2. BİRİSİ bir hileyle kuşun birini tuzağa düşürerek yakaladı.
Kuş dile gelerek yalvardı: ‘Ey ulu hoca! Sen birçok öküzler,
koyunlar yedin, develer kurban ettin.
Bu dünyada onlarla bile doymadın, benimle mi doyacaksın?
Eğer beni bırakırsan sana üç öğüt vereceğim ki, bunlara
uyarsan her müşkülün hallolur.’
3. ‘Birinci öğüdü dindeyken vereyim’ dedi.
‘Eğer beğenirsen beni bırakırsın.
O zaman ikincisini şu dama konarken,
üçüncüsünü de şu ulu ağaçta söylerim
Adam kuşu sıkı sıkıya tutarak:
5. ‘Geçmiş gitmiş şey, kaçmış fırsat için üzülüp ah vah etme.’
Bu öğüdü söyledikten sonra, biraz daha geriye çekilerek orada
bulunan ulu ağaca konan kuş:
7. Eğer beni elinden
kaçırmasaydın, o
şimdi senin olacaktı.’
Bunu duyan adam
ağlayıp inlemeye,
saçını başını yolmaya
başladı.
Kuş adama
seslendi:
9. Bunun üzerine adam kendine geldi:
‘Şimdi söylediklerini daha iyi anladım’ dedi. ‘Haydi şimdi de
üçüncü öğüdünü söyle bakalım.’
11. Sabah olunca, gece karanlığında yeniden boy
vermiş olan otları yemeye başlar, akşama kadar
bütün otları yer, doyar, şişmanlardı.
Akşam olunca yeniden:
12. ‘Yarın ne yiyeceğim?’ kaygısıyla sabaha kadar üzülür,
yeniden zayıflardı. Bu böyle sürüp giderdi.
13. Bir bilge, bu meşeliyi öğrencilerine anlatıp, şu yorumda bulundu:
‘İşte, insan nefsi o öküz, yeşil ada ise bu dünyadır.’