SlideShare uma empresa Scribd logo
1 de 337
Baixar para ler offline
Asya-Pasifik Hattı’nda (Seçme Yazılar)- Ekler
Ulaş Başar Gezgin
Gezgin, U.B. (2010). Yabanmersini kokuyor Vietnam günlerdir… Evrensel Gazetesi, 25
Mart 2010. http://evrensel.net/haber.php?haber_id=66920
Loan, H. (2010). Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi (çev. U.B.Gezgin).
http://evrensel.net/haber.php?haber_id=66920
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=602&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2009). Japonya defterlerinde kalanlar.
Gezgin, U. B. (2009). Japon mucizesi.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Ayıran, birleştiren Japon metro durakları.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Mektubun.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Japon işi.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Kalemimi satın aldın prenses.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Policy prescriptions based on faulty premises. (To the advisors of
South East Asia: A critique of the Harvard paper.) Thanh Nien Weekly, 9 Ekim, sayı 6,
sayfa 23. http://www.thanhniennews.com/commentaries/?catid=11&newsid=53047
Gezgin, U.B. (2009). Delusions of an 'Asian century' (The Asian Century and The Social
Problems of Asia). Asia Times. www.atimes.net/Speaking-Freely/the-asian-century.html
(5 Ekim).
İsmail, T. (2009). Belki ben de bir hırsızım (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=697&Itemid=37
Sarjono, A. (2009). Sahte şiir (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=696&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2009). Bali’de bitimsiz bir gece.
Gezgin, U. B. (2009). The currents and trends in the Vietnamese education system within
the international(ized) context: A comparative perspective. (Paper prepared for the Third
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
1
Conference on Comparative Education in Vietnam, October 16, 2009.)
http://ciecer.org/joomla/index.php?option=com_content&task=view&id=223&Itemid=44
Gezgin, U. B. (2009). The social consequences of environmental degradation in Vietnam:
A country-level and city-level pollution haven analysis. (Paper presented at The 9th
Conference of The Asia Pacific Sociological Association: Improving the Quality of
Social Life: A Challenge for Sociology, June 13-15 2009, Bali, Indonesia.)
http://www.slideshare.net/dr_gezgin/dr-gezgin-pollution-in-vietnam-slideshare
Gezgin, U. B. (2009). Okyanistan Destanı (I): “Badem gözlüm beni unut”ma uzaklaşan
kıyılarda.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=695&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Bali izlenimleri.
http://www.slideshare.net/dr_gezgin/bali-izlenimleri-impressions-from-bali
Gezgin, U. B. (2008). Vietnam, aşkın sırrı ve dünya...
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=656&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Vietnam & Asia in flux, 2008: Economy, tourism, corruption,
education and ASEAN regional integration in Vietnam and Asia. Darmstadt: H@vuz
Publications. http://www.slideshare.net/dr_gezgin/vietnam-and-asia-in-flux-2008
http://www.amazon.de/Vietnam-Asia-Flux-2008-
Gezgin/dp/3981217055/ref=sr_1_17?ie=UTF8&s=books-intl-
de&qid=1249400172&sr=8-17
http://www.dergi.havuz.de/001-OCAK-SUBAT-2009/ulas-basar-gezgin.html
Gezgin, U. B. (2009). Melbourne Mezarlığı’nda.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=686&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Vietnam’da olsaydı. Evrensel Kültür, sayı 208, s.16 (Nisan 2009).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=663&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). ‘Kenar mahalle iti milyoner’ filmi üstüne ya da
“bizleri desti izdivaçlara, yalan haberlere, çarkıfeleklere mahkum etmeyin.” Evrensel
Gazetesi, 26 Şubat 2009, http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=46281
Gezgin, U. B. (2009). Doktor’un ölümü.
Gezgin, U. B. (2009). Kamboçya gezi notları, 27 Ocak-1 Şubat 2009. İzinsiz Gösteri
Dergisi, sayı 193 (Şubat-Mart 2009).
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi193/ulas.basar.gezgin_193.html
Gezgin, U. B. (2009). Asya dilleri çevirilerinde 7 sorun. Çevirmenin Notu Dergisi, sayı 7.
http://cevirmeninnotu.blogspot.com/
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
2
Gezgin, U. B. (2008). Asya’da kalkınma ve kadın (yayınlanmayı bekleyen çalışma).
Gezgin, U. B. (2009). Çin ve Vietnam’da yeni-serbestçilik ve direniş. Barış Çoban (der.)
Küreselleşme, direniş, ütopya - Yeni toplumsal hareketler: Küreselleşme çağında
toplumsal muhalefet içinde. İstanbul: Kalkedon Yayınları.
http://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=175792
Gezgin, U. B. (2007). Asya yazıları. İzmir: Ara-lık Yayınevi.
http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=C84V6SORQY4Y6K2QTXEF
http://asyayazilari.blogcu.com
(İçindekiler
‘1421: Çin’in Amerika’yı Keşfettiği Yıl’
Bir Gülümseme- Ai Ç’ing (Çin)
2500 Yıl Önceden Günümüzü Açıklayan Bir Asyalı: Tarihteki İlk ‘Strateji’ Kitabının
Yazarı Sun Tzu
Kar Düşüyor Çin’e- Ai Ç’ing
Hayır! Don Kişot, İnsanlık Tarihinin İlk Romanı Değildir! ya da Zamanımızdan Bin Yıl
Önce Japonyalı Bir Kadın Yazar Tarafından Yazılmış ‘Genji Hikayesi’ Üstüne
Ekmek Parası mı Kazanayım Şiir mi Yazayım?- Bişwabimohan Şreşta (Nepal)
Tarih, Yapışık İkizlere Gebe
Bangkok’taki Balığın Baştan Kokuşu- Çitr Phumisak (Siyam)
Siyam'dan Bir Köy Romanı: 'Muson Ülkesi'
Ah! Türbe! Fakirullah Türbesi! (Ah! Tapınak, Bot Tapınağı!)- Suçit Wongthed (Siyam)
Çin’de Halk Bugün Savaşıyor
Han Po Odun Kırıyor: Anneyle Çocuk Arasında Bir Konuşma- Feng Çih (Çin)
Kuzey Kore ve Güney Kore: İki Elmanın Yarısı mı, Elmadaki Kurt mu?
Çalınmış Tarlalara da Gelir mi Bahar?- Yi Sang-Hwa (Kore)
“Japonya Nasıl Japonya Oldu?”
Buda'nın Çağcıl Zamanlar İçin Birinci Söylevi- Gezgin
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
3
Karoşi: Japonya’nın Kalkınmasının Altındaki Kanlı Gerçek
Benim Ülkem Cennet Değildir Mistır Cekıpsın- Romulo P. Baquiran, Jr. (‘Filipin’ler)
Hindistan’da Kast Düzeni Hala Sürüyor…
Resmin Arkasında- Siburapha (Siyam)
"Antarktika, Tellioğulları'nındır!..."
Arkadaşının Savaştan Döneceğini Duyarak- Wang Çien (Çin)
Son ‘Hoşçakal’ım- Jose Rizal (‘Filipin’ler) )
Gezgin, U. B. (2007). Bilişsel bilimler elkitabı. Lulu.
http://www.lulu.com/content/1232419 (içinde:
Yansısal Dilbilimsel (Psikolinguistik) Açıdan Tayca Ve Türkçe’nin Karşılaştırılması:
Bilişsel Yapıların Aynası Olarak Dil)
Gezgin, U. B. (2007). Pasifik Okyanusu Seyir Defteri (1): Notlu şişe Yap Adası’na
ulaşır...
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=644&Itemid=30
Gezgin, U. B. (30 Temmuz 2007). Vietnam Şiiri’ne kısa bir giriş.
Asya’nın Sesleri Bülteni, Bahçeşehir Üniversitesi, Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi,
sayı 2, sayfa 1. www.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/bulten/asyaninsesleri002.pdf
EKLENECEKLER
2007 Vietnam, 1975: Bir yetim.
2007 Küçük Asya’dan Büyük Asya’ya Herakleitos.
2007 Bir Çin köyünde özleminle.
2007 Tektonik hareketler: Kore 1950; Vietnam 1968
2007 Yağmurlu gecelerde romatizmalı eş için söylenen şarkı. Singing for husband with
rheumatism on rainy nights.
2007 Bir Motosiklet yolculuğu: Vietnamlı Frida, Koreli Frida… A journey by motorbike:
Vietnamese Frida, Korean Frida…
2007 Musondan önce gel, musondan sonra gel... Come before the monsoon, come after
the monsoon…
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
4
2007 O Vietnamlı gazeteciyle yeniden görüşme. A new meeting with the (Not ‘a’)
Vietnamese journalist
2007 Neden kazıklamalıdır Vietnamlılar, Avrupalıları, Amerikalıları?
2007 Vietnam’da bir Meksika Lokantası’nda.
2007 Asya’da bir yolculuk.
2005 Bir seks işçisinin yanıtı.
2005 İnsanın değeri.
2005 Okyanus yazıtı.
2001 Diyor ki Budist rahip.
Yüen, M. (2008/1972). Kitaplar üstüne (çev. U.B.Gezgin). Havuz Dergisi, Nisan-Mayıs
2008 sayısı.
http://www.dergi.havuz.de/0001-A-NISAN-MAYIS-2008/ulas-basar-gezgin.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=659&Itemid=37
MacColl, E. (2007). Ho Çi Min Baladı (çev. U.B.Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=601&Itemid=9
Gezgin, U. B. (20 Haziran 2007). Çin operası (Jingju). Asya’nın Sesleri Bülteni,
Bahçeşehir Üniversitesi, Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi, sayı 1, sayfa 1-3.
www.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/bulten/asyaninsesleri001.pdf
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=592&Itemid=29
Gezgin, U. B. (2007). Budacı tutumbilim (iktisat) ve toplumsal barış. İzinsiz Gösteri
Dergisi, sayı 137 (Nisan 2007).
http://izinsizgosteri.net/asalsayi137/ulas.basar.gezgin_137.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=557&Itemid=28
Gezgin, U. B. (2007). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (0)
Antarktika’da balina savaşları, Çin’de kız olmak, alkol bağımlısı Avustralya Yerlileri ve
dünyada en çok özkıyımın olduğu ülke Kore…
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=542&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2007). ‘Vietnam Efsaneleri/ Vietnam Söylenceleri’ üstüne.
http://borgesdefteri.blogspot.com/2007_01_01_archive.html#116988000734247761
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=531&Itemid=30
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
5
Gezgin, U. B. (2006). Döngü. Tuncer Uçarol (haz.). İşçi öyküleri: timsahın ağzındaki
usta içinde, s. 167-182. Ankara: Genel-İş Sendikası Yayınları.
Havuz Dergisi Eylül-Ekim 2006 sayısı.
http://www.havuz.de/5/EYLUL2006/ulasbasargezgin.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=346&Itemid=31
Gezgin, U. B. (2006). Kalmıkya: Avrupa’nın Budacı tek ülkesi. İzinsiz Gösteri Dergisi
Ocak 2006 sayısı, Sayı 71.
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi71/ulas.basar.gezgin_71.html
Gezgin, U. B. (2005). Khmer Rouge (Kızıl Kmerler) ve ölüm tarlaları. Bunun sorumlusu
kim? (çev. Elif Taşkan). İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 67.
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi67/ulas.basar.gezgin.2_67.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=347&Itemid=28
Gezgin, U. B. (2005). Khmer Rouge And The Killing Fields: To Whom Can It Be
Attributed. İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 53.
http://izinsizgosteri.net/asalsayi53/ulas.basar.gezgin_53.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=311&Itemid=44
Fu, Du (2005). Savaş arabaları baladı. (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=338&Itemid=37
Çing, A. (2005). Paris Ağıdı (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=326&Itemid=37
Sri, S. (2005). Ulusal tarihler (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=321&Itemid=37
Juyi, B. (2005). Mutsuz bilgin (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=322&Itemid=37
Yazarsız (2005). Kumarbaz (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=327&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2005). Yaradılış (çev. U.B. Gezgin), Arta Dergisi, sayı 13, s.36
(Almanya’da Almanca-Türkçe-Farsça yayınlanan dergi).
http://www.ookkdk.de/index.php?option=com_docman&task=doc_view&gid=1&Itemid
=28
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=340&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2005). Minerva: Bir özgürlük düşü, düşüşü ve düşündürdüğü. İzinsiz
Gösteri Dergisi, Sayı 67, Aralık 2005.
http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi67/index.html
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=293&Itemid=27
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
6
Gezgin, U. B. (2005). Çin’in Hindistan’ın önünde olmasının 10 nedeni-1.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=93&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2005).Doğu? Batı?
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=22&Itemid=27
Tung P’o, S. (2005). Oğlunun doğumu üstüne (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=92&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2004). Pasifik’te bir göç (1).
Yazarsız (2004). Tonga’lıyım beşikten mezara (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=101&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2004). Dünyanın en güneydoğusundan izlenimler. Yaprak Dergisi Kasım
2004 sayısı.
Gezgin, U. B. (2004). Tayland’ın Müslümanları neden ayakta? ya da ‘elifba’yı ‘gogay-
kokay’ olarak okumak. Birgün Gazetesi, 5 Mayıs 2004, Sayı 22, sayfa 10.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=104&Itemid=27
Giri, B. (2003). Kadın (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=131&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2003). Fuhuş, borsanın ağzında. Radikal İki, 7 Eylül 2003.
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2532
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=116&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2003). Bireycilik-toplulukçuluk çalışmaları: Yeni bir 'Oryantalizm' seferi
mi? http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=201&Itemid=28
Gezgin, U. B. (2003). Bangladeş Ulusal Marşı bağlamında ulusal marşlar sorunu -bir kez
daha. Radikal İki, 31 Ağustos 2003.
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2513
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=115&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2003). Siyam dilinde bir baş belası: Özneler.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=123&Itemid=30
Fu, W. (2003). Yazma sanatı (çev. U.B. Gezgin).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=138&Itemid=37
Gezgin, U. B. (2003). Vietnam alfabesi. Evrensel Kültür Dergisi, Ekim 2003, Sayı 142,
s.24.
http://www.evrenselbasim.com/ek/icindekiler.asp?sayi=142
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
7
Gezgin, U. B. (2003). Türkçe'nin ders alması gereken bir dil: Siyamca ve Gezgin'in
dillerin kirlenmesi kuramına doğru.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=122&Itemid=30
Gezgin, U. B. (2003). Bhutan: Bir düş ülkesi mi, yoksa budacı tutumyapının (budist
iktisat) kendi kendini kemiren ülkesi mi?
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=121&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2003). Gezgin'in roman kuramına doğru: Siyam romancılığı bağlamında
romanda gerçeklik sorunu üzerine.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=120&Itemid=49
Gezgin, U. B. (2003). "Sizin niye kralınız yok? Neden devirdiniz Kral'ı?"
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=119&Itemid=30
Gezgin, U. B. (2003). Siyam'ın Aziz Nesin'i 'Siburapha'dan (Gözalıcı Doğu) (1905-1974)
bir parça ve yaşamı.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=118&Itemid=49
Gezgin, U. B. (2003). 'Phra Abhai Mani'deki anlatının özeti ve değiniler.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=141&Itemid=52
Gezgin, U. B. (2003). Ortadoğu Asya Yazını (edebiyat): Ne kadar batılı olduğumuzu
saptayabilmemiz için bir turnusol kağıdı daha... Zinhar Dergisi.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=139&Itemid=52
Gezgin, U. B. (2003). Hindistan'ın ilk 'ulusalcı' şairinin bir şiirinden, Hindistan
Bağımsızlık Marşı'ndan ve Hindistan 'Ulusal' Marşı'ndan kalkarak, 'ulusal'lık sorunu ve
'evrensellik' x yerellik karşıtlığı üzerine yeniden.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=117&Itemid=30
Gezgin, U. B. (2003). Budacı tutumbilim/ tutumyapı (Budist iktisat): Safsata mı alternatif
mi?
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=125&Itemid=27
Gezgin, U. B. (2003). Siyamlılar'ın ulusal şairi Sunthorn Phu (1786-1855) ve 'ulusal
şairlik kurumu' üzerine.
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=140&Itemid=52
Gezgin, U. B. (2003). Takvim sorunu üzerine ya da hangi takvim? İsa takvimi mi,
Muhammed takvimi mi, yoksa Buda takvimi mi? Radikal İki, 20 Temmuz 2003.
http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2391&tarih=22/07/2003&ek_t
a
rihi=20/07/2003
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=124&Itemid=27
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
8
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
9
EKLER
Gezgin Asya-Pasifik Yazıları Veri Tabanı
( -2003)
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
10
Yabanmersini Kokuyor Vietnam Günlerdir…
Vietnam-Fransız Savaşı’nın önde gelen şairlerinden Vietnamlı Huu Loan (1916-2010),
Paris Komünü’nün 139. ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95. yıldönümünde (18 Mart)
sonsuzluğa uğurlandı. 1936’dan başlayarak Fransız sömürgecilerine karşı direnişte yer
alan ve çeşitli dergilerde yazarlık yapan şair, 1945 Ağustos Devrimi’nden sonra, bir
kültür adamı olarak, yeni kurulan Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nde görev yaptı ve
silahlı direnişe katıldı. Fransız Ordusu alt edildikten sonra, kimi yumuşak kimi sert
eleştirileriyle sosyalizmin Vietnam’da gelişmesine katkıda bulundu. Birçok şiiri
Vietnamlı sanatçılarca bestelenen şairin en ünlü şiiri olan ve bir direnişçi (şairin kendisi)
ile cephe gerisinde ölen karısını (şairin eşi) konu alan ‘Yabanmersini Çiçeklerinin
Lavanta Rengi’, önce Fransız ve daha sonra Amerikan sömürgecilerine karşı savaşımda
dilden dile dolaştı. Savaşlardan çok sonra, 2004 yılında, bir Vietnam şirketi, şairi
ödüllendirmek adına, ‘Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi’ şiirinin yayın haklarını
5,247 Dolar’a satın aldı. Bu, Vietnam’da bir şiire ödenen en yüksek telifti. Şiirin
Türkçesi, ilk kez Evrensel’de yayınlanıyor:
Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi
Üç abisi vardı
Kurtuluş Ordusu’na katılmış;
Kardeşleri arasında
Henüz konuşmayı sökemeyecek kadar küçük olanı da vardı.
Genç bir kızdı, zarif saçlı, parlak saçlı.
Kurtuluş Ordusu’nun askeriydim ben,
Evimden uzakta.
Sevecendi sevgim ona, bacıma duyduğum sevgi gibi.
Yeni bir elbise bile istememişti
Düğün gününde.
Askeri üniforma giymiştim ben
Savaş meydanlarının toprağıyla kaplıydı hâlâ botlarım.
Gülüyordu tatlı tatlı
Durarak ayakta, bu tuhaf kaçan asker damadın yanında,
Mazeret izniyle gelmiştim birliğimden eve
Ve hemen döndüm birliğe, evlendiğim günde.
Uzaktaki çatışma bölgesinde
Efkarlandım onun için
Bir savaşçıyla evlendiği için.
Kaçı döner ki savaşçıların sağsalim, kaçı dönmüş.
Başıma birşey gelse
Nasıl dayanabilir o,
Gece çöktüğünde eve...
Ama ölmedim ben
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
11
Savaşın harap edici ateşine rağmen.
Ölüm, benim yerime, tuttu, genç karımı buldu
Cephe gerisinde bekleyen karımı.
Göremedim onu, eve döndüğümde.
Oturdu anam mezarı başında, bürünüp karalara.
Duruyor yerli yerinde soğukçasına
Düğün gününün çiçekli vazosu,
Tutarak nice tütsü çubuğunu,
Ürperte ürperte yanıp giden.
Zarif saçlı, parlak saçlı.
Topuz yapmazdı, kısaydı saçı,
Birtanem, son nefesini vermeden önce,
Konuşamadık bile birbirimizle.
Son görüntümüz bile dolmadı gözlerimize.
Severdi yabanmersini çiçeklerinin lavanta rengini.
Yabanmersini rengiydi elbisesi.
Ve sonra gecenin bir vakti,
Küçük bir gölge yamamaktadır kocasının yırtık gömleğini.
Yağmurlu bir ikindi, derininde ormanın,
Kuzeybatı cephesinde çarpışan üç abisi,
Aldı onun ölüm haberini,
Gelmeden daha düğün haberi.
Dalgalar oluşturuyor ırmakta, erken güz rüzgarları.
En genç kardeşi, büyümüş o şimdi,
Bakıyor onun resmine meraklı meraklı.
İlan ediyor güz rüzgarları erken gelişlerini
Issız mezarı kaplayan kahverengi otlar üstünde.
Son bulurken gün, savaşa gidiyoruz yine
Yabanmersinleriyle dolu tepelerden tepelere.
Görüyorum dalgalarını onların, yuvarlanan bitimsizce,
Yaban ve ele geçmez lavanta renkleri.
Omzundan yırtılmış gömleğime bakarak, söylüyorum en sevdiğim şarkıyı
“Gevşemiş dikişler var gömleğimin üstlerinde;
Öldü gitti karım
Ve görmedim uzun zamandır anamı.”
Huu Loan (1916-2010)
-anısı önünde saygıyla eğiliyoruz-
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
12
(Şiirin yaygın olarak bilinen iki bestesi şurada dinlenebilir:
http://www.youtube.com/watch?v=ttGUFFeIJxc
http://www.youtube.com/watch?v=k4b2UglfrWw&feature=related)
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
13
Japonya Defterlerinde Kalanlar
Japonya’yla ilgili çeşitli gazete yazıları ve şiirler kaleme aldım (bunların bir bölümünün
dökümü aşağıda); fakat yine de, kimi dipçeler, defterlerimde kaldı. Bu yazıda, daha çok
gezginleri ilgilendirebilecek bölük pörçük dipçeleri alt alta sıralıyorum. Daha fazla
ayrıntı isteyenler, aşağıdaki dökümdeki yazıları inceleyebilir.
Japonya, gidilmeden, hakkında çok şey bilinen bir ülke. Gitmeden ilk akla gelenler,
açıklamalarıyla birlikte sayfalar alabilir, ama biz yalnızca başlıkları sıralayalım: Bonsai,
karoşi, kimono, geyşa, samuray, harakiri, tsunami, wasabi, sensei, Japon çizgi filmleri,
yelpaze, hasır, ninja, shogun, Akira Kurosawa’nın izitleri, yakuza, Japon markaları,
Japon arabaları, Japon robotları, origami, haiku, manga, anime, suşi, ikebana, karate,
diğer dövüş sporları, kamikaze, noh, kabuki, Japon yapıştırıcısı, Japon elması, sakura,
Japonlar’ın fotoğraf çekme merakı, Nazım Hikmet’in ‘Japon Balıkçısı’ ve ‘Kız Çocuğu’
şiirleri (ve Ünol Büyükgönenç ve Ezginin Günlüğü besteleri), Hiroshima, Nagasaki,
Nazım Hikmet’in ‘Jokond ile Si-Ya-U’ kitabına bile girmiş olan ‘çin işi japon işi/ bunu
yapan iki kişi/ biri erkek biri dişi’ sözü, ‘Japon yapıyor abi’ sözü, Fatma Girik’li ve
Kemal Sunal’lı ‘Japon İşi’ (1987) iziti, seksenlerin Türkiyesi’ni kasıp kavuran ‘Shogun’
ve ‘Samurayın İntikamı’ dizileri vd.
Japon ekini, dünyada fazlasıyla biliniyor; ancak, Japonlar’ın uluslararası görünürlüğü
düşük. Birçok ülkede Çin mahallesi varken, Japon mahallesi yok. İspanyolca konuşulan
ülkelerde, tüm Asyalılar için ‘chino’ sözü kullanılıyor, ki bu, ‘Çinli’ anlamına geliyor.
(Brezilya’da ise, Asyalılar’a ‘Japa’ deniyor; çünkü Brezilya’da, Asyalı olarak Çinli’den
çok Japon var.) Dünya, Japonya’yı gezmenler (turist), ekinsel dıştanalımlar (ithalat) ve
elektronik ürünler dolayısıyla tanıyor. Hemen hemen her ülkede (Küba’da bile!) Çin
mahallesi olmasına karşın, insanlar, Japonya ile ilgili daha çok şey biliyor. Öte yandan,
Vietnam’da, bir sürü azınlık yaşıyor; onların da ilginç gelenekleri var; Japon gelenekleri
tanınırken, onlarınkiler tanınmıyor. Bunun nedenlerinden biri, Japonya’nın, 1945’ten
beri, bir Amerikan sömürgesi olması. Japonya, o zamandan beri, ABD kaynaklı çöp-
sanatın ayaklarından birini oluşturuyor. Bir diğer neden, Vietnam’da çokekinliliğin
görünür olmaması olabilir; çünkü Vietnam’da azınlıklar, kırsal ve bölge-yoğunlar.
Yeri gelmişken belirtelim: Japon çekirdeği, şehir efsanesi. Japonya’da tüm çerezler
satılıyor; bir tek, çekirdek satılmıyor.Türkiye’de ‘Japon çekirdeği’ adıyla satılan
çekirdek, Anadolu çekirdeği. Uzun çekirdekler, pazarlama ‘mantığı’yla, ‘Japon
çekirdeği’ olarak markalanmış.
Gelelim defterdekilere:
Japon pazarlarında, ilginç nesneler satılmasını beklerdim; ama yaratıcı düşünce, bir avuç
şirketin dışındaki halka ulaşmış değil; ulaşacak gibi de değil. Japonya’da yüksek bir
kılgıyapı (teknoloji) var, ama ortalama insanın bilime yönelik bir ilgisi yok. Halk,
kılgıbilgisi üreticisi değil tüketicisi yalnızca. Kılgıbilgisinin halklaştığı bir toplumda,
halkın, sokak aralarında ilginç makineler yapmakla uğraşması beklenirdi. Zaten Japon
pazarlarında, Çin malları satılıyor bol bol; elektronik ürünler ve besin dışında.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
14
Japonya’da satılıp da Vietnam’da satılmayan hiçbirşeye rastlamadım, Japon geleneksel
sanat nesneleri dışında. Ancak onlar da, yaygın olarak satılmıyor ve tanıtılmıyor. Birçok
ülkedeki durumun tersine, Japonya’da, geleneksel öğeler kullanan armağanlıklar çok zor
bulunuyor. (Seul’da ise, satımlık Kore geleneksel sanat nesneleri, kolaylıkla
bulunabiliyor.) Çin ve Vietnam, besini daha ucuza üretiyor; Japonya’nın besin kesiminin
gelecekte çökmesini beklemeli. Japonya, elektronik üreten ama yemeği pahalı bir ülke.
Belki de bunun için, ülkede kilolu oranı çok düşük.
***
Japonya’da kimi dükkanlarda hem İngilizce hem Japonca yazıt var. Kimilerinde ise
yalnızca İngilizce yazıt var. Örneğin, Asakusabashi Durağı’nda ‘Books & Magazines’
adlı bir kitapçı var, yazıtta Japonca bir ad yok ve içeride İngilizce kitap satılmıyor!
Tokyo’da bir sürü kitapçı dolaştım, İngilizce kitap satanına rastlamadım. Tokyo Ulusal
Buluntuevi’nde (Müze) satılan güzel kitaplar vardı, keşke alsaydım.
Japon kitapları, Arap kitapları gibi tersten açılıyor. Japonca kitapların kapağı, İngilizce ve
Japonca oluyor (gerisi yalnızca Japonca elbette).
***
Vietnam’daki durumun tersine, Japonya’da, motorlular ve bisikletlilerde yağmurluk
kullanımı yaygın değil. Onun yerine, şemsiyeyi bisiklete sabitleyen düzenekler
bulunuyor. Bu, Vietnam’da işe yaramaz; çünkü Vietnam’da yağmurlar, Japonya’da ya da
Türkiye’de olduğu gibi hafif değil.
Tokyo’nun kimi sokaklarında, bisikletler için özel yanyol var; ama her yerde değil.
Japonya’da bisiklet kullanımının yaygınlığı için şu etmenler sıralanabilir: Vietnam’daki
durumun tersine, bisikletin yoksulluk simgesi olarak görülmemesi; çocuk bisikletlerini
büyüklerin kullanmasının garip karşılanmaması (birçok yetişkin, çocuk bisikleti
kullanıyor); düşük gelirli olmayanların bile boyunbağlarıyla bisiklet kullanmaları;
ülkenin yaz dışında aşırı sıcak olmaması (sıcaklık önemli. Boyunbağlılar terleyeceklerse
bisiklet kullanmazlar; Vietnam’da hiç kullanmıyorlar).
Japonya’da bisikletler için ücretsiz durgu (para) yerleri var ve sokakta, durgulanmış bir
sürü bisiklet görülüyor. (Seul’da ise, bisiklet daha az yaygın.)
***
Tokyo’da tren duraklarının çevrelerinde, girişinde otomat olan aşevleri var. Otomatların
yabancılar için olumlu özelliği, İngilizce yazı konmasa da, yemek numarası ve resim
konması. Bunlara para konup yemek seçiliyor; makinenin çıkardığı girimlik (bilet),
aşevine veriliyor. Bunlar, Tokyo’nun en ucuz yemeğini sunuyor ve yemekleri güzel.
Japonya’da, satımevlerinde (market), kasadarın başta ve sonda ne diyeceği ve bir
müşteriye en fazla ne kadar zaman ayıracağı, önceden belirlenmiş durumda. Türkiye’deki
gibi bakkal muhabbeti yapılamıyor; zaten dil engeli de var. Yine de, Türkiye’de, bakkala
bir yabancı gelse, bakkal merak eder; en azından nereden geldiğini sorardı. Japonya’da
öyle değil. (Güney Kore’de ise bakkallar daha konuşkan.) Japonya’da, bakkallığın
yanında, kasaplık ve manavlık da, neredeyse bitmiş durumda; çünkü her köşe başında,
satış kutuları (vending machines) var ve onları, büyüksatımevlerinin (süpermarket) küçük
kolları tümlüyor. Ekmek, Japonlar’ın temel besini olmadığı için, fırınlar da yaygın değil.
Yalnız, ilginç olan, satımevi zincirlerinin çoğunlukla yabancı; kasadarların ise Japon
olması. (Güney Kore’de ise, satımevleri hep Koreli.)
***
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
15
Japonya için ‘ortaklaşacı toplum’ denir, ama sokaklar başka söylüyor: Sokakta yürürken
‘elalem ne düşünür?’ kaygısı yok. Vietnam’da olsa, t-gömlekteki yazı dolayısıyla bile,
tanımadıkları biriyle sohbete girişirler. Japonya’nın toplulukçulukla ne ilgisi olabilir?
Bencil bir toplum bu.
***
Ueno’nun hemen yanındaki Nezu’nun kimi sokakları ilginç: Sokaklar çok çağdaş, ama
ara sokaklar, daracık; geleneksel Asya sokakları biçiminde (içiçe yaşama ekini). Nezu
sokakları, çok sessiz. Bir tek, arabayı durgulamak için yardımcı olan görevlinin “gel gel,
sağa kır” bağırışları duyuluyor. İşçilerin durumu ise her yerde aynı. Parası olan,
aşevlerinde yerken; işçiler, sofralarını kaldırıma kurmuşlar, gelene geçene aldırmadan
yemek yiyorlardı Nezu’da.
***
Tren duraklarının tersine, kent sokaklarında, Latin imceleriyle yazılmış adlara pek rastlanmıyor;
bu nedenle Japonya, yabancı için ve gezgin için yaşaması zor bir yer. Gezmenevi (otel) bulmak
bile sorun olabiliyor; oysa Güneydoğu Asya’da, gezmenevi bulmak, çok kolay. (Seul’de ise
İngilizce yazılar bulmak olası.)
***
Birçok Tokyo gezmenevi, gece onda kapanıyor. Ondan sonra gelinirse, ceza olarak ek
para ödemek gerekiyor. Gezmenevinde, geleneksel bir odada (tatami) kalmak, güzel bir
duygu. En azından, dünya gezmenevlerindeki sıradanlıktan sıyrılmak sözkonusu.
Geleneksel odaların daha ucuz olması garip.
***
Japonya’ya dışarıdan bakınca, “anime ve manga çok yaygındır” gibi bir beklenti
oluşuyor. Oysa bu, doğru değil. Cep sesleğiyle (telefon) uğraşmak, manga okumaktan
daha yaygın bir etkinlik.
***
Gökkuşağı Köprüsü’nden Hamamatsucho’ya, kıyıdan değil, koşut olan içyoldan
giderken, ortasında gemi bulunan bir çocuk gezeneği (park) çıkacak karşınıza. Çocuklar,
gemiye tırmanabiliyor. Güzel bir gezenek; gezeneğin kavramı özgün ve değişik. Keşke
Tokyo’da, böyle daha fazla çeşitlilik olsaydı. Gezeneğin hemen yanında, çocuklar,
tabantopu (beyzbol) alıştırması yapıyor. Bu sıkıcı spordan ne anlıyorlar, çözebilmiş
değilim. ‘Amerikan özentiliği’ mi demeli?!
***
Japonya’da taksiciler, ağır yüklü olduğunu görseler bile durup üstelemiyorlar. Yolda
korna sesi duyulmuyor. Motosikletçiler yok. Üç nokta da, Vietnam’dakinin tam tersi.
Üstelik, Japonya’da, taksiciler, beyaz eldiven giyiyor!
***
Asakusa’da bir cephesi tümüyle çatı biçiminde tasarlanmış tuğla kırmızısı 4-5 katlı bir ev
gördüm, çok güzeldi. Bu, çirkin, gri Japon kentlerinde az görülür bir durum. Öte yandan,
işin sınıfsal boyutu var: Sanat, geçmişte, sarayda, yöneticilerin evlerinde ve dinsel
yapılarda kullanılırken, bugün, bunlara ek olarak, zenginlerin evlerinde de kullanılıyor.
Ama çoğunluk, sanatsal evlerde yaşayamıyor. Sanat onlar için lüks.
***
Japonya’da sigara içenler, urayın (belediye) ayırdığı sokak köşelerinde içmek zorunda.
Böylece, sokaklara izmarit atılması olasılığı azaltılmış oluyor.
***
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
16
Tokyo’nun binlerce evsizini görmediyseniz, sizi şaşırtabilecek bir görüntü şu: Kentin
göbeğinde ayakkabı boyacıları var. Çok kalkınmış bir ülke! (Seul’un göbeğinde de
ayakkabı onarımcıları var aynı biçimde.)
***
Trenlerde çok fazla boyunbağlı var; sokaklarda çok fazla bisikletli polis var ve yine
sokaklarda, sakallı ya da bıyıklı görmek, düşük olasılık.
***
Ueno Gezeneği’nde, köpekli samuray anıtına (Saigo Takamori (1828-1877)) baktım.
Gezenek, kocaman ve gerçekten çok güzel. Çevrede bir sürü sanat yapısı ve buluntuevi
(müze) var. Burası, Tokyo’nun en yeşil, en tarihsel, en şirin yeri. Gerisi, çoğunlukla gri.
***
Sokak görüntüleri, şu sonuca varmamıza neden oluyor: Türkiye, Japonya’dan daha
geleneksel. Türkiye’de dinden gelen bir geleneksellik var.
***
İnsanların soğukluğunu düşünürsek, Japonya’ya en yakışan parça, Doors’tan ‘People Are
Strange’ şarkısı. Tokyo’nun yenilik çılgınlığı düşünüldüğünde ise, kente en yakışan şarkı,
Metin-Kemal Kahraman’ın ‘Kaybolmuş Kentin Eskicisi’ şarkısı. Bırakın eskiyi, eskiciler
bile yok olmuş, kentte; eskilciler (antikacılar) bile çok yeni. Nasıldı o şarkı, anımsayalım:
“Kaybolmuş bir kentin eskicisiydi/ Makineleşmeye karşı duyguları topluyordu/
Kaybolmuş bu kentin sokaklarında/ Torbasında umut/ Torbasında insana dair ne varsa.//
Yalnız değilsin eskici/ Bir sabah güneş doğar/ Sevgiden tuğlalarla/ Yeniden kurarız bu
kenti.// Bu kent yorgun düşmüş bunca acıya/ Yeni bir güne başlıyor umarsızca/ Bir tek
eskici düşmüş yollara/ Torbasında umut/ Torbasında insana dair ne varsa.”
Gezgin’in Japonya yazıları (tümlenmemiş döküm)
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (115): Japonya’nın mafyası: Yakuza.
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (116): Japonya’da budunsal (etnik)
ayrımcılık.
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (117): Yasukuni: Ölüler üstüne kurulu
tarih... (iki bölüm olarak)
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (118): Vietnam’da ve Japonya’da kadın
olmak.
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (121): Japonya’da toplu taşıma ve ulaşım.
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (122): Japonya izlenimleri: Osaka, Kyoto,
Hiroşima, Kobe.
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (123): Tokyo ve Seul sokaklarından
izlenimler...
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
17
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (124): “Japon yapıyor abi”...
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (125): Duraklama Devri’ndeki Japonya...
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (126): Japonya’ya Celali gerek...
Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (127): Neydik, ne olduk…
Gezgin, U. B. (2009). Japon mucizesi (şiir).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Ayıran, birleştiren Japon metro durakları (şiir).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Mektubun (şiir).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Japon işi (şiir).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32
Gezgin, U. B. (2009). Kalemimi satın aldın prenses (şiir).
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
18
Japon Mucizesi
Tokyo’da evsizler, binlerce onbinlerceler
Namussuzlar alçaklar!
Yalancı çıkarıyorlar
Japon mucizesini,
Dünya Bankası’nı, İMF’yi.
Yoksulmuş gibi görünenler,
Yüklü hesap, malk mülk sahipleri.
Bunların hepsi cimriler.
Kıyamayıp da yenlerine,
Bankları ev bellemişler
Parkları, istasyonları, köprüleri
Kamusal mal olmaktan çıkarmalı ki
El koyup durmasın böyleleri
Namussuzlar alçaklar!
Yok mu gerçekten evleri?
Para saymaktan buruşmuş elleri.
Güzelleri, çoraplarını dizüstüne çekmeli.
Evsizlik böylece romantize edilmeli.
Bir kadın, bir erkek bulamamışlar mı ki,
Ağırlamamış onları, aşk otelleri.
Katli vaciptir böylelerini.
Değil mi ki doyuruyor imparatorumuz herkesi.
İş bulamamışlar bizim suçumuz mu ki...
Aş bulamamışlar bizim suçumuz mu ki...
Özeldir çoğunluğu Japon üniversitelerinin,
Zeki olsalardı, onlar da girselerdi.
Biz hakkımızla aldık herşeyi.
Sömürmedik Japon’u, göçmeni.
Zengin koca, zengin karı bulsun Tokyo evsizleri.
Japonya kalkınmış bir ülkedir değil mi ki...
Namussuzlar alçaklar!
Yalancı çıkarmayın Japon mucizesini!
Mucizedir Japonya, öyle bir ülkedir ki,
Başardı bu kadar zenginlik içinde
Bu kadar yoksulluk üretmeyi.
Ulaş Başar Gezgin, Ueno, Tokyo, Japonya
19 Ekim 2009
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
19
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
20
Ayıran, Birleştiren Japon Metro Durakları
Bu durakta birlikte inebilirdik
Çünkü tek sayılara hep düşman olmuştur doğa.
Sen indin, yoluma devam ettim bense,
Karşı gelmiş olduk böylece, doğa yasalarına.
Durdu metro bir sonraki durakta
Görülmemişti Japon metrolarının bozulması yıllar boyu.
Soralım bunu Japonya’nın her yanını dolduran kargalarına
Bozan onlar metroyu, kavuşayım diye sana.
Kargaların aşktan yana kanat çırptığı görülmemiştir.
Görülmemiştir gagaların böyle büyük dayanışması.
Onlar, alıp beni pençelerine, taşıdılar bedenimi sana.
Hafiftim, çünkü ruhum, sende kalmıştı o durakta.
Ruhum sende, kalbim sende, bedenimi istedin, getirdiler işte.
Sen şimdi ister birleştir bu bedeni ruhla ya da birleştir bedenimi ruhuma bedeninle ruhunla.
Kendisi uzaylı, eşi uzaylı Japon başbakanının kanatlarında,
Ruhla bedenin bir olduğu ya da hiç olduğu bir gezegenden geliyorum sana.
Sana ellerimi uzatıyorum upuzun, “inme” diyorum “o durakta!”
Uzaylılar gibiyim, uzaysızlar gibiyim, kapanan metro kapılarında.
Ve sen, karışırken bir anda kalabalığa,
Daralıyorum, tümüyle ufalıyorum sen uzaklaştıkça.
“Hoşçakal” demiyorum, hoşça kalma, bensiz tüm duraklarda.
“Elveda” demiyorum, veda değil bu, en fazla bir merhaba.
İnsanları ayırmak içindir, ama birleştirmek içindir metrolar aynı zamanda.
Öyleyse geri bin sen, geri bineyim ben, kavuşalım ortada.
Kavuşalım ortada, şaşırsın bu utangaç Japon insanı.
Atsınlar onlar utangaçlıklarını.
Baksınlar yoldan geçenlere, selam versinler herkese.
Şenlensin hüzünlü Japon sokakları.
Ve yine de gitmek istersen Nara,
Kulak ver sen bu insanlara:
Onlar, senin benim tütsü gibi bir arada
Dağılıp gitmemizden mutlu olmalılar ki,
Durdurdular metronun bu son seferini.
Gel biz, sıkıca sarılarak, bir heykele dönüşelim
Tüm Japon kentlerinin tam ortasında.
Böylece tüm insanlar, sarılmayı öğrensinler birbirlerine,
Ayırmasın kimseyi artık, metro duraklarıysa.
Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya
25 Ekim 2009
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
21
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
22
Mektubun
Metronun bir dakika gecikmediği Japonya’da
Neden gecikiyor acaba mektupların?
Bunu sorduğum postacılar
Dediler ki: “Bilgisayar hatası olmasın?”
Güvercinle gönderseydin daha kısa sürerdi,
Daha kısa sürerdi ninjalarla gönderseydin.
Rahiplere sordum Kyoto tapınaklarındaki,
“Henüz elimize geçmedi” dediler.
Sana kim dedi “Gönder mektubu kaplumbağa sırtında”?
Kim dedi peki “tarif etme yolu kaplumbağalara”?
Evimin yolunu nasıl bilecekler onlar?
Rüzgarın esiş yönünden de çıkaramazlar!
Sudan da gidebilir onlar, bak, burası iyi.
Mektubun, ırmaklar boyunca ıslanır mı peki?
Islanırsa, ırmaklardaki mürekkep lekelerine bakarım,
Anlamak için ne dediğini, ne demediğini...
Baktım ki, mürekkepler, denizlere karışmışlar.
Baktım ki, kaplumbağalar, kıyıda yan gelip yatmışlar.
Mektubunu değil mektupsuzluğunu göndermişsin,
Onu da almışlar da almamış gibi yapmışlar.
Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya
25 Ekim 2009
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
23
‘Japon İşi’ (*)
‘Japon İşi’ filmi gibi başımdan geçenler.
Karşılıksız aşkımın karşılığı olarak
Kendi görüntündeki robotunu göndermenle
Değişti ömrüm her yönüyle.
Sanıyorum daha çok seviyorum robotunu,
En azından seviyor beni, katlanıyor bana.
Sana benzediği yönleriyle değil
Benzemediği yönleriyle seviyorum onu.
Bir özerklik, insan hakları verilse onlara,
Robotların destekçisiyim hanımköylü olarak.
Anladım ki robotların sevgisi,
Senin sevginden daha sıcak.
Seven, haketmeli insan haklarını.
Sevmeyen, kalbini, mazotla yağlamalı.
Hangisi robot, hangisi değil, oradan anlamalı.
İçiçe geçmeli insan hakkı, robot hakkı.
Robotunu gönderdin, sağol, bre Japon kızı,
O robot da robotunu gönderiyor olmasın?
Sen de robotsun, robot olmasaydın,
Robotunu göndermez, kendin gelirdin.
Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya
25 Ekim 2009
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
24
Kalemimi Satın Aldın Prenses
Kalemimi satın aldın prenses.
Seni gördükten sonra yazabilir miyim ben
Japonya’nın ‘gizli’ sorunlarını.
İleri geri konuşabilir miyim, atıp tutabilir miyim
Tanısınlar diye gerçek Japonya’yı.
Evsizleri yazabilir miyim, çirkin kentlerinizi,
Hepsi birbirine benzeyen gri kentlerinizi.
Hepsi ayrı zevksizlik örneği tren istasyonlarını,
Trenlerin önüne atlayan binlerce genci yaşlıyı.
Kalemimi satın aldın prenses.
Yazabilir miyim, parasızlıktan internet kafelerde sabahlayanları,
Dünya rekoru kıran intihar ve depresyon oranlarını,
Nüfusun üçte birinin yaşlı olduğunu.
Bak sen de ben de yaşlandık, konuştukça bu konuları.
Kalemimi satın aldın prenses.
Ücretli köleliği, yaşam pahalılığını,
Sokakların çevre düşmanlığını,
Yeşilin parklara hapsedilişini,
Ve buna ‘Japon mucizesi’ denildiğini,
Yazamam, yazamam, yazamam.
Kalemimi satın aldın prenses.
Bu nedenledir, sana, neyi yazmayacağımı yazışım.
Kalbimi de satın alsaydın,
Neyi yazacağımı yazacaktım.
Satılık kalem olmak, utanç verici;
Satılık kalemi olmak, gelir kapısı.
O zaman bırakalım kalemi, bir fırça ver sen bana.
Yazayım bu şiiri, sarışın bambulara.
Bırakayım onu ben Pasifik Okyanusu’na.
Bulur yolunu elbet o; ulaşır her gün gittiğin o tapınağa.
Kalemimi satın alma prenses.
Herşey senin, dükkan senin, lafı mı olur paranın.
Ama herşeyi al götür, bırak kalemimi.
Ne ise ninja için kılıcı,
Odur kalem benim için.
Tut bir ucundan birlikte yazalım.
Tepkisel olma prenses,
Herkes sevmek zorunda değil Japonya’yı.
Ama söz, senin hatrına,
Bal damlatacağım yazı kağıdına.
Kalemimi satın aldın prenses.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
25
Onu da mı buldun satın alacak.
Tüketiciliğin dorukta olduğu ülkede
Başkacası da beklenemezdi.
Al ya da alma, sattım gitti.
Paran çıkışmadı, verdim gitti.
Yine beklerim seni dükkanıma,
Yakışıyor kalemim, parmaklarına.
Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya
26 Ekim 2009
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
26
Policy prescriptions based on faulty premises
Harvard policy discussion paper ignores history and a few inconvenient truths
Dr. Ulas Basar Gezgin (*), ulas@teori.org
The policy paper (FETP-2008) makes a distinction between the Southeast Asian (SEA) economic
growth model and the East Asian (EA) one. The paper’s authors state that economic growth of
the former (mainly Malaysia, Thailand and Indonesia) is not sustainable unlike that of the latter
(Japan, Taiwan, South Korea, Hong Kong and Singapore - FETP classifies Singapore as a
country following East Asian model although the city-state is in SEA). They situate Vietnam and
China somewhere in between.
According to the paper, East Asians are rich and healthy; environmental pollution is less in EA,
and EA has world-class universities. In contrast, SEA’s growth is based on cheap labor and
exploitation of natural resources. In SEA, social disturbances and corruption are prevalent. In
Indonesia, Thailand and Philippines, governments collapsed due to mass protests and military
coups. In SEA, the rivers flowing into the cities are polluted, and slums are common. Finally,
SEA people can’t get quality education and health services. To summarize, according to FETP,
SEA is characterized by political instability and social inequality.
I think only a few of FETP’s distinctions are correct; but it is surprising to see that these views
are presented as ultimate truths in the name of science, as it is often the case for economic papers.
For one thing, a military coup had also taken place in South Korea. After the coup in 1961, Park
Chung-Hee (1917-1979), the head of the coup governed the country with military rule. He was
succeeded by another general, Chun Doo-hwan (b.1931) between 1980-1988 who was notorious
for the Guangju Massacre (1980). Chun was also succeeded by another general, Roh Tae-woo
(b.1932) between 1988-1993. South Korean people who suffered a lot under the dictatorial rule
are known for their brave mass protests. In other words, South Korea does not fit FETP’s
distinction as a country following the EA growth model. As for corruption, Japan and Taiwan are
in the top ranks. Let’s not forget that Taiwan’s ex-president has been sentenced to life
imprisonment for corruption. That means, in Taiwan, even the president can be corrupt, but he
can’t be prosecuted as an incumbent. Thus neither Japan nor Taiwan fit FETP’s distinction.
As for education, it is a fact that EA has world-class universities; we need to discuss how that
dream came true in another article. But in access to education, Japan and South Korea produce
and reproduce inequalities. The majority of the schools are private in these two countries. “Pay
the piper, call the tune” is the motto in Japanese and South Korean education systems.
Furthermore, income inequality is not endemic to SEA. South Korea and Japan are also ranked
high on inequality indicators.
With regard to environmental pollution, FETP is right. Pollution is mostly controlled in EA and it
is common in SEA. However, there are factors that can’t be explained by FETP’s distinctions.
For one thing, labor is cheap in SEA and environmental regulations are loose. Many labor-
intensive companies are moving to SEA. At least some of the labor-intensive industries are the
dirtiest ones. In other words, pollution can’t be explained without considering the dimension of
global division of labor. EA is keeping itself clean by moving its dirty industries to SEA, taking
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
27
advantage of the loose regulations and cheap labour, whether it directly or through subcontracting
or outsourcing. SEA countries who are willing to do anything to attract foreign capital turn a
blind eye to pollution by foreign companies. Besides industrial pollution, household pollution is
also observed in SEA; urbanites are polluting the cities. This is because of unplanned and rapid
urbanization and rural immigration common in transition countries, and because of the fact that
people don’t have sufficient funds to pay extra for environmental protection (cf. Gezgin, 2009).
Thus the question is: What did EA do to control rural immigration?”. Lo and behold! Two of the
five EA countries in FETP’s classification are city-states! They don’t have villages; rural
immigration is not a problem for them and they don’t have the highly costly burden of providing
education, health and municipal services for distant areas. Thus, FETP’s comparison does not
make sense. Nevertheless what South Korea, Japan and Taiwan did to control rural immigration
is worth further inquiry.
Finally, the Japanese economy advertised as a success story is in deep recession since 1990s. If it
was a model economy, it wouldn’t have gone into such a long recession. Furthermore, some
comments and suggestions by FETP are outdated and obsolete after the 2008 global financial
crisis. The countries that have been the worst affected by the crisis are the ones most connected to
the global markets.
It is time for advisors of Southeast Asian countries to stop and think about the solidity of their
analysis and conclusions before offering sage advice.
(*) Dr. Gezgin is a columnist, fiction and non-fiction writer and macroeconomics lecturer at
RMIT Vietnam. The ideas expressed are his own.
This critique is a self-translation of his regular column on Asian affairs for a Turkish newspaper.
Dr. Gezgin plans to run a creative writing workshop. Those interested are invited to e-mail him.
References
FETP (2008) “Choosing success: The lessons of East and Southeast Asia and Vietnam’s future. A
policy framework for Vietnam’s socioeconomic development, 2011-2020.” Policy Discussion
Paper No.1. Fulbright Economic Teaching Program (FETP), Harvard Vietnam Program. HCMC,
January.
Gezgin, U. B. (2009). The social consequences of environmental degradation in Vietnam: A
country-level and city-level pollution haven analysis. (Paper presented at The 9th Conference of
The Asia Pacific Sociological Association: Improving the Quality of Social Life: A Challenge for
Sociology, June 13-15 2009, Bali, Indonesia.) http://www.slideshare.net/dr_gezgin/dr-
gezgin-pollution-in-vietnam-slideshare
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
28
The Asian Century and The Social Problems of Asia
Dr Ulas Basar Gezgin, PhD,
psychologist, economics lecturer, journalist, fiction and non-fiction writer
Ho Chi Minh City, Vietnam
E-mail: ulas@teori.org
In the last decade, the number of writers who claimed that the world hegemony will shift to (East)
Asia and 21st century will be ‘the Asian Century’ was not negligible. I have some reservations
although I am a proponent this Asian thesis. If Asian countries will solve the problems listed in
this article, there will be no reason to doubt this thesis. Below are the problems common and
prevalent in Asian societies –excluding Middle East which is nevertheless considered to be
Southwestern Asia by some:
- Conflicts and Post-Conflict Problems:
Conflict Barometer states that one-third of all the conlicts on the world takes place in Asia.
Bangladesh witnesses the clashes of two major parties. China has Taiwan, Tibet and Uighur
conflicts along with Chinese people’s protests. In India, communal, separatist, religious and
Islamist violence and Maoist uprising are the hottest problems along with the Kashmir question.
Indonesia suffers from Islamist violence, West Papuan independence movement and post-conflict
issues in Aceh. Japan, South Korea, Taiwan and Russia are in a regional cold war due to islands
that are claimed by more than one country (Senkaku/Diaoyutai Islands, Kuril Islands and
Dokdo/Takeshima Islands). Ditto for the problem of Spratly Islands and nearby islands that lead
to conflicts between Vietnam, China and Philippines. In Kazakhstan, Kyrgyzstan, Malaysia,
Myanmar, Thailand and Uzbekistan, political opposition against the government and counter-
opposition are on headlines. One has to add Rohingyas problem to Myanmar’s list as well. Post-
conflict problems are painful in Nepal and Sri Lanka. The conflict between North Korea on the
one hand, and South Korea, Japan and US on the other lingers. Pakistan and Afghanistan are in
pieces due to the American occupation and American state terrorism, Islamist violence,
separatism and Sunni-Shiite conflict. Furthermore, the foundational conflict between Pakistan and
India persists in various violent and non-violent channels. Philippines enormously contributes to
the list by Islamo-separatist movement and Marxist uprising. Thailand’s contribution to the list is
Islamo-seperatist violence in Southern provinces and the border temple dispute with Cambodia.
Indonesia and Malaysia are in constant psychological warfare due to the Ambalat waters issue,
abuse of Indonesian domestic workers in Malaysia and the recent discussion of the idea that the
tune of the Malaysian national anthem is stolen from an Indonesian folk song.
- Woman Rights, Domestic Violence and Sex Industry:
According to the Global Gender Gap Report prepared by World Economic Forum, woman rights
can be considered to cover the following components: Economic Participation, Educational
Attainment, Political Empowerment, and Health and Survival. Asia is heterogenous in these
indicators. Secondly, domestic violence is common especially in China and Vietnam. Thirdly, sex
workers are common in Japan, Thailand, Philippines and Indonesia.
- Rural Migration, Unplanned and Rapid Urbanization and Pollution:
Due to mechanisation of production in Asian villages and lack of job opportunities, Asian
villagers are flowing into the cities to be the cheapest labor for export industries. As a result of
unplanned urbanization, traffic accidents are common in Southeast Asia. Furthermore, almost all
of the Southeast Asian countries are getting more and more polluted due to rapid urbanization and
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
29
global division of labor. Dirty industries of high-income countries are moving to Southeast Asia
where labor is cheap and environmental regulations are loosened to attract foreign capital.
- Poverty, Income Inequality and the Economic Crisis:
According to the Washington consensus, economic growth policies lifted millions of Asians out
of poverty; and globalization delivered its promises. However, the results are highly biased and
suspicious, since Asian governments have been using these data to legitimize their power.
Secondly, Asia is getting more and more unequal as export-oriented policies serve a limited
number of capitalists. Furthermore, privatization of education is a common trend. In Japan and
South Korea, the majority of the schools are private. Asians don’t have equal access to education.
Furthermore, as elsewhere, capitalists are being bailed out, but Asian poors are left to the
invisible hand that robs each and every piece of subsistence incomes of the majority. Informal
workers are first to be sacked, although workers on contracts are also sacked to give way to
informal, part-time and female workers who are paid less.
- Demographic Problems: One Child Policy, Aging Population and Gender Imbalance at
Birth:
Due to the one child policy in China, baby girls are aborted, abandoned or killed. Abortions are
more common nowadays in China, Vietnam and India due to the persistent patriarchy and
patrilineal structure and due to the development of biomedical technologies to identify the gender
of the fetus. China’s one child policy is expected to cause two serious problems in the long run:
Firstly, Chinese population is aging, average life expectancy is higher, and the older segments
can’t be numerically matched by the new generation. That means the increase in Chinese labor
force will be less than needed in the next decade. Secondly, due to the alarming gender imbalance
at birth, millions of Chinese men will be single, and singles are considered to be more prone to
crimes, as family as a social institution serves as a buffer from a criminological point of view.
- Other Problems:
- Suicides
Suicides are common in Indian rural areas, in South Korea and Japan. Various reasons were
proposed for the latter two, but South Korean and Japanese governments ‘take it personally’.
They suppose that suicide is a purely psychological issue, although at least some of the suicides
are due to neoliberal policies.
- Natural Disasters
Tsunamis, earthquakes and typhoons are very common in (East) Asia, and huge differences in
handling the cases are observed. Earthquake of the same intensity has lower Japanese death toll
but higher Indonesian one.
- Drug Abuse and Crime Rates
As Asia caters two most important drug production zones, drug abuse is a constant problem for
the continent, however it is growing as well, along with the Asian economic growth. Urbanization
goes in tandem with drug abuse and crime rates as growing trends.
- Corruption
Almost all Asian country are notorious with omnipotent and omnipresent corruption.
- HIV and Virus Outbreaks
The continent is struggling with viruses which would have social health implications.
- Problems of Immigrant Workers
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
30
Indonesian domestic workers are physically and socially abused by their Malaysian employers
and this abuse pattern is not endemic to Malaysia nor Indonesians. Hong Kong, Singapore and
Taiwan are also on the blacklist.
We will see how Asian governments will solve these problems. If they will, maybe the global
trend will be Easternization rather than Westernization.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
31
Belki Ben de Bir Hırsızım
Tümüyle kargaşanın eşiğinde bir milletiz,
Eğridir sırtımız, ağır borçları ödemekten,
Sürünüp giderken biz sefalet içinde.
40 milyon işsiz bizde
11 milyondur okula gidemeyen çocuk ise
6 milyon gencimiz esrarkeş, kokainman, eroinman
Göçmüş 1 milyon insanımız iç savaşlarımızda
20 milyon porno sidi satılıyor her yerde
Çeteler, mafyalar yönetiyorlar sokağı her köşede.
1,600 trilyon Rupiah’lık borcu taşıyoruz omzumuzda.
Bağlanmış Endonezya’nın kolu bacağı, satrançtaki piyonlara.
Arkamızda şöyle yazıyor, ipek baskı sanki:
“IMF mahkumu, Dünya Bankası borçlusu”.
Niteliksiz işçi ve hizmetçi milleti olduk biz,
Dünyanın en ucuza gidenidir bizim emeğimiz.
İşçilerimiz, emekçilerimiz ayrılırken havaalanından ya da limandan
yurtdışında çalışmak için,
Görün bakın,
Ne büyük umutlarla ne büyük düşlerle giderler onlar.
Döndüklerinde ise, tam tersine,
Üzüntü ve keder içinde dönerler ülkelerine,
Çünkü ödememiştir ücretlerinin tümünü işveren.
Çoğu dayak yemiş,
Kimine tecavüz edilmiş,
Ayaklarını kendi ülkelerine atar atmaz bir de bunun üstüne
İlk fırsatta sömürülürler kendi ülkelerinde de.
Bağımsız bir ülke değiliz artık,
Sömürgeleştirilmiş ülkemiz, yeniden.
Hoşgeldin sömürgeleştirilmenin yeni çağına arkadaşım,
Eskiden tek bir ülke sömürürdü bizi,
Şimdi sömürgeciler, bir sürü ülkeden.
İpek boyunbağı takar onlar,
Arkadaş canlısı ve gülücük doludurlar.
Ne kadar çok borç alırsak onlardan
O kadar çok mutlu olurlar
Çünkü böylece daha da kolaylaşır, boynumuzu kırmaları.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
32
Ülkemizde,
Sanayinin geleceği harika,
Büyük umut va’dediyor çeşitli kesimler,
Öyle diyor uygulanabilirlik raporları.
Ama bir tanesi, tek bir tanesi var ki,
Değerlenme listesinde en yükseği,
Geleceği büyük umut va’dedeni,
Rüşvet sanayisi.
Özellikle bizim ülkemizde,
Uzun zamandan beri, belirsiz ayrımı, yasalla yasadışı olanın,
Açılmış kara bir çizgi gibi,
En karanlık yabanıl gecede, saat birde.
Sola dönsen yankesicilere çarparsın,
Sağa dönsen kapkapçılara toslarsın,
Hırsızlar hükümdar olmuş önümüzdeki yola,
Gaspçıların elinde, arkamızdaki yolsa.
Yukarıdaki yol, seçkinler; sömürenlerdir, ezenlerdir onlar bizi.
Kafayı yememek büyük şanstır zaten Endonezya’da,
Hele bir bakın, hırsızlar, cemaat olarak çalıyorlar artık, topluca.
Sıralanıyorlar düzenli bir biçimde, kuralına kitabına uygun, büyük bir fedakarlık içinde,
Öyle sıklaştırmışlar ki safları
Giremezsiniz aralarına.
Herşey düzenli, yerli yerinde, bunu engellemek olanaksız bize,
Kendini adamışlar ülkeye, sanırsınız tapıyorlar ülkeye,
Ve sonra, soruyoruz kendimize,
Bulunabilir mi hırsızların kurallısı böylesine?
Bakın onlara, arttı sayıları onların, yıllar içinde,
Yayıldılar önden arkadan heryerden,
Dağıldılar yukarıdan aşağıya,
Ekleniyor yenileri cemaate.
Dinler
Aşiretler
Cinsiyetler üstü, bu hırsız cemaati.
Nasıl savaşabilirsiniz cemaat kisvesi altında çalan hırsızlar ile?
Nasıl tutuklayabilirsiniz hırsızlıkları yukarıdan aşağıya korunan hırsızları?
Silahı ve gücü elinde tutanlar koruyor zaten onları.
Nasıl olur bu?
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
33
Pazarlara ayar çeken kararı imzalar cemaatin sol eli,
Derneklere, yetimhanelere ve okullara burs sağlar diğer el ise.
Sol ayak toplar haraçları oradan buradan,
Dindar olur, Hac’a gider de Hacı olur sağ ayak ise.
Sol beyin, planlar nasıl alacağını komisyon payını,
Bağışları düşünür, Allah’tan merhamet diler sağ beyin ise.
Nasıl savaşabilirsiniz cemaat olarak çalan hırsızlar ile?
Serttir cemaat, bir kale duvarı gibi,
Sarsılmaz o, depremle; kapılıp gitmez sele,
Ama zaten onlardır yasaları koyan, onları yorumlayan,
Hem korur onlar yasaları, hem de altını oyarlar aynı yasaların,
Bir o şapkayı bir öbürünü giyerler.
Nasıl işletebilirsiniz ceza hukukunu, yüzbinlerce hırsız için,
Milyonlar olabilir sayıları,
Yeter bu, küçük bir devlet kurmaya,
Hükümetin dümenini çevirenlere,
Yasamaya, yürütmeye, yargıya ve iş dünyasına,
Silahları, topları elinde tutanlara,
Takım elbiseli ve boyunbağlı olanlara,
Yeter bu sayı.
Nasıl yaparsınız bunu?
Soruşturma mı açarsınız, yasalara dayanarak?
Sanık sandalyesine mi oturtursunuz onları mahkemede?
Tehditlere karşı korunan tanıkları mı getirirsiniz?
Yolsuzluğa karışmamış avukat ve yargıçlar ile mi yaparsınız?
Hiç bir halta yaramaz bu!!!!
Hergün sekiz saatten yüz yıl bile sürse mahkeme,
Allah’ın izni ile bile, olmaz bu, olmaz.
O zaman, arkadaşım, yolu ne bu işin?
Nasıl yola getirebiliriz onları, nasıl ikna edebiliriz onları tatlı dille, geri versinler diye
yağmalayıp yığdıklarını yıllar boyu, kuşaklar boyu?
Kalplerini açsınlar diye yalvarıyoruz Allah’a,
Özellikle de, bunların çoğunun dinine imanına bağlı olmaları nedeniyle.
Oruç tutar bunların çoğu,
Hacı’dırlar bir de.
İkna etmeye çalışıyoruz onları tatlı dille ve yalvarıyoruz onlara,
Ne yazık ki, bu hırsızların kimileri, ailemizin üyesi,
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
34
Kan bağı var aramızda ya da okuldan arkadaşız onlarla,
Bundandır görmezden geliyoruz durumu,
Birşey diyemiyoruz öne çıkıp da.
Ne yazık ki, bu hırsızların kimileri, Partimizin üyesi,
Din kardeşiyiz onlarla, aynı köydeniz,
Gerçekleri hasır altı etme eğilimindeyiz,
Sonra, sessizce ve fark ettirmeden,
Kimse bilmeden, servetten bir parça da bize düşsün isteriz.
Tam da ak karıncalar gibidir bu hırsızlar,
Şuraya bir bakın hele, karınca sarmış her yanını Endonezya’nın kapılarının,
pencerelerinin,
Tahta, çerçeve, kalas, kiriş, hepsi karıncalarca yenmiş,
Duvar, gökyüzü, Endonezya evinin zemini karıncalarca sakız gibi çiğnenmiş,
Kırıp geçirmişler Endonezya evinin
Yatak odasını, giysi dolabını, masasını, sandalyesini,
Koltuğunu ve televizyonunu,
Bahçe çitlerini,
Silip süpürmüşler evin temelini bile, çatısını bile.
Üf desen çökecek Endonez evi.
Beklerken bahçede, bakıyorlar hayretle,
Komşu köyden gelme genç kalabalığı,
Bağırıyorlar: “Bu, o işte; bu, o böcek. Bu, o işte; bu, o ak karınca”
“Ben değilim, böcek değilim ben, yo” diyorum tepki göstererek,
Ama onlar geri durmuyorlar bağırıp çağırmaktan, yaklaşıyorlar bana tehdit edercesine,
Olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyorum bense,
Onlar da hızlanıyorlar koşularında,
Yakalıyorlar beni sonunda,
Bağırdı biri: “git ve benzin getir bize”
“Yakın böceği”, diye bağırdı beriki, ötede,
Üstüme döküldü benzin, kafama, bedenime,
Bir kibrit çaktı biri,
Ateşler içindeyim şimdi,
Göklere yükseliyor,
Yanmış bir böceğin dost kokusu.
Tevfik İsmail (d.1937), Endonez şair
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 13.08.2009, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
E-posta: ulas@teori.org
Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=697&Itemid=37
Kaynak: http://webdiary.com.au/cms/?q=node/1106/print
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
35
Sahte Şiir
“Günaydın han’fendi, günaydın bey’fendi” diyor öğrenci
Sahte kibarlık ile. Ve çalışıyorlar sahte tarihi
Sahte ders kitaplarında yazan. Okul bitti mi
Dehşete düşüyorlar gördüklerinde karnelerini.
Üniversiteye giremediler öyle değil mi;
O zaman evine gidiyorlar öğretmenlerinin,
Sahte saygılarını sunmak ve para dolu bir zarf vermek için.
Değiştirsin diye öğretmenler, eski sahte karneleri
Yeni sahte karnelerle. Nice dönem geçer
Ve onlar doğarlar yeniden, ne olarak?
Sahte iktisatçı, sahte avukat, sahte mühendis, sahte bilimci.
Sahte öğretmen, sahte bilgin, sahte sanatçı olur kimileri.
Koştururlar, sahte ekonomiye dayalı
Sahte kalkınma politikalarıyla doldurmak için ceplerini.
Görürler sahte ihracata, sahte ithalata dayalı
Sahte ticareti, sunarak sahte yüksek kalite ürünleri.
Sahte bankalar; sahte armağanlar ve sahte ikramiyeler vermekle meşguller;
Sahte merkez bankasının sahte görevlilerince
İmzalanmış sahte güvence mektupları üstünden
Kredi verirken sessizce.
Sahte döviz kuru üzerinden dönen
Sahte para ile alışveriş yapar toplum ise.
Uymaz sahte paralar sahte değişim değerine,
Çökene dek bütün yapı, bütün düzen
Ve çökertene dek kriz, sahte hükümetleri,
Sahte kötü şans ile. Sahte halk ise sevinç ile
Haykırır ve tartışırlar sahte düşünceleri
Sahte seminerlerde, kutlarlar gelişini
Sahte demokrasinin,
Çok alacalı bulacalıdır o demokrasi
Ve çok ama çok ama çok sahte.
Agus Sarjono (d.1962), Endonez şair
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 25.07.2009, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
E-posta: ulas@teori.org
Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=696&Itemid=37
Kaynak: Aveling, H. (2007). Indonesian literature after Reformasi: The tongues of
women. Kritika Kultura, sayı 8, s.9-53.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
36
Bali’de Bitimsiz Bir Gece
Ulaş Başar Gezgin
Bali, Endonezya, 12 Haziran 2009
Ho Çi Min Kenti, Vietnam, 1 Temmuz 2009
Ağsayfası: http://ulas.teori.org
E-posta: ulas@teori.org
Adam, bir yolculuktan sonra evine dönüyordu. Yol yorgunluğu nedeniyle uçakta
kestiriyordu. Bir ara uyanır gibi olup da çevreye baktığında, onu süzmekte olan hostesi
gördü. Bu hostes, onun yıllardır görmediği Cana idi. Kucaklaştılar. Adam, evine
dönmemeye karar verdi. Cana ile birlikte başka bir ülkeye gideceklerdi. İndikleri ilk
havaalanında, Endonezya-Bali’nin en uygun yer olduğuna karar verdiler. Bali’nin o
güzelim havaalanından inip bir motosiklet kiralayacak; Bali’nin merkezden uzak, ıssız
bölgelerinde, ayrı geçen yılların acısını çıkaracaklardı. Öyle de yaptılar. Motosikleti Cana
sürüyordu.
Bali’nin merkezinden geçerlerken, adamı tanıyanlar oldu. “Hoşgeldin John!” diyorlardı
ona; adamsa, buna çok kızıyordu, “ben John değilim, Can’ım” diyordu. Can, yolda,
yıllardır görmediği çocukluk arkadaşlarını da gördü; onları Cana’ya tanıştırdı. Onlar da,
Can ile geleceklerdi. Bali’ye yeni yaptırılmış paralı yoldan geçerlerken Can’la Cana,
arkadaşları kaybettiler; ama bunu umursamadılar, çünkü arkadaşları zaten sonuçta nerede
buluşacaklarını biliyorlardı.
Can, motosiklet üstünde, arkadan Cana’nın memelerini avuçlarken, garip bir duyguya
kapıldı. Motosikleti süren, Cana değildi sanki. Üstelik, Bali’ye daha önce hiç gelmemiş
olduğunu söyleyen Cana’nın Bali yollarını avucunun içi gibi bilmesi, Can’ı
kuşkulandırdı. Ama yıllardan sonra Cana’ya yeniden kavuşmaktan öyle mutluydu ki, bu
olumsuz düşünceleri içine gömdü. Cana’ydı işte bu; Can’ın küçük avuçlarıyla birebir
uyuşan küçük memelerinden belliydi.
Sonra birden, Can’ın aklına, üstünde yeterince para olmadığı geldi. Bir yolculuk
dönüşünde, beklenmedik bir biçimde Cana’ya kavuşmuş, yeniden yolculuğa çıkmıştı;
para çıkışmayacaktı. Acaba uzaklardaki arkadaşlarından para mı istemeliydi?
Umursamadı bu durumu; sonunda Cana’ya kavuşmuştu; para, bir biçimde bulunurdu;
ama Cana, herzaman bulunmazdı. Sonra, aklına, sırtındaki çantanın küçücük olduğu
geldi. Büyük çantalarını havaalanında kargoya vermişti; ama sonra ani bir kararla uçak
değiştirip Bali’ye gelmişlerdi; büyük çantalarını almayı unutmuştu. Çantasında sandalet
bile yoktu. Cana’nın çantası da küçücüktü. Hele çantasında kitap olmaması, bir anda
beyninden vurulmuşa dönmesine yol açtı. Koca günde ne yapacaktı kitaplar olmasa.
Sonra durdu, durdu, “ne biçim düşünce bu! Cana’ya kavuşmuşum sonunda; kitap mı
okuyacağım şimdi!” diye geçirdi içinden; “bugünlerde hiç kitap okumayacağım. Hiç!
Hiç!”
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
37
Sonunda otele geldiler. Tam içeri girecekken, kapı ağzında, yaşlı bir kadınla karşılaştılar.
Kadın, Cana’yla konuşuyor; daha önce ödünç verdiği birşeyleri geri istiyordu. Cana’nın
otele girdiğinde Kayıt Kabul’a gitmeden doğrudan odaya gitmesi, bu işte bir iş olduğuna
Can’ın artık gözünden kaçamayacak kadar açık bir kanıttı. Kadın gider gitmez, Can,
Cana’ya “kimsin sen?!” diye sordu şaşkınlıkla; “evde konuşuruz” dedi Cana. Can, ikisi
eve girdikten ve kapıyı kapattıktan sonra, Cana’ya baktı. Ama bu kadının yüzü,
Cana’nınkine hiç mi hiç benzemiyordu. Hoş bir Cavalı yüzüydü bu, Hintli’ye çalan;
boynunda ise bir haç vardı. Kesinlikle Cana değildi bu kadın. Can’ın şaşkın bakışlarına
karşılık, “açıklayabilirim” dedi kadın. Bir anda Can, bu kadının bir seks işçisi olduğunu
anladı. Yalnız orada kalsa iyi; kendisinin yaşlı bir adam olduğunu, adının da ‘John’
olduğunu anımsadı birden. Kapı ağzındaki kadınsa, kadın satıcısıydı belki. John,
ağlamaklı oldu. Cana yoktu ortada. Ömründe hiç sevgi görmemiş bir adamdı o. Kimse,
onunla, severek birlikte olmadığından, parasını bastırıp seks işçileriyle yatıyordu işte.
Niceleri, bir yabancı olarak sırtından geçinmek için evlenecek olmuştu John’la; ama
hiçbirinin kendisini sevmediğini, onunla evlenmek istemelerinin parasızlıktan ileri
geldiğini bal gibi biliyordu. Bu nedenle, tüm isteklilere karşın, hiç evlenmedi John.
Parayla satın alınmayan seksin, sevgiye dayalı olduğu için, daha fazla mutluluk verici
olduğunu hiç bilemeyecekti John; çünkü ömrünü, gençlik yıllarında tutulduğu Cana’yı
aramakla heba etmiş; kimseyle severek birlikte olmamıştı.
John, başladı ağlamaya. Ama sonra, kadının da ağlamaklı olduğunu görünce; kendinden
utandı. Bu kadının dertleri, onunkilerden daha büyüktü herhalde. Onu tanımak istedi.
- Yine mi John!? Herşeyi unuttun mu?
- Unutup unutmadığımı bile anımsamıyorum.
- Beni de unuttun yani.
- Evet. Adın ne?
- Ben İrena. Anımsadın mı?
- Yok.
- Aşk olsun. Kaç geceyi birlikte geçirdik. Bunamışsın sen John, erken bunamışsın.
Aylardır böylesin. Yeniden yeniden anlatıyorum herşeyi. Umarım son olur bu kez.
- Kusura bakma. Gerçekten anımsamıyorum.
- Ben İrena. Cava’dan, Katolik İrena. İlk geceyi çok net anımsıyorum: Kalçamdaki
dövmeler çok hoşuna gitmişti. O ilk gece beni çok yormuştun. “Beni bu kadar yorma,
sabah işe gideceğim” demiştim.
John, anımsar gibi oldu. Evet, bu, İrena’ydı. Bir işte çalıştığını duyunca şaşırmış; Bali’de
gündüzleri otellerde, lokantalarda, dükkanlarda vb. çalışan kızların geceleri bedenlerini
satıp satmadıklarını merak etmişti. Seks işçiliği, halklaşmıştı belki de. Bu kadar düşük
aylıkla çalışan kızcağızlar, geceleri, aylarca bir işte çalışarak kazanacakları geliri elde
ediyorlardı. Tek bir yatışta elde edilen 500,000 Rupiah ya da 50 Dolar, Bali halkı için az
para değildi. Gerçi, gecelerin gelirinin çoğu, satıcı ve onun adamlarına gidiyordu; ama
yine de para, paraydı. Ona, bu işe nasıl başladığını sormayı düşündü John; ama belki
kerelerce sormuştu bunu daha önce; onu bir kez daha üzmek istemedi. Ama şuna hayret
etti: Nasıl oluyordu da, bu kadar kötü yaşam koşullarına karşın, kendi canına kıymıyordu
İrena? Onu herşeye karşın yaşama bağlayan ne idi? Boynundaki haca bakılırsa, onu
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
38
ayakta tutan, dindi belki de. Ama bu nasıl tanrıydı ki, onu, geceleri bedenini satmaya
itmişti... Büyük başharfle yazılmayı hak etmiyordu böyle bir tanrı. Öyleyse neden hâlâ
haç taşıyordu boynunda İrena?.. Yabancılar için, boynunda haç olan bir kadınla yatmak,
hoş düşünceler çağrıştırmıyor olsa gerekti. Belki de, İrena, Katolik bir müşterinin onu
kurtarmasını bekliyordu. Ya da çoğunluğu Muhammedci olan Endonezya gibi bir ülkede,
Muhammedci müşteriler, bir İsacı kadını becermekten özel bir zevk alıyorlardı da; sürekli
ona geliyorlardı.
İrena’yı ayakta tutan, din olamayacağına göre, ne idi? Belki çocuğu vardı İrena’nın.
Belki, bir adam, evlenme sözü verip onu kandırmış; sonra gebe bırakıp kaçmıştı.
Bedenini satmaya ondan sonra başlamıştı belki. Evet, bir seks işçisini ancak bir çocuk
bağlayabilirdi yaşama. İrena’nın soyunurken cebinden düşürdüğü resimdeki çocuk, kendi
çocuğu olmalıydı.
Birlikte olduktan sonra duş aldılar ve yanyana uzandılar. “Üzülme John” dedi İrena, “ben
sana sahip çıkacağım. Sen hiçbirşey anımsamasan da ben herşeyi sana anımsatacağım.”
John’un gözlerinden yaşlar dökülse de, yol yorgunluğu baskın çıktı; derin bir uykuya
daldı.
Uyandığında, uçaktaydı. Piste çoktan inmiş olan uçakta, bir yolcunun hâlâ uyumakta
olduğunu gören hostes, John’un yanına gitti; onu dürtükledi. John, birden uyandı; uçakta
olduğunu görünce şaşırdı. Uçaktan çıkıp çantalarını almak üzere Çanta Bölümü’ne geçti.
Beyni, kendisine bir oyun oynamıştı işte. Bir düş görmüştü; ama beyni, bunu gerçek bir
olaymış gibi kaydetmişti. Uçakta uyuyakalmış olduğuna göre, ne İrena ne de Bali
yolculuğu gerçekti. Böylesi daha iyiydi. Şimdi John’u karşılamaya eşi gelmiş olmalıydı.
Çantaları aldıktan sonra, havaalanı çıkışında, yüzünü kapatacak biçimde tüllü bir şapka
giymiş bir kadın, John’un boynuna sarıldı; “hoşgeldin Can! Oraya varınca haber etmedin,
beni merakta bıraktın” dedi. “Ben Can değilim” dedi John, “John’um ben, John!”
“Kocamın şakaları devam ediyor” dedi içinden, kadın. “Tamam kocacığım; sen John’sun
ben de Hanna’yım. ‘Can’ ner’den çıktı zaten”. John, rahatlamıştı; karısı Hanna’nın
motosikletine atladı, yol boyunca sürekli düşündü. John muydu Can mıydı acaba? Ya bu
kadın, Cana mıydı Hanna mıydı? İrena kimdi peki? Hanna, yüzünü neden tülle örtmüştü?
Kimden gizliyordu yüzünü? John’dan mı? Çevredeki insanlardan mı? Birden, düşünü
anımsadı John. Motosiklet üstünde giderlerken geçtiği bu yollar, Bali yollarının tıpatıp
aynısıydı. Yolda, insanlar, selam veriyordu John’a: “Merhaba John! Hoşgeldin! Akşam
içmeye gelecek misin bizim meyhaneye?!” Demek Bali’de yaşıyordu John. Eve
vardıklarında, Hanna, tülü, yüzünden kaldırdı. Hoş bir Cavalı yüzüydü bu, Hintli’ye
çalan; boynunda ise bir haç vardı. John, bu yüze bakakaldı.
- Ne oldu John? Anımsayamadın mı karını? Anımsayamadın mı Bali’de tanışmamızı? İlk
geceyi çok net anımsıyorum: Kalçamdaki dövmeler çok hoşuna gitmişti. O ilk gece beni
çok yormuştun. “Beni bu kadar yorma, sabah işe gideceğim” demiştim.
John, düşünü anımsadı. “Evet anımsadım” dedi, “sen İrena’sın, Cavalı’sın.”
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
39
- Çocuk okulda şu an. O da babasını çok özledi.
John, duyduklarına bir anlam veremedi. Düşünde gördüklerini de birkaç saniye içinde
unutuverdi. Belleğinden herşey silinmişti; ama bir adı çok iyi anımsıyordu.
- Cana ner’de peki?
- İşte en çok bu üzüyor beni John. Tamam, erken bunadın, herşeyi unutuyorsun. Ama
benim adımı anımsamak dururken, gidip yine ‘Cana’ diye tutturuyorsun.
- Cana mı? O da kim? Kim ‘Cana’ dedi? Ben mi dedim?
- Elbette sen dedin.
- Ne dedim?
- Cana.
- Ha evet ner’de Cana?!
John, sorusuna yanıt alamadı. Akşam yemeğinde kızını gördü ama anımsayamadı. Gece
oldu; İrena, soyunduktan sonra, John’un üstünü çıkardı. John’un üstünden bir resim çıktı.
Kıvırcık saçlı güzel mi güzel bir kızın resmiydi bu. Resmin arkasında ise, ‘Cana’
yazıyordu. John, yine kuşkulandı. İrena yalan söylüyordu belki. John, uyur gibi yaptı;
İrena’nın uyumasını bekledi. İrena uyuyunca, arkasında ‘Cana’ yazan resmi buldu;
üstünü giydi ve evi sessizce terketti. Havaalanına gidecekti; çünkü gününün havaalanında
başladığını anımsıyordu. Geçmişiyle ilgili ipuçları bulacaktı belki havaalanında. Fakat
havaalanı, ona ipucu verecekmiş gibi görünmüyordu. Sonunda umutsuzluğa düştü ve
rastgele bir uçak bileti aldı. En iyisi, Bali’den ayrılıp yeniden düşünmekti. Uçak
kalkarken, derin bir uykuya daldı John.
Ben, John’u, aynada Can’a bakarken buldum; belki de John, Can’a değil, Can, John’a
bakıyordu. Peki ben John’a ve Can’a mı bakıyordum, onlar mı bana bakıyordu? Yoksa
ben, John’la bir olup Can’a mı bakıyordum? Bir türlü anlayamadım ben de. En iyisi derin
bir uykuya dalmak... Belki, uyanınca, Cana çıkar karşıma...
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
40
Vietnam, ‘Aşkın Sırrı’ ve Dünya...
Vietnam’da, bu eskilerini çoktan atmış ülkede,
Değerlerin aşınmasının milyonlarca genç temsilcisinden biri olarak,
‘Aşkın sırrı’nı soruyorsun bana,
Başkasıyla kalmaya başlamış, zaten hiç güven vermeyen sevgilin...
Silersin değerleri yaşamda –ve öyle oldu-
Bir sır olur aşk, anca’ öyle bir dünyada...
Sır ne ki, sihir gibi gizemli birşey; farklı kurallara sahip olmasıdır sırrı sır yapan...
Aşınmış değerli dünyanınkinden farklı kurallara sahip olmasındandır
Sır olması aşkın da...
Şimdi ben nasıl anlatayım aşkı sana,
Dostluğu anlatmak da zor sana, paylaşımı sana...
Günlerin rengi önemsiz, belki hapistesin, belki dışarıda ama aç ve parasız ve üşümüş,
Yüzüne kapanmış tüm kapılar, gideceğin bir yer yok soğukta, tren garından başka...
Yiğitliği anlatmak da zor sana;
En basitinden, yangında, kurtarmak için bir bebeği,
Aldırmaksızın, kömüre kesmiş duvarlara,
Alevler içine dalmayı anlatsam,
“Onlar filmde olur” diyeceksin;
Deyip de beni bir kez daha kahredeceksin...
Sana nasıl göstereyim nasıl ısınacağını üşüdüğünde.
Sevginin, iki bedenin sürtüne sürtüne alev olması olduğunu söylesem,
Ve desem ki “bu, çığır açmıştır insanın insan olma tarihinde”
Belki açık(?) konulara girdim diye kulaklarını tıkayacaksın,
-Sana öyle öğretmişlerdir ailede, kapa gözünü, filme bakma kızım,
Biz haber veririz sana, o bölümler geçince...-
Bunu bir de mini etek, dekolte giyinirken yapacaksın...
Eminim ki yapacaksın...
Bunların toplamıdır aşk, anlatıyorum sana bir bir.
Ama aşkı bellekten silen, değer aşındıran bu zamanlar,
Şiiri de çöpe atıp hurdaya saydı ya,
İşte bunun’çin bu yanıtımı yanıttan saymayacaksın...
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
41
Bir başka yolu vardı yine de aşkı öğretmenin sana.
Ama hem ben çok yaşlıyım artık, çok yaşlıyım.
-Kır sakallarım öyle diyor, ben onların yalancısıyım.
Hem de öyle uzak ki dünyalarımız,
Plüto’nun gezegenlikten afaroz edilmesi gibi,
Sonunda, ya ben başvuracağım senin dünyanın,
‘Dünya’ sayılmaması için;
-Çünkü bu, en azından, dünyada yaşadığını sanan bana hakaret;
Ya da Eurovizyon gibi sanatın dibe vurduğu dandik kurumlar
Karar verecek bu konuda da;
Ve diyecek “ey dinazor, senin yaşadığın dünya,
Göktaşı öncesinde kaldı; buzulçağı öncesinde; ateş öncesinde...
Bak üstelik herkes ya İttihatçı ya İtilafçı olmuş bu dünyada,
Yer kalmamış iştirakçılığa...
Sen yaşamıyorsun yo!Yaşadığını sanan bir organizmasın anca’...”
Diyecek ve ben de bir ‘oh’ çekip rahatlayacağım...
Ya senin yaşadığın ‘dünya’ değil,
Ya ben yaşamıyorum dünyada...
Senin yaşadığın yerde sır olan aşk,
Benim yaşadığım dünyada, ta kendisidir yaşamın...
Sorun da burada ya:
Aya ayak basmış yüce insanın,
Ayı anlatışı tutamayacaktır yerini
Aya ayak basmanın.
Senin dünyanda yaşanmamış aşk,
Çıkmayacak sır olmaktan asla,
Başkalarının anlatımıyla...
Ulaş Başar Gezgin, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
09.04.2008
Ağsayfası:
http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=656&Itemid=32
E-posta: ulas@teori.org
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
42
Bali İzlenimleri, 11-17 Haziran 2009
Dr. Ulaş Başar Gezgin,
E-posta: ulas@teori.org
Birçoklarının tersine, dinlence için değil konferans için Bali’deyiz. Konferans, Asya-
Pasifik Toplumbilim Derneği Konferansı. Konferansta Vietnam’da çevre kirliliğinin
toplumsal sonuçlarıyla ilgili sunum yapıyoruz.
Bali, Endonezya’da, bitimsizce uzanan kumsalları, uzdevimleri (dans), gökçesesleri
(müzik), yonutları, resimleri ve oymalarıyla ünlü bir ada. Bali’de 3,151,000 insan
yaşıyor. Çoğunluğu Muhammedci olan Endonezya genelinin tersine, Balililer’in %93’ü
Hindu. Balili direnişçi Ngurah Rai, Hollanda Ordusu’na karşı intihar saldırısı düzenliyor
1946’da. Parada resmi var ve Bali’nin havaalanına onun adı verilmiş durumda.
Endonezya’nın para birimi, Rupiah (‘Rupia’ diye okunuyor). Para, Hollanda
sömürgeciliğine karşı savaşmış Endonez direnişlerin resimlerinden ve ülkenin
güzelliklerinden oluşuyor. Paradaki resimler şöyle:
100,000 Rupiah: Endonezya Kamuerki (Cumhuriyet) kurucuları Mohammad Hatta ve
Sukarno yanyana; diğer yüzde bir yapı var.
50,000 Rupiah: Balili direniş önderi Ngurah Rai; diğer yüzde Bali Tapınağı var.
20,000 Rupiah: Sundanlı direniş önderi İskandar; diğer yüzde Cavalı kadınlar, başlarında
hasır şapkalarıyla çay topluyorlar; birinin sırtında hasır sepet var.
10,000 Rupiah: Palembanglı Sultan Mahmud Badaruddin II (Bedrüddin, bilinmiyor pek);
diğer yüzde Palembang’dan geleneksel bir ev.
5,000 Rupiah: Sumatralı direniş önderi Tuanku İmam Boncol; diğer yüzde, Sumatra’dan
Minang kızı dokuma dokuyor.
1,000 Rupiah: Kapitan Patti Mura; diğer yüzde, Sulawesi’den bir ada. (Balililer, bu
adanın nerede olduğunu bilmiyor. Genel bir sorun var. Endonezya uçsuz bucaksız
olduğundan paranın üstündeki resimleri ve kişileri tanımıyorlar. Birbirlerine sora sora
anca’ çıkıyor. Bir de, Endonezya’nın başka bir bölgesine gitmeye gelirleri yetmiyor. Bu
kadar çeşitliliğin olduğu bir ülkenin tekparça olarak kalabilmesi şaşırtıcı.)
500, 200 ve 100 Rupiah, madeni para. Bunların bir yüzünde Endonezya ulusal simgesi
olan söylenbilgisel (mitolojik) kuş Garuda var; öte yüzde, Endonezya’da yaşayan kuşlar.
Rupiah’daki resimler şu soruyu akla getiriyor: Direnişçilerin parada resminin olması iyi
bir uygulama mı? Direniş, alınabilir-satılabilir birşey midir? En kirli nesne olan parayı
direnişle ilişkilendirmek ne derece doğru? Bu açıdan, paralarda belki de en pis insanlar
olmalı. İnsanlar, parayı ceplerine koyarken lanet etmeli sözgelimi.
Özellikle Bali’de, toprak sahiplerinin toprağı, Endonezya’nın diğer bölgelerine göre daha
büyük. Bali, Hinduculuk’un çoğunluk dini olduğu, kast düzeninin yakın döneme dek
sürdüğü bir bölge. EKP’liler (Endonezya Komünist Partisi) toprak ağalarına karşı
savaşım verdikleri ve toprak reformu istedikleri için, 1965’te Hindu toprak ağaları ve
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
43
onların yardakçıları tarafından kılıçtan geçirildiler (Gezgin, 2009). O zamanın sayılarıyla
nüfusun % 5’i ya da 80,000 kişi, Bali’de ‘komünist’ oldukları gerekçesiyle katledildi.
Kimi yabancı araştırmacıların ve sanatçıların, Bali’yi sanatçıların yaşadığı bir huzur kenti
ve bir kumsal cenneti olarak yavaş yavaş tanıtmasıyla, bölgenin tarıma dayalı tutumyapısı
ağırlığını zamanla gezmenliğe (turizm) bıraktı. Bali, sanat yapıtları ve kahvesi ile ünlü.
Ayrıca, konferans gezmenliğinin önemli bir uğrak noktası. Birçok bilimci ve siyasetçi,
konferanslarını Bali’de düzenliyor. Balililer en az iki dil biliyor; Endonezce, Balice ve
İngilizce. Balililer’in İngilizce düzeyi çok iyi. Gezmenlik, dinsel amaçlı yapılan Bali
tören ve danslarını alsatçılaştırdı (ticarileştirdi). Öte yandan, 2002’deki bombalı saldırıda
Bali’nin güzide kumsal bölgesi Kuta’da 202 kişi öldü. 2005’te de benzeri bir saldırı oldu.
Yine de, dünyanın dört bir yanından gezmenlerin (turist) sığınağı, Bali.
Bali sanatı da inancı da, Kamboçya’dakinin tersine, Hindistan’ın bir eşlemi (kopya)
olmanın ötesinde. Sanatta da inançta da, Hint geleneği, Bali’nin yerel cancı (animist)
gelenekleriyle kaynaşmış. Cancı gelenek, yani evrendeki herşeyin ruhunun olduğu inancı,
Bali’de hala sürüyor. Her yer adaklarla dolu. Tütsüler, çiçekler, yiyecekler heryerde. Bir
Endonez sözü, “din, denizden; gelenek, dağlardan” diyor. Uzaklardan gelen dinler,
dağlardan gelen yerel geleneklerle içiçe geçmiş. Bu, yalnızca Hindular’da görülen bir
durum değil. Endonezya’daki diğer tüm dinlerde benzer bir kaynaşma var. Örneğin,
Muhammed’in doğumu için geçit töreni yapılmasına başka ülkelerde pek raslanmaz; ama
Endonezya’da Muhammed’in doğumu, tam da böyle kutlanıyor. İnananlar, geçit
töreniyle, sokaktakilere meyve-sebze sunuyorlar. Bali ise, Muhammedcilik’ten uzak. Bir
tane bile cami yok görünürde. Kapalı kadın görmek neredeyse olanaksız. Oysa diğer
birçok Endonez kentinde çokça kapalı kadın var. Endonezya izitlerinin (film) çoğu, açık
saçık kapaklara sahip. Bali’nin en büyük izitçisinde (filmci) kapağında kapalı bir kız olan
yalnızca bir izit vardı.
Bali’deki ilk üç saatimizden izlenimler şöyle: İniş yaptıktan sonra, geçişlik (pasaport) ve
görüldü (vize) denetiminin olduğu yerde, aralıksız olarak gamelan (geleneksel Endonez
gökçesesi) çalması dikkatimizi çekiyor. Çalışanlara yazık; günboyu işkence çekiyorlar.
Yalnız orada da değil, heryerde gamelan çalıyor. Gece 10’dan 1’e dek sürekli
dolaşıyoruz: Yolda yirmiden fazla kez karı-kız, motosiklet, taksi ve uyuşturucu
soruyorlar. Vietnam’da bile bu kadar değildi. Bize burası Bangkok’a göre daha ‘fuhuş’
dolu geliyor. Sokakların kimisi karanlık ve bir sürü boş genç ve bir sürü motosikletçi
saatlerce sokakta bekliyor. Binlerce işsiz; motorcu, taksici heryerde. Aslında, saldırsalar,
yabancı kendine gelene dek soyup soğana çevirirler. Ama böyle şeyler yaparlarsa uzun
erimde gezmenlik gelirleri biter. Yine de ilk başta kaygılandırıcı geliyor insana. Ama
Vietnamlılar denli yapışkan değiller. Tatlı dille “istemiyorum” deyince zorlamıyorlar.
İnsanlar hep güler yüzlü. Sokakta dolaşmak, sokak insanlarıyla şakalaşıldığı sürece rahat.
Gece tarifesi: “Karı, kokain, esrar, motosiklet, taksi ister misiniz?” Gündüz tarifesi:
“Motosiklet, taksi, sörf vb. ister misiniz?” Bali’nin İngilizce sözdağarı şunlardan
oluşuyor: “Taxi, motorbike, woman, young lady, surf, cocaine”. Dışarıda rahat
oturulabilecek bir yer yok. “Vietnamlılar daha yapışkandı” sözümüzü geri almalı belki
de. Ya peki polis nerede? Gezmen (turist) polisi geceleri kapalı!
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
44
Motosiklet, Vietnam’daki denli çok değil, yine de fazla. Arabayla yarı yarıya motosiklet
var görebildiğimiz kadarıyla. Kimi motosikletlerin yanındaki çıkıntı, sörf tahtası koymak
için. Bu, Vietnam’da ya da Türkiye’de olsa kesin kazaya yol açardı; çünkü motosiklet, iki
katı yer kaplıyor bu durumda. Trafikte sörf yapıyor sörflü motosikletliler.
Büyüksatımevinde çerezlerin çeşitliliği dikkat çekici; Hint baharatlarını ‘Bali baharatları’
diye sattıklarını sanıyoruz; oysa kısa bir inceleme, gerçekte, ‘Hint baharatı’ sandığımız
birçok baharatın anayurdunun Endonez adaları (Maluku Adaları) olduğunu ortaya
çıkarıyor. Bali’nin kara çayı tatsız; ama mango ve Cava yeşil çayı, bol bol içilesi.
Dünyanın heryerinde, dinlencedeki insanları eğlendirmek için tüm seçenekler
kullanılıyor. Bali’nin farkı ne olacaktı ki... Bali’de kumsal var, su parkı var; dünyanın
dört bir yanındaki binlerce dinlence yerinde de aynısı. ‘Akıl sporu olan golf’ diye bir yazı
görüyoruz; sanki akıldan geçmeyen etkinlik varmış gibi. İkicilik (dualism) neler
söyletiyor insana... Bali’de her sporun her eğlencenin aracı-gereci kolaylıkla bulunuyor.
Öte yandan, alışveriş merkezlerinde havalandırmadan üşüyüp de hastalanan orta ve üst
sınıflar ile ter kokusu bir an olsun üstlerinden gitmeyen sokak insanları arasında açık bir
karşıtlık var. Bu bağlamda “Bali’de hergün tatil” yazan t-gömlekler (t-shirt) dikkatimizi
çekiyor. “Deliye hergün bayram” hesabı. Yapı işçilerine soralım cenneti. Kafesteki kuşa
soralım cennet miymiş Bali. Arabaya koşulan atlara soralım bir de. İşçiye soralım asıl,
cennet mi Bali. Zenginlere her yer cennet; yoksullara her yer cehennem. Zaten Filipinli
bir şair bu soruları çoktan sormuş ve yanıtlamış:
Benim Ülkem Cennet Değildir Mistır Cekıpsın
“Ülkenizde cenneti bulduğumuzu söylemek, mantıksız olmaz.” –bir turist
Yo, Mistır Cekıpsın,
Söyleme bulduğunu
Ülkemde cenneti,
Çünkü kadınların hoş kokularının ardında
Boynuna çiçekten kolye dolayan kadınların,
Haliçlerin pis kokusu
Boğuyor Tondo halkını;
Çünkü halıların ve avizelerin ardında
Seni rahat odana götüren halıların ve avizelerin,
Acımasız yıkım var
Paranake halkına sık sık uğrayan;
Çünkü ziyafetlerin ardında
Karnını tıka basa doyurduğun ziyafetlerin,
Kıtlık saldırısı var Lupao’ya;
Çünkü rondayaların ardında
Seni göklere taşıyan rondayaların,
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
45
Öldürüyor savaş, Sipalay halkını;
Çünkü tüm o dergilerin ardında,
Sana güzel tatil seçenekleri sunan,
Kitapsızlığın kırbacı
Zincire vuruyor okul çocuklarını;
Çünkü erkek ve kız korolarının ardında
Kalbini yerinden oynatan koroların,
Kötülük var yabancı müşterilerde
Ermita çocuklarında yara izi bırakan;
Çünkü pahalı hapların ardında
Ateşini düşüren hapların,
Basit hastalıkların salgını var
Ülkemin çocuklarını öldüren;
Çünkü beyaz sahilin ardında
Bronzlaşmanı sağlayan sahilin,
Askeri üslerin yükü var
Ülkemi özgürlükten yoksun bırakan.
Bu yüzden yo Mistır Cekıpsın,
Cennet deme ülkem için
Kurutulmadıkça kökü adaletsizliğin.
Romulo P. Baquiran, Jr.
Filipinli şair
Çeviren: Ulaş Başar Gezgin/ 27.06.2548, Bangkok (Gezgin, 2007a içinde)
Herşeye karşın, gezmenevleri (otel) harika! Hepsi ayrı bir sanat yapıtı gibi.
Gezmenevleri, çoğunlukla tahta oyması biçiminde. Sokaklar tertemiz. Burası kent olarak
Vietnam kentlerinden kat kat güzel. Aşevleri çok geniş, çok hoş, yine geleneksel yapı
yöntemleri kullanılmış. Bali’de çok fazla yabancı yaşadığından, yerli olmayan ekinler
içiçe geçmiş durumda; ‘spagetti etkileri’ sık sık görülüyor: Örneğin, Bali’de ‘en büyük
Japon lokantası’ yazısı, Rusça yazılmış. Havaalanının ve kumsalın girişinde, Hindu
tapınaklarından eşlemlenmiş kabartmalı duraçlar (sütun) var. Az önce belirttiğimiz gibi,
burası, Angkor Wat’ın tersine, Hint sanatıyla yerel gelenekleri birleştirip özgün bir
bireşime ulaşmış (Angkor Wat için bkz. Gezgin, 2009). Bali’nin bir diğer olumlu özelliği,
kumsalların kamuya açık oluşu; kumsalların lüks gezmenevleri tarafından gasp
edilmemiş oluşu (İstanbul’un Anadolu yakasıyla (köşklerin tutsak ettiği kıyı) Avrupa
yakası (balık tutulabilen kıyı) ayrımı gibi). Bali, küçük yer. Birkaç günde sıkılır insan.
Ama bir hafta kafa dinlemek için birebir. Kumsal-okyanus sevenler için en ülküsel yer.
Gezmenevleri, Hindu tapınağı gibi yapıldığı için ve çevrede irili ufaklı sayısız tapınak
olduğundan, kimi zaman, hangisinin gezmenevi hangisinin tapınak olduğunu anlamak
zor. Her yol, kumsala çıkıyor. Bizim gibi yüzmesini sevmeyen ama deniz kıyısında
okumaktan/yazmaktan/düşünmekten/sohbet etmekten hoşlananlar için ülküsel yer.
Yıkanmak istemeyen çocuklar olarak, elimizi, okyanus suyuna bir kez olsun sürmüyoruz.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
46
Yolda yürürken, onlarca kez, ‘transport’, ‘motorbike’, ‘taksi’ diye muhabbet etmek
isteyenler oluyor, bakmıyoruz; kimisine, “benim de taksim var, biner misin?” diyoruz;
gülüyorlar, selamlaşarak uzaklaşıyoruz. Birinde ise, “benim de helikopterim var” diye
yanıt alıyoruz. Ama sonuncusu en özeli: Bize İngilizce olarak İngilizce konuşup
konuşmadığımızı soruyor ortayaşlı bir adam. Sohbetimiz, sonrasında şöyle gelişiyor:
Gezgin: İngilizce bilmiyorum, Türkçe biliyorum, benimle Türkçe konuşabilir misin?
Balili: Ama bak İngilizce konuşuyorsun?!
Gülüp selam verip uzaklaşırken ben, o, sürdürüyor:
B: Bir dakika. Türkiye’den misin sen?
G: Evet.
B: Benim bildiğim Türkler var.
G: Kimleri biliyorsun?
B: Hakan Sukur, Hasan Sas.
G: Ben onları sevmem.
B: Bir de Celaluddin Rumi.
G: A ne güzel! Onu severim işte. Ama kimileri onun için ‘İranlı’ der. Şiirlerini Farsça
yazmış. Birçok meseli de Hint’ten alınma.
B: Hadi ya! Anlayamadım. İranlı mı Hintli mi?
G: Karışık işler. Çok karışmış toplumlar.
B: Zaten İran’dan çok iyi insanlar çıkıyor.
G: Evet, örneğin Ömer Hayyam.
B: Onu bilmiyorum. Ben Ayetullah Humeyni’yi severim.
G: Ben Hayyam’ı daha çok severim. Bulabilirsen bir oku.
B: Bir de İmam Mehdi var. Gizemli. Bir görünüp bir kayboluyor. İşte Humeyni de İranlı.
G: Ben Şeyh Bedreddin’i daha çok severim. Bilir misin Bedreddin’i?
B: Şeyh Bedrüddin mi? Elbette. Bilmez miyim Bedrüddin’i...
(Acaba başka biriyle mi karıştırıyor diye düşünüyorum; ama yo, doğrulayan bilgiler
veriyor.)
G: Ne biliyorsun Bedrüddin hakkında?
B: Yoksulları, yetimleri gözetmiştir; yoksulun olmadığı bir dünya istemiştir.
G: Hayret ya! Türkiye dışından birinin Bedrüddin’i bildiğine ilk kez tanık oluyorum.
B: Bedrüddin, çok bilinen bir alimdir.
G: Bedrüddin’i şunun için daha çok severim: “Cennet, öbür dünyada değil bu
dünyadadır” demiştir. Yoksulluğun olmadığı bir dünya Cennet olur.
(Onayladığını belirtir biçimde başını sallıyor; sürdürüyorum.)
G: Sabahtan beri Bali’de dolaşıyorum. Binlerce insan sokaklarda uyukluyor; bir turist
geçince, taksi, motosiklet, sörf vb. diye ayaklanıyorlar. Belki herbirine günde bir turist
düşüyor. Diyelim Endonezya’nın %10’u işsiz. (Sözümü kesiyor.)
B: Olur mu ya ‘%10’u’!
(Sanıyorum ki “daha az” diyecek.)
G: Örnek olsun diye bu sayı.
B: Endonezya’da işsizlik %20’lerde kriz nedeniyle.
(“Hah, tamam” deyip sürdürüyorum.)
G: Şimdi bu hükümet, sokaklarda uyuklayan insanları çalışan mı sayıyor işsiz mi
sayıyor? Çalışan sayıyorsa durum daha vahim.
Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux
47
B: Peki bizim ada turuna katılmaz mısın?
G: Ben buraya dinlenceye değil konferansa geldim. Konferansta toplum sorunlarını
konuşacağız. Bugün boşum, ama sen beni tura götürsen ne olmuş olacak? Bu kadar
yoksul insan varken, ben turda nasıl mutlu olabilirim ki...
(Hak veriyor. Adımı soruyor, ‘Seyyah’ diyorum. Adına bakıyorum, ‘Matewan’. Buna
benzer bir addı ama çıkartamadım; adını ‘Matewan’ izitinden (film) esinlenerek yazmaya
karar verdim.)
B: Aslında benim adım Muhammed Ali.
“Turuna gelmeyeni Muhammed Ali Clay gibi dövüyor musun?” diyorum gülerek,
vedalaşıyoruz. Sonradan, Endonezya tarihinde ‘Bedrüddin’ adında bir hükümdar
olduğunu anımsıyoruz. Belki ‘Bedrüddin’ler karışmıştı ama yine de güzel bir sohbetti.
Konferans başlıyor. Konu, Asya-Pasifik’te insanların yaşam niteliğini geliştirme yolları.
Toplumdaki sorunları konuşuyoruz ama sokaktaki insan yok burada. Sonra konferans bir
anda şıp diye kapanıyor. Sonuç ne? Asya-Pasifik’te yaşam niteliğini nasıl geliştireceğiz?
Yanıt yok... Trışkadan toplumbilimciler işte; Amerikan havuççuluğuna (hegemonya)
karşı çıkan bir kişi bile çıkmıyor. Bunların arasından çıkmayacaksa nereden çıkacak?
Boynumuzdaki atkının Filistin’den olduğunu sanmışlar, oysa Kamboçya’dandı; yine de,
Filistin atkısı sanmalarına içten içe seviniyoruz. Konferansta anadalga toplumbilimciler
dışında kimse yok. Artık akademik toplumbilimden beklentilerimiz daha düşük olacak.
Endonezya’da olan bir konferansta Amerikan karşıtlığı beklerken, zerresi bile yok ortada.
Giriş ücreti ve diğer giderler fazla gelmiş olabilir muhaliflere. Zaten bu Endonez
kalemleri de yazmamak üzere üretilmiş. Hangisine elimizi uzatsak yazmıyor. Yazar
düşmanlığında son nokta! Kalem, süs oluyor. Değişim değeri var, kullanım değeri gitmiş.
Endonezya’da yazarları sevmedikleri bir kez daha doğrulanıyor. İşte Endonezya’nın
sevmediği, 15 yıl hapse, üstüne de 14 yıl ev hapsine tıktığı yazar Paramudya Ananta
Tur’un çektikleri (‘Pramoedya Ananta Toer’ diye yazılıyor) (1925-2006), bu yazar
düşmanlığının çok daha belirgin bir kanıtı. Bugün Paramudya’nın betiklerinin raflarda
serbestçe yer bulabildiğini görebilmek ise güzel bir duygu. Yine de lanet olası Bali
kalemleri yazmıyor! Kalemleri yazan bile ülkeye özlem duyuyoruz. Ülküsel ülke,
düşünsel paylaşımların en yoğun olduğu ülke olmalı.
Endonezya’da polisler bile güleryüzlü. Denpasar (Bali) Havaalanı, Bali denli sanatsal.
Havaalanının her yanı resimler, kabartmalar ve yonutlarla dolu. Singapur Havaalanı ise,
tersine, alışveriş ortamından başka birşey barındırmayan bir ucube. Zaten Singapur’da
Singapur’a özgü hiçbirşey de yok. Vietnam havaalanları ise, hükümet yapıları gibi.
Bali’nin havaalanı bile fark yaratıyor.
Bali’de 55 bilgisayar sayfası kadar dipçe (not) almışız, sevindirici. Yazılacak bolca konu
var. Endonezya’nın ömrümüzün geri kalanında sürekli bir esin kaynağı olacağını
düşünüyoruz.
Raslantı bu ya, Bali’de bir Kebap Sarayı olduğunu keşfediyoruz. İngilizce-Türkçe karışık
yemekçede (menü) özlemi duyulan Türkiye yemeklerini yedikten sonra nargile
tüttürüyoruz akşamları; sanki Sultanahmet’teyiz, ya da Tophane’de ya da Mersin’de...
Eski şiirler geliyor aklımıza ve böyle veda ediyoruz Bali’ye...
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler
Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler

Mais conteúdo relacionado

Mais de Ulaş Başar Gezgin

Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxUlaş Başar Gezgin
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginUlaş Başar Gezgin
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginUlaş Başar Gezgin
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Ulaş Başar Gezgin
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiUlaş Başar Gezgin
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarUlaş Başar Gezgin
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaUlaş Başar Gezgin
 
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Ulaş Başar Gezgin
 
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın Politikaları
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın PolitikalarıGezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın Politikaları
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın PolitikalarıUlaş Başar Gezgin
 
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsan
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsanPsikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsan
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsanUlaş Başar Gezgin
 

Mais de Ulaş Başar Gezgin (20)

Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar GezginVietnam - Ulaş Başar Gezgin
Vietnam - Ulaş Başar Gezgin
 
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar GezginYarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
Yarım Saatte Psikolojiye Giriş - Ulaş Başar Gezgin
 
Political Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptxPolitical Psychology of China Threat.pptx
Political Psychology of China Threat.pptx
 
Sanat Psikolojisi
Sanat PsikolojisiSanat Psikolojisi
Sanat Psikolojisi
 
Yapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisiYapay zeka sosyolojisi
Yapay zeka sosyolojisi
 
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar GezginTurist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
Turist Psikolojisi Sunumu Ulaş Başar Gezgin
 
Ulaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitaplarıUlaş Başar Gezgin kitapları
Ulaş Başar Gezgin kitapları
 
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezginTuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
Tuketici psikolojisi sunumu ulas basar gezgin
 
Sanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi girisSanat psikolojisi giris
Sanat psikolojisi giris
 
sanat psikolojisi
sanat psikolojisi sanat psikolojisi
sanat psikolojisi
 
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
Gezi ve Politik Psikoloji Sunumu SOMDER
 
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik PsikolojiBuyuk Diktatorle Politik Psikoloji
Buyuk Diktatorle Politik Psikoloji
 
Soma ve psikoloji
Soma ve psikolojiSoma ve psikoloji
Soma ve psikoloji
 
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal MedyaYerel Seçimler ve Sosyal Medya
Yerel Seçimler ve Sosyal Medya
 
Barış Psikolojisi
Barış PsikolojisiBarış Psikolojisi
Barış Psikolojisi
 
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology SeminarKültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
Kültürlerarası Psikoloji Semineri - Cross-Cultural Psychology Seminar
 
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal MedyaApolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
Apolitik Olanın Politikleşmesi: Gezi Direnişi ve Sosyal Medya
 
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
Çocuk ve Sosyal Medya - Ulaş Başar Gezgin
 
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın Politikaları
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın PolitikalarıGezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın Politikaları
Gezi Direnişi Bağlamında İnsan Hakları ve Yayın Politikaları
 
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsan
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsanPsikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsan
Psikoloji Edebiyat ve Sinema: Bir Anlatı Olarak İnsan
 

Asya pasifik hattinda_secme_yazilar_ekler

  • 1. Asya-Pasifik Hattı’nda (Seçme Yazılar)- Ekler Ulaş Başar Gezgin Gezgin, U.B. (2010). Yabanmersini kokuyor Vietnam günlerdir… Evrensel Gazetesi, 25 Mart 2010. http://evrensel.net/haber.php?haber_id=66920 Loan, H. (2010). Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi (çev. U.B.Gezgin). http://evrensel.net/haber.php?haber_id=66920 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=602&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2009). Japonya defterlerinde kalanlar. Gezgin, U. B. (2009). Japon mucizesi. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Ayıran, birleştiren Japon metro durakları. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Mektubun. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Japon işi. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Kalemimi satın aldın prenses. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Policy prescriptions based on faulty premises. (To the advisors of South East Asia: A critique of the Harvard paper.) Thanh Nien Weekly, 9 Ekim, sayı 6, sayfa 23. http://www.thanhniennews.com/commentaries/?catid=11&newsid=53047 Gezgin, U.B. (2009). Delusions of an 'Asian century' (The Asian Century and The Social Problems of Asia). Asia Times. www.atimes.net/Speaking-Freely/the-asian-century.html (5 Ekim). İsmail, T. (2009). Belki ben de bir hırsızım (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=697&Itemid=37 Sarjono, A. (2009). Sahte şiir (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=696&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2009). Bali’de bitimsiz bir gece. Gezgin, U. B. (2009). The currents and trends in the Vietnamese education system within the international(ized) context: A comparative perspective. (Paper prepared for the Third
  • 2. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 1 Conference on Comparative Education in Vietnam, October 16, 2009.) http://ciecer.org/joomla/index.php?option=com_content&task=view&id=223&Itemid=44 Gezgin, U. B. (2009). The social consequences of environmental degradation in Vietnam: A country-level and city-level pollution haven analysis. (Paper presented at The 9th Conference of The Asia Pacific Sociological Association: Improving the Quality of Social Life: A Challenge for Sociology, June 13-15 2009, Bali, Indonesia.) http://www.slideshare.net/dr_gezgin/dr-gezgin-pollution-in-vietnam-slideshare Gezgin, U. B. (2009). Okyanistan Destanı (I): “Badem gözlüm beni unut”ma uzaklaşan kıyılarda. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=695&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Bali izlenimleri. http://www.slideshare.net/dr_gezgin/bali-izlenimleri-impressions-from-bali Gezgin, U. B. (2008). Vietnam, aşkın sırrı ve dünya... http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=656&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Vietnam & Asia in flux, 2008: Economy, tourism, corruption, education and ASEAN regional integration in Vietnam and Asia. Darmstadt: H@vuz Publications. http://www.slideshare.net/dr_gezgin/vietnam-and-asia-in-flux-2008 http://www.amazon.de/Vietnam-Asia-Flux-2008- Gezgin/dp/3981217055/ref=sr_1_17?ie=UTF8&s=books-intl- de&qid=1249400172&sr=8-17 http://www.dergi.havuz.de/001-OCAK-SUBAT-2009/ulas-basar-gezgin.html Gezgin, U. B. (2009). Melbourne Mezarlığı’nda. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=686&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Vietnam’da olsaydı. Evrensel Kültür, sayı 208, s.16 (Nisan 2009). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=663&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). ‘Kenar mahalle iti milyoner’ filmi üstüne ya da “bizleri desti izdivaçlara, yalan haberlere, çarkıfeleklere mahkum etmeyin.” Evrensel Gazetesi, 26 Şubat 2009, http://www.evrensel.net/haber.php?haber_id=46281 Gezgin, U. B. (2009). Doktor’un ölümü. Gezgin, U. B. (2009). Kamboçya gezi notları, 27 Ocak-1 Şubat 2009. İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 193 (Şubat-Mart 2009). http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi193/ulas.basar.gezgin_193.html Gezgin, U. B. (2009). Asya dilleri çevirilerinde 7 sorun. Çevirmenin Notu Dergisi, sayı 7. http://cevirmeninnotu.blogspot.com/
  • 3. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 2 Gezgin, U. B. (2008). Asya’da kalkınma ve kadın (yayınlanmayı bekleyen çalışma). Gezgin, U. B. (2009). Çin ve Vietnam’da yeni-serbestçilik ve direniş. Barış Çoban (der.) Küreselleşme, direniş, ütopya - Yeni toplumsal hareketler: Küreselleşme çağında toplumsal muhalefet içinde. İstanbul: Kalkedon Yayınları. http://www.pandora.com.tr/urun.aspx?id=175792 Gezgin, U. B. (2007). Asya yazıları. İzmir: Ara-lık Yayınevi. http://www.ideefixe.com/kitap/tanim.asp?sid=C84V6SORQY4Y6K2QTXEF http://asyayazilari.blogcu.com (İçindekiler ‘1421: Çin’in Amerika’yı Keşfettiği Yıl’ Bir Gülümseme- Ai Ç’ing (Çin) 2500 Yıl Önceden Günümüzü Açıklayan Bir Asyalı: Tarihteki İlk ‘Strateji’ Kitabının Yazarı Sun Tzu Kar Düşüyor Çin’e- Ai Ç’ing Hayır! Don Kişot, İnsanlık Tarihinin İlk Romanı Değildir! ya da Zamanımızdan Bin Yıl Önce Japonyalı Bir Kadın Yazar Tarafından Yazılmış ‘Genji Hikayesi’ Üstüne Ekmek Parası mı Kazanayım Şiir mi Yazayım?- Bişwabimohan Şreşta (Nepal) Tarih, Yapışık İkizlere Gebe Bangkok’taki Balığın Baştan Kokuşu- Çitr Phumisak (Siyam) Siyam'dan Bir Köy Romanı: 'Muson Ülkesi' Ah! Türbe! Fakirullah Türbesi! (Ah! Tapınak, Bot Tapınağı!)- Suçit Wongthed (Siyam) Çin’de Halk Bugün Savaşıyor Han Po Odun Kırıyor: Anneyle Çocuk Arasında Bir Konuşma- Feng Çih (Çin) Kuzey Kore ve Güney Kore: İki Elmanın Yarısı mı, Elmadaki Kurt mu? Çalınmış Tarlalara da Gelir mi Bahar?- Yi Sang-Hwa (Kore) “Japonya Nasıl Japonya Oldu?” Buda'nın Çağcıl Zamanlar İçin Birinci Söylevi- Gezgin
  • 4. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 3 Karoşi: Japonya’nın Kalkınmasının Altındaki Kanlı Gerçek Benim Ülkem Cennet Değildir Mistır Cekıpsın- Romulo P. Baquiran, Jr. (‘Filipin’ler) Hindistan’da Kast Düzeni Hala Sürüyor… Resmin Arkasında- Siburapha (Siyam) "Antarktika, Tellioğulları'nındır!..." Arkadaşının Savaştan Döneceğini Duyarak- Wang Çien (Çin) Son ‘Hoşçakal’ım- Jose Rizal (‘Filipin’ler) ) Gezgin, U. B. (2007). Bilişsel bilimler elkitabı. Lulu. http://www.lulu.com/content/1232419 (içinde: Yansısal Dilbilimsel (Psikolinguistik) Açıdan Tayca Ve Türkçe’nin Karşılaştırılması: Bilişsel Yapıların Aynası Olarak Dil) Gezgin, U. B. (2007). Pasifik Okyanusu Seyir Defteri (1): Notlu şişe Yap Adası’na ulaşır... http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=644&Itemid=30 Gezgin, U. B. (30 Temmuz 2007). Vietnam Şiiri’ne kısa bir giriş. Asya’nın Sesleri Bülteni, Bahçeşehir Üniversitesi, Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi, sayı 2, sayfa 1. www.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/bulten/asyaninsesleri002.pdf EKLENECEKLER 2007 Vietnam, 1975: Bir yetim. 2007 Küçük Asya’dan Büyük Asya’ya Herakleitos. 2007 Bir Çin köyünde özleminle. 2007 Tektonik hareketler: Kore 1950; Vietnam 1968 2007 Yağmurlu gecelerde romatizmalı eş için söylenen şarkı. Singing for husband with rheumatism on rainy nights. 2007 Bir Motosiklet yolculuğu: Vietnamlı Frida, Koreli Frida… A journey by motorbike: Vietnamese Frida, Korean Frida… 2007 Musondan önce gel, musondan sonra gel... Come before the monsoon, come after the monsoon…
  • 5. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 4 2007 O Vietnamlı gazeteciyle yeniden görüşme. A new meeting with the (Not ‘a’) Vietnamese journalist 2007 Neden kazıklamalıdır Vietnamlılar, Avrupalıları, Amerikalıları? 2007 Vietnam’da bir Meksika Lokantası’nda. 2007 Asya’da bir yolculuk. 2005 Bir seks işçisinin yanıtı. 2005 İnsanın değeri. 2005 Okyanus yazıtı. 2001 Diyor ki Budist rahip. Yüen, M. (2008/1972). Kitaplar üstüne (çev. U.B.Gezgin). Havuz Dergisi, Nisan-Mayıs 2008 sayısı. http://www.dergi.havuz.de/0001-A-NISAN-MAYIS-2008/ulas-basar-gezgin.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=659&Itemid=37 MacColl, E. (2007). Ho Çi Min Baladı (çev. U.B.Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=601&Itemid=9 Gezgin, U. B. (20 Haziran 2007). Çin operası (Jingju). Asya’nın Sesleri Bülteni, Bahçeşehir Üniversitesi, Asya-Pasifik Araştırmaları Merkezi, sayı 1, sayfa 1-3. www.bahcesehir.edu.tr/UserFiles/bulten/asyaninsesleri001.pdf http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=592&Itemid=29 Gezgin, U. B. (2007). Budacı tutumbilim (iktisat) ve toplumsal barış. İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 137 (Nisan 2007). http://izinsizgosteri.net/asalsayi137/ulas.basar.gezgin_137.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=557&Itemid=28 Gezgin, U. B. (2007). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (0) Antarktika’da balina savaşları, Çin’de kız olmak, alkol bağımlısı Avustralya Yerlileri ve dünyada en çok özkıyımın olduğu ülke Kore… http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=542&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2007). ‘Vietnam Efsaneleri/ Vietnam Söylenceleri’ üstüne. http://borgesdefteri.blogspot.com/2007_01_01_archive.html#116988000734247761 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=531&Itemid=30
  • 6. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 5 Gezgin, U. B. (2006). Döngü. Tuncer Uçarol (haz.). İşçi öyküleri: timsahın ağzındaki usta içinde, s. 167-182. Ankara: Genel-İş Sendikası Yayınları. Havuz Dergisi Eylül-Ekim 2006 sayısı. http://www.havuz.de/5/EYLUL2006/ulasbasargezgin.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=346&Itemid=31 Gezgin, U. B. (2006). Kalmıkya: Avrupa’nın Budacı tek ülkesi. İzinsiz Gösteri Dergisi Ocak 2006 sayısı, Sayı 71. http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi71/ulas.basar.gezgin_71.html Gezgin, U. B. (2005). Khmer Rouge (Kızıl Kmerler) ve ölüm tarlaları. Bunun sorumlusu kim? (çev. Elif Taşkan). İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 67. http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi67/ulas.basar.gezgin.2_67.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=347&Itemid=28 Gezgin, U. B. (2005). Khmer Rouge And The Killing Fields: To Whom Can It Be Attributed. İzinsiz Gösteri Dergisi, sayı 53. http://izinsizgosteri.net/asalsayi53/ulas.basar.gezgin_53.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=311&Itemid=44 Fu, Du (2005). Savaş arabaları baladı. (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=338&Itemid=37 Çing, A. (2005). Paris Ağıdı (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=326&Itemid=37 Sri, S. (2005). Ulusal tarihler (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=321&Itemid=37 Juyi, B. (2005). Mutsuz bilgin (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=322&Itemid=37 Yazarsız (2005). Kumarbaz (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=327&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2005). Yaradılış (çev. U.B. Gezgin), Arta Dergisi, sayı 13, s.36 (Almanya’da Almanca-Türkçe-Farsça yayınlanan dergi). http://www.ookkdk.de/index.php?option=com_docman&task=doc_view&gid=1&Itemid =28 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=340&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2005). Minerva: Bir özgürlük düşü, düşüşü ve düşündürdüğü. İzinsiz Gösteri Dergisi, Sayı 67, Aralık 2005. http://www.izinsizgosteri.net/asalsayi67/index.html http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=293&Itemid=27
  • 7. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 6 Gezgin, U. B. (2005). Çin’in Hindistan’ın önünde olmasının 10 nedeni-1. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=93&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2005).Doğu? Batı? http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=22&Itemid=27 Tung P’o, S. (2005). Oğlunun doğumu üstüne (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=92&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2004). Pasifik’te bir göç (1). Yazarsız (2004). Tonga’lıyım beşikten mezara (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=101&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2004). Dünyanın en güneydoğusundan izlenimler. Yaprak Dergisi Kasım 2004 sayısı. Gezgin, U. B. (2004). Tayland’ın Müslümanları neden ayakta? ya da ‘elifba’yı ‘gogay- kokay’ olarak okumak. Birgün Gazetesi, 5 Mayıs 2004, Sayı 22, sayfa 10. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=104&Itemid=27 Giri, B. (2003). Kadın (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=131&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2003). Fuhuş, borsanın ağzında. Radikal İki, 7 Eylül 2003. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2532 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=116&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2003). Bireycilik-toplulukçuluk çalışmaları: Yeni bir 'Oryantalizm' seferi mi? http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=201&Itemid=28 Gezgin, U. B. (2003). Bangladeş Ulusal Marşı bağlamında ulusal marşlar sorunu -bir kez daha. Radikal İki, 31 Ağustos 2003. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2513 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=115&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2003). Siyam dilinde bir baş belası: Özneler. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=123&Itemid=30 Fu, W. (2003). Yazma sanatı (çev. U.B. Gezgin). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=138&Itemid=37 Gezgin, U. B. (2003). Vietnam alfabesi. Evrensel Kültür Dergisi, Ekim 2003, Sayı 142, s.24. http://www.evrenselbasim.com/ek/icindekiler.asp?sayi=142
  • 8. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 7 Gezgin, U. B. (2003). Türkçe'nin ders alması gereken bir dil: Siyamca ve Gezgin'in dillerin kirlenmesi kuramına doğru. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=122&Itemid=30 Gezgin, U. B. (2003). Bhutan: Bir düş ülkesi mi, yoksa budacı tutumyapının (budist iktisat) kendi kendini kemiren ülkesi mi? http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=121&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2003). Gezgin'in roman kuramına doğru: Siyam romancılığı bağlamında romanda gerçeklik sorunu üzerine. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=120&Itemid=49 Gezgin, U. B. (2003). "Sizin niye kralınız yok? Neden devirdiniz Kral'ı?" http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=119&Itemid=30 Gezgin, U. B. (2003). Siyam'ın Aziz Nesin'i 'Siburapha'dan (Gözalıcı Doğu) (1905-1974) bir parça ve yaşamı. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=118&Itemid=49 Gezgin, U. B. (2003). 'Phra Abhai Mani'deki anlatının özeti ve değiniler. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=141&Itemid=52 Gezgin, U. B. (2003). Ortadoğu Asya Yazını (edebiyat): Ne kadar batılı olduğumuzu saptayabilmemiz için bir turnusol kağıdı daha... Zinhar Dergisi. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=139&Itemid=52 Gezgin, U. B. (2003). Hindistan'ın ilk 'ulusalcı' şairinin bir şiirinden, Hindistan Bağımsızlık Marşı'ndan ve Hindistan 'Ulusal' Marşı'ndan kalkarak, 'ulusal'lık sorunu ve 'evrensellik' x yerellik karşıtlığı üzerine yeniden. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=117&Itemid=30 Gezgin, U. B. (2003). Budacı tutumbilim/ tutumyapı (Budist iktisat): Safsata mı alternatif mi? http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=125&Itemid=27 Gezgin, U. B. (2003). Siyamlılar'ın ulusal şairi Sunthorn Phu (1786-1855) ve 'ulusal şairlik kurumu' üzerine. http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=140&Itemid=52 Gezgin, U. B. (2003). Takvim sorunu üzerine ya da hangi takvim? İsa takvimi mi, Muhammed takvimi mi, yoksa Buda takvimi mi? Radikal İki, 20 Temmuz 2003. http://www.radikal.com.tr/ek_haber.php?ek=r2&haberno=2391&tarih=22/07/2003&ek_t a rihi=20/07/2003 http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=124&Itemid=27
  • 9. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 8
  • 10. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 9 EKLER Gezgin Asya-Pasifik Yazıları Veri Tabanı ( -2003)
  • 11. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 10 Yabanmersini Kokuyor Vietnam Günlerdir… Vietnam-Fransız Savaşı’nın önde gelen şairlerinden Vietnamlı Huu Loan (1916-2010), Paris Komünü’nün 139. ve Çanakkale Deniz Zaferi’nin 95. yıldönümünde (18 Mart) sonsuzluğa uğurlandı. 1936’dan başlayarak Fransız sömürgecilerine karşı direnişte yer alan ve çeşitli dergilerde yazarlık yapan şair, 1945 Ağustos Devrimi’nden sonra, bir kültür adamı olarak, yeni kurulan Vietnam Demokratik Cumhuriyeti’nde görev yaptı ve silahlı direnişe katıldı. Fransız Ordusu alt edildikten sonra, kimi yumuşak kimi sert eleştirileriyle sosyalizmin Vietnam’da gelişmesine katkıda bulundu. Birçok şiiri Vietnamlı sanatçılarca bestelenen şairin en ünlü şiiri olan ve bir direnişçi (şairin kendisi) ile cephe gerisinde ölen karısını (şairin eşi) konu alan ‘Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi’, önce Fransız ve daha sonra Amerikan sömürgecilerine karşı savaşımda dilden dile dolaştı. Savaşlardan çok sonra, 2004 yılında, bir Vietnam şirketi, şairi ödüllendirmek adına, ‘Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi’ şiirinin yayın haklarını 5,247 Dolar’a satın aldı. Bu, Vietnam’da bir şiire ödenen en yüksek telifti. Şiirin Türkçesi, ilk kez Evrensel’de yayınlanıyor: Yabanmersini Çiçeklerinin Lavanta Rengi Üç abisi vardı Kurtuluş Ordusu’na katılmış; Kardeşleri arasında Henüz konuşmayı sökemeyecek kadar küçük olanı da vardı. Genç bir kızdı, zarif saçlı, parlak saçlı. Kurtuluş Ordusu’nun askeriydim ben, Evimden uzakta. Sevecendi sevgim ona, bacıma duyduğum sevgi gibi. Yeni bir elbise bile istememişti Düğün gününde. Askeri üniforma giymiştim ben Savaş meydanlarının toprağıyla kaplıydı hâlâ botlarım. Gülüyordu tatlı tatlı Durarak ayakta, bu tuhaf kaçan asker damadın yanında, Mazeret izniyle gelmiştim birliğimden eve Ve hemen döndüm birliğe, evlendiğim günde. Uzaktaki çatışma bölgesinde Efkarlandım onun için Bir savaşçıyla evlendiği için. Kaçı döner ki savaşçıların sağsalim, kaçı dönmüş. Başıma birşey gelse Nasıl dayanabilir o, Gece çöktüğünde eve... Ama ölmedim ben
  • 12. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 11 Savaşın harap edici ateşine rağmen. Ölüm, benim yerime, tuttu, genç karımı buldu Cephe gerisinde bekleyen karımı. Göremedim onu, eve döndüğümde. Oturdu anam mezarı başında, bürünüp karalara. Duruyor yerli yerinde soğukçasına Düğün gününün çiçekli vazosu, Tutarak nice tütsü çubuğunu, Ürperte ürperte yanıp giden. Zarif saçlı, parlak saçlı. Topuz yapmazdı, kısaydı saçı, Birtanem, son nefesini vermeden önce, Konuşamadık bile birbirimizle. Son görüntümüz bile dolmadı gözlerimize. Severdi yabanmersini çiçeklerinin lavanta rengini. Yabanmersini rengiydi elbisesi. Ve sonra gecenin bir vakti, Küçük bir gölge yamamaktadır kocasının yırtık gömleğini. Yağmurlu bir ikindi, derininde ormanın, Kuzeybatı cephesinde çarpışan üç abisi, Aldı onun ölüm haberini, Gelmeden daha düğün haberi. Dalgalar oluşturuyor ırmakta, erken güz rüzgarları. En genç kardeşi, büyümüş o şimdi, Bakıyor onun resmine meraklı meraklı. İlan ediyor güz rüzgarları erken gelişlerini Issız mezarı kaplayan kahverengi otlar üstünde. Son bulurken gün, savaşa gidiyoruz yine Yabanmersinleriyle dolu tepelerden tepelere. Görüyorum dalgalarını onların, yuvarlanan bitimsizce, Yaban ve ele geçmez lavanta renkleri. Omzundan yırtılmış gömleğime bakarak, söylüyorum en sevdiğim şarkıyı “Gevşemiş dikişler var gömleğimin üstlerinde; Öldü gitti karım Ve görmedim uzun zamandır anamı.” Huu Loan (1916-2010) -anısı önünde saygıyla eğiliyoruz- Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, Ho Çi Min Kenti, Vietnam
  • 13. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 12 (Şiirin yaygın olarak bilinen iki bestesi şurada dinlenebilir: http://www.youtube.com/watch?v=ttGUFFeIJxc http://www.youtube.com/watch?v=k4b2UglfrWw&feature=related)
  • 14. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 13 Japonya Defterlerinde Kalanlar Japonya’yla ilgili çeşitli gazete yazıları ve şiirler kaleme aldım (bunların bir bölümünün dökümü aşağıda); fakat yine de, kimi dipçeler, defterlerimde kaldı. Bu yazıda, daha çok gezginleri ilgilendirebilecek bölük pörçük dipçeleri alt alta sıralıyorum. Daha fazla ayrıntı isteyenler, aşağıdaki dökümdeki yazıları inceleyebilir. Japonya, gidilmeden, hakkında çok şey bilinen bir ülke. Gitmeden ilk akla gelenler, açıklamalarıyla birlikte sayfalar alabilir, ama biz yalnızca başlıkları sıralayalım: Bonsai, karoşi, kimono, geyşa, samuray, harakiri, tsunami, wasabi, sensei, Japon çizgi filmleri, yelpaze, hasır, ninja, shogun, Akira Kurosawa’nın izitleri, yakuza, Japon markaları, Japon arabaları, Japon robotları, origami, haiku, manga, anime, suşi, ikebana, karate, diğer dövüş sporları, kamikaze, noh, kabuki, Japon yapıştırıcısı, Japon elması, sakura, Japonlar’ın fotoğraf çekme merakı, Nazım Hikmet’in ‘Japon Balıkçısı’ ve ‘Kız Çocuğu’ şiirleri (ve Ünol Büyükgönenç ve Ezginin Günlüğü besteleri), Hiroshima, Nagasaki, Nazım Hikmet’in ‘Jokond ile Si-Ya-U’ kitabına bile girmiş olan ‘çin işi japon işi/ bunu yapan iki kişi/ biri erkek biri dişi’ sözü, ‘Japon yapıyor abi’ sözü, Fatma Girik’li ve Kemal Sunal’lı ‘Japon İşi’ (1987) iziti, seksenlerin Türkiyesi’ni kasıp kavuran ‘Shogun’ ve ‘Samurayın İntikamı’ dizileri vd. Japon ekini, dünyada fazlasıyla biliniyor; ancak, Japonlar’ın uluslararası görünürlüğü düşük. Birçok ülkede Çin mahallesi varken, Japon mahallesi yok. İspanyolca konuşulan ülkelerde, tüm Asyalılar için ‘chino’ sözü kullanılıyor, ki bu, ‘Çinli’ anlamına geliyor. (Brezilya’da ise, Asyalılar’a ‘Japa’ deniyor; çünkü Brezilya’da, Asyalı olarak Çinli’den çok Japon var.) Dünya, Japonya’yı gezmenler (turist), ekinsel dıştanalımlar (ithalat) ve elektronik ürünler dolayısıyla tanıyor. Hemen hemen her ülkede (Küba’da bile!) Çin mahallesi olmasına karşın, insanlar, Japonya ile ilgili daha çok şey biliyor. Öte yandan, Vietnam’da, bir sürü azınlık yaşıyor; onların da ilginç gelenekleri var; Japon gelenekleri tanınırken, onlarınkiler tanınmıyor. Bunun nedenlerinden biri, Japonya’nın, 1945’ten beri, bir Amerikan sömürgesi olması. Japonya, o zamandan beri, ABD kaynaklı çöp- sanatın ayaklarından birini oluşturuyor. Bir diğer neden, Vietnam’da çokekinliliğin görünür olmaması olabilir; çünkü Vietnam’da azınlıklar, kırsal ve bölge-yoğunlar. Yeri gelmişken belirtelim: Japon çekirdeği, şehir efsanesi. Japonya’da tüm çerezler satılıyor; bir tek, çekirdek satılmıyor.Türkiye’de ‘Japon çekirdeği’ adıyla satılan çekirdek, Anadolu çekirdeği. Uzun çekirdekler, pazarlama ‘mantığı’yla, ‘Japon çekirdeği’ olarak markalanmış. Gelelim defterdekilere: Japon pazarlarında, ilginç nesneler satılmasını beklerdim; ama yaratıcı düşünce, bir avuç şirketin dışındaki halka ulaşmış değil; ulaşacak gibi de değil. Japonya’da yüksek bir kılgıyapı (teknoloji) var, ama ortalama insanın bilime yönelik bir ilgisi yok. Halk, kılgıbilgisi üreticisi değil tüketicisi yalnızca. Kılgıbilgisinin halklaştığı bir toplumda, halkın, sokak aralarında ilginç makineler yapmakla uğraşması beklenirdi. Zaten Japon pazarlarında, Çin malları satılıyor bol bol; elektronik ürünler ve besin dışında.
  • 15. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 14 Japonya’da satılıp da Vietnam’da satılmayan hiçbirşeye rastlamadım, Japon geleneksel sanat nesneleri dışında. Ancak onlar da, yaygın olarak satılmıyor ve tanıtılmıyor. Birçok ülkedeki durumun tersine, Japonya’da, geleneksel öğeler kullanan armağanlıklar çok zor bulunuyor. (Seul’da ise, satımlık Kore geleneksel sanat nesneleri, kolaylıkla bulunabiliyor.) Çin ve Vietnam, besini daha ucuza üretiyor; Japonya’nın besin kesiminin gelecekte çökmesini beklemeli. Japonya, elektronik üreten ama yemeği pahalı bir ülke. Belki de bunun için, ülkede kilolu oranı çok düşük. *** Japonya’da kimi dükkanlarda hem İngilizce hem Japonca yazıt var. Kimilerinde ise yalnızca İngilizce yazıt var. Örneğin, Asakusabashi Durağı’nda ‘Books & Magazines’ adlı bir kitapçı var, yazıtta Japonca bir ad yok ve içeride İngilizce kitap satılmıyor! Tokyo’da bir sürü kitapçı dolaştım, İngilizce kitap satanına rastlamadım. Tokyo Ulusal Buluntuevi’nde (Müze) satılan güzel kitaplar vardı, keşke alsaydım. Japon kitapları, Arap kitapları gibi tersten açılıyor. Japonca kitapların kapağı, İngilizce ve Japonca oluyor (gerisi yalnızca Japonca elbette). *** Vietnam’daki durumun tersine, Japonya’da, motorlular ve bisikletlilerde yağmurluk kullanımı yaygın değil. Onun yerine, şemsiyeyi bisiklete sabitleyen düzenekler bulunuyor. Bu, Vietnam’da işe yaramaz; çünkü Vietnam’da yağmurlar, Japonya’da ya da Türkiye’de olduğu gibi hafif değil. Tokyo’nun kimi sokaklarında, bisikletler için özel yanyol var; ama her yerde değil. Japonya’da bisiklet kullanımının yaygınlığı için şu etmenler sıralanabilir: Vietnam’daki durumun tersine, bisikletin yoksulluk simgesi olarak görülmemesi; çocuk bisikletlerini büyüklerin kullanmasının garip karşılanmaması (birçok yetişkin, çocuk bisikleti kullanıyor); düşük gelirli olmayanların bile boyunbağlarıyla bisiklet kullanmaları; ülkenin yaz dışında aşırı sıcak olmaması (sıcaklık önemli. Boyunbağlılar terleyeceklerse bisiklet kullanmazlar; Vietnam’da hiç kullanmıyorlar). Japonya’da bisikletler için ücretsiz durgu (para) yerleri var ve sokakta, durgulanmış bir sürü bisiklet görülüyor. (Seul’da ise, bisiklet daha az yaygın.) *** Tokyo’da tren duraklarının çevrelerinde, girişinde otomat olan aşevleri var. Otomatların yabancılar için olumlu özelliği, İngilizce yazı konmasa da, yemek numarası ve resim konması. Bunlara para konup yemek seçiliyor; makinenin çıkardığı girimlik (bilet), aşevine veriliyor. Bunlar, Tokyo’nun en ucuz yemeğini sunuyor ve yemekleri güzel. Japonya’da, satımevlerinde (market), kasadarın başta ve sonda ne diyeceği ve bir müşteriye en fazla ne kadar zaman ayıracağı, önceden belirlenmiş durumda. Türkiye’deki gibi bakkal muhabbeti yapılamıyor; zaten dil engeli de var. Yine de, Türkiye’de, bakkala bir yabancı gelse, bakkal merak eder; en azından nereden geldiğini sorardı. Japonya’da öyle değil. (Güney Kore’de ise bakkallar daha konuşkan.) Japonya’da, bakkallığın yanında, kasaplık ve manavlık da, neredeyse bitmiş durumda; çünkü her köşe başında, satış kutuları (vending machines) var ve onları, büyüksatımevlerinin (süpermarket) küçük kolları tümlüyor. Ekmek, Japonlar’ın temel besini olmadığı için, fırınlar da yaygın değil. Yalnız, ilginç olan, satımevi zincirlerinin çoğunlukla yabancı; kasadarların ise Japon olması. (Güney Kore’de ise, satımevleri hep Koreli.) ***
  • 16. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 15 Japonya için ‘ortaklaşacı toplum’ denir, ama sokaklar başka söylüyor: Sokakta yürürken ‘elalem ne düşünür?’ kaygısı yok. Vietnam’da olsa, t-gömlekteki yazı dolayısıyla bile, tanımadıkları biriyle sohbete girişirler. Japonya’nın toplulukçulukla ne ilgisi olabilir? Bencil bir toplum bu. *** Ueno’nun hemen yanındaki Nezu’nun kimi sokakları ilginç: Sokaklar çok çağdaş, ama ara sokaklar, daracık; geleneksel Asya sokakları biçiminde (içiçe yaşama ekini). Nezu sokakları, çok sessiz. Bir tek, arabayı durgulamak için yardımcı olan görevlinin “gel gel, sağa kır” bağırışları duyuluyor. İşçilerin durumu ise her yerde aynı. Parası olan, aşevlerinde yerken; işçiler, sofralarını kaldırıma kurmuşlar, gelene geçene aldırmadan yemek yiyorlardı Nezu’da. *** Tren duraklarının tersine, kent sokaklarında, Latin imceleriyle yazılmış adlara pek rastlanmıyor; bu nedenle Japonya, yabancı için ve gezgin için yaşaması zor bir yer. Gezmenevi (otel) bulmak bile sorun olabiliyor; oysa Güneydoğu Asya’da, gezmenevi bulmak, çok kolay. (Seul’de ise İngilizce yazılar bulmak olası.) *** Birçok Tokyo gezmenevi, gece onda kapanıyor. Ondan sonra gelinirse, ceza olarak ek para ödemek gerekiyor. Gezmenevinde, geleneksel bir odada (tatami) kalmak, güzel bir duygu. En azından, dünya gezmenevlerindeki sıradanlıktan sıyrılmak sözkonusu. Geleneksel odaların daha ucuz olması garip. *** Japonya’ya dışarıdan bakınca, “anime ve manga çok yaygındır” gibi bir beklenti oluşuyor. Oysa bu, doğru değil. Cep sesleğiyle (telefon) uğraşmak, manga okumaktan daha yaygın bir etkinlik. *** Gökkuşağı Köprüsü’nden Hamamatsucho’ya, kıyıdan değil, koşut olan içyoldan giderken, ortasında gemi bulunan bir çocuk gezeneği (park) çıkacak karşınıza. Çocuklar, gemiye tırmanabiliyor. Güzel bir gezenek; gezeneğin kavramı özgün ve değişik. Keşke Tokyo’da, böyle daha fazla çeşitlilik olsaydı. Gezeneğin hemen yanında, çocuklar, tabantopu (beyzbol) alıştırması yapıyor. Bu sıkıcı spordan ne anlıyorlar, çözebilmiş değilim. ‘Amerikan özentiliği’ mi demeli?! *** Japonya’da taksiciler, ağır yüklü olduğunu görseler bile durup üstelemiyorlar. Yolda korna sesi duyulmuyor. Motosikletçiler yok. Üç nokta da, Vietnam’dakinin tam tersi. Üstelik, Japonya’da, taksiciler, beyaz eldiven giyiyor! *** Asakusa’da bir cephesi tümüyle çatı biçiminde tasarlanmış tuğla kırmızısı 4-5 katlı bir ev gördüm, çok güzeldi. Bu, çirkin, gri Japon kentlerinde az görülür bir durum. Öte yandan, işin sınıfsal boyutu var: Sanat, geçmişte, sarayda, yöneticilerin evlerinde ve dinsel yapılarda kullanılırken, bugün, bunlara ek olarak, zenginlerin evlerinde de kullanılıyor. Ama çoğunluk, sanatsal evlerde yaşayamıyor. Sanat onlar için lüks. *** Japonya’da sigara içenler, urayın (belediye) ayırdığı sokak köşelerinde içmek zorunda. Böylece, sokaklara izmarit atılması olasılığı azaltılmış oluyor. ***
  • 17. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 16 Tokyo’nun binlerce evsizini görmediyseniz, sizi şaşırtabilecek bir görüntü şu: Kentin göbeğinde ayakkabı boyacıları var. Çok kalkınmış bir ülke! (Seul’un göbeğinde de ayakkabı onarımcıları var aynı biçimde.) *** Trenlerde çok fazla boyunbağlı var; sokaklarda çok fazla bisikletli polis var ve yine sokaklarda, sakallı ya da bıyıklı görmek, düşük olasılık. *** Ueno Gezeneği’nde, köpekli samuray anıtına (Saigo Takamori (1828-1877)) baktım. Gezenek, kocaman ve gerçekten çok güzel. Çevrede bir sürü sanat yapısı ve buluntuevi (müze) var. Burası, Tokyo’nun en yeşil, en tarihsel, en şirin yeri. Gerisi, çoğunlukla gri. *** Sokak görüntüleri, şu sonuca varmamıza neden oluyor: Türkiye, Japonya’dan daha geleneksel. Türkiye’de dinden gelen bir geleneksellik var. *** İnsanların soğukluğunu düşünürsek, Japonya’ya en yakışan parça, Doors’tan ‘People Are Strange’ şarkısı. Tokyo’nun yenilik çılgınlığı düşünüldüğünde ise, kente en yakışan şarkı, Metin-Kemal Kahraman’ın ‘Kaybolmuş Kentin Eskicisi’ şarkısı. Bırakın eskiyi, eskiciler bile yok olmuş, kentte; eskilciler (antikacılar) bile çok yeni. Nasıldı o şarkı, anımsayalım: “Kaybolmuş bir kentin eskicisiydi/ Makineleşmeye karşı duyguları topluyordu/ Kaybolmuş bu kentin sokaklarında/ Torbasında umut/ Torbasında insana dair ne varsa.// Yalnız değilsin eskici/ Bir sabah güneş doğar/ Sevgiden tuğlalarla/ Yeniden kurarız bu kenti.// Bu kent yorgun düşmüş bunca acıya/ Yeni bir güne başlıyor umarsızca/ Bir tek eskici düşmüş yollara/ Torbasında umut/ Torbasında insana dair ne varsa.” Gezgin’in Japonya yazıları (tümlenmemiş döküm) Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (115): Japonya’nın mafyası: Yakuza. Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (116): Japonya’da budunsal (etnik) ayrımcılık. Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (117): Yasukuni: Ölüler üstüne kurulu tarih... (iki bölüm olarak) Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (118): Vietnam’da ve Japonya’da kadın olmak. Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (121): Japonya’da toplu taşıma ve ulaşım. Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (122): Japonya izlenimleri: Osaka, Kyoto, Hiroşima, Kobe. Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (123): Tokyo ve Seul sokaklarından izlenimler...
  • 18. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 17 Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (124): “Japon yapıyor abi”... Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (125): Duraklama Devri’ndeki Japonya... Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (126): Japonya’ya Celali gerek... Gezgin, U.B. (2009). Asya-Pasifik’te Bu Hafta (127): Neydik, ne olduk… Gezgin, U. B. (2009). Japon mucizesi (şiir). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Ayıran, birleştiren Japon metro durakları (şiir). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Mektubun (şiir). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Japon işi (şiir). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32 Gezgin, U. B. (2009). Kalemimi satın aldın prenses (şiir). http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32
  • 19. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 18 Japon Mucizesi Tokyo’da evsizler, binlerce onbinlerceler Namussuzlar alçaklar! Yalancı çıkarıyorlar Japon mucizesini, Dünya Bankası’nı, İMF’yi. Yoksulmuş gibi görünenler, Yüklü hesap, malk mülk sahipleri. Bunların hepsi cimriler. Kıyamayıp da yenlerine, Bankları ev bellemişler Parkları, istasyonları, köprüleri Kamusal mal olmaktan çıkarmalı ki El koyup durmasın böyleleri Namussuzlar alçaklar! Yok mu gerçekten evleri? Para saymaktan buruşmuş elleri. Güzelleri, çoraplarını dizüstüne çekmeli. Evsizlik böylece romantize edilmeli. Bir kadın, bir erkek bulamamışlar mı ki, Ağırlamamış onları, aşk otelleri. Katli vaciptir böylelerini. Değil mi ki doyuruyor imparatorumuz herkesi. İş bulamamışlar bizim suçumuz mu ki... Aş bulamamışlar bizim suçumuz mu ki... Özeldir çoğunluğu Japon üniversitelerinin, Zeki olsalardı, onlar da girselerdi. Biz hakkımızla aldık herşeyi. Sömürmedik Japon’u, göçmeni. Zengin koca, zengin karı bulsun Tokyo evsizleri. Japonya kalkınmış bir ülkedir değil mi ki... Namussuzlar alçaklar! Yalancı çıkarmayın Japon mucizesini! Mucizedir Japonya, öyle bir ülkedir ki, Başardı bu kadar zenginlik içinde Bu kadar yoksulluk üretmeyi. Ulaş Başar Gezgin, Ueno, Tokyo, Japonya 19 Ekim 2009 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=717&Itemid=32
  • 20. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 19
  • 21. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 20 Ayıran, Birleştiren Japon Metro Durakları Bu durakta birlikte inebilirdik Çünkü tek sayılara hep düşman olmuştur doğa. Sen indin, yoluma devam ettim bense, Karşı gelmiş olduk böylece, doğa yasalarına. Durdu metro bir sonraki durakta Görülmemişti Japon metrolarının bozulması yıllar boyu. Soralım bunu Japonya’nın her yanını dolduran kargalarına Bozan onlar metroyu, kavuşayım diye sana. Kargaların aşktan yana kanat çırptığı görülmemiştir. Görülmemiştir gagaların böyle büyük dayanışması. Onlar, alıp beni pençelerine, taşıdılar bedenimi sana. Hafiftim, çünkü ruhum, sende kalmıştı o durakta. Ruhum sende, kalbim sende, bedenimi istedin, getirdiler işte. Sen şimdi ister birleştir bu bedeni ruhla ya da birleştir bedenimi ruhuma bedeninle ruhunla. Kendisi uzaylı, eşi uzaylı Japon başbakanının kanatlarında, Ruhla bedenin bir olduğu ya da hiç olduğu bir gezegenden geliyorum sana. Sana ellerimi uzatıyorum upuzun, “inme” diyorum “o durakta!” Uzaylılar gibiyim, uzaysızlar gibiyim, kapanan metro kapılarında. Ve sen, karışırken bir anda kalabalığa, Daralıyorum, tümüyle ufalıyorum sen uzaklaştıkça. “Hoşçakal” demiyorum, hoşça kalma, bensiz tüm duraklarda. “Elveda” demiyorum, veda değil bu, en fazla bir merhaba. İnsanları ayırmak içindir, ama birleştirmek içindir metrolar aynı zamanda. Öyleyse geri bin sen, geri bineyim ben, kavuşalım ortada. Kavuşalım ortada, şaşırsın bu utangaç Japon insanı. Atsınlar onlar utangaçlıklarını. Baksınlar yoldan geçenlere, selam versinler herkese. Şenlensin hüzünlü Japon sokakları. Ve yine de gitmek istersen Nara, Kulak ver sen bu insanlara: Onlar, senin benim tütsü gibi bir arada Dağılıp gitmemizden mutlu olmalılar ki, Durdurdular metronun bu son seferini. Gel biz, sıkıca sarılarak, bir heykele dönüşelim Tüm Japon kentlerinin tam ortasında. Böylece tüm insanlar, sarılmayı öğrensinler birbirlerine, Ayırmasın kimseyi artık, metro duraklarıysa. Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya 25 Ekim 2009
  • 22. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 21 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=716&Itemid=32
  • 23. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 22 Mektubun Metronun bir dakika gecikmediği Japonya’da Neden gecikiyor acaba mektupların? Bunu sorduğum postacılar Dediler ki: “Bilgisayar hatası olmasın?” Güvercinle gönderseydin daha kısa sürerdi, Daha kısa sürerdi ninjalarla gönderseydin. Rahiplere sordum Kyoto tapınaklarındaki, “Henüz elimize geçmedi” dediler. Sana kim dedi “Gönder mektubu kaplumbağa sırtında”? Kim dedi peki “tarif etme yolu kaplumbağalara”? Evimin yolunu nasıl bilecekler onlar? Rüzgarın esiş yönünden de çıkaramazlar! Sudan da gidebilir onlar, bak, burası iyi. Mektubun, ırmaklar boyunca ıslanır mı peki? Islanırsa, ırmaklardaki mürekkep lekelerine bakarım, Anlamak için ne dediğini, ne demediğini... Baktım ki, mürekkepler, denizlere karışmışlar. Baktım ki, kaplumbağalar, kıyıda yan gelip yatmışlar. Mektubunu değil mektupsuzluğunu göndermişsin, Onu da almışlar da almamış gibi yapmışlar. Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya 25 Ekim 2009 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=715&Itemid=32
  • 24. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 23 ‘Japon İşi’ (*) ‘Japon İşi’ filmi gibi başımdan geçenler. Karşılıksız aşkımın karşılığı olarak Kendi görüntündeki robotunu göndermenle Değişti ömrüm her yönüyle. Sanıyorum daha çok seviyorum robotunu, En azından seviyor beni, katlanıyor bana. Sana benzediği yönleriyle değil Benzemediği yönleriyle seviyorum onu. Bir özerklik, insan hakları verilse onlara, Robotların destekçisiyim hanımköylü olarak. Anladım ki robotların sevgisi, Senin sevginden daha sıcak. Seven, haketmeli insan haklarını. Sevmeyen, kalbini, mazotla yağlamalı. Hangisi robot, hangisi değil, oradan anlamalı. İçiçe geçmeli insan hakkı, robot hakkı. Robotunu gönderdin, sağol, bre Japon kızı, O robot da robotunu gönderiyor olmasın? Sen de robotsun, robot olmasaydın, Robotunu göndermez, kendin gelirdin. Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya 25 Ekim 2009 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=714&Itemid=32
  • 25. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 24 Kalemimi Satın Aldın Prenses Kalemimi satın aldın prenses. Seni gördükten sonra yazabilir miyim ben Japonya’nın ‘gizli’ sorunlarını. İleri geri konuşabilir miyim, atıp tutabilir miyim Tanısınlar diye gerçek Japonya’yı. Evsizleri yazabilir miyim, çirkin kentlerinizi, Hepsi birbirine benzeyen gri kentlerinizi. Hepsi ayrı zevksizlik örneği tren istasyonlarını, Trenlerin önüne atlayan binlerce genci yaşlıyı. Kalemimi satın aldın prenses. Yazabilir miyim, parasızlıktan internet kafelerde sabahlayanları, Dünya rekoru kıran intihar ve depresyon oranlarını, Nüfusun üçte birinin yaşlı olduğunu. Bak sen de ben de yaşlandık, konuştukça bu konuları. Kalemimi satın aldın prenses. Ücretli köleliği, yaşam pahalılığını, Sokakların çevre düşmanlığını, Yeşilin parklara hapsedilişini, Ve buna ‘Japon mucizesi’ denildiğini, Yazamam, yazamam, yazamam. Kalemimi satın aldın prenses. Bu nedenledir, sana, neyi yazmayacağımı yazışım. Kalbimi de satın alsaydın, Neyi yazacağımı yazacaktım. Satılık kalem olmak, utanç verici; Satılık kalemi olmak, gelir kapısı. O zaman bırakalım kalemi, bir fırça ver sen bana. Yazayım bu şiiri, sarışın bambulara. Bırakayım onu ben Pasifik Okyanusu’na. Bulur yolunu elbet o; ulaşır her gün gittiğin o tapınağa. Kalemimi satın alma prenses. Herşey senin, dükkan senin, lafı mı olur paranın. Ama herşeyi al götür, bırak kalemimi. Ne ise ninja için kılıcı, Odur kalem benim için. Tut bir ucundan birlikte yazalım. Tepkisel olma prenses, Herkes sevmek zorunda değil Japonya’yı. Ama söz, senin hatrına, Bal damlatacağım yazı kağıdına. Kalemimi satın aldın prenses.
  • 26. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 25 Onu da mı buldun satın alacak. Tüketiciliğin dorukta olduğu ülkede Başkacası da beklenemezdi. Al ya da alma, sattım gitti. Paran çıkışmadı, verdim gitti. Yine beklerim seni dükkanıma, Yakışıyor kalemim, parmaklarına. Ulaş Başar Gezgin, Osaka, Japonya 26 Ekim 2009 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=713&Itemid=32
  • 27. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 26 Policy prescriptions based on faulty premises Harvard policy discussion paper ignores history and a few inconvenient truths Dr. Ulas Basar Gezgin (*), ulas@teori.org The policy paper (FETP-2008) makes a distinction between the Southeast Asian (SEA) economic growth model and the East Asian (EA) one. The paper’s authors state that economic growth of the former (mainly Malaysia, Thailand and Indonesia) is not sustainable unlike that of the latter (Japan, Taiwan, South Korea, Hong Kong and Singapore - FETP classifies Singapore as a country following East Asian model although the city-state is in SEA). They situate Vietnam and China somewhere in between. According to the paper, East Asians are rich and healthy; environmental pollution is less in EA, and EA has world-class universities. In contrast, SEA’s growth is based on cheap labor and exploitation of natural resources. In SEA, social disturbances and corruption are prevalent. In Indonesia, Thailand and Philippines, governments collapsed due to mass protests and military coups. In SEA, the rivers flowing into the cities are polluted, and slums are common. Finally, SEA people can’t get quality education and health services. To summarize, according to FETP, SEA is characterized by political instability and social inequality. I think only a few of FETP’s distinctions are correct; but it is surprising to see that these views are presented as ultimate truths in the name of science, as it is often the case for economic papers. For one thing, a military coup had also taken place in South Korea. After the coup in 1961, Park Chung-Hee (1917-1979), the head of the coup governed the country with military rule. He was succeeded by another general, Chun Doo-hwan (b.1931) between 1980-1988 who was notorious for the Guangju Massacre (1980). Chun was also succeeded by another general, Roh Tae-woo (b.1932) between 1988-1993. South Korean people who suffered a lot under the dictatorial rule are known for their brave mass protests. In other words, South Korea does not fit FETP’s distinction as a country following the EA growth model. As for corruption, Japan and Taiwan are in the top ranks. Let’s not forget that Taiwan’s ex-president has been sentenced to life imprisonment for corruption. That means, in Taiwan, even the president can be corrupt, but he can’t be prosecuted as an incumbent. Thus neither Japan nor Taiwan fit FETP’s distinction. As for education, it is a fact that EA has world-class universities; we need to discuss how that dream came true in another article. But in access to education, Japan and South Korea produce and reproduce inequalities. The majority of the schools are private in these two countries. “Pay the piper, call the tune” is the motto in Japanese and South Korean education systems. Furthermore, income inequality is not endemic to SEA. South Korea and Japan are also ranked high on inequality indicators. With regard to environmental pollution, FETP is right. Pollution is mostly controlled in EA and it is common in SEA. However, there are factors that can’t be explained by FETP’s distinctions. For one thing, labor is cheap in SEA and environmental regulations are loose. Many labor- intensive companies are moving to SEA. At least some of the labor-intensive industries are the dirtiest ones. In other words, pollution can’t be explained without considering the dimension of global division of labor. EA is keeping itself clean by moving its dirty industries to SEA, taking
  • 28. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 27 advantage of the loose regulations and cheap labour, whether it directly or through subcontracting or outsourcing. SEA countries who are willing to do anything to attract foreign capital turn a blind eye to pollution by foreign companies. Besides industrial pollution, household pollution is also observed in SEA; urbanites are polluting the cities. This is because of unplanned and rapid urbanization and rural immigration common in transition countries, and because of the fact that people don’t have sufficient funds to pay extra for environmental protection (cf. Gezgin, 2009). Thus the question is: What did EA do to control rural immigration?”. Lo and behold! Two of the five EA countries in FETP’s classification are city-states! They don’t have villages; rural immigration is not a problem for them and they don’t have the highly costly burden of providing education, health and municipal services for distant areas. Thus, FETP’s comparison does not make sense. Nevertheless what South Korea, Japan and Taiwan did to control rural immigration is worth further inquiry. Finally, the Japanese economy advertised as a success story is in deep recession since 1990s. If it was a model economy, it wouldn’t have gone into such a long recession. Furthermore, some comments and suggestions by FETP are outdated and obsolete after the 2008 global financial crisis. The countries that have been the worst affected by the crisis are the ones most connected to the global markets. It is time for advisors of Southeast Asian countries to stop and think about the solidity of their analysis and conclusions before offering sage advice. (*) Dr. Gezgin is a columnist, fiction and non-fiction writer and macroeconomics lecturer at RMIT Vietnam. The ideas expressed are his own. This critique is a self-translation of his regular column on Asian affairs for a Turkish newspaper. Dr. Gezgin plans to run a creative writing workshop. Those interested are invited to e-mail him. References FETP (2008) “Choosing success: The lessons of East and Southeast Asia and Vietnam’s future. A policy framework for Vietnam’s socioeconomic development, 2011-2020.” Policy Discussion Paper No.1. Fulbright Economic Teaching Program (FETP), Harvard Vietnam Program. HCMC, January. Gezgin, U. B. (2009). The social consequences of environmental degradation in Vietnam: A country-level and city-level pollution haven analysis. (Paper presented at The 9th Conference of The Asia Pacific Sociological Association: Improving the Quality of Social Life: A Challenge for Sociology, June 13-15 2009, Bali, Indonesia.) http://www.slideshare.net/dr_gezgin/dr- gezgin-pollution-in-vietnam-slideshare
  • 29. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 28 The Asian Century and The Social Problems of Asia Dr Ulas Basar Gezgin, PhD, psychologist, economics lecturer, journalist, fiction and non-fiction writer Ho Chi Minh City, Vietnam E-mail: ulas@teori.org In the last decade, the number of writers who claimed that the world hegemony will shift to (East) Asia and 21st century will be ‘the Asian Century’ was not negligible. I have some reservations although I am a proponent this Asian thesis. If Asian countries will solve the problems listed in this article, there will be no reason to doubt this thesis. Below are the problems common and prevalent in Asian societies –excluding Middle East which is nevertheless considered to be Southwestern Asia by some: - Conflicts and Post-Conflict Problems: Conflict Barometer states that one-third of all the conlicts on the world takes place in Asia. Bangladesh witnesses the clashes of two major parties. China has Taiwan, Tibet and Uighur conflicts along with Chinese people’s protests. In India, communal, separatist, religious and Islamist violence and Maoist uprising are the hottest problems along with the Kashmir question. Indonesia suffers from Islamist violence, West Papuan independence movement and post-conflict issues in Aceh. Japan, South Korea, Taiwan and Russia are in a regional cold war due to islands that are claimed by more than one country (Senkaku/Diaoyutai Islands, Kuril Islands and Dokdo/Takeshima Islands). Ditto for the problem of Spratly Islands and nearby islands that lead to conflicts between Vietnam, China and Philippines. In Kazakhstan, Kyrgyzstan, Malaysia, Myanmar, Thailand and Uzbekistan, political opposition against the government and counter- opposition are on headlines. One has to add Rohingyas problem to Myanmar’s list as well. Post- conflict problems are painful in Nepal and Sri Lanka. The conflict between North Korea on the one hand, and South Korea, Japan and US on the other lingers. Pakistan and Afghanistan are in pieces due to the American occupation and American state terrorism, Islamist violence, separatism and Sunni-Shiite conflict. Furthermore, the foundational conflict between Pakistan and India persists in various violent and non-violent channels. Philippines enormously contributes to the list by Islamo-separatist movement and Marxist uprising. Thailand’s contribution to the list is Islamo-seperatist violence in Southern provinces and the border temple dispute with Cambodia. Indonesia and Malaysia are in constant psychological warfare due to the Ambalat waters issue, abuse of Indonesian domestic workers in Malaysia and the recent discussion of the idea that the tune of the Malaysian national anthem is stolen from an Indonesian folk song. - Woman Rights, Domestic Violence and Sex Industry: According to the Global Gender Gap Report prepared by World Economic Forum, woman rights can be considered to cover the following components: Economic Participation, Educational Attainment, Political Empowerment, and Health and Survival. Asia is heterogenous in these indicators. Secondly, domestic violence is common especially in China and Vietnam. Thirdly, sex workers are common in Japan, Thailand, Philippines and Indonesia. - Rural Migration, Unplanned and Rapid Urbanization and Pollution: Due to mechanisation of production in Asian villages and lack of job opportunities, Asian villagers are flowing into the cities to be the cheapest labor for export industries. As a result of unplanned urbanization, traffic accidents are common in Southeast Asia. Furthermore, almost all of the Southeast Asian countries are getting more and more polluted due to rapid urbanization and
  • 30. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 29 global division of labor. Dirty industries of high-income countries are moving to Southeast Asia where labor is cheap and environmental regulations are loosened to attract foreign capital. - Poverty, Income Inequality and the Economic Crisis: According to the Washington consensus, economic growth policies lifted millions of Asians out of poverty; and globalization delivered its promises. However, the results are highly biased and suspicious, since Asian governments have been using these data to legitimize their power. Secondly, Asia is getting more and more unequal as export-oriented policies serve a limited number of capitalists. Furthermore, privatization of education is a common trend. In Japan and South Korea, the majority of the schools are private. Asians don’t have equal access to education. Furthermore, as elsewhere, capitalists are being bailed out, but Asian poors are left to the invisible hand that robs each and every piece of subsistence incomes of the majority. Informal workers are first to be sacked, although workers on contracts are also sacked to give way to informal, part-time and female workers who are paid less. - Demographic Problems: One Child Policy, Aging Population and Gender Imbalance at Birth: Due to the one child policy in China, baby girls are aborted, abandoned or killed. Abortions are more common nowadays in China, Vietnam and India due to the persistent patriarchy and patrilineal structure and due to the development of biomedical technologies to identify the gender of the fetus. China’s one child policy is expected to cause two serious problems in the long run: Firstly, Chinese population is aging, average life expectancy is higher, and the older segments can’t be numerically matched by the new generation. That means the increase in Chinese labor force will be less than needed in the next decade. Secondly, due to the alarming gender imbalance at birth, millions of Chinese men will be single, and singles are considered to be more prone to crimes, as family as a social institution serves as a buffer from a criminological point of view. - Other Problems: - Suicides Suicides are common in Indian rural areas, in South Korea and Japan. Various reasons were proposed for the latter two, but South Korean and Japanese governments ‘take it personally’. They suppose that suicide is a purely psychological issue, although at least some of the suicides are due to neoliberal policies. - Natural Disasters Tsunamis, earthquakes and typhoons are very common in (East) Asia, and huge differences in handling the cases are observed. Earthquake of the same intensity has lower Japanese death toll but higher Indonesian one. - Drug Abuse and Crime Rates As Asia caters two most important drug production zones, drug abuse is a constant problem for the continent, however it is growing as well, along with the Asian economic growth. Urbanization goes in tandem with drug abuse and crime rates as growing trends. - Corruption Almost all Asian country are notorious with omnipotent and omnipresent corruption. - HIV and Virus Outbreaks The continent is struggling with viruses which would have social health implications. - Problems of Immigrant Workers
  • 31. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 30 Indonesian domestic workers are physically and socially abused by their Malaysian employers and this abuse pattern is not endemic to Malaysia nor Indonesians. Hong Kong, Singapore and Taiwan are also on the blacklist. We will see how Asian governments will solve these problems. If they will, maybe the global trend will be Easternization rather than Westernization.
  • 32. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 31 Belki Ben de Bir Hırsızım Tümüyle kargaşanın eşiğinde bir milletiz, Eğridir sırtımız, ağır borçları ödemekten, Sürünüp giderken biz sefalet içinde. 40 milyon işsiz bizde 11 milyondur okula gidemeyen çocuk ise 6 milyon gencimiz esrarkeş, kokainman, eroinman Göçmüş 1 milyon insanımız iç savaşlarımızda 20 milyon porno sidi satılıyor her yerde Çeteler, mafyalar yönetiyorlar sokağı her köşede. 1,600 trilyon Rupiah’lık borcu taşıyoruz omzumuzda. Bağlanmış Endonezya’nın kolu bacağı, satrançtaki piyonlara. Arkamızda şöyle yazıyor, ipek baskı sanki: “IMF mahkumu, Dünya Bankası borçlusu”. Niteliksiz işçi ve hizmetçi milleti olduk biz, Dünyanın en ucuza gidenidir bizim emeğimiz. İşçilerimiz, emekçilerimiz ayrılırken havaalanından ya da limandan yurtdışında çalışmak için, Görün bakın, Ne büyük umutlarla ne büyük düşlerle giderler onlar. Döndüklerinde ise, tam tersine, Üzüntü ve keder içinde dönerler ülkelerine, Çünkü ödememiştir ücretlerinin tümünü işveren. Çoğu dayak yemiş, Kimine tecavüz edilmiş, Ayaklarını kendi ülkelerine atar atmaz bir de bunun üstüne İlk fırsatta sömürülürler kendi ülkelerinde de. Bağımsız bir ülke değiliz artık, Sömürgeleştirilmiş ülkemiz, yeniden. Hoşgeldin sömürgeleştirilmenin yeni çağına arkadaşım, Eskiden tek bir ülke sömürürdü bizi, Şimdi sömürgeciler, bir sürü ülkeden. İpek boyunbağı takar onlar, Arkadaş canlısı ve gülücük doludurlar. Ne kadar çok borç alırsak onlardan O kadar çok mutlu olurlar Çünkü böylece daha da kolaylaşır, boynumuzu kırmaları.
  • 33. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 32 Ülkemizde, Sanayinin geleceği harika, Büyük umut va’dediyor çeşitli kesimler, Öyle diyor uygulanabilirlik raporları. Ama bir tanesi, tek bir tanesi var ki, Değerlenme listesinde en yükseği, Geleceği büyük umut va’dedeni, Rüşvet sanayisi. Özellikle bizim ülkemizde, Uzun zamandan beri, belirsiz ayrımı, yasalla yasadışı olanın, Açılmış kara bir çizgi gibi, En karanlık yabanıl gecede, saat birde. Sola dönsen yankesicilere çarparsın, Sağa dönsen kapkapçılara toslarsın, Hırsızlar hükümdar olmuş önümüzdeki yola, Gaspçıların elinde, arkamızdaki yolsa. Yukarıdaki yol, seçkinler; sömürenlerdir, ezenlerdir onlar bizi. Kafayı yememek büyük şanstır zaten Endonezya’da, Hele bir bakın, hırsızlar, cemaat olarak çalıyorlar artık, topluca. Sıralanıyorlar düzenli bir biçimde, kuralına kitabına uygun, büyük bir fedakarlık içinde, Öyle sıklaştırmışlar ki safları Giremezsiniz aralarına. Herşey düzenli, yerli yerinde, bunu engellemek olanaksız bize, Kendini adamışlar ülkeye, sanırsınız tapıyorlar ülkeye, Ve sonra, soruyoruz kendimize, Bulunabilir mi hırsızların kurallısı böylesine? Bakın onlara, arttı sayıları onların, yıllar içinde, Yayıldılar önden arkadan heryerden, Dağıldılar yukarıdan aşağıya, Ekleniyor yenileri cemaate. Dinler Aşiretler Cinsiyetler üstü, bu hırsız cemaati. Nasıl savaşabilirsiniz cemaat kisvesi altında çalan hırsızlar ile? Nasıl tutuklayabilirsiniz hırsızlıkları yukarıdan aşağıya korunan hırsızları? Silahı ve gücü elinde tutanlar koruyor zaten onları. Nasıl olur bu?
  • 34. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 33 Pazarlara ayar çeken kararı imzalar cemaatin sol eli, Derneklere, yetimhanelere ve okullara burs sağlar diğer el ise. Sol ayak toplar haraçları oradan buradan, Dindar olur, Hac’a gider de Hacı olur sağ ayak ise. Sol beyin, planlar nasıl alacağını komisyon payını, Bağışları düşünür, Allah’tan merhamet diler sağ beyin ise. Nasıl savaşabilirsiniz cemaat olarak çalan hırsızlar ile? Serttir cemaat, bir kale duvarı gibi, Sarsılmaz o, depremle; kapılıp gitmez sele, Ama zaten onlardır yasaları koyan, onları yorumlayan, Hem korur onlar yasaları, hem de altını oyarlar aynı yasaların, Bir o şapkayı bir öbürünü giyerler. Nasıl işletebilirsiniz ceza hukukunu, yüzbinlerce hırsız için, Milyonlar olabilir sayıları, Yeter bu, küçük bir devlet kurmaya, Hükümetin dümenini çevirenlere, Yasamaya, yürütmeye, yargıya ve iş dünyasına, Silahları, topları elinde tutanlara, Takım elbiseli ve boyunbağlı olanlara, Yeter bu sayı. Nasıl yaparsınız bunu? Soruşturma mı açarsınız, yasalara dayanarak? Sanık sandalyesine mi oturtursunuz onları mahkemede? Tehditlere karşı korunan tanıkları mı getirirsiniz? Yolsuzluğa karışmamış avukat ve yargıçlar ile mi yaparsınız? Hiç bir halta yaramaz bu!!!! Hergün sekiz saatten yüz yıl bile sürse mahkeme, Allah’ın izni ile bile, olmaz bu, olmaz. O zaman, arkadaşım, yolu ne bu işin? Nasıl yola getirebiliriz onları, nasıl ikna edebiliriz onları tatlı dille, geri versinler diye yağmalayıp yığdıklarını yıllar boyu, kuşaklar boyu? Kalplerini açsınlar diye yalvarıyoruz Allah’a, Özellikle de, bunların çoğunun dinine imanına bağlı olmaları nedeniyle. Oruç tutar bunların çoğu, Hacı’dırlar bir de. İkna etmeye çalışıyoruz onları tatlı dille ve yalvarıyoruz onlara, Ne yazık ki, bu hırsızların kimileri, ailemizin üyesi,
  • 35. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 34 Kan bağı var aramızda ya da okuldan arkadaşız onlarla, Bundandır görmezden geliyoruz durumu, Birşey diyemiyoruz öne çıkıp da. Ne yazık ki, bu hırsızların kimileri, Partimizin üyesi, Din kardeşiyiz onlarla, aynı köydeniz, Gerçekleri hasır altı etme eğilimindeyiz, Sonra, sessizce ve fark ettirmeden, Kimse bilmeden, servetten bir parça da bize düşsün isteriz. Tam da ak karıncalar gibidir bu hırsızlar, Şuraya bir bakın hele, karınca sarmış her yanını Endonezya’nın kapılarının, pencerelerinin, Tahta, çerçeve, kalas, kiriş, hepsi karıncalarca yenmiş, Duvar, gökyüzü, Endonezya evinin zemini karıncalarca sakız gibi çiğnenmiş, Kırıp geçirmişler Endonezya evinin Yatak odasını, giysi dolabını, masasını, sandalyesini, Koltuğunu ve televizyonunu, Bahçe çitlerini, Silip süpürmüşler evin temelini bile, çatısını bile. Üf desen çökecek Endonez evi. Beklerken bahçede, bakıyorlar hayretle, Komşu köyden gelme genç kalabalığı, Bağırıyorlar: “Bu, o işte; bu, o böcek. Bu, o işte; bu, o ak karınca” “Ben değilim, böcek değilim ben, yo” diyorum tepki göstererek, Ama onlar geri durmuyorlar bağırıp çağırmaktan, yaklaşıyorlar bana tehdit edercesine, Olabildiğince hızlı koşmaya çalışıyorum bense, Onlar da hızlanıyorlar koşularında, Yakalıyorlar beni sonunda, Bağırdı biri: “git ve benzin getir bize” “Yakın böceği”, diye bağırdı beriki, ötede, Üstüme döküldü benzin, kafama, bedenime, Bir kibrit çaktı biri, Ateşler içindeyim şimdi, Göklere yükseliyor, Yanmış bir böceğin dost kokusu. Tevfik İsmail (d.1937), Endonez şair Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 13.08.2009, Ho Çi Min Kenti, Vietnam E-posta: ulas@teori.org Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=697&Itemid=37 Kaynak: http://webdiary.com.au/cms/?q=node/1106/print
  • 36. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 35 Sahte Şiir “Günaydın han’fendi, günaydın bey’fendi” diyor öğrenci Sahte kibarlık ile. Ve çalışıyorlar sahte tarihi Sahte ders kitaplarında yazan. Okul bitti mi Dehşete düşüyorlar gördüklerinde karnelerini. Üniversiteye giremediler öyle değil mi; O zaman evine gidiyorlar öğretmenlerinin, Sahte saygılarını sunmak ve para dolu bir zarf vermek için. Değiştirsin diye öğretmenler, eski sahte karneleri Yeni sahte karnelerle. Nice dönem geçer Ve onlar doğarlar yeniden, ne olarak? Sahte iktisatçı, sahte avukat, sahte mühendis, sahte bilimci. Sahte öğretmen, sahte bilgin, sahte sanatçı olur kimileri. Koştururlar, sahte ekonomiye dayalı Sahte kalkınma politikalarıyla doldurmak için ceplerini. Görürler sahte ihracata, sahte ithalata dayalı Sahte ticareti, sunarak sahte yüksek kalite ürünleri. Sahte bankalar; sahte armağanlar ve sahte ikramiyeler vermekle meşguller; Sahte merkez bankasının sahte görevlilerince İmzalanmış sahte güvence mektupları üstünden Kredi verirken sessizce. Sahte döviz kuru üzerinden dönen Sahte para ile alışveriş yapar toplum ise. Uymaz sahte paralar sahte değişim değerine, Çökene dek bütün yapı, bütün düzen Ve çökertene dek kriz, sahte hükümetleri, Sahte kötü şans ile. Sahte halk ise sevinç ile Haykırır ve tartışırlar sahte düşünceleri Sahte seminerlerde, kutlarlar gelişini Sahte demokrasinin, Çok alacalı bulacalıdır o demokrasi Ve çok ama çok ama çok sahte. Agus Sarjono (d.1962), Endonez şair Çeviren: Ulaş Başar Gezgin, 25.07.2009, Ho Çi Min Kenti, Vietnam E-posta: ulas@teori.org Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=696&Itemid=37 Kaynak: Aveling, H. (2007). Indonesian literature after Reformasi: The tongues of women. Kritika Kultura, sayı 8, s.9-53.
  • 37. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 36 Bali’de Bitimsiz Bir Gece Ulaş Başar Gezgin Bali, Endonezya, 12 Haziran 2009 Ho Çi Min Kenti, Vietnam, 1 Temmuz 2009 Ağsayfası: http://ulas.teori.org E-posta: ulas@teori.org Adam, bir yolculuktan sonra evine dönüyordu. Yol yorgunluğu nedeniyle uçakta kestiriyordu. Bir ara uyanır gibi olup da çevreye baktığında, onu süzmekte olan hostesi gördü. Bu hostes, onun yıllardır görmediği Cana idi. Kucaklaştılar. Adam, evine dönmemeye karar verdi. Cana ile birlikte başka bir ülkeye gideceklerdi. İndikleri ilk havaalanında, Endonezya-Bali’nin en uygun yer olduğuna karar verdiler. Bali’nin o güzelim havaalanından inip bir motosiklet kiralayacak; Bali’nin merkezden uzak, ıssız bölgelerinde, ayrı geçen yılların acısını çıkaracaklardı. Öyle de yaptılar. Motosikleti Cana sürüyordu. Bali’nin merkezinden geçerlerken, adamı tanıyanlar oldu. “Hoşgeldin John!” diyorlardı ona; adamsa, buna çok kızıyordu, “ben John değilim, Can’ım” diyordu. Can, yolda, yıllardır görmediği çocukluk arkadaşlarını da gördü; onları Cana’ya tanıştırdı. Onlar da, Can ile geleceklerdi. Bali’ye yeni yaptırılmış paralı yoldan geçerlerken Can’la Cana, arkadaşları kaybettiler; ama bunu umursamadılar, çünkü arkadaşları zaten sonuçta nerede buluşacaklarını biliyorlardı. Can, motosiklet üstünde, arkadan Cana’nın memelerini avuçlarken, garip bir duyguya kapıldı. Motosikleti süren, Cana değildi sanki. Üstelik, Bali’ye daha önce hiç gelmemiş olduğunu söyleyen Cana’nın Bali yollarını avucunun içi gibi bilmesi, Can’ı kuşkulandırdı. Ama yıllardan sonra Cana’ya yeniden kavuşmaktan öyle mutluydu ki, bu olumsuz düşünceleri içine gömdü. Cana’ydı işte bu; Can’ın küçük avuçlarıyla birebir uyuşan küçük memelerinden belliydi. Sonra birden, Can’ın aklına, üstünde yeterince para olmadığı geldi. Bir yolculuk dönüşünde, beklenmedik bir biçimde Cana’ya kavuşmuş, yeniden yolculuğa çıkmıştı; para çıkışmayacaktı. Acaba uzaklardaki arkadaşlarından para mı istemeliydi? Umursamadı bu durumu; sonunda Cana’ya kavuşmuştu; para, bir biçimde bulunurdu; ama Cana, herzaman bulunmazdı. Sonra, aklına, sırtındaki çantanın küçücük olduğu geldi. Büyük çantalarını havaalanında kargoya vermişti; ama sonra ani bir kararla uçak değiştirip Bali’ye gelmişlerdi; büyük çantalarını almayı unutmuştu. Çantasında sandalet bile yoktu. Cana’nın çantası da küçücüktü. Hele çantasında kitap olmaması, bir anda beyninden vurulmuşa dönmesine yol açtı. Koca günde ne yapacaktı kitaplar olmasa. Sonra durdu, durdu, “ne biçim düşünce bu! Cana’ya kavuşmuşum sonunda; kitap mı okuyacağım şimdi!” diye geçirdi içinden; “bugünlerde hiç kitap okumayacağım. Hiç! Hiç!”
  • 38. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 37 Sonunda otele geldiler. Tam içeri girecekken, kapı ağzında, yaşlı bir kadınla karşılaştılar. Kadın, Cana’yla konuşuyor; daha önce ödünç verdiği birşeyleri geri istiyordu. Cana’nın otele girdiğinde Kayıt Kabul’a gitmeden doğrudan odaya gitmesi, bu işte bir iş olduğuna Can’ın artık gözünden kaçamayacak kadar açık bir kanıttı. Kadın gider gitmez, Can, Cana’ya “kimsin sen?!” diye sordu şaşkınlıkla; “evde konuşuruz” dedi Cana. Can, ikisi eve girdikten ve kapıyı kapattıktan sonra, Cana’ya baktı. Ama bu kadının yüzü, Cana’nınkine hiç mi hiç benzemiyordu. Hoş bir Cavalı yüzüydü bu, Hintli’ye çalan; boynunda ise bir haç vardı. Kesinlikle Cana değildi bu kadın. Can’ın şaşkın bakışlarına karşılık, “açıklayabilirim” dedi kadın. Bir anda Can, bu kadının bir seks işçisi olduğunu anladı. Yalnız orada kalsa iyi; kendisinin yaşlı bir adam olduğunu, adının da ‘John’ olduğunu anımsadı birden. Kapı ağzındaki kadınsa, kadın satıcısıydı belki. John, ağlamaklı oldu. Cana yoktu ortada. Ömründe hiç sevgi görmemiş bir adamdı o. Kimse, onunla, severek birlikte olmadığından, parasını bastırıp seks işçileriyle yatıyordu işte. Niceleri, bir yabancı olarak sırtından geçinmek için evlenecek olmuştu John’la; ama hiçbirinin kendisini sevmediğini, onunla evlenmek istemelerinin parasızlıktan ileri geldiğini bal gibi biliyordu. Bu nedenle, tüm isteklilere karşın, hiç evlenmedi John. Parayla satın alınmayan seksin, sevgiye dayalı olduğu için, daha fazla mutluluk verici olduğunu hiç bilemeyecekti John; çünkü ömrünü, gençlik yıllarında tutulduğu Cana’yı aramakla heba etmiş; kimseyle severek birlikte olmamıştı. John, başladı ağlamaya. Ama sonra, kadının da ağlamaklı olduğunu görünce; kendinden utandı. Bu kadının dertleri, onunkilerden daha büyüktü herhalde. Onu tanımak istedi. - Yine mi John!? Herşeyi unuttun mu? - Unutup unutmadığımı bile anımsamıyorum. - Beni de unuttun yani. - Evet. Adın ne? - Ben İrena. Anımsadın mı? - Yok. - Aşk olsun. Kaç geceyi birlikte geçirdik. Bunamışsın sen John, erken bunamışsın. Aylardır böylesin. Yeniden yeniden anlatıyorum herşeyi. Umarım son olur bu kez. - Kusura bakma. Gerçekten anımsamıyorum. - Ben İrena. Cava’dan, Katolik İrena. İlk geceyi çok net anımsıyorum: Kalçamdaki dövmeler çok hoşuna gitmişti. O ilk gece beni çok yormuştun. “Beni bu kadar yorma, sabah işe gideceğim” demiştim. John, anımsar gibi oldu. Evet, bu, İrena’ydı. Bir işte çalıştığını duyunca şaşırmış; Bali’de gündüzleri otellerde, lokantalarda, dükkanlarda vb. çalışan kızların geceleri bedenlerini satıp satmadıklarını merak etmişti. Seks işçiliği, halklaşmıştı belki de. Bu kadar düşük aylıkla çalışan kızcağızlar, geceleri, aylarca bir işte çalışarak kazanacakları geliri elde ediyorlardı. Tek bir yatışta elde edilen 500,000 Rupiah ya da 50 Dolar, Bali halkı için az para değildi. Gerçi, gecelerin gelirinin çoğu, satıcı ve onun adamlarına gidiyordu; ama yine de para, paraydı. Ona, bu işe nasıl başladığını sormayı düşündü John; ama belki kerelerce sormuştu bunu daha önce; onu bir kez daha üzmek istemedi. Ama şuna hayret etti: Nasıl oluyordu da, bu kadar kötü yaşam koşullarına karşın, kendi canına kıymıyordu İrena? Onu herşeye karşın yaşama bağlayan ne idi? Boynundaki haca bakılırsa, onu
  • 39. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 38 ayakta tutan, dindi belki de. Ama bu nasıl tanrıydı ki, onu, geceleri bedenini satmaya itmişti... Büyük başharfle yazılmayı hak etmiyordu böyle bir tanrı. Öyleyse neden hâlâ haç taşıyordu boynunda İrena?.. Yabancılar için, boynunda haç olan bir kadınla yatmak, hoş düşünceler çağrıştırmıyor olsa gerekti. Belki de, İrena, Katolik bir müşterinin onu kurtarmasını bekliyordu. Ya da çoğunluğu Muhammedci olan Endonezya gibi bir ülkede, Muhammedci müşteriler, bir İsacı kadını becermekten özel bir zevk alıyorlardı da; sürekli ona geliyorlardı. İrena’yı ayakta tutan, din olamayacağına göre, ne idi? Belki çocuğu vardı İrena’nın. Belki, bir adam, evlenme sözü verip onu kandırmış; sonra gebe bırakıp kaçmıştı. Bedenini satmaya ondan sonra başlamıştı belki. Evet, bir seks işçisini ancak bir çocuk bağlayabilirdi yaşama. İrena’nın soyunurken cebinden düşürdüğü resimdeki çocuk, kendi çocuğu olmalıydı. Birlikte olduktan sonra duş aldılar ve yanyana uzandılar. “Üzülme John” dedi İrena, “ben sana sahip çıkacağım. Sen hiçbirşey anımsamasan da ben herşeyi sana anımsatacağım.” John’un gözlerinden yaşlar dökülse de, yol yorgunluğu baskın çıktı; derin bir uykuya daldı. Uyandığında, uçaktaydı. Piste çoktan inmiş olan uçakta, bir yolcunun hâlâ uyumakta olduğunu gören hostes, John’un yanına gitti; onu dürtükledi. John, birden uyandı; uçakta olduğunu görünce şaşırdı. Uçaktan çıkıp çantalarını almak üzere Çanta Bölümü’ne geçti. Beyni, kendisine bir oyun oynamıştı işte. Bir düş görmüştü; ama beyni, bunu gerçek bir olaymış gibi kaydetmişti. Uçakta uyuyakalmış olduğuna göre, ne İrena ne de Bali yolculuğu gerçekti. Böylesi daha iyiydi. Şimdi John’u karşılamaya eşi gelmiş olmalıydı. Çantaları aldıktan sonra, havaalanı çıkışında, yüzünü kapatacak biçimde tüllü bir şapka giymiş bir kadın, John’un boynuna sarıldı; “hoşgeldin Can! Oraya varınca haber etmedin, beni merakta bıraktın” dedi. “Ben Can değilim” dedi John, “John’um ben, John!” “Kocamın şakaları devam ediyor” dedi içinden, kadın. “Tamam kocacığım; sen John’sun ben de Hanna’yım. ‘Can’ ner’den çıktı zaten”. John, rahatlamıştı; karısı Hanna’nın motosikletine atladı, yol boyunca sürekli düşündü. John muydu Can mıydı acaba? Ya bu kadın, Cana mıydı Hanna mıydı? İrena kimdi peki? Hanna, yüzünü neden tülle örtmüştü? Kimden gizliyordu yüzünü? John’dan mı? Çevredeki insanlardan mı? Birden, düşünü anımsadı John. Motosiklet üstünde giderlerken geçtiği bu yollar, Bali yollarının tıpatıp aynısıydı. Yolda, insanlar, selam veriyordu John’a: “Merhaba John! Hoşgeldin! Akşam içmeye gelecek misin bizim meyhaneye?!” Demek Bali’de yaşıyordu John. Eve vardıklarında, Hanna, tülü, yüzünden kaldırdı. Hoş bir Cavalı yüzüydü bu, Hintli’ye çalan; boynunda ise bir haç vardı. John, bu yüze bakakaldı. - Ne oldu John? Anımsayamadın mı karını? Anımsayamadın mı Bali’de tanışmamızı? İlk geceyi çok net anımsıyorum: Kalçamdaki dövmeler çok hoşuna gitmişti. O ilk gece beni çok yormuştun. “Beni bu kadar yorma, sabah işe gideceğim” demiştim. John, düşünü anımsadı. “Evet anımsadım” dedi, “sen İrena’sın, Cavalı’sın.”
  • 40. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 39 - Çocuk okulda şu an. O da babasını çok özledi. John, duyduklarına bir anlam veremedi. Düşünde gördüklerini de birkaç saniye içinde unutuverdi. Belleğinden herşey silinmişti; ama bir adı çok iyi anımsıyordu. - Cana ner’de peki? - İşte en çok bu üzüyor beni John. Tamam, erken bunadın, herşeyi unutuyorsun. Ama benim adımı anımsamak dururken, gidip yine ‘Cana’ diye tutturuyorsun. - Cana mı? O da kim? Kim ‘Cana’ dedi? Ben mi dedim? - Elbette sen dedin. - Ne dedim? - Cana. - Ha evet ner’de Cana?! John, sorusuna yanıt alamadı. Akşam yemeğinde kızını gördü ama anımsayamadı. Gece oldu; İrena, soyunduktan sonra, John’un üstünü çıkardı. John’un üstünden bir resim çıktı. Kıvırcık saçlı güzel mi güzel bir kızın resmiydi bu. Resmin arkasında ise, ‘Cana’ yazıyordu. John, yine kuşkulandı. İrena yalan söylüyordu belki. John, uyur gibi yaptı; İrena’nın uyumasını bekledi. İrena uyuyunca, arkasında ‘Cana’ yazan resmi buldu; üstünü giydi ve evi sessizce terketti. Havaalanına gidecekti; çünkü gününün havaalanında başladığını anımsıyordu. Geçmişiyle ilgili ipuçları bulacaktı belki havaalanında. Fakat havaalanı, ona ipucu verecekmiş gibi görünmüyordu. Sonunda umutsuzluğa düştü ve rastgele bir uçak bileti aldı. En iyisi, Bali’den ayrılıp yeniden düşünmekti. Uçak kalkarken, derin bir uykuya daldı John. Ben, John’u, aynada Can’a bakarken buldum; belki de John, Can’a değil, Can, John’a bakıyordu. Peki ben John’a ve Can’a mı bakıyordum, onlar mı bana bakıyordu? Yoksa ben, John’la bir olup Can’a mı bakıyordum? Bir türlü anlayamadım ben de. En iyisi derin bir uykuya dalmak... Belki, uyanınca, Cana çıkar karşıma...
  • 41. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 40 Vietnam, ‘Aşkın Sırrı’ ve Dünya... Vietnam’da, bu eskilerini çoktan atmış ülkede, Değerlerin aşınmasının milyonlarca genç temsilcisinden biri olarak, ‘Aşkın sırrı’nı soruyorsun bana, Başkasıyla kalmaya başlamış, zaten hiç güven vermeyen sevgilin... Silersin değerleri yaşamda –ve öyle oldu- Bir sır olur aşk, anca’ öyle bir dünyada... Sır ne ki, sihir gibi gizemli birşey; farklı kurallara sahip olmasıdır sırrı sır yapan... Aşınmış değerli dünyanınkinden farklı kurallara sahip olmasındandır Sır olması aşkın da... Şimdi ben nasıl anlatayım aşkı sana, Dostluğu anlatmak da zor sana, paylaşımı sana... Günlerin rengi önemsiz, belki hapistesin, belki dışarıda ama aç ve parasız ve üşümüş, Yüzüne kapanmış tüm kapılar, gideceğin bir yer yok soğukta, tren garından başka... Yiğitliği anlatmak da zor sana; En basitinden, yangında, kurtarmak için bir bebeği, Aldırmaksızın, kömüre kesmiş duvarlara, Alevler içine dalmayı anlatsam, “Onlar filmde olur” diyeceksin; Deyip de beni bir kez daha kahredeceksin... Sana nasıl göstereyim nasıl ısınacağını üşüdüğünde. Sevginin, iki bedenin sürtüne sürtüne alev olması olduğunu söylesem, Ve desem ki “bu, çığır açmıştır insanın insan olma tarihinde” Belki açık(?) konulara girdim diye kulaklarını tıkayacaksın, -Sana öyle öğretmişlerdir ailede, kapa gözünü, filme bakma kızım, Biz haber veririz sana, o bölümler geçince...- Bunu bir de mini etek, dekolte giyinirken yapacaksın... Eminim ki yapacaksın... Bunların toplamıdır aşk, anlatıyorum sana bir bir. Ama aşkı bellekten silen, değer aşındıran bu zamanlar, Şiiri de çöpe atıp hurdaya saydı ya, İşte bunun’çin bu yanıtımı yanıttan saymayacaksın...
  • 42. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 41 Bir başka yolu vardı yine de aşkı öğretmenin sana. Ama hem ben çok yaşlıyım artık, çok yaşlıyım. -Kır sakallarım öyle diyor, ben onların yalancısıyım. Hem de öyle uzak ki dünyalarımız, Plüto’nun gezegenlikten afaroz edilmesi gibi, Sonunda, ya ben başvuracağım senin dünyanın, ‘Dünya’ sayılmaması için; -Çünkü bu, en azından, dünyada yaşadığını sanan bana hakaret; Ya da Eurovizyon gibi sanatın dibe vurduğu dandik kurumlar Karar verecek bu konuda da; Ve diyecek “ey dinazor, senin yaşadığın dünya, Göktaşı öncesinde kaldı; buzulçağı öncesinde; ateş öncesinde... Bak üstelik herkes ya İttihatçı ya İtilafçı olmuş bu dünyada, Yer kalmamış iştirakçılığa... Sen yaşamıyorsun yo!Yaşadığını sanan bir organizmasın anca’...” Diyecek ve ben de bir ‘oh’ çekip rahatlayacağım... Ya senin yaşadığın ‘dünya’ değil, Ya ben yaşamıyorum dünyada... Senin yaşadığın yerde sır olan aşk, Benim yaşadığım dünyada, ta kendisidir yaşamın... Sorun da burada ya: Aya ayak basmış yüce insanın, Ayı anlatışı tutamayacaktır yerini Aya ayak basmanın. Senin dünyanda yaşanmamış aşk, Çıkmayacak sır olmaktan asla, Başkalarının anlatımıyla... Ulaş Başar Gezgin, Ho Çi Min Kenti, Vietnam 09.04.2008 Ağsayfası: http://ulas.teori.org/index.php?option=com_content&task=view&id=656&Itemid=32 E-posta: ulas@teori.org
  • 43. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 42 Bali İzlenimleri, 11-17 Haziran 2009 Dr. Ulaş Başar Gezgin, E-posta: ulas@teori.org Birçoklarının tersine, dinlence için değil konferans için Bali’deyiz. Konferans, Asya- Pasifik Toplumbilim Derneği Konferansı. Konferansta Vietnam’da çevre kirliliğinin toplumsal sonuçlarıyla ilgili sunum yapıyoruz. Bali, Endonezya’da, bitimsizce uzanan kumsalları, uzdevimleri (dans), gökçesesleri (müzik), yonutları, resimleri ve oymalarıyla ünlü bir ada. Bali’de 3,151,000 insan yaşıyor. Çoğunluğu Muhammedci olan Endonezya genelinin tersine, Balililer’in %93’ü Hindu. Balili direnişçi Ngurah Rai, Hollanda Ordusu’na karşı intihar saldırısı düzenliyor 1946’da. Parada resmi var ve Bali’nin havaalanına onun adı verilmiş durumda. Endonezya’nın para birimi, Rupiah (‘Rupia’ diye okunuyor). Para, Hollanda sömürgeciliğine karşı savaşmış Endonez direnişlerin resimlerinden ve ülkenin güzelliklerinden oluşuyor. Paradaki resimler şöyle: 100,000 Rupiah: Endonezya Kamuerki (Cumhuriyet) kurucuları Mohammad Hatta ve Sukarno yanyana; diğer yüzde bir yapı var. 50,000 Rupiah: Balili direniş önderi Ngurah Rai; diğer yüzde Bali Tapınağı var. 20,000 Rupiah: Sundanlı direniş önderi İskandar; diğer yüzde Cavalı kadınlar, başlarında hasır şapkalarıyla çay topluyorlar; birinin sırtında hasır sepet var. 10,000 Rupiah: Palembanglı Sultan Mahmud Badaruddin II (Bedrüddin, bilinmiyor pek); diğer yüzde Palembang’dan geleneksel bir ev. 5,000 Rupiah: Sumatralı direniş önderi Tuanku İmam Boncol; diğer yüzde, Sumatra’dan Minang kızı dokuma dokuyor. 1,000 Rupiah: Kapitan Patti Mura; diğer yüzde, Sulawesi’den bir ada. (Balililer, bu adanın nerede olduğunu bilmiyor. Genel bir sorun var. Endonezya uçsuz bucaksız olduğundan paranın üstündeki resimleri ve kişileri tanımıyorlar. Birbirlerine sora sora anca’ çıkıyor. Bir de, Endonezya’nın başka bir bölgesine gitmeye gelirleri yetmiyor. Bu kadar çeşitliliğin olduğu bir ülkenin tekparça olarak kalabilmesi şaşırtıcı.) 500, 200 ve 100 Rupiah, madeni para. Bunların bir yüzünde Endonezya ulusal simgesi olan söylenbilgisel (mitolojik) kuş Garuda var; öte yüzde, Endonezya’da yaşayan kuşlar. Rupiah’daki resimler şu soruyu akla getiriyor: Direnişçilerin parada resminin olması iyi bir uygulama mı? Direniş, alınabilir-satılabilir birşey midir? En kirli nesne olan parayı direnişle ilişkilendirmek ne derece doğru? Bu açıdan, paralarda belki de en pis insanlar olmalı. İnsanlar, parayı ceplerine koyarken lanet etmeli sözgelimi. Özellikle Bali’de, toprak sahiplerinin toprağı, Endonezya’nın diğer bölgelerine göre daha büyük. Bali, Hinduculuk’un çoğunluk dini olduğu, kast düzeninin yakın döneme dek sürdüğü bir bölge. EKP’liler (Endonezya Komünist Partisi) toprak ağalarına karşı savaşım verdikleri ve toprak reformu istedikleri için, 1965’te Hindu toprak ağaları ve
  • 44. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 43 onların yardakçıları tarafından kılıçtan geçirildiler (Gezgin, 2009). O zamanın sayılarıyla nüfusun % 5’i ya da 80,000 kişi, Bali’de ‘komünist’ oldukları gerekçesiyle katledildi. Kimi yabancı araştırmacıların ve sanatçıların, Bali’yi sanatçıların yaşadığı bir huzur kenti ve bir kumsal cenneti olarak yavaş yavaş tanıtmasıyla, bölgenin tarıma dayalı tutumyapısı ağırlığını zamanla gezmenliğe (turizm) bıraktı. Bali, sanat yapıtları ve kahvesi ile ünlü. Ayrıca, konferans gezmenliğinin önemli bir uğrak noktası. Birçok bilimci ve siyasetçi, konferanslarını Bali’de düzenliyor. Balililer en az iki dil biliyor; Endonezce, Balice ve İngilizce. Balililer’in İngilizce düzeyi çok iyi. Gezmenlik, dinsel amaçlı yapılan Bali tören ve danslarını alsatçılaştırdı (ticarileştirdi). Öte yandan, 2002’deki bombalı saldırıda Bali’nin güzide kumsal bölgesi Kuta’da 202 kişi öldü. 2005’te de benzeri bir saldırı oldu. Yine de, dünyanın dört bir yanından gezmenlerin (turist) sığınağı, Bali. Bali sanatı da inancı da, Kamboçya’dakinin tersine, Hindistan’ın bir eşlemi (kopya) olmanın ötesinde. Sanatta da inançta da, Hint geleneği, Bali’nin yerel cancı (animist) gelenekleriyle kaynaşmış. Cancı gelenek, yani evrendeki herşeyin ruhunun olduğu inancı, Bali’de hala sürüyor. Her yer adaklarla dolu. Tütsüler, çiçekler, yiyecekler heryerde. Bir Endonez sözü, “din, denizden; gelenek, dağlardan” diyor. Uzaklardan gelen dinler, dağlardan gelen yerel geleneklerle içiçe geçmiş. Bu, yalnızca Hindular’da görülen bir durum değil. Endonezya’daki diğer tüm dinlerde benzer bir kaynaşma var. Örneğin, Muhammed’in doğumu için geçit töreni yapılmasına başka ülkelerde pek raslanmaz; ama Endonezya’da Muhammed’in doğumu, tam da böyle kutlanıyor. İnananlar, geçit töreniyle, sokaktakilere meyve-sebze sunuyorlar. Bali ise, Muhammedcilik’ten uzak. Bir tane bile cami yok görünürde. Kapalı kadın görmek neredeyse olanaksız. Oysa diğer birçok Endonez kentinde çokça kapalı kadın var. Endonezya izitlerinin (film) çoğu, açık saçık kapaklara sahip. Bali’nin en büyük izitçisinde (filmci) kapağında kapalı bir kız olan yalnızca bir izit vardı. Bali’deki ilk üç saatimizden izlenimler şöyle: İniş yaptıktan sonra, geçişlik (pasaport) ve görüldü (vize) denetiminin olduğu yerde, aralıksız olarak gamelan (geleneksel Endonez gökçesesi) çalması dikkatimizi çekiyor. Çalışanlara yazık; günboyu işkence çekiyorlar. Yalnız orada da değil, heryerde gamelan çalıyor. Gece 10’dan 1’e dek sürekli dolaşıyoruz: Yolda yirmiden fazla kez karı-kız, motosiklet, taksi ve uyuşturucu soruyorlar. Vietnam’da bile bu kadar değildi. Bize burası Bangkok’a göre daha ‘fuhuş’ dolu geliyor. Sokakların kimisi karanlık ve bir sürü boş genç ve bir sürü motosikletçi saatlerce sokakta bekliyor. Binlerce işsiz; motorcu, taksici heryerde. Aslında, saldırsalar, yabancı kendine gelene dek soyup soğana çevirirler. Ama böyle şeyler yaparlarsa uzun erimde gezmenlik gelirleri biter. Yine de ilk başta kaygılandırıcı geliyor insana. Ama Vietnamlılar denli yapışkan değiller. Tatlı dille “istemiyorum” deyince zorlamıyorlar. İnsanlar hep güler yüzlü. Sokakta dolaşmak, sokak insanlarıyla şakalaşıldığı sürece rahat. Gece tarifesi: “Karı, kokain, esrar, motosiklet, taksi ister misiniz?” Gündüz tarifesi: “Motosiklet, taksi, sörf vb. ister misiniz?” Bali’nin İngilizce sözdağarı şunlardan oluşuyor: “Taxi, motorbike, woman, young lady, surf, cocaine”. Dışarıda rahat oturulabilecek bir yer yok. “Vietnamlılar daha yapışkandı” sözümüzü geri almalı belki de. Ya peki polis nerede? Gezmen (turist) polisi geceleri kapalı!
  • 45. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 44 Motosiklet, Vietnam’daki denli çok değil, yine de fazla. Arabayla yarı yarıya motosiklet var görebildiğimiz kadarıyla. Kimi motosikletlerin yanındaki çıkıntı, sörf tahtası koymak için. Bu, Vietnam’da ya da Türkiye’de olsa kesin kazaya yol açardı; çünkü motosiklet, iki katı yer kaplıyor bu durumda. Trafikte sörf yapıyor sörflü motosikletliler. Büyüksatımevinde çerezlerin çeşitliliği dikkat çekici; Hint baharatlarını ‘Bali baharatları’ diye sattıklarını sanıyoruz; oysa kısa bir inceleme, gerçekte, ‘Hint baharatı’ sandığımız birçok baharatın anayurdunun Endonez adaları (Maluku Adaları) olduğunu ortaya çıkarıyor. Bali’nin kara çayı tatsız; ama mango ve Cava yeşil çayı, bol bol içilesi. Dünyanın heryerinde, dinlencedeki insanları eğlendirmek için tüm seçenekler kullanılıyor. Bali’nin farkı ne olacaktı ki... Bali’de kumsal var, su parkı var; dünyanın dört bir yanındaki binlerce dinlence yerinde de aynısı. ‘Akıl sporu olan golf’ diye bir yazı görüyoruz; sanki akıldan geçmeyen etkinlik varmış gibi. İkicilik (dualism) neler söyletiyor insana... Bali’de her sporun her eğlencenin aracı-gereci kolaylıkla bulunuyor. Öte yandan, alışveriş merkezlerinde havalandırmadan üşüyüp de hastalanan orta ve üst sınıflar ile ter kokusu bir an olsun üstlerinden gitmeyen sokak insanları arasında açık bir karşıtlık var. Bu bağlamda “Bali’de hergün tatil” yazan t-gömlekler (t-shirt) dikkatimizi çekiyor. “Deliye hergün bayram” hesabı. Yapı işçilerine soralım cenneti. Kafesteki kuşa soralım cennet miymiş Bali. Arabaya koşulan atlara soralım bir de. İşçiye soralım asıl, cennet mi Bali. Zenginlere her yer cennet; yoksullara her yer cehennem. Zaten Filipinli bir şair bu soruları çoktan sormuş ve yanıtlamış: Benim Ülkem Cennet Değildir Mistır Cekıpsın “Ülkenizde cenneti bulduğumuzu söylemek, mantıksız olmaz.” –bir turist Yo, Mistır Cekıpsın, Söyleme bulduğunu Ülkemde cenneti, Çünkü kadınların hoş kokularının ardında Boynuna çiçekten kolye dolayan kadınların, Haliçlerin pis kokusu Boğuyor Tondo halkını; Çünkü halıların ve avizelerin ardında Seni rahat odana götüren halıların ve avizelerin, Acımasız yıkım var Paranake halkına sık sık uğrayan; Çünkü ziyafetlerin ardında Karnını tıka basa doyurduğun ziyafetlerin, Kıtlık saldırısı var Lupao’ya; Çünkü rondayaların ardında Seni göklere taşıyan rondayaların,
  • 46. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 45 Öldürüyor savaş, Sipalay halkını; Çünkü tüm o dergilerin ardında, Sana güzel tatil seçenekleri sunan, Kitapsızlığın kırbacı Zincire vuruyor okul çocuklarını; Çünkü erkek ve kız korolarının ardında Kalbini yerinden oynatan koroların, Kötülük var yabancı müşterilerde Ermita çocuklarında yara izi bırakan; Çünkü pahalı hapların ardında Ateşini düşüren hapların, Basit hastalıkların salgını var Ülkemin çocuklarını öldüren; Çünkü beyaz sahilin ardında Bronzlaşmanı sağlayan sahilin, Askeri üslerin yükü var Ülkemi özgürlükten yoksun bırakan. Bu yüzden yo Mistır Cekıpsın, Cennet deme ülkem için Kurutulmadıkça kökü adaletsizliğin. Romulo P. Baquiran, Jr. Filipinli şair Çeviren: Ulaş Başar Gezgin/ 27.06.2548, Bangkok (Gezgin, 2007a içinde) Herşeye karşın, gezmenevleri (otel) harika! Hepsi ayrı bir sanat yapıtı gibi. Gezmenevleri, çoğunlukla tahta oyması biçiminde. Sokaklar tertemiz. Burası kent olarak Vietnam kentlerinden kat kat güzel. Aşevleri çok geniş, çok hoş, yine geleneksel yapı yöntemleri kullanılmış. Bali’de çok fazla yabancı yaşadığından, yerli olmayan ekinler içiçe geçmiş durumda; ‘spagetti etkileri’ sık sık görülüyor: Örneğin, Bali’de ‘en büyük Japon lokantası’ yazısı, Rusça yazılmış. Havaalanının ve kumsalın girişinde, Hindu tapınaklarından eşlemlenmiş kabartmalı duraçlar (sütun) var. Az önce belirttiğimiz gibi, burası, Angkor Wat’ın tersine, Hint sanatıyla yerel gelenekleri birleştirip özgün bir bireşime ulaşmış (Angkor Wat için bkz. Gezgin, 2009). Bali’nin bir diğer olumlu özelliği, kumsalların kamuya açık oluşu; kumsalların lüks gezmenevleri tarafından gasp edilmemiş oluşu (İstanbul’un Anadolu yakasıyla (köşklerin tutsak ettiği kıyı) Avrupa yakası (balık tutulabilen kıyı) ayrımı gibi). Bali, küçük yer. Birkaç günde sıkılır insan. Ama bir hafta kafa dinlemek için birebir. Kumsal-okyanus sevenler için en ülküsel yer. Gezmenevleri, Hindu tapınağı gibi yapıldığı için ve çevrede irili ufaklı sayısız tapınak olduğundan, kimi zaman, hangisinin gezmenevi hangisinin tapınak olduğunu anlamak zor. Her yol, kumsala çıkıyor. Bizim gibi yüzmesini sevmeyen ama deniz kıyısında okumaktan/yazmaktan/düşünmekten/sohbet etmekten hoşlananlar için ülküsel yer. Yıkanmak istemeyen çocuklar olarak, elimizi, okyanus suyuna bir kez olsun sürmüyoruz.
  • 47. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 46 Yolda yürürken, onlarca kez, ‘transport’, ‘motorbike’, ‘taksi’ diye muhabbet etmek isteyenler oluyor, bakmıyoruz; kimisine, “benim de taksim var, biner misin?” diyoruz; gülüyorlar, selamlaşarak uzaklaşıyoruz. Birinde ise, “benim de helikopterim var” diye yanıt alıyoruz. Ama sonuncusu en özeli: Bize İngilizce olarak İngilizce konuşup konuşmadığımızı soruyor ortayaşlı bir adam. Sohbetimiz, sonrasında şöyle gelişiyor: Gezgin: İngilizce bilmiyorum, Türkçe biliyorum, benimle Türkçe konuşabilir misin? Balili: Ama bak İngilizce konuşuyorsun?! Gülüp selam verip uzaklaşırken ben, o, sürdürüyor: B: Bir dakika. Türkiye’den misin sen? G: Evet. B: Benim bildiğim Türkler var. G: Kimleri biliyorsun? B: Hakan Sukur, Hasan Sas. G: Ben onları sevmem. B: Bir de Celaluddin Rumi. G: A ne güzel! Onu severim işte. Ama kimileri onun için ‘İranlı’ der. Şiirlerini Farsça yazmış. Birçok meseli de Hint’ten alınma. B: Hadi ya! Anlayamadım. İranlı mı Hintli mi? G: Karışık işler. Çok karışmış toplumlar. B: Zaten İran’dan çok iyi insanlar çıkıyor. G: Evet, örneğin Ömer Hayyam. B: Onu bilmiyorum. Ben Ayetullah Humeyni’yi severim. G: Ben Hayyam’ı daha çok severim. Bulabilirsen bir oku. B: Bir de İmam Mehdi var. Gizemli. Bir görünüp bir kayboluyor. İşte Humeyni de İranlı. G: Ben Şeyh Bedreddin’i daha çok severim. Bilir misin Bedreddin’i? B: Şeyh Bedrüddin mi? Elbette. Bilmez miyim Bedrüddin’i... (Acaba başka biriyle mi karıştırıyor diye düşünüyorum; ama yo, doğrulayan bilgiler veriyor.) G: Ne biliyorsun Bedrüddin hakkında? B: Yoksulları, yetimleri gözetmiştir; yoksulun olmadığı bir dünya istemiştir. G: Hayret ya! Türkiye dışından birinin Bedrüddin’i bildiğine ilk kez tanık oluyorum. B: Bedrüddin, çok bilinen bir alimdir. G: Bedrüddin’i şunun için daha çok severim: “Cennet, öbür dünyada değil bu dünyadadır” demiştir. Yoksulluğun olmadığı bir dünya Cennet olur. (Onayladığını belirtir biçimde başını sallıyor; sürdürüyorum.) G: Sabahtan beri Bali’de dolaşıyorum. Binlerce insan sokaklarda uyukluyor; bir turist geçince, taksi, motosiklet, sörf vb. diye ayaklanıyorlar. Belki herbirine günde bir turist düşüyor. Diyelim Endonezya’nın %10’u işsiz. (Sözümü kesiyor.) B: Olur mu ya ‘%10’u’! (Sanıyorum ki “daha az” diyecek.) G: Örnek olsun diye bu sayı. B: Endonezya’da işsizlik %20’lerde kriz nedeniyle. (“Hah, tamam” deyip sürdürüyorum.) G: Şimdi bu hükümet, sokaklarda uyuklayan insanları çalışan mı sayıyor işsiz mi sayıyor? Çalışan sayıyorsa durum daha vahim.
  • 48. Dr. Gezgin Vietnam & Asia in flux 47 B: Peki bizim ada turuna katılmaz mısın? G: Ben buraya dinlenceye değil konferansa geldim. Konferansta toplum sorunlarını konuşacağız. Bugün boşum, ama sen beni tura götürsen ne olmuş olacak? Bu kadar yoksul insan varken, ben turda nasıl mutlu olabilirim ki... (Hak veriyor. Adımı soruyor, ‘Seyyah’ diyorum. Adına bakıyorum, ‘Matewan’. Buna benzer bir addı ama çıkartamadım; adını ‘Matewan’ izitinden (film) esinlenerek yazmaya karar verdim.) B: Aslında benim adım Muhammed Ali. “Turuna gelmeyeni Muhammed Ali Clay gibi dövüyor musun?” diyorum gülerek, vedalaşıyoruz. Sonradan, Endonezya tarihinde ‘Bedrüddin’ adında bir hükümdar olduğunu anımsıyoruz. Belki ‘Bedrüddin’ler karışmıştı ama yine de güzel bir sohbetti. Konferans başlıyor. Konu, Asya-Pasifik’te insanların yaşam niteliğini geliştirme yolları. Toplumdaki sorunları konuşuyoruz ama sokaktaki insan yok burada. Sonra konferans bir anda şıp diye kapanıyor. Sonuç ne? Asya-Pasifik’te yaşam niteliğini nasıl geliştireceğiz? Yanıt yok... Trışkadan toplumbilimciler işte; Amerikan havuççuluğuna (hegemonya) karşı çıkan bir kişi bile çıkmıyor. Bunların arasından çıkmayacaksa nereden çıkacak? Boynumuzdaki atkının Filistin’den olduğunu sanmışlar, oysa Kamboçya’dandı; yine de, Filistin atkısı sanmalarına içten içe seviniyoruz. Konferansta anadalga toplumbilimciler dışında kimse yok. Artık akademik toplumbilimden beklentilerimiz daha düşük olacak. Endonezya’da olan bir konferansta Amerikan karşıtlığı beklerken, zerresi bile yok ortada. Giriş ücreti ve diğer giderler fazla gelmiş olabilir muhaliflere. Zaten bu Endonez kalemleri de yazmamak üzere üretilmiş. Hangisine elimizi uzatsak yazmıyor. Yazar düşmanlığında son nokta! Kalem, süs oluyor. Değişim değeri var, kullanım değeri gitmiş. Endonezya’da yazarları sevmedikleri bir kez daha doğrulanıyor. İşte Endonezya’nın sevmediği, 15 yıl hapse, üstüne de 14 yıl ev hapsine tıktığı yazar Paramudya Ananta Tur’un çektikleri (‘Pramoedya Ananta Toer’ diye yazılıyor) (1925-2006), bu yazar düşmanlığının çok daha belirgin bir kanıtı. Bugün Paramudya’nın betiklerinin raflarda serbestçe yer bulabildiğini görebilmek ise güzel bir duygu. Yine de lanet olası Bali kalemleri yazmıyor! Kalemleri yazan bile ülkeye özlem duyuyoruz. Ülküsel ülke, düşünsel paylaşımların en yoğun olduğu ülke olmalı. Endonezya’da polisler bile güleryüzlü. Denpasar (Bali) Havaalanı, Bali denli sanatsal. Havaalanının her yanı resimler, kabartmalar ve yonutlarla dolu. Singapur Havaalanı ise, tersine, alışveriş ortamından başka birşey barındırmayan bir ucube. Zaten Singapur’da Singapur’a özgü hiçbirşey de yok. Vietnam havaalanları ise, hükümet yapıları gibi. Bali’nin havaalanı bile fark yaratıyor. Bali’de 55 bilgisayar sayfası kadar dipçe (not) almışız, sevindirici. Yazılacak bolca konu var. Endonezya’nın ömrümüzün geri kalanında sürekli bir esin kaynağı olacağını düşünüyoruz. Raslantı bu ya, Bali’de bir Kebap Sarayı olduğunu keşfediyoruz. İngilizce-Türkçe karışık yemekçede (menü) özlemi duyulan Türkiye yemeklerini yedikten sonra nargile tüttürüyoruz akşamları; sanki Sultanahmet’teyiz, ya da Tophane’de ya da Mersin’de... Eski şiirler geliyor aklımıza ve böyle veda ediyoruz Bali’ye...