SlideShare uma empresa Scribd logo
1 de 114
Baixar para ler offline
Gezgin Şiirleri (2000-2005)
Ulaş Başar Gezgin
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 1
Dr. Ulaş Başar Gezgin, 1978’de stanbul’da doğdu. Darüşşafaka Lisesi’nden sonra, lisans
(2000) ve yüksek lisans (2002) derecesini Boğaziçi Üniversitesi’nden aldı. Yansıbilim
(psikoloji) eğitiminin ardından, krallıkla yönetilen Tayland’da Prens Okulu’nda fen bilgisi
öğretmenliği yaptı. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Eylül 2003’te başlayıp Mayıs 2006’da
tamamladığı ‘Relationship of Bodily Communication with Cognitive and Personality
Variables’ adlı doktora tezi, bilişsel bilimler alanında Türkiye’de verilmiş ilk doktora tezi
olma özelliğini taşımaktadır.
2004’te, Canterbury Üniversitesi nsanbilim Doktora Bursu’na değer görülerek, Yeni
Zelanda’da Canterbury Üniversitesi’nin Toplumbilim- nsanbilim (Sosyoloji-Antropoloji)
Bölümü’nde insanbilim doktorasına başladı. Tez danışmanının Avustralya’daki bir
üniversiteye geçmesi nedeniyle, insanbilim doktora tezini yarıda bıraktı. Kimi zamanlar,
Avustralya’da, kaldığı yerden sürdürmeyi düşünüyor.
2000 yılından başlayarak çeşitli tür ve alanlardaki çalışmaları, sanat (örn/ Evrensel Kültür) ve
bilim (örn/ Bilim ve Gelecek) dergilerinde yayınlandı. ‘Saat Kulesi’ başlığı altında dünyanın
sorunları ve özellikle Asya ülkeleri üzerine kaleme aldığı köşe yazıları ve ‘Kara Kutu’ başlığı
altında bilişim ve toplum üzerine kaleme aldığı köşe yazıları, çeşitli dergi ve gazetelerde
yayınlanmaktadır.
Boğaziçi’nde iki yıl asistanlık (2000-2002) yaptıktan sonra, çeşitli yükseköğretim
kurumlarında; yansıbilim, insanbilim, dilbilim ve bilişsel bilimler alanlarında ders vermiştir.
lk kitabı, spanyolca’dan çevirdiği ‘Kartal mı Güneş mi?’ adlı düzyazılmış şiir kitabıdır
(Octavio Paz, stanbul: Virtüel Yayınları, 2000). Aynı yıl, öyküleri, Gençlik Kitabevi
Ödülü’ne değer görülüp yayınlanmıştır. Sanat dünyasında, daha çok, şiirleri ve şiir
çevirileriyle tanınmıştır. Yayınlanmayı bekleyen 4 telif kitabı, 2 çevirisi ve 1 derleme-çeviri
yapıtı bulunmaktadır.
Çoksesli korolarda edindiği müzik birikiminden, arada bir yazdığı opera ve bale eleştirilerinde
yararlanmaktadır. Son dönem yapıtları arasında, bir eski Hint biçimselliği içinde kaleme
aldığı, sa’dan Önce 2500’lerde Hasankeyf, Dicle Nehri, Hint Okyanusu, Hindistan,
Himalayalar vb.’de geçen ‘Cana ve Hubli Purana’ adlı bir opera librettosu bulunmaktadır.
Dr. Ulaş Başar Gezgin, 15 Aralık 2005’te yayın yaşamına başlayan, Almanya tabanlı Havuz
Dergisi’nin (http://dergi.havuz.de ) kurucularından biri olarak, derginin editörlüğünü ve yazı
işleri danışmanlığını sürdürmektedir.
Ağ sayfası: http://ulas.teori.org
E-posta yerleği: ulas@teori.org
Cogprints’te yayınlanan yapıtları: http://cogprints.org/perl/user_eprints?userid=6477
Linguistlist’teki sayfası: http://cf.linguistlist.org/cfdocs/new-website/LL-
WorkingDirs/people/personal/get-personal-page2.cfm?PersonID=63707
Son Güncelleme: Mart 2007
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 2
GEZG N Ş RLER (2000-2005)
Ankara, stanbul, Bangkok, Samyan, Kleng, Avustralya çölleri, Rotterdam
Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com
Okyanus Yazıtı ODTÜ, Ankara 2004
Yılbaşı Niraatı Bahçelievler, stanbul 2005
‘Noel Baba’nın Uğramadığı
Çocuklar çin
Bahçelievler, stanbul 2005
Kod Adı: Leyla Ürgüp 2002
Akarsu Marşı Bahçelievler, stanbul 2005
Gece Işıkları – Binyıl
Ateşleri
Avustralya çölleri üzerinde 2004
Göçmen Türküsü Rotterdam, Hollanda 2002
Ortodoks Bir Rahibe Derdi ki
-Çook Çook Eski
Zamanlarda, Yürürken
Sokakta-
Aksaray, stanbul 2001
Diyor ki Budist Rahip Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Buda’nın Çağcıl Zamanlar
çin Birinci Söylevi
Bangkok, Siyam 2546 (2003)
Milan Kundera Atlası Samyan, Siyam 2546 (2003)
Bir Tablet Üstüne Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2002
Haymatlos Baladı Akkent, Mersin 2003
Fevkelale Toros dağ köyleri, Mersin 2002
Guadanya 040977 Galatasaray Üniversitesi,
stanbul
2002
Mersin talyan Kilisesi’nde
Katolik Burjuva le
Mersin Öğretmen Evi 2002
Ödip Kargaşası Mersin Limanı 2002
Baba klimi Bangkok, Siyam 2546 (2003)
Hubli stanbul 2001
“Resimdeki Gözyaşları” Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Saat Kulelerine Terzerima Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Sırılsıklam Aksaray, stanbul 2002
ki Nemrut’a Triyole Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Son Muson Yağmuru Samyan, Siyam 2546 (2003)
Karanlık Öpüşü Suyun:
Küçük Balıkçı
Galatasaray Üniversitesi,
stanbul
2001
Bir Arkeolog Jübilesi Mersin Limanı 2002
Şimendifer Hırsızı Bir ETT otobüsü, stanbul 2002
Cin, Toplu Sözleşmede ODTÜ, Ankara 2002
Joan Miro Atlası Mersin Üniversitesi, Mersin 2002
Fikret Kızılok için Şarkı
Sözü
Orhan Veli Şiirevi, Beyoğlu,
stanbul
2002
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 3
Çanakkale’de Denize Karşı
Balık-Ekmek Yeme Hakkı
Aksaray, stanbul 2001
Bakır’ın Zangoçu Diyor ki
Dilci Hanım’a
Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Arkaya Bir Kişilik Galatasaray Üniversitesi,
stanbul
2002
Aynen Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Bayezit Bimarhanesi’nde Bayezit Bimarhanesi, Edirne
ve stanbul
2001
Toro Letal’a Ağıt Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2001
Değillememi Değillemelisin
(~(~p))
Ankara Tren Garı 2002
Grotesk Gece Aksaray, stanbul 2001
Unutulmuş Varlıklar
Ansiklopedisi
Gazi Üniversitesi, Ankara 2002
Hatırlar mısınız? Aksaray, stanbul 2001
Islak Eldiven Aksaray, stanbul 2001
brahim Aksaray, stanbul 2001
lan Bir ETT otobüsü, stanbul 2002
ş Arıyorum Aksaray, stanbul 2001
Kesin Lazımdı Aksaray, stanbul 2001
Kızkalesi’nde Onüç skelet Aksaray, stanbul 2001
Peynir Gemisi Yürütüyor
Lafla Peynirci
Boğaziçi Üniversitesi,
stanbul
2002
Postanedeki Memuriyetim Aksaray, stanbul 2001
Tam Karar Olmaz Şiir Aksaray, stanbul 2001
Yokşarkı Aksaray, stanbul 2001
Yolcu Kalmasın Bir ETT otobüsü, stanbul 2001
Cırcırlı Kale Mersin Öğretmenevi 2002
Guadanya 2015 Batıkent, Ankara 2002
Uzaklardan Beykoz’a
Bakmak
Çao Paya Irmağı Kıyısı’nda,
Bangkok, Siyam
2546 (2003)
Göçmen Fil Bangkok, Siyam 2546 (2003)
Devlet Sanatçısı Bangkok, Siyam 2546 (2003)
Sizin Oralarda Samyan, Siyam 2546 (2003)
Aksamalar Merter, stanbul 2001
Canım Teresa Aksaray, stanbul 2001
CWTHPIA (SOTER A) Aksaray, stanbul 2000
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 4
Okyanus Yazıtı
I
Gelenler hep acı getirdi bize hep yıkım.
Gidenler hep yaslı koydu bizleri.
Bugün dalgalar gelir üstümüze,
Dünse toplu tüfekli ordular.
Gelenler hep acı getirdi bize.
Kaçacak ülkeleri var onların, kalacak yerleri.
Ve yıkılan, onların değil bizim evlerimiz.
Dalgalar üstümüze üstümüze geliyor bizim, onların değil.
Ve bir ülke, vatandaşlarını arıyor aramızda,
Seçip çıkarıyorlar onları, evsizlerimiz topraksızlarımız arasında
ölüler yaralılarımız arasında,
inanılası değil!
Uygarlığa daha yakın, onlar,
Ve daha yakınlar, birbirlerini tutmaya,
Asyalılar pahasına.
Ve kendi depremlerinde yardımcı olan kim varsa 130 milletten,
Kim varsa, alt sınıftan üst sınıftan, aç sınıftan, tok sınıftan,
Pişmanlar yardım ettiklerine,
Kendinden başka kimseye dost olmayan bir ülkeye yardım ettiklerine.
ülkelerindeki haber kanalları ki,
Gösteriyorlar uzun uzun, yıkılan evlerimizi, yüzen ümitlerimizi.
"Derme çatma" diyorlar uyuduğumuz yerler için, uyandığımız yerler için.
"Derme çatma" diyorlar "ondan yıkıldı,
Evleri, caddeleri, hastaneleri."
Sormak istiyorum: "ya sizin ülkenizde,
niye onca insan öldü? Azıcık sallanınca apartmanları."
Kendi söküğünü görmeyen terzilerin ülkesi,
Kendi kelini görmeyen berberlerin ülkesi,
Gözlüklerini göremeyen yurttaşların ülkesi.
Ama güzel şairleriniz var sizin,
Güzel ressamlarınız.
Siz daha da uygarlaştınız, uygarlaşmadılar size uyup.
öylece kaldılar, bize yakın kaldılar.
Ve içlerinden biri dedi ki:
"Ve öyle çok şey getirdiler ki,
Ve öyle çok şey getirdiler ki,
Ve öyle çok şey getirdiler ki,
Bağımsızlığa yer kalmadı ülkede."
Bağımsızlığa yer kalmadı ülkemizde.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 5
Ve duydu okyanus tanrısı feryadımızı,
Sizsiz, özgür ülkeler kurabilmemiz için,
Dev dalgalar yarattı, kocaman dalgalar.
II
Balığa çıkmıştı oğlum,
Eşim balığa çıkmıştı,
Kıyıdaki palmiyeleri yutmuş diyorlar
Uzaklardan gelen dalgalar.
şimdi hangi palmiyeye yaslansam.
Hangi toprağa uzansam, hangi taşa?
Hangi göğe elimi uzatsam?
Islak.
Dalgalara karışıyor yaşlarım,
Ne yana bakayım,
Nasıl durayım...
III
Karım yeni doğum yapmıştı,
18 kez gece görmüştü yalnızca, yavrum.
Yavrum benim daha 18 kez uyanmıştı.
Nereye taşımıştır şimdi dalgalar onu?
Dalgalar hangi yunusun sırtına bırakmıştır yavrumu...
IV
Kerpiç evler yüzüyordu okyanusta, oyuncak bebekler,
Son kez gördüm haritadan artık silinmiş köyleri.
Yüzen, çocukluk resimlerim idi, ilk karnem,
Yazmayı söktüğümde verilen kurdele.
Yitirdiklerimiz oldu, derinden yitirdiklerimiz,
Gelenlerin getirdikleri, gidenlerin götürdükleri.
V
Sürekli denize bakıyordum ve sürekli idi deniz,
Beyaz giysiler içinde denize bakıyordum ve beyazlamış idi deniz,
Parıldıyordu tuzlar, kumlar üzerinde ve parıldıyor idi deniz,
Beyaz bir çizgi belirene dek ufukta, ayırana dek evreni,
ötesindekiler çizginin, kaldılar,
Berisindekiler gitti.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 6
VI
"Hiçbirşey olmasa deneyimdir" derler ve bense,
Bir kez daha öğrendim seslerin
Daha yavaş olduğunu dalgalardan,
"Su geliyor" diye koşuverdiğinde cankurtaran,
O kurtaran ki can kurtaran.
Koşuveriyordu cankurtaran.
Savaş alanı oldu bir anda deniz,
Sahil denize karıştı ve paçalarını sıvamış yürüyen aşıklardan,
Düşlerine girecek korkulu anılar kaldı,
Ortak düşlerine.
önce kendi canını kurtarmalıdır
Savaş alanlarında cankurtaranlar,
Yarın öbürgün kurtaracakları,
Onlarca insana sayalım.
Onları buraya getirmiş aşk,
Sınamak için yükseltti dalgaları,
Sınamak için çocuksu aşklarını.
Budur bana öğrettiği, deneyimin.
VII
Bankamatikte kalan paraları kurtarmakla uğraştım,
Dalgalar bankaya doğru geldiğinde,
Bir güvenlik görevlisi olarak.
çünkü bana korumam emredilmişti, ne pahasına olursa olsun, paraları,
çünkü bana ceza verirler, paraları dalgalara verirsem.
VIII
"Odayı su basmışmış ha ha ha.
Gülerim buna,
Biz srail`de işgalci Filistinliler'in ne baskınlarını gördük yer miyiz!"
Dedi Yahudi, açmadan kapıyı.
Ve sular.
Dalgalar daha işgalciydi lanet Filistinliler'den.
IX
ölü köpek balıkları gördüm
Köpek ölüleri gördüm
Tekne kalıntıları.
ipe tutunup ağaca tırmanmışlar gördüm, tırmanamamışlar gördüm
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 7
Kıyıya doğru yüzenler, yüzemeyenler.
Ve sordum: "niye bunca acı var? Keder niye bunca çok?"
Dalgakıran yanıtlar aradım, kuru yanıtlar.
Herşey ıslaktı.
X
Sizin oralarda daha hızlı dönüyor bu gezegen, daha vitaminli, daha tok.
Sizin oralarda daha ağır doğuyor bebekler, daha çok süt ve oyuncak.
Sizin oralarda daha dayanıklı, gökdelenler; köprüleriniz daha sağlam.
Asansörlü gökdelenleriniz var, metro namlı yerdelenleriniz var.
Kulübelerimiz vardı hasır şapkalı, okyanus oldular.
Gölgesi bol ormanlarımız vardı koca gövdeli, muz, ananas, hindistan cevizi, kauçuk.
Suda dağıldılar.
Kocalarımız, çocuklarımız vardı,
Karılarımız, çocuklarımız.
Yengelerimiz, teyzelerimiz,
Amcalarımız, dayılarımız.
Ve ey sen evinden rahat koltuğunda izleyen bizi,
Ey Avrupalı ey Türkiyeli,
Yalnız bizim buralarda büyük değildir dalgaların boyları.
Ve timsah gözyaşları dökerken siz, "şöyle şöyle olmuş uzaklarda" diyerek,
Bilin,
Doymayabilir toprağa dalgaların boyları
Ve içine alabilir sizi de, uzak ülkenizi de.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 8
YILBAŞI N RAATI
Ey sevgili! Çok az düştü yolum illerine
Ve başka nere gezdimse,
Acı, kan ve gözyaşı vardı.
Gözleri bağlıydı Ebu Gureyb’de insanlığın,
Guantanamo’da insanlığın, bacakları sayrı,
Topraksız bir halk (,) önderini yitirdi,
Eski önderini yeniden seçti kana susamış bir halk.
Ey sevgili! Acı, kan ve gözyaşı vardı.
Geçenlerde bir camide vuruldum,
Daha önce sağ kurtulmuştum
şgal güçlerinin talanından.
Daha önce Filistin’de vuruldum,
Misket oynamaya çıkmış çocuktum,
Taş attım misketimi çalan askerlere,
Daha çocuktum.
Ey sevgili! Daha ben çocuktum.
Yıllar geriye değil ileriye dönük oldukça,
Herşey hatırlatmaktaysa yaşlandığımızı bir yıl daha,
Daha acısı var: Iraklı çocuklar hasta, Iraklı çocuklar aç.
Daha acısı var: Asyalı çocuklar kaygılı, Asyalı çocuklar ıslak.
Daha mutsuzuz.
Ve daha fazla, mutsuzların sayısı.
“Çiçek açacak 2005’te” dediler,
Açmadı.
“Onların silahları var ama onlar, iyi insanlar” dediler,
nanmak istedik.
Onlar yanlışlıkla vuruyorlarmış abimizi amcamızı.
“Karnınız artık doyacak” dediler “yeni yılda.”
Bu düşle besledik kendimizi.
“Dünyanın gerçek efendisi sizsiniz” dediler, “hele bir büyüyün.”
“Hele bir büyüyün.”
Büyüdük, bilinmedi büyüdüğümüz.
Ey sevgili! Büyüdük,
Bilinmedi büyüdüğümüz.
Sofra kuralım, yoğurt ekmek koyalım,
Doyalım –temsili bir doyma bu- Sri Lankalı genç adam için.
Sular çekilsin diye yalvaralım güneşe,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 9
Yalvaralım kan emiciler tükürsünler diye emdiklerini,
Çeksinler diye suları, petrol karışmamış suları.
Uçak yapalım delik deşik palmiye yapraklarından,
Gövdesinden tekne yapalım, dünyayı fethetmek için.
Biz ancak böyle fetih yapabiliriz elimizdekilerle.
Yalnızca palmiye gemilerle.
Ey sevgili! Yalnızca palmiye gemilerle.
Yıllar geriye değil ileriye dönük oldukça,
Herşey hatırlatmaktaysa yaşlandığımızı bir yıl daha,
Daha acısı var: Iraklı çocuklar hasta, Iraklı çocuklar aç.
Daha acısı var: Asyalı çocuklar kaygılı, Asyalı çocuklar ıslak.
Daha mutsuzuz.
Ve daha fazla, mutsuzların sayısı.
Niraat: Siyam şiirinde, yolculuk şarkısı. En belirgin temsilcisi, Siyam’ın ulusal şairi Sun
Thorn Phu idi.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 10
‘NOEL BABA’NIN UĞRAMADIĞI ÇOCUKLAR Ç N
Şur’da iki kolsuz çocuk uzanmaktadır,
Şur’da iki topal çocuk.
Yürüyememektedirler koltuk değnekleri olmaksızın.
Koşamamaktadırlar.
Bacaklarını götürdü onların dalgalar,
Dalgalar, onların ellerini, parmaklarını.
Ümitleri vardı insanlıktan,
Gelir diye düşündüler “yardım gelir”
“ve kurtulur iltihap kapmış ayaklarımız, kollarımız”
“Kurtulur kesik kulaklarımız
Kesilmekten, kopmaktan.”
Şur’da iki burunsuz çocuk dilenmektedir,
Şur’da iki tekgöz çocuk.
Uzatmayın menekşe, uzatmayın gül,
Koklayamamaktadırlar.
Göstermeyin henüz açan yaseminleri,
Görememektedirler.
Burunları,
Patlayan bir arabada kalmış
şgalcilerin orta yerinde.
Gözleri, işgalcilerin gözleri değil.
Kurşun yağmuruna tutulmuş,
Uçaklardan atılanlara direnebildilerse.
Oyuncakları vardı renk renk çeşit çeşit.
Mermiden başkası yok şimdi ellerinde.
Bir de mayınlar var bastıkları,
Bir kez daha basamadıkları mayınlar.
Şur’da iki çocuk büyüyememişler,
Öylece yatmaktadırlar yerde.
Bir işgal ordusunun askerlerinde,
Yenilgi korkusu başgöstermiştir,
Ateş açmaktadırlar rastgele.
Onların küçücük bedenlerini,
Ülkeden ülkeye savuruyor dalgalar.
Uzak adalara düşüyor yolları,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 11
Onları siper alıyor savaşçılar
O küçücük bedenleri.
şte bunun için, tam da bunun için,
Takvimlere bakmaya gerek yok.
Zamanın geçtiğini,
Artışından anlıyoruz sayısının,
Topal çocukların, kör çocukların,
Çolak çocukların, aç çocukların.
Geleceğin yetişkini çocukların.
Beklemeyelim onlardan yarın öbürgün,
Bitkinlere merhamet, yaşlılara saygı.
Beklemeyelim
Sakın ha beklemeyelim onlardan,
Bizleri iyi anmalarını.
şte bunun için, tam da bunun için,
Haritaya bakmaya gerek yok,
Gerek yok krokilere.
Çocuk ölümlerinden anlıyoruz,
Genç ölümlerinden,
Bu dünyada yaşadığımızı,
Başka yerde değil.
şte bunun için, tam da bunun için,
Aynaya bakmaya gerek yok,
Gerek yok sormaya başkalarına.
Gaddarız ve hunharca, davranışlarımız.
Ve o çocuklar yanılmayacaklar,
Bize baktıklarında anlayacaklar,
Kimin dost kimin düşman olduğunu.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 12
KOD ADI: LEYLA
Sayrı duruyor elim, yüreğim hasta,
Bir isim veremiyorum şimdilik sana,
Bağlayıp bombaları karnına,
Yaşam için ölümü tercih eden kız!
Belki Ramallah’taydın bir Mart sabahı,
Belki Kudüs’te küçük bir dükkanda,
Yakılmıştı köyün, bir uçtan bir uca,
Gem vuramaz olmuştun duygularına....
Bu şiiri ben şimdi nereye bırakayım,
Kazdırayım dize dize hangi mezartaşına,
Önce Filistin, sonra tüm dünya, vatanınsa,
Savuruyorum her bir harfi dünyanın dört yanına!
Savruluşu gibi yüreğinin senin, durulmazlığı gibi,
Savruluşu gibi çocukluğunun, genç kızlığının, analığının,
Savruluşu gibi yedi kat toprağın göğe,
Savrulsun bu şiir de, kabus olsun zalime!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 13
AKARSU MARŞI
-CM’ye, Ali Rıza’ya, Sufi’ye, Balcı’ya ve Reha’ya-
Ak! Yavaş dönerse dönsün dünya!
Akışına bırak zamanın!
Ak! Ki o dev kayalar,
Ancak yavaş yavaş yerinden oynayacak.
Sen oynatacaksın onları yerinden,
Hızlı akarak, daha hızlı akarak,
Aldırmadan yavaşlığına oynayışın.
Aktığın yerlerde taşlar fırlatılacak!
Yine de ak!
Toprak aldırış etmezse de akışına,
Çamura batsa da tüm çaban,
Yürümeye çalışırken,
Dünyaya, o yavaş dünyaya.
Ve elbette, suyuna ne taşlar atılacak.
Bak ve gör ki yavaş yavaş kıpırdayan kayalar,
Senin akışınla katılacak okyanusa.
Ve bir taştan başkacası olmayacak
Koca okyanusta,
Senin kıpırdatmakta zorlandığın kaya.
Doğrudur.
nanarak filozoflarına eski çağların,
De ki “yıkanılmayacak aynı suda, yıkanılamayacak”.
Ve şu an denize savurduğun taş da,
Zorladığın kayadan başkacası.
Ak! Gör ki çoğalacak, kabaracak okyanus.
Ak! Gör ki açlara zindan olan kayalar,
Unufak olacaklar,
Dokunuşuyla,
Milyonlarca elin.
Ak ve bil! Sen burada akarken,
Çok uzaklarda,
Başkaları da akar,
Ve birgün kavuşursun onlara.
Kolay olmayacak kavuşması okyanusa,
Taş taşı, kaya taşı, Sisifus’un arkadaşı.
De ki “aşağıya akıyorum,
Milyonlarca insana,
Yukarıya, koyaklara ulaşmaktansa,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 14
Güçlünün haklı olduğu uygarlıklara.”
“Ey” de! “Ey uygarlıkların çocukları!
Ey varedenler yokluğu, açlığı!
Ben okyanusa akıyorum!
Ve mevsim kuraklığı,
Bu kez, daha ağır vuracak varsıllığınızı.”
Ak! Yavaş dönerse dönsün dünya!
Akışına bırak zamanın!
Ak! Ki o dev kayalar,
Ancak yavaş yavaş yerinden oynayacak.
Sen oynatacaksın onları yerinden,
Hızlı akarak, daha hızlı akarak,
Aldırmadan yavaşlığına oynayışın.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 15
GECE IŞIKLARI- B NYIL ATEŞLER
Geçtiğim ülkeler var üstlerinden,
yaşadıklarım yanında,
Ne bir ışık kimisinde ne ufacık bir belirti
yaşamak adına...
Ya büsbütün okyanus bir uçtan bir uca
ya da çöl kumlu kumsuz,
vardır tek hane en fazla...
Ama yine de yurt demişler kimi insanlar,
kumlu kumsuz çöllere,
uçsuz bucaksız okyanuslara,
soğuk mu soğuk kutuplara...
Ama yine de fenerler kondurmuşlar insanlar
Robinson adalarına,
Kardaklara,
gel-git varlıklarına yokluklarına...
“ nsanı anlamak zor, yurttan anladığını da”
diyecektim tam,
Avustralya üstünden geçer olduk ve bu kocaman kıta,
Geçiş vizesi istedi havaalanında birkaç saatçik durmak için bile...
Demek ki daha da zor, insanı anlamak,
yurttan anladığını anlamak.
“ nsanı anlamak zor, yurttan anladığını da”
diyorum ve ışıklı ülkeler geçiyorum
röntgen filmine bakmak gibi birşey,
mikroskopik hayvanlara bakmak gibi birşey...
Hanenin en küçüğünün bunca gürültü patırtıdan sonra
uyumasına mı bağlamalı şu lambanın sönüşünü,
yorgun bir öğrencinin artık dayanamayışına
mı ağır sınav öncesi son turları atmasına;
Politik bir eylem gibi mi algılamalı yanıp sönüşünü şu lambanın,
yoksa bitmekte olan bir sokak lambası mı çekiyor dikkatimizi? Anlamadım.
Bulutlanıyor hava ansızın ve belki yağmur
yağıyor ve söndürmeyecek ışıkları
yağmur ve ışıklamayacak okyanusları
ve çölleri ve kutupları.
“Uygarlık böyle birşey değil” dediğimizde
biz yerliler; anlamadılar göçmenler
nerede yanıldıklarını...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 16
Ve sözümona uygarlık getirdiler bize,
ve tarihte belki de ilk kez,
uygarlık getirdiler bize ve uysallaştırdık
onları...
Akrabalarımızın uzun, çetin yolculukları
var çok-satarlar arasında, koca kıtada,
şaşılası değil.
Dedelerimizin romanları
var uzak bir ülkede gidiyor kapış kapış,
şaşılası değil.
Ama işte bizim ateşimizin, kocaman
ateşimizin görülmemesi beyaz uzun
bulutlar arasından,
Sönük durmasi konaklarımızın, çergelerimizin,
Hiç kabullenilecek gibi değil, gibi değil.
Uçaklar geçiyor ülkeler üzerinden,
Kocaman kanatları, upuzun kuyrukları var.
Ve yolcular göremeyeceklerse ateşlerimizi,
Faydası yok bakmanin aşağılara...
Biz yerliler belki bin yıl görünmeyeceğiz,
Işıklı uygarlıklara tapan yolculara,
Biz yerliler belki bin yıl söndümeyeceğiz,
bin yıl önce yaktığımız harlı ateşi!
Ve sizin ampülleriniz ki,
Çabuk geçmeklikleriyle ünlü,
Ha sönecek ha söndü...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 17
GÖÇMEN TÜRKÜSÜ
Yad ellere gideceğim diyormuşsun yasemin
Tüm dünya vatanındır, yol senin yolak senin....
Madem ki Çin’de, Şam’da, Hindistan’da doğmuşsun,
"Tüm dünya vatanındır," Avrupa hariç....
Her kalkan, kaçırdığın jet uçaklar olacak,
Tüm yerler dolacak hep, boş yerler kalmayacak,
Gümrükte, senden başka bekleyen olmayacak,
"Tüm dünya vatanındır," Fransa hariç....
Belki yarın soluğunu bir teknede alacaksın,
Yanında binbir türlü milletten dert ortağın,
Onca insan teknede, batıyor bir bakmışın,
"Tüm dünya vatanındır," talya hariç....
"Niye geldin?" diyecek gümrükteki görevli,
Görünce kaş-gözünü, görüp esmer tenini,
"Yabancıyım" dedin mi, sıkmayacak elini,
"Tüm dünya vatanındır," Belçika hariç....
Senden konuşulduğunu duymayacak ruhun bile,
Sanır mısın bakmazlar ne yiyip içtiğine,
Lanet edeceksin gelmeyi düşündüğün ilk güne,
"Tüm dünya vatanındır," spanya hariç....
"Sana yer yok bu bayrağın altında" diyecekler,
"Damga yok yabancının kartına" diyecekler,
"Ev de oda da vermem yabancıya" diyecekler,
"Tüm dünya vatanındır," Hollanda hariç....
Yer yok sana buralarda yasemin nasıl olsa,
Karar ver, durma fazla, at kendini okyanusa,
Sen Çinli’nin, Hintli’nin, Arap’ın çocuğusun,
Açtığı anda solan çiçeği okyanusun....
Burada açmak için Latince bilmelisin,
Latince bilsen bile yetmiyor ki yasemin,
Sen Hindistan yerine Norveç’te doğmalısın,
Doğduğun yer nereyse, sen o kadar insansın.
Uzaklaşıyor artık limanın ışıkları,
Bırakıp gitti seni, koca transatlantik,
Suyun bunca derinine inen olmamıştı hiç....
Sen dünyanın her yerinde açarsın beyaz sarı,
"Tüm dünya vatanındır," kıtalar hariç!...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 18
ORTODOKS B R RAH BE DERD K -ÇOOK ÇOOK ESK ZAMANLARDA,
YÜRÜRKEN SOKAKTA-
Ve dün seni Surp Agop Mezarlığı,
Ve dün seni Evliya Kul Kabristanı,
Ve dün seni Sen Avgustus Maşatlığı
Yapan şey ne idi?...
O ne idiydi ki, bir baştan bir başa aşıverirdi
Rum atlılar, yaz, kış, hazan demeden....
Ortodoks bir rahibenin gözlerinden görmedeyim şimdi seni....
Düşün bir; mezarlar arasında seyir masaları,
En iyi Boğaz manzarası meftalara olunmuş ki tahsis,
Herkes bahri onların gördüğü yerden görmek istemekte....
Dahildir yabancı heyetler, harp divanları, sirk cambazları....
Ortodoks bir rahibenin dudaklarında telaffuz etmedeyim şimdi ismini....
Şimdilik yalnızca burada, yalnızca burada içiliyor mezarlıkta,
Ben senin yarın öbür gün alacağın hali de bilirim;
Her yere dağılacak mezarlar, bunu söylemeli öncelikle,
Ve mezar bakışlı olacak her bir insan,
Manastıra sığınacağım hemencecik....
Ortodoks bir rahibeyim -yalanım yok- şimdi....
Ve doğrudur taksim edildiği, bu kentin sularının,
Beyzadeler, uzun uzun yıkansın diye,
Çatlasın diye dudakları küçük çocukların....
Hep dipte kalsın böyle olacaksa,
Su yoksa, herkesin ağzı kurusun....
Ortodoks bir rahibenin kutsal su kasesinde -gör, bak- nasıl bir damlayım şimdi....
Kent kararıyor kimi zaman bir anda,
Kömür mü soluyor yorgun insanlar,
Soluklarını mı tutuyorlar daha çok?...
Bu tranvay yolculuğu belki bir son bulacak,
Ama bilet gösterelim şimdi müfettiş beye,
Ve şöyle süzecek bi', hayranlıkla beyaz tenimi,
“Güneş yüzü görmemiş oluyor bunların yüzü,
Bembeyaz, düşünsene, bir tek daha ver....”
Diyecek yarenine bir rakı sofrasında....
Ortodoks bir rahibenin bin yıllık ak yüzüyüm şimdi....
Çok tören oluyor bu aralar kilisede,
Vaftiz elbet.... Düğün tabii.... Ama daha çok cenaze....
Bir şeyler duyuyorum tütsüler arasında,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 19
Çeviriyorum yüzümü, sağa sola, arkaya,
Hayır.... Yitip gidene böyle yetişemiyorum....
Süzülüyor parmaklarımdan takdis suyu, dökülüyor....
Ortodoks bir rahibenin ellerinden kayıp giden, benim işte....
Haykıracağım bir gün taş sokaklarda,
Sabaha karşın, henüz karanlıkken haykıracağım!
Diyeceğim, “beni sırtlayacak bir tabut bir gün,
Dün kimi sırtladıysa, sessiz, usul usul,
Beni titretecek” diyorum, “titretecek beni!”
Ve çıkacağım umarsızca çan kulesine,
Bu kent için son bir kez çan çalacağım,
Boynuma bağladığım çanın ipiyle....
Ortodoks bir rahibenin çanın çalışıyla inip çıkan artık buza kesmiş bedeniyim şimdi....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 20
D YOR K BUD ST RAH P
'Atmayın efendim' diyorum, 'atmayın çiçek bana',
Hem Budist, hem rahibim; o güzel çiçek bana,
Hem diken görünecek, hem de günah saçacak....
Alışkın değilim ben, varlığına bedenin,
Yok-bedene alıştım küçücük hücrelerde,
Ruhum ancak böyledir ki enginlere uçacak....
Bu güzel insanlardan, ne mi vardı kaçacak?...
Bu rezil insanlığa, ne var ki yaklaşacak?...
Bir tür soru yumağıdır, tüm yaşam kimi zaman....
Bugün böyle geçti de, yarın ne mi olacak?...
Dün ve bugün nasılsa, yarın öyle olacak....
Geç farkediyor bunu, dışar'da olunca insan....
Kavrıyor bir çırpıda, mabedde olunca insan;
Bir varlık olduğunu, serçelerce büyücek,
Küçücük, yıldızlarca.... Kainatta bir böcek....
Kainatta bir böcek.... Budur işin gerçeği....
Kainat da küçülür içten bakınca gerçi....
Kainat bir yüreğe, sığar o vakit, bir an....
Ekmek lazım yine de, yeter bir dilim olsa....
Başaramadık henüz, besinsiz varolmayı....
Bedenim ile ruhum, çoktan ayrıldıysa da....
Çok özledim çoğu zaman, puslu bir dağ olmayı,
Yüzyıllık koca ağaç, sayılamayan, halkaları,
Göğsümde karşılamak isterdim, rıhtım olup, dalgaları....
şte böyle şişman bir gerçeklik var içimde....
Pirinç verin en iyisi, 'acıktım' demiş miydim?...
Girmedi asırlardır, bir tane, boğazımdan....
şte böyle kocaman bir açlık var içimde....
Doyacağım bir avuçta, yarım avuç, çeyrek avuç....
Rüyada kendimi bir kez, pirinçlikte gördüydüm,
Bunca pirinç içinde, ölecektim açlıktan....
Bir asırdır ölmüyorum, yaşamıyorum, konuşmuyorum,
Demeyin siz bana şimdi, 'Şundan da ye, şundan iç....'
Ben tüm içimdekileri, boşaltma çabasındayım....
şte böyle koca bir boşluk olsun içimde....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 21
'Atmayın efendim' diyorum, 'atmayın çiçek bana',
Hem Budist, hem rahibim; o güzel çiçek bana,
Hem diken görünecek, hem de günah saçacak....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 22
BUDA'NIN ÇAĞCIL ZAMANLAR Ç N B R NC SÖYLEV
Kendini aşan insana tapan insanlar,
Aşamazlar kendilerini, kendi başlarına...
Kendini başkasına açan, kendine kapatan insan,
Açamaz kendini, kendine; başkaları olmadıkça...
Ve dağlar da düzlenemez, ovalar yükselemez,
Okyanus durulamaz, yollar uzanamaz,
Yağmurlar dinmek bilmez, güneş doğamaz,
nsan kendin' aşmak için yaşamadıkça!
Kendini aşan insana tapan insanlar,
Aşan insanlar olsunlar, kendilerine tapsınlar!...
Kendini aşan insana tapan insanlar,
Kendilerine tapan insanlar olmalıdırlar!...
Kendini aşan insana tapan insanlar,
Ancak kendilerine taptıklarında insan olacaklar!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 23
M LAN KUNDERA ATLASI
2/ BEAUTE et CONNAISSANCE
Hani başa çıkılmazdı sorunlarıyla dünyanın,
Hani çöreklenirlerdi başımıza, boğarlardı bizi?....
Peki biz birbirlerinden kafası şişenler, kafa patlatanlar,
Niye kamburuzdur niye hep yüklü hep bükük?
Sorunlar büyük olsaydı, kocaman olsaydı,
Dimdik dururduk, vakit kalmazdı kamburlaşmaya.
En güzel insanlar, en bilge insanlar,
Küçük sorunlarıyla kamburlaşanlar.
5/ CHEZ SOI/ DOMOW
-Çekoslovak Ulusal Marşı’ndan esinlenerek-
Doğduğum yer mi doyduğum yer mi?
Acıktığım yer, öleceğim yer mi?
Benim yuvam neresi, yuvam neresi?
“Pasaportuna bak” mı diyorsunuz?
“Okyanus derini, dağlar yücesi” yazar
Göçmen kuşların kanadında....
Çalı çırpı toplamadı babam benim, harç karmadı.
Görmedim ki anamın, doğurduğunu beni.
Kardeşim, zeytin dalıyla çıkagelmedi birgün.
“Yuva yapmış” diyorlarsa hakkımda, yalan!
Yuvam, kafeste, göğüs kafesimde.
Soludukça büyür, soludukça küçülür.
Yuvam, buram buram kan gölü yuvam.
Büyür yuvarlandıkça, toparlanmamacasına.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 24
Ne güzel olurdu sıcak bir yuva, dişi bir yuva.
Ama yuvam yok işte; yuvam olsaydı,
Sanır mısınız göçerdim dünyanın öbür ucuna....
10/ DESTIN
“Dün gece sen uyurken, ismini” fısıldadılar, söylemedim.
Söylemedim ner’de uyuduğunu, ner’de uyandığını, ner’de uyuduğunu.
Bilemezdim uyurken; soranın sen olduğunu.
Sen’le ben’in aynı kişi olduğunu düşünmeye itiyor bu durum:
Sen ner’de isen, hemen or’da bitiyorum.
Dün gece ismini fısıldadım, hemen geldi ismin.
Seni fısıldasam, belki de sen gelecektin.
11/ ELITISME
Çürük yumurtaların, kalburüstü olmaları bir biçimde
Ve kalburun heryerini kokutmaları.
Ancak parça parça olduklarında kurtulur kalbur.
12/ EUROPE
Dünyanın en büyük adası, Robinson’u Cuma’sıyla,
Ama beklemez hiçbir gemi, çağrı koymaz şişelere....
Çağrılı şişeleri de almaz, gemileri yanaştırmaz.
Birbir batırır karasularında göçmen gemilerini.
Değil mi ki gerek yoktur daha fazla Cuma’ya.
Europe: En büyük ada, suların yutacağı ilk ada.
18/ IDEES
Yaşama hastası olduğumuz için mi sarardı Sarı Irmak,
çimizden içimize aktığı için mi?
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 25
Ne düşünsek, Kızılırmak....
Akıyor deltalara....
Yaşamasak ölürüz, yaşama hastasıyız,
Irmakların kızarıp bozarmasından da biz sorumluyuz.
21/ INEXPERIENCE
Sekizimde yaşıyorken bilemezdim,
Yaşlılığın nasıl birşey olduğunu.
Seksenimde ölüyorken anımsamıyorum,
Sekizimde yaşamak nasıl birşeydi.
Sekizimde seksenimi bilse idim,
Seksenimde sekizimi bilecek miydim?
Bu sorular gelmiyor insanın aklına,
Yirmi-otuz-elli-altmış yaşında....
25/ KITSCH
Dünyayı koca bir klozet gibi gören
gözlüğüyle egemen,
Hacet görür her vakit. Sular hep kesiktir.
Dünyanın birçok ülkelerinde, birçok bölgelerinde
‘Televizyon’ adıyla da bilinir.
26/ LEGERETE
Su gibi aziz ol, su gibi hafif ol evladım,
Havalar ısındığında, yerler ısındığında.
Su gibi hafif, denizsuyu gibi ağır,
Karadeniz’de gemilerin battığında.
Sudan ucuz ol insanlar açsa,
Pahalı ol, yoksulluk yoksa.
Sudan hafif ol, kanatsız uçabilesin!
Sudan hafif ol, suda yüzebilesin!
Sudan hafif ol, yaşam bir sudur,
Sudan hafif olduğunca yaşayabilirsin!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 26
29/ LYRISME et révolution
Devrimcilerin ilk işi, devrim anında,
Çalgıcıları tutuklamak, lirleri koparmak.
Ya da yeni teller takıp, bir daha bir daha çalmak.
Durumun simgeselliğini hiç de gizlemeden.
Bir kez Girit’te olmuş diyorlar,
Yeni teller icat edildiğinde.
Çalgıcılar da değişmeli devrim olacaksa,
Tel değişmek yetmiyor, bet sesten kurtulmaya.
Teller koptu, yaşasın lircilik!
35/ MODERNE (art moderne; monde moderne)
Moderen dünya ile, sanat ile,
recep’in, Fatoş’un işi ne?....
Ya sizin, açlıkla, yoksullukla, kıtlıkla işiniz ne?....
Vicdanınız: Gelişmemekte ısrarlı bir ülke.
36/ MODERNE (etre moderne)
Tuvalet bir tuvaldir her insan için,
Sanatı buradan anlamalı.
‘Geri kalmış’ deniyor, oturma odasında yapılan için,
Mutfak sanatı da kaale alınmıyor.
Yeni sanata göre yalnızca:
Tuvalet ve yatak odası, merceğe alınmalı.
Tek gözlü evler de var, burunlarının dibinde,
Ama göremez onları, yüce sanat değerleri içinde,
Modern sanatçı....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 27
37/ MYSTIFICATION
“Dünya benim” diyerek, tapularını satmak dünyanın,
Küçük dünyasında yaşayanlara,
Beyaz Tanrı’nın geldiğine inananlara.
Söndür mumu görünmesin çirkinliği, çirkefliği,
‘Mistik’ dediğin, loş ışık ister; değil mi ki....
39/ OCTAVIO
Kendi içinde gezinen derviş....
Kendi dışına taştığında yazar.
Türkiye’de yazı-tura atsaydı,
Kimbilir ne olurdu ilk kitabının adı.
Octavio, bu oyunun ilk raundu,
Bir de Paz var ki, deftere sığmaz.
42/ OUBLI
Hubli’dir adım benim.
Unutulmuş bir şehriyim Hint ülkesinin.
Hubli’dir adım benim.
Yaralı ceylanlar bendedir, bendedir ölgün serçeler. Yoksul ölümleri yunusların, bende.
Kollarımı açabilirim size, yolunuz düşerse; kol kanat gerebilirim size.
Ama bir kez geldiniz mi siz, unutulmamış olacağım.
Demek ki yokolmuş olacağım.
Bu nasıl bir, bu nasıl bir, bu nasıl bir muamma.
Gelişiniz, yokoluşum pahasına.
Unutuldu gitti sömürgecilerin katlettikleri,
Yokoluşumuz pahasınaydı gelişi, onların da!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 28
43/ PSEUDONYME
Takma adımı ben birşey yazıyorsam,
Takma yazımı kim olursam olayım ben.
Takma adım, henüz takılmamış adım,
Koşarken çalılara takılmamış adım.
Takma adımı, çalılara tak saygını.
Takma çalıyı, ağaca bağla adağını.
Beş-para-etmezlik taktılar alnıma,
Takma ayağına takılan dalı.
Takma adımı birşey yazıyorsam,
Takma adımı yazıyorum yalnızca.
Gerçek adım, yürütür insanı.
Takma adım, şu benim yalancı adım.
44/ REFLEXION
Bir refleks olarak düşünüveriyorum,
Karnım acıktı mı, tüm açları.
“Kendini düşün” diyor “yalnızca” Batı,
Kendim sayılır, dünyanın tüm açları.
47/ RIRE (Européenne)
Alıktır, salaktır çoğu zaman,
Yine de hükmetmişler dünyaya.
Zaten ne ilgisi var gülmekle hükmetmenin.
Herşey onların olmuş, kalmışız bir başımıza.
Bir tek gülmek bizim olmuş,
Fazla gülemiyoruz oysa.
50/ ROMAN (Européen)
Kendi içinde bir çelişki, bir çatışma.
Roman çıktığı zamandır dağılışı Avrupa’nın.
“Biz o yollarda on kere gidip gelmişken,
siz kısa donunuzla misket oynuyordunuz”
diyor Hindistan, ran, Çin.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 29
51/ RYTHME
Kalbinin sesini duyuyorum,
Duyuyorum, korkuyorum duracak diye.
Yaşamı başlatan, bu ses; bana kalırsa.
Davulların sesini duyuyorum,
Duyuyorum, korkuyorum bastıracaklar diye,
Yaşamı başlatan sesi.
Korkutuyor beni fırtına,
Davullardan fazla gümleyecek diye,
Balmumuyla tıkadığım kulağımda.
Sesin, iniş çıkışları ekranda,
Duruşu sesin, son buluşum benim.
Sesin, benim de sesim, senin de sesin.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 30
HAYMATLOS BALADI
Bu para, bu sakız alınmaz para geldiğinde yeniden iktidara,
Döneceğim ellerim kelepçesiz, tırnaklarım yerli yerinde,
Topallamaksızın, titremeksizin, sendelemeksizin bir kez olsun...
Hep olacak yokuşlar, bir değil inişleri çıkışları,
Döndüğümde güneş olacak, deniz olacak, yokuş olacak bir kez daha,
Yine çıkacak yine ineceğiz, yine doğacak yine batacak...
Pek önemsemeyeceğim kırış kırış sergisini ellerinin,
Saçlarının söyleyişini grinin de varolduğunu,
Hiç önemsemeyeceğim söyleşmelerini vergi memurlarıyla...
Bunca yıl diyeceğim uzaklarda isen, ufuk çizgisinde yürüyor isen,
Say ki yaşamamışız; say ki doğmamışız hiç; yorulmamış, dalgalar hiç bir çarpışlarında
rıhtıma umarsız,
Daha ne söylesin kanyak, daha ne söylesin fokurdayışı çaydanlığın, daha ne söylesin ekmek
bıçakları, tahtaları, havanlar...
Fırtına mıydı gidişim, uzun bir fırtına, kasıp kavuran, yalnızca ve yalnızca beni?...
Dinginliğe yer açıldığında söz dağarında kentin, geleceğim diyorum,
Başlatmak için yeni fırtınaları, keklik salgınlarını, tohum kuşatmalarını...
Hayır, dönmeyeceğim! Döneceğim iklim, döneceğim mevsim,
Sular altında kaldı, lavlar altında, kumlar altında, hiç üzülmedim...
Hem sana koca bir yalan söyledim:
Benim doğduğum diyarda para vermez çocuklar sakız almak için,
Ve tüm dünyada, memleketten başkaca,
Tüm paralar iktidardadır ayrım gözetmeksizin,
Demir, kağıt, gümüş paralar,
Mecidiyeler, beşibiryerdeler, dolar sayıltıları...
Ekmeği böldüm; karnımı doydum; ülkemde değildim...
Bir kuş olsam, kıştan donsam, bilmem, nereye giderdim...
Okyanuslar yazıyor sahte pasaportumda; yanardağlar; kum tepeleri; telefon direkleri...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 31
B R TABLET ÜSTÜNE
Bu tablet
Çok yol katetti
Yerin tam da merkezinden....
Öyle sıcak, öyle yoğun......
Bu tablet,
Gezdi bir hayli
Okyanuslar üzerinde....
Öyle uzak, öyle engin....
Omlet yaptı Spartaküs onun üstünde,
Son çarpışmasından önce....
Tek şeydi o,
Kölelerin olan....
Öyle ender, daha değerli, elmastan....
Bir kalkan olarak taşıdılar Alman köylüler onu,
Yaşça Ortaçağ insanları ama kafada değil....
Verimlice kullandı Afrikalı köleler onu,
Kızgın göğe karşı şemsiye olarak....
Öyle kullanışlı, öyle rahatlatıcı....
Kuşandığında silahını Ho Şi Minh,
Yalnız değildi....
Halkı, eritip bir kapta onu,
Tanklar yaptılar, bombalar, uçaklar....
Öyle uçucu, öyle uyumlu....
Gandi, öz-imgesi olarak sahipti ona,
Bakarken kendine aynada....
Bir tablet, anlaşılmaz,
Ama bilir ner’de durulmalı dünyada....
Öyle bilinçli, öyle mütevazi....
Duvar kağıdıydı Lumumba’nın,
Ofisinde, evinde....
Düştü mü güneş duvarlara,
Yayılır Afrika üzerine....
Öyle kocaman, öyle sevecen....
Yarım yüzyıl önce sahipti ona Behrengi,
Aras nehri kıyısında,
Kılıcı olarak küçük kara balığın.
Nere gider, bilirdi onu da....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 32
Öyle küçük, öyle ağır....
Bir bayrak oldu ellerinde Marks’ın,
Avrupa’dan Asya’ya dek....
ngiliz Müzesi’nde ne yazdıysa,
Farklı değildi ondan pek fazla....
Öyle yorucu, öyle tanıdık....
Ne yazıyor? Görebildin mi?
Ne görebilir Hintli gözler,
Hintli eller nasıl dokunur,
Şafak ona sızdı mı bi’?...
Eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve aşk!
Söylemiyor daha fazlasını tablet,
nsanlarındır gerisi;
Spartaküs, Alman köylüler, Ho Şi Minh, Afrikalı köleler,
Gandi, Lumumba, Behrengi, Marks....
Bundandır yaşanmaya değer olması, soluk almaya değer olması....
Ve bundandır ki seviyorum seni -eşit, kardeş ve özgür olmak için!...
Sıkı tut o tableti, onu okşa,
Odur insanlıktan kalan tek hatıra....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 33
FEVKELALE
Lale Devri mi?
I
Balık kokacak ellerimiz seninle bu gece,
Akşam, sulak deltaya düşmeden önce,
Sayacağız adlarını göçmen kuşların bir bir,
Şu, defne ağacı; şu mersin; şu, sedir; Lübnan'dan gelme...
Şu levrek buralıdır doğma büyüme...
Balık bakacak gözlerimizden dünyaya bu gece,
Diyecek, "yetti bunca yaşadığımız, denizde,
Ner'de yaşar olta atan tanrılar?..."
Yüzbinlerin yazgısı elimizde,
Savuracağız yaylalara, dağ köylerine...
Salaş meyhanesinde sahil köyünün,
Buna itiraz eden olmayacak...
Ala tüyleriyle tavus kuşları,
Bundan sonra kimselerden korkmayacak,
Nere isterse keyifleri oraya...
Balık duyacak bizi, kuş duyacak, sağır...
Kesik kesik inlemelerimizi, titremelerimizi...
Cebimde kefen bezi, omzumda çifte,
Paşa duyacak bizi, Topkapı, Yıldız Sarayı,
Önce bir kaşıntı olacak, büyüyecek sonra sesimiz!...
Kısa sürdü gece, dağılıyoruz,
Ummazdık sonumuz bunca yakın; bunca uzak, batımız, doğumuz,
Bunca üşüyeceğiz, koyun koyuna bile, ummazdık dişlerimiz
takırdayacak, parmaklar kaskatı, dilimiz tutuk...
Kıyıya vuruyor cesedimiz her bir dalgayla...
II
Şu Toros'un içinde nereye baksam,
Nerede bir taş bulsam da lime lime etsem,
Görsem çapak çapak katmanlarını kireçtaşının,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 34
Hangi oyuğa sığınsam, hangi tepeyi aşsam,
Keçileri izlesem, zeytinlerini... Sen!...
Kabuklu, kabuksuz, çıplak, yarıçıplak,
Çökeltiyi geç fark etmiş, derman bulamamış,
Kirpikleri suya düşmüş, kendisi kalmış,
Bin yıl, milyon yıl, taşlarda hapis, yaşayıp gitmiş,
Sen ki, yaşayıp gitmiş bir deniz canlısı!...
Sandal ağacının gövdesindeki kızıllıksın daha çok,
Ekmeği bölüştüğüm, silah çattığım dostum,
Bin yıllık derenin tükengeç suyu,
Bin çileli Ayşekadın'ın solmuş yaşmağı,
Ayaz köyün is bürümüş çeşmesi sensin!...
Nohutla bulgur buluştuğunda bir tencerede,
Seni katarlar çobanlar tuz diye,
Üç gün peynir görmemiş karınlarına...
Uçuşur dağların sarp etekleri poyrazla,
Tipi gider, toz toprak gider, sen kalırsın...
Hangi çiçek bunca sevilmiş, bunca okşanmış hangi
çiçek iktidarı halklara vermiş kaşla gözle arasında
hangi çiçek evde büyüyeceğine saksıda serpileceğine,
kendini dağlara vermiş, dostlara vermiş, hangi
çiçek solmaz bir kez açtı mı...
III
Yabancıdır...
Mersin sokaklarında, bir elinde şemsiyeyle dolaşır...
Ele verir onu, şaşkın bakışı,
Şalvarlı görse, peştamal sanır,
Kokoreç bilir, burnuna geldi mi bi', kekik kokusu...
Yabancıdır...
Bin çekirdekli, ekşi, yenmez turunçlara saldırır...
Şaşar insanların toplamamasına yol boyunca,
Portakal sandığı turuncu topakları,
Aşısız, terbiyesiz turunçları...
Yabancıdır...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 35
Sobanın yanı başına kurulur soğuk günlerde,
Muhtarın zar attığı köy kahvesinde...
Geri çekilir pişince bir süre sonra,
Yabancıdır, çay içişinden anlaşılır...
Yabancıdır...
Bilmez, hangisi defne ağacıdır...
Eşek eti sürülse önüne,
Yer babam yer, ağzının suyunu akıtır...
Yabancıdır, davara selam verir, saygıya durur...
Yabancıdır...
Bilmese de mısır ekmeğini,
Bilir nasıl yapılır püskül cigara,
Yabancıdır ama bizden sayılır,
Bizimle soluk alıp verdi miydi...
IV
Yabancısın; başka bahçelerde açmak,
Aşar haddini, direnç gücünü, hassas tohumunu...
El edecek hep, ardında bıraktıkların,
Hep eksik olacak gübren hem suyun,
Yabancısın, çok çabuk oldu kıyıya vuruşun...
"Avucunu aç" desem, "gözlerini kapa" desem,
"kapılarını kapa, pencerelerini aç" desem, "bacalarından tüt,"
desem ki "o dağa çıkan, çıkamaz bir daha, dönemez köye,"
desem ki "bir vakte kadar, yunuslar, okşayıp öpecek seni,
taşıyacak seni Anka, Hürmüz, peygamber böcekleri, kırlangıçlar,"
Desem ki, "demediklerim, dediklerimden önemli; diyebileceklerimden önemli;
diyebildiklerim, ah diyebildiklerim",
Desem ki, "karpuz zamanı, vişne zamanı, Çingeneler zamanı,"
Desem ki, "ölü balık bakışları, donmuş balık bakışları, donmadan önce son bakışları denizin,
denizkızının, güvercin ölülerinin."
Desem ki, "susuz yazların çatlamışlığı, insanın yalnızlığıdır toprakta, uzar köy öğretmeninin
teneffüslerinde,
Suni teneffüslerinde, ökseotu günlerinde, traktör öğürtülerinde...”
Yabancısın, titrersin en ufak soğukta; kaykılır, kaykılmadık ne varsa, sarsılmadık ne varsa,
kavrulmadık zargana,
Yabancısın, tutamazsın ellerini köylü çocukların, unutursun el sallamayı sıcak otobüsten,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 36
rahat koltuğundan,
Pencere camlarını vızıldattığında egzos dumanı, şehir kokusu,
Yabancısın, sırtını doğrultur kitap okursun, müzik dinlersin, bir şeyler yersin,
Yabancısın yabani gibi, yabani ot gibi, yabani otobur gibi...
Kavuştur ellerini önce, elini omzuna at sonra çoban çocuğun,
Keçilerin boynuzuyla kırılan kayaları yokla bir bir, kendini bulacaksın,
Sıyır bedenindeki en son etini kemiklerinden, kurtul kanından, damarından, uyluğundan,
Bağır, çünkü bu dağlar, bu kireçten iklim, bu turunç ormanlık,
Seni anlar, elinden tutar, sarılır, helalleşir en sonu, bir yabancı olsan da...
V
Görüp de açtığınızı bataklıklarda, adalarda, kıtalarda, yedi iklimde,
Denizde de açacaksınız sanmıştım.
Don yemiş deniz yıldızları aydınlatıyordu ırmak ağzını o gece,
Balıkçı montlarında tuz izleri, kalıntıları, kısıntıları,
Eliniz -bir düş bu- eldivensiz, pürtüksüz, yelkovansız...
Demiştim ki, "göçmen kuşlar mı konuşur yalnızca göçmen dili..."
Uzaktan avcıların zafer heyheyleri, sevinç ateşleri, 'buyur gel gel'leri,
Titrek bir mum ışığı soyunacaktınız bur'da olsaydınız,
Ve çekecektiniz elinizi eteğinizi, kuğurdamalarından kentlerin,
Göçmen kuşlar susacaktı göçmen dillerinde, bütün dillerde...
Göçmen kuşlar tüm dillerde kalbimden vurulacaktı...
Bütün dillerde ağlayacaktım, bütün dillerde ağulu,
Ki bu vadi, bu uğultulu orman, bu hiçlikli gece, bu gerilla pratiği,
Sizi size karşın sizden koruyacaktı sizden aldığı güçle,
Bu meslek odaları, bu tarım kooperatifleri, bu ısırgan otları...
Size sizden sizli bizli sızacaktı su, çatlaklar boyu bir sabah...
Parmaklarınızı öpemedim, pamuk ellerinizi, korugan kaşlarınızı, etkili söylevciliğinizi,
Öpemedim, öpülmesi gerekli birliktelikleri; çokluktalığımla terstim...
Ağarmadı ağaracakçasına pusuya yatmış güneş, damlataşlarda,
Sesime sesinizi katamadım, 'sesimiz' diyemedim bir kez olsun sesimizle,
Duyamadım nasıl duyardı kulaklarınız, gözleriniz nasıl görürdü... Sizleştiniz bende...
Kışın beni yakıyor şimdi, stanbul'da bir sobada, genç işçi,
Yağım, vinçlere güç oluyor, insanları or'dan oraya taşıyor,
Kemiklerim, termik santrallerde bir termos çayı artık,
Ellerim?... Onları artık hissedemiyorum, gözlerimi artık göremiyorum...
Bir el uzatsaydınız uçurum kıyısında, çekmezdim kimseyi kendimle boşluğa...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 37
GUADANYA 040977
Dağınık kumlara çizdiğiniz harita,
Duvarımda asılı durmada hala....
Solmuş olmalı çoktan, elimizdekilerse,
Gizleyemem daha fazla, sevgili Guadanya....
Kalbim şimdi, kıyıya vurmadadır....
Şimdi kalbim, kıyıya vurmuş balina....
Bu belki son nefesi, kollarınızda,
Belki ilk nefesi, kimbilir Guadanya....
Kumsal kadar uzaksınız şimdi siz bana,
Şimdi siz bana, okul önlüğü gibi yabansı,
Gelgiti, koşup dönüşü rüyalarımda,
Dalgaların, size en yakın zamanlarım Guadanya....
Üfleyişi rüzgarın, sanmayasınız boşa,
'Siz' olacak kadar uzaksınız şimdi bana, belki de daha fazla....
Ve her bir silkelenişi incir ağacının,
Yara açmada dilimde, hem ne çok, Guadanya....
Yo.... Buz tutmadı henüz, yurdum olan okyanus,
Dalgalar kıyıyı vurmadı daha....
Güneşin doğuşuna az zaman yok öyle ya,
Batışı güneşin, ne yeni, Guadanya....
Göğe atılan sular, karışıyor yine suya,
lerliyor ağır ağır, zarif korsan gemisi,
Yaklaşmadadır sisler ardında pususever donanma,
Ne önemi var bunların, senin için Guadanya?...
lişmedi bir kez olsun deniz anaları sana,
Deniz kestaneleri öyle çok dikenli ama,
Bunların, bütün bunların, gerçekten ne önemi var,
Bitmedi mi şöminede odunlar, Guadanya?...
Mahzun dursun çoğu vakit o zaman âmâ fener,
Ot bitsin, kuru kuru, kırıklı kayalarda,
Göğün, yerin, denizin söylediği insana,
Duyulmasın daha fazla, bundan böyle Guadanya!...
Bilinmesin notlu şişeler, defalarca saldığım suya,
Bakışın, sesin, gülüşün, bilinmesin yürüyüşün....
Bilinmesin, hep sır olsun, varlığın da yokluğun da,
Yakın olmaz benden uzak, kimseye, Guadanya....
Dağınık kumlara çizdiğiniz harita
Duvarımda asılı durmada hala
Solmuş olmalı çoktan, elimizdekilerse
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 38
Gizleyemem daha fazla, sevgili Guadanya....
Suya bırakın o balinayı, iyisi mi Guadanya,
Doğar yeniden 'siz'in 'sen' olduğu yerde o....
Suya bırakın ellerinizi sevgili Guadanya,
Doğsun şimdiye dek ölmüş ne varsa....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 39
MERS N TALYAN K L SES ’NDE, KATOL K BURJUVA LE
Geç anladım, aynı otobüsteymişiz,
Mersin’den stanbul’a varmış araba,
Anneannemdeyiz şimdi, yadırgamıyor....
Kahvaltı yapacağız bu sabah bur’da,
Hazır oluyor kahvaltı yavaş yavaş,
Gürcü ezgileri çalıyor.... Bilmiyorum ismini çalgısının....
O, benim unutmak istediğimdi geçmiş yıllarda,
Bu yüzden, daha fazla dayanamıyorum,
Uzanıyorum arka odada uyur gibi....
Anneannem çağırıyor ‘öldüm’ diyorum,
Anneannem çağırıyor ‘hastayım’ diyorum,
Yalan olduğu, başından belli....
Geliyor odaya bir süre sonra,
Kardeşi rahatsızmış, yeni öğreniyorum,
Seviniyorum, kendisi hasta sanmıştım....
Eski günleri anıyoruz,
Eski yılları anıyoruz,
Eski yüzyılları anıyoruz....
Yarın saat yedide görüşeceğiz,
Bekliyorum onu ben, çok uzun süre,
Beyoğlu’nda o eski çayhanede....
Gelmiyor, kesmiş kesecekken tüm ümidimi,
Kilise avlusuna düşüyor yolum,
şte or’da duvarlara bakıyor....
Ermeni harflerini okuyamıyorum artık,
O ise okudukça, okudukça ağlıyor,
Ağlayan insanlarla ağlayamıyorum artık....
"Neler yaşadık oralarda bilemezsin" diyor,
Kilisenin uzun mu uzun kitabesinde,
Anımsıyor bir bir, yaşadıklarını, yaşamadıklarını....
Başı öne eğik yürüyor sonra,
Bir Katolik burjuvaya yakışmıyor hiç,
Omzuma yaslanmış yüzü, ağlaması....
Şimdi anlıyorum yaşananları,
Ağlayabiliyorum ağlayanlarla,
Şimdi bu duvarlar, başka duvarlar....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 40
Elimi tutuyor Katolik burjuva,
Rahibeler onu yarın çok kınayacak,
Duymadık kalmayacak bütün Mersin’de....
Yine de sıcak, Katolik burjuvanın elleri,
Öptü mü bir, bütün dünya ışıyor....
Yine de örgülü, Katolik burjuvanın saçları....
lerleyen yıllarda bir hayli şişmanlamış,
Yanakları, gözlerinin altı, parmaklar dolmuş....
Yine de Katolik burjuva, Katolik burjuva....
Çan çal hadi, bileyim geldiğini,
Horluyor Pazar sabahları, miskin zangoçunuz,
Zararı yok, bu sabah yine sen çal....
Bir daha ki sefere bilmem ne zaman?
Hangi şehirde olur, buluşmamız, görüşmemiz?
Sen de bilmiyorsun değil mi Katolik burjuva?...
Şu mendili senin için saklasam mı o zaman,
Değil mi ki yarın, öbür gün, öbür yüzyıl görüşmek var,
Kendimi o çarmıha geriversem mi acaba?...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 41
ÖD P KARGAŞASI
-Yeni Türkü’nün ‘Baba’ adlı parçasından esinlenerek-
Çoğumuzdan daha hayta sayılabilecek babamı,
Yitireli yıllar olmasaydı,
nanacaktım yakında olduğuna....
Uzanıyor önümde Mersin Limanı,
Kimine baba, kiminin çocuğu balıkları,
Bir çırpıda yakalardık babamla....
Uzadıkça uzayan kent ışıklarını,
Çağırıp oracıkta 5 yaşımla babamı,
Söndürtürdüm benden izin almadılar ya....
Şimdi babam -var ya- karşımda olsaydı,
Açılırdı bütün pencereler, bütün sur kapıları,
Amma fiyakalı gezerdim sokaklarda....
Balıkçılık öğreneyim diye çok çabaladı,
Bir iş tutsun, elaleme muhtaç olmasındı,
Sonra ölse kim bakardı çocuğa....
Heba oldu bende bütün çabası,
Kaçırıyor oltam tüm balıkları,
Balık bile pas atmıyor oğluna....
5 yaşımda yitirdiğim babamı,
Anımsadım işte bir güz akşamı,
Yine herzamanki gibi dönüyor dünya....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 42
BABA KL M
Babacığım, sen Budist olsaydın,
Ne zaman baksam engin sulara,
Seni yanımda var sayacaktım....
Küllerinin her bir dalgada
Saklı olduğuna inanacaktım....
Toprağa gömülecek ne vardı,
Ne vardı taş altında yatacak....
Şimdi ne zaman dönsem sırtımı,
Denize, ırmağa, yelkenlilere,
Şimdi ne zaman boynumu büksem,
Bakmasam bir an olsun gökyüzüne,
Seni düşünüyorum sırtım soğuk,
Başım öne eğik.... Öne eğik....
nanabilseydim, keşke inanabilseydim,
Gökyüzüne uçtuğuna ruhunun....
Şimdi başım öne eğik, sırtım soğuk....
Şimdi yüzüm, kavruk kara iklimi....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 43
HUBL
Hayır sevgilim hayır, Peter değilim,
Başka iklimlerde atmada kalbim....
Örneğin, Malezya’daydı, dün zihnim....
Göğsümdeymiş gibi görünse de kalbim,
Hayır sevgilim hayır, buraya ait değilim....
Tibet sırtlarında pirinç tarlaları....
Ne renk olur bilir misin Sudan’da çiçekler?...
Etyopyalılar da bilir düş görmesini....
Hayır sevgilim hayır, Peter değilim,
Başkasına pervane ol, başkasına tap,
Düşlerim denlidir varolmaklığım benim....
Ötesinde neler var Yengeç Dönencesi’nin?
Angola kıyısında hangi balık bolcadır?
‘Ölmüştür ruhun’ derim, bunları kitaplardan öğrenmedeysen....
Urumçi’de bırakmak tek ciğerini,
lkini Hazar’a sunduktan sonra....
Budur bana en sevindirici prim....
Hayır sevgilim hayır, Peter değilim,
Pikniklerle avunduracak seni, Karayipler’le....
Pazarlarım her günümle aynı olsun isterim,
Cebimde bol bol çakıl, ‘Peter değilim’ dedim ya....
Yitip gitmiştim bir defasında Umman Denizi’nde,
Yorgun bir yunusa eşlik ederken,
Nefesim kesilir mi, bilememiştim....
Beyaz sokaklara düşer yolum Güney Afrika’da, tüm bu siyahlığımla,
Elmas yutarım Zambiya’da, kimse anlamaz,
Bilir herkes, Rodezya’da çok kurşun yemişimdir....
Hayır sevgilim hayır, Peter değilim,
Kredi kartları, tüm bonolar, taksitli taksitsiz satışlar....
Bir kez tutundun mu bana, tümden uzaklaşırlar....
‘Peter değilim!’ diyorum sana ‘Peter değilim!’
En fazla Hint ismi, Hubli’dir adım benim....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 44
"RES MDEK GÖZYAŞLARI"
Yazık ama gerçek bu, siliniyor bende yüzün....
Gün geçtikçe....
Buğulanıyor pencerenin dışındaki tüm dünya,
nanır mısın?...
Daha çok uzaklaşıyoruz dünden, -bu gerçek-
Gün geçtikçe....
O zaman hiç durma sen, resmini gönder bana....
Bir resim.... Yalnız senden oluşmalı o ama....
Yalnız senden....
Bir resim.... Ondan anlamalıyız, dün vardık,
Yoksak bugün....
Çünkü gelgeç rüzgarlardan, kalamadı hiç bir şey,
-Küçük bir yaprak bile-
‘ şte budur’ diyerek, bağrımıza basacak....
Bir resim.... Belki böyle telaffuz olunabilir,
- şte böyle-
Benden yitip gitmemeye hep yeminli varlığın,
Söz tutar ve sır saklar,
Bir resme ne kadar çok sır sığabilmedeyse....
Ne kadar çok yıldız....
Bir resim, ancak bu kadar düş yüklü olabilir....
Doğrudur, bu dediğin, hepten doğru olabilir,
nandım hep sana....
Bir resim yalnız düşte midir ki, bir an gerçek olabilir?...
Gerçek?... Hayal?...
Bir resim, söyler misin, neyi unutturabilir?...
Özlem?... Sitem?...
Bırak da bunu ben, kendim bakıp anlayayım....
Bir resim,
Senden yalnız bunu isterim....
Bir resmin....
‘Yok’ diyorsan, gider kendim çizerim,
garip bir beden çıkar, bir de garip yüz;
O zaman ‘bu ne biçim?’ deme bana sakın sen,
Öyle eğilip büküldü, bende hayalin senin....
Özlem.... Evet, en iyi bu anlatabilir,
-En derinden bu-
Yıktıklarını bize, sarsak zamanın....
Düşlerimizin tüm fişekleri, cephaneleri,
-‘Hepsi bir anda’ diyorum-
şte tam da bir resimde infilak edebilir,
-Resminde, aniden-
En güçlü hissettiğimiz anda kendimizi,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 45
-Kapı kilitli, yatak sıcak, tatlı bir yorgunluk var üzerimde uyumak için-
Bir resim, tüm dünyayı kevgire çevirir,
-Garip tabii-
Dağlar bunu söyleyecek -kulak verirsen- sana,
-Teker teker, hafif hafif-
Rüzgar... Evet o da fısıldayacak kulağına,
-Suç ortağım bol-
Deniz, diyecek ‘göstermem sana yeşil yüzümü’
-Ciddi olabilir....-
Yap dediklerini, zararı yok, bir resim gönder bana....
Yap dediklerini, doğrusu, boğazımı kesecekler,
-Ben de şaştım-
Dağlar, rüzgar, deniz ve ne varsa onlara dost....
-Liste kabarık....-
‘Yap dediklerini’ diyorum, bir resim gönder bana....
-Gönder, hadi gönder!...-
Ya fidye isteseler, yok beş kuruş paramız....
Daha kaç çiçek toplayacağım, de bana,
Daha kaç çiçek?
Sana taç yapacağım kocaman demet için,
-Baya’ oldu-
Daha hızlı mı soluyor yokluğunda çiçekler?
-Neden olmasın?...-
Bir resim, yaprakları kendine getirebilir....
Zaman yalnız resimlerde mağlup olabilir,
-Eminim....-
Yalnız, sondan yana çalışır başka türlü zaman,
-Kanıt bol....-
‘Zaman parazit olur’ diyorum, yersiz yurtsuz tüm düşlere....
-Vakitsiz ölümler....-
Bir resim, o zamana haddini bildirebilir....
Sen gönder bir resim!
Resmini gönder bana!
Bilerek her bir resmin,
Hep eksik olduğunu,
Her bir resmin -bilerek-
Hep yarım kaldığını....
Kahrolarak sen olmadığına,
Resmin gerçekten....
Şimdi sen uzaklardan,
yi bak bu harflere,
Şimdi sen bu harflere,
Güzelce bir poz veresin,
Deklanşöre basılacak, okudun mu son dizeyi....
Banyo et bana gönder, banyosuz bana gönder....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 46
Hazır ol çekiyoruz: Çıttt....
Bir resim gönder bana....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 47
SAAT KULELER NE TERZER MA
Gözlerimin önünde binlerce saat kulesi…
Çan kulelerinden bozma, ner’deyse hepsi…
Dün ne idiyse çın çan, ahali için; o, şimdi, tik tak tik tak tik tak…
Bir düzen gelsin diye mi karınca yuvası kentlere,
Çünkü, değil mi, toplanmaz onca taş boş yere…
Düşünürüm, gözlerim kapanır, düşünürüm her bir vuruşla sarsılarak…
Zangoçlar işsizdir artık… Grev yapsalardı…
Ya da çanlarını her dak’ka başı çalsalardı…
Ne garip bir duygudur, bir anda işsiz kalmak, tarih olmak…
Kaçı çalışır şimdi, ayakta durur kaçı?
Kaçı geri kalmada, durmada saat başı?
Bir bilen var mıdır ki… Bunları kime sorsak?...
Zaman herkesçe malum… Kolunda saat herkesin…
Bu gidişle kuleler, bir bir kısılır kesin…
Çünkü saat dediğim uymaz ki koysak yasak…
Dünkü çan kuleleri, bugün saat kulesi ya,
Saat kuleleri yarın, neye döner acaba?...
Bir depremde bakarsınız, hepsi yıkıntı, toprak…
Çünkü onları kimse inşa etmek istemez,
‘Boşuna gider’ derler, kimse rıza göstermez…
Devir sermaye devri… Hükmü yok kâr olarak…
Zaman geçer, onlarsız… Onlarlı ya da… Geçer…
Dünyanın bir ucunda, bir çiçek solar evet, bir tanesi de açar…
Ve her bir kuleyi düşünürüm sende, bir bir, uzun uzun ağlayarak…
O kuleler biz miyiz?... Kim bakar, bir yıkılsak?...
Yoksa zangoçlar mıyız?... Ne olur tarih olsak?...
Kulağımın dibinde binlerce saatin sesi…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 48
SIRILSIKLAM
Hava karanlık, hiçbir şey yok yıldız namına....
Üstüm başım sırılsıklam....
Çıkıyorum merdivenlerden ağır ağır, arkama bakarak....
Üstüm başım sırılsıklam....
Hayal meyal hatırlıyorum çağırışını....
Yağmur yağıyor bardaktan boşanırcasına....
Yere bırakıyorum kendimi hemen....
Üstüm başım sırılsıklam....
Ellerinin titreyişinden anlıyorum....
Yağmur içe işlemede, geri durmamada bir an olsun....
Bir hayli ıslak mı ne, ağzından dökülenler....
Üstüm başım sırılsıklam....
Beni rüzgara bırak, beni ufkun her gün geçip giden kızıllığına....
Çiğ de bir tür yağmur sayılmalıdır....
Ne yana açsan avucunu, hangi yüze haykırsan,
Üstüm başım sırılsıklam....
Bir merdivenden bir başkasına.... Hayat bu işte.... Arada düzlükler....
Paltonun işe yaramadığı ortadadır....
Bunca sözcüğü, ard arda bulmadasın sen, nereden?...
Üstüm başım sırılsıklam....
Otobüse biniyor, yürüyorlar, dünden, evvelsi günden, geçen haftadan yorgun insanlar....
Alnımda yine ıslaklık.... Terlemişim....
Savruk sesler çıkaracak bugün yine, iş makinaları....
Üstüm başım sırılsıklam....
Okula giden küçükleri düşün.... Her yer karanlık....
Düşün, nasıl kuruyacak, ne vakit, yağmur suyu almış defter ve kitap....
Eğilir bükülür ateşte, lastik çizmeleri sınıfın....
Üstüm başım sırılsıklam....
"O yan" dediğin ne yan?... Bulamıyorum bıraktığım yerde,
Islak kirpiklerini, korugan kaşlarını, seğirişini ellerinin, su birikintilerine....
Sen, ben, ellerimiz sırılsıklam diye midir ki,
Bütün dünya sırılsıklam?...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 49
K NEMRUT’A TR YOLE
ki Nemrut tanıdım ben, biri sensiz biri senlen....
Gerçek değillermiş de resmeder gibi düşlerimi,
şte bak uzanıyor eteklerde dağ köyleri....
Ve dolanıyor, hiç bitmezce, o çamurlu patika....
ki Nemrut tanıdın sen, biri bensiz biri benlen....
Evrenin ilk anından beridir vaaar idi onlar,
Onlar kim mi? Eli çamur, yüzü çamur çocuklar....
Ve o yan bu yan kaçan, koyunları kuzuları....
ki Nemrut tanıdım ben, aynı anda hepi birden....
nsanlar kadar açlar değil mi ki onlar da....
Kurt ulur çakal ulur çoğu zaman dağlarda....
Ve uyuyamaz gece, yabansa bur’da insan....
ki Nemrut tanıdım ben, dorukları kar ilen....
Tutuklaşır kentliler, yorulur ayakları,
Yük olur sırtlarına, kentte bıraktıkları,
Bağırarak konuşurlar, çığ olur tüm etekler....
ki Nemrut tanıdım ben, kıyıdan değil taaa derinden....
Başımı bıraktım ikincisine, tam da yanına tanrı başlarının,
Bacaklarımı verdim birincisine, yıkanırken ılıkçana suyunda o dağın,
Olduğum yerdeyim artık, ne geri ne ileri....
ki Nemrut tanıdım ben, ırakçasına gözlerden....
Şimdi ben, yekpare bir bedenden ibaret, şimdi ben, yürüyemez, düşünemez şimdi ben....
Şimdi ben bu kentte, bir küçücük gövde, seyirlik bir ucube, ikiz kulelerden, pencerelerden....
Şimdi ben ne kaçabilirim senden, yetişebilirim ne de sana....
ki Nemrut tanıdım ben, kolsuz başsız, yekpare beden....
Şimdi ben, atamam uzaklara adımımı, anlatamam derdimi sana, dilim yok, yok boğazım....
Şimdi ben, düşünemem seni, düş göremem, türkü de yok.... Yok ki ağzım....
Şimdi ben, hepten düşsüz, pusatsızım daha çok....
ki Nemrut tanıdım ben, ne idiler bilmeden....
Şimdi sen, fesleğende kardelende topla beni; fesleğenlerinde, kardelenlerinde Nemrutlar’ın....
Şimdi sen, düşlerini kar suyuma doğayım, okşa beni dünkü gibi, uzağında insanların....
Şimdi sen, taşı beni şifa için dağlara....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 50
ki Nemrut tanıdın sen, tahta kapılı evlerden....
Şimdi sen, baş ol bana, düşünmem için seni tekrar, düş için, türkü için, derdim anlatmak
için....
Şimdi sen, bacağım ol, götür beni doruklara, bir varayım göreyim bir, gözüm olsun gözlerin....
Şimdi sen, bana bırak, yıldızlar toplamayı....
ki Nemrut tanıdın sen, okunuyor gözlerinden....
Ne arasın uzaklarda, karlı dorukları onların, ne arasın düştenmişçe dağ köyleri, çocuklar....
Çıkarmayasın bereni, o dağ kokulu bereni.... Unutmayasın sakın, ağlar belki bu dağlar....
Şimdi biz, dünkü gibi gelincik toplayalım....
ki Nemrut, yüreğimde iki ateş parçası....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 51
SON MUSON YAĞMURU
Islanıyoruz... Son ıslanışımız bu... Henüz bilmesek de...
Islanıyoruz... Islanıyor bizimle bütün dünya...
Islanıyor tropikal bitkileri sulak sıcak coğrafyamızın...
Islanıyoruz... Hiç kurumayacağız bir daha...
Koşmuyoruz yo, yürüyoruz evet.
Susmuyoruz; seyrelecek, şu durmaz yağmur; bir susarsak...
Bir susarsak, ölüm olacak sonu, dirilmek yok...
Uçurumlar boyu düşeceğiz;
Düşeceğiz kısa ömürler boyu, nehirler boyu...
Yo! Susmuyoruz!
Görüntün oluyor gölgen, sesin, seğirişin
Her bir birikintide, pirinç tarlalarında...
Doğum gibi anlıyorum ölümü...
Kelebekler uçuşuyor senden bana doğru, biz yağıyoruz...
Yağan biziz, kendi üstümüze...
Islanıyoruz kendimiz olmadığımız zaman,
Başkalaştığımız zaman,
Başkalaşım kayaları denli yabansı...
Biz ıslatıyoruz dünyayı kendimiz olduğumuzda,
Birlikte olduğumuzda,
Islatmasak olmaz mı?
Ya biz ya insanlar!
Islanacak, birileri; bu, zorunlu...
Feda tanrısına teslim edelim tüm ganimetlerimizi,
ç çekişlerimizi, diz kırışlarımızı...
Ölelim, öldürmeyelim.
Nasılsa bizden sonra tufan alır her yanı,
Bizden sonrası yok... Kıyamet...
Öksürüyorsun. “Kurumayacaksın” dediysem,
Kurumayacaksın. Çünkü...
Çünkü ben de kurumayacağım sen kurumadıkça!
Öksürüyorsun.
Demek ki az kaldı sonumuza...
srafil suru olur öksürüğün...
Öksürüyorsun.
Eski kağıtlarcasına sararıyor dünya.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 52
Senin gözlerinden ölüyorum bu sarı ırmakta...
Öksür! Ağzından çıkan ciğerlerin,
Kurtuluş gemisi olacak Nuh’a!
Öksür! Çünkü yaşamım;
Önce sana, sonra feda tanrısına adadığım yaşamım;
Küçücük bir damladan başka birşey değildi,
lk güneşle sonsuzluğa kavuşacak...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 53
KARANLIK ÖPÜŞÜ SUYUN: KÜÇÜK BALIKÇI
Nedir bir balıkçının derdi günboyu, küçük balıkçı?... Balık, rüzgar ve de tuz?...
Yosun tutmuştur şimdi, o enkazın dibi.... ster hatırlama hiç, istersen aklında tut....
Yalandır, yakın olduğu adaların bu kadar çok; rüzgarsız olduğu denizin, yalandır, tümden....
Yalandı, gözümle gördüm; uçmaz insan, yüzemez kuş....
Doğu’dan doğduğu güneşin, Batı’dan battığı yalan....
Devrilir tüm kayıklar, gerçektir rüzgar! Bütün dallar kırılır, yapraktır düşer,
‘Seçme!’ diyorum sana, eli boş dönmektense; bir daha evine hiç, dönmemeyi; yo!
Hem bir balıkçının nedir derdi günboyu?... Dalga alır rıhtımda saçları küçük kızın....
Bir açar kapatır hava, düştü düşecek yağmur.... Tutamazsın kendini; ille açılacaksın....
‘Açılma!’ demiyorum küçük balıkçı, ufuklar senin! Unut kıyıyı, artık, denizin çocuğusun....
Bir ben bileceğim bir ben bilecek bir ben; son çıkışın olacağını bu çıkışının....
Başladı mı bir kere, su almaya kayığın; hoş geldin sefa geldin o zaman aramıza....
Ancak o zaman senin olacak, tüm bu deniz tüm bu gök....
Şimdi öyle büyüdün öyle büyüdün sen küçük balıkçı,
Kimseler kimsecikler, seçemez artık seni;
Bu kadar küçüldün işte büyük balıkçı....
Balık, rüzgar ve de tuz, hep solak, hep pes,
Kıyıdaysa insanlar, hep tıknefes, yorgun hep....
Karanlık öpüşü suyun.... Sarmalasın su seni....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 54
B R ARKEOLOG JÜB LES
"Müzeyi gezmek iyi, müzelik olmak fena"- N. Hikmet
Hiçbir devlet tanımadı -tüm uğraşlarıma karşın,
Geçmişi değil de geleceği kazma istemimi....
"Deliii! Deliii!" diye düşüyorlar ardıma küçükleri, büyükleri limanın,
Şeytan diyor geçir kafalarına sikkeleri, bulduğun tüm heykelleri....
"Altın" dedim mi değişiyor iş ama yerine getiremedim vaatlerimi....
Alacaklılar tarihten önce de vardılar, onlar yine alacaklılar....
Kadın kılığında mı gitsem mahalleye artık, yoksa hiç gitmesem mi....
Bıyıklarını buruyorlar her defasında, sonunda canımı alacaklar....
Hele anlatamayışımı kimseye, benim sevdiğim kızın,
Yüzyıllar önce öldüğünü ve de doğabileceğini yüzyıllar sonra belki,
Valla', deveye hendek atlatmak, iğneyle kuyu kazmak sayın....
Kurumadadır bedeni sevdiğimin, fosilleşmededir kertenkele gibi....
Ama nasıl anlayacak yüce ahali, yüce meclis, yüce sağduyu, yanılmaz halk iradesi,
En pahalı altının insan olduğunu, yalnızca bunun'çin kazdığımı, Allah'ın unuttuğu
tümsekleri?...
Ve anlasalar nasıl anımsayacaklar yarın öbürgün, gece gündüz, iğne sayılır o alet edevatla dağ
bayır dolaşan bendenizi?...
"Sümsüğün, sünepenin, sümüklü böceğin teki; sürüngen takımının son örneği...."
Hiçbir mahkeme bakmıyor davama, ya görevsizlik ya takipsizlik ilmühaberi....
Korsan devletim uluslararası hukukta, Akdeniz'de korsan gemisi....
"Bitsin bu sıkıntı" diyorum, Hindistan Valisi Bey, Britanya Müzesi'ne verin tayinimi,
Müzelik olmuş bir arkeolog çekecektir bir hayli, turistlerin ilgisini....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 55
Ş MEND FER HIRSIZI
Bugünlerde öyle çok istiyor ki canım,
Anlamakta anlatmakta bir hayli zorlanıyorum:
Bir tren kaçırmalıyım! Tren kaçırmalıyım!
Sürerek ben daha hızlı daha hızlı daha hızlı,
Göz kırpışta geçen neyse tam da ondan olmalıyım....
Değiştirseler bile namussuzlar, makası,
Kolay mı bu vakitten sonra, kesmesi hızımı....
Koca tren ve yalnız ben.... Koca tren ve yalnız ben....
Bilmeyecek hiç kimse, trenle yalnızlığımızı....
Fırlasın o göstergeler daha hızlı daha hızlı!
Dünyayı yörüngesinden, daha çok saptırmalıyım....
Tünellerden geçişimiz farkedilmeyecek pek....
Not düşmeyecek memur, 'rüzgardır bu' diyecek....
Kenardaki köşedeki ahalisi evlerin,
lk defa olacak ki, uyanıvermeyecek....
leri! stikamet: Gökkuşağı! Gökkuşağı!
Her bir hayvandan bir çift, çiçek böcek almalıyım....
....
Geç anladım: Gitmiyor, varmıyor oraya raylar....
Geç anladım: Ötedünyam -adı üstünde- ötede....
Geç anladım: Bu tren, dediğim tren değil....
Geç anladım: Kırdılar, makası bir tarafa....
Bugün benim düşlerim, gerçek olmadıysa da,
Ne malum yarının da, dün gibi olacağı?...
B R HABER: "Şimendifer Hırsızı
METZ- Fransa'da 18 yaşında bir genç, dün gece gardaki bir lokomotifi 'kaçırdı.' Polis
kaynaklarına göre, akli dengesi yerinde olmayan delikanlı, rölantide çalışmakta olan
lokomotifi hareket ettirmeyi ve 400 metre sürmeyi başardı. Durumu fazla zaman geçmeden
fark eden gar yetkililerinin makas değiştirerek boş bir alana yönelttikleri lokomotif, raydan
çıkarak kenardaki bir elektrik direğine çarptı. Direk gürültüyle devrildi. Metz demiryolları
yetkilileri, hemen yetişerek lokomotifi kaçıran genci yakalayıp polise teslim ettiler. (aa)"
Radikal, 07.01.2002, s.24.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 56
C N, TOPLU SÖZLEŞMEDE
Seneler var ki bekliyorum
Birinin lambayı okşamasını
Mızraktan tüfenge geçti insanlar
-Savaş kitaplarında-
Benimse elimde üç parça dilek
- çiçe geçmiş, lambada....
Bir okşansam uyacağım okşayan kimse
Onun umulmadık dileklerine
Kimse sağlığımı istemez oysa....
Ölürüm bakarsınız lamba okşanmadan....
Benim ne güçlü pazularım var
Yetmiyor ama işte bur’dan çıkmaya
Benim uzun mu uzun kollarım da var
Varmıyor bir kez olsun lambayı okşamaya....
Sözüm var, lambayı ilk okşayana
Ben bu şiiri okuyacağım
Düşündüm taşındım, ben bundan sonra
Lambamda genel grev yapacağım.
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 57
JOAN M RO ATLASI
lk Dördün (1906-1931)
1 Cornudella (1906)
Pastel pencereleri kentin, kiliseye bakardı,
Bahçesinde bacakları çır'çıplak ağaçlar her yıl,
Uzarlardı bitimsiz bir hırsla ve uzaklaşırlardı her gün yerden...
Serviler yetişmiyor henüz çevrelemeye taş yapıyı,
Zonklatıyor zangoç, cemaatini kilisenin saat başı,
Haç, isyan bayrağı sayılır, ölümlüler ona sarınır Katalanya'da...
Her ağacın gölgesi var, uzar, kısalır, büyür, ufalır,
Ama ağacı yoktur hiçbir gölgenin, bir dikili ağacı bile yok,
Unutmadım kuşlar için delikler açmayı irili ufaklı,
Kilisenin dış cephesinde, külliyesinde, kubbe altında...
2. Mücevher Deseni (1908)
En büyük hazzı, içe kapanık bir yılanın,
Kendi kendini sarmalaması,
Kendi kendini ısırmasıdır.
Dışa açık bir yılanın en büyük hazzı ise,
Ya başkalarını ısırması,
Ya da kendini başkalarına ısırtmasıdır.
ki türlüsü de engel değildir deri değiştirmesine,
Deri değiştirir, kendisiyle savaşık olduğu günlerde...
Isırdığı bir başkasında bırakır dişini, kilitte kırılmış anahtar gibi,
Kendiyle barışık olduğu günlerde...
Kendimizi tanıyabilelim diye çıkar karşımıza bağda bahçede,
Bir mektuptur posta kutumuza bırakılmış, pulları dökülmedikçe...
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 58
4. Çıplak (1915)
En güzel çıplak, çıplak gözle görülemeyendir.
En güzel çıplak, anahtar deliğinden
ya da loş bir pencereden soyunur gözleyenin gözbebeklerine...
bundandır ki hiç bir çıplaklar kampı,
cezbetmez, kaçamak öpüşler denli,
hayata çıplak gözle bakan jinekolog adayını...
11. Küçük Bir Kızın Portresi (1918)
Dokuzyüzonsekizde küçük bir kız
bir kelebek gibi havalansa,
ikibinonsekizde kasırga olur,
rüzgargülü olur,
döne döne, salına salına...
yaz-kış yeşil kalacak gözleri,
altın saçlarıysa pas tutacak, eskiciye düşecek...
düşmedi firavun altınları eskici tezgahına,
çünkü eskiydi o zamanlar ne varsa...
bırakalım da sek sek oynasın, çember çevirsin,
düşsün küpelerinin biri ve
diğer teki arasın hazine avcısı,
dırdır eden karısını susturmak için...
...........................
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 59
F KRET KIZILOK Ç N ŞARKI SÖZÜ
Eskiden de bur’daydı bu beyaz kedi,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
Ölümler henüz bize uğramamıştı,
Saçlarımız henüz öyle kırlaşmamıştı,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
Hükümet kurum kurum kurulmuştu koltuğuna,
Avro’nun paritesi bir o yana bir bu yana,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
Çöpler Salı-Cuma toplanıyordu,
Moğollar yeniden toplanıyordu,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
K T’ler hafiften özelleşiyordu,
Kürtçe eğitim hakkı yasalaşmıyordu,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
Fiko Baba Bodrum’da yaşayıp gidiyordu,
Paşa ağa Marmaris’te çiziktiriveriyordu,
Ben de bur’daydım,
Sen de bur’daydın....
Şimdi de burada o beyaz kedi,
Koynumda sıcaklığı duruyor hala,
Ben de bur’dayım,
Kedi de bur’da....
Sense üşüyorsun bir başka kıtada,
Or’da bembeyaz kediler var amma
Bu kedi bildiğin kedilerden değil,
Hem fanus içinde hem de dışında....
Bunu vurguluyor haber bültenleri,
Enflasyon cozuttu gittin gideli,
Duyuyorsan tavandaki lambayı yak!
Hem seni gidi pabucu yarımcak,
Kardan adam yapılır mı yağmurda,
Gir içeri de biraz oynayak....
Eskiden de bur’daydı bu kardan kedi,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 60
Yokluğunda için için dışın dışın eridi,
Bir ben bur’dayım bir de erimiş kedi....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 61
ÇANAKKALE’DE DEN ZE KARŞI
BALIK-EKMEK YEME HAKKI
Ne mayınlar tanıdım ama habis ama selim…
Ne büyük çıbanları yoldu gözlerim…
Mübalağa eden eder, etmezse de eyvallah…
Mısır tarlasına ekilmiş hint keneviriyim şimdi…
Baş açık… Şahin avcısıyım belki daha çok…
Tutuklat hadi beni! hbar et beni!
Bir ceset kokusuyum, sinerim tümden…
Konuşurken benimle, beş kap ayran içmeli…
Çünkü zehirlenirsin… Benden zehirlenirsin!
Belki bir karaltıyım… Puslu, kara cübbeli…
Bir organ kaçakçısı… Belki bir hırsız…
Zenginlerin böbreğini aşıran, yalnız…
Bir kusmuk lekesi belki… Kurumuş bir kan…
Değil mi ki bu işler yürümez kansız…
Başka türden biri belki… Bir tür şarlatan…
Belki kadın satıcısı, belki kalpazan…
“Temizleyin!” derim, belki, adamlarıma,
Kaptırdı mı Hakan, topu, bir başkasına…
Belki benim şahsımda, horozları kavgaya tutuşturan
Bir cani yatıyordur… Tüm ıslahat boşuna…
Emri benden almıştır, belki, topuktan vuran…
Düpedüz pezevenk belki, belki katmerli ibne…
Tecavüzcü, katliamcı, kundakçı belki…
Söylüyorum ya hepsini… Daha ne…
Belki yardımcıyımdır, yatakçı belki…
Ün salmışlığım kırk leşi var diye,
Doğrudur ne bileyim… Biliyo’m mu ne ettiğimi…
Doğru ya; cüzzamlıyım, vebalıyımdır belki…
A DS’im var, kalsiyum eksikliğim, bel soğukluğum…
Solağım, çolağım, topalım, kör hem…
Şişkoyum, aptalım, ümitsiz bi’ durum…
Sağa sola saldırmıştım kızınca bir kerem…
Tükürürüm, kusarım, ortalıkta osururum…
Trafikte inerim, küfür ederim…
Her küfürü herkeşlerden iyi bilirim…
Kartlamışım, bir parkta öylece otururum…
Bir keresinde bir düğünün orta yerine kusmuştum…
Tam da orta yerine… Görmeliydin milleti…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 62
Damat zıvanadan çıktı: “Çıkarın şu illeti!”
Diye bağırmasın mı, onunla yumruklarımı kullanarak konuştum…
yice kabullendim, saydığım sıfatları…
Tabii, birden açıldım, çizince anahatları…
Ne mayınlar tanıdım ama habis ama selim…
Ne büyük çıbanları yoldu gözlerim…
Mısır tarlasına ekilmiş hint keneviriyim şimdi…
Baş açık… Şahin avcısıyım belki daha çok…
Tutuklat hadi beni! hbar et beni!
Bir ceset kokusuyum, sinerim tümden…
Konuşurken benimle, beş kap ayran içmeli…
Çünkü zehirlenirsin… Benden zehirlenirsin!
Belki bir karaltıyım… Puslu, kara cübbeli…
‘Ama yine de’ diyorum, ‘yine de,
Hakkım vardır senin gibi benim de,
Çanakkale’de denize karşı balık-ekmek yemeye’…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 63
BAKIR’IN ZANGOÇU –D YOR K D LC HANIMA-
En dakik zangoçuydum ben Diyarbakır'ın,
En dürüst yareniydim dost meclisinin…
Sesim kısılır da çanım susmazdı,
Durur muydu hiç kolum, elim tutulsa da…
Velakin kuleden gördüm; Diyarbakır'a,
Batılı bayanlar geldi, bir caka bir caka…
Ne desek, efendim, kaydediyorlardı…
Yazıyorlardı hemen, 'höt' değil de 'hot' desek…
Buna 'dil çalışması' demedeymişler,
Madalyalar almadaymış bir sürü hanım,
Sırf bizi dinleyip de yazıp durduklarından…
Ne iştir anlamadım, hey yüce sa…
Beri gelin hele siz, loy, dilci hanım,
Bende ne efor var, size dil dökecek…
Aklınız şaşırır da yazamazsınız;
Diliniz tutulursa, onu da açarız…
Biz 'al'a 'mor' deriz, 'mor'a 'al'…
Biz bilmeyiz, ne derler yüce alimler…
Sık sık düş görürüz, söylemeyiz kimseye…
Düşlerimizi de, bir zahmet, not alın olmaz mı…
Siz ne demedesiniz 'Karacadağ'a?
Hiç canım, meraktan, öylesine sordum…
Sizin sorularınız gibi, şimdi sorduğum…
Siz ne demedesiniz 'Mazıdağı'na?
Demek madalyalar alacaksınız,
Bense en dakik zangoçu Diyarbakır'ın,
Çalacağım çanımı, kıyamet gününe dek…
Kıyamet gününe dek, madalya alınız…
En dakik zangoçuyum ben özlemlerimin,
Çalacağım onları, bir bir, size karşı…
Ne komik konuşuyoruz öyle değil mi,
Bunları da, efendim, hemen not alınız…
***
Zangoç böyle diyor, susuyor bayan,
Bakalım nereye kadar, ne zamana dek…
Zangoç, usanmazca, çalmada çanı…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 64
ARKAYA B R K Ş L K
Çöpleri didik didik didikliyorum
Kirli çuvalıma dolduruyorum
Orta direk hanelerde yer bulamayanları;
Çöplükten hergün yeniden… Yeniden doğmak için.
Paslanmış eskileri ben topluyorum
Seyyar tezgahıma dolduruyorum
Çağdaş, yeni zamanlarda yer bulamayanları;
Geçmişte hergün yeniden… Yeniden ölmek için.
Ellerim de var kollarım da var benim,
Balık tuttuğum da olur, tükürdüğüm de…
Bir kırmızı kazağımsa olmadı hiç, bir kez olsun…
Çünkü dalga geçerler, ona erkek demezler…
Gözlerim de var kirpiklerim de var evet,
Kırpışırsa da onlar sizinkiler gibi,
Başka şeyler görürler şu kocaman dünyada,
Başka şeylere kapanırlar… Başka şeylere açılır…
Fırsat buldukça, bir de cam siliyorum
Boyalı ceplerime dolduruyorum
Yolda, camdan uzatılan demir paraları;
Akşamları evime, yürüyüp gitmek için…
Kimi zaman şerbet, ayran satıyorum
Bardaklarınıza yeniden dolduruyorum
Özlemlerimi, hastalıklı günlerimi, burukluğumu;
Sabahları yeniden işbaşı yapmak için…
Ne çok şey var, doldurul'cak, dünyada…
Ne çok şeyi hep ben… Hep ben dolduruyorum…
Yine de dolmuyor… Boşalmıyor yine de dünya…
Doldurup boşalttıklarınıza dikkat ediniz…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 65
AYNEN
Bir ben kaldım özleminin eşiğinde sabahlayan,
Bir ben…Her bir tiktağında guguklu saatin…
Umarak neler neler olacağını…
Anlayarak bir adanın sonsuz yanı olduğunu…
Karalarda kuzey güney doğu batı var iken…
Engin değil o kadar, eşiği özlemin…
Demek, bir adada değiliz…
Titremesin ellerimiz ayakkabı bağlar iken…
Yepyeni şehirler oluşuyor,
Beynimdeki depremlerde…
Kimsenin yaşamadığı, bitkilerden başka…
Bilmediği kimsenin, ne renktir bulutları…
Yalnız ben mi bilirim o kentleri, yok mu kimse?...
Bende tüm bir evrenin depremi mi var yoksa…
Aman vermiyor işte depremler beynimdeki…
Yıkılıyor tüm kentler, yenileri kuruluyor…
Bu akrepsiz, yelkovansız kum saatinde,
Boğuluyor guguk kuşu havasızlıktan,
nişinde usul usul, kum tanelerinin…
Terse çevirip onu, kurtaran kuşu kim?...
Kimdir bunca az yapan taneleri, gövdesini bunca dar?...
Her an içime akan o iri taneleri,
Mümkün müdür bir şekilde benden çıkarıp savurmak?...
Vakti geldi: Çıksın artık guguk kuşu ağzımdan…
Öyle çabuk geçmiyor yanık yarası ama
Zaman çabuk geçiyor…
Eriyor kum taneleri, denizde bitimsiz…
Elleri var, gözleri var cankurtaranların amma,
Olmuyor cankurtaran, her eli gözü olan…
Bundandır, her saatli, olamıyor saatçi…
Durur adada tümden, çabuk geçse de zaman…
Başlar kaldığı yerden, basınca karaya ayak…
Sollayarak tüm insanlığı,
Hayvanlara yönelir, bitkilere…
Onları da bir kalem, tutsak eder zaman…
Değişmez hiç yörüngesi, ağır, koca dünyanın,
Dünyada hiç bir kolda tek bir saat olmasa…
Değişir yörüngesi, işe giden insanların,
Tek bir saat olmasa, hiç bir kolda dünyada…
Sen ne ömürsün ey zaman kimi zaman sen ne ölüm…
Sanırsın ki aşkı sonsuzluğa yetiştiriyor…
Sonludur aşk, yanıp sönen sonra kayan yıldızlar gibi…
Sonludur insan ömrüne sığabilecek denli…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 66
Sonsuzdur, ayırdın mı binbir parçaya…
Sayılsa da sayılamaz… Geçse de geçer…
Kanat çırpışı bir serçenin, dama konuşu…
Hepsi sonlu, sanırsın ki tam şu an bitecektir…
Sonlu hepsi, kırılacak yıllarca duran saksı…
Hangi kapılar idi açılan
Sonsuzluk kapıları kapanmadan önce?
Daha önce var mıydı bu gökyüzü,
Çarpışı yüzümüze ada rüzgarlarının?
Daha önce küçük müydü bu kadar ellerimiz,
Kısık mıydı gözlerimiz, boynumuz öne eğik…
Hangi kapılar kapanmıştı yüzümüze,
Sonsuzluk kapıları kapanmadan önce…
Bir yıldız kayıyor, aydınlanıyorum…
Ona gitmede her güz, göçmen leylekler…
Ondan gelmede her vakit karanlık ışığı göğün…
Onda kayan, sanki bütün evren, bütün doğa…
Ve parlayan, parlayamaz sonsuza kadar…
Aydınlatmayan yıldız, ömrü boyunca,
Kayarken, pek imanlı gitmek istiyor…
Aydınlıktır, gitmeden, son defa ve ilk defa…
Kaydı yıldız…
Bu simsiyah gökyüzü cebinde, belki bir dolunaydı…
Gösterdiği kimi vakit, sakladığı başka zaman,
Getirdiği çoğu zaman, yerde, ölümlülere…
Hangi yandaydı kaymış yıldızlar mezarlığı?...
En son oradaydı…
Cebinde bir ay, dolunay, yarım ay, hilal…
Üstünde yeni açmış bir kasımpatı…
Daralan bir ateş çemberinin ortasında,
Küçük bir köpekti kalan…
Bilmezdi ki kurtulunmaz bu şekilde soğuktan…
lerliyor çember, kalleş kalleş, ağır ağır,
Kapatıyor gözlerini şimdi artık o köpek,
Değmesinden az önce, ateşin, bedenine;
Gülümsüyor bir ancık, ısındı o nihayet,
Dar ateş çemberini, üstüne giyene dek…
'Evrenden kalanlar ner'de?' diye soran varsa,
Kara ateşlere gebe bir kül bulutunun altında…
Yeniden harlanmada, şimdi o ateş;
Almak için içine, geriye kalanları…
Kül olsun savrulsun diye geriye kalan yerde…
Oysa yer kalmayacak, savurmaya külleri;
Yandı mı baştan sona tüm geriye kalanlar…
Ateş süpürsün artık, hala harlı külleri…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 67
Külrengi bir ağaç gövdesinin sevgisiz damarında,
Belki eriyeceğim… Eriyip gideceğim!
Yüzyıllık ağaçların kof gövdelerinde,
Dallara yürüyüveren o kofluk belki benim…
Belki benim, halkaları, içi yenmiş ağacın…
Belki benim, çiçekleri her baharda kuruyan…
Belki benim, kalın kalın o örümcek ağları…
Silkelenip kırılan dallar da benim…
Hapsolmuş bir karınca da değilim,
Kanatsız bir sinek de…
Kuyruğu tenekeli kedi ise hiç mi hiç…
Kuyruğu kestirilmiş bir köpek değilim hiç…
Sevgilinin ellerinde soluvermiş bir çiçek?
Lal kafeste kahrından ölüvermiş kanarya?
Zıplamaktan yorulmuş, emekli bir çekirge?
Hortumu su çekmeyen, hantalcana bir fil miyim?...
Yeleleri ağarmış, ağır aksak bir aslan?...
Ben kimim?
nsan mıyım, zamanda tutsak?...
Ben kim isem, aynen öyleyim…
Aynen öyleyim…
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 68
BAYEZ T B MARHANES 'NDE
Birinci Bab
I
MUBASSIR
Kim düşünebilirdi ki, kim düşünebilirdi,
Donup kalacağımızı böyle bir anda,
Müzelik olacağımızı, bir de ibretlik....
Kim bilecekti ne yaparız, böyle donuvermesek....
Havuzun şırıltısı avluda, seslenişi fıskiyenin
Bulanık akmaklığı Tunca'nın, yağmurlu günlerde,
Konuşu güvercinlerin, her bir yanına kubbenin....
Bilinmeyecekti, yitip gidecekti bunların her biri....
Belki haşin durmadayım mor kuşağımla,
Korkar beni bir kez gören, zenciyim ya....
Bende de birşeyler pır pır eder, taaa şuramda....
Bilmesin isterim yine de kimse....
Dondu tarih işte bir an, or'dayız ner'deysek,
Sahicidir bu gözler, kırpışır ara sıra,
Sahicidir bu kollar, atılmaya hazır onlar,
Bu göğüs, her nefeste, bir inip bir kalkmada....
II
'KRON K PS KOZLU HASTA' ODASINDA
Hey gidinin, Hasan Ağası, hey de hey....
Düşecek adam mıydın buralara sen....
Üsküp'ten çıkmıştın yola, Hacı olmak için,
Bilir miydin soyacak seni haramiler, Haramidere'de....
Getirdiklerinde seni, at arabasıyla,
Nasıl titremedeydin, öfkeden, kinden....
'Yok!' diyordun, 'artık yurda dönemem'
''Rezil rüsva' dedirtmem kimseye Üsküp'te ben!'
Şimdi elinde tespih, ağzında binbir dua,
Beklemedesin: Kapı açılsın bi',
Atlayacaksın üstüne, kim olursa olsun,
Harami sayılır herkes, senin nezdinde artık....
Rahat ol, soymak istemez hiç kimse seni bur'da,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 69
Hem neyin var ki artık, baksana bi' üstüne....
Çile doldurup bur'da, acep bilmem kaç yüz gün,
Bakarsın, Üsküp'e dönmeye niyetlenirsin....
III
'MEŞKUL YETLE TEDAV ' ODASINDA
Sepet örmedesin şimdi, genç Mithat, küçük Mithat,
Vazgeç sen, hadi ama, bağırıp çağırmaktan....
Bozar sesini adamın, ergenlik dediğin....
Senin gibi bir hafız bir anda kart kurt olur....
Yaşamak, neyse ki, ezberden cümle değil,
Anlamalısın bunu, bak sesin de kısıldı....
Sepet ör şimdi artık, elden bir şey gelmiyor....
Mısır doldur, ayçiçeği, zeytin doldur sepete....
Gençsin, kendini sen, böyle tüketmemelisin,
Dün hafızdın, bugünse binbir yol var önünde,
Belki yarın öbür gün, sadrazam olacaksın,
Sevineceksin tümden, 'sesim kısıldı' diye....
Velakin yas tutma şimdi, ömrümüz ne kısadır....
Bir bakmışsın sende değil, dün sende olan can....
Nedir öyleyse bu kederlenme, iç çekiş....
Meşgul et kendini, geçsin zaman, ey müstakbel sadrazam....
IV
ANNES YLE TEDAV YE GEL YOR B R ÇOCUK
Annesiyle tedaviye geliyor bir çocuk hasta, hekimse karşılarında,
Acı çekiyor olmalı bir hayli, çocuk.... Öyle buruşuk suratı....
Belki ikindi vakti, terleyip su içmiştir,
Sünnet olmuş mudur ki? Onu da soralım....
Anasına, çocuklara saldırmadaymış, ne ayıp....
Rahmet eylesin Allah, vefat etmiş babası....
Kuvvetine gem vuracak kimse yok ya evde,
Belki ondan, bu canavar, böyle palazlandı....
Sağa sola tükürüyor.... Hekim çok kızdı,
Beni çağırdı hemen; 'Zenci Efendi!'
Bir güzel sopa çektim lanet velede,
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 70
Kuzu gibi oldu birden, nelere kâdirsin sopa....
Beş vakit sopa yazdı reçeteye hekim....
Bu iş için esnaftan biri tahsis edildi....
Söz verdi her namaz sonu, sopa atmaya....
Bayram namazı da dahil mi, karar veremedik buna....
V
SARA HASTASI, HEK M VE HASTABAKICI
Sara hastası, hekim ve hastabakıcı, bir de ben....
Bu görülen, her zamanki teftiş manzarası....
Titriyor eli, kolu, tüm uzuvları,
Uzanmada yatakta.... Ne vakit geçer acep....
Kainatın depremi nasılsa, onda bu o;
Titriyor, titretiyor ne varsa üzerinde....
Nefret ediyor herkes, taşlıyorlar sokakta....
Oysa ne yapsın hasta.... Deprem onun suçu mu....
Yazık, göremeyecek doğuşunu güneşin,
Yazık, duyamayacak ne söyler güvercinler,
Yazık, bilemeyecek yılların geçtiğini....
Yüce Tanrım, bazen sana, ilenmemek elde değil....
Tunca akıyor akıyor.... Hasta, yatmada umarsız,
Bir gün açarım odayı, kıpırtısız kalmıştır,
Yazarım defterime, mefta oldu, ne yazık....
Böyle bitecek işte, kimsesizin çilesi....
kinci Bab
VI
BAŞ ECZACI VE ÇIRAĞI
Otlar var bir tarafta, bir tarafta şuruplar....
Yine yoğun, işi, eczacının.... Rahatsız etmeyelim....
Hangi şifa kitabıdır, rahleye koyduğu?...
Patlar mı, şu şerbete ötekini eklesem?...
Lakin baş eczacının, bir hayli seğiriyor gözü,
Kelin ilacı olsa, kendi başına sürer....
Eczacı olmaya belki, böyle karar vermiştir....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 71
Kelimi iyi edeyim, kelimi iyi edeyim....
Başındaki sarıkla ne heybetli duruyor....
Bir anda değişiyor, insan, amir oldu mu....
Çok nargile içmiştik küçükken gizli gizli....
Şimdi 'zencefil' diyor, başka bir şey demiyor....
Çırağa da yazık ya.... Onun tafrasıyla hep,
Bir azar işitiyor, bir dağa yollanıyor,
Otlar aramak için, otlar toplamak için....
Eczacıdan soruluyor yine de, her tür şifa....
VII
ŞURUPHANE VE LAÇ HAZIRLAYANLAR
Değil mi ki tırlatıyor Yeniçeriler,
Avratsızlıktan, yurtsuzluktan, veletsizlikten....
yi etmeye çalışıyor, bunu, şuruphanedekiler,
Çünkü şanlı ordumuzun askere ihtiyacı var....
Saldırsın istiyoruz Yeniçeriler, düşmana, 'avrat avrat' diye,
Bunun için bir hayli uğraşmadalar....
Ayıptır söylemesi, padişah da güçten düşmüş,
Haremine onca macun dayandıramıyoruz....
Kafeste deliren veliahtlar için, şirret va'lde'nımlar için,
Karanlık, aydınlık, niceler uğramakta....
Dünyayı zaptetmeye yetebilir bir şurup,
Doğru dozda, doğru zamanda, doğru kişiye verildi mi....
Tadlarına baktıklarından mıdır, ilaç hazırlayanlar,
Nahoş ve daha çok sarhoş bakmaktalar....
Çeşnici ayrı olsa, ilaççı, bir başkası....
laçlardan iyiden iyiye tasarruf edilir....
VIII
Ş FA Ç N GELM Ş A LE
Şifa için gelmiş bir aile.... Şifa, eczacıda bol yaaa....
Adam diyor, 'Karım benim, öyle horluyor ki,
'Yangın var!' diye ayaklanıyor tüm Edirne, geceyarısı....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 72
Ben bile böyle sanmıştım bir keresinde....'
'Üstelik yürüyor kimi gece uykusunda,'
Kulağına eğiliyor bu kısmı anlatırken,
'Kadı'nın yatağına gitmiş uykuda dün, hekim efendi,
Kadı bu, dava da edemiyorum 'namussuz' diye....'
Geçende yürümedi ama, bir şeyler mırıldandı,
Sayıkladı O ama, hiç bir şey anlamadım,
'Andonita Andonita, beseme' diyordu,
Uyandırdım sordum amma, O da bilmiyor....
Hekim hemen ilaç yazdı, eczacıya yallah....
Yanlış okumuş olmalı ki hekimin yazdığını,
-Ya da ilaç yanlıştı taaa baştan beri-
Hanımı adamın, Andon'a kaçtı....
IX
HASTA ODASINDA D VANE VE KARASEVDALI
'Hayır ben vermedim, vermedim ben!' diyor divane,
'Teslim etmedim anahtarları düşmana!'
'Yenildik doğrudur, kalleşlik etti Tatar,
Ama doğru değildir, kapıyı açtığım!'
Sımsıkı tutmada bir karanfil, elinde,
Belki o, anahtarı temsil etmededir....
Ne görmede divane pencerenin dışında?
Bilmiyorum bunu amma, hep dışarı bakmada....
Mâlumunuz hikayesi, karasevdalınınsa;
Tutulmuş, bir nazlı yâre, halden anlamaz yâre,
"Mey" diyor, "vefat" diyor, bir de "yâr" diyor,
Çalmadadır içinde, şimdi, binlerce makam....
"Zaman işte.... Akışında bu dinmez nehirin...." mi diyor?...
"Bekledim efendim sizi, faytonunuzu" mu diyor?...
Neler söylemededir, duvara çakılı gözleri?
Lanet üstüne olsun, kim getirmişse bu hale....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 73
X
Z YARETÇ BEKLEME ODASINDA
Ragıp'ım iyi midir şimdi, evladım?
Az yemek yemesin, terlemesin sakın....
Ragıp'ımı görmek bugün, acep mümkün olacak mı?
Taaa stanbul'dan geldim, görsün diye gözlerim....
Hep o görev yüzünden geldi bunlar başına....
Selimiye'de iken, ne hoş çıkardı sesi....
Ner'den bilebilirdik keramet camideymiş....
Eski Cami'ye atandı, o zaman çaktık işi....
Ragıp'ım benim yavrum, çok hassastır bu konuda,
Hep ilahi söylerdi, şöyle küçükten beri....
Ezanı, yalanım yok, O'na okuturlardı,
Beş mi idi, altı mı?... Yedi yaşından beri....
Sesi betse ne yapalım, oğlum değil mi benim....
Ben büyüttüm, ben duydum ağzından ilk ilahiyi....
Hem bendim sabahları, namaza kaldıran O'nu,
Demem o ki, evladım, O'nu görecek miyim?...
Üçüncü Bab
XI
'DEPRES F' HASTA VE HASTABAKICI
-Biraz daha yemek ister misin, koca güreşçi?
Ne olmuş canım, yenildiysen bir kez....
Kolay olmadı zaten tuş oluşun senin....
Yüzlerce pehlivan yenmiştin.... Daha ne....
-Beni kederlendiren budur ya işte,
Bir kişi kalmıştı yalnız, başpehlivan olmaya,
O da hile yaptı zaten, anca' öyle yener beni....
Kimseye dinletemiyorum, gel gör ki, bunu....
-Biz senin heybetini bilmedeyiz ey pehlivan!
Bilmedeyiz ne kuvvetli, pazuların senin....
Lakin yemelisin şimdi şu eti,
Çünkü hakemleri de yenebilmelisin sen....
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 74
-Bileydim, biraz daha et yemekle olacak,
Keser ineklerimi, yerdim hepsini....
Oysa ne yazık ki bu kem alemde,
Para geçer -bendeyse yok-, para geçer her yerde....
XII
HEK MBAŞI VE HASTASI
- Size 'hekimbaşı' mı diyeyim efendim, 'başhekim' mi?
- Ne dersen de, sıfat aynı, hepsi bir....
- Hastalıktan başkaca şeyler soracağım ben.
- Buy'run, sizi dinliyorum can kulağıyla....
- Doğru söyleyin, memnun musunuz işinizden?
Ner'den esti, merak ettim, hekim oldunuz?
- Bıktım artık boğuşmaktan envai mecnunla,
Lanet olsun o güne de hekim olduğum....
- Hekimbaşı; siz beni çok korkutuyorsunuz,
Nasıl huzur bulur dünya, siz olmasanız....
Tırlatmışların tümü bir kez dolaşsa dışar'da,
Yeni bir çağ açılır, Çılgınlık Çağı, dünyada....
- Ama niye ben? Ben olmasam, başkası yapardı....
Huzur içinde dönerdim evime ben de,
Bir düşün, esnaf olsam Rüstempaşa'da,
Şen olurdum.... Bulaşmasın kimse bu işe!...
XIII
SAZENDE VE HANENDELER
'Çal sazende!', 'Çal!' diyorum, bunlar garip, bunlar mecnun....
'Dışar'dakiler için de, şöyle bir, çalasın' diyorum,
Sarsın tüm Edirne'yi, tedavi eden demler,
Yazın gürül gürül aksın, yorgun Tunca, bir kez olsun!
Çengiler! Raksedin hadi, canlandırın kuru dalları!
' nsanların gözleri, yorgun düşsün!' diyorum,
'Oynak rakslarınızı takip etmekten sizin....'
Sizden ben tüm dünyayı, sarsmayı bekliyorum!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 75
Tar çalsın, kudüm çalsın, ney çalsın, kanun çalsın,
Öyle çalın, öyle vurun tellere siz mızrabı,
Kopsun teli rebabın! Desinler cümle alem:
Sazendeleri de mecnun, kadim bimarhanenin!
Siz çalarken, kabul edin, daha az mecnun değilsiniz!
Çalmazken dellenmezsiniz, budur onlardan farkınız!
Çalın siz, durmazca çalın! Durmazca, durmazca çalın!
Taşana dek, yutana dek evreni, suları Tunca'nın!
Gezgin Şiirleri (2000-2005) 76
TORO LETAL’E AĞIT
I
PASEO
Babam, dedem, büyük dedem, hepisi hepisi, bilir
misiniz,
Göremeden öldü bunu.
Sanırdık yazılmayacak, boğalar lehine bir söz....
Yine de yeminliyim yine de,
Yıkacağım başına lanet seyircilerin,
Tüm dünyayı, tüm evreni bir fiskede....
II
KORR DA/KUZEYBATI CEPHES NE
En çok sizi sevdim ben inanır mısınız,
Mısır yiyip durarak beni izleyen kız....
Anladığım kadarıyla esmer teniniz,
Daha da esmerleşmiş güney uçlarda....
Gerçi siz de kimi zaman neşelenmiştiniz,
Katil pikadorlar şiş geçirdi mi,
Koca dünya karşısında küçücük gövdeme benim....
Keşke bir defalık da gülmeyiverseydiniz....
Lakin artık sizi pek fazla göremiyoruz,
Meksika’ya bir kalem geçmiş olabilir misiniz?...
Bakıp spanyol dağlarıyla baştanbaşta çevrili
Çöllere, bilmiyorum ne diyedir iç çekmedesiniz....
Size bir sırrımı artık verebilirim:
Bugün tüm tabelalara tos vuracağım,
Tüm tribünleri bir anda yıkacağım efendim,
Sarsılacak borsalar Madrid’den başlayarak....
Yalnızca Madrid mi sandınız efendim,
Tüm dünyayı kan kızıla boyayacağım,
Ancak kıyamet günü verebileceğim,
srafil suru olacak son nefesimi....
En çok sizi sevdim ben inanır mısınız,
Meksika çöllerinde siz yalnızsanız,
Sanmayınız buralarda biz de yalnızız....
Değil mi dost her yerde dost, yalnız her yerde yalnız....
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005
Gezgin Şiirleri 2000-2005

Mais conteúdo relacionado

Mais de Ulaş Başar Gezgin

Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxÇin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxUlaş Başar Gezgin
 
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxUlaş Başar Gezgin
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginUlaş Başar Gezgin
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Ulaş Başar Gezgin
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiUlaş Başar Gezgin
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarUlaş Başar Gezgin
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaUlaş Başar Gezgin
 

Mais de Ulaş Başar Gezgin (20)

Yapay Zeka Sosyolojisi 2023
Yapay Zeka Sosyolojisi 2023Yapay Zeka Sosyolojisi 2023
Yapay Zeka Sosyolojisi 2023
 
Ulaş Başar Gezgin Kitapları
Ulaş Başar Gezgin KitaplarıUlaş Başar Gezgin Kitapları
Ulaş Başar Gezgin Kitapları
 
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptxÇin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
Çin Kitabı Sunumu - Ulaş Başar Gezgin.pptx
 
Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar GezginVietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
 
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptx
 
Sanat Psikolojisi
Sanat PsikolojisiSanat Psikolojisi
Sanat Psikolojisi
 
Yapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisiYapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisi
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
 
Ulaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitaplarıUlaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitapları
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
 
Sanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi girisSanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi giris
 
sanat psikolojisi
sanat psikolojisi sanat psikolojisi
sanat psikolojisi
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
 
Soma ve psikoloji
Soma ve psikolojiSoma ve psikoloji
Soma ve psikoloji
 
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal MedyaYerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
 
Barış Psikolojisi
Barış PsikolojisiBarış Psikolojisi
Barış Psikolojisi
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
 

Gezgin Şiirleri 2000-2005

  • 2. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 1 Dr. Ulaş Başar Gezgin, 1978’de stanbul’da doğdu. Darüşşafaka Lisesi’nden sonra, lisans (2000) ve yüksek lisans (2002) derecesini Boğaziçi Üniversitesi’nden aldı. Yansıbilim (psikoloji) eğitiminin ardından, krallıkla yönetilen Tayland’da Prens Okulu’nda fen bilgisi öğretmenliği yaptı. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nde Eylül 2003’te başlayıp Mayıs 2006’da tamamladığı ‘Relationship of Bodily Communication with Cognitive and Personality Variables’ adlı doktora tezi, bilişsel bilimler alanında Türkiye’de verilmiş ilk doktora tezi olma özelliğini taşımaktadır. 2004’te, Canterbury Üniversitesi nsanbilim Doktora Bursu’na değer görülerek, Yeni Zelanda’da Canterbury Üniversitesi’nin Toplumbilim- nsanbilim (Sosyoloji-Antropoloji) Bölümü’nde insanbilim doktorasına başladı. Tez danışmanının Avustralya’daki bir üniversiteye geçmesi nedeniyle, insanbilim doktora tezini yarıda bıraktı. Kimi zamanlar, Avustralya’da, kaldığı yerden sürdürmeyi düşünüyor. 2000 yılından başlayarak çeşitli tür ve alanlardaki çalışmaları, sanat (örn/ Evrensel Kültür) ve bilim (örn/ Bilim ve Gelecek) dergilerinde yayınlandı. ‘Saat Kulesi’ başlığı altında dünyanın sorunları ve özellikle Asya ülkeleri üzerine kaleme aldığı köşe yazıları ve ‘Kara Kutu’ başlığı altında bilişim ve toplum üzerine kaleme aldığı köşe yazıları, çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlanmaktadır. Boğaziçi’nde iki yıl asistanlık (2000-2002) yaptıktan sonra, çeşitli yükseköğretim kurumlarında; yansıbilim, insanbilim, dilbilim ve bilişsel bilimler alanlarında ders vermiştir. lk kitabı, spanyolca’dan çevirdiği ‘Kartal mı Güneş mi?’ adlı düzyazılmış şiir kitabıdır (Octavio Paz, stanbul: Virtüel Yayınları, 2000). Aynı yıl, öyküleri, Gençlik Kitabevi Ödülü’ne değer görülüp yayınlanmıştır. Sanat dünyasında, daha çok, şiirleri ve şiir çevirileriyle tanınmıştır. Yayınlanmayı bekleyen 4 telif kitabı, 2 çevirisi ve 1 derleme-çeviri yapıtı bulunmaktadır. Çoksesli korolarda edindiği müzik birikiminden, arada bir yazdığı opera ve bale eleştirilerinde yararlanmaktadır. Son dönem yapıtları arasında, bir eski Hint biçimselliği içinde kaleme aldığı, sa’dan Önce 2500’lerde Hasankeyf, Dicle Nehri, Hint Okyanusu, Hindistan, Himalayalar vb.’de geçen ‘Cana ve Hubli Purana’ adlı bir opera librettosu bulunmaktadır. Dr. Ulaş Başar Gezgin, 15 Aralık 2005’te yayın yaşamına başlayan, Almanya tabanlı Havuz Dergisi’nin (http://dergi.havuz.de ) kurucularından biri olarak, derginin editörlüğünü ve yazı işleri danışmanlığını sürdürmektedir. Ağ sayfası: http://ulas.teori.org E-posta yerleği: ulas@teori.org Cogprints’te yayınlanan yapıtları: http://cogprints.org/perl/user_eprints?userid=6477 Linguistlist’teki sayfası: http://cf.linguistlist.org/cfdocs/new-website/LL- WorkingDirs/people/personal/get-personal-page2.cfm?PersonID=63707 Son Güncelleme: Mart 2007
  • 3. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 2 GEZG N Ş RLER (2000-2005) Ankara, stanbul, Bangkok, Samyan, Kleng, Avustralya çölleri, Rotterdam Ulaş Başar Gezgin, ulasbasar@gmail.com Okyanus Yazıtı ODTÜ, Ankara 2004 Yılbaşı Niraatı Bahçelievler, stanbul 2005 ‘Noel Baba’nın Uğramadığı Çocuklar çin Bahçelievler, stanbul 2005 Kod Adı: Leyla Ürgüp 2002 Akarsu Marşı Bahçelievler, stanbul 2005 Gece Işıkları – Binyıl Ateşleri Avustralya çölleri üzerinde 2004 Göçmen Türküsü Rotterdam, Hollanda 2002 Ortodoks Bir Rahibe Derdi ki -Çook Çook Eski Zamanlarda, Yürürken Sokakta- Aksaray, stanbul 2001 Diyor ki Budist Rahip Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Buda’nın Çağcıl Zamanlar çin Birinci Söylevi Bangkok, Siyam 2546 (2003) Milan Kundera Atlası Samyan, Siyam 2546 (2003) Bir Tablet Üstüne Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2002 Haymatlos Baladı Akkent, Mersin 2003 Fevkelale Toros dağ köyleri, Mersin 2002 Guadanya 040977 Galatasaray Üniversitesi, stanbul 2002 Mersin talyan Kilisesi’nde Katolik Burjuva le Mersin Öğretmen Evi 2002 Ödip Kargaşası Mersin Limanı 2002 Baba klimi Bangkok, Siyam 2546 (2003) Hubli stanbul 2001 “Resimdeki Gözyaşları” Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Saat Kulelerine Terzerima Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Sırılsıklam Aksaray, stanbul 2002 ki Nemrut’a Triyole Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Son Muson Yağmuru Samyan, Siyam 2546 (2003) Karanlık Öpüşü Suyun: Küçük Balıkçı Galatasaray Üniversitesi, stanbul 2001 Bir Arkeolog Jübilesi Mersin Limanı 2002 Şimendifer Hırsızı Bir ETT otobüsü, stanbul 2002 Cin, Toplu Sözleşmede ODTÜ, Ankara 2002 Joan Miro Atlası Mersin Üniversitesi, Mersin 2002 Fikret Kızılok için Şarkı Sözü Orhan Veli Şiirevi, Beyoğlu, stanbul 2002
  • 4. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 3 Çanakkale’de Denize Karşı Balık-Ekmek Yeme Hakkı Aksaray, stanbul 2001 Bakır’ın Zangoçu Diyor ki Dilci Hanım’a Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Arkaya Bir Kişilik Galatasaray Üniversitesi, stanbul 2002 Aynen Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Bayezit Bimarhanesi’nde Bayezit Bimarhanesi, Edirne ve stanbul 2001 Toro Letal’a Ağıt Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2001 Değillememi Değillemelisin (~(~p)) Ankara Tren Garı 2002 Grotesk Gece Aksaray, stanbul 2001 Unutulmuş Varlıklar Ansiklopedisi Gazi Üniversitesi, Ankara 2002 Hatırlar mısınız? Aksaray, stanbul 2001 Islak Eldiven Aksaray, stanbul 2001 brahim Aksaray, stanbul 2001 lan Bir ETT otobüsü, stanbul 2002 ş Arıyorum Aksaray, stanbul 2001 Kesin Lazımdı Aksaray, stanbul 2001 Kızkalesi’nde Onüç skelet Aksaray, stanbul 2001 Peynir Gemisi Yürütüyor Lafla Peynirci Boğaziçi Üniversitesi, stanbul 2002 Postanedeki Memuriyetim Aksaray, stanbul 2001 Tam Karar Olmaz Şiir Aksaray, stanbul 2001 Yokşarkı Aksaray, stanbul 2001 Yolcu Kalmasın Bir ETT otobüsü, stanbul 2001 Cırcırlı Kale Mersin Öğretmenevi 2002 Guadanya 2015 Batıkent, Ankara 2002 Uzaklardan Beykoz’a Bakmak Çao Paya Irmağı Kıyısı’nda, Bangkok, Siyam 2546 (2003) Göçmen Fil Bangkok, Siyam 2546 (2003) Devlet Sanatçısı Bangkok, Siyam 2546 (2003) Sizin Oralarda Samyan, Siyam 2546 (2003) Aksamalar Merter, stanbul 2001 Canım Teresa Aksaray, stanbul 2001 CWTHPIA (SOTER A) Aksaray, stanbul 2000
  • 5. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 4 Okyanus Yazıtı I Gelenler hep acı getirdi bize hep yıkım. Gidenler hep yaslı koydu bizleri. Bugün dalgalar gelir üstümüze, Dünse toplu tüfekli ordular. Gelenler hep acı getirdi bize. Kaçacak ülkeleri var onların, kalacak yerleri. Ve yıkılan, onların değil bizim evlerimiz. Dalgalar üstümüze üstümüze geliyor bizim, onların değil. Ve bir ülke, vatandaşlarını arıyor aramızda, Seçip çıkarıyorlar onları, evsizlerimiz topraksızlarımız arasında ölüler yaralılarımız arasında, inanılası değil! Uygarlığa daha yakın, onlar, Ve daha yakınlar, birbirlerini tutmaya, Asyalılar pahasına. Ve kendi depremlerinde yardımcı olan kim varsa 130 milletten, Kim varsa, alt sınıftan üst sınıftan, aç sınıftan, tok sınıftan, Pişmanlar yardım ettiklerine, Kendinden başka kimseye dost olmayan bir ülkeye yardım ettiklerine. ülkelerindeki haber kanalları ki, Gösteriyorlar uzun uzun, yıkılan evlerimizi, yüzen ümitlerimizi. "Derme çatma" diyorlar uyuduğumuz yerler için, uyandığımız yerler için. "Derme çatma" diyorlar "ondan yıkıldı, Evleri, caddeleri, hastaneleri." Sormak istiyorum: "ya sizin ülkenizde, niye onca insan öldü? Azıcık sallanınca apartmanları." Kendi söküğünü görmeyen terzilerin ülkesi, Kendi kelini görmeyen berberlerin ülkesi, Gözlüklerini göremeyen yurttaşların ülkesi. Ama güzel şairleriniz var sizin, Güzel ressamlarınız. Siz daha da uygarlaştınız, uygarlaşmadılar size uyup. öylece kaldılar, bize yakın kaldılar. Ve içlerinden biri dedi ki: "Ve öyle çok şey getirdiler ki, Ve öyle çok şey getirdiler ki, Ve öyle çok şey getirdiler ki, Bağımsızlığa yer kalmadı ülkede." Bağımsızlığa yer kalmadı ülkemizde.
  • 6. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 5 Ve duydu okyanus tanrısı feryadımızı, Sizsiz, özgür ülkeler kurabilmemiz için, Dev dalgalar yarattı, kocaman dalgalar. II Balığa çıkmıştı oğlum, Eşim balığa çıkmıştı, Kıyıdaki palmiyeleri yutmuş diyorlar Uzaklardan gelen dalgalar. şimdi hangi palmiyeye yaslansam. Hangi toprağa uzansam, hangi taşa? Hangi göğe elimi uzatsam? Islak. Dalgalara karışıyor yaşlarım, Ne yana bakayım, Nasıl durayım... III Karım yeni doğum yapmıştı, 18 kez gece görmüştü yalnızca, yavrum. Yavrum benim daha 18 kez uyanmıştı. Nereye taşımıştır şimdi dalgalar onu? Dalgalar hangi yunusun sırtına bırakmıştır yavrumu... IV Kerpiç evler yüzüyordu okyanusta, oyuncak bebekler, Son kez gördüm haritadan artık silinmiş köyleri. Yüzen, çocukluk resimlerim idi, ilk karnem, Yazmayı söktüğümde verilen kurdele. Yitirdiklerimiz oldu, derinden yitirdiklerimiz, Gelenlerin getirdikleri, gidenlerin götürdükleri. V Sürekli denize bakıyordum ve sürekli idi deniz, Beyaz giysiler içinde denize bakıyordum ve beyazlamış idi deniz, Parıldıyordu tuzlar, kumlar üzerinde ve parıldıyor idi deniz, Beyaz bir çizgi belirene dek ufukta, ayırana dek evreni, ötesindekiler çizginin, kaldılar, Berisindekiler gitti.
  • 7. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 6 VI "Hiçbirşey olmasa deneyimdir" derler ve bense, Bir kez daha öğrendim seslerin Daha yavaş olduğunu dalgalardan, "Su geliyor" diye koşuverdiğinde cankurtaran, O kurtaran ki can kurtaran. Koşuveriyordu cankurtaran. Savaş alanı oldu bir anda deniz, Sahil denize karıştı ve paçalarını sıvamış yürüyen aşıklardan, Düşlerine girecek korkulu anılar kaldı, Ortak düşlerine. önce kendi canını kurtarmalıdır Savaş alanlarında cankurtaranlar, Yarın öbürgün kurtaracakları, Onlarca insana sayalım. Onları buraya getirmiş aşk, Sınamak için yükseltti dalgaları, Sınamak için çocuksu aşklarını. Budur bana öğrettiği, deneyimin. VII Bankamatikte kalan paraları kurtarmakla uğraştım, Dalgalar bankaya doğru geldiğinde, Bir güvenlik görevlisi olarak. çünkü bana korumam emredilmişti, ne pahasına olursa olsun, paraları, çünkü bana ceza verirler, paraları dalgalara verirsem. VIII "Odayı su basmışmış ha ha ha. Gülerim buna, Biz srail`de işgalci Filistinliler'in ne baskınlarını gördük yer miyiz!" Dedi Yahudi, açmadan kapıyı. Ve sular. Dalgalar daha işgalciydi lanet Filistinliler'den. IX ölü köpek balıkları gördüm Köpek ölüleri gördüm Tekne kalıntıları. ipe tutunup ağaca tırmanmışlar gördüm, tırmanamamışlar gördüm
  • 8. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 7 Kıyıya doğru yüzenler, yüzemeyenler. Ve sordum: "niye bunca acı var? Keder niye bunca çok?" Dalgakıran yanıtlar aradım, kuru yanıtlar. Herşey ıslaktı. X Sizin oralarda daha hızlı dönüyor bu gezegen, daha vitaminli, daha tok. Sizin oralarda daha ağır doğuyor bebekler, daha çok süt ve oyuncak. Sizin oralarda daha dayanıklı, gökdelenler; köprüleriniz daha sağlam. Asansörlü gökdelenleriniz var, metro namlı yerdelenleriniz var. Kulübelerimiz vardı hasır şapkalı, okyanus oldular. Gölgesi bol ormanlarımız vardı koca gövdeli, muz, ananas, hindistan cevizi, kauçuk. Suda dağıldılar. Kocalarımız, çocuklarımız vardı, Karılarımız, çocuklarımız. Yengelerimiz, teyzelerimiz, Amcalarımız, dayılarımız. Ve ey sen evinden rahat koltuğunda izleyen bizi, Ey Avrupalı ey Türkiyeli, Yalnız bizim buralarda büyük değildir dalgaların boyları. Ve timsah gözyaşları dökerken siz, "şöyle şöyle olmuş uzaklarda" diyerek, Bilin, Doymayabilir toprağa dalgaların boyları Ve içine alabilir sizi de, uzak ülkenizi de.
  • 9. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 8 YILBAŞI N RAATI Ey sevgili! Çok az düştü yolum illerine Ve başka nere gezdimse, Acı, kan ve gözyaşı vardı. Gözleri bağlıydı Ebu Gureyb’de insanlığın, Guantanamo’da insanlığın, bacakları sayrı, Topraksız bir halk (,) önderini yitirdi, Eski önderini yeniden seçti kana susamış bir halk. Ey sevgili! Acı, kan ve gözyaşı vardı. Geçenlerde bir camide vuruldum, Daha önce sağ kurtulmuştum şgal güçlerinin talanından. Daha önce Filistin’de vuruldum, Misket oynamaya çıkmış çocuktum, Taş attım misketimi çalan askerlere, Daha çocuktum. Ey sevgili! Daha ben çocuktum. Yıllar geriye değil ileriye dönük oldukça, Herşey hatırlatmaktaysa yaşlandığımızı bir yıl daha, Daha acısı var: Iraklı çocuklar hasta, Iraklı çocuklar aç. Daha acısı var: Asyalı çocuklar kaygılı, Asyalı çocuklar ıslak. Daha mutsuzuz. Ve daha fazla, mutsuzların sayısı. “Çiçek açacak 2005’te” dediler, Açmadı. “Onların silahları var ama onlar, iyi insanlar” dediler, nanmak istedik. Onlar yanlışlıkla vuruyorlarmış abimizi amcamızı. “Karnınız artık doyacak” dediler “yeni yılda.” Bu düşle besledik kendimizi. “Dünyanın gerçek efendisi sizsiniz” dediler, “hele bir büyüyün.” “Hele bir büyüyün.” Büyüdük, bilinmedi büyüdüğümüz. Ey sevgili! Büyüdük, Bilinmedi büyüdüğümüz. Sofra kuralım, yoğurt ekmek koyalım, Doyalım –temsili bir doyma bu- Sri Lankalı genç adam için. Sular çekilsin diye yalvaralım güneşe,
  • 10. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 9 Yalvaralım kan emiciler tükürsünler diye emdiklerini, Çeksinler diye suları, petrol karışmamış suları. Uçak yapalım delik deşik palmiye yapraklarından, Gövdesinden tekne yapalım, dünyayı fethetmek için. Biz ancak böyle fetih yapabiliriz elimizdekilerle. Yalnızca palmiye gemilerle. Ey sevgili! Yalnızca palmiye gemilerle. Yıllar geriye değil ileriye dönük oldukça, Herşey hatırlatmaktaysa yaşlandığımızı bir yıl daha, Daha acısı var: Iraklı çocuklar hasta, Iraklı çocuklar aç. Daha acısı var: Asyalı çocuklar kaygılı, Asyalı çocuklar ıslak. Daha mutsuzuz. Ve daha fazla, mutsuzların sayısı. Niraat: Siyam şiirinde, yolculuk şarkısı. En belirgin temsilcisi, Siyam’ın ulusal şairi Sun Thorn Phu idi.
  • 11. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 10 ‘NOEL BABA’NIN UĞRAMADIĞI ÇOCUKLAR Ç N Şur’da iki kolsuz çocuk uzanmaktadır, Şur’da iki topal çocuk. Yürüyememektedirler koltuk değnekleri olmaksızın. Koşamamaktadırlar. Bacaklarını götürdü onların dalgalar, Dalgalar, onların ellerini, parmaklarını. Ümitleri vardı insanlıktan, Gelir diye düşündüler “yardım gelir” “ve kurtulur iltihap kapmış ayaklarımız, kollarımız” “Kurtulur kesik kulaklarımız Kesilmekten, kopmaktan.” Şur’da iki burunsuz çocuk dilenmektedir, Şur’da iki tekgöz çocuk. Uzatmayın menekşe, uzatmayın gül, Koklayamamaktadırlar. Göstermeyin henüz açan yaseminleri, Görememektedirler. Burunları, Patlayan bir arabada kalmış şgalcilerin orta yerinde. Gözleri, işgalcilerin gözleri değil. Kurşun yağmuruna tutulmuş, Uçaklardan atılanlara direnebildilerse. Oyuncakları vardı renk renk çeşit çeşit. Mermiden başkası yok şimdi ellerinde. Bir de mayınlar var bastıkları, Bir kez daha basamadıkları mayınlar. Şur’da iki çocuk büyüyememişler, Öylece yatmaktadırlar yerde. Bir işgal ordusunun askerlerinde, Yenilgi korkusu başgöstermiştir, Ateş açmaktadırlar rastgele. Onların küçücük bedenlerini, Ülkeden ülkeye savuruyor dalgalar. Uzak adalara düşüyor yolları,
  • 12. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 11 Onları siper alıyor savaşçılar O küçücük bedenleri. şte bunun için, tam da bunun için, Takvimlere bakmaya gerek yok. Zamanın geçtiğini, Artışından anlıyoruz sayısının, Topal çocukların, kör çocukların, Çolak çocukların, aç çocukların. Geleceğin yetişkini çocukların. Beklemeyelim onlardan yarın öbürgün, Bitkinlere merhamet, yaşlılara saygı. Beklemeyelim Sakın ha beklemeyelim onlardan, Bizleri iyi anmalarını. şte bunun için, tam da bunun için, Haritaya bakmaya gerek yok, Gerek yok krokilere. Çocuk ölümlerinden anlıyoruz, Genç ölümlerinden, Bu dünyada yaşadığımızı, Başka yerde değil. şte bunun için, tam da bunun için, Aynaya bakmaya gerek yok, Gerek yok sormaya başkalarına. Gaddarız ve hunharca, davranışlarımız. Ve o çocuklar yanılmayacaklar, Bize baktıklarında anlayacaklar, Kimin dost kimin düşman olduğunu.
  • 13. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 12 KOD ADI: LEYLA Sayrı duruyor elim, yüreğim hasta, Bir isim veremiyorum şimdilik sana, Bağlayıp bombaları karnına, Yaşam için ölümü tercih eden kız! Belki Ramallah’taydın bir Mart sabahı, Belki Kudüs’te küçük bir dükkanda, Yakılmıştı köyün, bir uçtan bir uca, Gem vuramaz olmuştun duygularına.... Bu şiiri ben şimdi nereye bırakayım, Kazdırayım dize dize hangi mezartaşına, Önce Filistin, sonra tüm dünya, vatanınsa, Savuruyorum her bir harfi dünyanın dört yanına! Savruluşu gibi yüreğinin senin, durulmazlığı gibi, Savruluşu gibi çocukluğunun, genç kızlığının, analığının, Savruluşu gibi yedi kat toprağın göğe, Savrulsun bu şiir de, kabus olsun zalime!
  • 14. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 13 AKARSU MARŞI -CM’ye, Ali Rıza’ya, Sufi’ye, Balcı’ya ve Reha’ya- Ak! Yavaş dönerse dönsün dünya! Akışına bırak zamanın! Ak! Ki o dev kayalar, Ancak yavaş yavaş yerinden oynayacak. Sen oynatacaksın onları yerinden, Hızlı akarak, daha hızlı akarak, Aldırmadan yavaşlığına oynayışın. Aktığın yerlerde taşlar fırlatılacak! Yine de ak! Toprak aldırış etmezse de akışına, Çamura batsa da tüm çaban, Yürümeye çalışırken, Dünyaya, o yavaş dünyaya. Ve elbette, suyuna ne taşlar atılacak. Bak ve gör ki yavaş yavaş kıpırdayan kayalar, Senin akışınla katılacak okyanusa. Ve bir taştan başkacası olmayacak Koca okyanusta, Senin kıpırdatmakta zorlandığın kaya. Doğrudur. nanarak filozoflarına eski çağların, De ki “yıkanılmayacak aynı suda, yıkanılamayacak”. Ve şu an denize savurduğun taş da, Zorladığın kayadan başkacası. Ak! Gör ki çoğalacak, kabaracak okyanus. Ak! Gör ki açlara zindan olan kayalar, Unufak olacaklar, Dokunuşuyla, Milyonlarca elin. Ak ve bil! Sen burada akarken, Çok uzaklarda, Başkaları da akar, Ve birgün kavuşursun onlara. Kolay olmayacak kavuşması okyanusa, Taş taşı, kaya taşı, Sisifus’un arkadaşı. De ki “aşağıya akıyorum, Milyonlarca insana, Yukarıya, koyaklara ulaşmaktansa,
  • 15. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 14 Güçlünün haklı olduğu uygarlıklara.” “Ey” de! “Ey uygarlıkların çocukları! Ey varedenler yokluğu, açlığı! Ben okyanusa akıyorum! Ve mevsim kuraklığı, Bu kez, daha ağır vuracak varsıllığınızı.” Ak! Yavaş dönerse dönsün dünya! Akışına bırak zamanın! Ak! Ki o dev kayalar, Ancak yavaş yavaş yerinden oynayacak. Sen oynatacaksın onları yerinden, Hızlı akarak, daha hızlı akarak, Aldırmadan yavaşlığına oynayışın.
  • 16. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 15 GECE IŞIKLARI- B NYIL ATEŞLER Geçtiğim ülkeler var üstlerinden, yaşadıklarım yanında, Ne bir ışık kimisinde ne ufacık bir belirti yaşamak adına... Ya büsbütün okyanus bir uçtan bir uca ya da çöl kumlu kumsuz, vardır tek hane en fazla... Ama yine de yurt demişler kimi insanlar, kumlu kumsuz çöllere, uçsuz bucaksız okyanuslara, soğuk mu soğuk kutuplara... Ama yine de fenerler kondurmuşlar insanlar Robinson adalarına, Kardaklara, gel-git varlıklarına yokluklarına... “ nsanı anlamak zor, yurttan anladığını da” diyecektim tam, Avustralya üstünden geçer olduk ve bu kocaman kıta, Geçiş vizesi istedi havaalanında birkaç saatçik durmak için bile... Demek ki daha da zor, insanı anlamak, yurttan anladığını anlamak. “ nsanı anlamak zor, yurttan anladığını da” diyorum ve ışıklı ülkeler geçiyorum röntgen filmine bakmak gibi birşey, mikroskopik hayvanlara bakmak gibi birşey... Hanenin en küçüğünün bunca gürültü patırtıdan sonra uyumasına mı bağlamalı şu lambanın sönüşünü, yorgun bir öğrencinin artık dayanamayışına mı ağır sınav öncesi son turları atmasına; Politik bir eylem gibi mi algılamalı yanıp sönüşünü şu lambanın, yoksa bitmekte olan bir sokak lambası mı çekiyor dikkatimizi? Anlamadım. Bulutlanıyor hava ansızın ve belki yağmur yağıyor ve söndürmeyecek ışıkları yağmur ve ışıklamayacak okyanusları ve çölleri ve kutupları. “Uygarlık böyle birşey değil” dediğimizde biz yerliler; anlamadılar göçmenler nerede yanıldıklarını...
  • 17. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 16 Ve sözümona uygarlık getirdiler bize, ve tarihte belki de ilk kez, uygarlık getirdiler bize ve uysallaştırdık onları... Akrabalarımızın uzun, çetin yolculukları var çok-satarlar arasında, koca kıtada, şaşılası değil. Dedelerimizin romanları var uzak bir ülkede gidiyor kapış kapış, şaşılası değil. Ama işte bizim ateşimizin, kocaman ateşimizin görülmemesi beyaz uzun bulutlar arasından, Sönük durmasi konaklarımızın, çergelerimizin, Hiç kabullenilecek gibi değil, gibi değil. Uçaklar geçiyor ülkeler üzerinden, Kocaman kanatları, upuzun kuyrukları var. Ve yolcular göremeyeceklerse ateşlerimizi, Faydası yok bakmanin aşağılara... Biz yerliler belki bin yıl görünmeyeceğiz, Işıklı uygarlıklara tapan yolculara, Biz yerliler belki bin yıl söndümeyeceğiz, bin yıl önce yaktığımız harlı ateşi! Ve sizin ampülleriniz ki, Çabuk geçmeklikleriyle ünlü, Ha sönecek ha söndü...
  • 18. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 17 GÖÇMEN TÜRKÜSÜ Yad ellere gideceğim diyormuşsun yasemin Tüm dünya vatanındır, yol senin yolak senin.... Madem ki Çin’de, Şam’da, Hindistan’da doğmuşsun, "Tüm dünya vatanındır," Avrupa hariç.... Her kalkan, kaçırdığın jet uçaklar olacak, Tüm yerler dolacak hep, boş yerler kalmayacak, Gümrükte, senden başka bekleyen olmayacak, "Tüm dünya vatanındır," Fransa hariç.... Belki yarın soluğunu bir teknede alacaksın, Yanında binbir türlü milletten dert ortağın, Onca insan teknede, batıyor bir bakmışın, "Tüm dünya vatanındır," talya hariç.... "Niye geldin?" diyecek gümrükteki görevli, Görünce kaş-gözünü, görüp esmer tenini, "Yabancıyım" dedin mi, sıkmayacak elini, "Tüm dünya vatanındır," Belçika hariç.... Senden konuşulduğunu duymayacak ruhun bile, Sanır mısın bakmazlar ne yiyip içtiğine, Lanet edeceksin gelmeyi düşündüğün ilk güne, "Tüm dünya vatanındır," spanya hariç.... "Sana yer yok bu bayrağın altında" diyecekler, "Damga yok yabancının kartına" diyecekler, "Ev de oda da vermem yabancıya" diyecekler, "Tüm dünya vatanındır," Hollanda hariç.... Yer yok sana buralarda yasemin nasıl olsa, Karar ver, durma fazla, at kendini okyanusa, Sen Çinli’nin, Hintli’nin, Arap’ın çocuğusun, Açtığı anda solan çiçeği okyanusun.... Burada açmak için Latince bilmelisin, Latince bilsen bile yetmiyor ki yasemin, Sen Hindistan yerine Norveç’te doğmalısın, Doğduğun yer nereyse, sen o kadar insansın. Uzaklaşıyor artık limanın ışıkları, Bırakıp gitti seni, koca transatlantik, Suyun bunca derinine inen olmamıştı hiç.... Sen dünyanın her yerinde açarsın beyaz sarı, "Tüm dünya vatanındır," kıtalar hariç!...
  • 19. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 18 ORTODOKS B R RAH BE DERD K -ÇOOK ÇOOK ESK ZAMANLARDA, YÜRÜRKEN SOKAKTA- Ve dün seni Surp Agop Mezarlığı, Ve dün seni Evliya Kul Kabristanı, Ve dün seni Sen Avgustus Maşatlığı Yapan şey ne idi?... O ne idiydi ki, bir baştan bir başa aşıverirdi Rum atlılar, yaz, kış, hazan demeden.... Ortodoks bir rahibenin gözlerinden görmedeyim şimdi seni.... Düşün bir; mezarlar arasında seyir masaları, En iyi Boğaz manzarası meftalara olunmuş ki tahsis, Herkes bahri onların gördüğü yerden görmek istemekte.... Dahildir yabancı heyetler, harp divanları, sirk cambazları.... Ortodoks bir rahibenin dudaklarında telaffuz etmedeyim şimdi ismini.... Şimdilik yalnızca burada, yalnızca burada içiliyor mezarlıkta, Ben senin yarın öbür gün alacağın hali de bilirim; Her yere dağılacak mezarlar, bunu söylemeli öncelikle, Ve mezar bakışlı olacak her bir insan, Manastıra sığınacağım hemencecik.... Ortodoks bir rahibeyim -yalanım yok- şimdi.... Ve doğrudur taksim edildiği, bu kentin sularının, Beyzadeler, uzun uzun yıkansın diye, Çatlasın diye dudakları küçük çocukların.... Hep dipte kalsın böyle olacaksa, Su yoksa, herkesin ağzı kurusun.... Ortodoks bir rahibenin kutsal su kasesinde -gör, bak- nasıl bir damlayım şimdi.... Kent kararıyor kimi zaman bir anda, Kömür mü soluyor yorgun insanlar, Soluklarını mı tutuyorlar daha çok?... Bu tranvay yolculuğu belki bir son bulacak, Ama bilet gösterelim şimdi müfettiş beye, Ve şöyle süzecek bi', hayranlıkla beyaz tenimi, “Güneş yüzü görmemiş oluyor bunların yüzü, Bembeyaz, düşünsene, bir tek daha ver....” Diyecek yarenine bir rakı sofrasında.... Ortodoks bir rahibenin bin yıllık ak yüzüyüm şimdi.... Çok tören oluyor bu aralar kilisede, Vaftiz elbet.... Düğün tabii.... Ama daha çok cenaze.... Bir şeyler duyuyorum tütsüler arasında,
  • 20. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 19 Çeviriyorum yüzümü, sağa sola, arkaya, Hayır.... Yitip gidene böyle yetişemiyorum.... Süzülüyor parmaklarımdan takdis suyu, dökülüyor.... Ortodoks bir rahibenin ellerinden kayıp giden, benim işte.... Haykıracağım bir gün taş sokaklarda, Sabaha karşın, henüz karanlıkken haykıracağım! Diyeceğim, “beni sırtlayacak bir tabut bir gün, Dün kimi sırtladıysa, sessiz, usul usul, Beni titretecek” diyorum, “titretecek beni!” Ve çıkacağım umarsızca çan kulesine, Bu kent için son bir kez çan çalacağım, Boynuma bağladığım çanın ipiyle.... Ortodoks bir rahibenin çanın çalışıyla inip çıkan artık buza kesmiş bedeniyim şimdi....
  • 21. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 20 D YOR K BUD ST RAH P 'Atmayın efendim' diyorum, 'atmayın çiçek bana', Hem Budist, hem rahibim; o güzel çiçek bana, Hem diken görünecek, hem de günah saçacak.... Alışkın değilim ben, varlığına bedenin, Yok-bedene alıştım küçücük hücrelerde, Ruhum ancak böyledir ki enginlere uçacak.... Bu güzel insanlardan, ne mi vardı kaçacak?... Bu rezil insanlığa, ne var ki yaklaşacak?... Bir tür soru yumağıdır, tüm yaşam kimi zaman.... Bugün böyle geçti de, yarın ne mi olacak?... Dün ve bugün nasılsa, yarın öyle olacak.... Geç farkediyor bunu, dışar'da olunca insan.... Kavrıyor bir çırpıda, mabedde olunca insan; Bir varlık olduğunu, serçelerce büyücek, Küçücük, yıldızlarca.... Kainatta bir böcek.... Kainatta bir böcek.... Budur işin gerçeği.... Kainat da küçülür içten bakınca gerçi.... Kainat bir yüreğe, sığar o vakit, bir an.... Ekmek lazım yine de, yeter bir dilim olsa.... Başaramadık henüz, besinsiz varolmayı.... Bedenim ile ruhum, çoktan ayrıldıysa da.... Çok özledim çoğu zaman, puslu bir dağ olmayı, Yüzyıllık koca ağaç, sayılamayan, halkaları, Göğsümde karşılamak isterdim, rıhtım olup, dalgaları.... şte böyle şişman bir gerçeklik var içimde.... Pirinç verin en iyisi, 'acıktım' demiş miydim?... Girmedi asırlardır, bir tane, boğazımdan.... şte böyle kocaman bir açlık var içimde.... Doyacağım bir avuçta, yarım avuç, çeyrek avuç.... Rüyada kendimi bir kez, pirinçlikte gördüydüm, Bunca pirinç içinde, ölecektim açlıktan.... Bir asırdır ölmüyorum, yaşamıyorum, konuşmuyorum, Demeyin siz bana şimdi, 'Şundan da ye, şundan iç....' Ben tüm içimdekileri, boşaltma çabasındayım.... şte böyle koca bir boşluk olsun içimde....
  • 22. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 21 'Atmayın efendim' diyorum, 'atmayın çiçek bana', Hem Budist, hem rahibim; o güzel çiçek bana, Hem diken görünecek, hem de günah saçacak....
  • 23. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 22 BUDA'NIN ÇAĞCIL ZAMANLAR Ç N B R NC SÖYLEV Kendini aşan insana tapan insanlar, Aşamazlar kendilerini, kendi başlarına... Kendini başkasına açan, kendine kapatan insan, Açamaz kendini, kendine; başkaları olmadıkça... Ve dağlar da düzlenemez, ovalar yükselemez, Okyanus durulamaz, yollar uzanamaz, Yağmurlar dinmek bilmez, güneş doğamaz, nsan kendin' aşmak için yaşamadıkça! Kendini aşan insana tapan insanlar, Aşan insanlar olsunlar, kendilerine tapsınlar!... Kendini aşan insana tapan insanlar, Kendilerine tapan insanlar olmalıdırlar!... Kendini aşan insana tapan insanlar, Ancak kendilerine taptıklarında insan olacaklar!
  • 24. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 23 M LAN KUNDERA ATLASI 2/ BEAUTE et CONNAISSANCE Hani başa çıkılmazdı sorunlarıyla dünyanın, Hani çöreklenirlerdi başımıza, boğarlardı bizi?.... Peki biz birbirlerinden kafası şişenler, kafa patlatanlar, Niye kamburuzdur niye hep yüklü hep bükük? Sorunlar büyük olsaydı, kocaman olsaydı, Dimdik dururduk, vakit kalmazdı kamburlaşmaya. En güzel insanlar, en bilge insanlar, Küçük sorunlarıyla kamburlaşanlar. 5/ CHEZ SOI/ DOMOW -Çekoslovak Ulusal Marşı’ndan esinlenerek- Doğduğum yer mi doyduğum yer mi? Acıktığım yer, öleceğim yer mi? Benim yuvam neresi, yuvam neresi? “Pasaportuna bak” mı diyorsunuz? “Okyanus derini, dağlar yücesi” yazar Göçmen kuşların kanadında.... Çalı çırpı toplamadı babam benim, harç karmadı. Görmedim ki anamın, doğurduğunu beni. Kardeşim, zeytin dalıyla çıkagelmedi birgün. “Yuva yapmış” diyorlarsa hakkımda, yalan! Yuvam, kafeste, göğüs kafesimde. Soludukça büyür, soludukça küçülür. Yuvam, buram buram kan gölü yuvam. Büyür yuvarlandıkça, toparlanmamacasına.
  • 25. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 24 Ne güzel olurdu sıcak bir yuva, dişi bir yuva. Ama yuvam yok işte; yuvam olsaydı, Sanır mısınız göçerdim dünyanın öbür ucuna.... 10/ DESTIN “Dün gece sen uyurken, ismini” fısıldadılar, söylemedim. Söylemedim ner’de uyuduğunu, ner’de uyandığını, ner’de uyuduğunu. Bilemezdim uyurken; soranın sen olduğunu. Sen’le ben’in aynı kişi olduğunu düşünmeye itiyor bu durum: Sen ner’de isen, hemen or’da bitiyorum. Dün gece ismini fısıldadım, hemen geldi ismin. Seni fısıldasam, belki de sen gelecektin. 11/ ELITISME Çürük yumurtaların, kalburüstü olmaları bir biçimde Ve kalburun heryerini kokutmaları. Ancak parça parça olduklarında kurtulur kalbur. 12/ EUROPE Dünyanın en büyük adası, Robinson’u Cuma’sıyla, Ama beklemez hiçbir gemi, çağrı koymaz şişelere.... Çağrılı şişeleri de almaz, gemileri yanaştırmaz. Birbir batırır karasularında göçmen gemilerini. Değil mi ki gerek yoktur daha fazla Cuma’ya. Europe: En büyük ada, suların yutacağı ilk ada. 18/ IDEES Yaşama hastası olduğumuz için mi sarardı Sarı Irmak, çimizden içimize aktığı için mi?
  • 26. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 25 Ne düşünsek, Kızılırmak.... Akıyor deltalara.... Yaşamasak ölürüz, yaşama hastasıyız, Irmakların kızarıp bozarmasından da biz sorumluyuz. 21/ INEXPERIENCE Sekizimde yaşıyorken bilemezdim, Yaşlılığın nasıl birşey olduğunu. Seksenimde ölüyorken anımsamıyorum, Sekizimde yaşamak nasıl birşeydi. Sekizimde seksenimi bilse idim, Seksenimde sekizimi bilecek miydim? Bu sorular gelmiyor insanın aklına, Yirmi-otuz-elli-altmış yaşında.... 25/ KITSCH Dünyayı koca bir klozet gibi gören gözlüğüyle egemen, Hacet görür her vakit. Sular hep kesiktir. Dünyanın birçok ülkelerinde, birçok bölgelerinde ‘Televizyon’ adıyla da bilinir. 26/ LEGERETE Su gibi aziz ol, su gibi hafif ol evladım, Havalar ısındığında, yerler ısındığında. Su gibi hafif, denizsuyu gibi ağır, Karadeniz’de gemilerin battığında. Sudan ucuz ol insanlar açsa, Pahalı ol, yoksulluk yoksa. Sudan hafif ol, kanatsız uçabilesin! Sudan hafif ol, suda yüzebilesin! Sudan hafif ol, yaşam bir sudur, Sudan hafif olduğunca yaşayabilirsin!
  • 27. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 26 29/ LYRISME et révolution Devrimcilerin ilk işi, devrim anında, Çalgıcıları tutuklamak, lirleri koparmak. Ya da yeni teller takıp, bir daha bir daha çalmak. Durumun simgeselliğini hiç de gizlemeden. Bir kez Girit’te olmuş diyorlar, Yeni teller icat edildiğinde. Çalgıcılar da değişmeli devrim olacaksa, Tel değişmek yetmiyor, bet sesten kurtulmaya. Teller koptu, yaşasın lircilik! 35/ MODERNE (art moderne; monde moderne) Moderen dünya ile, sanat ile, recep’in, Fatoş’un işi ne?.... Ya sizin, açlıkla, yoksullukla, kıtlıkla işiniz ne?.... Vicdanınız: Gelişmemekte ısrarlı bir ülke. 36/ MODERNE (etre moderne) Tuvalet bir tuvaldir her insan için, Sanatı buradan anlamalı. ‘Geri kalmış’ deniyor, oturma odasında yapılan için, Mutfak sanatı da kaale alınmıyor. Yeni sanata göre yalnızca: Tuvalet ve yatak odası, merceğe alınmalı. Tek gözlü evler de var, burunlarının dibinde, Ama göremez onları, yüce sanat değerleri içinde, Modern sanatçı....
  • 28. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 27 37/ MYSTIFICATION “Dünya benim” diyerek, tapularını satmak dünyanın, Küçük dünyasında yaşayanlara, Beyaz Tanrı’nın geldiğine inananlara. Söndür mumu görünmesin çirkinliği, çirkefliği, ‘Mistik’ dediğin, loş ışık ister; değil mi ki.... 39/ OCTAVIO Kendi içinde gezinen derviş.... Kendi dışına taştığında yazar. Türkiye’de yazı-tura atsaydı, Kimbilir ne olurdu ilk kitabının adı. Octavio, bu oyunun ilk raundu, Bir de Paz var ki, deftere sığmaz. 42/ OUBLI Hubli’dir adım benim. Unutulmuş bir şehriyim Hint ülkesinin. Hubli’dir adım benim. Yaralı ceylanlar bendedir, bendedir ölgün serçeler. Yoksul ölümleri yunusların, bende. Kollarımı açabilirim size, yolunuz düşerse; kol kanat gerebilirim size. Ama bir kez geldiniz mi siz, unutulmamış olacağım. Demek ki yokolmuş olacağım. Bu nasıl bir, bu nasıl bir, bu nasıl bir muamma. Gelişiniz, yokoluşum pahasına. Unutuldu gitti sömürgecilerin katlettikleri, Yokoluşumuz pahasınaydı gelişi, onların da!
  • 29. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 28 43/ PSEUDONYME Takma adımı ben birşey yazıyorsam, Takma yazımı kim olursam olayım ben. Takma adım, henüz takılmamış adım, Koşarken çalılara takılmamış adım. Takma adımı, çalılara tak saygını. Takma çalıyı, ağaca bağla adağını. Beş-para-etmezlik taktılar alnıma, Takma ayağına takılan dalı. Takma adımı birşey yazıyorsam, Takma adımı yazıyorum yalnızca. Gerçek adım, yürütür insanı. Takma adım, şu benim yalancı adım. 44/ REFLEXION Bir refleks olarak düşünüveriyorum, Karnım acıktı mı, tüm açları. “Kendini düşün” diyor “yalnızca” Batı, Kendim sayılır, dünyanın tüm açları. 47/ RIRE (Européenne) Alıktır, salaktır çoğu zaman, Yine de hükmetmişler dünyaya. Zaten ne ilgisi var gülmekle hükmetmenin. Herşey onların olmuş, kalmışız bir başımıza. Bir tek gülmek bizim olmuş, Fazla gülemiyoruz oysa. 50/ ROMAN (Européen) Kendi içinde bir çelişki, bir çatışma. Roman çıktığı zamandır dağılışı Avrupa’nın. “Biz o yollarda on kere gidip gelmişken, siz kısa donunuzla misket oynuyordunuz” diyor Hindistan, ran, Çin.
  • 30. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 29 51/ RYTHME Kalbinin sesini duyuyorum, Duyuyorum, korkuyorum duracak diye. Yaşamı başlatan, bu ses; bana kalırsa. Davulların sesini duyuyorum, Duyuyorum, korkuyorum bastıracaklar diye, Yaşamı başlatan sesi. Korkutuyor beni fırtına, Davullardan fazla gümleyecek diye, Balmumuyla tıkadığım kulağımda. Sesin, iniş çıkışları ekranda, Duruşu sesin, son buluşum benim. Sesin, benim de sesim, senin de sesin.
  • 31. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 30 HAYMATLOS BALADI Bu para, bu sakız alınmaz para geldiğinde yeniden iktidara, Döneceğim ellerim kelepçesiz, tırnaklarım yerli yerinde, Topallamaksızın, titremeksizin, sendelemeksizin bir kez olsun... Hep olacak yokuşlar, bir değil inişleri çıkışları, Döndüğümde güneş olacak, deniz olacak, yokuş olacak bir kez daha, Yine çıkacak yine ineceğiz, yine doğacak yine batacak... Pek önemsemeyeceğim kırış kırış sergisini ellerinin, Saçlarının söyleyişini grinin de varolduğunu, Hiç önemsemeyeceğim söyleşmelerini vergi memurlarıyla... Bunca yıl diyeceğim uzaklarda isen, ufuk çizgisinde yürüyor isen, Say ki yaşamamışız; say ki doğmamışız hiç; yorulmamış, dalgalar hiç bir çarpışlarında rıhtıma umarsız, Daha ne söylesin kanyak, daha ne söylesin fokurdayışı çaydanlığın, daha ne söylesin ekmek bıçakları, tahtaları, havanlar... Fırtına mıydı gidişim, uzun bir fırtına, kasıp kavuran, yalnızca ve yalnızca beni?... Dinginliğe yer açıldığında söz dağarında kentin, geleceğim diyorum, Başlatmak için yeni fırtınaları, keklik salgınlarını, tohum kuşatmalarını... Hayır, dönmeyeceğim! Döneceğim iklim, döneceğim mevsim, Sular altında kaldı, lavlar altında, kumlar altında, hiç üzülmedim... Hem sana koca bir yalan söyledim: Benim doğduğum diyarda para vermez çocuklar sakız almak için, Ve tüm dünyada, memleketten başkaca, Tüm paralar iktidardadır ayrım gözetmeksizin, Demir, kağıt, gümüş paralar, Mecidiyeler, beşibiryerdeler, dolar sayıltıları... Ekmeği böldüm; karnımı doydum; ülkemde değildim... Bir kuş olsam, kıştan donsam, bilmem, nereye giderdim... Okyanuslar yazıyor sahte pasaportumda; yanardağlar; kum tepeleri; telefon direkleri...
  • 32. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 31 B R TABLET ÜSTÜNE Bu tablet Çok yol katetti Yerin tam da merkezinden.... Öyle sıcak, öyle yoğun...... Bu tablet, Gezdi bir hayli Okyanuslar üzerinde.... Öyle uzak, öyle engin.... Omlet yaptı Spartaküs onun üstünde, Son çarpışmasından önce.... Tek şeydi o, Kölelerin olan.... Öyle ender, daha değerli, elmastan.... Bir kalkan olarak taşıdılar Alman köylüler onu, Yaşça Ortaçağ insanları ama kafada değil.... Verimlice kullandı Afrikalı köleler onu, Kızgın göğe karşı şemsiye olarak.... Öyle kullanışlı, öyle rahatlatıcı.... Kuşandığında silahını Ho Şi Minh, Yalnız değildi.... Halkı, eritip bir kapta onu, Tanklar yaptılar, bombalar, uçaklar.... Öyle uçucu, öyle uyumlu.... Gandi, öz-imgesi olarak sahipti ona, Bakarken kendine aynada.... Bir tablet, anlaşılmaz, Ama bilir ner’de durulmalı dünyada.... Öyle bilinçli, öyle mütevazi.... Duvar kağıdıydı Lumumba’nın, Ofisinde, evinde.... Düştü mü güneş duvarlara, Yayılır Afrika üzerine.... Öyle kocaman, öyle sevecen.... Yarım yüzyıl önce sahipti ona Behrengi, Aras nehri kıyısında, Kılıcı olarak küçük kara balığın. Nere gider, bilirdi onu da....
  • 33. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 32 Öyle küçük, öyle ağır.... Bir bayrak oldu ellerinde Marks’ın, Avrupa’dan Asya’ya dek.... ngiliz Müzesi’nde ne yazdıysa, Farklı değildi ondan pek fazla.... Öyle yorucu, öyle tanıdık.... Ne yazıyor? Görebildin mi? Ne görebilir Hintli gözler, Hintli eller nasıl dokunur, Şafak ona sızdı mı bi’?... Eşitlik, kardeşlik, özgürlük ve aşk! Söylemiyor daha fazlasını tablet, nsanlarındır gerisi; Spartaküs, Alman köylüler, Ho Şi Minh, Afrikalı köleler, Gandi, Lumumba, Behrengi, Marks.... Bundandır yaşanmaya değer olması, soluk almaya değer olması.... Ve bundandır ki seviyorum seni -eşit, kardeş ve özgür olmak için!... Sıkı tut o tableti, onu okşa, Odur insanlıktan kalan tek hatıra....
  • 34. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 33 FEVKELALE Lale Devri mi? I Balık kokacak ellerimiz seninle bu gece, Akşam, sulak deltaya düşmeden önce, Sayacağız adlarını göçmen kuşların bir bir, Şu, defne ağacı; şu mersin; şu, sedir; Lübnan'dan gelme... Şu levrek buralıdır doğma büyüme... Balık bakacak gözlerimizden dünyaya bu gece, Diyecek, "yetti bunca yaşadığımız, denizde, Ner'de yaşar olta atan tanrılar?..." Yüzbinlerin yazgısı elimizde, Savuracağız yaylalara, dağ köylerine... Salaş meyhanesinde sahil köyünün, Buna itiraz eden olmayacak... Ala tüyleriyle tavus kuşları, Bundan sonra kimselerden korkmayacak, Nere isterse keyifleri oraya... Balık duyacak bizi, kuş duyacak, sağır... Kesik kesik inlemelerimizi, titremelerimizi... Cebimde kefen bezi, omzumda çifte, Paşa duyacak bizi, Topkapı, Yıldız Sarayı, Önce bir kaşıntı olacak, büyüyecek sonra sesimiz!... Kısa sürdü gece, dağılıyoruz, Ummazdık sonumuz bunca yakın; bunca uzak, batımız, doğumuz, Bunca üşüyeceğiz, koyun koyuna bile, ummazdık dişlerimiz takırdayacak, parmaklar kaskatı, dilimiz tutuk... Kıyıya vuruyor cesedimiz her bir dalgayla... II Şu Toros'un içinde nereye baksam, Nerede bir taş bulsam da lime lime etsem, Görsem çapak çapak katmanlarını kireçtaşının,
  • 35. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 34 Hangi oyuğa sığınsam, hangi tepeyi aşsam, Keçileri izlesem, zeytinlerini... Sen!... Kabuklu, kabuksuz, çıplak, yarıçıplak, Çökeltiyi geç fark etmiş, derman bulamamış, Kirpikleri suya düşmüş, kendisi kalmış, Bin yıl, milyon yıl, taşlarda hapis, yaşayıp gitmiş, Sen ki, yaşayıp gitmiş bir deniz canlısı!... Sandal ağacının gövdesindeki kızıllıksın daha çok, Ekmeği bölüştüğüm, silah çattığım dostum, Bin yıllık derenin tükengeç suyu, Bin çileli Ayşekadın'ın solmuş yaşmağı, Ayaz köyün is bürümüş çeşmesi sensin!... Nohutla bulgur buluştuğunda bir tencerede, Seni katarlar çobanlar tuz diye, Üç gün peynir görmemiş karınlarına... Uçuşur dağların sarp etekleri poyrazla, Tipi gider, toz toprak gider, sen kalırsın... Hangi çiçek bunca sevilmiş, bunca okşanmış hangi çiçek iktidarı halklara vermiş kaşla gözle arasında hangi çiçek evde büyüyeceğine saksıda serpileceğine, kendini dağlara vermiş, dostlara vermiş, hangi çiçek solmaz bir kez açtı mı... III Yabancıdır... Mersin sokaklarında, bir elinde şemsiyeyle dolaşır... Ele verir onu, şaşkın bakışı, Şalvarlı görse, peştamal sanır, Kokoreç bilir, burnuna geldi mi bi', kekik kokusu... Yabancıdır... Bin çekirdekli, ekşi, yenmez turunçlara saldırır... Şaşar insanların toplamamasına yol boyunca, Portakal sandığı turuncu topakları, Aşısız, terbiyesiz turunçları... Yabancıdır...
  • 36. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 35 Sobanın yanı başına kurulur soğuk günlerde, Muhtarın zar attığı köy kahvesinde... Geri çekilir pişince bir süre sonra, Yabancıdır, çay içişinden anlaşılır... Yabancıdır... Bilmez, hangisi defne ağacıdır... Eşek eti sürülse önüne, Yer babam yer, ağzının suyunu akıtır... Yabancıdır, davara selam verir, saygıya durur... Yabancıdır... Bilmese de mısır ekmeğini, Bilir nasıl yapılır püskül cigara, Yabancıdır ama bizden sayılır, Bizimle soluk alıp verdi miydi... IV Yabancısın; başka bahçelerde açmak, Aşar haddini, direnç gücünü, hassas tohumunu... El edecek hep, ardında bıraktıkların, Hep eksik olacak gübren hem suyun, Yabancısın, çok çabuk oldu kıyıya vuruşun... "Avucunu aç" desem, "gözlerini kapa" desem, "kapılarını kapa, pencerelerini aç" desem, "bacalarından tüt," desem ki "o dağa çıkan, çıkamaz bir daha, dönemez köye," desem ki "bir vakte kadar, yunuslar, okşayıp öpecek seni, taşıyacak seni Anka, Hürmüz, peygamber böcekleri, kırlangıçlar," Desem ki, "demediklerim, dediklerimden önemli; diyebileceklerimden önemli; diyebildiklerim, ah diyebildiklerim", Desem ki, "karpuz zamanı, vişne zamanı, Çingeneler zamanı," Desem ki, "ölü balık bakışları, donmuş balık bakışları, donmadan önce son bakışları denizin, denizkızının, güvercin ölülerinin." Desem ki, "susuz yazların çatlamışlığı, insanın yalnızlığıdır toprakta, uzar köy öğretmeninin teneffüslerinde, Suni teneffüslerinde, ökseotu günlerinde, traktör öğürtülerinde...” Yabancısın, titrersin en ufak soğukta; kaykılır, kaykılmadık ne varsa, sarsılmadık ne varsa, kavrulmadık zargana, Yabancısın, tutamazsın ellerini köylü çocukların, unutursun el sallamayı sıcak otobüsten,
  • 37. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 36 rahat koltuğundan, Pencere camlarını vızıldattığında egzos dumanı, şehir kokusu, Yabancısın, sırtını doğrultur kitap okursun, müzik dinlersin, bir şeyler yersin, Yabancısın yabani gibi, yabani ot gibi, yabani otobur gibi... Kavuştur ellerini önce, elini omzuna at sonra çoban çocuğun, Keçilerin boynuzuyla kırılan kayaları yokla bir bir, kendini bulacaksın, Sıyır bedenindeki en son etini kemiklerinden, kurtul kanından, damarından, uyluğundan, Bağır, çünkü bu dağlar, bu kireçten iklim, bu turunç ormanlık, Seni anlar, elinden tutar, sarılır, helalleşir en sonu, bir yabancı olsan da... V Görüp de açtığınızı bataklıklarda, adalarda, kıtalarda, yedi iklimde, Denizde de açacaksınız sanmıştım. Don yemiş deniz yıldızları aydınlatıyordu ırmak ağzını o gece, Balıkçı montlarında tuz izleri, kalıntıları, kısıntıları, Eliniz -bir düş bu- eldivensiz, pürtüksüz, yelkovansız... Demiştim ki, "göçmen kuşlar mı konuşur yalnızca göçmen dili..." Uzaktan avcıların zafer heyheyleri, sevinç ateşleri, 'buyur gel gel'leri, Titrek bir mum ışığı soyunacaktınız bur'da olsaydınız, Ve çekecektiniz elinizi eteğinizi, kuğurdamalarından kentlerin, Göçmen kuşlar susacaktı göçmen dillerinde, bütün dillerde... Göçmen kuşlar tüm dillerde kalbimden vurulacaktı... Bütün dillerde ağlayacaktım, bütün dillerde ağulu, Ki bu vadi, bu uğultulu orman, bu hiçlikli gece, bu gerilla pratiği, Sizi size karşın sizden koruyacaktı sizden aldığı güçle, Bu meslek odaları, bu tarım kooperatifleri, bu ısırgan otları... Size sizden sizli bizli sızacaktı su, çatlaklar boyu bir sabah... Parmaklarınızı öpemedim, pamuk ellerinizi, korugan kaşlarınızı, etkili söylevciliğinizi, Öpemedim, öpülmesi gerekli birliktelikleri; çokluktalığımla terstim... Ağarmadı ağaracakçasına pusuya yatmış güneş, damlataşlarda, Sesime sesinizi katamadım, 'sesimiz' diyemedim bir kez olsun sesimizle, Duyamadım nasıl duyardı kulaklarınız, gözleriniz nasıl görürdü... Sizleştiniz bende... Kışın beni yakıyor şimdi, stanbul'da bir sobada, genç işçi, Yağım, vinçlere güç oluyor, insanları or'dan oraya taşıyor, Kemiklerim, termik santrallerde bir termos çayı artık, Ellerim?... Onları artık hissedemiyorum, gözlerimi artık göremiyorum... Bir el uzatsaydınız uçurum kıyısında, çekmezdim kimseyi kendimle boşluğa...
  • 38. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 37 GUADANYA 040977 Dağınık kumlara çizdiğiniz harita, Duvarımda asılı durmada hala.... Solmuş olmalı çoktan, elimizdekilerse, Gizleyemem daha fazla, sevgili Guadanya.... Kalbim şimdi, kıyıya vurmadadır.... Şimdi kalbim, kıyıya vurmuş balina.... Bu belki son nefesi, kollarınızda, Belki ilk nefesi, kimbilir Guadanya.... Kumsal kadar uzaksınız şimdi siz bana, Şimdi siz bana, okul önlüğü gibi yabansı, Gelgiti, koşup dönüşü rüyalarımda, Dalgaların, size en yakın zamanlarım Guadanya.... Üfleyişi rüzgarın, sanmayasınız boşa, 'Siz' olacak kadar uzaksınız şimdi bana, belki de daha fazla.... Ve her bir silkelenişi incir ağacının, Yara açmada dilimde, hem ne çok, Guadanya.... Yo.... Buz tutmadı henüz, yurdum olan okyanus, Dalgalar kıyıyı vurmadı daha.... Güneşin doğuşuna az zaman yok öyle ya, Batışı güneşin, ne yeni, Guadanya.... Göğe atılan sular, karışıyor yine suya, lerliyor ağır ağır, zarif korsan gemisi, Yaklaşmadadır sisler ardında pususever donanma, Ne önemi var bunların, senin için Guadanya?... lişmedi bir kez olsun deniz anaları sana, Deniz kestaneleri öyle çok dikenli ama, Bunların, bütün bunların, gerçekten ne önemi var, Bitmedi mi şöminede odunlar, Guadanya?... Mahzun dursun çoğu vakit o zaman âmâ fener, Ot bitsin, kuru kuru, kırıklı kayalarda, Göğün, yerin, denizin söylediği insana, Duyulmasın daha fazla, bundan böyle Guadanya!... Bilinmesin notlu şişeler, defalarca saldığım suya, Bakışın, sesin, gülüşün, bilinmesin yürüyüşün.... Bilinmesin, hep sır olsun, varlığın da yokluğun da, Yakın olmaz benden uzak, kimseye, Guadanya.... Dağınık kumlara çizdiğiniz harita Duvarımda asılı durmada hala Solmuş olmalı çoktan, elimizdekilerse
  • 39. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 38 Gizleyemem daha fazla, sevgili Guadanya.... Suya bırakın o balinayı, iyisi mi Guadanya, Doğar yeniden 'siz'in 'sen' olduğu yerde o.... Suya bırakın ellerinizi sevgili Guadanya, Doğsun şimdiye dek ölmüş ne varsa....
  • 40. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 39 MERS N TALYAN K L SES ’NDE, KATOL K BURJUVA LE Geç anladım, aynı otobüsteymişiz, Mersin’den stanbul’a varmış araba, Anneannemdeyiz şimdi, yadırgamıyor.... Kahvaltı yapacağız bu sabah bur’da, Hazır oluyor kahvaltı yavaş yavaş, Gürcü ezgileri çalıyor.... Bilmiyorum ismini çalgısının.... O, benim unutmak istediğimdi geçmiş yıllarda, Bu yüzden, daha fazla dayanamıyorum, Uzanıyorum arka odada uyur gibi.... Anneannem çağırıyor ‘öldüm’ diyorum, Anneannem çağırıyor ‘hastayım’ diyorum, Yalan olduğu, başından belli.... Geliyor odaya bir süre sonra, Kardeşi rahatsızmış, yeni öğreniyorum, Seviniyorum, kendisi hasta sanmıştım.... Eski günleri anıyoruz, Eski yılları anıyoruz, Eski yüzyılları anıyoruz.... Yarın saat yedide görüşeceğiz, Bekliyorum onu ben, çok uzun süre, Beyoğlu’nda o eski çayhanede.... Gelmiyor, kesmiş kesecekken tüm ümidimi, Kilise avlusuna düşüyor yolum, şte or’da duvarlara bakıyor.... Ermeni harflerini okuyamıyorum artık, O ise okudukça, okudukça ağlıyor, Ağlayan insanlarla ağlayamıyorum artık.... "Neler yaşadık oralarda bilemezsin" diyor, Kilisenin uzun mu uzun kitabesinde, Anımsıyor bir bir, yaşadıklarını, yaşamadıklarını.... Başı öne eğik yürüyor sonra, Bir Katolik burjuvaya yakışmıyor hiç, Omzuma yaslanmış yüzü, ağlaması.... Şimdi anlıyorum yaşananları, Ağlayabiliyorum ağlayanlarla, Şimdi bu duvarlar, başka duvarlar....
  • 41. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 40 Elimi tutuyor Katolik burjuva, Rahibeler onu yarın çok kınayacak, Duymadık kalmayacak bütün Mersin’de.... Yine de sıcak, Katolik burjuvanın elleri, Öptü mü bir, bütün dünya ışıyor.... Yine de örgülü, Katolik burjuvanın saçları.... lerleyen yıllarda bir hayli şişmanlamış, Yanakları, gözlerinin altı, parmaklar dolmuş.... Yine de Katolik burjuva, Katolik burjuva.... Çan çal hadi, bileyim geldiğini, Horluyor Pazar sabahları, miskin zangoçunuz, Zararı yok, bu sabah yine sen çal.... Bir daha ki sefere bilmem ne zaman? Hangi şehirde olur, buluşmamız, görüşmemiz? Sen de bilmiyorsun değil mi Katolik burjuva?... Şu mendili senin için saklasam mı o zaman, Değil mi ki yarın, öbür gün, öbür yüzyıl görüşmek var, Kendimi o çarmıha geriversem mi acaba?...
  • 42. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 41 ÖD P KARGAŞASI -Yeni Türkü’nün ‘Baba’ adlı parçasından esinlenerek- Çoğumuzdan daha hayta sayılabilecek babamı, Yitireli yıllar olmasaydı, nanacaktım yakında olduğuna.... Uzanıyor önümde Mersin Limanı, Kimine baba, kiminin çocuğu balıkları, Bir çırpıda yakalardık babamla.... Uzadıkça uzayan kent ışıklarını, Çağırıp oracıkta 5 yaşımla babamı, Söndürtürdüm benden izin almadılar ya.... Şimdi babam -var ya- karşımda olsaydı, Açılırdı bütün pencereler, bütün sur kapıları, Amma fiyakalı gezerdim sokaklarda.... Balıkçılık öğreneyim diye çok çabaladı, Bir iş tutsun, elaleme muhtaç olmasındı, Sonra ölse kim bakardı çocuğa.... Heba oldu bende bütün çabası, Kaçırıyor oltam tüm balıkları, Balık bile pas atmıyor oğluna.... 5 yaşımda yitirdiğim babamı, Anımsadım işte bir güz akşamı, Yine herzamanki gibi dönüyor dünya....
  • 43. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 42 BABA KL M Babacığım, sen Budist olsaydın, Ne zaman baksam engin sulara, Seni yanımda var sayacaktım.... Küllerinin her bir dalgada Saklı olduğuna inanacaktım.... Toprağa gömülecek ne vardı, Ne vardı taş altında yatacak.... Şimdi ne zaman dönsem sırtımı, Denize, ırmağa, yelkenlilere, Şimdi ne zaman boynumu büksem, Bakmasam bir an olsun gökyüzüne, Seni düşünüyorum sırtım soğuk, Başım öne eğik.... Öne eğik.... nanabilseydim, keşke inanabilseydim, Gökyüzüne uçtuğuna ruhunun.... Şimdi başım öne eğik, sırtım soğuk.... Şimdi yüzüm, kavruk kara iklimi....
  • 44. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 43 HUBL Hayır sevgilim hayır, Peter değilim, Başka iklimlerde atmada kalbim.... Örneğin, Malezya’daydı, dün zihnim.... Göğsümdeymiş gibi görünse de kalbim, Hayır sevgilim hayır, buraya ait değilim.... Tibet sırtlarında pirinç tarlaları.... Ne renk olur bilir misin Sudan’da çiçekler?... Etyopyalılar da bilir düş görmesini.... Hayır sevgilim hayır, Peter değilim, Başkasına pervane ol, başkasına tap, Düşlerim denlidir varolmaklığım benim.... Ötesinde neler var Yengeç Dönencesi’nin? Angola kıyısında hangi balık bolcadır? ‘Ölmüştür ruhun’ derim, bunları kitaplardan öğrenmedeysen.... Urumçi’de bırakmak tek ciğerini, lkini Hazar’a sunduktan sonra.... Budur bana en sevindirici prim.... Hayır sevgilim hayır, Peter değilim, Pikniklerle avunduracak seni, Karayipler’le.... Pazarlarım her günümle aynı olsun isterim, Cebimde bol bol çakıl, ‘Peter değilim’ dedim ya.... Yitip gitmiştim bir defasında Umman Denizi’nde, Yorgun bir yunusa eşlik ederken, Nefesim kesilir mi, bilememiştim.... Beyaz sokaklara düşer yolum Güney Afrika’da, tüm bu siyahlığımla, Elmas yutarım Zambiya’da, kimse anlamaz, Bilir herkes, Rodezya’da çok kurşun yemişimdir.... Hayır sevgilim hayır, Peter değilim, Kredi kartları, tüm bonolar, taksitli taksitsiz satışlar.... Bir kez tutundun mu bana, tümden uzaklaşırlar.... ‘Peter değilim!’ diyorum sana ‘Peter değilim!’ En fazla Hint ismi, Hubli’dir adım benim....
  • 45. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 44 "RES MDEK GÖZYAŞLARI" Yazık ama gerçek bu, siliniyor bende yüzün.... Gün geçtikçe.... Buğulanıyor pencerenin dışındaki tüm dünya, nanır mısın?... Daha çok uzaklaşıyoruz dünden, -bu gerçek- Gün geçtikçe.... O zaman hiç durma sen, resmini gönder bana.... Bir resim.... Yalnız senden oluşmalı o ama.... Yalnız senden.... Bir resim.... Ondan anlamalıyız, dün vardık, Yoksak bugün.... Çünkü gelgeç rüzgarlardan, kalamadı hiç bir şey, -Küçük bir yaprak bile- ‘ şte budur’ diyerek, bağrımıza basacak.... Bir resim.... Belki böyle telaffuz olunabilir, - şte böyle- Benden yitip gitmemeye hep yeminli varlığın, Söz tutar ve sır saklar, Bir resme ne kadar çok sır sığabilmedeyse.... Ne kadar çok yıldız.... Bir resim, ancak bu kadar düş yüklü olabilir.... Doğrudur, bu dediğin, hepten doğru olabilir, nandım hep sana.... Bir resim yalnız düşte midir ki, bir an gerçek olabilir?... Gerçek?... Hayal?... Bir resim, söyler misin, neyi unutturabilir?... Özlem?... Sitem?... Bırak da bunu ben, kendim bakıp anlayayım.... Bir resim, Senden yalnız bunu isterim.... Bir resmin.... ‘Yok’ diyorsan, gider kendim çizerim, garip bir beden çıkar, bir de garip yüz; O zaman ‘bu ne biçim?’ deme bana sakın sen, Öyle eğilip büküldü, bende hayalin senin.... Özlem.... Evet, en iyi bu anlatabilir, -En derinden bu- Yıktıklarını bize, sarsak zamanın.... Düşlerimizin tüm fişekleri, cephaneleri, -‘Hepsi bir anda’ diyorum- şte tam da bir resimde infilak edebilir, -Resminde, aniden- En güçlü hissettiğimiz anda kendimizi,
  • 46. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 45 -Kapı kilitli, yatak sıcak, tatlı bir yorgunluk var üzerimde uyumak için- Bir resim, tüm dünyayı kevgire çevirir, -Garip tabii- Dağlar bunu söyleyecek -kulak verirsen- sana, -Teker teker, hafif hafif- Rüzgar... Evet o da fısıldayacak kulağına, -Suç ortağım bol- Deniz, diyecek ‘göstermem sana yeşil yüzümü’ -Ciddi olabilir....- Yap dediklerini, zararı yok, bir resim gönder bana.... Yap dediklerini, doğrusu, boğazımı kesecekler, -Ben de şaştım- Dağlar, rüzgar, deniz ve ne varsa onlara dost.... -Liste kabarık....- ‘Yap dediklerini’ diyorum, bir resim gönder bana.... -Gönder, hadi gönder!...- Ya fidye isteseler, yok beş kuruş paramız.... Daha kaç çiçek toplayacağım, de bana, Daha kaç çiçek? Sana taç yapacağım kocaman demet için, -Baya’ oldu- Daha hızlı mı soluyor yokluğunda çiçekler? -Neden olmasın?...- Bir resim, yaprakları kendine getirebilir.... Zaman yalnız resimlerde mağlup olabilir, -Eminim....- Yalnız, sondan yana çalışır başka türlü zaman, -Kanıt bol....- ‘Zaman parazit olur’ diyorum, yersiz yurtsuz tüm düşlere.... -Vakitsiz ölümler....- Bir resim, o zamana haddini bildirebilir.... Sen gönder bir resim! Resmini gönder bana! Bilerek her bir resmin, Hep eksik olduğunu, Her bir resmin -bilerek- Hep yarım kaldığını.... Kahrolarak sen olmadığına, Resmin gerçekten.... Şimdi sen uzaklardan, yi bak bu harflere, Şimdi sen bu harflere, Güzelce bir poz veresin, Deklanşöre basılacak, okudun mu son dizeyi.... Banyo et bana gönder, banyosuz bana gönder....
  • 47. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 46 Hazır ol çekiyoruz: Çıttt.... Bir resim gönder bana....
  • 48. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 47 SAAT KULELER NE TERZER MA Gözlerimin önünde binlerce saat kulesi… Çan kulelerinden bozma, ner’deyse hepsi… Dün ne idiyse çın çan, ahali için; o, şimdi, tik tak tik tak tik tak… Bir düzen gelsin diye mi karınca yuvası kentlere, Çünkü, değil mi, toplanmaz onca taş boş yere… Düşünürüm, gözlerim kapanır, düşünürüm her bir vuruşla sarsılarak… Zangoçlar işsizdir artık… Grev yapsalardı… Ya da çanlarını her dak’ka başı çalsalardı… Ne garip bir duygudur, bir anda işsiz kalmak, tarih olmak… Kaçı çalışır şimdi, ayakta durur kaçı? Kaçı geri kalmada, durmada saat başı? Bir bilen var mıdır ki… Bunları kime sorsak?... Zaman herkesçe malum… Kolunda saat herkesin… Bu gidişle kuleler, bir bir kısılır kesin… Çünkü saat dediğim uymaz ki koysak yasak… Dünkü çan kuleleri, bugün saat kulesi ya, Saat kuleleri yarın, neye döner acaba?... Bir depremde bakarsınız, hepsi yıkıntı, toprak… Çünkü onları kimse inşa etmek istemez, ‘Boşuna gider’ derler, kimse rıza göstermez… Devir sermaye devri… Hükmü yok kâr olarak… Zaman geçer, onlarsız… Onlarlı ya da… Geçer… Dünyanın bir ucunda, bir çiçek solar evet, bir tanesi de açar… Ve her bir kuleyi düşünürüm sende, bir bir, uzun uzun ağlayarak… O kuleler biz miyiz?... Kim bakar, bir yıkılsak?... Yoksa zangoçlar mıyız?... Ne olur tarih olsak?... Kulağımın dibinde binlerce saatin sesi…
  • 49. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 48 SIRILSIKLAM Hava karanlık, hiçbir şey yok yıldız namına.... Üstüm başım sırılsıklam.... Çıkıyorum merdivenlerden ağır ağır, arkama bakarak.... Üstüm başım sırılsıklam.... Hayal meyal hatırlıyorum çağırışını.... Yağmur yağıyor bardaktan boşanırcasına.... Yere bırakıyorum kendimi hemen.... Üstüm başım sırılsıklam.... Ellerinin titreyişinden anlıyorum.... Yağmur içe işlemede, geri durmamada bir an olsun.... Bir hayli ıslak mı ne, ağzından dökülenler.... Üstüm başım sırılsıklam.... Beni rüzgara bırak, beni ufkun her gün geçip giden kızıllığına.... Çiğ de bir tür yağmur sayılmalıdır.... Ne yana açsan avucunu, hangi yüze haykırsan, Üstüm başım sırılsıklam.... Bir merdivenden bir başkasına.... Hayat bu işte.... Arada düzlükler.... Paltonun işe yaramadığı ortadadır.... Bunca sözcüğü, ard arda bulmadasın sen, nereden?... Üstüm başım sırılsıklam.... Otobüse biniyor, yürüyorlar, dünden, evvelsi günden, geçen haftadan yorgun insanlar.... Alnımda yine ıslaklık.... Terlemişim.... Savruk sesler çıkaracak bugün yine, iş makinaları.... Üstüm başım sırılsıklam.... Okula giden küçükleri düşün.... Her yer karanlık.... Düşün, nasıl kuruyacak, ne vakit, yağmur suyu almış defter ve kitap.... Eğilir bükülür ateşte, lastik çizmeleri sınıfın.... Üstüm başım sırılsıklam.... "O yan" dediğin ne yan?... Bulamıyorum bıraktığım yerde, Islak kirpiklerini, korugan kaşlarını, seğirişini ellerinin, su birikintilerine.... Sen, ben, ellerimiz sırılsıklam diye midir ki, Bütün dünya sırılsıklam?...
  • 50. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 49 K NEMRUT’A TR YOLE ki Nemrut tanıdım ben, biri sensiz biri senlen.... Gerçek değillermiş de resmeder gibi düşlerimi, şte bak uzanıyor eteklerde dağ köyleri.... Ve dolanıyor, hiç bitmezce, o çamurlu patika.... ki Nemrut tanıdın sen, biri bensiz biri benlen.... Evrenin ilk anından beridir vaaar idi onlar, Onlar kim mi? Eli çamur, yüzü çamur çocuklar.... Ve o yan bu yan kaçan, koyunları kuzuları.... ki Nemrut tanıdım ben, aynı anda hepi birden.... nsanlar kadar açlar değil mi ki onlar da.... Kurt ulur çakal ulur çoğu zaman dağlarda.... Ve uyuyamaz gece, yabansa bur’da insan.... ki Nemrut tanıdım ben, dorukları kar ilen.... Tutuklaşır kentliler, yorulur ayakları, Yük olur sırtlarına, kentte bıraktıkları, Bağırarak konuşurlar, çığ olur tüm etekler.... ki Nemrut tanıdım ben, kıyıdan değil taaa derinden.... Başımı bıraktım ikincisine, tam da yanına tanrı başlarının, Bacaklarımı verdim birincisine, yıkanırken ılıkçana suyunda o dağın, Olduğum yerdeyim artık, ne geri ne ileri.... ki Nemrut tanıdım ben, ırakçasına gözlerden.... Şimdi ben, yekpare bir bedenden ibaret, şimdi ben, yürüyemez, düşünemez şimdi ben.... Şimdi ben bu kentte, bir küçücük gövde, seyirlik bir ucube, ikiz kulelerden, pencerelerden.... Şimdi ben ne kaçabilirim senden, yetişebilirim ne de sana.... ki Nemrut tanıdım ben, kolsuz başsız, yekpare beden.... Şimdi ben, atamam uzaklara adımımı, anlatamam derdimi sana, dilim yok, yok boğazım.... Şimdi ben, düşünemem seni, düş göremem, türkü de yok.... Yok ki ağzım.... Şimdi ben, hepten düşsüz, pusatsızım daha çok.... ki Nemrut tanıdım ben, ne idiler bilmeden.... Şimdi sen, fesleğende kardelende topla beni; fesleğenlerinde, kardelenlerinde Nemrutlar’ın.... Şimdi sen, düşlerini kar suyuma doğayım, okşa beni dünkü gibi, uzağında insanların.... Şimdi sen, taşı beni şifa için dağlara....
  • 51. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 50 ki Nemrut tanıdın sen, tahta kapılı evlerden.... Şimdi sen, baş ol bana, düşünmem için seni tekrar, düş için, türkü için, derdim anlatmak için.... Şimdi sen, bacağım ol, götür beni doruklara, bir varayım göreyim bir, gözüm olsun gözlerin.... Şimdi sen, bana bırak, yıldızlar toplamayı.... ki Nemrut tanıdın sen, okunuyor gözlerinden.... Ne arasın uzaklarda, karlı dorukları onların, ne arasın düştenmişçe dağ köyleri, çocuklar.... Çıkarmayasın bereni, o dağ kokulu bereni.... Unutmayasın sakın, ağlar belki bu dağlar.... Şimdi biz, dünkü gibi gelincik toplayalım.... ki Nemrut, yüreğimde iki ateş parçası....
  • 52. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 51 SON MUSON YAĞMURU Islanıyoruz... Son ıslanışımız bu... Henüz bilmesek de... Islanıyoruz... Islanıyor bizimle bütün dünya... Islanıyor tropikal bitkileri sulak sıcak coğrafyamızın... Islanıyoruz... Hiç kurumayacağız bir daha... Koşmuyoruz yo, yürüyoruz evet. Susmuyoruz; seyrelecek, şu durmaz yağmur; bir susarsak... Bir susarsak, ölüm olacak sonu, dirilmek yok... Uçurumlar boyu düşeceğiz; Düşeceğiz kısa ömürler boyu, nehirler boyu... Yo! Susmuyoruz! Görüntün oluyor gölgen, sesin, seğirişin Her bir birikintide, pirinç tarlalarında... Doğum gibi anlıyorum ölümü... Kelebekler uçuşuyor senden bana doğru, biz yağıyoruz... Yağan biziz, kendi üstümüze... Islanıyoruz kendimiz olmadığımız zaman, Başkalaştığımız zaman, Başkalaşım kayaları denli yabansı... Biz ıslatıyoruz dünyayı kendimiz olduğumuzda, Birlikte olduğumuzda, Islatmasak olmaz mı? Ya biz ya insanlar! Islanacak, birileri; bu, zorunlu... Feda tanrısına teslim edelim tüm ganimetlerimizi, ç çekişlerimizi, diz kırışlarımızı... Ölelim, öldürmeyelim. Nasılsa bizden sonra tufan alır her yanı, Bizden sonrası yok... Kıyamet... Öksürüyorsun. “Kurumayacaksın” dediysem, Kurumayacaksın. Çünkü... Çünkü ben de kurumayacağım sen kurumadıkça! Öksürüyorsun. Demek ki az kaldı sonumuza... srafil suru olur öksürüğün... Öksürüyorsun. Eski kağıtlarcasına sararıyor dünya.
  • 53. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 52 Senin gözlerinden ölüyorum bu sarı ırmakta... Öksür! Ağzından çıkan ciğerlerin, Kurtuluş gemisi olacak Nuh’a! Öksür! Çünkü yaşamım; Önce sana, sonra feda tanrısına adadığım yaşamım; Küçücük bir damladan başka birşey değildi, lk güneşle sonsuzluğa kavuşacak...
  • 54. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 53 KARANLIK ÖPÜŞÜ SUYUN: KÜÇÜK BALIKÇI Nedir bir balıkçının derdi günboyu, küçük balıkçı?... Balık, rüzgar ve de tuz?... Yosun tutmuştur şimdi, o enkazın dibi.... ster hatırlama hiç, istersen aklında tut.... Yalandır, yakın olduğu adaların bu kadar çok; rüzgarsız olduğu denizin, yalandır, tümden.... Yalandı, gözümle gördüm; uçmaz insan, yüzemez kuş.... Doğu’dan doğduğu güneşin, Batı’dan battığı yalan.... Devrilir tüm kayıklar, gerçektir rüzgar! Bütün dallar kırılır, yapraktır düşer, ‘Seçme!’ diyorum sana, eli boş dönmektense; bir daha evine hiç, dönmemeyi; yo! Hem bir balıkçının nedir derdi günboyu?... Dalga alır rıhtımda saçları küçük kızın.... Bir açar kapatır hava, düştü düşecek yağmur.... Tutamazsın kendini; ille açılacaksın.... ‘Açılma!’ demiyorum küçük balıkçı, ufuklar senin! Unut kıyıyı, artık, denizin çocuğusun.... Bir ben bileceğim bir ben bilecek bir ben; son çıkışın olacağını bu çıkışının.... Başladı mı bir kere, su almaya kayığın; hoş geldin sefa geldin o zaman aramıza.... Ancak o zaman senin olacak, tüm bu deniz tüm bu gök.... Şimdi öyle büyüdün öyle büyüdün sen küçük balıkçı, Kimseler kimsecikler, seçemez artık seni; Bu kadar küçüldün işte büyük balıkçı.... Balık, rüzgar ve de tuz, hep solak, hep pes, Kıyıdaysa insanlar, hep tıknefes, yorgun hep.... Karanlık öpüşü suyun.... Sarmalasın su seni....
  • 55. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 54 B R ARKEOLOG JÜB LES "Müzeyi gezmek iyi, müzelik olmak fena"- N. Hikmet Hiçbir devlet tanımadı -tüm uğraşlarıma karşın, Geçmişi değil de geleceği kazma istemimi.... "Deliii! Deliii!" diye düşüyorlar ardıma küçükleri, büyükleri limanın, Şeytan diyor geçir kafalarına sikkeleri, bulduğun tüm heykelleri.... "Altın" dedim mi değişiyor iş ama yerine getiremedim vaatlerimi.... Alacaklılar tarihten önce de vardılar, onlar yine alacaklılar.... Kadın kılığında mı gitsem mahalleye artık, yoksa hiç gitmesem mi.... Bıyıklarını buruyorlar her defasında, sonunda canımı alacaklar.... Hele anlatamayışımı kimseye, benim sevdiğim kızın, Yüzyıllar önce öldüğünü ve de doğabileceğini yüzyıllar sonra belki, Valla', deveye hendek atlatmak, iğneyle kuyu kazmak sayın.... Kurumadadır bedeni sevdiğimin, fosilleşmededir kertenkele gibi.... Ama nasıl anlayacak yüce ahali, yüce meclis, yüce sağduyu, yanılmaz halk iradesi, En pahalı altının insan olduğunu, yalnızca bunun'çin kazdığımı, Allah'ın unuttuğu tümsekleri?... Ve anlasalar nasıl anımsayacaklar yarın öbürgün, gece gündüz, iğne sayılır o alet edevatla dağ bayır dolaşan bendenizi?... "Sümsüğün, sünepenin, sümüklü böceğin teki; sürüngen takımının son örneği...." Hiçbir mahkeme bakmıyor davama, ya görevsizlik ya takipsizlik ilmühaberi.... Korsan devletim uluslararası hukukta, Akdeniz'de korsan gemisi.... "Bitsin bu sıkıntı" diyorum, Hindistan Valisi Bey, Britanya Müzesi'ne verin tayinimi, Müzelik olmuş bir arkeolog çekecektir bir hayli, turistlerin ilgisini....
  • 56. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 55 Ş MEND FER HIRSIZI Bugünlerde öyle çok istiyor ki canım, Anlamakta anlatmakta bir hayli zorlanıyorum: Bir tren kaçırmalıyım! Tren kaçırmalıyım! Sürerek ben daha hızlı daha hızlı daha hızlı, Göz kırpışta geçen neyse tam da ondan olmalıyım.... Değiştirseler bile namussuzlar, makası, Kolay mı bu vakitten sonra, kesmesi hızımı.... Koca tren ve yalnız ben.... Koca tren ve yalnız ben.... Bilmeyecek hiç kimse, trenle yalnızlığımızı.... Fırlasın o göstergeler daha hızlı daha hızlı! Dünyayı yörüngesinden, daha çok saptırmalıyım.... Tünellerden geçişimiz farkedilmeyecek pek.... Not düşmeyecek memur, 'rüzgardır bu' diyecek.... Kenardaki köşedeki ahalisi evlerin, lk defa olacak ki, uyanıvermeyecek.... leri! stikamet: Gökkuşağı! Gökkuşağı! Her bir hayvandan bir çift, çiçek böcek almalıyım.... .... Geç anladım: Gitmiyor, varmıyor oraya raylar.... Geç anladım: Ötedünyam -adı üstünde- ötede.... Geç anladım: Bu tren, dediğim tren değil.... Geç anladım: Kırdılar, makası bir tarafa.... Bugün benim düşlerim, gerçek olmadıysa da, Ne malum yarının da, dün gibi olacağı?... B R HABER: "Şimendifer Hırsızı METZ- Fransa'da 18 yaşında bir genç, dün gece gardaki bir lokomotifi 'kaçırdı.' Polis kaynaklarına göre, akli dengesi yerinde olmayan delikanlı, rölantide çalışmakta olan lokomotifi hareket ettirmeyi ve 400 metre sürmeyi başardı. Durumu fazla zaman geçmeden fark eden gar yetkililerinin makas değiştirerek boş bir alana yönelttikleri lokomotif, raydan çıkarak kenardaki bir elektrik direğine çarptı. Direk gürültüyle devrildi. Metz demiryolları yetkilileri, hemen yetişerek lokomotifi kaçıran genci yakalayıp polise teslim ettiler. (aa)" Radikal, 07.01.2002, s.24.
  • 57. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 56 C N, TOPLU SÖZLEŞMEDE Seneler var ki bekliyorum Birinin lambayı okşamasını Mızraktan tüfenge geçti insanlar -Savaş kitaplarında- Benimse elimde üç parça dilek - çiçe geçmiş, lambada.... Bir okşansam uyacağım okşayan kimse Onun umulmadık dileklerine Kimse sağlığımı istemez oysa.... Ölürüm bakarsınız lamba okşanmadan.... Benim ne güçlü pazularım var Yetmiyor ama işte bur’dan çıkmaya Benim uzun mu uzun kollarım da var Varmıyor bir kez olsun lambayı okşamaya.... Sözüm var, lambayı ilk okşayana Ben bu şiiri okuyacağım Düşündüm taşındım, ben bundan sonra Lambamda genel grev yapacağım.
  • 58. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 57 JOAN M RO ATLASI lk Dördün (1906-1931) 1 Cornudella (1906) Pastel pencereleri kentin, kiliseye bakardı, Bahçesinde bacakları çır'çıplak ağaçlar her yıl, Uzarlardı bitimsiz bir hırsla ve uzaklaşırlardı her gün yerden... Serviler yetişmiyor henüz çevrelemeye taş yapıyı, Zonklatıyor zangoç, cemaatini kilisenin saat başı, Haç, isyan bayrağı sayılır, ölümlüler ona sarınır Katalanya'da... Her ağacın gölgesi var, uzar, kısalır, büyür, ufalır, Ama ağacı yoktur hiçbir gölgenin, bir dikili ağacı bile yok, Unutmadım kuşlar için delikler açmayı irili ufaklı, Kilisenin dış cephesinde, külliyesinde, kubbe altında... 2. Mücevher Deseni (1908) En büyük hazzı, içe kapanık bir yılanın, Kendi kendini sarmalaması, Kendi kendini ısırmasıdır. Dışa açık bir yılanın en büyük hazzı ise, Ya başkalarını ısırması, Ya da kendini başkalarına ısırtmasıdır. ki türlüsü de engel değildir deri değiştirmesine, Deri değiştirir, kendisiyle savaşık olduğu günlerde... Isırdığı bir başkasında bırakır dişini, kilitte kırılmış anahtar gibi, Kendiyle barışık olduğu günlerde... Kendimizi tanıyabilelim diye çıkar karşımıza bağda bahçede, Bir mektuptur posta kutumuza bırakılmış, pulları dökülmedikçe...
  • 59. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 58 4. Çıplak (1915) En güzel çıplak, çıplak gözle görülemeyendir. En güzel çıplak, anahtar deliğinden ya da loş bir pencereden soyunur gözleyenin gözbebeklerine... bundandır ki hiç bir çıplaklar kampı, cezbetmez, kaçamak öpüşler denli, hayata çıplak gözle bakan jinekolog adayını... 11. Küçük Bir Kızın Portresi (1918) Dokuzyüzonsekizde küçük bir kız bir kelebek gibi havalansa, ikibinonsekizde kasırga olur, rüzgargülü olur, döne döne, salına salına... yaz-kış yeşil kalacak gözleri, altın saçlarıysa pas tutacak, eskiciye düşecek... düşmedi firavun altınları eskici tezgahına, çünkü eskiydi o zamanlar ne varsa... bırakalım da sek sek oynasın, çember çevirsin, düşsün küpelerinin biri ve diğer teki arasın hazine avcısı, dırdır eden karısını susturmak için... ...........................
  • 60. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 59 F KRET KIZILOK Ç N ŞARKI SÖZÜ Eskiden de bur’daydı bu beyaz kedi, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... Ölümler henüz bize uğramamıştı, Saçlarımız henüz öyle kırlaşmamıştı, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... Hükümet kurum kurum kurulmuştu koltuğuna, Avro’nun paritesi bir o yana bir bu yana, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... Çöpler Salı-Cuma toplanıyordu, Moğollar yeniden toplanıyordu, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... K T’ler hafiften özelleşiyordu, Kürtçe eğitim hakkı yasalaşmıyordu, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... Fiko Baba Bodrum’da yaşayıp gidiyordu, Paşa ağa Marmaris’te çiziktiriveriyordu, Ben de bur’daydım, Sen de bur’daydın.... Şimdi de burada o beyaz kedi, Koynumda sıcaklığı duruyor hala, Ben de bur’dayım, Kedi de bur’da.... Sense üşüyorsun bir başka kıtada, Or’da bembeyaz kediler var amma Bu kedi bildiğin kedilerden değil, Hem fanus içinde hem de dışında.... Bunu vurguluyor haber bültenleri, Enflasyon cozuttu gittin gideli, Duyuyorsan tavandaki lambayı yak! Hem seni gidi pabucu yarımcak, Kardan adam yapılır mı yağmurda, Gir içeri de biraz oynayak.... Eskiden de bur’daydı bu kardan kedi,
  • 61. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 60 Yokluğunda için için dışın dışın eridi, Bir ben bur’dayım bir de erimiş kedi....
  • 62. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 61 ÇANAKKALE’DE DEN ZE KARŞI BALIK-EKMEK YEME HAKKI Ne mayınlar tanıdım ama habis ama selim… Ne büyük çıbanları yoldu gözlerim… Mübalağa eden eder, etmezse de eyvallah… Mısır tarlasına ekilmiş hint keneviriyim şimdi… Baş açık… Şahin avcısıyım belki daha çok… Tutuklat hadi beni! hbar et beni! Bir ceset kokusuyum, sinerim tümden… Konuşurken benimle, beş kap ayran içmeli… Çünkü zehirlenirsin… Benden zehirlenirsin! Belki bir karaltıyım… Puslu, kara cübbeli… Bir organ kaçakçısı… Belki bir hırsız… Zenginlerin böbreğini aşıran, yalnız… Bir kusmuk lekesi belki… Kurumuş bir kan… Değil mi ki bu işler yürümez kansız… Başka türden biri belki… Bir tür şarlatan… Belki kadın satıcısı, belki kalpazan… “Temizleyin!” derim, belki, adamlarıma, Kaptırdı mı Hakan, topu, bir başkasına… Belki benim şahsımda, horozları kavgaya tutuşturan Bir cani yatıyordur… Tüm ıslahat boşuna… Emri benden almıştır, belki, topuktan vuran… Düpedüz pezevenk belki, belki katmerli ibne… Tecavüzcü, katliamcı, kundakçı belki… Söylüyorum ya hepsini… Daha ne… Belki yardımcıyımdır, yatakçı belki… Ün salmışlığım kırk leşi var diye, Doğrudur ne bileyim… Biliyo’m mu ne ettiğimi… Doğru ya; cüzzamlıyım, vebalıyımdır belki… A DS’im var, kalsiyum eksikliğim, bel soğukluğum… Solağım, çolağım, topalım, kör hem… Şişkoyum, aptalım, ümitsiz bi’ durum… Sağa sola saldırmıştım kızınca bir kerem… Tükürürüm, kusarım, ortalıkta osururum… Trafikte inerim, küfür ederim… Her küfürü herkeşlerden iyi bilirim… Kartlamışım, bir parkta öylece otururum… Bir keresinde bir düğünün orta yerine kusmuştum… Tam da orta yerine… Görmeliydin milleti…
  • 63. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 62 Damat zıvanadan çıktı: “Çıkarın şu illeti!” Diye bağırmasın mı, onunla yumruklarımı kullanarak konuştum… yice kabullendim, saydığım sıfatları… Tabii, birden açıldım, çizince anahatları… Ne mayınlar tanıdım ama habis ama selim… Ne büyük çıbanları yoldu gözlerim… Mısır tarlasına ekilmiş hint keneviriyim şimdi… Baş açık… Şahin avcısıyım belki daha çok… Tutuklat hadi beni! hbar et beni! Bir ceset kokusuyum, sinerim tümden… Konuşurken benimle, beş kap ayran içmeli… Çünkü zehirlenirsin… Benden zehirlenirsin! Belki bir karaltıyım… Puslu, kara cübbeli… ‘Ama yine de’ diyorum, ‘yine de, Hakkım vardır senin gibi benim de, Çanakkale’de denize karşı balık-ekmek yemeye’…
  • 64. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 63 BAKIR’IN ZANGOÇU –D YOR K D LC HANIMA- En dakik zangoçuydum ben Diyarbakır'ın, En dürüst yareniydim dost meclisinin… Sesim kısılır da çanım susmazdı, Durur muydu hiç kolum, elim tutulsa da… Velakin kuleden gördüm; Diyarbakır'a, Batılı bayanlar geldi, bir caka bir caka… Ne desek, efendim, kaydediyorlardı… Yazıyorlardı hemen, 'höt' değil de 'hot' desek… Buna 'dil çalışması' demedeymişler, Madalyalar almadaymış bir sürü hanım, Sırf bizi dinleyip de yazıp durduklarından… Ne iştir anlamadım, hey yüce sa… Beri gelin hele siz, loy, dilci hanım, Bende ne efor var, size dil dökecek… Aklınız şaşırır da yazamazsınız; Diliniz tutulursa, onu da açarız… Biz 'al'a 'mor' deriz, 'mor'a 'al'… Biz bilmeyiz, ne derler yüce alimler… Sık sık düş görürüz, söylemeyiz kimseye… Düşlerimizi de, bir zahmet, not alın olmaz mı… Siz ne demedesiniz 'Karacadağ'a? Hiç canım, meraktan, öylesine sordum… Sizin sorularınız gibi, şimdi sorduğum… Siz ne demedesiniz 'Mazıdağı'na? Demek madalyalar alacaksınız, Bense en dakik zangoçu Diyarbakır'ın, Çalacağım çanımı, kıyamet gününe dek… Kıyamet gününe dek, madalya alınız… En dakik zangoçuyum ben özlemlerimin, Çalacağım onları, bir bir, size karşı… Ne komik konuşuyoruz öyle değil mi, Bunları da, efendim, hemen not alınız… *** Zangoç böyle diyor, susuyor bayan, Bakalım nereye kadar, ne zamana dek… Zangoç, usanmazca, çalmada çanı…
  • 65. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 64 ARKAYA B R K Ş L K Çöpleri didik didik didikliyorum Kirli çuvalıma dolduruyorum Orta direk hanelerde yer bulamayanları; Çöplükten hergün yeniden… Yeniden doğmak için. Paslanmış eskileri ben topluyorum Seyyar tezgahıma dolduruyorum Çağdaş, yeni zamanlarda yer bulamayanları; Geçmişte hergün yeniden… Yeniden ölmek için. Ellerim de var kollarım da var benim, Balık tuttuğum da olur, tükürdüğüm de… Bir kırmızı kazağımsa olmadı hiç, bir kez olsun… Çünkü dalga geçerler, ona erkek demezler… Gözlerim de var kirpiklerim de var evet, Kırpışırsa da onlar sizinkiler gibi, Başka şeyler görürler şu kocaman dünyada, Başka şeylere kapanırlar… Başka şeylere açılır… Fırsat buldukça, bir de cam siliyorum Boyalı ceplerime dolduruyorum Yolda, camdan uzatılan demir paraları; Akşamları evime, yürüyüp gitmek için… Kimi zaman şerbet, ayran satıyorum Bardaklarınıza yeniden dolduruyorum Özlemlerimi, hastalıklı günlerimi, burukluğumu; Sabahları yeniden işbaşı yapmak için… Ne çok şey var, doldurul'cak, dünyada… Ne çok şeyi hep ben… Hep ben dolduruyorum… Yine de dolmuyor… Boşalmıyor yine de dünya… Doldurup boşalttıklarınıza dikkat ediniz…
  • 66. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 65 AYNEN Bir ben kaldım özleminin eşiğinde sabahlayan, Bir ben…Her bir tiktağında guguklu saatin… Umarak neler neler olacağını… Anlayarak bir adanın sonsuz yanı olduğunu… Karalarda kuzey güney doğu batı var iken… Engin değil o kadar, eşiği özlemin… Demek, bir adada değiliz… Titremesin ellerimiz ayakkabı bağlar iken… Yepyeni şehirler oluşuyor, Beynimdeki depremlerde… Kimsenin yaşamadığı, bitkilerden başka… Bilmediği kimsenin, ne renktir bulutları… Yalnız ben mi bilirim o kentleri, yok mu kimse?... Bende tüm bir evrenin depremi mi var yoksa… Aman vermiyor işte depremler beynimdeki… Yıkılıyor tüm kentler, yenileri kuruluyor… Bu akrepsiz, yelkovansız kum saatinde, Boğuluyor guguk kuşu havasızlıktan, nişinde usul usul, kum tanelerinin… Terse çevirip onu, kurtaran kuşu kim?... Kimdir bunca az yapan taneleri, gövdesini bunca dar?... Her an içime akan o iri taneleri, Mümkün müdür bir şekilde benden çıkarıp savurmak?... Vakti geldi: Çıksın artık guguk kuşu ağzımdan… Öyle çabuk geçmiyor yanık yarası ama Zaman çabuk geçiyor… Eriyor kum taneleri, denizde bitimsiz… Elleri var, gözleri var cankurtaranların amma, Olmuyor cankurtaran, her eli gözü olan… Bundandır, her saatli, olamıyor saatçi… Durur adada tümden, çabuk geçse de zaman… Başlar kaldığı yerden, basınca karaya ayak… Sollayarak tüm insanlığı, Hayvanlara yönelir, bitkilere… Onları da bir kalem, tutsak eder zaman… Değişmez hiç yörüngesi, ağır, koca dünyanın, Dünyada hiç bir kolda tek bir saat olmasa… Değişir yörüngesi, işe giden insanların, Tek bir saat olmasa, hiç bir kolda dünyada… Sen ne ömürsün ey zaman kimi zaman sen ne ölüm… Sanırsın ki aşkı sonsuzluğa yetiştiriyor… Sonludur aşk, yanıp sönen sonra kayan yıldızlar gibi… Sonludur insan ömrüne sığabilecek denli…
  • 67. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 66 Sonsuzdur, ayırdın mı binbir parçaya… Sayılsa da sayılamaz… Geçse de geçer… Kanat çırpışı bir serçenin, dama konuşu… Hepsi sonlu, sanırsın ki tam şu an bitecektir… Sonlu hepsi, kırılacak yıllarca duran saksı… Hangi kapılar idi açılan Sonsuzluk kapıları kapanmadan önce? Daha önce var mıydı bu gökyüzü, Çarpışı yüzümüze ada rüzgarlarının? Daha önce küçük müydü bu kadar ellerimiz, Kısık mıydı gözlerimiz, boynumuz öne eğik… Hangi kapılar kapanmıştı yüzümüze, Sonsuzluk kapıları kapanmadan önce… Bir yıldız kayıyor, aydınlanıyorum… Ona gitmede her güz, göçmen leylekler… Ondan gelmede her vakit karanlık ışığı göğün… Onda kayan, sanki bütün evren, bütün doğa… Ve parlayan, parlayamaz sonsuza kadar… Aydınlatmayan yıldız, ömrü boyunca, Kayarken, pek imanlı gitmek istiyor… Aydınlıktır, gitmeden, son defa ve ilk defa… Kaydı yıldız… Bu simsiyah gökyüzü cebinde, belki bir dolunaydı… Gösterdiği kimi vakit, sakladığı başka zaman, Getirdiği çoğu zaman, yerde, ölümlülere… Hangi yandaydı kaymış yıldızlar mezarlığı?... En son oradaydı… Cebinde bir ay, dolunay, yarım ay, hilal… Üstünde yeni açmış bir kasımpatı… Daralan bir ateş çemberinin ortasında, Küçük bir köpekti kalan… Bilmezdi ki kurtulunmaz bu şekilde soğuktan… lerliyor çember, kalleş kalleş, ağır ağır, Kapatıyor gözlerini şimdi artık o köpek, Değmesinden az önce, ateşin, bedenine; Gülümsüyor bir ancık, ısındı o nihayet, Dar ateş çemberini, üstüne giyene dek… 'Evrenden kalanlar ner'de?' diye soran varsa, Kara ateşlere gebe bir kül bulutunun altında… Yeniden harlanmada, şimdi o ateş; Almak için içine, geriye kalanları… Kül olsun savrulsun diye geriye kalan yerde… Oysa yer kalmayacak, savurmaya külleri; Yandı mı baştan sona tüm geriye kalanlar… Ateş süpürsün artık, hala harlı külleri…
  • 68. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 67 Külrengi bir ağaç gövdesinin sevgisiz damarında, Belki eriyeceğim… Eriyip gideceğim! Yüzyıllık ağaçların kof gövdelerinde, Dallara yürüyüveren o kofluk belki benim… Belki benim, halkaları, içi yenmiş ağacın… Belki benim, çiçekleri her baharda kuruyan… Belki benim, kalın kalın o örümcek ağları… Silkelenip kırılan dallar da benim… Hapsolmuş bir karınca da değilim, Kanatsız bir sinek de… Kuyruğu tenekeli kedi ise hiç mi hiç… Kuyruğu kestirilmiş bir köpek değilim hiç… Sevgilinin ellerinde soluvermiş bir çiçek? Lal kafeste kahrından ölüvermiş kanarya? Zıplamaktan yorulmuş, emekli bir çekirge? Hortumu su çekmeyen, hantalcana bir fil miyim?... Yeleleri ağarmış, ağır aksak bir aslan?... Ben kimim? nsan mıyım, zamanda tutsak?... Ben kim isem, aynen öyleyim… Aynen öyleyim…
  • 69. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 68 BAYEZ T B MARHANES 'NDE Birinci Bab I MUBASSIR Kim düşünebilirdi ki, kim düşünebilirdi, Donup kalacağımızı böyle bir anda, Müzelik olacağımızı, bir de ibretlik.... Kim bilecekti ne yaparız, böyle donuvermesek.... Havuzun şırıltısı avluda, seslenişi fıskiyenin Bulanık akmaklığı Tunca'nın, yağmurlu günlerde, Konuşu güvercinlerin, her bir yanına kubbenin.... Bilinmeyecekti, yitip gidecekti bunların her biri.... Belki haşin durmadayım mor kuşağımla, Korkar beni bir kez gören, zenciyim ya.... Bende de birşeyler pır pır eder, taaa şuramda.... Bilmesin isterim yine de kimse.... Dondu tarih işte bir an, or'dayız ner'deysek, Sahicidir bu gözler, kırpışır ara sıra, Sahicidir bu kollar, atılmaya hazır onlar, Bu göğüs, her nefeste, bir inip bir kalkmada.... II 'KRON K PS KOZLU HASTA' ODASINDA Hey gidinin, Hasan Ağası, hey de hey.... Düşecek adam mıydın buralara sen.... Üsküp'ten çıkmıştın yola, Hacı olmak için, Bilir miydin soyacak seni haramiler, Haramidere'de.... Getirdiklerinde seni, at arabasıyla, Nasıl titremedeydin, öfkeden, kinden.... 'Yok!' diyordun, 'artık yurda dönemem' ''Rezil rüsva' dedirtmem kimseye Üsküp'te ben!' Şimdi elinde tespih, ağzında binbir dua, Beklemedesin: Kapı açılsın bi', Atlayacaksın üstüne, kim olursa olsun, Harami sayılır herkes, senin nezdinde artık.... Rahat ol, soymak istemez hiç kimse seni bur'da,
  • 70. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 69 Hem neyin var ki artık, baksana bi' üstüne.... Çile doldurup bur'da, acep bilmem kaç yüz gün, Bakarsın, Üsküp'e dönmeye niyetlenirsin.... III 'MEŞKUL YETLE TEDAV ' ODASINDA Sepet örmedesin şimdi, genç Mithat, küçük Mithat, Vazgeç sen, hadi ama, bağırıp çağırmaktan.... Bozar sesini adamın, ergenlik dediğin.... Senin gibi bir hafız bir anda kart kurt olur.... Yaşamak, neyse ki, ezberden cümle değil, Anlamalısın bunu, bak sesin de kısıldı.... Sepet ör şimdi artık, elden bir şey gelmiyor.... Mısır doldur, ayçiçeği, zeytin doldur sepete.... Gençsin, kendini sen, böyle tüketmemelisin, Dün hafızdın, bugünse binbir yol var önünde, Belki yarın öbür gün, sadrazam olacaksın, Sevineceksin tümden, 'sesim kısıldı' diye.... Velakin yas tutma şimdi, ömrümüz ne kısadır.... Bir bakmışsın sende değil, dün sende olan can.... Nedir öyleyse bu kederlenme, iç çekiş.... Meşgul et kendini, geçsin zaman, ey müstakbel sadrazam.... IV ANNES YLE TEDAV YE GEL YOR B R ÇOCUK Annesiyle tedaviye geliyor bir çocuk hasta, hekimse karşılarında, Acı çekiyor olmalı bir hayli, çocuk.... Öyle buruşuk suratı.... Belki ikindi vakti, terleyip su içmiştir, Sünnet olmuş mudur ki? Onu da soralım.... Anasına, çocuklara saldırmadaymış, ne ayıp.... Rahmet eylesin Allah, vefat etmiş babası.... Kuvvetine gem vuracak kimse yok ya evde, Belki ondan, bu canavar, böyle palazlandı.... Sağa sola tükürüyor.... Hekim çok kızdı, Beni çağırdı hemen; 'Zenci Efendi!' Bir güzel sopa çektim lanet velede,
  • 71. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 70 Kuzu gibi oldu birden, nelere kâdirsin sopa.... Beş vakit sopa yazdı reçeteye hekim.... Bu iş için esnaftan biri tahsis edildi.... Söz verdi her namaz sonu, sopa atmaya.... Bayram namazı da dahil mi, karar veremedik buna.... V SARA HASTASI, HEK M VE HASTABAKICI Sara hastası, hekim ve hastabakıcı, bir de ben.... Bu görülen, her zamanki teftiş manzarası.... Titriyor eli, kolu, tüm uzuvları, Uzanmada yatakta.... Ne vakit geçer acep.... Kainatın depremi nasılsa, onda bu o; Titriyor, titretiyor ne varsa üzerinde.... Nefret ediyor herkes, taşlıyorlar sokakta.... Oysa ne yapsın hasta.... Deprem onun suçu mu.... Yazık, göremeyecek doğuşunu güneşin, Yazık, duyamayacak ne söyler güvercinler, Yazık, bilemeyecek yılların geçtiğini.... Yüce Tanrım, bazen sana, ilenmemek elde değil.... Tunca akıyor akıyor.... Hasta, yatmada umarsız, Bir gün açarım odayı, kıpırtısız kalmıştır, Yazarım defterime, mefta oldu, ne yazık.... Böyle bitecek işte, kimsesizin çilesi.... kinci Bab VI BAŞ ECZACI VE ÇIRAĞI Otlar var bir tarafta, bir tarafta şuruplar.... Yine yoğun, işi, eczacının.... Rahatsız etmeyelim.... Hangi şifa kitabıdır, rahleye koyduğu?... Patlar mı, şu şerbete ötekini eklesem?... Lakin baş eczacının, bir hayli seğiriyor gözü, Kelin ilacı olsa, kendi başına sürer.... Eczacı olmaya belki, böyle karar vermiştir....
  • 72. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 71 Kelimi iyi edeyim, kelimi iyi edeyim.... Başındaki sarıkla ne heybetli duruyor.... Bir anda değişiyor, insan, amir oldu mu.... Çok nargile içmiştik küçükken gizli gizli.... Şimdi 'zencefil' diyor, başka bir şey demiyor.... Çırağa da yazık ya.... Onun tafrasıyla hep, Bir azar işitiyor, bir dağa yollanıyor, Otlar aramak için, otlar toplamak için.... Eczacıdan soruluyor yine de, her tür şifa.... VII ŞURUPHANE VE LAÇ HAZIRLAYANLAR Değil mi ki tırlatıyor Yeniçeriler, Avratsızlıktan, yurtsuzluktan, veletsizlikten.... yi etmeye çalışıyor, bunu, şuruphanedekiler, Çünkü şanlı ordumuzun askere ihtiyacı var.... Saldırsın istiyoruz Yeniçeriler, düşmana, 'avrat avrat' diye, Bunun için bir hayli uğraşmadalar.... Ayıptır söylemesi, padişah da güçten düşmüş, Haremine onca macun dayandıramıyoruz.... Kafeste deliren veliahtlar için, şirret va'lde'nımlar için, Karanlık, aydınlık, niceler uğramakta.... Dünyayı zaptetmeye yetebilir bir şurup, Doğru dozda, doğru zamanda, doğru kişiye verildi mi.... Tadlarına baktıklarından mıdır, ilaç hazırlayanlar, Nahoş ve daha çok sarhoş bakmaktalar.... Çeşnici ayrı olsa, ilaççı, bir başkası.... laçlardan iyiden iyiye tasarruf edilir.... VIII Ş FA Ç N GELM Ş A LE Şifa için gelmiş bir aile.... Şifa, eczacıda bol yaaa.... Adam diyor, 'Karım benim, öyle horluyor ki, 'Yangın var!' diye ayaklanıyor tüm Edirne, geceyarısı....
  • 73. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 72 Ben bile böyle sanmıştım bir keresinde....' 'Üstelik yürüyor kimi gece uykusunda,' Kulağına eğiliyor bu kısmı anlatırken, 'Kadı'nın yatağına gitmiş uykuda dün, hekim efendi, Kadı bu, dava da edemiyorum 'namussuz' diye....' Geçende yürümedi ama, bir şeyler mırıldandı, Sayıkladı O ama, hiç bir şey anlamadım, 'Andonita Andonita, beseme' diyordu, Uyandırdım sordum amma, O da bilmiyor.... Hekim hemen ilaç yazdı, eczacıya yallah.... Yanlış okumuş olmalı ki hekimin yazdığını, -Ya da ilaç yanlıştı taaa baştan beri- Hanımı adamın, Andon'a kaçtı.... IX HASTA ODASINDA D VANE VE KARASEVDALI 'Hayır ben vermedim, vermedim ben!' diyor divane, 'Teslim etmedim anahtarları düşmana!' 'Yenildik doğrudur, kalleşlik etti Tatar, Ama doğru değildir, kapıyı açtığım!' Sımsıkı tutmada bir karanfil, elinde, Belki o, anahtarı temsil etmededir.... Ne görmede divane pencerenin dışında? Bilmiyorum bunu amma, hep dışarı bakmada.... Mâlumunuz hikayesi, karasevdalınınsa; Tutulmuş, bir nazlı yâre, halden anlamaz yâre, "Mey" diyor, "vefat" diyor, bir de "yâr" diyor, Çalmadadır içinde, şimdi, binlerce makam.... "Zaman işte.... Akışında bu dinmez nehirin...." mi diyor?... "Bekledim efendim sizi, faytonunuzu" mu diyor?... Neler söylemededir, duvara çakılı gözleri? Lanet üstüne olsun, kim getirmişse bu hale....
  • 74. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 73 X Z YARETÇ BEKLEME ODASINDA Ragıp'ım iyi midir şimdi, evladım? Az yemek yemesin, terlemesin sakın.... Ragıp'ımı görmek bugün, acep mümkün olacak mı? Taaa stanbul'dan geldim, görsün diye gözlerim.... Hep o görev yüzünden geldi bunlar başına.... Selimiye'de iken, ne hoş çıkardı sesi.... Ner'den bilebilirdik keramet camideymiş.... Eski Cami'ye atandı, o zaman çaktık işi.... Ragıp'ım benim yavrum, çok hassastır bu konuda, Hep ilahi söylerdi, şöyle küçükten beri.... Ezanı, yalanım yok, O'na okuturlardı, Beş mi idi, altı mı?... Yedi yaşından beri.... Sesi betse ne yapalım, oğlum değil mi benim.... Ben büyüttüm, ben duydum ağzından ilk ilahiyi.... Hem bendim sabahları, namaza kaldıran O'nu, Demem o ki, evladım, O'nu görecek miyim?... Üçüncü Bab XI 'DEPRES F' HASTA VE HASTABAKICI -Biraz daha yemek ister misin, koca güreşçi? Ne olmuş canım, yenildiysen bir kez.... Kolay olmadı zaten tuş oluşun senin.... Yüzlerce pehlivan yenmiştin.... Daha ne.... -Beni kederlendiren budur ya işte, Bir kişi kalmıştı yalnız, başpehlivan olmaya, O da hile yaptı zaten, anca' öyle yener beni.... Kimseye dinletemiyorum, gel gör ki, bunu.... -Biz senin heybetini bilmedeyiz ey pehlivan! Bilmedeyiz ne kuvvetli, pazuların senin.... Lakin yemelisin şimdi şu eti, Çünkü hakemleri de yenebilmelisin sen....
  • 75. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 74 -Bileydim, biraz daha et yemekle olacak, Keser ineklerimi, yerdim hepsini.... Oysa ne yazık ki bu kem alemde, Para geçer -bendeyse yok-, para geçer her yerde.... XII HEK MBAŞI VE HASTASI - Size 'hekimbaşı' mı diyeyim efendim, 'başhekim' mi? - Ne dersen de, sıfat aynı, hepsi bir.... - Hastalıktan başkaca şeyler soracağım ben. - Buy'run, sizi dinliyorum can kulağıyla.... - Doğru söyleyin, memnun musunuz işinizden? Ner'den esti, merak ettim, hekim oldunuz? - Bıktım artık boğuşmaktan envai mecnunla, Lanet olsun o güne de hekim olduğum.... - Hekimbaşı; siz beni çok korkutuyorsunuz, Nasıl huzur bulur dünya, siz olmasanız.... Tırlatmışların tümü bir kez dolaşsa dışar'da, Yeni bir çağ açılır, Çılgınlık Çağı, dünyada.... - Ama niye ben? Ben olmasam, başkası yapardı.... Huzur içinde dönerdim evime ben de, Bir düşün, esnaf olsam Rüstempaşa'da, Şen olurdum.... Bulaşmasın kimse bu işe!... XIII SAZENDE VE HANENDELER 'Çal sazende!', 'Çal!' diyorum, bunlar garip, bunlar mecnun.... 'Dışar'dakiler için de, şöyle bir, çalasın' diyorum, Sarsın tüm Edirne'yi, tedavi eden demler, Yazın gürül gürül aksın, yorgun Tunca, bir kez olsun! Çengiler! Raksedin hadi, canlandırın kuru dalları! ' nsanların gözleri, yorgun düşsün!' diyorum, 'Oynak rakslarınızı takip etmekten sizin....' Sizden ben tüm dünyayı, sarsmayı bekliyorum!
  • 76. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 75 Tar çalsın, kudüm çalsın, ney çalsın, kanun çalsın, Öyle çalın, öyle vurun tellere siz mızrabı, Kopsun teli rebabın! Desinler cümle alem: Sazendeleri de mecnun, kadim bimarhanenin! Siz çalarken, kabul edin, daha az mecnun değilsiniz! Çalmazken dellenmezsiniz, budur onlardan farkınız! Çalın siz, durmazca çalın! Durmazca, durmazca çalın! Taşana dek, yutana dek evreni, suları Tunca'nın!
  • 77. Gezgin Şiirleri (2000-2005) 76 TORO LETAL’E AĞIT I PASEO Babam, dedem, büyük dedem, hepisi hepisi, bilir misiniz, Göremeden öldü bunu. Sanırdık yazılmayacak, boğalar lehine bir söz.... Yine de yeminliyim yine de, Yıkacağım başına lanet seyircilerin, Tüm dünyayı, tüm evreni bir fiskede.... II KORR DA/KUZEYBATI CEPHES NE En çok sizi sevdim ben inanır mısınız, Mısır yiyip durarak beni izleyen kız.... Anladığım kadarıyla esmer teniniz, Daha da esmerleşmiş güney uçlarda.... Gerçi siz de kimi zaman neşelenmiştiniz, Katil pikadorlar şiş geçirdi mi, Koca dünya karşısında küçücük gövdeme benim.... Keşke bir defalık da gülmeyiverseydiniz.... Lakin artık sizi pek fazla göremiyoruz, Meksika’ya bir kalem geçmiş olabilir misiniz?... Bakıp spanyol dağlarıyla baştanbaşta çevrili Çöllere, bilmiyorum ne diyedir iç çekmedesiniz.... Size bir sırrımı artık verebilirim: Bugün tüm tabelalara tos vuracağım, Tüm tribünleri bir anda yıkacağım efendim, Sarsılacak borsalar Madrid’den başlayarak.... Yalnızca Madrid mi sandınız efendim, Tüm dünyayı kan kızıla boyayacağım, Ancak kıyamet günü verebileceğim, srafil suru olacak son nefesimi.... En çok sizi sevdim ben inanır mısınız, Meksika çöllerinde siz yalnızsanız, Sanmayınız buralarda biz de yalnızız.... Değil mi dost her yerde dost, yalnız her yerde yalnız....