1. Türkiye’de Sosyal Hizmetlerin Gelişimi
1800’lü yıllara kadar bir meslek olarak adından söz edilmeyen sosyal
hizmetler, özünde insanlık tarihi kadar eski bir uygulamanın, sosyal yardımlaşma ve
dayanışmanın ürünüdür.
17.-19. yüzyıllar arasında, dünyada düşünsel ve politik alanda yaşanan
gelişmeler ile birlikte, o güne kadar dinsel ve gönüllü etkiler ile sürdürülen sosyal
hizmetlerin, bu alanda eğitim almış kişiler tarafından yapılması bir ihtiyaç olarak
ortaya çıkmıştır.Bu eğilimde özellikle tıp ve bunun içinde psikiyatri alanında yapılan
bilimsel çalışmaların çok büyük etkisi vardır. Nitekim birçok kaynakta sosyal
hizmetlerin kurumsal bir meslek olarak betimlenmesinin başlangıcı Avrupa ve
ABD’de hastanelerde, hastaların evlerinde ziyaret edilmesi şeklinde başlatılan
hizmetlerle birleştirilmektedir.
Sağlık alanında yaşanan bu gelişmelerin yanında dünyadaki politik gelişmeler
de sosyal hizmetlere bir meslek olarak duyulan ihtiyacı pekiştirmiştir. Özellikle
sanayileşme ile birlikte ortaya çıkan yoksulluk, işsizlik, göç vb. olgular ile I. ve II.
Dünya Savaşlarının sonuçlarından etkilenen geniş halk kitleleri, tüm toplumlarda
sosyal hizmetlere gereksinim duyan insan sayısını artırmıştır. Yine de, sosyal
hizmetlerin bir meslek olarak tanımlanması ve bunun devletin görevlerinden biri
olarak kabul edilmesi, 19. yüzyılda şekillenen yeni devlet anlayışının; “sosyal refah
devleti” oluşumunun1 bir sonucudur.
Bununla birlikte sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın tüm toplumların günlük
yaşamında başlangıcından beridir varolması, sosyal hizmetlerin mesleksel gelişiminin
önündeki en önemli engel olup, dünyanın her yerinde sosyal hizmet mesleği kentsel bir
meslek olarak tanımlanmaktadır.
Sosyal hizmetlerin Türkiye’deki yansımasına bakıldığında da, yukarıda
tanımlanan bu yapının halen güncelliğini koruduğu görülmektedir.
Hıristiyan Avrupa’dan farklı olarak dinsel etkilerin daha yoğun bir biçimde
hissedildiği ve devlet yapısında halen laiklik/İslam Devleti tartışmalarının yaşandığı
Müslüman ülkelerde, sosyal hizmetlerin bir devlet görevi olarak tanımlanması daha
geç dönemlere rastlamaktadır.
İslam ülkeleri içinde gerek jeopolitik konumu gerekse I. Dünya Savaşının
ardından gerçekleştirilen Türk devrimi ve laik Cumhuriyet yönetiminin kurulması ile
birlikte, devrimci/laik bir misyon üstlenmiş olan Türkiye’de ise, tüm sosyal yapıların
oluşumuna farklı bir gözle bakmak gerekmektedir. TC, Osmanlı imparatorluğunun
kalıntıları üzerine kurulmuş bir devlettir ve “ zora ve dine dayanan yarı teokratik bir
monarşiden, halk egemenliğine dayanmaya çalışan laik bir cumhuriyete….geçiştir”2
Dolayısıyla cumhuriyetin ve Türk Devriminin sosyal içeriğini bu düşünce yapısında
aramak ve sosyal örgütlenmeleri bu genel içerik açısından değerlendirmek
gerekmektedir.
Özünde Cumhuriyet Türkiye’si, sosyal hizmetlerin yasal, örgütsel ve eylemsel
gelişmeleri konusunda köklü düşünce değişikliklerini önemli ölçüde benimsemiş ve
belli bir alt yapıyı hazırlamıştır. Ancak bir yandan halkın yaşamında geleneksel ve
kültürel değerlerin önemli ölçüde ağırlığını koruyor olması diğer yandan ülkenin
gelişmişlik ve refah düzeyi nedeniyle, sosyal hizmet sunumunda, pek çok sorun ve
1
Sema KUT (1988), Sosyal Hizmet Mesleği, Nitelikleri, Temel Unsurları, Müdahale Yöntemleri, Ankara, s.5
2
Ethem Çengelci (1996), Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Hizmetlerin Örgütlenmesi, I. Basım, Şafak
Matbaacılık, Ankara, s.2
2. pek çok farklı yaklaşım olduğu gözlenmektedir. Bunlar, sosyal hizmete gereksinim
duyan insanlar açısından hem avantaj hem de dezavantaj oluşturmaktadır.
Bununla birlikte Cumhuriyetin kurulması ile birlikte çağdaş ve uygar bir yaşam
biçiminin benimsendiği Türkiye’de, tüm sosyal yapı ve yasaların, Atatürk devrimleri
ile benimsenen bu köklü dönüşüme uygun olarak şekillendirildiği görülmektedir.
Cumhuriyetin kurulduğu 1923 yılından sonra ulusal düzeyde yapılandırılan yasalar,
dönemin çağdaş ülkelerinden esinlenerek hazırlanmıştır. Ayrıca, Türkiye, 1932 yılında
Milletler Cemiyetine üye olarak, uluslar arası sosyal politika oluşumlarını da
katılmıştır.
Kısaca Türkiye’de sosyal hizmetlerin bugünkü durumunu anlama çabasında,
yukarıda sıralanan sosyo-ekonomik, sosyo-kültürel ve politik yapılanmanın etkilerinin
göz ardı edilmemesi gerekmektedir.
Türkiye’de Sosyal Hizmetlerin Gelişimi
Türkiye’de sosyal hizmetlerin kurumsal bir meslek olarak tanımlanması,
1960’lı yıllara kadar uzanan bir gelişim izlemektedir.
1960’lı yıllara kadar Türkiye’de sosyal hizmetlerin, daha çok savaşta kimsesiz
kalan çocukları hedef aldığı ve Cumhuriyetin ilk yıllarında kurulan Darülaceze ve
Darüleytam gibi kurumlar aracılığıyla bakıma muhtaç kişilere hizmet götürüldüğü
dikkati çekmektedir. 1926 yılında Atatürk tarafından kurulan Himaye-i Etfal Cemiyeti
(Çocuk Esirgeme Kurumu), 1983 yılına kadar varlığını korumuş olan ve kimsesiz
çocukların bakımında önemli görevler üstlenen, tüm ülkeye yayılmış çok geniş bir
gönüllü organizasyon olup, bunların en ünlüleridir.3
Diğer yandan, savaştan yeni çıkmış Cumhuriyet Türkiye’sinde, yoksul
kesimlere “sosyal yardım” yapılması konusunun da, öncelikli olarak ele alındığı
dikkati çekmektedir. Sosyal yardım, 1936 yılında kurulan Sağlık ve Sosyal Yardım
Bakanlığı’nın görevleri arasında sayılmıştır. Daha sonra sırasıyla TBMM Sosyal
Yardım Komisyonunun kurulması, 1957 yılında Korunmaya Muhtaç Çocuklar Kanunu
çıkartılarak her İl’de koruma Birliklerinin kurulması diğer gelişmelerdir.4
II Dünya Savaşının sonlarına doğru kimsesiz çocuklar alanında yapılan uluslar
arası nitelikli çalışmalar, Türkiye’nin de katıldığı önemli sosyal hizmet
uygulamalarındandır. BM, II. Dünya Savaşından sonra, özellikle gelişmekte olan
ülkelerde sosyal hizmetlerin geliştirilmesi ve sosyal hizmet okullarının kurulması
yönünde itici güç olmuştur. Nitekim, 1951 yılında ilk kez Sosyal komisyon ve
Ekonomik ve Sosyal konsey, sosyal hizmet kendine özgü ayrıt edici nitelikleri olan bir
meslek olarak tanımlamasının ardından Türkiye’de de, bu tür çalışmalara ağırlık
verildiği görülmektedir.
Ülkemizde, sosyal hizmetlerin profesyonel bir meslek olarak kabulünün
başlangıcını ifade eden Sosyal hizmetler Akademisinin kuruluşu da, BM’nin teşvikiyle
olmuştur. 1959 yılında kurulan Sosyal Hizmetler Enstitüsü ve Sosyal Hizmetler
Akademisi’ni, 1963 yılında dönemin SSYB’ğı içinde kurulan Sosyal Hizmetler Genel
Müdürlüğü izlemiştir. Bu örgütlenme, 1961 anayasası ile, ulusal yasalarına, “sosyal
3
Turgay ÇAVUŞOĞLU, Çocuk Esirgeme Kurumunda Tarihsel Gelişim,
http://sosyalhizmetuzmani.org/cocukesirgemekurumu.htm
4 İbrahim CILGA, (2001), “Türkiye’de Gelişme sürecinde Sosyal Politikalar ve Sosyal Hizmetler”, Sosyal Hizmet
Sempozyumu 2000 Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Sosyal Hizmet Politikaları,(Yay. Haz. İlhan
Tomanbay), H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Yayın no.011, Ankara, 2001, s.27
4
3. hukuk devleti” tanımını koymuş bulunan TC’nin, sosyal ve siyasal görevlerini daha
etkili bir biçimde yerine getirme kararlığında oluşunun bir ifadesidir.5
Sosyal hizmetlerdeki bu yapılanma, 1983 yılına kadar, bu şekliyle
sürdürülmüştür. 1983 yılında gerek sosyal yardımlar alanında yaşanan dağınıklığın
giderilmesi gerekse bakıma muhtaç ya da kimsesiz çocuk, yaşlı ve özürlülere yönelik
hizmetlerin tek elde toplanması ve hizmetlerin daha verimli sürdürülmesi amacıyla,
yeni bir yapılanmaya gidildiği görülmektedir. Bu amaçla kurulan SHÇEK, gerek 1961
gerekse 1982 Anayasasında, “sosyal devlet” olarak tanımlanmış olan TC devletinin, bu
görevlerini yerine getirmekten sorumlu bir kurumdur ve 2828 sayılı Kuruluş
Yasasında, sosyal hizmetler, “kişi ve ailelerin kendi bünye ve çevre şartlarından
doğan veya kontrolleri dışında oluşan maddi, manevi ve sosyal yoksunluklarının
giderilmesine ve ihtiyaçlarının karşılanmasına, sosyal sorunlarının önlenmesi ve
çözümlenmesine yardımcı olunmasını ve hayat standartlarının iyileştirilmesi ve
yükseltilmesini amaçlayan sistemli ve programlı hizmetler bütününü” olarak
tanımlanmıştır.6
Türkiye’de Sosyal Hizmet Uygulamaları
Yukarıda da değinildiği gibi sosyal hizmet mesleği sosyal refah kurumunun
gelişmesi ile birlikte gelişen bir meslektir. Her ne kadar, her ülkenin farklı yapısına ve
uygulamalarına uygun olarak farklı sosyal hizmet tanımlarıyla karşılaşılmaktaysa da;
özünde sosyal hizmetler tüm toplumlarda yardıma gereksinimi olan gruplara hizmet
götürmekle görevlidir.
Bunların bazen yoksulluk nedeniyle bazen de yoksulluk olmaksızın oluşan
diğer psikososyal gerekçelerle hizmete gereksinimleri olduğu görülmektedir. Kısaca
sosyal hizmetler, “ toplumda ayakta kalma, kendini benimsetme, yaşamını sürdürme,
toplumla kaynaşma ve refah düzeyini koruma ve artırma olanaklarını doğuştan,
sonradan ya da geçici olarak yok olan ya da kısıtlanmış bulunanlara verilen
hizmetlerdir.”7
Bu yapı, ülkelerde uygulanan sosyal hizmetlerin önceliklere uygun olarak iki
farklı karakterde gelişmesine neden olmuştur. Bunlardan birincisi özellikle ekonomik
durumdan kaynaklanan sorunların daha öncelikli olduğu gelişmekte olan yoksul
ülkelerde yaşanan, “sosyal yardım karakterli sosyal hizmetler”, diğeri ise daha gelişmiş
toplumlarda, bireyin ve toplumların tüm sosyal ve duygusal gereksinimleriyle ele
alındığı “sosyal refah karakterli sosyal hizmetlerdir”.
Türkiye’de kamusal hizmetleri şekillendiren bu yapının ötesinde, ülkenin sosyo
kültürel yapısının ve değerler sisteminin de uygulamaları şekillendirdiği
görülmektedir. Yukarıda da değinildiği gibi Türkiye, henüz ekonomik gelişmemesini
tamamlamamış bir ülkedir. Bu şekliyle ülkede sanayileşme ve kentleşme olanakları da
oldukça sınırlıdır. 1997 nüfus sayımlarına göre, ülkenin sadece üçte biri kentlerde
yaşamaktadır. Bu orana, kırdan kente göç edip kentlerin çevresinde kurulan
gecekondularda yaşayarak geleneksel yaşam biçimini sürdüren nüfus ta dahildir. Bu
şekliyle ülkenin yarından fazlası halen köy ve kasaba gibi kırsal yörelerde
yaşamaktadır ve ülkenin genel aile yapısı, “geleneksel geniş aile” özelliklerini
5
Nesrin Koşar ve Beril Tufan (1999), “Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Tarihçesine Genel Bir Bakış”, Yaşam Boyu
sosyal Hizmet: Prof. Dr. Sema Kut’a Armağan, H.Ü. Sosyal Hizmetler Y.O. yayını, No.004, Ankara
6
2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, KT:24.05.1983, RG:27.05.1983,
Sayı:18059, http://www.shcek.gov.tr/portal/dosyalar/shcek/mevzuat/Kanunlar/01_2828.asp
7
İlhan Tomanbay, “Türkiye’nin Sosyal Politikası İçinde Sosyal Hizmetlerin Durumu”, Sosyal Hizmet
Sempozyumu 2000 Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Sosyal Hizmet Politikaları,(Yay. Haz. İlhan
Tomanbay), H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Yayın no.011, Ankara, 2001, s.27
4. korumaktadır. Buna göre, gelişmiş ülkelerde devletin üstlendiği birçok görev, halen
Türkiye’de aileler tarafından yerine getirilmektedir. Nitekim, son zamanlarda SHÇEK
tarafından yaşlı bakımı için açılmış bir Huzurevinin tümüyle boş kaldığı gazetelere
yansıyan bir haberdir.
Her ne kadar bu durum, şimdilerde gelişmiş ülkelerde, hasta ya da bakıma
muhtaç kişiler için önerilen “öz aile yanında bakım, evde bakım” gibi uygulamalarla
örtüşmekte ve belki yardıma ihtiyacı olanlar için bir avantaj oluşturmaktaysa da;
özünde bu alanda devletin sorumluluğunu ortadan kaldırmamaktadır.
Türkiye’de, bu sosyal yapının yanısıra, dünya ölçeğinde yaşanan ve ülkeyi de
etkisi altına alan ekonomik krizler ve savaşlar gibi gerekçeler de sosyal hizmet
mesleğinin kamusal alanda gelişmesini engelleyen diğer unsurlardır.. Halen ekonomik
gelişmesini tamamlayamamış bir ülke olan Türkiye’de, sosyal hizmet uygulamalarının
daha çok yoksul ve kimsesiz olup bakıma muhtaç olan kişileri hedef aldığı ve sosyal
yardım karakterli bir yapı sergilediği görülmektir.
Aslında, Cumhuriyetin kurulması ile birlikte oluşturulan temel sosyal hizmet
alt yapısı, sadece sosyal yardımları hedef almak üzere şekillenmemiştir. SHÇEK
yasasında da, sosyal devlet yapısına uygun olarak, gereksinim gruplarına götürülecek
hizmetler, bakım ve rehabilitasyon hizmetleri olarak tanımlanmakta; hizmet sunulan
her grubun “psikososyal gelişimi ve gereksinimleri” dikkate alınmaktadır.
Bununla birlikte, ülkenin sosyo-ekonomik durumu ve personel sayısı, hizmet
kurumu sayısı, hizmet modelleri vb. değişkenleri kapsayan sosyal hizmet donanımları
dikkate alındığında, bunların yetersizliği nedeniyle sunulan hizmetlerin çoğunlukla
bakım hizmetine dönüştüğü görülmektedir.
Kısaca Türkiye’de sosyal hizmetler uygulamalarından söz edildiğinde; bir
yandan geleneksel yapının, sosyal hizmete gereksinim duyan yoksul gruplar dışındaki
herhangi bir marjinal grubun ihtiyaç grubu olarak ortaya çıkmasını ve halktan/aşağıdan
gelen bir hizmet talebini engellediği diğer yandan ise yine ülkenin ekonomik
durumunun sunulan hizmetin kalitesinin ve evrimliliğinin artırılması önünde önemli
bir engel olduğu söylenebilecektir.
Türkiye’de Ruh Sağlığı Alanı ve Sosyal Hizmet
Sosyal hizmet mesleğini ortaya çıkaran en önemli gelişme sağlık alanında
özellikle ruh sağlığı alanında yaşanan gelişmelerdir. Her ne kadar dünyada
küreselleşen yoksulluk, işsizlik, göç, kentleşme gibi sosyal sorunlar gelişmekte olan
ülkelerde sosyal hizmetleri daha çok sosyal yardım alanına kaydırmaktaysa da; özünde
sosyal hizmetler bir sağlık/toplumsal sağlık mesleğidir. Ve tüm dünyada, sağlık
alanında yaşanan gelişmelere bağlı olarak ve toplum sağlığının korunması,
geliştirilmesi, hasta kişilerin tedavisi öncesinde, sırasında ve sonrasında bakımlarının
sağlanması amacıyla yapılanmıştır.
İster yoksulluk nedeniyle sorun yaşayan gruplar olsun isterse madde bağımlılığı
akıl hastalığı, özürlülük gibi diğer gerekçelerle sosyal hizmete gereksinim duyan diğer
ihtiyaç grupları olsun, sosyal hizmetlerin tüm hedef kitlesinin8 ruh hastalığı
yaşamasalar bile ruh sağlığı konusunda büyük risk altında olan gruplar olması
konunun önemini artırmaktadır.
Kaldı ki yoksul grupların ruh sağlığı konusunda daha çok sorun yaşadıkları
bilinen bir gerçektir ve ruh sağlığı ile maddi eşitsizlikler arasındaki bağlantı, 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren belgelenmektedir.9
8
Işıl BULUT,( 2000) “Psikiyatri Alanı ve Sosyal Hizmet Mesleği”, Psikiyatri temel Kitabı II, Ankara, s.1329
9
İnci User, (2006) “Göreli Yoksulluk ve Ruh Sağlığı”, Yayına Hazırlayan Ümit Onat, Sosyal Hizmet
Sempozyumu 2003: Yoksulluk ve Sosyal Hizmetler, II. Cilt, 9-11 Ekim 2003, H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek
5. Türkiye gibi gelişmesini henüz tamamlamadan küreselleşmenin etkilerini
yaşamaya başlayan ülkelerde, özellikle yoğun göç alan büyük kentlerde yoksulluk,
yoksunluk, ümitsizlik duygularına kapılan, topluma yabancılaşarak sapkın davranışlara
yönelen grupların giderek artması hiç şaşırtıcı değildir. Ayrıca son yıllarda, hızla
sosyal refah uygulamalarının azaltılmasına yönelik yaptırımlar, doğaldır ki en yoğun
olarak toplumların bu en güçsüz kesimlerini etkilemekte, bu tür gruplarda
yabancılaşma ve toplumdışı davranış riskini yükseltmektedir.
Bu nedenlerle sosyal hizmetlerin, hizmet sunduğu tüm gruplar adına ruh
sağlığının öneminin bilincinde olarak hizmet yapılandırmasına gitmesi kaçınılmaz bir
zorunluluktur. Sosyal yardım karakterli hizmetlerde bile bireyin psikosoyal yapısının
gözardı edilmeden hizmet sunumuna gidilmesi en önemli ilkelerden biridir.
Nitekim Türkiye’deki sosyal hizmetler de bu şekilde tanımlanmıştır.
SHÇEK’in yoksul gruplara yönelik tüm hizmetlerde, hizmetin psikososyal boyutu yer
aldığı gibi, ülkede son yıllarda yaşanan gelişmeler SHÇEK’in hizmet sunulan
gruplarındaki, “muhtaçlık” kriterini de ortadan kaldırmakta, böylelikle hizmetler daha
geniş bir kitleyi kapsayacak şekilde yeniden yapılandırılmaktadır.
Genel anlamıyla ülkedeki sosyal hizmetlerin bu niteliğinin ötesinde SHÇEK’in,
doğrudan ruh sağlığı ile bağlantılı olan bir diğer hizmeti; özellikle zihinsel özürlülere
yönelik bakım ve rehabilitasyon hizmeti vermek üzere sunduğu hizmetlerdir.
SHÇEK’in başta Anayasa’da ve kendi kuruluş yasasında ifadesini bulan bu
hizmetlerin temel politikası, İHEB, ÇHS, ASŞ, Özürlü Hakları Bildirgesi, ILO
Sözleşmeleri ve BM Standart Kuralları gibi uluslar arası belgelere dayanmaktadır.
Buna göre SHÇEK, sadece bakıma gereksinimi olan muhtaç özürlülere değil, tüm
özürlülere yönelik sunulan hizmetlerde icracı kurum olma özelliğine sahiptir. SHÇEK
Kanununun 9. madddesinde Kurum’un, “bedensel, zihinsel ve ruhsal özürleri normal yaşamın
gereklerine uyamama durumunda olan özürlülerin saptanması, korunması, bakım ve
rehabilitasyonu ve toplum içinde bağımsız olarak yaşamasını sağlayıcı hizmetleri planlamak,
hizmetlerden yararlanamayacak durumda olanlara sürekli bakım sağlayacak hizmetleri
yürütmek ve yönlendirmek sorumluluğu”10 olduğu bildirilmektedir. Kurum, özürlü
vatandaşlarımıza, Özürlü Danışma Merkezleri ile Bakım ve Rehabilitasyon Merkezleri
aracılığıyla hizmet götürmektedir. Halen Kuruma bağlı …. Kapasiteli 72 Bakım ve
Rehabilitasyon Merkezi bulunmaktadır.
Kurumun görevleri içinde, toplum içinde normal yaşamını sürdüremeyen
psikiyatrik hastalardan da, “ruhsal özürlü” olarak söz edilmiş ve bunlara yönelik
hizmet sunumu görevi de SHÇEK’e verilmiş olmasına karşın, Kurumun bu alanda
çalışan herhangi bir Kuruluşu bulunmamaktadır. Bununla birlikte 2006 yılında yapılan
bir yasal değişiklikle, özürlülerin aile yanında/evde bakımını destekleyen yeni
düzenlemeler yapılmıştır. Buna göre, aile yanında bakılan özürlülerin aileleri ve/veya
bakıcıları ekonomik olarak da devlet tarafından desteklenecektir.
AB’ye giriş sürecinde olup, yasal ve örgütsel yapısında yeni düzenlemelerle
tüm sosyal alanlarda sevindirici gelişmelerin yaşandığı ülkede, son gelişmelerden bir
diğeri de, tüm toplumu kapsayacak bir ruh sağlığı politikası oluşturma ve ruh sağlığı
yasası çıkarılması yönündeki çalışmalardır. Ülkemizde, 1980’li yıllardan beridir DSÖ
kriterlerine uygun olarak Ulusal Ruh Sağlığı Politikası (URSP) oluşturulması ve
Ulusal Ruh Sağlığı Yasası çıkarılması çalışmaları devam etmekte olup, halihazırda bu
alanda yapılan çalışmalar, yine Anayasa ve devletin temel sağlık politikasını belirleyen
umumi Hıfzısıhha Kanunu, SHÇEK Kanunu, Temel Sağlık Yasası gibi diğer yasalarla
düzenlenmiş durumdadır. Türkiye, ruh sağlığı alanında da, BM ve DSÖ tarafından
Okulu Yayını, Ankara
10
http://www.shcek.gov.tr/portal/dosyalar/hizmetler/ozurlu/yasal_dayanak.asp
6. belirlenen uluslar arası sözleşmelere katılmış olup, bu alandaki ilkelere uygun hizmet
yürütülmesi yönünde çalışmalarını sürdürmektedir.
Son yıllarda bu alanda yapılan çalışmalarda, ruh sağlığı ile sosyal hizmetler
arasındaki ilişkilerin daha da geliştirildiği dikkati çekmektedir.11
Türkiye’de temel sağlık hizmetleri, nüfusu 2500-5000 olan yerlerde kurulan
Sağlıkevleri ve Sağlık Ocaklarından başlayarak sunulacak şekilde düzenlenmiş olup,
yeni düzenlemelerle 1960’lı yıllardan beridir işlerlikte12 olan bu sağlık kuruluşlarının
daha da güçlendirilmesi planlanmıştır.
Bununla birlikte sağlık kuruluşlarında, özellikle doğrudan ruh sağlığını
korumak/ geliştirmek ve hastalıkların tedavisi gibi konularda görevli olan özel
kliniklerde, sosyal hizmet uygulamalarının azlığı dikkat çekmektedir.
Bu oluşumun yukarıda ülkede sosyal hizmetlerin genel karakteristik
özelliklerinin anlatımında açıklanmış olan etkenlerle yakından bağlantısı vardır.
Ülkedeki kültürel yapının, sağlık alanında da bir rahatlama sağladığı görülmektedir.
Türkiye’de ruh hastalarına ilişkin toplumsal yaklaşım halkın İslam’la
desteklenen insani duygu ve geleneklerinden büyük ölçüde etkilenmektedir.
Cumhuriyet kurulmasından önceki dönemlerden başlayarak akıl hastalarının toplum
içinde barındırılması, kimsesiz akıl hastalarının camilerin yanında kurulan
şifahanelerde bakımının sağlanması geleneği, bu alanda da hem olumlu hem olumsuz
sonuçlara neden olmaktadır. Bir yandan, gelişmiş ülkelerde oluşturulmaya çalışılan
hizmetler aileler ve halk tarafından yerine getirilirken diğer yandan bu durum
kurumsal bir hizmetin açığa çıkmasını ve bu alanda toplumsal bir baskı oluşmasını
engellemekte; bu da sunulan hizmetin profesyonelleşmesinin önünü tıkamaktadır.
Yukarıda kısaca özetlenen bu profil Türkiye’de sosyal hizmetlerin özellikle ruh
sağlığı alanındaki yapılanmasının ve örgütlenmesinin geciktiğinin bir göstergesidir.
Sonuç ve Öneriler
Dünya üzerinde yaşanan tüm ekonomik gelişmelerden en çok etkilenen
ülkelerden biri olan Türkiye’de sosyal hizmetler ülkenin sosyo-ekonomik ve kültürel
özelliklerinden fazlasıyla etkilenen bir yapılanma içindedir.
Cumhuriyetin kurulması ve Türk devrimi ile bulunduğu jeopolitik çevrede bir
örnek oluşturan ve devrimci bir misyon üstlenen Türkiye’de temel politik yapılanma,
TC’nin sosyal bir hukuk devleti olduğu ve devletin vatandaşlarına karşı sosyal
görevlerinin olduğu gerçeğinin kabulüne dayanmaktadır.
Bu nedenle ülkedeki yasal yapılanma Devletin görevlerini açık ve net bir
biçimde tanımlamaktadır. Ancak ülkenin ekonomik ve kültürel yapısı bu görevlerin
yerine getirilmesini engellemektedir. Bu nedenle;
1. Ülkede ekonomik yapıyı destekleyecek temel düzenlemelerin biran
önce yapılması ve “sosyal yardım “ anlayışından önce, tüm vatandaşları
kapsayacak bir sosyal güvenlik ve işsizlik sigortası sisteminin
oluşturulması
2. Sosyal hizmetlerin sosyal yardım karakterli uygulamalarının yanında,
toplumsal ruh sağlığını destekleyecek hizmet ve uygulamaların
geliştirilmesi
11
Ulusal Ruh Sağlığı Politikası, Politika Raporu, TC Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık Hizmetleri Genel
Müdürlüğü, Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı, Ankara, 2006
12
Hüseyin Tekin SEVİL, (1982), Temel Sağlık Hizmetleri Açıklaması, SSYB Hıfzızıhha okulu, Tıbbi Eğitim
Teknolojisi Merkezi, Eğitim Serisi, No 5, Ankara, s. 4
7. 3. Ülkenin geleneksel değerler sistemi içinde yer alan ve yararlı olduğu
anlaşılan uygulama ve bakım modeli benzeri yapılanmalarının sosyal
devlet anlayışına uygun olarak güçlendirilmesi,
4. Ruh sağlığı alanındaki kurumsal hizmetlerin geliştirilmesi
gerekmektedir.
Dipnotlar
1 Sema KUT (1988), Sosyal Hizmet Mesleği, Nitelikleri, Temel Unsurları, Müdahale
Yöntemleri, Ankara, sy.5
2 Ethem ÇENGELCİ (1996), Cumhuriyet Türkiye’sinde Sosyal Hizmetlerin
Örgütlenmesi, I. Basım, Şafak Matbaacılık, Ankara, sy.2
3 Turgay ÇAVUŞOĞLU, ( ) Çocuk Esirgeme kurumunda tarihsel Gelişim,
http://sosyalhizmetuzmani.org/cocukesirgemekurumu.htm
4 İbrahim CILGA, (2001), “Türkiye’de Gelişme sürecinde Sosyal Politikalar ve Sosyal
Hizmetler”, Sosyal Hizmet Sempozyumu 2000 Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de
Sosyal Hizmet Politikaları,(Yay. Haz. İlhan Tomanbay), H.Ü. Sosyal Hizmetler
Yüksek Okulu Yayın no.011, Ankara, 2001, sy.27
5 Nesrin Koşar ve Beril Tufan (1999), “Sosyal Hizmetler Yüksekokulu Tarihçesine Genel Bir
Bakış”, Yaşam Boyu sosyal Hizmet: Prof. Dr. Sema Kut’a Armağan, H.Ü. Sosyal
Hizmetler Y.O. yayını, No.004, Ankara
6 2828 Sayılı Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Kanunu, KT:24.05.1983,
RG:27.05.1983,Sayı:18059
http://www.shcek.gov.tr/portal/dosyalar/shcek/mevzuat/Kanunlar/01_2828.asp
7 İlhan Tomanbay, “Türkiye’nin Sosyal Politikası İçinde Sosyal Hizmetlerin Durumu”, Sosyal
Hizmet Sempozyumu 2000 Avrupa Birliği Sürecinde Türkiye’de Sosyal Hizmet
Politikaları,(Yay. Haz. İlhan Tomanbay), H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Yayın
no.011, Ankara, 2001, sy.27
8 Işıl BULUT,( 2000) “Psikiyatri Alanı ve Sosyal Hizmet Mesleği”, Psikiyatri Temel Kitabı
II, Ankara, s.1329
9 İnci User, (2006) “Göreli Yoksulluk ve Ruh Sağlığı”, Yayına Hazırlayan Ümit Onat,
Sosyal Hizmet Sempozyumu 2003: Yoksulluk ve Sosyal Hizmetler, II. Cilt, 9-11 Ekim
2003, H.Ü. Sosyal Hizmetler Yüksek Okulu Yayını, Ankara
10 http://www.shcek.gov.tr/portal/dosyalar/hizmetler/ozurlu/yasal_dayanak.asp
8. 11 Ulusal Ruh Sağlığı Politikası, Politika Raporu, TC Sağlık Bakanlığı, Temel Sağlık
Hizmetleri Genel Müdürlüğü, Ruh Sağlığı Daire Başkanlığı, Ankara, 2006
12 Hüseyin tekin SEVİL, (1982), Temel Sağlık Hizmetleri Açıklaması, SSYB Hıfzısıhha
Okulu, Tıbbi Eğitim Teknolojisi Merkezi, Eğitim Serisi, No 5, Ankara, sy. 4