6. TAKDIM
Imam Gazali yalnız Doğunun değil Batı dünyasının da faydalandığı d3.hi
birİslam lilimidir. Onun tenkirli d�Unceleri ve Yunan felsefesine karşı itirazla
n orta çağ Avrupası'nda rağbet görm� ve Aristo muhalifierinin elinde birer si
lah olmuştur.
Gazali'yi daha açık bir şekilde tanıyabilmemiz için onun yaşadığı devrin
(450 H/1058 M - 505 H 1 1ll 1 M) durumuna bir göz atmarruz faydalı olacaktır.
O devirde fikri ve siyasi büyük kargaşalar hüküm sOrUyordu. Bağdad'daki
Abbasi halifesinin nüfuzu zayıflamış, Büyük Selçuklu Devleti kuvvctlenmişti.
Bu arada Hasan Sabbah ve taraftariari sapık Batıniyye mezhebinin fikirlerini
yaymaya çal�ıyorlardı. Mısı:'daki Ismiiili ve Şii kaynaklı Fatımi hanedanı
çökmeye yüz tutmuş ve EndUIUs Emevi Devleti zayıOaıruşu. HristiyandOnyası
ise mukaddes topraklan müslümaniann elinden almak için haçlı seferleri ter
tipliyordu. Öte yandan Eski Yunan Felsefesine ait eserler Arapçaya çevrilmiş
bulunrr. kta ve dolayısıyla Yunan felsefesine ait fıkirler müslümanların kafala
oru kurcalıyordu. Mutezile mezhebi gibi itikadi ve fikri eeceyanlarda sünnet
yoluna bağlı büyük müslüman çoğunluğunu rencide ediyordu. Işte Gazali,
fıkri, felsefi ve l'tikadi meselelerin engin bir hürriyet havası içinde enine-boyu
na tartışıldığı bir atmosfer içinde bulunuyordu. Bu durumd;ııi etkilenmemek
Gaziili gibi bir kimse için milmkiln değildi; ya mevcut mezheplerden birini be
nimseyecek, ya hepsini reddedecek, ya da bunlannhepsini bir bir süzgeçten ge
çirerek hakkı batıldan ayıklayacak, bu hercUmerce dur diyecek ve insanlara
sahih ilikadın ve vahyin ışığında mantıklı düşünmenin yolunu gösterecekti.
Gaziili bu sonuncuyu tercih etti. Insanlık da ondan bunu beklerdi. Ç!lnk!l o, Al
lah'ın insanlığa bir Iutfu idi.
7. Gerçekten de Gazili çapında bir zekaya insanlar arasmda pek az rastlanır.
İnsanlar böyle üstün yaratılışlı bir kabiliyel sahibini kimbilir kaç asırda bir gö
rebilir...
Gazali nasıl nıtarlı olmuştur?
Kanaatirnizce o, akıl ve nakilden birini alıp ötekini bırakanlardan olmamış,
'her ikisini de layık oldukları makama oturtri-ıuştur. önce akla ve nakle bağlı
ilinıleri ciddi olarak öğrenmiş, ikisiarasmda ölçülü bir denge kurabilmiştir. El
bette ona da itiraz edenler olmuş, tenkid edenler bulunmuşnır. Ama o hep ger
çeğin peşinde olmuştur. Bir noktaya körü köıilne saplarup kalmamış, söyledik
lerini akli ve nakli ölçülere dayandıiabilmiştir. Kendisine yöneltilen tenkidler
den korkmamış ve yılmamıştır. Böylece o yaşadığı çağdaki fıkri dalgalarm çal
leantısı içinden gemisini selamet sahiline çıkarabilmiştir. Onun karşılaştığı
fıkri kargaşa, onun asrındaki gibi ilmi ve fıkri münakaşa zemini ve bu mUnaka
şayı gerçekleştirecek ilim ve fıkir adamlan topluluğu danadir karşılaşılacak bir
keyfıyettir. Bu yüzden onun maruz kaldığı şanlarla karşılaşacak diğer kişile
rinde onun rotasını takip etme zarureti vardır. Gazali'nİn eserleri İslam düşün
cesiyle ilgilenen herkesin vazgeçemiyeceği kaynaklardır.
Lnam Gazili, nesilden nesile aktarılan sahih nass ve yaratılıştaki safiyetini
kaybetmemiş olan akıl (akl-ı selim) için doğru teraziler, müstakim kıstaslar ko
yabiimiş ve İslam düşünce tarihinde bir dönüm noktası olmuştur.
Tercemesini sunduğumuz eser lmam Gazali'nin "Faysalü't-Tefrikiı Bey
rıe'l-lslturıi ve'ı-Zendekiı" isimli kitabının merhum Dr. Süleyman Dünya'nın
Ezher Üniversitesi Usülüddin Fakültesinde Felsefe yardınicı doçenti iken yap
tığı (Kahire, 1961) talıkikli ne�dir. S. Dünya, Gazaii'nin terceme-i halini uzun
ve münakaşalı bir tarzda veren Sübki'nin "et-Tabakmü'ş-Şafiyyetü'l-Küb
ra'sından -lhya'nın hadisleriyle ilgili kısmı hariç- aynen nakletmiştir. Bu bö
lüm kitabımızda uzunca bir kısmı teşkil eder. Daha sonra Gazili üzerinde ih
ıisasıyla tanınan muhakkıkın, Gazali ve "Faysalü't-Tefrikiı..." hakkındaki de
ğerlendirmeleri yer alır. Süleyman Dünya Beramme ve Seneviye gibi mezhep
lerden bahsederken Şehristani'nin "el-Milel ve'n-Nihal" İnden geniş nakillerde
bulunmuşnır. Bu kısımlar da Dinler Tarihi açısından önemine binaen ıerceme
edilmiştir.
Tercememizin, "Hakk"ın "Hak" olarak göıillüp ona tabi ohınması ve
"Batıl"ın da "Batıl" olarak göıillüp ondan kaçınılması doğrultusunda bir arnel-i
salih olarak kabul edilmesini Cenab-ı Allah'tan niyaz ederiz.
A. Turan ARSLAN
8. GAZALİ'NİN HAYATI<*>
(H. 450-505)
Hüccetül-İslam Gazaıi, dinin müdMii ve delili; çeşitli bilgileri ken
disinde toplayan, akli ve nakli ilimierin açıklayıcısıdır. Kendisinden
önceki alimler belirli bir merhale katetinişlerse de hedefe vanlmamış
ur. O ise, mübtedilerin ve müntehilerin meselelerine cözüm ıı;etirmis
tir.
Beyt:
Yemin ettim ve senin için hiçbir şüphe bırakmadım:
Kişi için Allah dışında gidilecek bir yol yoktur.
O, çağdaşlan içinde şöhretin zirvesindeki tüm hasımlarını aşdı ve
eli kılıçlı nice zorlu kişilerin bile ilişemediği bütün bid'at ateşlerini sön
dürdü.
-Allah ondan razı olsun-, bütün asianiann önünde küçüldüğü ve
gizlendiği bir yiğitti. Öyle bir dolunaydı ki, onun hidayet meşruesi gün
düzü bile aydınlatırdı. O da bir insandı, ama diğer insanlar yanında bir
(*) Bu bölüm Taceddin Ebü Nasr Abdulvehab b. Takıyyüddin es-Sübki (ölm.
H.171/M.l369)'pin 'Tabakatu'ş-Şilfiiyyeti'l-Kübril" adlı eserinden alın
mıştır.
7
9. � gibi yüce ve sa�amdı; taşlar arasındaki bir inci tanesi gibiydi.
-�geeelerio Y!ldızlara. kurakarazinin su �lal�_m@�
gl�.!-!g_ugi�i. insaniann da felsefecilerin yalan ve !�ndan_�l!ın!l_:_
maya aynı derecede muhtaç olduklan zamanda ortaya çıku. Kılıcını
mÜteCAvizlerink8i1İanyıi-ıdiieten-bif'kiffisecte�il;Haicdinifl;e esasla
rmm, tatlı sözleri ve kalemiyle savunan müdafıi idi. Böylece dlnin de
lilleri �lam bir şekildeanlaşılır hale geldi ve�Yfl!!!!!l�s.özl��!!�§_� _
_
!a bir_�Y.-��L�şüphe karanlıklan aydınlaQğı.
Gönlü vera duygusuyla doluydu; yaşadığı halvet bayannda tek can
yoldaşı, Allah'a teslimiyetti. Onu insanlardan uzak bir hayat içinde gö
rürsün, gerçekteyse o, devrinde tevhid deryasının tek ve en güzel kişisi
dir.
Beyt:
Yükünü hafifletmekiçin kalemkağıdı attı
Azığını, hatta papucunu dafırlattı
O, dünyaya boş vermiş, Allah'a yönelmiş ve artık gizli ve açık her işi
O'nunla olmuş bir kişidir.
Gazaıi, Hicri 450 (M. 1058) yılında Tus'ta doğdu. Babası, eğirdi�
yünleri Tus'taki diikk3nında satarak geçimini sağlayan bir kimseydi.
Ölümü yaklaşınca onu, kardeşi Ahmed'le birlikte, iyiliksever sfıfi arka
daşlarından birine emanet etmiş ve ona şöyle demişti:
- "Hat (güzel yazı) sanannı öğrenemedi�m için çok üzgünüm. Ka
çırdığım bu fırsaun iki oğlum tarafından teıafısini çok istiyorum. Bu sa
nau onlara öğret Onlar için bırakUğım malı bu uğurda harcamaktan çe
kinme!"
Bu zat, babalarının bırakuğı az miktardaki mal bitineeye kadar bu
iki çocuğunun öğrenimiyle meşgul oldu. Fakat artık çocuklarm ihtiyaç
larını karşılamak bu sfı.fıye zor gelmeye başlamışu. Bir gün çocuklara
şöyle dedi:
- "Babanızın sizin için bırakUğı paramn harcanıp tükendigini bilme
nizi istiyorum. Ben ise yoksul bir insanım ve dolayısıyle size yardım
edebilme imkanından mahrumum. Sizin için en iyi e&enin bir medre-
8
10. seye girerek orada bannmak oldu�unu düşünüyorum. Çünkü ikiniz de
bilgiye karşı isteklisiniz. Orada kendinize yetecek nzkı elde edebilirsi
niz."
İki kardeş bu iyiliksever sôfınin söylediklerini yaptılar. Bu, mutlu
luğa ulaşmaianna ve derecelerinin yükselmesine sebep oldu.
Gaz3li bu olayı anlaurken şöyle der:
- "Biz ilmi başlangıçta Allah nzası için de� nzık için istemiştik, fa
kat o ancak Allah için olmakta diretti.n
•••
Hikaye edilir ki, Gaziili'nin babası sMih bir fakir idi. Sadece kendi
elinin emeğinden yer, bu maişetini de yün e�innekle temin ederdi.
Alimleri ziyaret eder, onlann sohbetinde bulunur ve onlara çokça hiz
met ederdi. Alimiere iyilik yapmaya ve mümkün oldu�u kadar onlara
ikramda bulunmayagayret gösterirdi; hattaalimierin sözünü dinlerken
ağlar, Allah'a yalvanr ve ondan kendisine bir o�ul nasip etmesini ve
onu fakih (=din bilgini) yapmasını isterdi.
Yine o, va'z meclislerine gider, va'zdan etkilenince a�lar ve Al
lah'tan kendisine vaiz olacak bir oğul nasip etmesini dilerdi kiCenab-ı
Hak her iki duasını da kabul euniştir.
NitekimEbu Hamid el-Gazali, akıfmmın en fakihi, zamanındaki in
sanların imamı (=din önderi) ve·sahasının otoritesi oldu. Onun sözü,
muvafık ve muhaliflerince delil sayıldı; hasımlan bile görüşlerinin
do�lu�unu itiraf etti.
Ahmed ise, bir vaiz oldu. Öyle ki onun azaptan korkutan sözlerini
işiten taş gibi katı kalpler yumuşar, onun va'z meclisinde bulunaniann
kemikleri titrerdi.
Huccetü'l-İslam'ın İlim Öğrenmeye Başlaması
Çocukluğunda, kendi memleketinde, Ahmed b. Muhammed er
Razikani'nin yanında bir müddet fıkıh okudu. Sonra: Cürcan'a, Ebu
Nasr el-İsmaili'in yanına gitti. Ondan okuduğu derslerin notlarını da
yazıp tamamladı. Daha sonra Tus'a döndü.
İmam Es'ad el-Miheni şöyle der: Gazali'nin şöyle söylediğini işit-
9
11. tim:
"(Tus'a dönerken) çeteler tarafından yolwnuz kesildi. Bu eşkiya he
rifler yanımda ne varsa hepsini alıp gittiler. Ben de peşlerinden gittim.
Reisieri bana dönüp dedi ki:
"Dön diyorum sana; yoksa mahvolursuni"
Ben de ona şöyle dedim:
"Seiamet wndugun kimse aşkına, senden sadece not tuttuğum def
terlerimi bana geri vermeni istiyorum. Çünkü onlar sizin işinize yara
maz."
Bana şöyle dedi:
"Nedir onlar?"
Dedim ki:
"Şu torbadaki kitaplar. Ben onları dinlemek, yazmak ve içindekileri
ögrenmek için memleketimi bile terkettim."
Bunun üzerine adam güldü ve şöyle dedi:
"Peki, onlardaki ilmi ögrendiğini nasıl iddia ediyorsun? İşte, onları
senden aldık; sen onlardan aynldın ve bilgisiz kaldın."
Daha sonra çetebaşı, adamlarından birine erneetti o da bana torbayı
teslim etti.
t
İşte bu adamı dogru yolu bulayım diye Allah söyletm,iştir. Nihayet
Tus'a gelince üç sene ugraştım ve sonunda yazdıklarımın hepsini ez
berledim. Aruk tekrar yolwn kesilse de ilmimden ayrılmayacak hale
geldim."
Gazali'den bu hikayeyi, Vezir Nizamülmülk de rivayet etmiştir. Ni
tekim bu hikaye İbnü's-Sem'am'nin Zeyl'inde Nizamü'lmülk'ün hal ter
cümesinde anlatılmaktadır.
Sonra Gazali Nisabur'a geldi ve orada İmamü'l-Harameyn'in<l)
derslerine devam etti. Çok gayret gösterip çalıştı. Nihayet mezhebine
(1) lmarnü'l,Harameyn ve eserleri hakkında geniş bilgi için bakınız: el-Gü
veyni, el-Kô.jiye fı'l-Cedel, nşr. Prof. Dr. Fevkiye Huseyn Mahmud
Kahire, 1399 H-1979 M. (Mütercim).
10
12. ait bilgilerde Hılafta, Cedel'de, Usôi-i din, Usôl-i fıkıh ve Mantık'ta
emsaiini geçti. Hikmet ve Felsefe okudu ve bunlan çok sa�lam �ndi.
Bu ilimleri bilenlerin sözlerini çok iyi anladı; onlaracevap vermeye ve
iddialarını çürütrneye koyuldu.
Bu ilim dallannın herbirinde kitap yazdı. Bu eserlerin tertip ve tan
zimini de çok güzel yapb. Bu hususta raviler böyle nakletmiştir. Ancak
Çok ararnama ra�men ben onun Usôlü'd-öın'e dair bir eserini görme
dim. Ancak bu bahsedilen kitapKavaidü'I-Akaid veAlcaid-iSuğra ola
bilir. Kelamcılann metoduyla yazdığı müstakil bir kitabını ise görme
dim. (2) İl.P"ide Gazaıi'nin bildiğim eserlerinin isimlerine dair bir bölüm
ayıracağım.
•••
Gazaü, (r.a.) çok zeki ve sağlam görüşlü idi. Şaşılacak bir yarabhş
ve ileri derecede idrak (kavrayış) sahibi idi. Kuvvetli bir hafızası vardı,
meseleleri derinliğine inceler, ince manaJara dalardı. Adeta bir ilim da
ğı idi. İlmi münakaşa ve münazaralarda çok cedelci idi.
İmamü'l-Harameyn, talebelerini tavsif ederken şöyle derdi:
"Gazali, ilirnde bir derya, ei-Kiya yırtıcı bir arslan, el-Havafi ise ya
kan bir ateştir."
Deniliyar ki sonraları, İmamü'I-Harameyn her ne kadar görünüşte
onun için sevgi izhar ediyoridiyse de hakikatte ona karşı içinde bir kız-
gınlık vardı.
·
•••
Daha sonra İmamü'l-Harameyn ölünce, Gazali, Vezir Nizamü'I
Mülk'ün yanına çıkmak niyetiyle el-Muasker'e gitti. Çünkü onun mec
lisi, alimierin toplandığı ve sığındığı bir yerdi. Nizamü'l-Mülk'ün mec
lisinde ileri gelen aıimlerle münazaraya girişti; hasımlarını niağlup etti;
onun sözü üstün geldi. Hasımlan onun üstünlüğünü kabul ettiler. Niza
mü'l�Mülk ona büyük bir saygı gösterdi ve Bağdad'taki medresesine
müderris tayin etti.
(2) Şüphesiz ki Gaı.zili'nin el-lkıisadji'l-l'tikad kitabı, kelam metodu üzerine
yazılmış önemli ve çok kıymetli bir kitaptır.lnşaallah yakmda basınımı
tamamlıyacağun.
ll
13. Bunun üzerine 484 senesinde Gazali, Bağdad'a geldi. "Nizamiye"
medresesinde ders verdi. Olgunluğu, fesatıati, ince nükteleri, sözünün
güzelliği, derin manaiı işaretleri, insaniann hoşuna gitti ve ha1k kendi
sini çok sevdi. O da bir müddet ilim öğretmek, fetva verrnek ve eser yaz
makla meşgul oldu.
Evet bir müddet o, makamı ve haşmeti büyük, rütbesi yüksek, söz�
dinlenilir, ismi meşhur olmuş, örnek alınan ve uzak yerlerden ilim için
kendisine gelinen birkimse olarak yaşadı. Nihayet onun rUhu dünyanın
aşağılık şeylerinden kurtulup yüceidi de mevki ve makamı terketti.
Bunların hepsini arkaya atıp Beytullah'a yöneldi.
488 senesi Zilhicce ayında medresedeki görevine kardeşini vekil
ederek hacca gitmeküzere yola çıktı. 489'da Şam'a geldi. Fakir bir der
viş kılığında orada sadece birkaç gün kaldı. Sonra, Beytü'l-Makdis'e
yöneldi ve orada birmüddet mücavir olarak bulundu. Daha sonra Şam'a
döndü. Emevi C8mü'nin bab tarafındaki min3rede ilikafa girdi ve gün
lerini orada geçirdi. Bu bilgiler ez-Zehebi'nin Hafız İbn Asakir'den
naklettilderine göredir. Ancak, İbn Asikir'in sözünde bunları bulama
dım.
•••
Gaz3li, Emevi Camii'nde Şeyh Nasr el-Makdisi zaviyesinde çok
otururdu. Bugün bu köşe Gazali'ye nisbetle, ez-Z3viyetü'l-Gazzaliye
(=Gazaıi zaviyesi) diye tanınır. Oysa daha önce Şeyh N�r el-Makdisi
zaviyesi diye bilinirdi.
Hafız İbn Asakir der ki:
"Gazaii, Şam'da on sene kadar ikamet etti."
Hocamız ez-Zehebi böyle nakletrniştir. Ancak ben bunu ne 'Tari
hu'ş-Şam" da, ne "et-Tebyin" de ne de İbn Asakir'in sözünde bul
dum.
Gazali'ye dair bazı hikayeler nakledilir; onlardan biri şöyledir:
Gazali,·Şeyh Nasr'la buluşmak ister. Ancak, Şeyh'in vefat ettiği gün
Şam'a varır; fakir elbisesi giymiş olarak Cami'ye girer ve tesadüfen adı
geçen zaviyeye oturur. Biraz sonra bir talebe grubu gelir. Bir müddet
düşündökten ve Gazali'ye hayretle baktıktan sonra onunla ilmi müza-
12
14. kerelere başlarlar ve onun deryi gibi bir alim oldu�unu anlarlar.
Nihayet Gazall onlara der ki:
"Şeyh Nasr el-Makdisi nasıl?"
Şöyle cevap verirler:
"O vefat etti. Biz de şimdi onu defnetmekten geliyoruz. Ölüm hasta
lığında ona: 'Ders halkasına senin yerine kim geçecek?' diye sormuş
tuk, o da bize şöyle demişti: 'Beni defnetme işini bitirdi�iniz zaman
zaviyeye dönün; orada yabancı bir şahıs bulacaksınız; ona benden
selam söyleyin o benim halifemdir' dedi ye seni bize tavsif etti."
Bence bu hikaye gerçek de�ildir. Üstelik Şeyh Nasr'ın vefau da 490
senesindedir. E�er bu hikaye doğu ise olay Gazali'nin Kudüs'ten
Şam'a dönüşü sırasında meydana gelmiş ola�ilir. Nasr'ın vefaundan bir
sene önce 489 yılında, GazAli Şam'a geldi� zaman onunla buluşması
mümkün idi.
Hocamız ez-Zehebi de, Gazali'nin Nasr'ın meclisinde bulunduğunu
açıkça zikretmiştir.
Bu durum karşısında derim ki: Nasr el-Makdisi'nin kendisinin yeri
ne geçmesini tavsiye etti�i şahıs, talebesi olan Nasrullah el
Masisi'dir.
Hikayelerden biri de şöyledir: "0, fakir bir derviş kıyafetiyle Şam'a
girdikten sonra Sümeysauyye Dergalu'nın kapısında oturur. Nihayet
tanınmayan meçhul bir derviş ona izin verirdi. O da dergahın abdest al
ma yerini temizlerneye ve oraya hizmet etmeye başlar. Bir gün Emevi
Camü'nin sahanlığında otururken bir grup müftü de oradan geçmekte
dir. Ansızın bir köylü onlara bir mesele sormak üzere gelir. Onlar ada
ma cevap veremezler.
Gazali onlardan hiçbirinin adama cevap verernediğini görünce,
adamın irşad edilmemesi wruna gider. Adamı çağırıp cevap verir. Bu
nun üzerine köylü "Müftüler bana cevap veremediler de sıradan bir
kimse olan bir derviş bana nasıl cevap verir?" diyerek hayret eder.
Bu sırada müftUler onu gözlerler. Konuşması bitince köylüyü çağı
np: "O adam sana ne dedi?" diye sorarlar.
13
15. Adam durumu onlara açıklayınca, hemen Gazali'nin yanına gelip
onunla tanışırlar; ilmi seviyesini anlayınca kendilerine bir ilim meclisi
kunnasını ve ders vermesini isterler. O da daha sonra, diye onlara söz
verir ve hemen o gece yola çıkar. -Allah kendisinden razı olsun.-
Bir başka hikaye ise şöyle:
O bir gün tesadüfen el-Medresetü'l-Emine'ye girer. Müderrisin
kendisinin sözlerini naklettiğini ve "Gazaii şöyle dedi" diye açıkladığı
nı duyar.
Bunun üzerine Gazali, nefsine kendini beğenme hastalığı (ucub)
gelmesinden korkar ve Şam'dan aynlır. Şehir şehir dolaşmaya başlar.
Mısır'a gider. Oradan İskenderiyye'ye yönelir. Bir müddet orada kalır.
Deniliyar ki, o,�daletini duyduğu için Mağrib Sultanı Yusufb. Tafşin'in
yanına giuneye karar vermişti. Ancak onun vefat haberi gelince şehir
den şehire gitmeye, ilim meclislerini türbe ve camileri ziyarete, çöller
de dolaşmaya, iyi kişilerin yaptığı gibi nefsini riyazet ve mücahedeye
alıştırmaya, nefsine ağır ibadet yükleri yüklerneye ve ona çeşitli ibadet
ve taatler yaptırmaya devam etti. Nihayet varlığın kutbu ve her varlığa
şamil bereket, Allah'ın nzasına erdirecek ve iman merkezine gidecek
yolun işaret taşı oldu.
Daha sonra Bağdad'a döndü. Orada va'z etmeye başladı. Hakikat
ebiinin diliyle konuşuyordu. İhya' adlı eserinden vazetti.'
lbnü'n-Neccar şöyle dcr: Gazaii'nin hadis hususunda hiçbir hocası
yoktur. Hadis'ten bir şey de öğrenmeye çalışmış değildir. Onun için bu
kitapta (İbnu'n-Neccar'in tarihi) zikredilecek olan bir tek hadisten baş-
ka hadisini görmedim.
/
Ben de derim ki: Bu ifadesinden sonra (İbnü'n-Neccar'ın) bu hadisi
zikrettiğini görmedim.
***
Onun hadisinden bir hadisi Hafız Ebiı Abdullahbize haber vermiş
tir ki; onu ilerde zikredeceğiz.
Hafızİbn Asakir ise, Gaziili'nin, Buhfui'nin Sahih'ini Ebiı Sebl Mu
hammed b. Ubeydillah el-Hafsi'den dinlediğini zikreder.
14
16. AbdulgMir der ki: Daha sonra Gazali, Horasan'a döndü ve bütün
kalbi ile tarikatten kendisine açılmış bulunan hale ba�lı olarak kısa bir
müddet Nisabür'daki Nizarniye medresesinde ders okuttu. Sonra o, Tfıs
şehrine döndü ve evinin yanında fakihler için bir medrese, sufiler için
de bir tekke yaptırdı. Artık veffttına kadar vakitlerini Kur'an-ı Kerim
okuma, gönül ehli kimselerle sohbet etme, ilim taliplerine ilim öğretme
ve devamlı olarak oruç tutup namaz kılma gibi işlere tahsis etti. Niha
yet, çok güzel bir nam bırakarak gökteki yıldızdandaha yüce bir merte
bede; ancak bir hasetçinin veya bir zındığın hoşlanmayacağı bir halde
ve kendisini doğru yoldan sapmayan bir kimsenin kötüleyemeyeceği
bir durumda Allah'ın rahmet ve nzasına kavuştu. Lisaı:ı-ı haliyle sanki
şöyle diyordu:
"Bana onların şerlerinden bir karanlık ulaşırsa, bilinmelidir ki,
parlaklık bakımından inci, karanlıktan daha güzeldir.
Şayet onlar üstünlüğümün güzelliğini hakkıyla görürlerse, her ne
kadar satın alınamasa da inci incidir."
Beşyüz elli beş yılında Cemaziyelahirin ondördü Pazartesi günü
Tus'da veffıt etti. Türbesi bu şehirdeki Taberan kabristanındad.ır. Eb'ul
Ferec b. el-Cevzi "es-Sehat İnde'l-Memat" adlı kitabında der ki:
İmam Gazall'nin kardeşi Ahmed şöyle dedi: Pazartesi günü sabah
vakti oluncakardeşim Ebu Hamid abdestalıp namaz kıldı ve: "Bana kc
fen getirin" dedi; onu aldı öptü; iki gözü üstüne koydu ve: "Kainatın
sahibi olan Allah'ın huzfıruna çıkmak için gelen emre candan razıyım!"
dedi. Sonra ayaklarını uzattı; kıbleye döndü ve ortalık aydınlanmadan
ruhunu teslim etti.
••*
İşte bu, kısa bir hal tercümesidir. Özet isteyen bununla yetinir. Ama
sen, kitap yapraklarının onu yad etmekle şeref kazandığı ve varlığın
kendisine doyamadığı bu yıldızın durumu hakkında daha da tafsilat is
tersen onun hakkında muasırlarından bazılarının sözlerini nakledelim:
Hocası olan İmamü'l-Haramey'in "Gazarı bir deryadır" dediğini daha
önce nakletmiştik. el-Hafız Ebu Tahir es-Selefi ise şöyle demiştir:
"Alimierin şöyle söylediklerini işittim: İmamü'l-Harameyn el-Cü-
15
17. veyni talebelen münazara ettilderinde şu degerlendirmeyi yapmıştır.
Tahkik "gerçeği onaya çıkarma" el-Havafi'ye aittir. el-Hadsiyat
"Feraset ve çabuk anlayışla elde edilen meseleler" el-Gazali'ye malı
sustur. el-Beyan "meseleleri delille açıklama" el-Kiya'ya mahsustur;
Öğrencisi İmam Muhammed b.Yahya da şöyle der. "Gazaıi öyle bir
kimsedir ki, Onun üstünlüğünü ancak Onun derecesine çıkan yahut
Onun aklındaki olgunluğa yaklaşan kimseler anlayabilir."
Derim ki: Bu söz benimhoşumagidiyor. Çünkü bir kimseninilirnde
kendisinden daha ileri olan kişinin derecesini bilebilmesi için akla ve1
anlayışa sahip olması gerekir. Zira kişi doğruyu yanlıştan alcıila ayınr;
anlayış gücüyle de meseleleri hükme bağlar. Gazali'nin ilmi zirvede
olunca, O'nun değerini öğrenmek isteyen kimsenin de tam akıl sahibi
olma zaruriyeti var demektir.
Yine diyorum ki: Bu konuda bir kimsenin aklının tam olması gere
ğinin yanında ilimdeki derecesi de öteki kimsenin derecesine yaklaş
malıdır. Bu yüzden Gazali'den sonra gelen bir kimse Gaz31i'nin değeri
ni de ilminin genişliğini de hakkıyla tanıyamaz. Çünkü Ondan sonra
kendisinin bir benzeri gelmemiştir. Sonra onu değerlendiren kişiler
Gazali'nin bizzat kendisinde mevcut olanı değil, kendi bilgileri ölçü
sünde Onu değerlendirmiş olurlar.
Eş-Şeyhu1 İmam (?)'ın şöyle dediğini işittim: "Kişinin'ilimdeki se
viyesini, ancak onun derecesinde olan ve onunla beraber bulunmuş
olan kimse anlayabilir".
Yine bir sözü: '�Kl�! b�kasınınğ�ğ�ı}!l_i_ke�ı!!-��!_l}_lç�s_!irı�e ta
__!_t).:abilir."
Yine o bize derdi ki: Talebelennden hiçbiriŞafii'nin kıymetini Mü
zeni'nin Onu anladığı kadar anlayamaz. MUzeni de ancak kendi gücü
nisbetinde Şafii'nin değerini anlayabilir. Müzeni, Şafii'nin değerinden
kendi gücünü aşan kısmını anlamamıştır.
Yine bize derdi ki: p�yg!J:m��r.J�:!�.Y.:))�.���rı�Aıı�:dan başka
Elç kii_!!.��!!Y�.�:.Q!!!!..����-���r.ı�.�.Y.�!'il�!lg�ç_ll_İSbetinde
-��bilir. �esela RasUlullah (s.a.v.)'i ümmet içinde en çok tanıyan
Ebfı Bekir (r.a.)'dır. Zira o, ümmetin en faziletlisidir. Ebô Bekir (r.a.) de
16
18. Mustafa (s.a.v.)'nın kıymetinden ancak kendi gücünün yettiğini anla
yabilir. Bu noktada Onun gücünün aciz kaldığı ve ilmin kuşatamadığı
başka hususlar da vardır ki, onları Allah'ın ilmi kuşaur.
Abdü'I-Gafir EI-Farisi'nin Sözleri
Ben O'nun söylediklerinin tamarnını kelime kelime aynen naklet
mek istiyorum. Çünkü o, hem GazAli'nin çağdaşı hem de güvenilir bir
kimsedir.
Ancak onun sözü hakkında hüküm verenler ikiye aynlmışlardır.
Bir kısmı, Gazali hakkındaki övgülerin bazısını nakleder, ayıplan
dığı hususların ise hepsini hikaye eder. Bu Huccetü'l-lslam'ın aleyhin
de taassup gösterenierin tavndır. Bu tavn takınan kişi ise hocamız ez
Zehebi'dir. Zira o, övgi.ilerin bir kısmını sözleri kısaltarak ve çoğunqa
da aslına uymaksızın sadece manayı nakletmiştir. Abdülgafır'in, Gaza
li'nin aleyhinde zikrettiği sözlerini ise tamamen nakletmiş üstelik ilave
de yaparak, süslemiş, genişletmiş ve tavsiye etmiştir.
Bir kısmı da Gazali'nin aleyhine zikredilenleri söylemiyecek sade
ce övgüleri nakledenlerdir ki bunu yapan da Hafız Ebü'l-Kasım b. Asa
kir'dir. Onun böyle yapmasının sebebini ileride anlaıacağım. Ben ise o
sözlerin hepsiı:ıi nakledeceğim. Sonra hakkında söz söyleyeceğim. Al
lah'dan kalbime iyiliği ilham etmesini ve bir tarafa meyletmekten beni
korumasını niyaz ederim. Nisabur Hatibi Ebü'l-Hasan Abdülgafir b.
lsmfıil-el Haub el-Farisi der ki, "0, Muhanımed b. Muııammed b. Mu
hammed, EbU Hamid el-Gazali'dir. İslam'ın ve müslümanların delili
dir. Din imamlannın önderidir. Lisan, anlatım, konuşma, akıl, zeka ve
karakter bakımından gözler onun benzerini görmemiştir. Çocukluğun
da Tfıs'ıa, İmam Ahmed er-Razikani'den biraz fıkıh okudu. Sonra,
Tfıs'lu bir grup gençle birlikte lmamü'l-Harameyn'in dcrsine devarn et
mek üzere Nisabur'a geldi. Gayret edip çok çalıştı. Nihayet kısa zaman
da büyük bir maharet kazandı. Arkadaşlarını geçti. Kur'anı ezberledi.
Zamanındaki alimierin en üstünü ve yaşıtları içinde en birincisi oldu.
Talebeler kendisinden istifade ediyor, o da onlara ders okutuyor ve
doğru yolu gösteriyordu. Diğer taraftan kendi çalışmalarına ciddiyetic
devarn ediyordu. Nihayet olgunlaştı ve eser yazmaya başladı.
17
19. lmamü'l-Harameyn derecesi yüksek, ifadesi güzel ve çekici konuş
ma sıiliibi olmakla beraber Gazaü'ye iyi gözle bakmazdı. Zira Ga.zAli
onun karşısında süratli ibareye ve güçlü bir tabiate sahipti. İmamü'l
Harameyn kendi yanında yetişmiş ve kendisine bağlı olsa da Gazaıi'nin
kitap yazma teşebbüsünü de hoş karşılamıyordu. Bu davranışiann be
şeri bir zaaf olduğu bellidir. Fakat o, kalbinde gizlerliğinin aksine Gaza
li ile övünüyor ve ona önem veriyordu. Sonra Ga.zAli Hocası İmamü1-
Harameyn'in vefatma kadar böylece devam etti.
Hocasının vefatından sonra Gazali, Nisabfır'dan çıkıp Asker şehri
ne gitti. Nizamül-Mülk onu güzel karşıladı. İlmi derecesi yüksek, şöh
reti yaygın, münazaralan güzel ve ifadesi akıcı olduğu için vazir-i azam
Ona çok iltifat etti. Nizamü'l-Mülk'ün meclisi, Mimlerin dolup taşdığı,
ileri gelen ve fakih kimselerin yöneldiği bir merkezdi. Böylece Gazali
için güzel fırsatlar doğdu: Bir çok Mimle ve sert hasımlarıyla tartıştı.
İleri gelen kimselerle münazaraya tutuştu. Neticede ismi her tarafa ya
yıldı. Böylece durumu sağlamlaşdı. Bu Onun, el-Medresetü'l-Meym
finetü'n- Nizfuniyye (Uğurlu Nizarniye Medresesi)'de öğretim göreviy
le Bağdat'a gitmesine sebep oldu. Bağdad'a gidip öğretime başlayınca,
ders okutınası ve münazaralan herkesin hoşuna gitti. Benzeri görülme
mişti. Horasan'ın imfunı (önde gelen ilim adamı) olduktan sonra Irak'ın
da imfunı olmuştu. Datıa sonra o Usfil ilmi üzerinde durdu; esasen o il
mi, çok sağlam öğrenmişti. Bu ilim dalında eserler yazdı. Fıkıh saha
sında mensupolduğu mezhebde yeni görüşler getirdi ve o Jconuda da ki
taplar hazırladı. İlmu'l Hılafa yeni bir düzenleme getirdi; bu konuda da
eserler yazdı. Bağdad'daki şöhreti ve derecesi o kadar yükseldi ki, ileri
gelenlerin, prensierin ve Hilafet Sarayı'nın haşmetini gölgede bırakır
oldu. Ancak bu durum bir başka yönden tersine döndü. Derin ilimleri
inceledikten ve o ilimiere dair yazılan eserleri okuduktan sonra kendi
sinde bir başka hal belirdi. Zühd ve ibadet yoluna girdi. Gösterişli yaşa
yışı terketti. Takvaya ve ahiret azığına götüren işlerle uğraşmak için, el
de ettiği dünyevi dereceleri kaldınp attı. Ve içinde bulunduğu gösterişli
yaşayıştan uzaklaştı. "Beytullah"a yöneldi. Hacca gitti. Sonra "Şam"
bölgesine geldi. On seneye yakın bir zaman gezerek ve mubarek ma
kam ve türbeleri ziyaret ederek bu diyariarda kaldı. Benzeri göriiime
miş meşhur eserlerini yazmaya başladı. Misal olarak İhyau ulfımu'd-
18
20. din'i ve bunun özeti olan el-Erba'in gibi küçük kitaplan zikredebiliriz
ki, onlan okuyup düşünen kimse Gazali'nin çeşitli ilim dallanndaki de
recesini aniayıp takdir eder. Gazali artık nefis mücahadesine, ahlakını
değiştirmeye ve yaşayışını düzene koymaya başladı. Bu defa, kibir,
başkanlik ve mevki isteği gibi kötü huylar, rUhun huzur bulmasına, iyi
huylara ve gösterişlerden uzaklaşmaya dönüştü. Salih kişilerin kıyMe
tine büründü. Dünyevi emellerini kısalttı. Artık vakitlerini, insanlan
doğru yola iletmeye, kendilerini ilgilendiren ahiret işlerine çağırmaya,
dünyanın hoş olmayan yanlannı anlatmaya, sMiklerle, dervişlerle meş
gul olmaya, devamlı kalınacak diyara göç için hazırlanmaya ve ahiret
hazırlığıyla meşhur olan yahut kendisine ahireti için yardım edebilece
ğini sezdiği ya da müşahade nurlanndan bir nurla uyanıklığı sezilen
kimselere itaat etmeye vakfetti. Neticede bu işlere alışu ve bunlar ken
disine kolay gelmeye başladı.
Sonra vatanına döndü. Evine çekildi. Tefekkürle meşgul oldu. Va
kitlerini saat be saat değerlendirdi. Gönüllerin gıdalandığı takva ehli bir
alim oldu. Bir zaman böyle geçti. Nihayet eserleri ortaya çıktı, kitaplan
yayıldı. Nizamü'l-Mülk zamanında Gazali'nin bu durumu böylece de
vam etti. Ona karşı kimsenin itirazı olmadı. Vezirlik sırası, Şehidler gü
zeli Yüce Fahrü'l-Mülk'e -Allah onu rahmetine bürüsün ve Horasan
Onun başınet ve idaresi ile süslensin- gelince, Gazali'nin mevki ve de
recesini, olgunluk ve üstünlüğünü, itikadındaki ve insanlarla olan mua
melesindeki herraldığı işitip görünce Onu bereket kaynağı saydı; huzu
runa gelip sözünü dinledi. Ardından bu sözlerinden daha da istifade
edilir hale gelmesini istedi ve bu hususta çok israr etti. Nihayet Gazali,
evinden çıkmayı ve Nisabur'a gitmeyi kabul etti. Böylece aslan ininden
uzak kaldı, işin neticesi de Allah'ın takdirinde gizlenmiş oldu.
Onun -Allah marnur eylesin- "el-Medresetü'l-Meymfuıetü'n -Niza
miyye"de ders vermesi istenildi. Aruk GazAli vezirin isteğine boyun
eğmekten başka çare bulamadı. Mevki istemek, akıfuııyla münazara et
mek ve inatçılada mücadele etmek gibi işleri bıraku. Eski hayauna
dönmeksizin uğraştığı ilimleri açığa çıkarmak ve gelenlere anlatmak
suretiyle bu yolun arslanlarının hidayete kavuşması için çalışmaya ni
yet etti.
19
21. Çok kere münakaşa gerektirecek durumlar basti oldu ve bir çok
kimseler kendisini kusurlu ve kötü göstemıeye vejurnal etmeye çalışu
lar ama o, bunlann etkisinde kalmadı; onlara cevap vennekle meşgul
olmadı ve fesatçılara hiç aldırış etmedi.
Kendisini birkaç kere ziyaret ettim. Ama onda, eskiden tanıdığım
kötü huyluluk, insanlara korku salmak, onlara alaylı bakışlarla nazar et
mek, kendini büyük görüp onları hafıfe almak, kendisine nasip olan,
akıl, zeka ve güzel konuşma ile gunırlanmak, mevki ve yüksek rütbe
peşinde olmak gibi halleri artık hissetmiyordum.
Şüphesiz ki o, eskiden tanındığımın zıddı olmuş, manevi kirlerden
arınmışb. Ben ise Onu bunları zoraki ve bereketlenmek ümidi ile yapb
gını sanıyordum. Ama derin derin düşünüp inceledikten sonra iyice an
ladım ki durum sandıgımın aksinedir ve adam gerçekten olgunlaşmış-�
tır.
Birlcaç gece başından geçenleri bize hikAye etti: İbadet yoluna giri
şinden dolayı kendisinde zuhur eden hallerin başlangıcından ve kendi
sine bu manevi hatin galebe çalmasından itibaren, ilimiere dalmasını ve
onların herbirinde söz sahibi olmasını, sonra kendisinde zühd halinin
galip gelmesini çeşitli ilimleri tahsil hususunda Allah'ın kendisine ba
ğışladığı istidadı, araştırma ve düşünmedeki gücünü, ilimlerle uğraş
maktan dolayı diğer işlerden usanç duyduğunu, sonumuzun ne olacağı
nı ve 3hirette fayda verecek şeyleri düşündüğünü uzun uzun anlattı. An-
lattıkları özetle şöyle:
'
Önce el-Faramedi'nin sohbetinde bulunmuş, ondan tarikatİn baş
langıcını almış, kendisine tavsiye ettiği ibadet ve vazifeleri yerine ge
tirmiş, nafile ibadetleri titizlikle yapmış, zikirlere devam etmiş, kurtu
luşu elde etmek için çok çalışmış. Nihayet o, bu engebeleri aşmış, onca
meşalekat ve kendisini maksuduna erdirecek güçlüklere katlanmış.
Bunları anlattıktan sonra, o tekrar ilimlerle meşgul olmaya döndü
ğünü, değişik ilim daliarına daldığını, ince ilimlerle ilgili kitaptarla çok
uğrnştığını onları yorumlamaya koyulduğunu, neticede onların kapıla
nnın kendisine açıldığını, ve bir süre sıkıntılı düşünceler, delillerin ka
nşması ve meselelerio teferruab içinde kaldığını hikaye etti. Sonra içi
ne bir korku düştüğünü o kadar ki kendisini her şeyden alıkoyduğunu,
20
22. artıko korkudan başka şeylerden yüz çevinnek zorunda kaldı�ıru anlat
u. Yine devamla, tam manasıyla nasıl riyazet yapuğını, kendisine haki
katierin tecelli edişini, güçlüklere karşı koyma, ahlaki meziyetler ka
zanma ve bunların tabiat haline gelip gerçekleşmesine dair onun hak
kında zanneuiğimiz hususlan ve bütün bunlann kendisine Allah tara
fından takdir edilen saMetin eseri olduğunu anlatu. Yine Ona evinden
çıkmayı arzulamasının ve Nisabur'a gitme cıavetini kabul etmesinin na
sıl olduğunu sorduk. Bunun üzerine bu hususdaki mazeretini açıklaya
rak şöyle dedi: "Dine cıavetten ve talebelere ilim öğretmekten geri dur
mayı caiz görmüyordum. Gerçekten benim hakikati açıklamam, onu
söylemem ve ona insanları çağınnam üzerime bir vazife olmuştur".
O, bu sözlerinde samimi idi. Daha sonra o, kendisi terkedilmeden
önce orayı terkeni ve evine döndü. Evinin yakınında ilim öğrenmek is
teyenler için bir medrese, tasavvuf ehli için de bir dergah edindi. Aruk
vaktini, Kuran-ı Kerim'i hatmctme, gönül ehli kimselerle sohbet etme
ve kendisinin ve kendisiyle beraber bulunaniann hiç bir anı faydasız
geçmemek kaydıyla ders okutma gibi işlere ayırmıştı. Bu durum Ona
zamanın gözünün değmesine ve günlerin Onun çağdaşlanna karşı cim
rilik etmesine kadar devam etti.
Neticede nice üzüntü, birbiri ardından gelen düşmanlık ve hüküm
darlamşikayet gibi zorluklara karşı koyduktan sonra Hak Te31a onu şe
refli ahiret yurduna nakleui. Allah ona yeui; düşmanlannın elinin ona
yetişmesinden herhangi bir hatası ile dinin perdesinin yırtılmasından
Allah onu korumuştur. Son işi Muhammed Mustafa (s.a.v.)'nın hadisle
rine yönelmek, hadis aiimleri ile sohbet etmek ve islam'ın iki delili olan
Buhari ve Müslim'in "Sahih"lerini müı.aiaa etmek oldu. O daha fazla
yaşasaydı şüphesiz ki bu ilim dalında hepsini geçer ve kısa sürede o ilmi
tahsil ederdi. Kuşkusuz o, daha önce hadis dinlemişti. Ömrünün sonuna
doğru da onu dinlemekle meşgul olmuştur. Ancak kendisinden hadis
rivayeti hususunda ittifak hasıl olmamışur. Ama bu onun için bir eksik
lik sayılmaz. Çünkü usfıl, fıirfı' ve diğer ilmi sahalarda bırakuğı eserleri
okuyup istifade edenler nezdinde Onun haurasını ebedileştiriyor ve on
dan sonra benzeri eserler yazılmadığını ispat ediyor.
O, 505 yılında Cemaziyelahir ayının on dördüncü günü olan Pazar-
21
23. tesi günlinde Allah'ın rahmetine kavuştu. Taberfuı kasabası dışına def
nedildi. Allah lutfu keremiyle ona dünyada çeşitli ilimler nasip ettiği
gibi atıirette de çeşitli ikearnlar tahsis eylesin!
Arkasında yalnız kız çocuklan kalmıştı. Miras ve kazanç olarak
kendisine ve çoluk çocuğunun nafakasına yetecek kadar iınkanlan var
dı. Binaenaleyh, dünyaya ait işler için kimseye el açmazdı. Kendisi ni
ce karlı tekliflerle karşılaştıysa da onlan kabul etmedi; dinini koruya
cak ve kendisini başkasından istemeye maruz bırakmayacak olan mik
dar ile yetindi.
Ona karşı yapılan itirazlArdan biri de sözlerinde nahiv (gramer) yö
nünden bazı hatalann bulunmasıdır. Bu konu kendisine.söylendiği za
man kendisi hakkında da adaletten aynlmamış ve o ilim dalı ile fazla
uğraşmadığını ve nahiv ilminden, ihtiyacını giderecek kadarla yelindi
ğini itiraf etmiştir. Böyle olmakla beraber o, edib ve fasihterin yazama
yacaklan ifadelerle hutbeler yazar ve kitaplar �erhederdi. Öte xandan,
.IsitııP!l!'J.!.I.!_<;>kuy_l!P.� söz y�na rastlayanlara onlan dü.��!!!!!�!(_!!L
lçlı::ü.zin:yeımi.tY.�=keQdisffiLbulı!!s,ust�LITI�Iff_§!!YJJlal@.l!!is�miştiı:.
Q!!ıkü, onun ma]s§adı saJ!.ece manalar ve onlann zihinlere yer!��iril:_
_
!_llesiydi; yoksa lafızların düzeni ve süslenmesi değildi!-_
Onun aleyhinde söylenen sözlerden biri de, "Kimyay-ı Saadet" ve
"el-Ulilm" kitaplannda, bazı husus ve meselelerin açıklamasında Şer
iat'ın emirleri ve İslam esaslarının zahiri (ilk an�ılan manalanyla) ile
uyuşmayacak şekilde garib karşılanabilecek Farsça olarak zikrettiği la
fızlardır. Doğrusunu söylemek gerekirse onun bu türlü ifadeleri terket
.mesi ve bu açıklamalardan yüz çevirmesi daha uygun olurdu; Zira halk
çoğu zaman din kaideleri hakkında delille hüküm vermez, bu konuda
bir şey işittiği zaman onu itikad esasianna zararlı olacak şekilde tasav
vur eder ve onu öncekilerin (bozuk görüşlerine) nisbet eder.
Şu kadar var ki, akıllı musannif, kendi kendine düşündüğünde zik
rettiklerinin çoğunun, Şeriat'ın her ne kadar açık olarak zikredilmes�
de, rumuzla gösterdiği şeyler cinsinden olduğunu anlamıştır. Diğer ta
raftan bu tür sözler,111İl1uzlu veya ve 3çik:ça tarikat şeyhlerinin sözlerin
de dağınilc şekilde bulunur. Oysaki adı geçen lafızlardan her lafız bir
yönü ile vehme düşürücü bir söz olduğu hissini veriyorsa da diğeryön-
22
24. leri onun dindarlann inançlanna uygun düştü�ü hissini vermektedir.
Bu yüzden din esasıanna uygun düşecek şekilde do�u bir yönünü açık
lamak mümkün ise, onu yalnızca makbul olan yöne yormak gerekir;
herhangi bir kimsenin onun merdud olan yönüne takılınası uygun ol
maz. Çünkü onun İslam esasianna uygun oluşu hususunda ona açıkla
ma imkanı vermektedir.
Şukadar var ki meselenin bu ölçüde ele alınması onu net bir şekilde
açıklayacak ve onun hakkından gelecek kimselere ihtiyaç gösterir. Oy
sa yukanda söylediğimiz gibi o türlü meseleleri açıklamamak daha uy
gun olurdu. İstisna! ve özel durumların açıklanması da gerekmez. Hatta
bir çok şeyler vardır ki bilinir, sezilir fakat dile getirilmez.
Geçmiş salih alimler (Selef-i Sat.ihin) Şeriat'ın zahiri emirlerini de
vami� kılmak ve dinin işfu"et taşlannı itirazcılann ayıplamasından ve
inkarcilann tecavüzünden korumak için işte bu yoldayürüdüler. Do�
ruya erdirecek olan Allah'tır.
Gazali'nin Ebu Davud es·Sicistani'nin Sünen'ini el-Hakim Ebü'l
Feth el-Hakimi et-Tusi'den dinlediğikesindir. Ama ben onun dinledi�i
ni gösteren delile (sema' kaydına) rastlamadım. O, muhtelif hadisler
den binlercesini fukaha yoluyla dinlemiştir. Benim rastladıklanmdan
biri, Onun, EbU Bekr Ahmed b. Arnr b. Ebi Asım eş-Şeybfuıi'nin yazdı
ğı Meylidü'n-Nebf kitabından dinlediğidir. Müellif bu kitaptaki bilgi
leri eş-Şeyh el-İmam Ebu Bekir Ahmed b. el-Haris el-İsbahani'den; o,
Ebu Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Cafer b. Hayyan'dan o da,
el-Munsıfdan rivayet etmiştir. tı.nam Gazilli o kitabı Taberan Huva
n'ndan olan eş-Şeyh EbU Abdullah Muhammed b. Ahmed el-Huva
ri'den, yanında bu zaun iki alim oğlu Abdülcebbar ve Abdulhamid ve
ayrıca alimlerden bir cemaat da bulundu�u halde dinlemiştir.
Şu ifadesi onu dinledi�inin delillerinden biridir. Bize eş..:Şeyh Ebu
Abdiilah Muhammed b. Ahmed el-Huvan haber verdi; bize Ebu Bekir
b. el-Haris el-İsbeh&ni haber verdi bize, EbU Muhammed b. Hayyan ha
ber verdi bize, EbU Bekir Ahmed b. Amr. b. Ebi Asım b. İbnıhim el
Münzir el-Harizmi haber verdi bize, Abdiliaziz b. Ebu Sabit tahdis. etti;
bana ez-Zübeyr b. Musa Ebü'l-Huveyris'in şöyle dediğini tahdis etti:,
Ben Abdulmelik b. Mervandanişittim. O Kendisi Kattat b. Eşyem el-
23
25. Kinllııi'ye şöyle sormuş: "Sen mi daha büyüksün Rasulullah (s.a.v.)
mı?" Şöyle cevap vermiş: "Rasulullah (sa.v),benden daha büyüktür,
ben ise o'ndan daha yaşlıyırn Rasulullah (s.av.) fıl senesinde do�uş
nır." Adı geçen kitabın tamamı bir cilt olup Gazali'nin dinledilderinden
biridir.
Burada Abdulgafır'in sözü sona erdi. Onun sözlerini İbn Asakir, ba
şından "Ona karşı yapılan itirazlardan biri..." ifadesine kadar naklet
miş, di�er kısırnlannı ise almamıştır. O gerek Tarihu'ş-Şam'da gerekse
et-Tebyin adlı kitabında böyle yapmıştır.
İbn Asakir'in bu tutumu, Gazaii lehine bir taasup, (Gazali taraftarlı
ğı) ve Zehebi'nin yapuğı da Gazali aleyhine bir taasup mudur, dersen,
işin öyle olması muhtemeldir derim. İbn As8kir'in ona karşı mUtecaviz
olmamasının yanında, böyle bir imam hakkında bu gibi meseleleri yay
mayı uygun görmemesi de muhtemeldir. Zehebi ise, bu rivayetleri atla
mış ve ona dilediği şeyleri eklemiştir. İleride onlar hakkında bilgi vere
ceğim. Aynca içinde bulunduğumuz konumuzu bitirdikten sonra Hüc
cetül-İslam'ın -Allah ona rahmet eylesin- hayat hikayesinden bahse
denlerin sözlerinden bu imamı tenkid edenler hakkında da konuşacağız
ki, onlann çoğu Abdulgafir'in sözünden cesaret almışlardır.
HMız Ebill-Kasım İbn Asakir dedi ki, O mezhep ve hılaf ilmi bakı
mından fıkıhda ve usulü'd-dinde imam idi. Ruhari'nin Sahibi'ni Ebfı
Sehl Muhammed b. Abdullah el-Hafsi'den dinledi. Bağdad'da Nizarni
ye medresesinde öğretim üyesi oldu. Daha sonra Beytü'l-Makdis'i ziya
ret etmek üzere Şam bölgesine doğru yola çıktı. 489 senesinde Şam
şehrine geldi. Orada bir süre kaldı. Bazı eserlerini orada yazdığı haberi
bana ulaştı. Sonra tekrar Bağdat'a döndü; oradan Horasan'a geçti. Bir
müddet Tus'da ders okuttu. Daha sonra ted.risi ve münazarayı bıraktı
ibadetle meşgul oldu.
Hafız Ebfı Sa'd b. es-Sem'ani ise Onun hakkında: "0, lisan, beyan,
konuşma, akıl, zeka ve karakter bakımından benzerini gözlerin görme
diği bir kimsedir" demiş, sonra, Abdulgafir'in zikreuiği övgülere başla
mış ve zikrettiği son hususa hiç dokunmamıştır. Farklı olarak şuriu zik
reımiştir." "O Tus'lu ll!fız Ebü1-Fityan ömer b. Ebi'l-Fityan Ömer b.
Ebi'l-Hasan-er-Ravvasi'yi çağımuş, ona ikrnmda bulunmuş ve ondan
24
26. Buhaıi ve MUslim'in sahibierini dinlemiştir." Yine Sem'�i dedi ki:
"Onun herhangi bir hadis tahdis ettiğini sanmıyorum. Tahdis etmişse
de azdır. Çünkü ondan hadis rivayet edildiği haberi meşhur olmamış
tır."
Sernam'nin sözü burada bitti. Onun, Abdülgafır'in zikrettiklerinden
son fasıldan bir şey zikretmemiş olması ve aynı şekilde İbn-i Asakir'in
de oliu zikretmemesi sözü bu kadar u7.atmamı gerektirrniştir. Oysa İbn
Asakir daima, gayesini mümkün kılan yerde ibareyiterkeder ve leh ve
aleyhindeki sözleri nakleder. Aynca Abdulgafir'in son fasılda, Gaza
li'nin hadis dinlemesi ve "sahihayn"ı dinlemesi için Ravvasi'yi ça�ır
ması ile ilgili olarak zikrettiklerine temas eder. Halbuki bu faslı Ab
dülgafir, ancak tercüme-i hMi bitirdikten ve vefat tarihini kaydettikten
sonra zikretmiştir. Bu ise adet olan bir tarz değildir. Alışılmış olan ter
cüme-i hal yazma tarzı, tercüme-i hallerin vefat tarihiyle bitirilmesidir.
Bu fasılda zikredilenterin yeri, tercüme-i hMin içinde bir yer olmalı
dır.
Bütün bunlar -zannımca- Abdülgafır hakkında uydurolmuş ve son
radan kitabına ilave edilmiştir. Dogruyu en iyi bilen, Allah'ur.
Mamafih, ilerde zikredece�imiz gibi, bu çok önemli bir şey değil
dir.
İbnü'n-Neccar der ki: "GazMi genel manada, fakibierin i�funı, itf:��
fakla ümmetin rabhani alimi, zamanının müctehidi, devrinin büyük .
adamıdır�Namı ülkelere yayılmış, fazileti insanlar arasında meşhur of:
muş, muhtelif gruplar onu büyük bilme ve ona saygı gösterınede ittifak
etmiştir. MuhMifleri kendisinden korkmuş, onunla münazara edenler
ileri sürdü�ü delillerle perişan olmuş ve titiz ilmi çalışmalanyla bidat
çılann ve muhaliflerinin kusurlan ortaya çıkmıştır. O sünnete yardım
etmek ve dinin gerçek şeklini ortaya çıkarmalda meşgul olmuştur.
Eserleri parlaklık ve güzellikte güneş gibi dünyayı dola.Şmıştır. Muha
lifleri olsun taraftarlan olsun onun ilimdeki üstünlü�e ve olgunlu�u
na şahitlik etmişlerdir".
Onun tercüme-i halini yazaniann sözlerinde daha çok bilgi bulmak
mümkündür. Zikrettiklerimizde yetecek kadar bilgi bulundu�u için sö
zü daha fazla uzatmayaca�ız.
25
27. Gazali'nin Biyografisiyle İlgili Diğer Rivayetler
İbnu's Sem'ani der ki: "Gazaıi'nin Musul'da bulunan Ebu Hamid b.
Ahmed b. Selfune'ye yazdığı bir mektupta şu sözlerini okudum: "Va'za
gelince, ben kendimi ona illyık: görmüyorum. Çünkü va'z, öğüdü kabul
etme nisabının zekatıdır. Binaenaleyh, nisaba ulaşmayan kimse nasıl
zekat verir? R,lbise_şi_q!ııı.ay� Idm�!?��!I!Ll!�M giy:@:i(? A.ğ�eğri
. i,!<:en gölgenin doğru olduğ!!_ne Z(!!Dan_gğ[ii_l�UşL __ .
Şüphesizki Allah İsa aleyhisselama şöyle vahyetmiştir: �:Nefsine
_ya'z_et, o va'zı kabul ederse o zaman insanlara va'z et;_yoksa benden
utan".
İbnü's-Sem'aru yine şöyle dedi: Merv'de bizim evde EbU Said Mu
hammed b. Esad b. Muhammed el-Halil el-Tevkanl'nin bir sohbetini
dinledim. O şöyle diyordu: Ebtı Hamid, el-Gazali'nin lhyau-Ulu
middm adlı kitabını okuturken dersinde bulunmuştum da o, "İnsanlara
vatanları sevdirildi, zira gönül, ihtiyaçları orda gördü. Onlar vatanlarını
andıkiarı zaman çocukluk günlerini hatırlarlar, bunun için onlar inler
ler." mealindeki şiiri okumuş, hem kendi ağlamış hem de oradaki cema
atı ağlatmışu.
İbnü's-Sem'ani yine der ki: Merv'de EbU Nasr el-Fadl b. el-Hasen b.
Ali el-Mukri'nin bir konuşmasını dinledim; şöyle diyordu: Vedalaş
mak üzere İmam Gaz3li'nin huzuruna girmiştim. Bana bu mektubu el
Mu'in es-Sabit Ebu'I-Kasım el-Beyhaki'ye götür, dedi. Daha sonra ba
na, o mektupta Tus vakıflarmütevellisi el-Aziz aleyhine şikayet vardır.
Mütevelli de kardeşinin oğludur, dedi. Bunun üzerine ona, ben Herat'ta
onun amcası olan el-Mü'in'in yanındaydım. el-İmad et-Tusi, içinde mü
tevelliye övgü bulunan bir mektup getirdi. Üzerinde de senin el yazın
vardı. Halbuki o sırada amcası onu kovmuş ve ona küsmüştü. Senin
onun hakkındaki medh u senarn görünce onunla barışnuş ve onu yaruna
almışu, dedim. Bu defa İmam Gazali dedi ki:_ Mektubu el-Mu'in'e tes
lim et ve ona şu beyti oku:
26
"Qörmedim ben bu zulmf},r.tb.t:l.t.ztdni,
?:!fl'!.!!!'..i!.arız da, sonra överiz zalimini."
28. EbU Abdiilah Muhammed b. Abdulmün'im el-Abdeli el-Müezzin
dedi ki: Hicri Beş yüzüncü yılın Muharrem veya Safer aylanndan birin
de İskenderiye'de bir rüya gördüm. Sanki güneş batıdan doğmuştu. Ba
zı rüya tabircileri bunu batıda yaşayan insanlar arasında çıkacak bir bi
date yordular. Bir kaç gün sonra kervanlar Meriyye'de EbU Hamid
Gazali'nin kitaplannın yakılması haberini getirdi.
İmam Fahreddin Ebfı Bekr Eşşişi'den şöyle rivayet edildi: Niza
mü'lmülk, Ebfı Hfunid'i Bağdat Nizarniye Medresesi'nde öğretim üye
liğine tayin ettiği ve o da dört yüz seksen dört senesinde Bağdad'a geldi
ği vakit alimler yanına toplandılar ve ona: Herhalde efendimiz biliyor
lardır ki, bu bölgede adet şöyledir. Ders okutacak kimse alimiere bir
ziyafet verir. Biz senin davetinin senin ilimdeki rütbenle mütenasip ol
masını istiyoruz, dediler. Gazali dedi ki: Hay hay! Yalnız iki şartım var.
Şöyle ki, ya ziyafet muhtevasının tesbiti size, zamanının tayini bana ait
olur. Veya bunun tersi olur. Onlar hayır muhtevayı tesbit sana ait, za
manı tesbit bize aittir ve biz daveti bugün istiyoruz, dediler. Bunun üze
rine onlara:
"Pekala öyleyse, benim muhtevayı tesbitim, kendi imkanıma göre
olacaktır ki, o da ekmek, sirke ve sebzeden ibarettir. Bunun üzerine de
diler ki:
- Hayır, valiahi bu olmaz. Zamanı tesbit sana, muhtevayı tesbit bize
olsun. Biz bu ziyafette şu kadar tavuk, şu kadar tatlı... olmasını isteriz.
Gazali:
- Hay hay öyle olsun. Zamanı iki sene sonra, dedi. Bunun üzerine
dediler ki:
- Halcikaten biz bu işte aciz kaldık, hepsini sana bıraktık. Anladık ki
biz seninle münazara yoluna girince, bu ziyafetle bizim aramıza engel
koyacaksın.
Zamanımızda Mısır diyarında Gazali'den hoşlanmayan, onu yeren
ve gıybetini eden bir kişi vardı. Rüyada yanında Ebu Bekir ve Ömer
(r.anhüma) olduğu halde Peygamber (s.a.v.)'i görmüş, Gazali onun
önüne otunnuş: Ya Resuluilah bu adam benim hakkında konuşuyor, di
yormuş. Resuluilah (s.a.v.) kamçılan getirin, buyurarak o adamın dö-
27
29. vülmesini emrebniş ve o adamda GazAli habnnadövülmüş. Adam uy
kudan uyanıncakamçılann izinin tıaıa sırtındaoldugunu gönnüş. O bu
rüyayı insanlara ağiaya aglaya anlatırdı.
llerde Ebu-I-Hasen b. Hırzihim el Ma�bi'nin lhyakitabı ile ilgili
rüyasını anlatacagız ki o da bunun birbenzeridir.
·
Mısır'da hayır sahibi 81imlerden biri bana şöyle anlattı: Şafıiyye
(Şafii mezhebine ait fıkıh) dersinde bir şahıs GazAli hakkındakötü söz
söyledi. Bu olayı bana anlatan kimse, bu konuşmadan aşırı derecede
üzülmüş. O gece rüy�da Gaz81i'yi görmüş, bu durumdan duydugu
üzüntüyüonaanlabnış. GazMidemişki: Üzülme, o yarınölür. Olayı an
latan şahıs sabahleyin Şafiyye dersine gitmiş ve o �limi sapasa�lam
derse gelmiş halde bulmuş. Daha sonra alim dersten çıkmış gitmiş.
Ama daha evine varmadan bine�inden düşmüş, bitkin birhalde evine
girmiş ve akşama do� vefat etmiş.
Gazali'nin kerilmetlerine dair anlatılanlardan biri de şudur: Mağrip
Fas ve civan hükümdarı Emiru'l müslimin lakabı ile anıian Sultan Ali
b. Yusufb. Tafşin gerçekten adaletli, faziletli, M81iki mezhebini bilen
ve onu yaymaya çalışan bir hükümdardı. Kendisi felsefi ilimlerden
hoşlanmazdı. Gazali'nin sırf felsefeyi ihtiva eden eserleri Ma�b'e gi
rince kitapların yakılmasını emretti. Yanındao kitaplardan birşey bulu
nanları ölümle tehdit etti. Ama bundan sonra düzeni bozuldu. Ülkesin
de hoşa gitmeyen pekçok olaylar meydana geldi. Ordu ona karşı geldi.
Acze düştU�ünü anladı. Öyle ki kendisinin yerine Müslümanların işle
rini görecek başka bir hükümdar getirmesi için Allah'a dua eder oldu.
Neticede Abdulmümin b. Ali kendisini iş başından uzaklaştırdı.
Gazali'nin kitaplarına takındı�ı olumsuz tutumdan dolayı ölünceye ka
dar üzüntü ve sıkınu içinde yaşadı.
Huccetü'I-İslam'dan Yapılan Rivayetlerden Bazıları
. Ben (Sübki), Hafız Ebiı Abdullah b. Ahmed'inyanında743 senesin
de okudum. Şu senedie hadis rivayet etti. Hafız Ebu Muhammed ed
Dimyati, Hafız Abdulazim el-Münziri'nden o, Şeyh Ebiı Mansur Feth
b. Halef es-Sa'di'den, o İmam Şihabüddin EbU'l Feth Muhammed b.
Mahmud et-Tiısi'den o, Muhyiddin Muhammed b. Yahya el-Fakih'den
o Huccetulislam Ebu Hamid Muhammed b. Muhammed el-Gazali'den
28
30. o, Şeyh Muhammed b. Yahyab. Muhammed eş-Şüca'i ez-Zevzeni'den
Zevzenideki evinde, yanında okurken o: Ebu1-Kasım el-Hasen b. Mu
hammed b. Habib el-Makberi'den o, Ebiı.Bekir b. Muhammed b. Ab
dullah b. Muhammed b. Hafid el-Abbas ibni Hamza'dan o, Ebu'I-Ka
sım Ahmed b. Abdullah b. Amir et-T"ai'den (Basra'da), o: İki yüz altmış
senesinde babasından, o 194 senesinde Ali b. Musa er-Rıda'dan, o ba
bası Ca'fer b. Muhammed'den, O, Babası Muhammed b. Ali'den o ba
bası Ali b. el Hüseyin'den, o babası el-Hüseyin b. Ali'den babası Ali b.
Ebi Taiib�den -Allah kendisinden razı olsun- tahdis etti ve şöyle dedi:
Rasulullah (s.a.v.) buyurdu ki: "Dinden nasibleri olmayan bir kavim or
taya çıkar. Gençleri fasık:ur, dini emirleri gözetmezler: Yaşiılan dinden
çıkar, çocukları çıplakur. Aralarında iyiliği emir, kötülükten men eden
ler zayıf kimse kabul edilenlerdir. İçlerindeki tasık: ve münafık:lar üstün
tutulurlar. Şöyle ki: Sen zengin olursan hürmet ederler, fakir isen kü
çümserler. Onlar gıybet ederler. İnsanların ayıplarını yüzlerine vurur
lar, söz taşırlar. Hileyle dost görünürler. İşte okimselercehennemin ke
lebekleri ve iştahlı sinekleridir. İşte o zamanda Allah onlara zalim ida
reciler, hain vezirler ve dikkatsiz arkadaşlar musallat eder. O zaman her
tarafı kaplayacak çekirge, mahvedici birpahalılık ve işlere zarar vere
cek ruhsatlar beklenir. İp kopunca boncukları ardarda döküldüğü gibi
belalar ardarqa gelir.n
Bu 7..ayıf bir hadistir.
Hafız Ebü'l-Abbas el-Eş'ari, Ebü'l Fadıl Ahmed b. Ahmed b. Hibe
tutlah b. Asakir'den o da Ebü'IMuzaffer Abdurtahim'in şöyle dediğini
özel bir izinle haber verdi. Babam el-Hafız Ebu Sa'd Abdurrahim b.
Muhammed b. Mansurbizehaber verdi. Ebu Sa'd Muhammed b. Ebi'l
Abbas ei-Halili Biikar-'da camide, yazdırmak için (iriıla) şiir okudu ve
şöyle dedi: Bize İmam Ebiı Hamid ei-Gazali şu şiiri okudu:
Birkimse rızkı için eminse Halık'ından
Artık ırzı korunmu.ştur, her lekeden.
O hep yenidir, uzaktır eskimeden.
Kanaat meydanına dalarsa çekinmeden.
Bir daha rastlamaz birşeye üzüntüden.
29
31. Ahmed b. EbiTalip el-Müsnedbana şöyle yazdı: El-HMız EbU Ab
dillah Muhammed b. Mahmtıd'dan, o da EbU Abdilialı Muhammed b.
Ahmed b. Süleyman Ez-Ziıheri'den şöyle rivayet etti: Bana EbU Mu
hammed Abdiilah el-Melik b. Büveyhel-Abderi şür okudu ve şöyle de
di: Bana Ebu Bekr El-Arabi şiir okudu ve şöyle dedi: Ebfı Hamid el
Gazilli kendine ait şu şüri bana okumuştur:
Sevgiuğrunatutulduğum hastalığım afiyetimdir.
Arzular içindeki varlığım yokluğum demektir.
Razı olunan azab ağzımdaki nimetlerden daha tatlıdır.
And olsun, sizin sevginiz uğrunda,
Bizee hiç bir elemin zararı yoktur.
El-Hafız Ebfı Abdullah'a varan senedie de şöyle dedi: Ben Ebu'I
Kasım b. el-Es'ad el-Bezzar'ın yanında okudum. Bize, Yusufb. Ahmed
el-Hafız'ın şu sözünü rivayet etti: Muhammed b. Ebi Abdillah el-Cev
heri bir şiir okudu ve şöyle.dedi: Bize Ebô Hamid'in şu şiiri okundu:
Alimlerimiz lambanın benzerfitiline:
Aydınlatırlar insanlarıyanarken kendileri
Hoş bir manzara altında kötü bir durum,
Bakır üstünde-beyaz gümüş mis/ili.
Ali b. el-Fadl el-Hilfız, Ebô Muhammed Abdullah b. Yusuf el
Amidi'den o, Ümeyye İbn Ebi's-Salt'ten, o da Ebô Muhammed el
Tikriti'den Gazali'nin kendisine ait olan şu şüri okuduğunu rivayetet
ti:
30
Yüzünden zülfünün akrepleri sarkmış
Bir ay üstüne ki, tarifedilmez!
Bildiğimiz: ay akrep burcuna inerdi.
Hayret doğrusu; Akrepler ona nasıl indi?!
32. ,Gaz3li hakkında söylenen şiirlerdenbiri de Ebfı Hafs ömer b. Abdi
laziz b. Yusuf el-Tarablusi'ye aiuir:
Bir alim'/d mezhebi düzene koydu
Allah O'nun kurtuluş vesilesini güzel eylesin.
"Basit", "Vasit",
"Veciz" ve "Hultisa" kitaplarıyla...
Ebfı Muzaffer el-Ebiverdi Ona ağıl olmak üzere şöyle der:
Kabre konunca Hüccetü'l-lslam,
Ağladı ona her sahib-i can.
Allah için göz yaşı döken
EbU Hamid'i kınamaz ve ona kızamaz.
Bu büyükfelfıket aklımı başımdan alıyor.
Gözlerim uyku, tutmuyor; akacakyaş kalmadı.
Zfıhidlikte onun yadırganmış bir has/eti yoktur.
Halk içinde bir benzeri de; tanım O'nu.
Geçtigitti üzüldüğüm en büyük kayıp
Halk içinde yerini tutacak bir dengi yok.
Muhammed el-Muafi oğlu Ahmed oğlu Abdülmelik
- Allah onlara rahmet eylesin!- de şu ağıdı yaklı:
Merhametli birkalbin ve şaşkın biryiğidin iki gözüyle ağladım.
O'na dost olmayan Hakk'a dost olmaz.
Habsettiğim göz yaşlarımı boşalttım da boşalttım.
Göz kapaklarıma dedim Id: Yandım, bittim,
Ilimleri canlandıran EbU Hanid'e
Sözü Din'in kulpunu bağlamaya uygun düşen zat-ı azfze.
... ... ...
3 1
33. Eserleri
Mezhebe ait olanlar:
el-Vasit, el-Basit, el-Veciz, el-Hulasa
Diger ilimiere ait olanlara:
İhyau Ulumid-din, el-Erbain, el-Esmaü'l Hüsna, el-Mustasra fi
Usulil-Fıkıh, el-Menhlll fi Usulı'l Fıkıh (Bu kitabını hocası 1mamul
Harameyn sağken yazmıştır) Bidayetü'l Hidaye el-Meahız fi'l-Hıla
fiyyat, Tahkikul-Meahız, Kimyau's-Seade (Farsça), el-Münkız mi
ne'd-Dalal, Lübabü1 -Müntehal fi'l-Cedel, Şitau'l-Galil fi Beyani Mes
iili't-Ta1il, el-İktisM fi'l-İtikad, Mi'yar'ul-İlm, Mehakkü'n-Nazar, Be
yanü'l-Kavleyn li'ş-Şafi'i, Mişkatil1-Envar, el-Milstazhiriyy fi'r-Rad
al'el-Batıniyye, Tehaftitü1-Felasife, el-Makasıd fi Beyani İ'tikadi'l-Ev
ail, (diğer adı: Makasıdu'l-Felasifedir), İlcamü-1-Avam fi 'İlmi'l
Kelam, el-Gayatill Kusva, Cevahiru1-Kur'an, Beyanu FOOiihi-1 -tma
miyye, Gavrud-Devr fil-Meseleti's-Sericiyyeh, el-Muhtasaru-1 -Ehir
fi'l-Meseletis Sericiyyeh (Bunda, bu konudaki Gayetu'l-gavr fi diraye
ti'd-devr adlı eserindeki fikirlerinden döndü.), Keşfu Ulumi'I-Ahirah,
er-Risaletu'l- Kudsiyyeh, el-Fetava, Mizanu'l-Ainel, Mevahimu'l-Ba
tiniyyeh, (Bu eser, Batiniyemezhebini rediçin yazdığı ve el-Mustazhi
riy adını verdiği eserden başkadır.) Hakikatu'r-Rlıh, KitabuEsrari Mu
amelatid-Din, Akidetu'l-Mısbah, el-Menhecu'l-a'la, Ahıaku'l-envar,
el-Mirac, Hilccetul-Hak:, Tenbihu1-Gafilin, ei-Meknun fi'l-Usfıl, Risa
letu'l-Aktab, Musellemu's-Seliıtin, el-Kanunu'l-Külli, el-Kurbetil
ile'llah, Mu'tadu'l-llm, Mufassalu'l-Hılaf fi Usuli'l-Kıyas, Esrfuıı İtti
baı's-Silnneh, Telbisu İblis, el-Mebadi ve'l-Gayat, el-Ecvibe, Kitabu
Acaıbı Sun'ıllah, Risaletu'r-Red ala men tağa
•• •
İmam Amir es-Savi'nin Mekke'de gördüğü rüya
el-HafızEbU'I-Kasım b. Asıikir, Kitabil't-Tebyin'de der ki: Şam'da
büyük alim, mutasavvıf, Şafıi fakibi İmam Ebü'l-Kasım Sa'd b. Ali b.
Ebi'I-Kasım b. Ebü Hureyre el-İsferayinl'den şu sözü duydum: Mek
_ke'de -Allah orayı korusun- büyük Alim, imam, zamanının yeganesi,
32
34. laraat alimlerinin süsü, Harem-i Şerifin güzelliği, Ebü'l-Feth, Amir b.
Amir el-Arabi es-Savi'den şöyle anlatırken duydum:
545 senesi Şevval ayının ondördü pazar günü öğle ile ikindi arası
Harem-i Şerife girdim. Vücudumda bir kırgınlık ve baş dönmesi vardı.
Bu hal öyle şiddetliydi ki ayakta duracak ya da oturacak halim yoktu.
Bir süre yanıının üstüne yatıp istimhat edecek bir yer anyordum. Merve
. kapısının (=Babü'l Merve) yanında bulunan er-Rasi ribatının cemaat
evinin kapısını açık gördüm. Hemen oraya yönelip içeriye girdim. Uy
ku tutup da abctesLim bozulmasın diye elierimi yanaklarıının altına ya
yarak Kabe-i Muazzarna'nın hizasında sağ yanıının üstüne yattım. Bir
de baktım ki bid'atçılığıyla tanınmış bir adam geldi, seecadesini o evin
kapısının önüne yaydı. Cebinden taştan olduğunu sandığım ve üzerinde
yazı bulunan bir levha çıkardı ve önüne koydu. Uzun w..adıya bir namaz
kıldı. Bu namazda adetleri üzere ellerini yanlarına saldı. Her defasında
da bu levha üzerine secde ediyordu.
Namazını bitirince o'nun üzerine yine secde etti ve secdede uzun
müddet kaldı. Yanaklarını bu taş levhaya sürüyor ve yalvararak dua
ediyordu. Sonra başını kaldırdı ve levhayı öptü. Onu gözlerinin üzerine
koydu. Daha sorıra onu ikinci kez öptü ve tekrar cebine koydu.
es-Savi devamla dedi ki: Bu durum hiç hoşuma gitmedi ve ondan
nefret ettim. Kendi kendime dedim ki, keşke Resuluilah (s.a.v.) içimiz
de hayatta olsaydı da, onlara yaptıklarının ve içinde bulundukları
bid'atın kötülüğünü haber verseydi. İşte bu düşünce içinde, beni uyku
tutup da abd�!stim bozulmasın diye uyumamaya çalışırken, bir de, bir
uyku geldi, beni yendi, ben sanki uyanıklıkla uyku arasındaydım.
Rüyada geniş bir meydan gördüm. Orada birçok insan ayakta duruyor
du. Herbirinin elinde cilticnmiş bir kitap vardı. Hepsi de bir şahsın etra
fında halka olmuşlardı. O insanlara bu durumlarını ve halkanın içindeki
şahsı sordum. Dediler ki:
O Rasulullah (s.a.v.)'dir. Bu insanlar da mezheb sahibi olan kimse
lerdir. Mezheplerini ve iLikatlarını kendi kitaplarından Rasulullah
(s.a.v.)'a okuyup Onun huzurunda onları tashih etmek istiyorlar. es
Savi devamla şöyle dedi:
Ben bu halde cemaate balayarken birden birehalkadan bir kişi gel-
33
35. di, elinde de bir kitap vardı. Bu İmam Şafii (r.a.)'dir denildi. Halkanın
ortasına girdi ve Rasulullah (s.a.v.)'e selam verdi. es-Savi dedi ki:
Rasulullah (s.a.vJi ıasavvufehlinin kıyafeti üzere,sank gömlek ve
diğer kısımlardan müteşekkil, yıkanmış ve temiz beyaz elbiseler giyin
miş olarak kendine mahsus güzelliği ve olgunluğu içinde gördüm. O
Şafii'nin selamını aldı ve merhaba, dedi. Şafii O'nun huzura oturdu ve
Ona elindeki kitaptan mezhebini ve ilikadını okudu. Ondan sonra başka
bir şahıs geldi. Onun da Ebfı Hanife (r.a.) olduğu söylendi. Onun da
elinde bir kitap vardı. Selam verdi ve İmam Şafii'nin yanına oturdu. Ki
taptan mezhebini ve ilikadını okudu. Sonra pek az kimse kalıncaya ka
dar mezhep sahiplerinin hepsi geldi. Okuyan diğerinin yanına oturu
yordu. Nihayet onlar bu işi bitirince ansızın Riliizi diye anılan bid'atçı
lardan bir kimse geldi. Elinde ciltlenınemiş bir kaç forma vardı. Onlar
da batıl olan ilikatlarının esaslan vardı. Halkaya girip Rasulullah'ın hu
zurunda onlan okumak istedi. Hemen Rasulullah (s.a.v.)'Ja beraber on
lardan biri çıkıp ona engel oldu ve formaları elinden alıp halka dışına
fırlatu; adamı da azarlayıp kovdu.
es-Savi yine devarn ediyor: Cemaati bu işlerini bitirmiş ve Peygam
ber (s.a.v.)'in huzurunda bir şey okuyan kimse kalmamış olduğunu gö
rünce elimde ciltli bir kitap olduğu halde biraz ilerledim. Yüksek sesle
şöyle söyledim: Ya Resulullah, bu kitap benim ve Ehl-i sünnetin inan
cıdır. İzin verirseniz onu huzurunuzda okuyacağım. Peygamber
(s.a.v.): O nedir? diye sordu. Ya Resfılullah, "O Gazali'nin yazdığı Kav
aıdü'I-Akaid kitabıdır" dedim. Bunun üzerine bana izin verdi. Ben de
oturup okumaya başladım:
34
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla:
Bu KAVAİDÜ'L-AKAİD kitabıdır ve onda dört fasıl var-
dır:
Birinci Fasıl
Ehl-i Sünnet'in itikad esasları ve İslam'ın temellerinden biri
olan kelime-i şahadetİn açıklanmasına dairdir.
İmdi şöyle deriz: -ki, tevfik ancak Allah'tandır.- Hamd Al-
36. lah'amahsustur. O yaratıklan yoktan varedenve yokettiklerini
yeniden yaratandır. O dilediğini yapaiıdır. Şerefli Arşın ve şid
detli azabın sahibidir. Kullannın seçkinlerini do� ve geniş yo
la ileten, tevhide (Allah'ın bir olduğuna) inanmatanndan sonra
onlann aleidelerini şek ve tereddüt karanlıklanndan korumak
suretiyle onlara nimetler veren, onlan, Peygamberi Mustafa
(s.a.v.)'e uymaya ve O'na destekçi olmak ve insaniann doğru
yola iletilmesi için çalışmalanylaOnun pek şerefli arkadaşlan
nın (Ashab-ı kiraın) izinden giuneye sevkedendir. Yine o, onla
ra zaundave sıfatiannıla ancak dikkatledinleyenlerin idrakede
bileceği vasıflannın güzellikleri ile tecelli eder. Kendisini kul
Iannaşöyletanıtır: o zatında birdir, hiçbirortağı yoktur, birdir,
hiç bir benzeri yoktur. Herkes O'na muhtaç, o kimseye muhtaç
değildir. Hiçbirzıddı yoktur, yeganedir, hiçbir dengiyoktıır. O,
evveli olmayanbirkadim, başlangıcı olmayan birezelidir. Var
lığı devaınlıdır. Onun için hiç son yoktur; ebedidir, nihayeti
yoktur. Kesintisizolarakyarattıklarını idare eden ve koruyandır
(Kayyum). O her zaman var olandır. Onun için hiç bir kesinti
söz konusu değildir. Büyüklük vasıflarıyla varolmuştur ve var
olacaktır. Zamanların kesilmesi veeecllerin binnesi onun hak
kında sonaerme hükmünü gerektirmez. Bilakis Evvel (kendi
sinden önce hiçbir varlık olmayan), Ahir (kendisinden sonra
hiçbir varlık olmayan) Zahir (delilleriyle varlığı açık olan) ve
Batın (zaunın hakikati gizli ve akdiann özünü idrak ederniyece
ği varlık) O'dur.
Allahu Teala'nın noksan sıfatiardan tenzihi
O asla tasvir edilen bir cisim değildir, sınır ve miktarı tayin
edilmiş bir cevher değildir, cevherler O'na girmez. O asla bir
araz da değildir vearazlar onagirmez. Hatta herhangi bir varlığa
benzemez ve herhangi bir varlık da O'na benzemez.
O'nabenzerhiçbir şey yoktur. O hiçbir şeyin benzeri değil
dir. Mikdarlar onu sınırlayamaz. Ülkeler onu ihtiva edemez;
yönleronu kuşatamaz; yerlerve gökler O'nu içine alamaz.
O Kur'an-ı Kerim'de kendisinin buyurduğu ve kasd ettiği
35
37. 36
manada, -dokunma, yerleşme, mekan tutma, girme ve intikal et
meden münezzeh olarak- Arş üzerine hükümran oldu. Arş onu
taşımaz. Bilakis Arş ve Arş'ı taşıyan melekler O'nun kudretinin
lütfuyla taşınırlar ve onun kudretine boyun e�erler. O yer küre
sinin dibinden Arş'a varıncaya kadar her şeyin üstündedir. An
cak bu üstünlük, onun Arş'a ve göğe yakınlıWıtı artınnaz. Aksi
ne o yerden kat be kat yüksek olduğu gibi, Aeştan da kat be kat
yüksektir. Bununla beraber O, her varlığa yakındır. O, kullara
şah damarından daha yakındır. O, herşeye şahittir. Onun zan ci
simlerili zatına benzemediği gibi yakınlığı da cisimlerin yakın
lığına benzemez.
O, hiçbir şeye girmez (hululetmez); hiç bir şey de ona hulul
etmez. O, kendisini herhangi bir zamanın sınırlamasından mü
nezzeh olduğu gibi, herhangi bir yerin kendisini içine almasın
dan da yücedir. Bilakis O, zamarn ve mekanıyaratmadan önce
de vardı. Şimdi de O, daha önce var olduğu gibi vardır. O, yara
tıklarından sıfatlarıyla aynlır. O'nuJt zatında kendisinden baş
kası yoktur; kendisinden başkasında da O'nun zatı yoktur.
O değişiklik ve intikalden münezzehtir. Sonradan olan var
lıklar (havoois) O'na hulw etmez; arazlar ona anz olmaz. Bilakis
O celal sıfatları içinde zevaldeıi devamlı münezzeh ve kemal sı
fatları içinde, kemalin artmasından devamlı müstağnidir.
Zatında akıllada varlığı bilinmiştir. (Müminler cennette ol
duğu halde, yüce zatı ise yer, yön, şekil ve mesafeden münezzeh
olarak) kendisinden bir nimet ve iyi ku1larabir lütuf olmak üzere
ve şerefli zatına bakma ikıamiyle nimetlerini tamamlamak için
zatı gözlerle, görülecektir.
Kudreti
Allahu Teala diridir ve herşeye gücü yetendir. Hükmünde
galiptir, her erneini yürütür. O'na herhangi biracizlik ve güçsüz
lük anz olmaz. O'nu bir gaflet ve uyku tutmaz. O'na yokluk ve
ölüm anz olmaz. Mülk ve melekutun (görülen ve görülmeyen
bütün varlıkların), güç ve üstünlüğünün sahibidir. Otorite ve ga
libiyet. yaratma ve emretıne O'na aittir.GölderO'nun sağ elinde
38. (1) dürülmüştür; yaratıldar O'nun mülkünde ma�lup ve mah
kumdurlar.
O yaratma ve icat etmede yeganedir; bir şeyi varetme ve ör
neksiz olarak yapmada tektir. MahiUkatı ve arnellerini yaratmış,
nzıklarını ve ecellerini taKdir etmiştir. Takdir edilen hiçbir şey
O'nun elinden ktirtulamaz. Takdir etti�i şeyler sayıya sı�maz,
bildiklerinin ise sonu gelmez.
ilmi
O, her şeyi bilir. O'nun ilmi, yerin dibinden göklerin zirvesi
ne kadar olan herşeyi kuşatır. Yerde ve gökte zerrekadar birşey
O'nun ilmi dışında kalmaz. O kadar ki, karanlık gecede, kara ta
şın üstündeki kara karıncanın yürümesini de bilir. Hava boşlu
�nda ki zerı:elerin hareketini anlar; gizliyi de dahagizliyi de bi
lir. Gönüllerden geçenleri, akıllara gelenleri ve içteki gizlilikle
ri bilir. O, hulul ve intikal ile zatında hasıl olan ve yenilenen bir
bilgi ile de�il. kadim (sonradan olmayan), ezeli (de�işmeyen)
ve ezelden mevsuf oldu�u bir bilgi ile bilir.
iradesi
Allahu Zülcelai, var olanların var olmasını dileyen ve hadi
seleri idareedendir.'Bilinen ve bilinmeyen alemde az veya çok,
küçük veya büyük, hayır veyaşer, fayda veya zarar, bilinme ve
ya bilinmeme, kazanına veya zarar görme, artma veya eksilme,
itaat veya isyan, küfürveya iman ancak O'nun kaza ve kaderiy
le, hikmeti ve dilemesiyledir. Binaenaleyh, dilediği olmuştur;
dilemedi� olmamıştır. Herhangi bir kimsenin gözünün bakışı
nın sağa sola kayması veya batırdan bir şeyin çıkması O'nun ira
desi dışındakalmaz. Bilakis o yaratıkları yoktan var eden ve yok
ettiklerini yeniden yaratandır. O, dilediğini yapandır. O'nun
hikmetini geri çevirecek hiç bir şey yoktur. Kulun isyandan kaç
ması ancak O'nun tevfik ve rahmetiyle; itaate güç yetirmesi de
ancak O'nun sevmesi ve dilemesiyledir. O'nun iradesi ve dile-
(1) "El" kelimesinin manası hakkında ilerde iz3hat gelecektir. s. 134-5,161
(Mütercim).
37
39. 38
mesi olmadan, bütün insanlar, cinler, melekler ve şeytanlar k!i
natta bir zerreyi hareket ettirmek için veya hareketsiz kılmak
için bir araya gelseler muhakkak ondan aciz kalırlar.
Şüphesiz ki diğer sıfatları gibi O'nun iradesi de zabyla var
olucudur. Allah o sıfatlarla devamlı olarak muttasıfur. Varlıkla
nn, takdir ettiği vakitlerde var olmasını ezelde dilemiş, onlar da
ileri gitme veya geri kalma olmaksızın, ezelde O'nun dilediği
vakitlerinde var olmuşlardır.
Hem de O'nun bilgisine ve dilernesine uygun olarak, her
hangi bir değişikliğe upadan meydana gelmişlerdir ve gelir
ler. O'nun işleri idaresi, rıkirlerin sıralanması ve zamanın göze
tilmesi şeklinde değildir. Bu yüzden O'nu hiçbir iş diğerinden
alıkoymaz.
İşitmesi ve görmesi
Allahu TeMa işitici ve görücüdür, işitirve görür. Her ne ka
dar gizli olsa da hiçbir şey O'nun işitmesinden uzak kalmaz. Ne
kadar küçük ve dakik de olsa O'nun görmesinden gaib olmaz.
Hiçbir uzaklık O'nun işitmesine perde olmaz. Hiçbir karanlık
O'nun görmesine maru olmaz. Göz bebeği ve göz kapaklarına
muhtaç olmadan görür. Kulak ve kulak deliklerine muhtaç ol
madan işitir. Nitekim kalp olmadan bilir. Uzuv olmadan yaka
lar, aletsiz yaratır. Çünkü O'nun zatı yaratıkların zatina benze
mediği gibi sıfatları da yaratıkların sıfatiarına benzemez.
Konuşması
Allahu TeMa'nın konuşma sıfatı vardır, emreder, nehyeder,
va'd eder, korkutur. Bunlar kadim, ezeli ve zatiyle var olan
ketarn sıfatı ile olur, O'nun ketarnı yarabklann konuşmasına
benzemez. Binaenaleyh, O'nun konuşması nefes alıp verme ve
ses tellerinin titreşimiyle meydana gelen bir ses dudakların açı
lıp kapanması veya dilin hareket ettirilmesi ile çıkan kelimelerle
değildir.
Kur'an, Tevrat, İncil ve Zebur O'nun peygamberlerine indi
riimiş kitaplarıdır. Kur'an dillerle okunmuş, mushaflarda yazıl-
40. mış, kalplerde ezberlenmiştir. Bununla beraber O, kadimdir,
Allahu Teala'nın zatiyle vardır. O kelam, kalplere vekağıt yap
raklanna intikal etmekle (O'nun Zatından) aynlmayı kabul et
mez. Mfısa (a.s.) Allah'ın ketarnını sessiz ve kelimesiz işitmiştir.
Nitekim iyi kullar, {ebrar) cevher ve araz olmaksızın Allahu
Teala'nın zaunı görürler. Allahu Teaia için bu sıfatlar sabit olun
ca O sadece zatiyledeğil, hayat sıfauyle diri, ilim sıfauyle alim,
kudret sıfatiyle kadir, irfıde sıfau ile dileyici, işitme sıfau ile işi
tici, görme sıfau ile görücü ve kelfun sıfatı ile konuşucudur.
Efali (işleri)
Kesin olan şudur ki, Allah'ın fiiliyle meydana gelenlerin dı
şında hiç bir varlık mevcut değildir. Var olan, en güzel en mü
kemmel, en tam ve en düzgün şekilde O'nun adatelinden çoğalıp
taşmışur. Şüphesiz ki Allah işlerinde ince hikmetler sahibi, hü
kümlerinde ise adildir. Hem O'nun adaleti kulların adateli ile öl
çülmez. Çünkü başkasının mülkünde.tasarrufetmek suretiyle
kulun zulüm yapması düşünülebilir. Oysa yüce Allah'tan zulüm
tasavvur olunamaz. Zira Allah kendisinden başkasının mülküy
le karşılaşmış olmaz ki, onda haksız tasarrufta bulunsun.
Binaenaleyh, Allah'tan başka herşey: İnsan, cin, şeytan, me
lek, gök, yer, hayvan, bitki, cevher, araz, varlığı akılla anlaşılan
ve duyutarla bilinen (her şey) O'nun buluş ve inşa etmesi sure
tiyle, yok iken ve hiçbir şey değilken icat ettiği sonradan olma
(hadis) birer varlıktır. Çünkü O ezelde tek başına vardı ve
O'nunla başkası yoktu. Neticede o, muhtaç olduğu için değil,
kudretini göstermek, önce sebkat eden iradesini veezelde sabit
olan sözünü gerçekleştirmek için yaraUklan meydana getirmiş
tir.
Muhakkak ki Allahu Teala kendi üzerine vacip olmaksızın
yaratma, icatetme ve teklifetmekleiyilik edici; yinekendi üze
rine borç olmaksızın varlıklan ıslah etmek ve bağışta bulun
maklanimet vericidir. Üstünlük veiyilik yapma, nimet verme
ve minnet O'naaittir. Çünkü O, kullarına çeşitli azapları verme
ye, onlan muhtelifacı ve hastalıklara müptelakılmaya kadirdi.
39
41. 40
Böylebirşey yapsaydı yine de bu onun bir adaleti olurdu; çirkin
bir iş ve zulüm olmazdı. (yani kendi mülkünde adaletini icra et
miş olurdu)
Allah, kullannın yaptıklan ibadetiere karşılık olmak üzere
sevap verir, ancak O'nun bu sevap verişi, O'nun cömertliği ve
va'd etmiş olması sebebiyledir; yoksa, kullann bunu hak etmesi
ve bu işin Allah'ın üzerine gerekli bir borç olmasından değildir.
Çünkü hiçbir işi yapmak Allah'a vacip değildir. O'ndan haksız
lık (zulm) tasavvur olunmaz ve O'nda kimsenin hakkı olmaz.
Taat ve ibadetlere dairkullar üzerindeki hakkı; sırfakı1la de
ğil peygamberlerinin aracılığıyla bildirmesiyle vacip olmuştur.
Ancak O, peygamberler göndermiş ve onların do� olduklannı
açık mucizelerleortayakoymuştur. Peygamberler de O'nun em
rini, nehyini, sevap va'dini ve azap haberini insanlara ula.ştırmış
lardır. Böylece insanlann, onlapngetirdiklerini tasdik etmeleri
gerekmiştir.
Kelime-i Şehddet'in İkinci Şıkkı Olan Peygamber
(s.a.v.)'e İmanın Manası:
"Allahu TeMa, Kureyşkabilesinemensup ümmi peygamber
Muhammed (s.a.v.)'i Araplann ve Arap olmayanlann, insania
nn ve cinlerin hepsinekendisininelçiliği göreviyle göndermiş
tir."
Ebü'l-Feth Amir b. el-Arabi es-Savi diyorki, sözün burası
na. yaniPeygamber (s.av.)'ın vasıflannıanlatan bu kısma gelin
ce, onun (s.a.v.) yüzünde sevinç ve gülümseme gördüm. Pey
gamber (s.av.) banadöndü ve "Gazan nerede?" buyurdu. Bir de
bakum ki Gazati, halkada ve onun huzunında duruyor. Hemen
Gazali "Burdayım, ya Resulallah" dedi. Res�ılullah (s.a.v.)'in
yanına doğru ilerledi ve Onaselam verdi. O da selamınıaldı ve
mübarek elini onadoğru uzatU. Gazali ise Peygamber (s.a.v.)'in
elini öpüyor O'ndan ve mübarek elinden hareket umduğunu ira
de için, o mubarek ele yüzünü sürüyordu. BUndan sonra Gazali
42. yerine oturdu. Rasulullah (s.av.) ötekilerden herhangi birinin
okurlukianna benim ona Kavaidü'l-Akaid kitabını okuduğum
da sevindiğidendaha çok sevindiğini görmedim.
Daha sonra, gördüğüm hal ve kerametierden dolayı gözle
rim yaşannış bir halde uykudan uyandım. Zira onlar özellikle,
nefsi arzular çoğalmışken ahir zamanda (1) Allahu Teata tara
fından ihsan edilmiş birer nimetti. Bu yüzden Allahu Teaia'dan
bizi gerçek hak yolda olanların itikadı üzere sabitkılmasını ve o
itikad üzere yaşatmasını, o itikad üzere canımızı almasını ve
mahşerde bizi nebiler, resuller, sıddıklar, şehitler ve salihlerle -
ki onlar ne güzel arkadaştır- haşretmesini niyaz ederiz. Zira şüp
he yok ki O, kullarına ihsanda bulunmaya layık, dilediğini yap
maya kadirdir.
Büyük alim İmam Ebü'l-Kasım el-İsferayani der ki, işte bu
sözler Ebü'l-Feth es-Savi'nin rü'yada görüp bana anlattıklarının
tercümesidir. ZiraO bana Farsça anlatmıştı, ben de O'nun anlat
tıklarını Arapça'ya çevirdim.
Kendisi ile inancın tam olacağı Kavaidü'l-Akaid kitabının
fasıllarından birinci fastın devamı, Resuluilah (s.a.v.)'ın huzu
runda okunmamıştır, ancak itikadı tam olsun noksan kalmasın
diye o kitabı okumayı ve ezberlemeyi arzulayan kimseler için
yukarıda nakledilenin devamını yazmayı faydalı buluyorum.
Gazatl'nin: "Allahu Teata, Kureyş kabilesine mensup ümmi
Peygamber Muhammed (s.a.v.)'i Araplar'ın, Arap olmayanla
no, insaniann ve cinlerin hepsine kendisinin elçisi göreviyle
gönderdi" sözünün devamı şöyledir:
"Allah değiştirmedİğİ kısımlar hariç daha önceki dinleri
O'nun dini ile nesh etti (yürürlükten kaldırdı). Muhammed
(a.s.)'ı diğer peygamberlerden üstün kıldı. Onu insanlığın efen
disi yaptı.
Cenab-ı Hak, Kelime-i şehadetin peygambere iman şıkkı
(1) Onlar kendi zamanlarını 3hir zaman sayariarsa bizim zamanınuza
ne demeli?!
41
43. 42
(Muhammed (s.a.v.) Allah'ın elçisidir) ile birlikte olmadığı
müddetçe yalnızca tevhide iman (Allah'dan başka hiçbir ilah
yokti.ır) kısmını söylemeyi tam imankabul eunemiştir.
Binaenaleyh,yaratıkları, dünya ve iihiret işlerine dairO'nun
haber verdiklerinin hepsi hakkında O'nu doğru saymaya (tasdi
ke) mecburtuunuştur. Allahu Te31a, Peygamberin, ölümden
sonrası hakkında haber verdiklerine inanroadıkça hiçbirkulun
imanını kabul euniyor. Ki, onun verdiği haberlerin ilki Münker
ve Nekir adlı meleklerin suruidir. Onlar, heybetli, korkunç iki
varlıktırlar; kulu kabirderuh vecesetberaber olduğu halde otur
turlar. Ona tevhidi ve peygamberfiği sorarlar ve şöyle derler:
Rabbin kimdir? Dinin nedir? Peygamberin kimdir?
O ikisi kabirde imtihana çekenlerdir. Onların soruları,
ölümden sonra kabir azabmm ilkidir.
Cenab-ı Hak insanları şu hususlara inanmaya da mecburet:.
ti: Kabir azabı haktır,gerçektir, Allah'ın hükmü adaletin ta ken:
�isidir. Kabir azabı Allah'ın dilediğigibi beden ve ruh üzerine.
olacaktır.
Müminler, ahirette iki gözü (kefesi) ve dili olan terazi
(Mizan: tartı aleti) kurulacağına, bunların gökler ve yer kadar
büyük olduğuna ve Allah'ın kudretiyle onda arnelierin tartılaca
ğına inanırlar.
O gün mizanda (terazi) kullanılacak ·ağırlık ölçü birimleri,
adaleti tam gerçekleştirmek için en küçük zerrelerve hardal ta
neleri kadar küçük olacaktır.
, İyiliklerin yazıldığı sayfalargüzel birşekilde "mizan"ın ay
dınlık gözüne konur. Onlar Allah'ın katındaki derecelerine göre
ve Allah'ın lutfu ile mizanda ağır gelir. Kötülüklerin yazıldığı
sayfalar ise "mizan"ın karanlık gözüne konur. Onlar da Allahu
Teatanın adaleti gereğince "mizan"da hafifgelir.
"Sımt" haktır, gerçektir. O cehennem Ü7..erinekurulmuş, kıl
dan ince, kılıçtan keskin birköprüdür.Allahu Tala'nın hükmün
ce oradan kafirlerin ayakları kayar ve Cehennem'e düşerler.
44. Mürninterin ayaklan O'nun üzerinde kaymaz. Oradan geçtikten
sonra ebedi kalınacak yurda (Cennete) gönderilirler.
Müminler, ahirette insaniann u�rayaca�ı "Havz"a, Mu
hammed (s.a.v.)'in havuzunun varlıgtna inanırlar. Mürninler sı
rattan geçtikten sonra ve cennet'e girmeden önce o havuzdan
içerler. Ondan bir yudum içen bir daha ebediyyen susamaz. Ge
nişliği bir aylık yoldur. Suyu sütten dahabeyaz, baldan daha tat
lıdır. Çevresindegökteki yıldızlar sayısınca bardaklar vardır. O
havuzda Kevser ırma�ından gelip dökülen iki su olu�u var
dır.
Mürninler hesap gününe,hesaphususwıdainsanların birbir
lerinden farklı oldu�una kiminin hesabının münakaşalı, kimi
nin de münakaşasız geçece�ine ve Allahu Tea.Ia'ya yakın olan
kimselerin ise hiç hesaba çekilmeden cennete gireceklerine ina
nırlar. Bu hesap gününde Allahu Tea.Ia diledi�i peygamberlere
peygamberlerlik vazifelerini yerine getirip getirmediklerini, di
ledi�i Ufırlere Peygamberleri niçin yalan saydıklarını soracak:
tır. Bidatçılan sünneti terk ediş sebepleri ve Müslümanları da
arnellerinden sorguya çekecektir.
Mürninler Allah'ın bir olduğuna inanmı§olan muvahhitle.:
rin cehennemde cezalarını çektikten sonra çıkanlacakianna
hatta Allah'ın lütfuyla hiçbir muvahhit müroinin ebedi �larak_
cehennemde kalmayacağına inanırlar. .
Yine mürninler sırasıyla peygamberlerin, alimlerin, şehitle
rio ve müminlerin Allah kautıdaki mevkii ve derecelerine göre
şefaat edeceklerine inanırlar. Şefaatçısı olmaksızın kalan mü
minler de Allah'ın ihsanı ile çıkanfırlarve hiçbir mürnin cehen
nemde ebedi kalmaz; kalbinde zerre kadar imanı olan kimse
oiadan çıkacaktır. .
Yine onlar sahabenin üstünlü�üne, onlann kendi aralannda
fazilet konusundaki sıralanışına, peygamberler (s.a.v.)'den son
ra insanların en üstünü EbtJ Bekir, sonra ömer, sonra Osman ve
sonra da Ali (Allah onlardan razı olsun) olduğuna inarurlar.
43
45. Aynca sahabenin hepsi hakkında iyi düşünmek (hüsn-i zan) ve on
ları Allah ve Rasülünün - ki Allah ona ve onlann hepsine rahmeteylesin
- övdüğil gibi övmek gerekti�ne inanırlar.
Çünkü bu konulann hepsi hakkında sünnetten bir delil gelmiştir.
Eserler (deliller ve haberler) onların doğruluğunu göstermiştir. Artık
kim kesin bilgiye ermiş olarak bunlann hepsine ilikatederse o doğru
lardan (ehlü'l-hak) ve sünnet yolundakilerden (ehlü-s-sünnet) olmuş;
sapıklık ve bid'at topluluğundan aynlmış olur.
Bu sebeple, kendimiz ve bütün müslümanlar için Allahu Tealadan,
şeksiz bilginin tam olmasım (kemalini) ve dinde devamlı kalmayıniyaz
ediyoruz. Zira kesindir ki O, acıyanların en merhametlisidir.
Allah, Efendimiz Muhammed'e ve Onun aı u ashabının hepsinerah
met eylesin.
• • •
İmam Gazali'ye itirazlar ve onlara verilen cevaplar
İmam Ebfı Abdullah el-Mazeri el-Maliki, kendisine lhyau Ulu
mi'dDin ve Onun yazan Gazali hakkında soru soran kimseyecevap ol
mak üzere şöyle demiştir:
"Her ne kadar onun kitabını okumadırnsa da talebelerini ve arkadaş
larını gördüm. Onların her biri onun hal ve gidişinden bir yönünü anlat
u.
Anlatılanlardan Onun mezhebi ve yaşayışı hakkında kendisini gör
me yerine geçebilecek kadar bilgi edindim.
Şimdi ben o şahsın -Gazali'nin- ve kitabının durumu zikretmekle ve
tevhid inancında olanların, mutasavvıfların, felsefecilerin ve iş3ret es
habının (eshabul-işarat) görüşlerine kısaca temas etmekle yetinece
ğim. Çünkü Onun kitabı bu görüşler dahilinde dönüp dolaşmakta ve
onlardan dışarı çıkmamaktadır.
Sonra bir mezhebe mensup olaniann başka bir mezhep mensuplan
hakkındaki hilelerini hatırlatacağım.
Bundan sonra aldanma yollarını ortaya koyup batıl yolların av tu-
44
46. zaklanna düşmekten sakınılması için, gizli batıl tuzaklarını açı�a çıka
raracağım. Batıl tıızaldarının açığa çıkanlması hususunda GazaJi'yi öv
güyle anmak isterim."
Mazeri bu arada şunu da ekleyerek der ki: O, UsUl-i fıkh'ı Fıkıhtan
daha çok bilir.
Dinin esaslarını (Usfilüddin) konu edinen Ketarn ilmi hakkındaki
durumuna gelince, şüphesiz ki o ilirnde de eser yazmıştır. Ama o konu
da mütebahhir (derin) değildir. Onun derinleşmeme sebebine iyice dik
kat ettim. Şu neticeye vardım: O, Usiilüddin ilminde derinleşmeden ön
ce felsefe ilmini (1) okumuş. Felsefe okuması ona manalara daima cür�
tini kazandırmış ve hakikatiere yönelmesini kolaylaştırmış. �ek.
..sefeciler akıtianna estiiH gibi konuşurlar. .
Dikkate alacakları şer'i hiçbir hükümleri yoktur ve tabi oldukları
imarnlara muhalefet etmekten de çekinmezler. Arkadaşlanndan biri
bana, Onun, İhvanu's -Safa Risaleleri - ki bunlar elli bir risaledir- üze
rinde dikkatle durduğunu bildirdi. Gerçekten bu risalelerin müellifi şe
riat ilmine ve akla dalmış ve bu iki ilmi birbiriyle mezcetmiş, felsefeden
bahsetmiş ve Onu Şeriat ehli'nin gönüllerinde, sırası geldikçe zilerettiği
bazı beyit ve hadislerle güzel göstermeye çalışmıştır.
Öte yandan, bu son zamanlarda, filozoflardan İbn Sina diye tanınan
donyayı felsefe ilmine ait teliflerle doldurmuş bir adam vardı. Kendisi
o ilirnde büyük bir öncü idi. Felsefedeki gücü onu temel itikat esasları
nı, (usulu'l-akaid) Felsefeye dayandırmak için çaba göstermeye sev
ketti. O bu konuda var gücünü harcadı. O kadar ki kendisinden başkası
na nasip olmayan şeyler ona nasip oldu. Ben de Onun kitaplarından ba
zılarını gördüm.
Gazali'nin de, felsefeye dair işaretierin çoğunda Ona (İbni Sina'ya)
dayandığını gördüm: Daha.sonra, Gazali'nin ilgilendiği ilimlerden Su
fiyye mezheplerine gelince, bu konuda kime güvendiğini bilmiyorum,
dedi ve sonra, Onun Ebu Hayyan Et-Tevhidi'ye itimad ettiğine işaret et
ti. Ardından İhya'daki hadislerin çoğunun zayıflığından sözetti ve şöyle
(1) Gazaii'nin hayatında Usı11i'd-din ilminde derinleşmeden önce Felsefeyi
okuduğunu isbat eden delil var mı acaba?
45
47. dedi: Hadis rivayetinde titiz davrananlann adeti ise kendileri nezdinde
sabit olmayan hadisler hakkında "Malik şöyle buyurdu, Şafıi böyle bu
yurdu" dememeleridir.
Sonra, Gaz3li'nin, bir hakikate dayanmayan bazı şeyleri güzel kabul
ettiğine işaret etti. Mesela tırnaklar kesilirken sebbabe (şehadet) par
mağından başlanılması gibi. Buna sebep, tesbih çeken parmak olduğu
için şehadet parmağının diğer parmaklardan üstün olmasıdır.
Gazali bu türgörüşleri hakkında tafsilat vermekte ve bu konuda bir
haber rivayet ederek şöyle demektedir:
Bir kimse bullığa erdikten sonra Allah'ın kadim olduğunu bilmeden
ölürse o, icma ile Müslüman olarak ölmüş olur.
Kim, Gazali'nin söylediğinin aksine icma edilmesi akla daha yakın
olan bu icmfun nakledilmesinde mosarnaha gösteritse o kişi, naklettiği
şeylere güvenilmemeye daha layıkur.
Gördüm ki, o bu ilimlerinde bir kitabta zikredilmesi caiz olmayan
sözleri zikretmiştir. Ah bir bilsem ki, onlar gerçek mi yoksa babl mı
dır?"
İşte bu naklettiklerimiz el-Mazeri'nin sözlerinin özetidir.
el-Mazeri'den birkaç sene önce de Malikilerden EbUI-Velid et
Turtfışi, Gazali hakkında konuşmuş ve İbn Muzaffer'e yazdığı mektu
bunda şöyle demişti:
"Gazllii'nin" durumu ile ilgili olarak bahsettiğin şeylere gelince, ben
o adamı gördüm ve kendisiyle konuştum. Onun ilim ehlinden bir kimse
olduğunu gördüm. Kendisinde, ilmin faziletleri toplanmış; akıl, anla
yış ve ömrü boyunca ilimlerle uğraşma özelliği bir araya gelmiştir.
Daha sonra, alimler metodundan ayrılmayı uygun görmüş; zffiıidle
rin sıkınuh hayauna girmiş, sonrada tasavvufu benimsemiştir. Böylece
O, ilimlerden ve ilim ehlinden uzaklaşmış, rUhi ilimiere dalmış, göhül
ehli kimselerle bir olmuş ve şeytanın vesveseleri ile uğraşmış, sonra da
onları filozofların görüşleri ve Haltae'ın rumuzlarıyla (sembolik ifade
leriyle) karıştırmış ve fıkıh ve kelam illimlerine itiraz etmeye başlamış
br.
46
48. Neredeyse o dinden çıkacaku. el-lhya'yı yazınca, hal ilimleri ve
sufiyenin rumuzlu sözleri hakkında konuşmak istedi. Oysaki kendisi
nin onlarla bir ünsiyeti yoktu ve onların bilgisinden de haberdar de�il-
di. Bu yüzden o hata yapu ve kitabını mevzu hadislerle doldurdu."
Ebu'l-Velid et-Turtiışi'nin sözü de burada bitti.
Şimdi ben (Sübki) o iki alimin sözleri üzerine birkaç söz söyliyece
�m. Sonra o ikisinden başkasırun sözünü zileredecek ve onların sözü
nünde peşini bırakmıyaca�ım. Bunları yaparken, insaf sınınnı aşma
mayaçalışacak, taassup ve zulum daınannın tutmaması için gayretgös
tereceğim. Bu işi yapmak için yardım etmesini ve kolaylık vermesini
Allah'tan niyaz ediyorum. Zira onlardan hiç biri ne çağdaşımız, ne bir
yakınımız ve ne de aramızda yaşayan birkimsedir.
Onlarlaaramızda ki alaka, yalnızca bir ilmi atilidan ve halkı hakka
çağırma meselesinden ibarettir.
İşte bu düşünceler içinde diyorum ki:
el-Mazeri ile hesapl�maya girmeden önce okuyucuya bir ön bilgi
sunmak isterim.
Bu alim, Mağrip alimlerinin en akıllılan ve en keskin zekatılanndan
biridir. O, İmamü'l-Harameyn'in el-Burhan kitabını şerhetme cesareti
ni göstermiş bir kimsedir. Halbuki o kitap sanki bu ümmet için hazır
lanmış bir bilmece gibidir ki, ilirnde yüksek dereceye çıkmış keskin ze
kalı bir mana ctaıgıcından başka bir kimse onun etrafında dotaşamaz ve
onunla uğraşmayı göze alamaz.
O, büyük alim Ebü'l-Hasen el-Eşari'nin büyük, küçük bütün
Makalat'ını benimsernede son derece kararlı idi. Onlardan bir milim bi
le aynlmaz; çok az ve çok basit bir konuda da olsa ona muhalefet edeni
bid'atçılıkla suçlardı.
Öte yandan o Maliki mezhebine mensup, mezhebine aşırı bağlı ve
onun uğrunda çok mücadele veren bir kimse idi.
Bu iki imam-yani İmamü'l-Harameyn ve talebesi İmam Gazali ise
ilirnde çok ileri bir seviyeye hatta her insafsahibinin, o ikisinden sonra
kimsenin erişmediğini itiraf etti�i bir dereceye ulaşmışlardır.
47
49. Bununla bember o ikisi kimi zaman Kelam ilminedairbazımesele
lerde Ebu'I-Hasen el-Eş'ari'ye muhalefet etmişlerdir.
Eş'ariler, bilhassa Mağripli Eşariler ise bu işi çok güç kabul edilir
bir durum buluyor ve en ufakbirmeselede bile Ebü'l-Hasen'e muhale
fet etmeyi uygun gönnüyorlardı. Ve sanki Gazaıi, sözüyle Onu hedef
almışu.
O iki imam, bir çok meselede İmam Malik mezhebinin de zayıfol
duğunu söylemişlerdir. Nitekim "el-Mes3lıhu1 Mürsele" meselesinde
mezhepler amsındaki tercih bahsinde böyle yapmışlardır.
İştebunlarel-Mazeri'yi o iki atimden soğutan iki meseledir. Takip
edilen yoUann metodlann, birbirinden farklı oldukları gerçeği de buna
eklenmelidir.]'{itekim ben,�.,hiçbir tarik s3likini {!?ir mezhebi ��!!'�=�
Y.�!}_kimseyi) ggrmedi!!!_�.!-��!l:�!�!ıE!l_g�ediği_���_!�li!i!!�rn�sin,
qıe4_!�1!i!!Llglbul_�«!�m��XQ!.@�(;lrı:ı!�!!l.��u:�����·iğe!���t1�ıı ıı:�ı.
.«!�Qırnt:.me�i._n�ı§J!!�n.��tutumdan_i_se,�i!g!�i_y�.��ç_�i!�!c!nısele
!]n ço�_�ı ��ç,I�iiJl� ��rtu!���--
_Şumsı muhakkak ki ben bu durumu tarikat şeyhleri_!lde d�_g��i!_qı__
ve onu ibretle müşahade ettim.
�----
Beliiki,Gazati'nin yolu, metodu tasavvuf, hakikatieredalmak ve ta-
savvuf büyüklerinin işaretlerini benimsemekti.
el-Mazeri'nin yolu ise, ibareterin zahirine taasup derecesinde bağlı
olmak ve onlardan aynlmamaktır. Allah'a hamdolsun, bunlann hepsi
de güzeldir. Fakat metodlann aynhğı, mizaçiann zıtlığını ve iki kalbin
amsındaki mesafenin uzaklığını gerektirir. Zikrettiğimiz gibi, özellik
le, bu ihtilafa mezhep hususundaki farklılık da eklenmiştir.
el-Mazeri, (Ö. 536/1141) Gazati'yi, mezhebinin kıymetini düşürü
yor ve onu ehl-i sünnetin tabi olduğu büyük alim Ebü'l-Hasan el
Eşari'ye muhalefet ediyor zannetmiştir. Hatta ben el-Mazeri'nin "el
Burhan" şerhi'nde, İmamü'l-Harameyn'in muteber ve mühim olmayan
bir meselede Ebü'l-Hasen el-Eşari'ye muhalefet edişi hakkında şöyle
dediğini gördüm: "Kim ebi-i sünnet'in tabi olduğu alimin yanıldığını
söylerse, asıl yanılankendisidir." el-Mazeri bundan sonm uzun uzadıya
sözler söylemiş ve İmamu'l-Haremeyn'in "el-BurJıan" ın baş tarafta-
48
50. nnda da aklın mahiyetinden bahsederken Eşaô'nin "Akıl ilimden iba
rettir." dediğini İmam (Eş'aô)nin -Allah ondan iazı olsun- el-Haris el
Muhasibi'nin çok derin ve kıymetli olan sözünü beğendiğini nakletmiş
tir.
Oysa el-Cüveyni bunlan, "eş-Şamil" adlı kitabında inkar ettikten ve
(Ömrünün sonunda) başka bir topluluğun yani felsefecilerin kapısını
çaldıktan sonra bu sözleri söylemektedir.
Ah bir bilseydim, el-Muhasibi'nin sözünde, el-Mazeri'nin sözünün
doğruluğunu gösteren ne vardır?
Bundan daha tuhafı, Onun -yani el-Mazeri'nin- İmam Eşari'nin fel
sefecilere yönelmediğini itiraf etmesi ve Onu değerinden uzaklaştır
maya başlamasıdır. Ki, onun (el-Mazeri'nin) böyle hareketleri pek çok
tur.
İşte bu yukanda yazdıklarımız Onun, Gazali ve İmamü'l- Hara
meyn'le aralanndaki hoşnutsuzluğu gerektiren sebeplerdir. Diğer ta
raftan bu durumlar, insaf sahibi kimselere, el-Mazeri'nin sözünü ancak
açıkça bir delil bulunduktan sonra dinleyebilecekleri görevini yükle
mektedir.
Değerli okuyucular, sakın bizim bu sözleri, el-Mazeri'yi önemse
roediğimiz ve onun kıymetini düşünnek için yazdığımızı sanmayınız!
Vallahi, hayır; bilakis biz onun nasıl yanıldığını açıklamış olduk. As
lında o mazurdur.,.Çünkü kişi, bir kimse hakkındaköLüzanda.bulundll=
ğıı?�!ID. pı,ı_9i.işi!ıw�s.i.ılcl�!lşQ.f!I!!,SQ!ç__!<:�§.9!!:1!'JŞQ?;W!ILiY�ç�anlay�.:!__
.roaz. Eı;ı .ti!ç_i,i!ç_pkci<:U!!e.,_Q!!_l!!!.QI!D!!!ll!!!_l!!<:QmY�.YQIW..Y�.Qı;ıu_hatalı
�yıg,_Bu psiko!Qi!k durumdan ancak kasıtlı hareketlerd�Q.Jt�laşan,
he.p_iyilik_düş�ıı�!lv.�_h��j§��ğ!Jc�il!l.e.!l.�l!.�e.!i_nde.cl..w�.IQmşeler_gi_�
_])i,_Nl_a11u_T��·IlıJ1 �a!!l��rill�..i>.·il�.il��-e.g!ği-�ı:ı�l:ı!!çımı,ı.lal?ilir
l�.
Bu öylebir düşünce seviyesidirki, oraya sıradan insanlar ulaşamaz.
el-Mazeri ise, bu iki imama göre, bu seviyede bir dereceye çıkmış de
ğildir. Hakikaten, Onun, (et-Tabakatu'I-Kübra adlı kitapta) dördüncü
tabaleada İmamü'l-Harameyn'in hal tercemesinde hikaye ettiğimiz "el
İstirsal meselesi"nde, İmam hakkındaki tutumunu da görmüş bulunu-
49
51. yorsunuz. İmamü'l"Harameyn hakkında ne kadar da yanılrnış; nasıl da
avamınbiledüşünemiyece� şeyleri düşünmüş ve nasıl kınama oklarını
ona doğru çevirmiş...
Giriş mahiyetindeki bu sözleri anladığınıza kanaat getirerek derim
ki: el-Mazeri'nin onun mezhebini gözle görür gibi anladı�a dair iddi
ası çok şaşılacak bir sözdür. Çünkü biz, herhangi bir kimsenin akıdesi
hakkında bu şekilde hüküm verilmesini caiz göremeyi�: Zircl kaleteki .
inanç öyle bir §eyCir kj, Onu Allalı'tan !?!§ka kimse bilemez_�_g_mıJut-
nun v�_tı,a_��l�r aşla_l!lı,tşarrıaz�
·
Gerçek şu ki biz Gazaii'nin sözlerinin çoğuna v3kıfolduk. Onu gör
müş olan ve Onun hakkındaki haberleri nakleden arkadaşlannın kitap
lannda yazdıklarını inceden ineeye düşündük. Onlar Gazali'yi el
Mazeri'den daha iyi tanıyan kimselerdir. Neticede Onun "Eş'aıi itika
dında. Sfıffiye'nin sözlerine dalmış bir kimse" olduğundan başka bir so
nuca varamadık.
el-Mazeri'nin, "Gazrui muvahhidlerin, filozofların, mutasavvıfla
nn ve işaret eshabının görüşlerinden bazı cümleler zikretmiştir." şek
lindeki sözüne cevap olarak derim ki: "Muvahidler" sözüyle, Allah'ın
bir olduğuna inananlan kastettiyse, bu guruba ilkgirecekolan kimseler
müslümanlardır. Sonra o ifadede sfıfıyyenin muvahhidlere atfedilmesi
onların (sfıfiyyenin) - hiişa- müslüman olmadıklan zannını"Veriyor.
Şayet o ifadeyle, "Allah'a tevekkül eden kimseler"i kasdetti ise, on
lar, Müslümanların en hayırlıları olan tasavvufi cemaatlerin en iyilerin
dendirler. O halde "sfıfiyye"nin muvahhidler üzerine atfedilmesinin
manası nedir?
Eğer çoğu "sapıklık ve hulfıl fikrinin bağiısı olan" mutlak manada
vahdete (birliğe) inananlan (ehlü'l-vahdeti'l-mutlaka) anlatmak istedi
ise böyle bir söz söylemekten Allah'a sığınırız. Çünkü o zat, (Gaziili) bu
fıkirde değildirve o fırkayı teldiretti�niaçıkça söyleyen bir kimsedir.
Kitabında da onların inançlarından hiçbir şey yoktur.
"Gazali kclarn ilminde derin alim değildi" demesine ise katılınm.
(1) Ancak derim ki, o ilimdeki geçmişi köklüdür; fakat diğer ilimlerde-
(1) Bu gö�e ancak Gaziili'nin Teh8füt01-Felasife kitabının bir kelim kitabı
50