O slideshow foi denunciado.
Seu SlideShare está sendo baixado. ×

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf

Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio
Anúncio

Confira estes a seguir

1 de 111 Anúncio

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf

Baixar para ler offline

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT provides the most common Turkish verbs with conjugation tables for A1 and A2 learners of Turkish.

The verbs are given with the case suffixes they need for their objects or complements. Each verb is illustrated in 4 or 5 sentences with accompanying English translations on a full page. That’s, 200 pages for 200 verbs. The example sentences are composed – to a great extent – of the preceding verbs on the list. So, the carefully structured list enables you to recycle the verbs you have already studied.

Each verb on the list includes further meaning relationships. For example, the verb konuşmak (to speak) lists these words from the same root:

konuşma (speech), konuşmacı (speaker), konuşkan (talkative).

And the following phrases:

konuşma yapmak (to make a speech), havadan sudan konuşmak (to talk about this and that) and saçma sapan konuşmak (to talk nonsense).

This means that you will learn many other words and phrases in addition to the 200 headverbs.



In the book you can also find:

✓ brief spelling, pronunciation, and grammar tips patterns

✓ an index providing easy access to the words and examples

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT provides the most common Turkish verbs with conjugation tables for A1 and A2 learners of Turkish.

The verbs are given with the case suffixes they need for their objects or complements. Each verb is illustrated in 4 or 5 sentences with accompanying English translations on a full page. That’s, 200 pages for 200 verbs. The example sentences are composed – to a great extent – of the preceding verbs on the list. So, the carefully structured list enables you to recycle the verbs you have already studied.

Each verb on the list includes further meaning relationships. For example, the verb konuşmak (to speak) lists these words from the same root:

konuşma (speech), konuşmacı (speaker), konuşkan (talkative).

And the following phrases:

konuşma yapmak (to make a speech), havadan sudan konuşmak (to talk about this and that) and saçma sapan konuşmak (to talk nonsense).

This means that you will learn many other words and phrases in addition to the 200 headverbs.



In the book you can also find:

✓ brief spelling, pronunciation, and grammar tips patterns

✓ an index providing easy access to the words and examples

Anúncio
Anúncio

Mais Conteúdo rRelacionado

Diapositivos para si (20)

Semelhante a 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf (20)

Anúncio

Mais recentes (20)

200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT.pdf

  1. 1. 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT WITH CONJUGATION TABLES HALİT DEMİR KAMAN Turkish Series
  2. 2. Copyright © 2022 Halit Demir All rights reserved. No part of this publication may be reproduced, stored in a retrieval system, or transmitted in any form or by any means, electronic, mechanical, photocopying, recording or otherwise, without the prior written permission of the author. Visit the author’s website to see his other titles. https://www.easyturkishgrammar.com
  3. 3. sevgili anne ve babama
  4. 4. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 5 INTRODUCTION 200 MOST COMMON TURKISH VERBS IN CONTEXT provides the most common Turkish verbs with conjugations tables for A1 and A2 learners of Turkish. In this free e-book, you will find the first 100 verbs. They are not ordered according to their frequency, but partly according to their meaning. The second 100 verbs will be available between 15 and 30 July 2022. You can get the full book from the same link on Google Play Books. If you preorder it now from https://www.amazon.com/dp/B0B3JD2SRL, you can get it for only $4.90 instead of $9.90. The paperback version will also be available on Amazon Marketplaces at that time. The verbs are given with the case suffixes they need for their objects or complements. Each verb is exemplified in 5 sentences. The example sentences are composed – to a great extent – of the preceding verbs on the list. So, the carefully structured list enables you to recycle the verbs you have already studied, should you prefer to study them in the given order. If you want to learn a particular verb, you can use the index. Most example sentences are simple enough grammatically to be understood and used by A1 and A2 learners, although some might be longer and slightly challenging. Additionally, each example Turkish sentence has accompanying English translations, some literal so that you can better understand the Turkish way of constructing and expressing meanings. Your reviews and suggestions for the second 100 verbs are welcome. Follow the author's Facebook page for useful learning resources, tips and also special promotions at https://www.facebook.com/selfstudyreferencebook Halit Demir
  5. 5. 6 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 1. olmak 1. to happen, occur 2. to be, become ‘Az önce korkunç bir şey oldu.’ ‘N’oldu (= Ne oldu), Ali? ‘Something terrible happened some time ago.’ ‘What happened, Ali?’ Birine/Bir şeye ne oldu? What’s happened to sb/sth? ‘Senin eline ne oldu?’ ‘Mutfakta kestim.’ ‘What’s happened to your hand?’ ‘I have cut myself in the kitchen.’ Dışarı soğuk. Hasta olursun, oğlum Kalın bir şey giy. It’s cold outside. You will get sick, son. Put on something thick. İçeri sıcak oldu. Bir pencere açabilir miyiz, lütfen? It became warmer inside. Can we please open a window? Kızım, ‘Ben polis olacağım.’ diyor. 5 yaşında. My daughter says, ‘I’m going to be a policewoman.’ She’s 5 years old. note As you can see, olmak functions as a main and linking verb, usually translating as to be, or to become. With the preceding word, the linking verb olmak may translate differently, as on the following page. phrases Olur mu/Oldu mu? Olur/Oldu. Olmaz. Olabilir. Olamaz. N’oluyor (= Ne oluyor)? N’olur (= Ne olur). N’olur n’olmaz (= Ne olur ne olmaz). OK? OK/Yes/All right. No. Maybe/Perhaps. It can’t be. What’s happening? I beg you/Please. Just in case. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben olurum + olmam – olur muyum ? oluyorum olmuyorum oluyor muyum oldum olmadım oldum mu olmuşum olmamışım olmuş muyum olacağım olmayacağım olacak mıyım Sen olursun olmazsın olur musun oluyorsun olmuyorsun oluyor musun oldun olmadın oldun mu olmuşsun olmamışsın olmuş musun olacaksın olmayacaksın olacak mısın O olur olmaz olur mu oluyor olmuyor oluyor mu oldu olmadı oldu mu olmuş olmamış olmuş mu olacak olmayacak olacak mı Biz oluruz olmayız olur muyuz oluyoruz olmuyoruz oluyor muyuz olduk olmadık olduk mu olmuşuz olmamışız olmuş muyuz olacağız olmayacağız olacak mıyız Siz olursunuz olmazsınız olur musunuz oluyorsunuz olmuyorsunuz oluyor musunuz oldunuz olmadınız oldunuz mu olmuşsunuz olmamışsınız olmuş musunuz olacaksınız olmayacaksınız olacak mısınız Onlar olurlar olmazlar olurlar mı oluyorlar olmuyorlar oluyorlar mı oldular olmadılar oldular mı olmuşlar olmamışlar olmuşlar mı olacaklar olmayacaklar olacaklar mı
  6. 6. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 7 2. -e âşık olmak to fall in love Ben karıma ilk görüşte âşık oldum. Biz aynı üniversitedeydik. I fell in love at first sight with my wife. We were at the same university. ‘Sen hiç âşık oldun mu?’ ‘Ben aşka inanmıyorum, dostum.’ ‘Have you ever fallen in love?’ ‘I don’t believe in love, man.’ Mert Figen’e âşık olmuş, ama ona söyleyemiyor. Utanıyor. Mert has fallen in love with Figen, but he can’t tell her. He feels shy. Mustafa her gördüğü güzel kıza âşık olur. Adam şıpsevdi. * Mustafa falls in love with every beautiful girl he has seen. birine âşık (+to be suffix) be in love with someone Bengü erkek arkadaşına deli gibi âşık. Onu çok seviyor. Bengü is madly in love with her boyfriend. She loves him so much. grammar In the simple present tense, the negatives of ben/biz are formed differently from those of sen/siz and o/onlar. In ben/biz, the tense suffix is omitted. The personal suffixes -m and -yız cover the tense meaning. In sen/siz and on/onlar, the tense suffix changes to -z. word forms and phrases ilk aşk ilk görüşte aşk Aşkın gözü kördür. şıpsevdi * first love love at first sight Love is blind. used for men who fall in love very quickly. We put circumflex over the a in âşık, but we don’t put it over the a in aşk. The circumflex extends the a in pronunciation. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben âşık olurum ... olmam ... olur muyum ... oluyorum ... olmuyorum ... oluyor muyum ... oldum ... olmadım ... oldum mu ... olmuşum ... olmamışım ... olmuş muyum ... olacağım ... olmayacağım ... olacak mıyım Sen ... olursun ... olmazsın ... olur musun ... oluyorsun ... olmuyorsun ... oluyor musun ... oldun ... olmadın ... oldun mu ... olmuşsun ... olmamışsın ... olmuş musun ... olacaksın ... olmayacaksın ... olacak mısın O ... olur ... olmaz ... olur mu ... oluyor ... olmuyor ... oluyor mu ... oldu ... olmadı ... oldu mu ... olmuş ... olmamış ... olmuş mu ... olacak ... olmayacak ... olacak mı Biz ... oluruz ... olmayız ... olur muyuz ... oluyoruz ... olmuyoruz ... oluyor muyuz ... olduk ... olmadık ... olduk mu ... olmuşuz ... olmamışız ... olmuş muyuz ... olacağız ... olmayacağız ... olacak mıyız Siz ... olursunuz ... olmazsınız ... olur musunuz ... oluyorsunuz ... olmuyorsunuz ... oluyor musunuz ... oldunuz ... olmadınız ... oldunuz mu ... olmuşsunuz ... olmamışsınız ... olmuş musunuz ... olacaksınız ... olmayacaksınız ... olacak mısınız Onlar ... olurlar ... olmazlar ... olurlar mı ... oluyorlar ... olmuyorlar ... oluyorlar mı ... oldular ... olmadılar ... oldular mı ... olmuşlar ... olmamışlar ... olmuşlar mı ... olacaklar ... olmayacaklar ... olacaklar mı
  7. 7. 8 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 3. memnun olmak to be pleased/glad/happy Ben bütün derslerimi geçtim. Anne ve babam çok memnun olacaklar. I have passed all my classes. My parents will be so glad. verb stem+diğine memnun olmak * to be pleased to do ‘Seni gördüğüme memnun oldum.’ ‘Ben de memnun oldum.’ ‘I’m glad to see you.’ ‘I’m glad to see you too.’ -den memnun (+to be suffix) to be pleased with sth/sb Ülkede hiç kimse hükûmetten memnun değil. No one in the country is happy with the government. Caner başarılı bir öğrenci. Öğretmenleri ondan çok memnunlar. Caner is a successful student. His teachers are very happy with him. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben memnun olurum ... olmam ... olur muyum ... oluyorum ... olmuyorum ... oluyor muyum ... oldum ... olmadım ... oldum mu ... olmuşum ... olmamışım ... olmuş muyum ... olacağım ... olmayacağım ... olacak mıyım Sen ... olursun ... olmazsın ... olur musun ... oluyorsun ... olmuyorsun ... oluyor musun ... oldun ... olmadın ... oldun mu ... olmuşsun ... olmamışsın ... olmuş musun ... olacaksın ... olmayacaksın ... olacak mısın O ... olur ... olmaz ... olur mu ... oluyor ... olmuyor ... oluyor mu ... oldu ... olmadı ... oldu mu ... olmuş ... olmamış ... olmuş mu ... olacak ... olmayacak ... olacak mı Biz ... oluruz ... olmayız ... olur muyuz ... oluyoruz ... olmuyoruz ... oluyor muyuz ... olduk ... olmadık ... olduk mu ... olmuşuz ... olmamışız ... olmuş muyuz ... olacağız ... olmayacağız ... olacak mıyız Siz ... olursunuz ... olmazsınız ... olur musunuz ... oluyorsunuz ... olmuyorsunuz ... oluyor musunuz ... oldunuz ... olmadınız ... oldunuz mu ... olmuşsunuz ... olmamışsınız ... olmuş musunuz ... olacaksınız ... olmayacaksınız ... olacak mısınız Onlar ... olurlar ... olmazlar ... olurlar mı ... oluyorlar ... olmuyorlar ... oluyorlar mı ... oldular ... olmadılar ... oldular mı ... olmuşlar ... olmamışlar ... olmuşlar mı ... olacaklar ... olmayacaklar ... olacaklar mı * grammar -diğine changes according to person, as in: singular: 1 gördüğüme 2 gördüğüne 3 gördüğüne plural: 1 gördüğümüze 2 gördüğünüze 3 gördüklerine The 2nd and 3rd person singular are identical in form. word forms and phrases memnuniyet memnuniyet verici memnuniyetle (Tanıştığımıza) Memnun oldum. Ben de (memnun oldum). We also use them to say goodbye to someone we have just met for the first time. satisfaction, pleasure satisfactory, pleasing with pleasure Nice to meet you. Nice to meet you too.
  8. 8. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 9 4. -i yapmak to do; to make ‘Ev ödevlerini yaptın mı, Orkun?’ ‘Evet, yaptım. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’ ‘Have you done your homework, Orkun?’ ‘Yes, I have. Can I go out now?’ Ben İngilizce öğretmeniyim. Siz ne iş yapıyorsunuz? I’m an English teacher. What do you do for a living? Annem doğum günüm için çok büyük bir pasta yapmış. Hepiniz davetlisiniz. My mother has made a very big cake for my birthday. You are all invited. ‘Ne yapıyorsun, hayatım?’ ‘Alışveriş listesi yapıyorum, aşkım.’ ‘What are you doing, honey?’ ‘I’m making a shopping list, love.’ Herkes hata yapar. Hiç kimse mükemmel değildir. Hata yapa yapa öğreniriz. Everyone makes mistakes. Nobody is perfect. We learn by making mistakes. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yaparım yapmam yapar mıyım yapıyorum yapmıyorum yapıyor muyum yaptım yapmadım yaptım mı yapmışım yapmamışım yapmış mıyım yapacağım yapmayacağım yapacak mıyım Sen yaparsın yapmazsın yapar mısın yapıyorsun yapmıyorsun yapıyor musun yaptın yapmadın yaptın mı yapmışsın yapmamışsın yapmış mısın yapacaksın yapmayacaksın yapacak mısın O yapar yapmaz yapar mı yapıyor yapmıyor yapıyor mu yaptı yapmadı yaptı mı yapmış yapmamış yapmış mı yapacak yapmayacak yapacak mı Biz yaparız yapmayız yapar mıyız yapıyoruz yapmıyoruz yapıyor muyuz yaptık yapmadık yaptık mı yapmışsız yapmamışız yapmış mıyız yapacağız yapmayacağız yapacak mıyız Siz yaparsınız yapmazsınız yapar mısınız yapıyorsunuz yapmıyorsunuz yapıyor musunuz yapıtınız yapmadınız yaptınız mı yapmışsınız yapmamışsınız yapmış mısınız yapacaksınız yapmayacaksınız yapacak mısınız Onlar yaparlar yapmazlar yapar lar mı yapıyorlar yapmıyorlar yapıyorlar mı yaptılar yapmadılar yaptılar mı yapmışlar yapmamışlar yapmışlar mı yapacaklar yapmayacaklar yapacaklar mı some common noun + yapmak combinations pasta yapmak çay/kahve yapmak sandviç yapmak gürültü yapmak şaka yapmak iyilik yapmak alışveriş yapmak ütü yapmak temizlik yapmak banyo yapmak kahvaltı yapmak tatil yapmak piknik yapmak seks yapmak make a cake make tea/coffee make a sandwich make a noise make a joke do a favour do the shopping do the ironing do the cleaning have a bath have breakfast have a holiday have a picnic have sex
  9. 9. 10 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 5. -e gitmek to go (i. move/travel ii. attend iii. leave iv. do a particular activity) Biz yarın öğleden sonra alışverişe gideceğiz. Evde olmayacağız. We will go shopping tomorrow afternoon. We won’t be at home. Türkiye’ye hiç gittiniz mi? Ya da bir gün gitmeyi planlıyor musunuz? Have you ever been to Turkey? Or are you planning to go one day? arabayla/otobüsle/metroyla gitmek to go by car/bus/metro ‘İşe nasıl gidiyorsun?’ ‘Genellikle metroyla gidiyorum.’ ‘How do you go to work?’ ‘I usually go by metro/underground.’ yürüyüşe/yüzmeye gitmek to go for a walk; to go swimming ‘Hafta sonu yüzmeye gidelim mi?’ ‘Olur, gidelim.’ ‘Shall we go swimming at the weekend?’ ‘Okay, let’s.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben giderim gitmem gider miyim gidiyorum gitmiyorum gidiyor muyum gittim gitmedim gittim mi gitmişim gitmemişim gitmiş miyim gideceğim gitmeyeceğim gidecek miyim Sen gidersin gitmezsin gider misin gidiyorsun gitmiyorsun gidiyor musun gittin gitmedin gittin mi gitmişsin gitmemişsin gitmiş misin gideceksin gitmeyeceksin gidecek misin O gider gitmez gider mi gidiyor gitmiyor gidiyor mu gitti gitmedi gitti mi gitmiş gitmemiş gitmiş mi gidecek gitmeyecek gidecek mi Biz gideriz gitmeyiz gider miyiz gidiyoruz gitmiyoruz gidiyor muyuz gittik gitmedik gittik mi gitmişiz gitmemişiz gitmiş miyiz gideceğiz gitmeyeceğiz gidecek miyiz Siz gidersiniz gitmezsiniz gider misiniz gidiyorsunuz gitmiyorsunuz gidiyor musunuz gittiniz gitmediniz gittiniz mi gitmişsiniz gitmemişsiniz gitmiş misiniz gideceksiniz gitmeyeceksiniz gidecek misiniz Onlar giderler gitmezler giderler mi gidiyorlar gitmiyorlar gidiyorlar mı gittiler gitmediler gittiler mi gitmişler gitmemişler gitmişler mi gidecekler gitmeyecekler gidecekler mi grammar The suffix -elim (or -alım) in gidelim in the last example corresponds to the English let’s. If the verb ends in a vowel, we put a y in between, as in dinleyelim (let’s listen). In questions (-elim mi/alım mı?), it corresponds to shall we. word forms and phrases expense departure departing passengers sent message/e-mail How is it going? gider gidiş giden yolcu giden mesaj/e-posta Nasıl gidiyor?
  10. 10. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 1 6. -den/-e gelmek to come ‘Çocuklar okuldan geldiler mi?’ ‘5.00’te gelecekler.’ ‘Have the kids come back from school?’ ‘They will come back at 5.00.’ ‘Siz nereden geliyorsunuz?’ ‘Alışverişten geliyoruz.’ ‘Where are you coming from?’ ‘We are coming from shopping.’ Cumhurbaşkanı yarın şehrimize geliyor. The president is coming to our city tomorrow. ‘Berkan dün gece eve kaçta gelmiş?’ ’11.30’da gelmiş.’ ‘What time did Berkan come home last night?’ ‘He came at 11.30.’ ‘Akşam yemeğine bana gel.’ ‘Akşam anneme gideceğim.’ ‘Come to my place for dinner.’ ‘I’ll go to my mother’s in the evening.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben gelirim gelmem gelir miyim geliyorum gelmiyorum geliyor muyum geldim gelmedim geldim mi gelmişim gelmemişim gelmiş miyim geleceğim gelmeyeceğim gelecek miyim Sen gelirsin gelmezsin gelir misin geliyorsun gelmiyorsun geliyor musun geldin gelmedin geldin mi gelmişsin gelmemişsin gelmiş misin geleceksin gelmeyeceksin gelecek misin O gelir gelmez gelir mi geliyor gelmiyor geliyor mu geldi gelmedi geldi mi gelmiş gelmemiş gelmiş mi gelecek gelmeyecek gelecek mi Biz geliriz gelmeyiz gelir miyiz geliyoruz gelmiyoruz geliyor muyuz geldik gelmedik geldik mi gelmişiz gelmemişiz gelmiş miyiz geleceğiz gelmeyeceğiz gelecek miyiz Siz gelirsiniz gelmezsiniz gelir misiniz geliyorsunuz gelmiyorsunuz geliyor musunuz geldiniz gelmediniz geldiniz mi gelmişsiniz gelmemişsiniz gelmiş misiniz geleceksiniz gelmeyeceksiniz gelecek misiniz Onlar gelirler gelmezler gelirler mi geliyorlar gelmiyorlar geliyorlar mı geldiler gelmediler geldiler mi gelmişler gelmemişler gelmişler mi gelecekler gelmeyecekler gelecekler mi grammar When we conjugate verbs with a single syllable ending in a consonant in the simple present tense, we add -er/ar as a tense suffix, except for 13 verbs. These irregular verbs don’t take the vowel e or a in the tense suffix, but i, ı, u, or u, depending on the preceding vowel. The verb gel is one of these 13 verbs. The others are: bilir, verir, alır, kalır, varır, sanır, ölür, görür, olur, vurur, bulur and durur. You can find them all in this book. word forms and phrases gelir geliş gelen yolcu gelen mesaj income arrival arriving passengers incoming message
  11. 11. 12 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 7. -den/-e dönmek 1. to return (come back; go back) 2. to turn (direction) Anne ve babam evde değil. İşten henüz dönmediler (= gelmediler). My parents aren’t at home. They haven’t come back from work yet. Onlar geçen hafta sonu İzmir’e döndüler. They went back to İzmir last weekend. Saat 5.00. Ofise dönmeyeceğim. Eve gideceğim. It’s 5.00. I won’t go back to the office. I’ll go home. Düz gidin sonra sağa dönün. Banka sol kolda. Go straight ahead and then turn right. The bank is on the left hand. Haritaya göre yanlış sokağa dönmüşüz. Bak. According to the map, we have turned into the wrong street. Look. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dönerim dönmem döner miyim dönüyorum dönmüyorum dönüyor muyum döndüm dönmedim döndüm mü dönmüşüm dönmemişim dönmüş müyüm döneceğim dönmeyeceğim dönecek miyim Sen dönersin dönmezsin döner misin dönüyorsun dönmüyorsun dönüyor musun döndün dönmedin döndün mü dönmüşsün dönmemişsin dönmüş müsün döneceksin dönmeyeceksin dönecek misin O döner dönmez döner mi dönüyor dönmüyor dönüyor mu döndü dönmedi döndü mü dönmüş dönmemiş dönmüş mü dönecek dönmeyecek dönecek mi Biz döneriz dönmeyiz döner miyiz dönüyoruz dönmüyoruz dönüyor muyuz döndük dönmedik döndük mü dönmüşüz dönmemişiz dönmüş müyüz döneceğiz dönmeyeceğiz dönecek miyiz Siz dönersiniz dönmezsiniz döner misiniz dönüyorsunuz dönmüyorsunuz dönüyor musunuz döndünüz dönmediniz döndünüz mü dönmüşsünüz dönmemişsiniz dönmüş müsünüz döneceksiniz dönmeyeceksiniz dönecek misiniz Onlar dönerler dönmezler dönerler mi dönüyorlar dönmüyorlar dönüyorlar mı döndüler dönmediler döndüler mi dönmüşler dönmemişler dönmüşler mi dönecekler dönmeyecekler dönecekler mi grammar As you can see in the conjugation table, the personal suffix -ler (or -lar) precedes the interrogative mi/mı in all tenses. This is true for all verbs. Actually, you can omit -ler/lar in all forms: Onlar döner/dönmedi/dönecek mi, etc. The plural suffix in onlar serves the same purpose. However, you cannot omit onlar and -ler/lar at the same time, because otherwise it would not be clear whether the person is o or onlar. word forms and phrases dönüş gidiş dönüş (bileti) -i iade etmek 1. coming back 2. turning/turn return/round trip (ticket) to give something back
  12. 12. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 3 8. -i beklemek to wait for -den beklemek to expect (demand) Ben hastaneye gidiyorum. Duraktayım, otobüs bekliyorum. I’m going to the hospital. I’m at the stop waiting for a bus. Evde değiller. Çıkmışlar. Bizi beklememişler. They aren’t at home. They have left. They didn’t wait for us. Özgür’ü dün akşam 8.00’e kadar bekledik. Gelmedi. We waited for Özgür until 8.00 yesterday evening. He didn’t show up. Yeni müdür herkesten kusursuz iş bekliyor. The new director expects excellent work from everybody. Meltem senden bir özür bekliyor. Biliyorsun, değil mi? Meltem expects an apology from you. You know that, don’t you? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben beklerim beklemem bekler miyim bekliyorum beklemiyorum bekliyor muyum bekledim beklemedim bekledim mi beklemişim beklememişim beklemiş miyim bekleyeceğim beklemeyeceğim bekleyecek miyim Sen beklersin beklemezsin bekler misin bekliyorsun beklemiyorsun bekliyor musun bekledin beklemedin bekledin mi beklemişsin beklememişsin beklemiş misin bekleyeceksin beklemeyeceksin bekleyecek misin O bekler beklemez bekler mi bekliyor beklemiyor bekliyor mu bekledi beklemedi bekledi mi beklemiş beklememiş beklemiş mi bekleyecek beklemeyecek bekleyecek mi Biz bekleriz beklemeyiz bekler miyiz bekliyoruz beklemiyoruz bekliyor muyuz bekledik beklemedik bekledik mi beklemişiz beklememişiz beklemiş miyiz bekleyeceğiz beklemeyeceğiz bekleyecek miyiz Siz beklersiniz beklemezsiniz bekler misiniz bekliyorsunuz beklemiyorsunuz bekliyor musunuz beklediniz beklemediniz beklediniz mi beklemişsiniz beklememişsiniz beklemiş misiniz bekleyeceksiniz beklemeyeceksiniz bekleyecek misiniz Onlar beklerler beklemezler beklerler mi bekliyorlar beklemiyorlar bekliyorlar mı beklediler beklemediler beklediler mi beklemişler beklememişler beklemişler mi bekleyecekler beklemeyecekler bekleyecekler mi grammar To conjugate a verb ending in e in the present continuous tense, omit the e (bekle, söyle) and add -iyor or -üyor, depending on what is now the last vowel of the verb: bekliyor, söylüyor. word forms and phrases bir saniye/ bir dakika/biraz bekle bekleme odası beklenti beklentisiz beklentilerini karşılamak wait a second/minute/ moment waiting room expectation without expectation to meet your expectations
  13. 13. 14 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 9. -e girmek to enter (i. place ii. competition/exam iii. profession/organisation) -i girmek to enter (URL/password) Hanımefendi, girin ve oturun lütfen. Kapıda beklemeyin. * Madam, please come in and sit down. Don’t wait at the door. Bu sene yarışmaya kaç okul giriyor? How many schools are entering the competition this year? Siyasete ne zaman girdiniz, Sayın Bakan? When did you enter politics, Mr Minister? bir yere …-den girmek to enter a place through … Hırsız evime arka kapıdan girmiş. The burglar has entered my house through the back door. Devam etmek için kullanıcı adınızı ve şifrenizi giriniz. To continue enter your username and password. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben girerim girmem girer miyim giriyorum girmiyorum giriyor muyum girdim girmedim girdim mi girmişim girmemişim girmiş miyim gireceğim girmeyeceğim girecek miyim Sen girersin girmezsin girer misin giriyorsun girmiyorsun giriyor musun girdin girmedin girdin mi girmişsin girmemişsin girmiş misin gireceksin girmeyeceksin girecek misin O girer girmez girer mi giriyor girmiyor giriyor mu girdi girmedi girdi mi girmiş girmemiş girmiş mi girecek girmeyecek girecek mi Biz gireriz girmeyiz girer miyiz giriyoruz girmiyoruz giriyor muyuz girdik girmedik girdik mi girmişiz girmemişiz girmiş miyiz gireceğiz girmeyeceğiz girecek miyiz Siz girersiniz girmezsiniz girer misiniz giriyorsunuz girmiyorsunuz giriyor musunuz girdiniz girmediniz girdiniz mi girmişsiniz girmemişsiniz girmiş misiniz gireceksiniz girmeyeceksiniz girecek misiniz Onlar girerler girmezler girerler mi giriyorlar girmiyorlar giriyorlar mı girdiler girmediler girdiler mi girmişler girmemişler girmişler mi girecekler girmeyecekler girecekler mi * grammar -(y)in (-ın, -ün, -un) in the first example is the imperative suffix for the 2nd person plural (siz). We also use it for the 2nd person singular (sen) when we speak more politely or formally. We can add an extra -iz if we want to sound even more polite and formal. word forms and phrases giriş ana/ön/arka giriş otel/sinema girişi İnternete girmek bir web sitesine girmek kapıdan kovsan bacadan girer entrance main/front/back entrance hotel/cinema entrance to use the Internet to visit a website always turns up like a bad penny
  14. 14. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 5 10. -e çıkmak 1. to go out 2. to go up/onto the top of sth -den çıkmak to leave (a place) ile çıkmak to date sb Biz hafta sonu evi temizledik. Dışarı çıkmadık. Siz bir yere çıktınız mı? We cleaned the house at the weekend. We didn’t go out. Did you go out anywhere? Oğlum sandalyeye çıkmış ve dış kapıyı açmış. Henüz 3 yaşında. My son climbed up on a chair and opened the front door. He’s only 3 years old. Akşam işten erken çıkacağım, aşkım. İstersen buluşabiliriz. I’ll leave work early in the evening, love. If you like, we can meet. ‘Sabah evden kaçta çıkıyorsun?’ ‘Saat 7.00’de.’ ‘What time did you leave the house in the morning?’ ‘At 7.00 o’clock.’ ‘Zeynep biriyle çıkıyor mu?’ ‘İş yerinden Mehmet’le, çıkıyor.’ * ‘Is Zeynep going out with someone?’ ‘She is going out with Mehmet from work.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben çıkarım çıkmam çıkar mıyım çıkıyorum çıkmıyorum çıkıyor muyum çıktım çıkmadım çıktım mı çıkmışım çıkmamışım çıkmış mıyım çıkacağım çıkmayacağım çıkacak mıyım Sen çıkarsın çıkmazsın çıkar mısın çıkıyorsun çıkmıyorsun çıkıyor musun çıktın çıkmadın çıktın mı çıkmışsın çıkmamışsın çıkmış mısın çıkacaksın çıkmayacaksın çıkacak mısın O çıkar çıkmaz çıkar mı çıkıyor çıkmıyor çıkıyor mu çıktı çıkmadı çıktı mı çıkmış çıkmamış çıkmış mı çıkacak çıkmayacak çıkacak mı Biz çıkarız çıkmayız çıkar mıyız çıkıyoruz çıkmıyoruz çıkıyor muyuz çıktık çıkmadık çıktık mı çıkmışız çıkmamışız çıkmış mıyız çıkacağız çıkmayacağız çıkacak mıyız Siz çıkarsınız çıkmazsınız çıkar mısınız çıkıyorsunuz çıkmıyorsunuz çıkıyor musunuz çıktınız çıkmadınız çıktınız mı çıkmışsınız çıkmamışsınız çıkmış mısınız çıkacaksınız çıkmayacaksınız çıkacak mısınız Onlar çıkarlar çıkmazlar çıkarlar mı çıkıyorlar çıkmıyorlar çıkıyorlar mı çıktılar çıkmadılar çıktılar mı çıkmışlar çıkmamışlar çıkmışlar mı çıkacaklar çıkmayacaklar çıkacaklar mı * spelling We usually change the word ile to a suffix (-le or -la). If the receiving word ends in a vowel, we put a y in between. We put an apostrophe after proper names. word forms and phrases çıkış çıkmaz sokak alışverişe çıkmak yola çıkmak exit dead end to go shopping to set off (start to go somewhere)
  15. 15. 16 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 11. -e varmak to arrive (get somewhere) Biz dün gece eve çok geç vardık. Yolda kaza vardı. We arrived home very late last night. There was an accident on the road. Yolculuğunuz nasıldı? İzmir’e saat kaçta vardınız? How was your journey? What time did you arrive in İzmir? Sabah evden 7.00’de çıkıyorum. 8.00’de işe varıyorum. I leave the house at 7.00 in the morning. I arrive at work at 8.00. Bugün hava çok sıcak. Eve varır varmaz soğuk bir duş alacağım. It’s too hot today. As soon as I get home, I’ll take a cold shower. Annemler (= Annemle babam) Ankara’ya sağ salim varmışlar. My mother and father have arrived safe and sound (= safely) in Ankara. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben varırım varmam varır mıyım varıyorum varmıyorum varıyor muyum vardım varmadım vardım mı varmışım varmamışım varmış mıyım varacağım varmayacağım varacak mıyım Sen varırsın varmazsın varır mısın varıyorsun varmıyorsun varıyor musun vardın varmadın vardın mı varmışsın varmamışsın varmış mısın varacaksın varmayacaksın varacak mısın O varır varmaz varır mı varıyor varmıyor varıyor mu vardı varmadı vardı mı varmış varmamış varmış mı varacak varmayacak varacak mı Biz varırız varmayız varır mıyız varıyoruz varmıyoruz varıyor muyuz vardık varmadık vardık mı varmışız varmamışız varmış mıyız varacağız varmayacağız varacak mıyız Siz varırsınız varmazsınız varır mısınız varıyorsunuz varmıyorsunuz varıyor musunuz vardınız varmadınız vardınız mı varmışsınız varmamışsınız varmış mısınız varacaksınız varmayacaksınız varacak mısınız Onlar varırlar varmazlar varırlar mı varıyorlar varmıyorlar varıyorlar mı vardılar varmadılar vardılar mı varmışlar varmamışlar varmışlar mı varacaklar varmayacaklar varacaklar mı grammar As you can see in the conjugation table, in the -di past interrogative, all personal suffixes precede mı, unlike in other tenses. The same is true for all verbs. word forms and phrases -e sağ salim varmak -e vaktinde/zamanında varmak varış to arrive safely to arrive on time arrival
  16. 16. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 7 12. yatmak to go to bed -e/-de yatmak to lie (flat position) ile yatmak to sleep with someone Çocuklar, size hâlâ niye yatmadınız mı? Saat 10.00’a geliyor. Kids, why haven’t you gone to bed yet? It’s almost 10.00 o’clock. Ben bu gece erken yatacağım. Ofiste çok yoruldum. I will go to bed early tonight. I got so tired at the office. Polis! Yere yat. Hemen! Police! Lie down on the floor/ground. Now! Erkek kardeşim tüm gün kanepede yatıyor ve futbol seyrediyor. My brother lies on the sofa all day and watch football. Adam, ‘Senden başka hiç kimseyle yatmadım.’ diye yemin ediyor. The man swears, ‘I haven’t slept with anybody except you.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yatarım yatmam yatar mıyım yatıyorum yatmıyorum yatıyor muyum yattım yatmadım yattım mı yatmışım yatmamışım yatmış mıyım yatacağım yatmayacağım yatacak mıyım Sen yatarsın yatmazsın yatar mısın yatıyorsun yatmıyorsun yatıyor musun yattın yatmadın yattın mı yatmışsın yatmamışsın yatmış mısın yatacaksın yatmayacaksın yatacak mısın O yatar yatmaz yatar mı yatıyor yatmıyor yatıyor mu yattı yatmadı yattı mı yatmış yatmamış yatmış mı yatacak yatmayacak yatacak mı Biz yatarız yatmayız yatar mıyız yatıyoruz yatmıyoruz yatıyor muyuz yattık yatmadık yattık mı yatmışız yatmamışız yatmış mıyız yatacağız yatmayacağız yatacak mıyız Siz yatarsınız yatmazsınız yatar mısınız yatıyorsunuz yatmıyorsunuz yatıyor musunuz yattınız yatmadınız yattınız mı yatmışsınız yatmamışsınız yatmış mısınız yatacaksınız yatmayacaksınız yatacak mısınız Onlar yatarlar yatmazlar yatarlar mı yatıyorlar yatmıyorlar yatıyorlar mı yattılar yatmadılar yattılar mı yatmışlar yatmamışlar yatmışlar mı yatacaklar yatmayacaklar yatacaklar mı word forms and phrases yüzüstü yatmak sırtüstü yatmak hasta yatmak önüne gelenle yatmak Önüne changes according to person: önüme, önüne, önüne; önümüze, önünüze, önlerine. to lie face down to lie on your back to lie sick to sleep around
  17. 17. 18 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 13. uyumak to sleep Çocuklar, bebek uyuyor. Gidip odanızda oynayın, tamam mı? Kids, the baby’s asleep. Go and play in your room, okay? uyanmak to wake up Deniz henüz uyanmamış. Dün gece çok geç yattı. Deniz hasn’t woken up yet. He went to bed too late last night. -i uyandırmak to wake someone up Beni niye bu kadar erken uyandırdın? Bugün pazar, anne. Why have you woken me up so early? Today is Sunday, Mum. Çocukları uyandırır mısın, hayatım? Okula geç kalacaklar. Would you wake up the kids, honey? They will be late for school. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben uyurum uyumam uyur muyum uyuyorum uyumuyorum uyuyor muyum uyudum uyumadım uyudum mu uyumuşum uyumamışım uyumuş muyum uyuyacağım uyumayacağım uyuyacak mıyım Sen uyursun uyumazsın uyur musun uyuyorsun uyumuyorsun uyuyor musun uyudun uyumadın uyudun mu uyumuşsun uyumamışsın uyumuş musun uyuyacaksın uyumayacaksın uyuyacak mısın O uyur uyumaz uyur mu uyuyor uyumuyor uyuyor mu uyudu uyumadı uyudu mu uyumuş uyumamış uyumuş mu uyuyacak uyumayacak uyuyacak mı Biz uyuruz uyumayız uyur muyuz uyuyoruz uyumuyoruz uyuyor muyuz uyuduk uyumadık uyuduk mu uyumuşuz uyumamışız uyumuş muyuz uyuyacağız uyumayacağız uyuyacak mıyız Siz uyursunuz uyumazsınız uyur musunuz uyuyorsunuz uyumuyorsunuz uyuyor musunuz uyudunuz uyumadınız uyudunuz mu uyumuşsunuz uyumamışsınız uyumuş musunuz uyuyacaksınız uyumayacaksınız uyuyacak mısınız Onlar uyurlar uyumazlar uyurlar mı uyuyorlar uyumuyorlar uyuyorlar mı uyudular uyumadılar uyudular mı uyumuşlar uyumamışlar uyumuşlar mı uyuyacaklar uyumayacaklar uyuyacaklar mı grammar As you can see in the conjugation table, in the future tense negative, the buffer letter y stands between -me (or -ma) and the tense suffix. word forms and phrases uyku uykulu uykusuz uyanık uyuyakalmak kestirmek sleep sleepy sleepless 1. awake 2. shrewd to fall asleep to have a nap
  18. 18. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 1 9 14. kalkmak 1. to get up (after sleeping) 2. to leave (bus/train etc) -den kalkmak to get up (stand up) Arkın geç yatıyor ve geç kalkıyor. Öğleye kadar uyuyor. Arkın goes to bed late and gets up late. He sleeps until noon. Erken kalkmışsın. Bir yere mi gideceksin? You got up early. Will you go somewhere? Yarın otobüsünüz saat kaçta kalkıyor? What time does your bus leave tomorrow? Ali Bey masadan öfkeyle kalktı ve toplantıyı terk etti. Mr Ali angrily got up from the table and left the meeting. ayağa kalkmak to rise to your feet Türkiye’de öğretmen sınıfa girince öğrenciler ayağa kalkarlar. In Turkey, when teachers come to class, students stand up. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben kalkarım kalkmam kalkar mıyım kalkıyorum kalkmıyorum kalkıyor muyum kalktım kalkmadım kalktım mı kalkmışım kalkmamışım kalkmış mıyım kalkacağım kalkmayacağım kalkacak mıyım Sen kalkarsın kalkmazsın kalkar mısın kalkıyorsun kalkmıyorsun kalkıyor musun kalktın kalkmadın kalktın mı kalkmışsın kalkmamışsın kalkmış mısın kalkacaksın kalkmayacaksın kalkacak mısın O kalkar kalkmaz kalkar mı kalkıyor kalkmıyor kalkıyor mu kalktı kalkmadı kalktı mı kalkmış kalkmamış kalkmış mı kalkacak kalkmayacak kalkacak mı Biz kalkarız kalkmayız kalkar mıyız kalkıyoruz kalkmıyoruz kalkıyor muyuz kalktık kalkmadık kalktık mı kalkmışız kalkmamışız kalkmış mıyız kalkacağız kalkmayacağız kalkacak mıyız Siz kalkarsınız kalkmazsınız kalkar mısınız kalkıyorsunuz kalkmıyorsunuz kalkıyor musunuz kalktınız kalkmadınız kalktınız mı kalkmışsınız kalkmamışsınız kalkmış mısınız kalkacaksınız kalkmayacaksınız kalkacak mısınız Onlar kalkarlar kalkmazlar kalkarlar mı kalkıyorlar kalkmıyorlar kalkıyorlar mı kalktılar kalkmadılar kalktılar mı kalkmışlar kalkmamışlar kalkmışlar mı kalkacaklar kalkmayacaklar kalkacaklar mı proverbs Erken kalkan yol alır. Öfkeyle kalkan zararla oturur. Literally: The one who gets up early goes ahead. Means: The early bird catches the worm. Literally: The one who rises up in anger sits back in defeat. Means: You regret what you did or said in a fit of anger.
  19. 19. 20 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 15. -e bakmak 1. to look (i. see ii. search) 2. to look after Niye sürekli saatine bakıyorsun? Bir yere mi gideceksin? Why are you always looking at your watch? Are you going somewhere? ‘Ekranda ne görüyorsun?’ ‘Hiç.’ ‘Dikkatli bak.’ ‘What can you see on the screen?’ ‘Nothing.’ ‘Look carefully.’ * Hey, bana bak. Seninle konuşuyorum. Hey, look at me. I’m talking to you. Saatimi gördün mü? Her yere baktım fakat bulamadım. Have you seen my watch? I looked everywhere, but I couldn’t find it. Sizinle gelemem. Öğleden sonra kardeşime bakacağım. I can’t come with you. I’ll look after my brother/sister in the afternoon. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bakarım bakmam bakar mıyım bakıyorum bakmıyorum bakıyor muyum baktım bakmadım baktım mı bakmışım bakmamışım bakmış mıyım bakacağım bakmayacağım bakacak mıyım Sen bakarsın bakmazsın bakar mısın bakıyorsun bakmıyorsun bakıyor musun baktın bakmadın baktın mı bakmışsın bakmamışsın bakmış mısın bakacaksın bakmayacaksın bakacak mısın O bakar bakmaz bakar mı bakıyor bakmıyor bakıyor mu baktı bakmadı baktı mı bakmış bakmamış bakmış mı bakacak bakmayacak bakacak mı Biz bakarız bakmayız bakar mıyız bakıyoruz bakmıyoruz bakıyor muyuz baktık bakmadık baktık mı bakmışız bakmamışız bakmış mıyız bakacağız bakmayacağız bakacak mıyız Siz bakarsınız bakmazsınız bakar mısınız bakıyorsunuz bakmıyorsunuz bakıyor musunuz baktınız bakmadınız baktınız mı bakmışsınız bakmamışsınız bakmış mısınız bakacaksınız bakmayacaksınız bakacak mısınız Onlar bakarlar bakmazlar bakarlar mı bakıyorlar bakmıyorlar bakıyorlar mı baktılar bakmadılar baktılar mı bakmışlar bakmamışlar bakmışlar mı bakacaklar bakmayacaklar bakacaklar mı * note Yes, the same spelling, the same meaning, and almost the same pronunciation. word forms and phrases bakıcı çocuk bakıcısı birine tepeden bakmak gözlerini dikip bakmak Sen kendi işine bak. Kendine iyi bak. Bakar mısınız? carer/caretaker babysitter to look down on someone to stare Mind your own business. Take care (of yourself). Excuse me (to politely get someone’s attention).
  20. 20. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 1 16. -i görmek to see Biz bir şey görmedik, Memur Bey. Biz o sırada kafenin dışındaydık. We didn’t see anything, Officer. We were outside the café at the time. ‘Öğleden sonra öğretmenini göreceğim.’ ‘Niye göreceksin?’ ‘I’ll see your teacher in the afternoon.’ ‘Why will you see him?’ Görmüyor musun? Çalışıyorum. Beni rahatsız etme, lütfen. Can’t you see? I’m working. Don’t disturb me, please. ‘Biletinizi görebilir miyim, lütfen?’ ‘Tabii, buyurun.’ * ‘Can I see your ticket, please?’ ‘Sure, here you are.’ Bugün evime girmişler. Yan komşum lanet olası hırsızları görmüş. They broke into my house today. My next-door saw the damn burglars. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben görürüm görmem görür müyüm görüyorum görmüyorum görüyor muyum gördüm görmedim gördüm mü görmüşüm görmemişim görmüş müyüm göreceğim görmeyeceğim görecek miyim Sen görürsün görmezsin görür müsün görüyorsun görmüyorsun görüyor musun gördün görmedin gördün mü görmüşsün görmemişsin görmüş müsün göreceksin görmeyeceksin görecek misin O görür görmez görür mü görüyor görmüyor görüyor mu gördü görmedi gördü mü görmüş görmemiş görmüş mü görecek görmeyecek görecek mi Biz görürüz görmeyiz görür müyüz görüyoruz görmüyoruz görüyor muyuz gördük görmedik gördük mü görmüşüz görmemişiz görmüş müyüz göreceğiz görmeyeceğiz görecek miyiz Siz görürsünüz görmezsiniz görür müsünüz görüyorsunuz görmüyorsunuz görüyor musunuz gördünüz görmediniz gördünüz mü görmüşsünüz görmemişsiniz görmüş müsünüz göreceksiniz görmeyeceksiniz görecek misiniz Onlar görürler görmezler görürler mi görüyorlar görmüyorlar görüyorlar mı gördüler görmediler gördüler mi görmüşler görmemişler görmüşler mi görecekler görmeyecekler görecekler mi * grammar The suffix -ebil (or -abil) can be added to any verb stem and put into any tense – just like the verb bilmek (to know). It can express ability, possibility, permission, or request. See the next page for its negative form. word forms görüşmek üzere sonra/yarın görüşürüz -ile görüşmek -i görmezden gelmek öngörü -i öngörmek hoşgörü -i hoş görmek see you see you later/tomorrow to get together 1. to pretend not to see 2. to ignore foresight to foresee tolerance to tolerate
  21. 21. 22 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 17. -i duymak to hear Sen de tuhaf bir ses duydun mu? Arka bahçede biri olabilir. Have you heard a strange noise too? It could be someone in the backyard. Müzik dinliyordum. Seni duyamadım. Ne dedin, kanka? * I was listening to music. I couldn’t hear you. What did you say, buddy? Bugün okulu astım. Annem duyarsa beni öldürür. I have cut school today. If my mother hears about it, she will kill me. Seni duyuyorum. Sağır değilim. Öyle bağırmana gerek yok. I can hear you. I’m not deaf. You don’t have to shout like that. ‘Melek, sana seslendim. Beni duymadın mı?’ ‘Hayır, duymadım, anne.’ ‘Melek, I called you. Didn’t you hear me?’ ‘No, I didn’t, Mum.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben duyarım duymam duyar mıyım duyuyorum duymuyorum duyuyor muyum duydum duymadım duydum mu duymuşum duymamışım duymuş muyum duyacağım duymayacağım duyacak mıyım Sen duyarsın duymazsın duyar mısın duyuyorsun duymuyorsun duyuyor musun duydun duymadın duydun mu duymuşsun duymamışsın duymuş musun duyacaksın duymayacaksın duyacak mısın O duyar duymaz duyar mı duyuyor duymuyor duyuyor mu duydu duymadı duydu mu duymuş duymamış duymuş mu duyacak duymayacak duyacak mı Biz duyarız duymayız duyar mıyız duyuyoruz duymuyoruz duyuyor muyuz duyduk duymadık duyduk mu duymuşuz duymamışız duymuş muyuz duyacağız duymayacağız duyacak mıyız Siz duyarsınız duymazsınız duyar mısınız duyuyorsunuz duymuyorsunuz duyuyor musunuz duydunuz duymadınız duydunuz mu duymuşsunuz duymamışsınız duymuş musunuz duyacaksınız duymayacaksınız duyacak mısınız Onlar duyarlar duymazlar duyarlar mı duyuyorlar duymuyorlar duyuyorlar mı duydular duymadılar duydular mı duymuşlar duymamışlar duymuşlar mı duyacaklar duymayacaklar duyacaklar mı * grammar We negate -ebil/abil by replacing the bil with -me/ma: duyabildim; duyamadım. When -ebil/abil expresses possibility, as in the first example (olabilir), it is negated differently. word forms duyum duyurmak duyuru -i duymazdan gelmek hearsay to announce announcement 1. to pretend not to hear 2. to turn a deaf ear
  22. 22. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 3 18. konuşmak to talk, speak ‘Müsait misin, Zeynep? Konuşabilir miyiz?’ ‘Evet, müsaitim.’ ‘Are you free, Zeynep? Can we talk?’ ‘Yes, I’m free.’ Affedersiniz, Türkçe konuşabiliyor musunuz? Excuse me, can you speak Turkish? ile konuşmak to talk with/to Deniz’le konuşur musun? Ev ödevlerini henüz yapmadı. Will you talk to Deniz? She hasn’t done her homework yet. hakkında konuşmak to talk about Onlar sürekli futbol hakkında konuşuyorlar. Çok sıkıcılar. They are always talking about football. They are too boring. word forms konuşma konuşmacı konuşma yapmak konuşkan havadan sudan konuşmak saçma sapan konuşmak speech speaker to make/deliver a speech talkative to talk about this and that (lit from weather and water) to talk nonsense Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben konuşurum konuşmam konuşur muyum konuşuyorum konuşmuyorum konuşuyor muyum konuştum konuşmadım konuştum mu konuşmuşum konuşmamışım konuşmuş muyum konuşacağım konuşmayacağım konuşacak mıyım Sen konuşursun konuşmazsın konuşur musun konuşuyorsun konuşmuyorsun konuşuyor musun konuştun konuşmadın konuştun mu konuşmuşsun konuşmamışsın konuşmuş musun konuşacaksın konuşmayacaksın konuşacak mısın O konuşur konuşmaz konuşur mu konuşuyor konuşmuyor konuşuyor mu konuştu konuşmadı konuştu mu konuşmuş konuşmamış konuşmuş mu konuşacak konuşmayacak konuşacak mı Biz konuşuruz konuşmayız konuşur muyuz konuşuyoruz konuşmuyoruz konuşuyor muyuz konuştuk konuşmadık konuştuk mu konuşmuşuz konuşmamışız konuşmuş muyuz konuşacağız konuşmayacağız konuşacak mıyız Siz konuşursunuz konuşmazsınız konuşur musunuz konuşuyorsunuz konuşmuyorsunuz konuşuyor musunuz konuştunuz konuşmadınız konuştunuz mu konuşmuşsunuz konuşmamışsınız konuşmuş musunuz konuşacaksınız konuşmayacaksınız konuşacak mısınız Onlar konuşurlar konuşmazlar konuşurlar mı konuşuyorlar konuşmuyorlar konuşuyorlar mı konuştular konuşmadılar konuştular mı konuşmuşlar konuşmamışlar konuşmuşlar mı konuşacaklar konuşmayacaklar konuşacaklar mı
  23. 23. 24 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 19. -i dinlemek to listen Siz ne tür müzik dinliyorsunuz? Ben genellikle pop ve caz dinliyorum. What kind of music do you listen to? I mostly listen to pop and jazz. Dinleyin, çocuklar. Size harika bir haberimiz var. Listen up, kids. We have some great news for you. Ali’ye ‘Gitme.’ dedim, ama beni dinlemedi. Çok inatçı. ‘Don’t go,’ I said to Ali, but he wouldn’t listen to me. He’s so stubborn. Sabah haberlerini arabada işe giderken dinliyorum. I listen to the morning news in the car while I drive to work. Problemini anlatmak istersen dinlerim. Ben iyi bir dinleyiciyimdir. If you would like to tell me your problem, I’ll listen. I’m a good listener. grammar In Turkish, a transitive verb has an object either without a suffix or with the accusative suffix -i. If the object refers to something indefinite or a kind of thing, it doesn’t get a suffix. If, on the other hand, the object refers to something definite that our readers or listeners know about, it gets the accusative suffix -i. In this book, transitive verbs, in both Turkish and English, are marked [tr] and intransitive verbs are marked [intr], but not always. word forms dinleyici -i gizlice dinlemek -i dikkatli dinlemek -i can kulağıyla dinlemek listener; audience to eavesdrop to listen carefully/intently to be all ears Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dinlerim dinlemem dinler miyim dinliyorum dinlemiyorum dinliyor muyum dinledim dinlemedim dinledim mi dinlemişim dinlememişim dinlemiş miyim dinleyeceğim dinlemeyeceğim dinleyecek miyim Sen dinlersin dinlemezsin dinler misin dinliyorsun dinlemiyorsun dinliyor musun dinledin dinlemedin dinledin mi dinlemişsin dinlememişsin dinlemiş misin dinleyeceksin dinlemeyeceksin dinleyecek misin O dinler dinlemez dinler mi dinliyor dinlemiyor dinliyor mu dinledi dinlemedi dinledi mi dinlemiş dinlememiş dinlemiş mi dinleyecek dinlemeyecek dinleyecek mi Biz dinleriz dinlemeyiz dinler miyiz dinliyoruz dinlemiyoruz dinliyor muyuz dinledik dinlemedik dinledik mi dinlemişiz dinlememişiz dinlemiş miyiz dinleyeceğiz dinlemeyeceğiz dinleyecek miyiz Siz dinlersiniz dinlemezsiniz dinler misiniz dinliyorsunuz dinlemiyorsunuz dinliyor musunuz dinlediniz dinlemediniz dinlediniz mi dinlemişsiniz dinlememişsiniz dinlemiş misiniz dinleyeceksiniz dinlemeyeceksiniz dinleyecek misiniz Onlar dinlerler dinlemezler dinlerler mi dinliyorlar dinlemiyorlar dinliyorlar mı dinlediler dinlemediler dinlediler mi dinlemişler dinlememişler dinlemişler mi dinleyecekler dinlemeyecekler dinleyecekler mi
  24. 24. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 5 20. -i okumak to read okumak to study (a subject) at a university/school ‘Ahmet Altan’ın son kitabını okudun mu?’ ‘Hayır, okumadım.’ ‘Have you read Ahmet Altan’s latest book?’ ‘No, I haven’t.’ ‘Ne okuyorsun, Veli?’ ‘Şiir okuyorum.’ ‘What are you reading, Veli?’ ‘I’m reading a poem.’ Meltem’in İngilizcesi çok iyi. Amerika’da ekonomi okumuş. Meltem’s English is very good. She studied economics in America. Kızım Ankara Üniversitesi’nde tıp okuyacak. My daughter will study medicine at Ankara University. birine bir şey okumak to read something to somebody Ablam her gece çocuklarına masal okur. My older sister reads (bedtime) stories to her children every night. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben okurum okumam okur muyum okuyorum okumuyorum okuyor muyum okudum okumadım okudum mu okumuşum okumamışım okumuş muyum okuyacağım okumayacağım okuyacak mıyım Sen okursun okumazsın okur musun okuyorsun okumuyorsun okuyor musun okudun okumadın okudun mu okumuşsun okumamışsın okumuş musun okuyacaksın okumayacaksın okuyacak mısın O okur okumaz okur mu okuyor okumuyor okuyor mu okudu okumadı okudu mu okumuş okumamış okumuş mu okuyacak okumayacak okuyacak mı Biz okuruz okumayız okur muyuz okuyoruz okumuyoruz okuyor muyuz okuduk okumadık okuduk mu okumuşuz okumamışız okumuş muyuz okuyacağız okumayacağız okuyacak mıyız Siz okursunuz okumazsınız okur musunuz okuyorsunuz okumuyorsunuz okuyor musunuz okudunuz okumadınız okudunuz mu okumuşsunuz okumamışsınız okumuş musunuz okuyacaksınız okumayacaksınız okuyacak mısınız Onlar okurlar okumazlar okurlar mı okuyorlar okumuyorlar okuyorlar mı okudular okumadılar okudular mı okumuşlar okumamışlar okumuşlar mı okuyacaklar okumayacaklar okuyacaklar mı word forms and phrases okur, okuyucu okur yazar okumuş okuma parçası -i sesli okumak -i sessiz okumak dua okumak bela okumak birinin aklını okumak (kendi) bildiğini okumak birine/bir şeye meydan okumak reader literate well-educated reading text to read aloud to read silently to say prayer to curse to read someone’s mind to go your own way to challenge sb/sth
  25. 25. 26 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 21. -i yazmak to write; to type yazmak to have words on Bu kağıda adınızı, soyadınızı ve adresinizi yazar mısınız? Would you write down your name, surname and address on this piece of paper? Bu antivirüs programını kim yazmış? Çok başarılı. Who wrote this anti-virus software? It’s a great success. Yarın Türkçe dersinde kompozisyon yazacağız. We are going to write an essay in Turkish class tomorrow. Bak, kapıda ‘Girilmez’ yazıyor (= diyor). Hadi, gidelim buradan. Look, it reads (= says) on the door: ‘No Entry’. Let’s get out of here. not almak to take notes Bugün tarih dersinde hiç not alamadım. Senin notlarını ödünç alabilir miyim? I couldn’t take any notes in history class today. Can I borrow your notes? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yazarım yazmam yazar mıyım yazıyorum yazmıyorum yazıyor muyum yazdım yazmadım yazdım mı yazmışım yazmamışım yazmış mıyım yazacağım yazmayacağım yazacak mıyım Sen yazarsın yazmazsın yazar mısın yazıyorsun yazmıyorsun yazıyor musun yazdın yazmadın yazdın mı yazmışsın yazmamışsın yazmış mısın yazacaksın yazmayacaksın yazacak mısın O yazar yazmaz yazar mı yazıyor yazmıyor yazıyor mu yazdı yazmadı yazdı mı yazmış yazmamış yazmış mı yazacak yazmayacak yazacak mı Biz yazarız yazmayız yazar mıyız yazıyoruz yazmıyoruz yazıyor muyuz yazdık yazmadık yazdık mı yazmışız yazmamışız yazmış mıyız yazacağız yazmayacağız yazacak mıyız Siz yazarsınız yazmazsınız yazar mısınız yazıyorsunuz yazmıyorsunuz yazıyor musunuz yazdınız yazmadınız yazdınız mı yazmışsınız yazmamışsınız yazmış mısınız yazacaksınız yazmayacaksınız yazacak mısınız Onlar yazarlar yazmazlar yazarlar mı yazıyorlar yazmıyorlar yazıyorlar mı yazdılar yazmadılar yazdılar mı yazmışlar yazmamışlar yazmışlar mı yazacaklar yazmayacaklar yazacaklar mı grammar For new learners, it can be confusing when to use the accusative -i. We always add it to nouns with the possessive suffixes and to nouns preceded by the demonstrative adjective bu, şu or o, as in the first and second examples. word forms and phrases yazı yazar yaratıcı yazarlık yazar kasa yazgı (= kader) -e yazılmak birine yazmak/yazılmak writing writer creative writing cash register/till fate to enrol to make a move/hit on sb
  26. 26. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 7 22. demek 1. to say 2. to mean (i. have a meaning ii. intend to say sth) ‘Ne dedin, tatlım? Seni duyamadım.’ ‘Ben acıktım, anne dedim.’ ‘What did you say, sweetie? I couldn’t hear you.’ ‘I said, I’m hungry, Mum.’ birine bir şey demek to say something to someone ‘Eve gidiyorum.’ demiş Nevin’e. Başka bir şey dememiş. ‘I’m going home,’ s/he said to Nevin. S/he didn’t say anything else. ‘Bu İngilizce kelime ne demek?’ ‘Shelf. Raf demek.’ ‘What does this English word mean?’ ‘Shelf. It means raf.’ As you can see in this example, we use demek for the meaning in 2.i. We use istemek (to want) after demek for the meaning in 2.ii, as in: Ne demek istiyorsunuz? Sizi anlamıyorum. Daha açık konuşur musunuz? What do you mean? I can’t understand you. Can you speak more clearly? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben derim demem der miyim diyorum demiyorum diyor muyum dedim demedim dedim mi demişim dememişim demiş miyim diyeceğim demeyeceğim diyecek miyim Sen dersin demezsin der misin diyorsun demiyorsun diyor musun dedin demedin dedin mi demişsin dememişsin demiş misin diyeceksin demeyeceksin diyecek misin O der demez der mi diyor demiyor diyor mu dedi demedi dedi mi demiş dememiş demiş mi diyecek demeyecek diyecek mi Biz deriz demeyiz der miyiz diyoruz demiyoruz diyor muyuz dedik demedik dedik mi demişiz dememişiz demiş miyiz diyeceğiz demeyeceğiz diyecek miyiz Siz dersiniz demezsiniz der misiniz diyorsunuz demiyorsunuz diyor musunuz dediniz demediniz dediniz mi demişsiniz dememişsiniz demiş misiniz diyeceksiniz demeyeceksiniz diyecek misiniz Onlar derler demezler derler mi diyorlar demiyorlar diyorlar mı dediler demediler dediler mi demişler dememişler demişler mi diyecekler demeyecekler diyecekler mi word forms and phrases demeç deyim dedikodu dedikoducu dedikodu yapmak statement idiom gossip gossip (person) to gossip
  27. 27. 28 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 23. -i anlamak to understand; to see Benim Türkçem iyi değil. Sizi anlayamıyorum. Daha yavaş konuşur musunuz? My Turkish isn’t good. I can’t understand you. Can you speak more slowly? Sanırım siz Mert Bey’i yanlış anlamışsınız. Toplantı yarın sabah. I think you got Mr Mert misunderstood. The meeting is tomorrow morning. ‘Şakamı anlamadın, değil mi?’ ‘Yo, anladım. Hiç komik değildi.’ ‘You couldn’t see my joke, could you?’ ‘Yes, I could. It wasn’t funny at all.’ Benim annem beni hiç anlamıyor. Beni hiç dinlemiyor. My mother never understands me. She never listens to me. -den anlamak to understand (fact/idea) Ben futboldan hiç anlamam. Başka bir şey hakkında konuşsak olur mu? I don’t understand football at all. Do you mind if we talk about something else? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben anlarım anlamam anlar mıyım anlıyorum anlamıyorum anlıyor muyum anladım anlamadım anladım mı anlamışım anlamamışım anlamış mıyım anlayacağım anlamayacağım anlayacak mıyım Sen anlarsın anlamazsın anlar mısın anlıyorsun anlamıyorsun anlıyor musun anladın anlamadın anladın mı anlamışsın anlamamışsın anlamış mısın anlayacaksın anlamayacaksın anlayacak mısın O anlar anlamaz anlar mı anlıyor anlamıyor anlıyor mu anladı anlamadı anladı mı anlamış anlamamış anlamış mı anlayacak anlamayacak anlayacak mı Biz anlarız anlamayız anlar mıyız anlıyoruz anlamıyoruz anlıyor muyuz anladık anlamadık anladık mı anlamışız anlamamışım anlamış mıyız anlayacağız anlamayacağız anlayacak mıyız Siz anlarsınız anlamazsınız anlar mısınız anlıyorsunuz anlamıyorsunuz anlıyor musunuz anladınız anlamadınız anladınız mı anlamışsınız anlamamışsınız anlamış mısınız anlayacaksınız anlamayacaksınız anlayacak mısınız Onlar anlarlar anlamazlar anlarlar mı anlıyorlar anlamıyorlar anlıyorlar mı anladılar anlamadılar anladılar mı anlamışlar anlamamışlar anlamışlar mı anlayacaklar anlamayacaklar anlayacaklar mı grammar In addition to nouns with the possessive suffixes, we always add the accusative -i to the personal pronouns (beni, seni, onu, etc) and to proper names (of persons, countries, books, films, etc). word forms anlayış anlayışlı anlayışsız understanding (i. knowledge ii. sympathy) understanding (sympathetic) inconsiderate
  28. 28. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 2 9 24. düşünmek to think (use your mind to decide about sth, form an opinion, or imagine sth) Biraz bekle, düşünüyorum. Bu benim için kolay bir karar değil. Wait a moment, I’m thinking. This isn’t an easy decision for me. Bu senin son kararın mı, arkadaşım? İyi düşündün mü? Is that your final decision, my friend? Have you thought it over? verb stem+meyi/mayı düşünmek to think about verb+ing Biz arabamızı değiştirmeyi düşünüyoruz. We are thinking about changing our car. See the words we use for the English think in these examples: ‘Pardon, tanışıyor muyuz?’ ‘Hayır, sanmıyorum.’ ‘Excuse me, have we met before?’ ‘No, I don’t think so.’ ‘Sence yarın Bursaspor Beşiktaş’ı yenebilir mi?’ ‘Bence hayır.’ ‘Do you think Bursaspor can beat Beşiktaş tomorrow?’ ‘I think not.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben düşünürüm düşünmem düşünür müyüm düşünüyorum düşünmüyorum düşünüyor muyum düşündüm düşünmedim düşündüm mü düşünmüşüm düşünmemişim düşünmüş müyüm düşüneceğim düşünmeyeceğim düşünecek miyim Sen düşünürsün düşünmezsin düşünür müsün düşünüyorsun düşünmüyorsun düşünüyor musun düşündün düşünmedin düşündün mü düşünmüşsün düşünmemişsin düşünmüş müsün düşüneceksin düşünmeyeceksin düşünecek misin O düşünür düşünmez düşünür mü düşünüyor düşünmüyor düşünüyor mu düşündü düşünmedi düşündü mü düşünmüş düşünmemiş düşünmüş mü düşünecek düşünmeyecek düşünecek mi Biz düşünürüz düşünmeyiz düşünür müyüz düşünüyoruz düşünmüyoruz düşünüyor muyuz düşündük düşünmedik düşündük mü düşünmüşüz düşünmemişiz düşünmüş müyüz düşüneceğiz düşünmeyeceğiz düşünecek miyiz Siz düşünürsünüz düşünmezsiniz düşünür müsünüz düşünüyorsunuz düşünmüyorsunuz düşünüyor musunuz düşündünüz düşünmediniz düşündünüz mü düşünmüşsünüz düşünmemişsiniz düşünmüş müsünüz düşüneceksiniz düşünmeyeceksiniz düşünecek misiniz Onlar düşünürler düşünmezler düşünürler mi düşünüyorlar düşünmüyorlar düşünüyorlar mı düşündüler düşünmediler düşündüler mi düşünmüşler düşünmemişler düşünmüşler mi düşünecekler düşünmeyecekler düşünecekler mi word forms and phrases düşünce düşünceli düşüncesiz Bence Sence …? Sanırım/Sanıyorum Sanmam/Sanmıyorum Düşünüyorum, o halde varım. thought thoughtful thoughtless I think (when you think that something is true, or will happen) Do you think …? I think (when you say that you believe something is true although you aren’t sure) I don’t think so I think, therefore I am.
  29. 29. 30 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 25. -i bilmek to know (1. have information 2. skill/experience 3. be sure) Murat uzun zamandır burada çalışıyor. Herkesi tanır ve her şeyi bilir. * Murat has been working here for a long time. He knows everyone and everything. Ben Sibel’in soyadını bilmiyorum. Siz biliyor musunuz? I don’t know Sibel’s surname. Do you know it? ‘Saat kaç biliyor musun?’ ’11.00’e geliyor. Bir yere mi gideceksin?’ ‘Do you know what time it is?’ ‘It’s almost 11.00. Are you going somewhere?’ Karım üç yabancı dil biliyor: İngilizce, Fransızca ve İtalyanca. My wife knows three foreign languages: English, French and Italian. ‘Hafta sonu Beril’in partisine gidecek misin?’ ‘Bilmem. Ya sen?’ ‘Will you go to Beril’s party at the weekend?’ ‘I don’t know. What about you?’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bilirim bilmem bilir miyim biliyorum bilmiyorum biliyor muyum bildim bilmedim bildim mi bilmişim bilmemişim bilmiş miyim bileceğim bilmeyeceğim bilecek miyim Sen bilirsin bilmezsin bilir misin biliyorsun bilmiyorsun biliyor musun bildin bilmedin bildin mi bilmişsin bilmemişsin bilmiş misin bileceksin bilmeyeceksin bilecek misin O bilir bilmez bilir mi biliyor bilmiyor biliyor mu bildi bilmedi bildi mi bilmiş bilmemiş bilmiş mi bilecek bilmeyecek bilecek mi Biz biliriz bilmeyiz bilir miyiz biliyoruz bilmiyoruz biliyor muyuz bildik bilmedik bildik mi bilmişiz bilmemişiz bilmiş miyiz bileceğiz bilmeyeceğiz bilecek miyiz Siz bilirsiniz bilmezsiniz bilir misiniz biliyorsunuz bilmiyorsunuz biliyor musunuz bildiniz bilmediniz bildiniz mi bilmişsiniz bilmemişsiniz bilmiş misiniz bileceksiniz bilmeyeceksiniz bilecek misiniz Onlar bilirler bilmezler bilirler mi biliyorlar bilmiyorlar biliyorlar mı bildiler bilmediler bildiler mi bilmişler bilmemişler bilmişler mi bilecekler bilmeyecekler bilecekler mi * note We use the verb tanımak for know in the meaning of being familiar with someone. See #78. word forms and phrases bilgi bilgili bilim bilinç çok bilmiş Allah bilir! Bildiğim kadarıyla Kesin/Net bilmiyorum. information knowledgeable science consciousness smart alec/ass God knows! As far as I know I don’t know for sure.
  30. 30. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 1 26. vermek to give birine bir şey (in the nominative case) vermek Anne, bize biraz para verir misin? Okuldan sonra sinemaya gideceğiz. Mum, can you give me some money? We are going to the cinema after school. ‘Bana bir şans daha ver, aşkım.’ ‘Sana hiçbir şey yok. Defol git hayatımdan.’ ‘Give me another chance, love.’ ‘I have nothing for you. Get out of my life.’ bir şeyi (in the accusative case) birine vermek Gamze tüm oyuncak bebeklerini yan komşunun kızına vermiş. Gamze has given all her dolls to the next-door’s girl. Telefon numaranı Mustafa’ya verdim. Seni yarın arayacak. I have given your telephone number to Mustafa. He will call you tomorrow. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben veririm vermem verir miyim veriyorum vermiyorum veriyor muyum verdim vermedim verdim mi vermişim vermemişim vermiş miyim vereceğim vermeyeceğim verecek miyim Sen verirsin vermezsin verir misin veriyorsun vermiyorsun veriyor musun verdin vermedin verdin mi vermişsin vermemişsin vermiş misin vereceksin vermeyeceksin verecek misin O verir vermez verir mi veriyor vermiyor veriyor mu verdi vermedi verdi mi vermiş vermemiş vermiş mi verecek vermeyecek verecek mi Biz veririz vermeyiz verir miyiz veriyoruz vermiyoruz veriyor muyuz verdik vermedik verdik mi vermişiz vermemişiz vermiş miyiz vereceğiz vermeyeceğiz verecek miyiz Siz verirsiniz vermezsiniz verir misiniz veriyorsunuz vermiyorsunuz veriyor musunuz verdiniz vermediniz verdiniz mi vermişsiniz vermemişsiniz vermiş misiniz vereceksiniz vermeyeceksiniz verecek misiniz Onlar verirler vermezler verirler mi veriyorlar vermiyorlar veriyorlar mı verdiler vermediler verdiler mi vermişler vermemişler vermişler mi verecekler vermeyecekler verecekler mi some common noun + vermek collocations tavsiye vermek örnek vermek cevap vermek ümit vermek öpücük vermek izin vermek fikir vermek bilgi vermek öncelik vermek karar vermek söz vermek ödünç vermek kilo vermek nefes vermek give advice give an example give an answer give hope give a kiss give permission give an idea give information give priority make a decision make a promise lend lose weight breathe out
  31. 31. 32 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 27. -i almak 1. to take 2. to get, receive -den almak to pick sb/sth up ‘Sen bu dönem Türkçe alacak mısın?’ ‘Hayır, almayacağım. Ya sen?’ ‘Are you going to take Turkish this term?’ ‘No, I’m not. What about you?’ Anahtarlarını al. Ben akşam evde olmayacağım. Take your keys. I won’t be home in the evening. ‘E-postamı aldınız mı?’ ‘Hayır, almadım. Ne zaman gönderdiniz? ‘Have you received my e-mail?’ ‘No, I haven’t. When did you send it?’ Biri masamdan yine faremi almış. Somebody has taken my mouse off my desk again. Bugün çocukları okuldan sen alır mısın? Benim 3.00’te bir toplantım var. Will you pick the kids up from school today? I have a meeting at 3.00. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben alırım almam alır mıyım alıyorum almıyorum alıyor muyum aldım almadım aldım mı almışım almamışım almış mıyım alacağım almayacağım alacak mıyım Sen alırsın almazsın alır mısın alıyorsun almıyorsun alıyor musun aldın almadın aldın mı almışsın almamışsın almış mısın alacaksın almayacaksın alacak mısın O alır almaz alır mı alıyor almıyor alıyor mu aldı almadı aldı mı almış almamış almış mı alacak almayacak alacak mı Biz alırım almayız alır mıyız alıyoruz almıyoruz alıyor muyuz aldık almadık aldık mı almışız almamışız almış mıyız alacağız almayacağız alacak mıyız Siz alırsınız almazsınız alır mısınız alıyorsunuz almıyorsunuz alıyor musunuz aldınız almadınız aldınız mı almışsınız almamışsınız almış mısınız alacaksınız almayacaksınız alacak mısınız Onlar alırlar almazlar alırlar mı alıyorlar almıyorlar alıyorlar mı aldılar almadılar aldılar mı almışlar almamışlar almışlar mı alacaklar almayacaklar alacaklar mı some common noun + almak collocations duş almak karar almak risk almak ders almak mesaj almak not almak zaman almak uyuşturucu almak ilaç almak -i ciddiye almak -i dikkate almak kilo almak -den izin almak nefes almak take a shower take a decision take a risk take a class take a message take notes take time take drugs take medicine take sth/sb seriously take into account put on weight get permission breathe in
  32. 32. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 3 28. -i (satın) almak to buy ‘Daha hızlı bir dizüstü satın alacağım.’ ‘Can geçen hafta i7 almış. Çok memnun.’ ‘I will buy a faster laptop.’ ‘Can bought an i7 last week. He’s very happy with it.’ ‘Elbiseni nereden aldın? Çok şık.’ ‘Kızılay’da bir mağazadan.’ ‘Where did you buy your dress? It’s so elegant.’ ‘In a shop in Kızılay [in Ankara]. birine bir şey almak to buy someone something Kocam bana hiç çiçek almadı. 10 yıldır evliyiz. My husband has never bought me flowers. We have been married for 10 years. bir şeyi 20/50 vb liraya almak to buy something for 20/50 etc liras ‘Bu bluzu 25 liraya aldım.’ ‘A! Sudan ucuz.’ ‘I bought this blouse for 25 liras.’ ‘Ah! That’s dirt cheap [lit cheaper than water].’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben satın alırım satın almam satın alır mıyım satın alıyorum satın almıyorum satın alıyor muyum satın aldım satın almadım satın aldım mı satın almışım satın almamışım satın almış mıyım satın alacağım satın almayacağım satın alacak mıyım Sen satın alırsın satın almazsın satın alır mısın satın alıyorsun satın almıyorsun satın alıyor musun satın aldın satın almadın satın aldın mı satın almışsın satın almamışsın satın almış mısın satın alacaksın satın almayacaksın satın alacak mısın O satın alır satın almaz satın alır mı satın alıyor satın almıyor satın alıyor mu satın aldı satın almadı satın aldı mı satın almış satın almamış satın almış mı satın alacak satın almayacak satın alacak mı Biz satın alırım satın almayız satın alır mıyız satın alıyoruz satın almıyoruz satın alıyor muyuz satın aldık satın almadık satın aldık mı satın almışız satın almamışız satın almış mıyız satın alacağız satın almayacağız satın alacak mıyız Siz satın alırsınız satın almazsınız satın alır mısınız satın alıyorsunuz satın almıyorsunuz satın alıyor musunuz satın aldınız satın almadınız aldınız mı satın almışsınız satın almamışsınız satın almış mısınız satın alacaksınız satın almayacaksınız satın alacak mısınız Onlar satın alırlar satın almazlar satın alırlar mı satın alıyorlar satın almıyorlar satın alıyorlar mı satın aldılar satın almadılar satın aldılar mı satın almışlar satın almamışlar satın almışlar mı satın alacaklar satın almayacaklar satın alacaklar mı word forms and phrases (on-line) alışveriş nakit almak kredi kartıyla almak taksitle almak veresiye almak ucuza almak pahalıya almak indirimden almak uygun fiyata almak (online) shopping to buy in cash to buy by credit card to buy on instalments to buy on credit to buy at a low price to buy at a high price to buy in a sale to buy at a bargain price
  33. 33. 34 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 29. -i satmak to sell (1. offer sth for people to buy 2. give sth in return for money) satmak to be bought by people O dükkân ikinci el mobilya ve beyaz eşya satıyor. Ben geçen yıl bir masa aldım. That shop sells second-hand furniture and household appliances. I bought a table last year. ‘Yan daireyi 1.500.000 liraya satmışlar.’ ‘Ya, kime satmışlar?’ ‘They have sold the flat next door for 1.500.000 liras.’ ‘Really, who did they sell it to?’ Arabamızı yan komşumuza satacağız. Sıfır bir araba alacağız. We will sell our car to our next-door neighbour. We will buy a brand-new car. Son kitabı sadece 100.000 adet satmış. Ben de aldım ama pek beğenmedim. His/Her last book sold only 100.000 copies. I bought it too, but I didn’t like it much. birini satmak to sell someone out O herif kendi çıkarı için herkesi satar. İğrenç bir insan ve siyasetçidir. That guy sells everyone out for his own interests. He’s a disgusting person and politician. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben satarım satmam satar mıyım satıyorum satmıyorum satıyor muyum sattım satmadım sattım mı satmışım satmamışım satmış mıyım satacağım satmayacağım satacak mıyım Sen satarsın satmazsın satar mısın satıyorsun satmıyorsun satıyor musun sattın satmadın sattın mı satmışsın satmamışsın satmış mısın satacaksın satmayacaksın satacak mısın O satar satmaz satar mı satıyor satmıyor satıyor mu sattı satmadı sattı mı satmış satmamış satmış mı satacak satmayacak satacak mı Biz satarız satmayız satar mıyız satıyoruz satmıyoruz satıyor muyuz sattık satmadık sattık mı satmışız satmamışız satmış mıyız satacağız satmayacağız satacak mıyız Siz satarsınız satmazsınız satar mısınız satıyorsunuz satmıyorsunuz satıyor musunuz sattınız satmadınız sattınız mı satmışsınız satmamışsınız satmış mısınız satacaksınız satmayacaksınız satacak mısınız Onlar satarlar satmazlar satarlar mı satıyorlar satmıyorlar satıyorlar mı sattılar satmadılar sattılar mı satmışlar satmamışlar satmışlar mı satacaklar satmayacaklar satacaklar mı word forms and phrases satıcı alıcı satılık satış elemanı satış fiyatı indirim Satıldı. Tükendi/Bitti/Kalmadı. seller buyer for sale shop assistant, salesperson selling price sale (lower price) Sold. Sold out.
  34. 34. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 5 30. -i kiralamak to rent Biz geçen yaz Bodrum’da ev kiraladık. Otelden çok daha ucuzdu. We rented a house in Bodrum last summer. It was much cheaper than a hotel. Arabamı sattım. Yenisini satın almayacağım. Kiralayacağım. I have sold my car. I’m not going to buy a new one. I’ll rent. Yan daireyi yeni evli bir çift kiralamış. A newly married couple has rented the flat next-door. bir şeyi birine kiralamak to rent out something to someone Antalya’daki yazlıklarını kışın üniversite öğrencilerine kiralıyorlar. They rent out their summer house in Antalya to university students in winter. Ev sahibi dairesini bekârlara kiraya vermiyor (= kiralamıyor), maalesef. The landlord/lady doesn’t rent out his/her flat to single people, unfortunately. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben kiralarım kiralamam kiralar mıyım kiralıyorum kiralamıyorum kiralıyor muyum kiraladım kiralamadım kiraladım mı kiralamışım kiralamamışım kiralamış mıyım kiralayacağım kiralamayacağım kiralayacak mıyım Sen kiralarsın kiralamazsın kiralar mısın kiralıyorsun kiralamıyorsun kiralıyor musun kiraladın kiralamadın kiraladın mı kiralamışsın kiralamamışsın kiralamış mısın kiralayacaksın kiralamayacaksın kiralayacak mısın O kiralar kiralamaz kiralar mı kiralıyor kiralamıyor kiralıyor mu kiraladı kiralamadı kiraladı mı kiralamış kiralamamış kiralamış mı kiralayacak kiralamayacak kiralayacak mı Biz kiralarız kiralamayız kiralar mıyız kiralıyoruz kiralamıyoruz kiralıyor muyuz kiraladık kiralamadık kiraladık mı kiralamışız kiralamamışız kiralamış mıyız kiralayacağız kiralamayacağız kiralayacak mıyız Siz kiralarsınız kiralamazsınız kiralar mısınız kiralıyorsunuz kiralamıyorsunuz kiralıyor musunuz kiraladınız kiralamadınız kiraladınız mı kiralamışsınız kiralamamışsınız kiralamış mısınız kiralayacaksınız kiralamayacaksınız kiralayacak mısınız Onlar kiralarlar kiralamazlar kiralarlar mı kiralıyorlar kiralamıyorlar kiralıyorlar mı kiraladılar kiralamadılar kiraladılar mı kiralamışlar kiralamamışlar kiralamışlar mı kiralayacaklar kiralamayacaklar kiralayacaklar mı grammar To conjugate a verb ending in a in the present continuous tense, omit the a (kirala, oyna) and add -ıyor or -uyor, depending on what is now the last vowel of the verb: kiralıyor, oynuyor. word forms and phrases kiralık kiracı kira kira ödemek kira kontratı ev sahibi kiralık daire/araba for rent tenant rent (n) to pay a rent rental contract landlord/lady rented flat/car
  35. 35. 36 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 31. -i sevmek to love; to like ‘Elbiseni sevdim. Rengi çok hoş.’ ‘Teşekkürler. Hafta sonu aldım.’ ‘I like your dress. Its colour is so nice.’ ‘Thanks. I bought it at the weekend.’ ‘Seni seviyorum. Benimle evlenir misin?’ ‘Ben de seni seviyorum, ama …’ ‘I love you. Will you marry me?’ ‘I love you too, but …’ Melis bu hediyeyi çok sevecek. Ahmet Ümit en sevdiği yazar. Melis will like this gift so much. Ahmet Ümit is her favourite writer. verb stem+meyi/mayı sevmek to love/like verb+ing Bütün çocuklar çizgi film seyretmeyi sever. All children love watching cartoons. ‘Boş vakitlerinizde ne yapmayı seversiniz?’ ‘Alışverişe gitmeyi seviyorum.’ ‘What do you like doing in your free time?’ ‘I like going shopping.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben severim sevmem sever miyim seviyorum sevmiyorum seviyor muyum sevdim sevmedim sevdim mi sevmişim sevmemişim sevmiş miyim seveceğim sevmeyeceğim sevecek miyim Sen seversin sevmezsin sever misin seviyorsun sevmiyorsun seviyor musun sevdin sevmedin sevdin mi sevmişsin sevmemişsin sevmiş misin seveceksin sevmeyeceksin sevecek misin O sever sevmez sever mi seviyor sevmiyor seviyor mu sevdi sevmedi sevdi mi sevmiş sevmemiş sevmiş mi sevecek sevmeyecek sevecek mi Biz severiz sevmeyiz sever miyiz seviyoruz sevmiyoruz seviyor muyuz sevdik sevmedik sevdik mi sevmişiz sevmemişiz sevmiş miyiz seveceğiz sevmeyeceğiz sevecek miyiz Siz seversiniz sevmezsiniz sever misiniz seviyorsunuz sevmiyorsunuz seviyor musunuz sevdiniz sevmediniz sevdiniz mi sevmişsiniz sevmemişsiniz sevmiş misiniz seveceksiniz sevmeyeceksiniz sevecek misiniz Onlar severler sevmezler severler mi seviyorlar sevmiyorlar seviyorlar mı sevdiler sevmediler sevdiler mi sevmişler sevmemişler sevmişler mi sevecekler sevmeyecekler sevecekler mi word forms and phrases sevgi sevgili sevgisiz sevinç sevinçli seve seve/severek sevişmek love i. boyfriend, or girlfriend ii. dear (brother/friend) loveless (marriage/relationship) joy joyful gladly, happily to make love
  36. 36. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 7 32. -i istemek to want; to would like istemek to ask (for help/advice etc) Bakar mısınız? Ben bir simit ve çay istiyorum, lütfen. Excuse me, I would like a simit [similar to a bagel] and a tea, please. Ben bu oyuncağı istiyorum, anne. Bunu alalım. N’olur! I want this toy, Mum. Let’s buy this. Please! ‘Biraz daha pasta ister misiniz, çocuklar?’ ‘Evet, isteriz.’ * ‘Do you want some more cake, kids?’ ‘Yes, we do.’ verb stem+mek/mak istemek to want/would like to verb Canan gelmek istemedi. Evde kalmak istedi. Canan didn’t want to come. She wanted to stay at home. ‘Senden bir iyilik isteyeceğim, dostum.’ ‘Tabii, dostum. Ne istersen.’ ‘I’ll ask you for a favour, mate.’ ‘Sure, mate. Whatever you ask.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben isterim istemem ister miyim istiyorum istemiyorum istiyor muyum istedim istemedim istedim mi istemişim istememişim istemiş miyim isteyeceğim istemeyeceğim isteyecek miyim Sen istersin istemezsin ister misin istiyorsun istemiyorsun istiyor musun istedin istemedin istedin mi istemişsin istememişsin istemiş misin isteyeceksin istemeyeceksin isteyecek misin O ister istemez ister mi istiyor istemiyor istiyor mu istedi istemedi istedi mi istemiş istememiş istemiş mi isteyecek istemeyecek isteyecek mi Biz isteriz istemeyiz ister miyiz istiyoruz istemiyoruz istiyor muyuz istedik istemedik istedik mi istemişiz istememişiz istemiş miyiz isteyeceğiz istemeyeceğiz isteyecek miyiz Siz istersiniz istemezsiniz ister misiniz istiyorsunuz istemiyorsunuz istiyor musunuz istediniz istemediniz istediniz mi istemişsiniz istememişsiniz istemiş misiniz isteyeceksiniz istemeyeceksiniz isteyecek misiniz Onlar isterler istemezler isterler mi istiyorlar istemiyorlar istiyorlar mı istediler istemediler istediler mi istemişler istememişler istemişler mi isteyecekler istemeyecekler isteyecekler mi * grammar In yes/no questions, we repeat the verbs in the answers (or Hayır, istemeyiz). In Turkish, there are no words like the English auxiliary verbs am, do, did, etc. word forms and phrases istek istekli isteksiz isteyerek istemeyerek Nasıl istersen. Nasıl istersen öyle yap. want (n), desire willing unwilling, reluctant 1. willingly 2. intentionally 1. unwillingly 2. unintentionally As you wish/please. Do as you please/Have it your way.
  37. 37. 38 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 33. -de çalışmak to work [intr] (do a job/an activity) çalışmak [intr] to operate (machine/equipment) Ayşe’nin eski kocası makine mühendisi. Bir araba fabrikasında çalışıyor. Ayşe’s ex-husband is a mechanical engineer. He works in a car factory. Dayım uzun yıllar Almanya’da Mercedes’te çalışmış. My (maternal) uncle worked for Mercedes in Germany for many years. Bu sınavı geçmek için çok çalıştım. 10 gün hiç dışarı çıkmadım. I worked hard to pass this exam. I never left the house for 10 days. Bulaşık makinesi çalışmıyor. Lanet makine yine bozuldu. The dishwasher doesn’t work. The damn machine has broken again. bir makineyi çalıştırmak [tr] to work a machine ‘İçeri çok sıcak.’ ‘Klimayı çalıştırayım mı?’ ‘İyi olur.’ It’s too hot inside.’ ‘Shall I work the air conditioner?’ ‘That would be nice.’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben çalışırım çalışmam çalışır mıyım çalışıyorum çalışmıyorum çalışıyor muyum çalıştım çalışmadım çalıştım mı çalışmışım çalışmamışım çalışmış mıyım çalışacağım çalışmayacağım çalışacak mıyım Sen çalışırsın çalışmazsın çalışır mısın çalışıyorsun çalışmıyorsun çalışıyor musun çalıştın çalışmadın çalıştın mı çalışmışsın çalışmamışsın çalışmış mısın çalışacaksın çalışmayacaksın çalışacak mısın O çalışır çalışmaz çalışır mı çalışıyor çalışmıyor çalışıyor mu çalıştı çalışmadı çalıştı mı çalışmış çalışmamış çalışmış mı çalışacak çalışmayacak çalışacak mı Biz çalışırız çalışmayız çalışır mıyız çalışıyoruz çalışmıyoruz çalışıyor muyuz çalıştık çalışmadık çalıştık mı çalışmışız çalışmamışız çalışmış mıyız çalışacağız çalışmayacağız çalışacak mıyız Siz çalışırsınız çalışmazsınız çalışır mısınız çalışıyorsunuz çalışmıyorsunuz çalışıyor musunuz çalıştınız çalışmadınız çalıştınız mı çalışmışsınız çalışmamışsınız çalışmış mısınız çalışacaksınız çalışmayacaksınız çalışacak mısınız Onlar çalışırlar çalışmazlar çalışırlar mı çalışıyorlar çalışmıyorlar çalışıyorlar mı çalıştılar çalışmadılar çalıştılar mı çalışmışlar çalışmamışlar çalışmışlar mı çalışacaklar çalışmayacaklar çalışacaklar mı grammar The suffix -ayım (or -eyim) in interrogative sentences means shall I?, as you can see in the last example. In affirmative sentences, it means let me: Size yardım edeyim (Let me help you). word forms and phrases çalışkan çalışan çalışan anneler çalışma çalışma saatleri hard-working employee working mothers study (n); working working hours
  38. 38. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 3 9 34. başlamak [intr] to start (happening) -e başlamak to start (doing sth) ‘Film yeni başladı. Gel, birlikte izleyelim, aşkım.’ ‘Geliyorum.’ ‘The film has just started. Come, let’s watch it together, love.’ ‘I’m coming.’ Ben gelecek pazartesi yeni bir işe başlayacağım. I’ll start a new job next Monday. verb stem+meye/maya başlamak to start verb+ing/start to verb sth Siz Türkçe öğrenmeye ne zaman başladınız? When did you start learning Turkish? -i başlatmak [tr] to make something start happening Kavgayı Alp başlatmamış, Berk başlatmış. Diğer öğrenciler de öyle diyor. Ozan didn’t start the fight, Berk did. Other students say that too. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben başlarım başlamam başlar mıyım başlıyorum başlamıyorum başlıyor muyum başladım başlamadım başladım mı başlamışım başlamamışım başlamış mıyım başlayacağım başlamayacağım başlayacak mıyım Sen başlarsın başlamazsın başlar mısın başlıyorsun başlamıyorsun başlıyor musun başladın başlamadın başladın mı başlamışsın başlamamışsın başlamış mısın başlayacaksın başlamayacaksın başlayacak mısın O başlar başlamaz başlar mı başlıyor başlamıyor başlıyor mu başladı başlamadı başladı mı başlamış başlamamış başlamış mı başlayacak başlamayacak başlayacak mı Biz başlarız başlamayız başlar mıyız başlıyoruz başlamıyoruz başlıyor muyuz başladık başlamadık başladık mı başlamışız başlamamışız başlamış mıyız başlayacağız başlamayacağız başlayacak mıyız Siz başlarsınız başlamazsınız başlar mısınız başlıyorsunuz başlamıyorsunuz başlıyor musunuz başladınız başlamadınız başladınız mı başlamışsınız başlamamışsınız başlamış mısınız başlayacaksınız başlamayacaksınız başlayacak mısınız Onlar başlarlar başlamazlar başlarlar mı başlıyorlar başlamıyorlar başlıyorlar mı başladılar başlamadılar başladılar mı başlamışlar başlamamışlar başlamışlar mı başlayacaklar başlamayacaklar başlayacaklar mı word forms and phrases baş filmin başı ilk başta/başlarda (ay/yıl) başında yeni bir başlangıç baştan sona başlamak üzere güne başlamak beginning (the first part of sth) the beginning of the film in the beginning at the beginning of (the month/year) a new beginning from beginning to end be about to start to start the day
  39. 39. 40 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 35. durmak [intr] to stop Biraz durabilir miyiz? Ben çok yoruldum. Bir saattir yürüyoruz. Can we stop for a while? I got too tired. We have been working for an hour. Yağmur durmuş, millet. Hazırlanıp çıkalım. Haydi, acele edin. The rain has stopped, guys. Let’s get ready and go. Come on, hurry up. Benzinlikte durur musun? Ben tuvalete gideceğim. Can you stop at the oil/gas station. I’ll go to the toilet. -i durdurmak [tr] to stop ‘Niye durdun?’ ‘Bak, polis bütün arabaları durduruyor.’ ‘Why did you stop?’ ‘Look, the police are stopping all the cars.’ N’oldu (= Ne oldu)? Hakem maçı niye durdurdu yine? What’s happened? Why has the referee stopped the match/game again? Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dururum durmam durur muyum duruyorum durmuyorum duruyor muyum durdum durmadım durdum mu durmuşum durmamışım durmuş muyum duracağım durmayacağım duracak mıyım Sen durursun durmazsın durur musun duruyorsun durmuyorsun duruyor musun durdun durmadın durdun mu durmuşsun durmamışsın durmuş musun duracaksın durmayacaksın duracak mısın O durur durmaz durur mu duruyor durmuyor duruyor mu durdu durmadı durdu mu durmuş durmamış durmuş mu duracak durmayacak duracak mı Biz dururuz durmayız durur muyuz duruyoruz durmuyoruz duruyor muyuz durduk durmadık durduk mu durmuşuz durmamışız durmuş muyuz duracağız durmayacağız duracak mıyız Siz durursunuz durmazsınız durur musunuz duruyorsunuz durmuyorsunuz duruyor musunuz durdunuz durmadınız durdunuz mu durmuşsunuz durmamışsınız durmuş musunuz duracaksınız durmayacaksınız duracak mısınız Onlar dururlar durmazlar dururlar mı duruyorlar durmuyorlar duruyorlar mı durdular durmadılar durdular mı durmuşlar durmamışlar durmuşlar mı duracaklar durmayacaklar duracaklar mı word forms and phrases durmaksızın durmaksızın konuşmak durak otobüs durağı dur işareti nonstop (adv), continuously to talk nonstop stop (bus/train) bus stop stop sign
  40. 40. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 1 36. yorulmak to get tired Ben bugün bayağı yorulmuşum. Ofiste gün boyu toplantılarım vardı. I got quite tired today. I had meetings at the office all day. Benim bacaklarım yoruldu. Biraz dinlenebilir miyiz? My legs are tired. Can we rest for a while? verb+mekten/maktan yorulmak to be tired from verb+ing Bütün gün evi temizlemekten çok yorulduk. We were exhausted from cleaning the house all day. verb+mekten/maktan yorulmak to be tired of verb+ing Seninle sürekli tartışmaktan yoruldum. Her şeye itiraz ediyorsun. I’m tired of arguing with you all the time. You contradict everything. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben yorulurum yorulmam yorulur muyum yoruluyorum yorulmuyorum yoruluyor muyum yoruldum yorulmadım yoruldum mu yorulmuşum yorulmamışım yorulmuş muyum yorulacağım yorulmayacağım yorulacak mıyım Sen yorulursun yorulmazsın yorulur musun yoruluyorsun yorulmuyorsun yoruluyor musun yoruldun yorulmadın yoruldun mu yorulmuşsun yorulmamışsın yorulmuş musun yorulacaksın yorulmayacaksın yorulacak mısın O yorulur yorulmaz yorulur mu yoruluyor yorulmuyor yoruluyor mu yoruldu yorulmadı yoruldu mu yorulmuş yorulmamış yorulmuş mu yorulacak yorulmayacak yorulacak mı Biz yoruluruz yorulmayız yorulur muyuz yoruluyoruz yorulmuyoruz yoruluyor muyuz yorulduk yorulmadık yorulduk mu yorulmuşuz yorulmamışız yorulmuş muyuz yorulacağız yorulmayacağız yorulacak mıyız Siz yorulursunuz yorulmazsınız yorulur musunuz yoruluyorsunuz yorulmuyorsunuz yoruluyor musunuz yoruldunuz yorulmadınız yoruldunuz mu yorulmuşsunuz yorulmamışsınız yorulmuş musunuz yorulacaksınız yorulmayacaksınız yorulacak mısınız Onlar yorulurlar yorulmazlar yorulurlar mı yoruluyorlar yorulmuyorlar yoruluyorlar mı yoruldular yorulmadılar yoruldular mı yorulmuşlar yorulmamışlar yorulmuşlar mı yorulacaklar yorulmayacaklar yorulacaklar mı word forms and phrases yorgun kendini yorgun hissetmek yorucu birini yormak tired to feel tired tiring make sb feel tired
  41. 41. 42 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 37. dinlenmek to rest (relaxing) Bir saattir durmaksızın yürüyoruz. Biraz durup dinlenelim. We’ve been walking nonstop for an hour. Let’s stop for a while and rest. Gribin en iyi tedavisi dinlenmek. Evine git ve dinlen. The best treatment for flu is to rest. Go home and rest. Yorucu bir gündü. Ben akşam yemeğine kadar biraz dinleneceğim. It was a tiring day. I’m going to rest a little until dinner. Dün gece iyi dinlendin mi? Bugün yapacak işlerimiz var. Did you have some good rest last night? Today we have things to do. ayaklarını/gözlerini vb dinlendirmek to rest your feet/eyes etc Biraz durup bacaklarımızı dinlendirdik ve sandviçlerimizi yedik. We stopped for a while and rested our legs and ate our sandwiches. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben dinlenirim dinlenmem dinlenir miyim dinleniyorum dinlenmiyorum dinleniyor muyum dinlendim dinlenmedim dinlendim mi dinlenmişim dinlenmemişim dinlenmiş miyim dinleneceğim dinlenmeyeceğim dinlenecek miyim Sen dinlenirsin dinlenmezsin dinlenir misin dinleniyorsun dinlenmiyorsun dinleniyor musun dinlendin dinlenmedin dinlendin mi dinlenmişsin dinlenmemişsin dinlenmiş misin dinleneceksin dinlenmeyeceksin dinlenecek misin O dinlenir dinlenmez dinlenir mi dinleniyor dinlenmiyor dinleniyor mu dinlendi dinlenmedi dinlendi mi dinlenmiş dinlenmemiş dinlenmiş mi dinlenecek dinlenmeyecek dinlenecek mi Biz dinleniriz dinlenmeyiz dinlenir miyiz dinleniyoruz dinlenmiyoruz dinleniyor muyuz dinlendik dinlenmedik dinlendik mi dinlenmişiz dinlenmemişiz dinlenmiş miyiz dinleneceğiz dinlenmeyeceğiz dinlenecek miyiz Siz dinlenirsiniz dinlenmezsiniz dinlenir misiniz dinleniyorsunuz dinlenmiyorsunuz dinleniyor musunuz dinlendiniz dinlenmediniz dinlendiniz mi dinlenmişsiniz dinlenmemişsiniz dinlenmiş misiniz dinleneceksiniz dinlenmeyeceksiniz dinlenecek misiniz Onlar dinlenirler dinlenmezler dinlenirler mi dinleniyorlar dinlenmiyorlar dinleniyorlar mı dinlendiler dinlenmediler dinlendiler mi dinlenmişler dinlenmemişler dinlenmişler mi dinlenecekler dinlenmeyecekler dinlenecekler mi word forms and phrases dinlenmiş kendini dinlenmiş hissetmek dinlendirici müzik/masaj/ambiyans rested to feel rested relaxing music/massage/ambience
  42. 42. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 3 38. -i bitirmek [tr] to finish [tr] ‘Jale, ev ödevini bitirdin mi?’ ‘Yapmaya daha yeni başladım.’ ‘Jale, have you finished your homework?’ ‘I have only just started doing.’ Çocuklar bütün pastayı kaşla göz arasında bitirmişler. The kids have finished the whole cake in no time. verb+meyi/mayı bitirmek to finish verb+ing ‘Ev ödevini yapmayı bitirdin mi?’ ‘Bitirdim. Şimdi dışarı çıkabilir miyim?’ ‘Have you finished doing your homework?’ ‘I have. Can I go out now?’ bitmek [intr] to finish [tr] Maç az önce bitti. Beşiktaş 2-1 kazandı. Heyecan verici bir maçtı. The match has just finished. Beşiktaş has won 2-1. It was an exciting match. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben bitiririm bitirmem bitirir miyim bitiriyorum bitirmiyorum bitiriyor muyum bitirdim bitirmedim bitirdim mi bitirmişim bitirmemişim bitirmiş miyim bitireceğim bitirmeyeceğim bitirecek miyim Sen bitirirsin bitirmezsin bitirir misin bitiriyorsun bitirmiyorsun bitiriyor musun bitirdin bitirmedin bitirdin mi bitirmişsin bitirmemişsin bitirmiş misin bitireceksin bitirmeyeceksin bitirecek misin O bitirir bitirmez bitirir mi bitiriyor bitirmiyor bitiriyor mu bitirdi bitirmedi bitirdi mi bitirmiş bitirmemiş bitirmiş mi bitirecek bitirmeyecek bitirecek mi Biz bitiririz bitirmeyiz bitirir miyiz bitiriyoruz bitirmiyoruz bitiriyor muyuz bitirdik bitirmedik bitirdik mi bitirmişiz bitirmemişiz bitirmiş miyiz bitireceğiz bitirmeyeceğiz bitirecek miyiz Siz bitirirsiniz bitirmezsiniz bitirir misiniz bitiriyorsunuz bitirmiyorsunuz bitiriyor musunuz bitirdiniz bitirmediniz bitirdiniz mi bitirmişsiniz bitirmemişsiniz bitirmiş misiniz bitireceksiniz bitirmeyeceksiniz bitirecek misiniz Onlar bitirirler bitirmezler bitirirler mi bitiriyorlar bitirmiyorlar bitiriyorlar mı bitirdiler bitirmediler bitirdiler mi bitirmişler bitirmemişler bitirmişler mi bitirecekler bitirmeyecekler bitirecekler mi word forms and phrases bitiş bitiş çizgisi bitiş tarihi (Benim) İşim bitti. Seninle işim bitti. Ben bittim/Sen bittin. Bir ilişkiyi bitirmek Telefonumun şarjı bitti. finish; end finish line end time I’m finished/done. I’m finished/done with you. I’m dead/You’re dead. to end a relationship My phone has gone flat.
  43. 43. 44 | P a g e 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T 39. -i seyretmek (= izlemek) to watch (look) Biz hafta sonu dışarı çıkmayacağız. Evde film seyredeceğiz. We won’t go out at the weekend. We will watch films/movies at home. Ben mutfaktayım, çocuklar da televizyonda çizgi film seyrediyorlar. I’m in the kitchen and the kids are watching a cartoon on television. Kocam Türk dizilerini asla izlemez. Nefret eder. İki televizyonumuz var. My husband never watches Turkish series. He hates them. We have two TV’s. Herkes kavgayı sadece seyretmiş. Hiç kimse polisi aramamış. Everybody only watched the fight. Nobody called the police. Bugün sahilde oturdum ve gün batımını izledim. Çok güzeldi. Today I sat on the shore and watched the sunset. It was very beautiful. Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben seyrederim seyretmem seyreder miyim seyrediyorum seyretmiyorum seyrediyor muyum seyrettim seyretmedim seyrettim mi seyretmişim seyretmemişim seyretmiş miyim seyredeceğim seyretmeyeceğim seyredecek miyim Sen seyredersin seyretmezsin seyreder misin seyrediyorsun seyretmiyorsun seyrediyor musun seyrettin seyretmedin seyrettin mi seyretmişsin seyretmemişsin seyretmiş misin seyredeceksin seyretmeyeceksin seyredecek misin O seyreder seyretmez seyreder mi seyrediyor seyretmiyor seyrediyor mu seyretti seyretmedi seyretti mi seyretmiş seyretmemiş seyretmiş mi seyredecek seyretmeyecek seyredecek mi Biz seyrederiz seyretmeyiz seyreder miyiz seyrediyoruz seyretmiyoruz seyrediyor muyuz seyrettik seyretmedik seyrettik mi seyretmişiz seyretmemişiz seyretmiş miyiz seyredeceğiz seyretmeyeceğiz seyredecek miyiz Siz seyredersiniz seyretmezsiniz seyreder misiniz seyrediyorsunuz seyretmiyorsunuz seyrediyor musunuz seyrettiniz seyretmediniz seyrettiniz mi seyretmişsiniz seyretmemişsiniz seyretmiş misiniz seyredeceksiniz seyretmeyeceksiniz seyredecek misiniz Onlar seyrederler seyretmezler seyrederler mi seyrediyorlar seyretmiyorlar seyrediyorlar mı seyrettiler seyretmediler seyrettiler mi seyretmişler seyretmemişler seyretmişler mi seyredecekler seyretmeyecekler seyredecekler mi word forms and phrases seyirci (= izleyici) -e seyirci kalmak -i ilgiyle seyretmek -i dikkatlice seyretmek -i sessizce seyretmek -i çaresizce seyretmek audience; spectator to stand by (do nothing) to watch with interest to watch carefully to watch silently to watch helplessly
  44. 44. 2 0 0 M O S T C O M M O N T U R K I S H V E R B S I N C O N T E X T P a g e | 4 5 40. -i söylemek to tell Buraya gelir misin, Cansu? Sana bir şey söyleyeceğim. Çok önemli. Can you come here, Cansu? I will tell you something. It’s very important. ‘Bunu hiç kimseye söyleme.’ ‘Tamam, söylemem. Sen merak etme.’ ‘Don’t tell anybody about this.’ ‘Okay, I won’t. Don’t worry about it.’ yalan/doğru söylemek to tell a lie/the truth ‘Yalan söylüyorsun.’ ‘Doğru söylüyorum. Yemin ederim!’ ‘You are telling a lie.’ ‘I’m telling the truth. I swear it! fıkra/hikâye/masal anlatmak to tell a story/joke (a funny story) ‘Dede, bize bir masal anlatır mısın?’ ‘Tabii, Anlatırım. Bir gün …’ ‘Grandpa, will you tell us a (bedtime) story?’ ‘Of course, I will. One day ...’ Simple Present Present Continuous -di Past -miş Past Future Ben söylerim söylemem söyler miyim söylüyorum söylemiyorum söylüyor muyum söyledim söylemedim söyledim mi söylemişim söylememişim söylemiş miyim söyleyeceğim söylemeyeceğim söyleyecek miyim Sen söylersin söylemezsin söyler misin söylüyorsun söylemiyorsun söylüyor musun söyledin söylemedin söyledin mi söylemişsin söylememişsin söylemiş misin söyleyeceksin söylemeyeceksin söyleyecek misin O söyler söylemez söyler mi söylüyor söylemiyor söylüyor mu söyledi söylemedi söyledi mi söylemiş söylememiş söylemiş mi söyleyecek söylemeyecek söyleyecek mi Biz söyleriz söylemeyiz söyler miyiz söylüyoruz söylemiyoruz söylüyor muyuz söyledik söylemedik söyledik mi söylemişiz söylememişiz söylemiş miyiz söyleyeceğiz söylemeyeceğiz söyleyecek miyiz Siz söylersiniz söylemezsiniz söyler misiniz söylüyorsunuz söylemiyorsunuz söylüyor musunuz söylediniz söylemediniz söylediniz mi söylemişsiniz söylememişsiniz söylemiş misiniz söyleyeceksiniz söylemeyeceksiniz söyleyecek misiniz Onlar söylerler söylemezler söylerler mi söylüyorlar söylemiyorlar söylüyorlar mı söylediler söylemediler söylediler mi söylemişler söylememişler söylemişler mi söyleyecekler söylemeyecekler söyleyecekler mi word forms and phrases şarkı söylemek -e selam söylemek söylenti söylenmek to sing to send your regards to rumour to grumble

×