sayıda sendika üyedir. Örneğin, Kamu
Görevlileri Sendikaları Federasyonu (PSI) üyesi sendikalar şunlardır: Yol-İş, Harb-İş, Belediye-İş,
Sağlık-İş, Genel-İş, Büro Emekçileri Sendikası (BES), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası
(SES), Tüm Bel-Sen, Hizmet-İş.Bazı sendikalar birden fazla Küresel Sendika Federasyonu’na üyedir.
Örneğin, Belediye-İş’in üyelikleri Uluslararası Kamu Görevlileri Federasyonu (PSI) ile Uluslararası
Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçiler Sendikaları Federasyonu’nadır (ICEM). Yol-İş ise PSI ve İnşaat
ve Ağaç Enternasyonali’ne (BWI) üyedir.
Bunlar, Türkiye’deki sendikal örgütleri doğrudan ilgilendirenler. Başka bölgelerde çok çeşitli uluslararası
sendikal yapılanmalar da var.Küresel Sendika Federasyonları’na (GUF) eskiden Uluslararası Meslek
Sekreterlikleri (ITS) denirdi. Bunlar kurulduklarında genellikle meslek sendikalarının uluslararası
düzeyde haberleşmesini, yardımlaşmasını, birbirine bilgi aktarmasını sağlayan sekreterliklerdi. Yaklaşık
on yıl önce bu örgütlerin adı Küresel Sendika Federasyonları olarak değiştirildi.
Uluslararası Meslek Sekreterlikleri 1889 yılından itibaren kuruldu. Daha önce bu tür girişimler var; ancak
etkili veya kalıcı örgütlenmeler 1889 yılında başladı. İlk başlarda bu örgütlerin sayısı fazlaydı. Zaman
içinde meydana gelen birleşmelerle sayıları iyice azaldı. Son olarak da geçtiğimiz günlerde üç önemli
Küresel Sendika Federasyonu birleşerek IndustriALL örgütünü kurdu.18-20 Haziran 2012 günleri yapılan
ve yaklaşık 1000 kişinin katıldığı toplantıda, Uluslararası Metal İşçileri Federasyonu (IMF) ile
Uluslararası Kimya, Enerji, Maden ve Genel İşçiler Sendikaları Federasyonu (ICEM) ve Uluslararası
Tekstil, Giyim ve Deri İşçileri Federasyonu (ITGLWF) birleşti. Oluşan yeni örgüte (IndustriALL) bağlı
sendikalar 50 milyon dolayında işçiyi ve memuru temsil ediyor. (Koç, “Uluslararası Sendikal Örgütler
Birleşiyor”)
13. Sosyal Politikanın Tarafları
Uluslararası statüdeki bu üst sendikal örgütlerin temel amacının “insan onuruna yakışır
iş ve yaşam” olduğu düşünülürse, sosyal politikanın doğal taraflarından ve
kaynaklarından oldukları anlaşılır.
3. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC)
Avrupa Sendikalar Konfederasyonu (ETUC), Avrupa Birliği ile yakından bağlantılı bir
örgütlenmedir. ETUC’un kuruluşunun kökleri, 1950’li yılların başlarında Avrupa
Birliği doğrultusundaki ilk adım olan Avrupa Kömür ve Çelik Birliği’nin kurulmasına
kadar uzanmaktadır. Avrupa birliği süreci başlayınca, Uluslararası Hür İşçi
Sendikaları Konfederasyonu’nun (ICFTU) Belçika, Fransa, Almanya, İtalya,
Lüksemburg ve Hollanda’daki 21 üyesi “21’ler Komitesi” adını alan bir yapılanmaya
gittiler.
1957 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu’nu oluşturan Roma Antlaşmasının
imzalanması sonrasında, ICFTU’nun Avrupa’daki üyeleri 1958 yılında Düsseldorf’ta
toplandılar ve Avrupa Sendikalar Sekreterliğini oluşturdular. “21’ler Komitesi” de bu
yeni yapılanmaya katıldı. 1969 yılında, Avrupa Sendikalar Sekreterliği, adını Avrupa
Hür Sendikalar Konfederasyonu (ECFTU) olarak değiştirdi ve çalışmalarını daha
kurumsallaştırdı.
Avrupa Birliği sürecinde adımlar atıldıkça, Avrupa Sendikalar Konfederasyonu
düşüncesi de güçlendi. 1972 yılında yapılan görüşmeler ve varılan anlaşmalar
sonucunda, 1973 yılı Şubat ayında Avrupa Ekonomik Topluluğu ve Avrupa Serbest
Ticaret Bölgesi ülkeleri ile bazı diğer Avrupa ülkelerindeki sendikalar, Avrupa
Sendikalar Konfederasyonu’nu kurdu. Avrupa Sendikalar Konfederasyonu
günümüzde 33 ülkeden 74 sendikal merkezde ve 15 Avrupa işkolu federasyonunda
örgütlü yaklaşık 60 milyon işçiyi temsil etmektedir.
4. Bussiness Europe (Avrupa Sanayi ve ĠĢveren Konfederasyonları Birliği)
Eski adı UNICE’dir. AB içinde iş dünyasını temsil eden güçlü bir baskı grubudur.1958
yılında kurulmuştur.
5. CEEP ( Avrupa Kamu ĠĢletmeleri Merkezi)
CEEP 1961 yılında kurulmuş veAvrupa Komisyonu tarafından oluşturulmuştur. Bu
nedenle
CEEP
kamu
ekonomisi
ile
ilgilenmekamacıyla
Brüksel'dekurulmuştur. CEEP’in amaçları aralarındaki dayanışmayı teşvik etmek,ulusal
kamu işletmelerinin birleştirici kurum ve danışma organları ile düzenli istişare yapmak,
güncel sorunları analiz, Avrupa taslak, yönetmelik, yönerge ve üyelerinin ilgili
mevzuatı hakkında Kamu sektöründe en yüksek düzeyde temsil edilmektir.
ÖZET
Sosyal politikanın ulusal tarafları ve kaynakları incelendiği zaman karşımıza çıkan
genel kavramlar “devlet”, “Sivil toplum Kuruluşları (STK)” ve “İşçi-İşveren Örgütleri
(Sendikalar)”dır. Bu kavramları ve sosyal politikalarla olan ilişkilerini ayrı başlıklar
altında incelemek gerekmektedir. Geçmişten günümüze sosyal politikalar konusunda
devlet-STK-Sendikalar hep iç içe olmuşlardır. Günün şartlarına göre üstlendikleri
rollerin ağırlığının azalıp artmasına rağmen asla sahneden çekilmediklerini ve
varlıklarını hissettirdiklerini görebiliyoruz. Özellikle 1970’li yıllarda yaşanan post-
14. 14
Sakarya Üniversitesi
Sosyal Politikanın Tarafları
endüstriyel devrim ve devamın da refah devletlerinin altın çağının sona ermesiyle
birlikte yeni roller biçilen bu kurumlar “refah karması” adı altında sosyal politikaya dair
rollerini günümüzde de oynamaya devam etmektedirler.
Yine aynı şekilde, sosyal politikanın uluslararası kaynaklarına bakıldığı zaman ön plana
çıkan bazı kurumlar “International Labor Organization/Office (ILO) – Uluslararası
Çalışma Örgütü (UÇÖ)”, “United Nations (UN) – Birleşmiş Milletler (BM)” ve
uluslararası bazı işçi ve işveren sendikalarıdır. Bunların dışında birçok kurum ve
kuruluş sosyal politikalara taraf olmakla birlikte öncelikle ön plana çıkan kurumlar
olarak bunlar gösterilebilir. Bunların belki de en önemlisi olan uluslararası Çalışma
Örgütü, kurulduğu günden bu yana “insan onuruna yaraşır bir iş ve yaşam” felsefesiyle
üye devletlere sözleşme ve tavsiye kararları ile yol göstermeye devam etmektedir.
DEĞERLENDĠRME SORULARI
1.
“ILO” Avrupa bölgesinde faaliyet gösteren bölgesel bir üst sendikal
örgüttür.
A)
Doğru
B)
Yanlış
2.
1970’li yıllardan sonra ortaya çıkan ve sosyal politikaların uygulanmasında
STK, devlet ve özel sektörden oluĢan oluĢuma ne ad verilir?
A)
Sosyal Güç
B)
Refah Birleşmesi
C)
Sosyal Anlaşma
D)
Toplumsal Anlaşma
E)
Refah Karması
3.
“Takip edeceği vergi ve ücret politikaları ile adil bir gelir dağılımının
gerçekleĢmesi görevini üstlenen, korunmaya muhtaç grup ve sınıfları gözeten,
sosyal güvenlik uygulamaları ve istihdam politikalarına yön veren, eğitim, sağlık,
konut gibi toplumun temel gereksinimlerini karĢılamaya yönelik politikaları
uygulayan ve çalıĢma yaĢamını düzenleyici önlemler alan çağdaĢ bir devlet
anlayıĢıdır.” AĢağıdakilerden hangisinin tanımıdır?
A)
Ulus Devlet
B)
Modern Devlet
C)
Refah Devleti
D)
İşçi Devleti
E)
Totaliter Devlet
4.
Sosyal politikaların amaçlarından bir tanesi de, “Tüketici olarak
aldatılmanın ya da yanıltılmanın engellenmesi” dir.
A)
Doğru
B)
Yanlış
5.
Sosyal politikaların amaçlarından bir tanesi de, “18 yaĢ üstü her çocuğa
adil eğitimin sağlanmasıdır.”
A)
Doğru
B)
Yanlış
15. Sosyal Politikanın Tarafları
1. “B” Cevabınız yanlış ise ilgili konuyu tekrar çalışınız.
2. “E” Cevabınız yanlış ise ilgili konuyu tekrar çalışınız.
3. “C” Cevabınız yanlış ise ilgili konuyu tekrar çalışınız.
4. “A” Cevabınız yanlış ise ilgili konuyu tekrar çalışınız.
5. “B” Cevabınız yanlış ise ilgili konuyu tekrar çalışınız.
KAYNAKLAR
Altan, Ömer Zühtü, (2007) Sosyal Politika, Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir.
Benli, Abdurrahman. (1997). 1980 Sonrası Türk sendikacılığı DeğiĢim ve Yeni
arayıĢlar, (Yayımlanmamış Doktora Tezi), İstanbul Üniversitesi SBE, İstanbul.
Birleşmiş Milletler Yayını, (2008) “Birleşmiş Milletler Hakkında Her Şey”, Birleşmiş
milletler Kamusal İletişim Dairesi, New York, (Çeviri: Birleşmiş Milletler Türkiye
Temsilciliği Enformasyon Merkezi).
Çaha, Ömer, (2012) AĢkın Devletten Sivil Topluma, Orion Kitabevi, İstanbul.
Çalışkan, Abdülkerim.(2001) Sosyal Refahın Sağlanmasında Devletin Etkinliği ve
Türkiye Örneği, (Yayınlanmamış Doktora Tezi), Dokuz Eylül Üniversitesi SBEİzmir.
Erdoğan Tosun, Gülgün, (2001) DemokratikleĢme Perspektifinden Devlet-sivil
Toplum ĠliĢkisi, Alfa akademi Yayınları, İzmir.
Gülmez, Mesut, (2011) Uluslararası Sosyal Politika, Alp Ofset, Ankara.
http://www.un.org.tr/
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_amac.htm
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_tarih.htm
Kaya, Kamil, (2001) Sosyal BütünleĢme Açısından Sivil Toplum Örgütleri,
Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Sosyal bilimler
enstitüsü, sosyoloji ana bilim Dalı, Isparta.
Keyman, Fuat, (2006) “Türkiye’de ve Avrupa’da Sivil Toplum”, Sivil Toplum ve
Demokrasi
Konferans
Yazıları
No:3,
İstanbul
Bilgi
Üniversitesi,
http://stk.bilgi.edu.tr/docs/keyman_std_3.pdf (Son erişim 11.02.2013)
Koç, Yıldırım, “Uluslararası Sendikal Örgütler Birleşiyor”
Koray, Meryem, (2000) Sosyal Politika, Ezgi Kitabevi, Bursa.
Özdemir, Süleyman, (2007) KüreselleĢme sürecinde Refah Devleti, İstanbul Ticaret
Odası Yayınları, Yayın No: 2007-57, İstanbul.
Serter, Nur.(1994) Türkiye’nin Sosyal Yapısı, Filiz Kitabevi, İstanbul.
Talas, Mustafa, (2011). “Sivil Toplum Kuruluşları ve Türkiye Perspektifi”, TÜBARXXIX, Bahar.
Tokol, Aysen, (1995). Uluslararası Sosyal Politika, Ezgi Kitapevi, Bursa.
Uçkan, Banu, Kağnıcıoğlu, Deniz, (2011) Endüstri ĠliĢkileri, Anadolu Üniversitesi
Yayınları, Eskişehir.
Uğur, Suat, (2011) Sivil toplum KuruluĢlarının Sosyal Yardım ve Sosyal hizmet
Faaliyetleri, Ekin Basım Yayın, Bursa.
http://www.ilo.org/public/turkish/region/eurpro/ankara/about/ilo_amac.htm